17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21MAY1S2000PAZAR Hızlı ve güçlü son model bir bilgisayar! 21. yüzyılın en yeni teknolojileri! Üniversiteye hazıtiıkta yepyeni bir sistem! Bu büyük teknolojik gelişme öğreniminiz için yakında evinizde. E R A A UVUP£rSIT£ Aynntılı bilgi ve Başvuru Formu 28 Mayıs Pazar günü bu gazetede. İnsanveİnanç!.. At l Muhammed DÂFİEmekn vat nadolu aydınlanma felsefesinin soncul ereği, salt ülkemiz, kendi toplumumuz için degil, bütûn Is- lam ülkeleri ve Islam toplumlan için tslam ortaçağını aşacak yollan açmak; onlan ilerlemekten, uygarlaşmaktan ahko- yan us tutulması'ndan kurtarmaktı. Onun için "faük eğföm, özgür toplum" denilmiş, onun için "çağdaş uygarlık düzeyini yakabt- ma ve onu aşma" çabası erek olarak göste- rilmiş, "ulusal derneşim" süreci göze alın- mıstı. Ama çok sürmedi. Türkiye yürüriü- ğe koyduğu ülkülerinde yalnızdı ve o ülkü- len yasalarda ve yürütücü kurum ve kanal- larda tasarçizimleyenler (dızayn) bir avuç ülkümenden ibaretti. Su uyudu, KarakuDukçu uyumadı. 1950'de siyasal erki ele geçırince dünyalar onun ol- du. Elest'ıni çekmede gecıkmedı, "Sizister- seniz hüafeti bfle geri getirebiMrsiniz" dedi. Bu, ûlkede kan dökülerek, can verilerek ka- pı dışan edilmış ne kadar gericilik, çağdışı- lık, bağnazlık ve ılkellik varsa hepsinin ye- nıden ıçeri buyur edilmesi; ıçeride yer altı- na çekilmiş, sınmış, kendıni saklanuş lslam ortaçağı kalıntısı varsa, onlann da su yüzü- ne vunnalan, ortalığa salınmalan demekti. Herkesın bildığı gıbi, aydınlanma yolunda anlmış adımlar bırer bırer gen alındı; Hal- kevleri, Dıl ve Tarih kurumlan ve Köy Ens- titüleri gibi aydınlanma yoluna ışık tutan, ışık olan kurum ve kunıluşlar ya temelli kapa- tüdı ya da içleri boşaltılarak kuşa benzetıl- di. Yürürlükteki Anayasa'ya, yasalara kar- şın, birer nifak yuvası olan tarikatlar baş ta- cı edildi, devrim önderlerinin bir daha açıl- mamasıya kapılanna kilit vurduğu ve her- biri birerköstebek vuvası olan tûrbeler, tek- ke ve zaviyeler yeniden açıldı. Kapıdan ko- vulan lslam ortaçağının pencereden girme- sine ve ülkemızin, insanlarımızın, bugün- kû, ilkel olduğu denlı aşağılatıcı da olan bir duruma düşmesine yol açümış, önverilmiş olundu. tnanç ve tapınç belgeleri de dahil, her se- yin başı İNSAN dedığı, ınsanı öncelediği ve "Her türiü inanç sistemJeri de dahil, hiçbir «idptp nreanq7 yp insanrfan ğncvrtpgjMır"yar- gısınm egemen olduğu bir çağda, her kapı- dan üısanı kovan ve insan dışı, us dışı birta- kım ılkellıklen, ınaklan dayatan; onlan ege- men kılmaya çalışan karanlıkçüar öne çıka- nldı. Insansal-doğasal hemen bütün olgular ve olaylar insan üstü, fızıkötesi birtakım sa- nal güçlerle, onlardan esınlenıldığı ıleri sü- rülen birtakım sanal yargı larla ıhşkılendiril- di. Tann'nın bıle "Onu kendimden saydnn" dediği insan, bedensel, ussal ve anlaksal bü- tûn yeti ve yeteneklennden soyutlanmak is- tendi. Oysa, bu tür bir insansal alçaltıyı ne insel (beşeri) tarih öngörüyordu, ne de din- sel belgeler. Dinler tarihi de gösteriyordu ki, hangi toplumda ve hangı çağda olursa ol- sun dın, bütün yönelimlenyle insansal ve insana Ö2gü olduğu gibi, içeri ve tapınç yol- tan vpyoldarnkmyla dainsanlamr-toptum- lann gelışmışliklen, bireylenn ussal, anlak- sal yetkınliklenyle doğru orantılı bir süreç- tir. Yani insan-toplum geriyse dini, ınanç ve tapınç nesnelen, tapınma biçimleri de geri ve ilkeldir. Onun içindir ki, aynı inancı, aynı tapınç nesnelerini benimsedıklerini ileri süren ulus- lar-toplumlar arasında ınançsal uygulama ve işsel (pratik) açıdan hıçbır nesnellik (ay- nilik) sözkonusu olamamaktadır. Günümüz- de yüz Hıristiyan toplumu varsa yüz Hıris- tiyan şeriatı, ellı lslam toplumu ve lslam devleti varsa elli lslam şeriatı sözkonusudur. Burada Çin ve Japon gibi kimı Uzakdoğu inanç dizgeleriyle, Ortadoğu'da Musa dini- ni ayn düşünmemiz gerekiyor. Nçden der- seniz, kimı Uzakdoğu ve Musa dini, inanan toplumlann, insanlann kendi oluşturdukla- n, kendi yaşam felsefelerinden ürettikleri ulusal dinlerdir. Islamlık ve Hıristiyanlık gi- bi, ne dış alımlıdır, ne de dayatmacadır. Ge- rek Hıristiyanlık gerekse Mûslflmanlıgın, onu üretentoplumlar dışında, başka toplum- larda yer edebilmesi, kendine yandaş bula- bilmesi ancak, yüzyıllar süren kanlı boğuş- malann, kıyunlann, yıkımlann sonunda ger- çekleşebılmıştir. Hıristıyanlığın EngizisyoD boğazlaşmalannı ve tslam dünyasında bu- gün bile süregelen, arkası önü alınamayan Abbasi-Emevı, Sünni-Şii, inanan-inanma- yan ya da uıandı-ınanmadı boğuşmalannı bir düşünelim. lslam toplumlannın, uluslannın bütün sı- kıntısı, kendi inanç ortaçağlannı aşma yü- reklilığıru gösterememelerinden kaynakla- nıyor. Oteki kitaplı-kitapsız inançlarla yaşa- yan toplumlara, uluslara oranla lslam top- lumlannınher bakımdan geri, yoksul ve yok- sun oluşlannın, us tutulnua ve beyin kısır- lığı çekmelerinin başlıca nedenlerinden bi- n de, inançlannı anadilleriyle yaşayamama- lan, inanç kaynaklannı, inanç nesnelerini eleştirel us'un öneri ve olanaklanyla dona- tamamalandır. Böyle olduğu için de, Müs- lümanım diyen insan ne çağdaş bir birey olabiliyor, ne de özgün ve özgül birtaknn de- ğerler dizgesıyle kurumlaşmış bir toplum oluşturabiliyor Ne yanından bakarsanız ba- kınız, Müslüman toplumlann bir yanı baş- ka bir yerlere hep açık. Ya coğraryasal-as- kersel güvence bakımından açık, ya ekinsel- bilimsel yönden kısıtlı, ya da parasal-tutum- sal konuda bir başka inancın sarmalında. Bir toplanüda, ünıversite son sınıfta olduğu- nu söyleyen genç, "Hep dinin, din kuraDa- nnın Arap dflryie oluşuna yükleniyorsunuz; yokluğumuzu, yoksunluğumuzu buna bag- hyorsunuz,bununertlençıkanyorsunuz?"di- ye sordu. Ben de ona dünya coğraryasmı gözünün önune geür, dünya hantasuıı ma- sanın üzerine yay. Orada Müslüman olan ül- keleri bir bir ışaretle ve bunlardan hangisi- nin, hiçbir biçimde dışa, başka dinlerden olan herhangi bıı devlete ya da ulusa, her- hangi bir konuda bağımlı ya da borçlu ol- madığını göster, ben de senin sorunu yanıt- layayım, dedim. Soru sahibi gencin beyni iyi yıkanmış, us tutulması tam sağlamlaştınlmıs. olmalı ki, yerine otururken, "Onlar dinimi- ziiyi anlamıyoriarsa,suç neden dinde oban'' diye mınldândığını ışıttım. tbni Sioa, açıkça söylemese de, bilimsel kuşkuyu yol göstericı edinmiş bir döşünür- dü; yöneldiği deney ve gözlemler, aldığı so- nuçlar, doğru yönlendınhniş birer kuşku- nun sonucuydu. O biliyordu ki, din-inanç yol ve nesnelen dahil, sağlıklı bir kuşkuyla sor- gulanmayan hiçbir bilgi yerli yerine otura- mazdı. Kuşku, bilgının ve bılgilenmenin te- mel kavramlanndan bındır, temel dmamik- lerindendir. Bugün bılgılendığımız, edınip kullandığunız, ürünlennden-sonuçlanndan yararlandığımız hemen her şey, bılime-bil- meye, bulmaya yöneltilen sağlıklı bir kuş- kunun sonucudur; hatta dinler, dincekutsal sayılan şeyler, irianç ve tapınç nesneferi bı- ' Jc. Sanıyor muyuz ki, getoıiş geçmiş bunca din önderi, din koyucu nebi ya da peygam- ber, hiçbir şeyden kuşkulanmadı, her şeyı ha- zır buldu?.. Bugün kendimizde bulunduğu- nu varsaydığımız us, uslamlama ve beş du- yu özelliği onlarda yok muydu ki, görme- miş, gözlememış ve denememiş olsunlar?.. Kuşkusuz onlar da belli bir fizik dünyanın, insel bir çevrenin içıne doğdular. Kuşkusuz onlar da içine doğduklan fizik dünyayı, in- sel ortamı algıladılar, yorumladılar, us ve mantık ölçülerine vurdular; gördüklen, göz- ledikleri fizik ve ınsel dünya ıle düşündük- len, kurduklan flzıkötesini ve oralannın sa- nal varlıklan arasmda kim bilir kaç zaman gıdıp geldiler. Her gidiş dönüşlerinde elle- rinde kalana, kim bilir kaç zaman kuşkuyla baktılar, onu sorgulamak dunımunda kaldı- lar... Varlık-yokluk, karanhk-ışık, sığhk-de- rinük, boşluk-doluluk ilişkileri kurdular?.. Boşa mı denüş vüce şair, "Şüphe bir nu- ra doğru koşmakûr" EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Yollan Tıkayanlar Kim? DEfAR "Bu kafelar tasfıye edilmeli" Neden? Türkiye'nin yolunu tıkıyoriar." Kim onlar, o kafalar? Bir gazetede çıkan birtakım saldın yazılannın büyük gazetelerde kocaman başlıklarta yer almasının bir anlamı yok mu? Ne yapmış o kafalar, yani dinozor- lar? Bu ülkenin, bu halkın, daha iyi koşul- larda, daha dengeli bir düzende, çağ- daş uygarlığa yakışır bir biçimde yaşa- masmı istemiş... Yaşam boyu bunu yaz- mtş söylemiş... Bir şeyleri olumlu yön- de değiştirmek için çalışmış... Kırk yıl- dır usanmadan, yorulmadan Atatürk devrimini savunmuş, bu devrimin temel ilkelerinin uygulanmasını... Tasfıye? Yirmi yaşlanmı anımsadım. Genç şa- irier, yazariann, o günlerde "Servetifû- nun" dergisinde bir tasfıye eylemini başlattıklan günler... 4O'lı yıllar, Cumhu- riyet'le gözünü açan, yetişen edebiyat- çıiann kendilerinden önceki kuşaklara, o kuşaklann beğenisine, sanat anlayı- şına başkaldınşı!.. Osmanlı kafastndan, alışkanlıklanndan, begenisinden kurtulmak. Çağdaş anla- yışlara, tutumlara, akımlara katılmak, insanı, insan gerçeğini, bireyin ancak öz- gür bir toplumda mutlu olabileceğini savunmak... Eskimiş olan, çağın dışın- da kalan ner şeye karşı çıkmak... Edeb'ryatta, sanatta her yeni kuşağın kendınden onceki küşâkiânn değerie- rini tartışması, eleştirmesi doğaldır, ka- çınıtmazdtr, gerektidir. Çünkü her yww kuşak, yeni bir beğeni getirecektir, ge- tirmek isteyecektir. Kuşak çatışması, bir beğeni tartışmasıdır. K^isel değil, düş- manca değil, edebiyatın temel görüş- leri içinde... Günümüzde bazı çevrelerde başlatıl- mak istenen "tasfiye"ci\\k büsbütün başka... "Yeni Dünya Düzeni" adı ve- rilen yeni emperyalizm, ahtapot gibi Türk kamuoyunu sarmalamış. "Aıtk dünya değişti, ben de ona uydum"d\- yenler bir düşünce gelişmesi yaşadık- lannı bizlere inandırmak istiyorlar. Bu- na engel olan yurtsever aydınlan türiü biçimde ortadan silmek hevesindeler! Bazı kafaları tasftye etmek hesaplannı yaparken bütün gizli niyetleri iyiden iyi- ye aydınlığa çıkıyor. Bir anlamda mütareke günlerindeyiz sanki! O karanlık yıllarda fngiliz Muhip- leri Cemiyeti, Amerikan dostlan vb. ör- gütler aynı amaca yönetmişti: Türk ulu- sunu kendilerine bağımlı kılmak, ba- ğımsız bir Türkiye'nin oluşmasının yol- lannı tıkamak... Adlannı bir bir saymak istemediğim mütareke aydınlannı bugünkü YDD'ci- lerieaynı saftatoplayabiliriz. "Dündün- dür, bugün bugündür" anlayışının en kö- tü temsilcileri kendilerini savunmak için "değişme"y\ ileri sürüyorlar. Ne var ki kendiliğinden olmayan bir değişme bu! Bozulma, yoztaşma, daha doğrusu bel- li çıkar hesaplanna dayanan kendini, kişiliğini yadsıma... Hangi yol bu tıkanan? Kimler o yolu tıkayanlar? Halkını sevenler, insanlann yoziaşmasını istemeyenler. Ataturk dev- riminin temel ilkelerinden, amaçiann- dan kopmamasına çalışanlar, ucuzslo- gantar, bilgiç görüntülere gençlerin k ^ pılmasını önleyenler mi? PENCERE Pınap Setek'in Dava Dosyası••• 'Kanşık' ile 'karmaşık' birbirine hem yakın hem uzak iki sözcük... Kimi dava dosyası karmaşıktır.. Kimisi kanşık. Mısır Çarşısı'nda 9 Temmuz 1998 günü bir pat- lama okJu. 7 kişi öldü, 5 kişi ağır biçimde yaralan- dı, 121 kişi hafrf yaralar aldı, 'Unlüoğlu Büfesi' ve çevresindeki dükkânlar savaş yerine döndüler. Patlama Unlüoğlu Büfesi'nde dondurma makine- sı ve meşrubat dolabına odaklıydı. Ne olmuştu?.. Bir kundaklama mı söz konusuydu, yoksa bir kaza mı olmuştu?.. Tüpgaz mı 'infilak' etmişti?.. Polis işe el koydu; kuşkulular sorguya çekikJiler; savalık ko- vuşturmasını yaptı; davayı açtı. ., ,. ,- Dava iki yıldır sürüyor. Pınar Seiek de bu dava yüzünden yaklaşık iki yıl- dan beri tutuklu... Pınar Selek'i tanıyorum; çeşirJi toplumbilim araş- tırrnalan ve bilimsel çalışmalar yaparken gazeteye gelirdi; konuşur tartışırdık, ateş gibi bir genç kızdı; bunca zaman içerde yatmasına karşın özünden hiçbir şey yitirmediğini düşünüyorum. Ozü neydi?.. Insanlığın tümelinde özgüriük, adatet, eşrrJîk, mut- luluk özlemine vurgun bir aydındı Pınar... Kimi zaman bu kimlik suç gibi algılanıyor ya da bu yolda bir ayak sürçmesi bizimki gibi ülkelerde bir gencin yasamını karartıyor... Pınar"ın ayağı mı sürçmüştü?.. v.^-..--- • Dava dosyasma baktım. 1950'lerden beri dava dosyalanyla haşır neşirim; kimisi apaçıktır, kimisi kanşık, kimisi karrnaşık; ki- misinde bir püf noktası düğümleşir, bütün dosya- nın üstüne gölge düşürür kimi dava dosyası polis- te çarprtılmış. savcılıkta toparlanamamıştır; iyi sa- atte olsunlann eli sorguya bulaştı mı çtk iştn içinden çıkabilirsen... Yargıçlar, başlanndan aşkın işleri arasında, bu gi- bi dosyalara yaklaşımda gönülsüz davranıriar, tçie- rinden gelen bir ses der ki: - Heie dursun bakalım!.. Tutuklular bekler... Pınar da bekliyor. Peki, neden tutuklanmış Pınar?.. Bir sanık, sor- gusu sırasında "Biz bu işi birtikte yaptık" anlamına gelen bir ifade mi vermiş; ama, hangi koşullarda, niçin, neden, nasıl yapmış bu aç»klamayi?.. Mısır Çar- şısı'ndaki 'Unlüoğlu Büfesi'ni kundaklamak için Pı- nar Selek'le bıriikte dükkâna bomba mı yerieştirmtş- ler?.. Peki, bu bomba nasıl bir şey?.. Nasıl bir şey olduğunu anlamak olanaksrz; çün- kü ortada bomba yok... Uzman bilirkişilerin raporian bu yolda. Bomba yok.. Lafvar. Olur mu öyte şey demeyin; biz geçmişte bomba- sız 'Bomba Davası' görmedik mi?.. • Hukukta 'maddi delil' diye bjr şey vardif, ortada .tabanca yoksa. katnin tabancayia cinayet işlerhe- sinden söz açmak ne ölçüde geçertidir?.. Bir dava 'karmaşık' olabilir; ama, 'kanşık' olma- sı başka bir şey!.. Yargıcın bilgisi, birikimı, deneyi- mi hukuk mantığiyla birteşttği zaman davayı saydam- laştinn 'sorgu'da söytenmiş lafın mı, yoksa maddi deülin mi geçerti olduğu da 'ehem' ile 'mühim r m ayır- dında ortaya çıkar. Dava sürüyor. 'Bombasız bomba davası'nda sayın yargıclann eczane terazisi duyartığıyla karar verecekJerine iliş- kin umudum sonsuz... llhan Sstçuk KÜaplan ENEl HAKK'IN HAKKI 2. BASI # İSKELE SANCAK 2. BASI DUVARIN USTUNDEKİ TİLKİ 3. BASI JAPON GULÜ 7. BASI ZİVERBEY KÖŞKÜ 14. BASI ;. DÛŞUNÜYORUM ÖYIEYSE VURUN 24. BASI GÖRÜLMÜ$TÜR 8. BASI AÖLAMAK GÜLMEK 10. BASI YÜZBA^I SELAHAnİM'İN _ R0MAN1 (İKİ ciiT) 6. BASI ECumhuriYet kitap kulübü Coq Pozorloma A S Dınozorlar yalnız yaşlıiar olmaz, genç dinozortar da vardır! Biçim değiştirmiş, dünkü kışüiklerinden kopanlmış olanlar. "Sen yaşlandın, yıllardıraynı şeyleri yi- neliyorsun, oysa bak dünya değişti" diyerek kendini aldatanlar... Evet, günümüzün birtakım aydın ge- çinenleridirTürk halkının gelişme yolu- nu tıkayanlar... «»KÖY ASOYE HUKUK ^fAHKEMESt'NDEN Sayr 1997/301 Yerk^r .jçeşi lgd«.4k köyü taposunra 722 parseliude <Jtv»- lüar Laüfe Arslan ve 'usuf K e nan Bulduk ıle arkadaşlan adına kayıtlı taşuımazın Ufusunun ıptalı ve davacı Köy HızmetleriG e °fUî1 Û -d Ü I 1 ,Û Ç .a<lna ^ P " ^ t e s c ı 1 ' 'Ç"1 a «l l a n dsvamn 3.5 2000 gunükabuluje sonuçlandığmdan, hükûm özetinmyu- kanda ısmı geçen d»/al,lara karar tebügi yerine kaım olmak uzere ve ılan tanhınden ıtibaren 20 gün sonra hükmün kesinJeş- ünlecegı hususu ılantn teblığ olunur. 9.5.2000 Basın: 27541
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle