17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 17 MAYIS 2000 ÇARŞAMBA HABERLER Tiirkeş'e taWiye kararı • BURSA (Cumhuriyet) - Nesim Malkı cınayeti sanıkJanndan Burhanettın Türkeş, Bursalı ışadamı Mümin Canbaz'ı 1995 yılında Geçit Mahallesi'nde kurşunlattıgı iddiasıyla 'tasarlayarak birden fazla kişiyi öldürmeye teşebbüs' suçundan yargılandığı davadan tahliye edildi. Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan dünkü duruşmada, mahkeme heyeti, Mümın Canbaz'ın tekrar ifadesinin alınması için duruşmayı erteledi. Baskıyla yardıma ceza verilmeyecek • ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Terönstlenn tehdit yoluyla yardıma zorladıklan yurttaslann ceza almalannı önleyecek tasan, TBMM lçişleri Komisyonu'nda kabul edildi. Tasan, teröristlere baskı sonucu yataklık yapanlar hakkında, ilgili makamlara bilgi vermek koşuluyla cezai ışlem uygulanmamasını öngörüyor. Terörle Mücadele Yasası kapsamındaki suçlardan hüküm gıyenlere devlet ihalelerine katılma yasağı getirilmesi de komisyonda benımsendi. SAStfda gpev I ADANA (Cumhuriyet Güney tlleri Bürosu) - Sabancı Holding'e bağlı Suni Elyaf ve Sentetik Fabrikası (SASA), yetıi adıyla Dupontsa'da grev dûn resmen başladı. Petrol-Iş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın, "îşçinin hakkını alana ve taşeron işçileri kadroya aldınncaya kâdar mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi. Grevin ardından basın toplantısı düzenleyen Dupontsa Yönetim Kurulu Başkanı Örner Sabancı "Önerdiğimiz ücret, ülke koşullanrun üzerinde. Sendika yetkililerinin ılımlı davranmasını bekliyoruz" açıklamasını yaptı. SAVAMA 'yedekli' çalışıyor. Bir örgüt deşifre olunca diğeri eyleme başlıyor Iratı güdiinüü 4 örgütANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Iran gündümlü 4 şeriatçı terör örgütünün yöntemi, Iranlı ajanlann bırbirinden ayn örgütlerle yedekli çalıştığını gösteriyor. Gazetemiz yazarlarına yönelik suiİcastlarla ilgili soruşturmalarda gelinen aşama; Türkiye'de doğrudan Iran'la bağlantılı çalışan terör örgütlerinin îslami Hareket Örgütü (IHÖ), Hizbullah, Selam (Tevhid) ve Kudüs Savaşçılan olmak üzere en az 4 kola aynldığını ortaya koydu. Tahran yönetiminin, 1995'ten sonra ajanlannı eylemlerden fiilen çektiği ve taşeron örgûtleri kullanmaya başladığı saptandı. tran, Humeyni döneminde Türkiye'deki ilk eylemlerini rejim muhaliflerine karşı gerçekleştirdi. 1980'liyıllar boyunca süren bu eylemlerde birçok rejim karşıtı, bazı Türk yurttaşlannın yardımı ile öldürüldü. Istihbarat bırimierinin raporlannda Iran istihbaratının Tûrkiye'deki karşı çalışma örgütü olarak geçen ilkyapılanma tslami Hareket Örgütü (İHÖ). Şeriatçı örgütler 9O'lı yıllann başında Kemalist-laik İcesime yönelik ilk eylemini Prof. Dr. Muammer Aksoy'a gerçekleştirdi. Aksoy'a 31 Ocak 1990'dadüzenlenen silahlı saldınyla ilgili soruşturmada hiçbir ilerleme sağlanamadı. Daha sonra Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç'e 7 Mart 1990'daarabasının içindeyken silahlı saldında bulunuldu. iHÖ'nün gerçekleştirdiği bu eylem, güvenlik güçlerinin • Türkiye'de doğrudan İran'la bağlantıh çalışan terör örgûtleri İslami Hareket Örgütü (ÎHÖ), Hizbullah, Selam (Tevhid) ve Kudüs Savaşçılan olmak üzere en az 4 kola aynlıyor. çalışmalan sonucu aydınlatıldı ve bu örgütün üst yapısı tamamen çözüldü. IHÖ'nün ışlediği diğer bir cinayet ise yazar Turan Dursun'a yönelik. Dursun, 4 Eylül 1990'daÜsküdar Koşuyolu'nda silahlı saidında öldürüldü. Bu olayı ÎHÖ'nün gerçekleştirdiği açıklanmasına karşın failler yakalanamadı. Istihbarat birimleri, Dursun cinayetine kadar tran yanlısı örgütlerin "klasik saldın ve daha kolay" Şeriatçı örgütler 90'h ydlann başında Kemalist-laik kesime yönelik ilk eylemini Prof. Dr. Muammer Aksoy'a gerçekleştirdi. Akso\ "a 31 Ocak 1990*da dü/enlenen silahlı sakürola Ugili soruşturmada hiç- bir üerleme sağlanamadL Aksoy'un cenaze töreninde fotoğrafinı Uğur Mumcu taşunışa. eylem türlerini seçtiklerine dikkat çekerken ışadamı Jak Kamhi'ye gerçekleştirilen saldın sonucunda ÎHÖ ekibinin güvenlik güçleri için belırgınleştiğini kaydettiler. ÎHO'nün 1995-96'da Çözülmesinin ardından Iran istihbaratımn yeni bir yöntem değişikliğiyle kendi elemanlan yerine yetiştirdikleri taşeronlan kullanmaya başladığı belirtildi. Iran desteklı en yaygın örgüt olan Hizbullah'takı bölünmenin bu tarihlerde keskinleştiğini, ilk kitlesel eylemleri bu dönemde gerçekleştirdiklerini belirten kaynaklar, îlim grubunun bu dönemden sonra sürekli yükselışe geçtiğini dile getirdi. Güvenlik güçlerinin son olarak Ahmet Taner Kısjab suıkashnda ortaya çıkardığı Kudüs Savaşçılan örgütünün de Selam (Tevhid) grubundan tamamen ayn olmadığını vurgulayan istihbarat kaynaklan, "Bunlann eylemlerinde arnk bir işi başuıdan sonuna kadar taşeronlann gercekleştirmesi söz konusu. Sadece eylem isteği ahyorlar o kadar" diye konuştu. Bu örgütlerin üst düzey sorumlulannın birbırlerinden mutlaka haberdar olduklannı, bunu eylemlerin yöneldıği kesim ve türlerinden anlamanın zor olmadığını kaydeden uzmanlar, "Yalnızca biri deşifre olunca diğeri eylemlere başlıyor. Ama bu sefer karanhk eve elektrikler yeniden gekü Ortahk aydmlandı" değerlendirmesini dile getirdiler. Mumcu soruşturmasında bugün ulaşılan sonuç, 1996 yılı raporlannda var ohce açıklamlı AYHANŞtMŞEK ANKARA - Gazetemiz yazan Uğur Mumcu suikastında emniyetin ulaştığı sonuç, ABD'de 1996 yılında yayımla- nan bir raporda yer alıyor. Humeyni re- jimine muhalif Iran tçın Demokrasi Vakfi'nca (FDI) yayımlanan raporda, Uğur Mumcu'nun katillerinin "üç tran- h diptomat" olduğu bildırilıyor. Iran rejimi muhaliflerince kurulan ve ABD'nin desteği ile yurtdışmda çalış- malannı sürdüren tran İçin Demokrasi Vakfi'nın 6 Mayıs 1996 tarihinde ya- yımladığı raporda, tran devletince kuru- lan özel "vurucu timlerin" gerçekleş- tirdiği başlıca suikastlar birer birer açık- landı. Raporda, 24 Ocak 1993 tarihinde gerçekleştirilen Uğur Mumcu suikastı- na da yer verilerek "Ünlü bir gazeteci olan UğurMumcu, tran'ın Tûrkiye içe- risindekiyüacıfaaliyetlerini açığa çıkar- mışn. Olayının arkasında tran'ındestek- lediğiisJamiHareketve3 tranfadiploma- ün olduğundan şüphdenilmektedir" de- nildı. ABD taranndan desteklenen FDI'nin Mayıs 1996'da açıkladığı rapora göre, tran'ın vurucu timleri 1979-1996 yılla- n arasında yurtdışında Tahran tarafin- dan belirlenen 80 özel hedefe suikast • 1996 yılında açıklanan rapora göre, Uğur Mumcu'nun katilleri tran tarafından özel olarak eğitilen 'vurucu tim'. îranlı ajanlar, 1979-1996 yıllan arasında yurtdışmda . . - • - başlıca 80 özel hedefe suikast düzenledi. düzenledi. Suikastlar sonucunda 85 ki- şi öldü, 54 kişi yaralandı. Resmi yetkililerden ve kamuya açık kaynaklardan edinilen bilgiler temel alı- narak oluşturulanrapor,Türk istihbara- tının tranlı ajanlara yönelik karşı çalış- ma yapmakta yetersiz kaldığım ortaya koyuyor. Rapora göre, tran'ın özel vu- rucu timleri, Tahran'm emriyle 1979- 1986 yıllan arasında Türkiye'ye kaçan tranlı rejim muhalifleri başta olmak üze- re birçok özel hedefe karşı eylem ger- çekleştirdi. Bunlardan bazılan: 1982: Iran'da Şah döneminde albay olan Ahmet Hamit'ın tstanbul'da öldü- rülmesi. 1985: Humeyni rejimi muhalıflerin- den Albay Behruz ŞahverdiB'nm tstan- bul'da öldürülmesı. 1985: Albay Hadi Azizmoradi'nuı ts- tanbul'da konuk olduğu bir evin girişin- de öldürülmesı. 1986: Şahın eski korumalanndan Ah- met Hamit Monfared'ın tstanbul'da öl- dürülmesı. 1987: Muhammed Hasan Mansu- ri'nin tstanbul'da öldürülmesi. Bu ey- lemde kullanılan silahlann 1996 yılın- da öldürülen albay Azizmoradi suikas- tında da kullanıldığ saptandı. Katiller tran konsolosluğuna kayıtlı Mercedes marka bir araçla kaçtılar. 1987: Abdül Hasan Mocdahet'in ts- tanbul'da kaçınlarak öldürülmesi. 1987: CevatHaeri'nin Türkiye'de ye- ri belirlenemeyen bir yerde öldürülme- si. 1988: Suudi Arabistan Büyükelçili- ği'nde görevli Abdul Ghani Bedavi'nin Ankara'da öldürülmesi. 1988: Erzurum'da Halkın Mücahitle- ri Türkiye Temsilcisi AbdulHasanMoj- tahadzade'nin öldürülmesi. 5 tranlı dip- lomat olaydan sonra tran'a kaçtı. 1989: Suudi Arabistan Askeri Ataşe- si Abdurrahman Shrewi'mn arabasının altma bomba koyularak öldürülmesi. 1990: Tûrkiye'deki Halkın Mücahitle- ri Temsilcisi Hüseyin Mir-Abedini'nin ve iki tranlımn tstanbul Havaalanı'na giderken pusuya düşürülmesi. 1990: tran Kürdistan Demokrat Parti- si (tKDP) yöneticısı Ahmet Kashefpo- ur'un tstanbul'da öldürülmesı. 1990: Gulamreza Nakhai nın Türki- ye'de öldürülmesi. 1992: Akbar Gorbani, tstanbul'da 4 Haziran'da kaçınldı ve 16 Haziran'da cesedi işkence görmüş olarak bulundu. 1992: Istanbul'da tran tarafından fi- nanse edilen tslami Hareket üyeleri Ab- bas GoMzadeh'i kaçırarak öldürdü. 1993: tKDP'li MehranBahramAzad- fiar'in Ankara'da öldürülmesi. 1993: tKDP'li Muhammed Ghade- ri'nin tstanbul'da öldürülmesı. 1993: tKDP'li Muhammed Ghadi- ri'nin Ankara'da öldürülmesi. 1994: Îranlı Kürt TahaKirmenç'in öl- dürülmesi. 19%: Halkın Mücahitleri örgütü yö- neticilerinden Zehra Rajabi ile Abdui- AB Moradi'nin öldürülmesi. Halkm Mücahitleri'nin lideri Rajavi tran elçi- liğini suçladı ve 4 tranlı diplomatın ıs- mini verdi. Bu diplomatlar, yakalanan SAVAMA ajanı Rıza Brgzan Massumi tarafından teşhıs edildi. SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR [email protected] 1965 seçimlerinde 19 yaşınday- dım. Süleyman Demirel in başın- da bulunduğu Adalet Partisi (AP), tek başına iktidara gelecek oylan alarak seçimleri kazanmıştı. Süley- man Demirel, seçimlerin ardından başbakan oldu. Aynı seçimlerde Türkiye Işçi Partisi (TİP) de, 15 mil- letvekili ile parlamentoyagirdi. Bu- gün 54 yaşındayım, o günden bu- gune1afrT35yit geçrtîiş. 35 yıi ön- cç başbakan olan Süleyman De- mirel, bugün cumhurbaşkanı olarak Çankaya'daki görevini tamamlamtş bulunuyor. Bu 35 yıla 'DevriSüleyman' diye- biliriz. Süleyman Demirel, oyıllarda 40 yaşlannda genç bir politikacıy- dı. Bizim kuşak ise daha 20'sine ^asmamıştı. OnunlabiriMnürgeçir^ dik. Türkülerdeki gibi, onunla ağla- yıponunlagülebiidik mi? Demirel'in önceki günkü basın toplarrtısında gazeteci arkadaşlanm, ona çok de- ğerli nıtelikler atfettiler. öve öve bi- tirernediler. Kimisi Birteşmiş Millet- ler Genel Sekreterliği'ni uygun gör- Devri Süleyman Bitti dü, kimisi ülkenin baş akıldanesi ol- masını. Belli ki Demirel, gazeteci meslektaşlanm üzerinde iyi izlerbı- rakmıştı. Ya da bir veda toplantısı olduğu için böyle konuşmayı tercih ettiler. ••• HerResin kendine göre bir Demi- rel'i olduğu düşüncesindeyim. ör- neğin Demirel, Cavft Çağlar'ın, Kamuran Çörtük'ün, Ali Şener'in babasıdır. Bazı gazetecilerin de ba- bası olduğu kesin. Uzun iktidar yıl- lannda çok insana çok olanaklar sağladığı ve bunun karşılıklannı da akjtğı belli. Onlar gerçekten baba- lannı yitirdiler. Ne kadar üzülseler yeridir. Ama bu 35 yılı bir de bizim kuşak açısından değertendirirsek farklı bir Demirel tablosuyla yüz yüze geliriz. Örneğin Deniz Gezmiş'in babası Cemit Gezmiş ya da Yusuf As- lan'ın babası Beşir amca açısın- dan Demirel ne anlama gelir? 20 yaşını yeni doldurmuş çocuklannı i- dam ettirebilmek için büyük çaba- lar harcayan bir politikacıdır Demi- rel, onlar için. 1970'li yıllarda öldürülen Doğan Öz'ün eşi Sezen Öz; çocukları Bengi, Turhan veflakarriçln De- mirel ne anlam ifade eder? Ben söyleyeyim: Onlar için Demirel, "Bana sağcılar suç işliyor dedirte- mezsiniz" diyen Demirel'dir. Doğan Öz'ü öldüren ülkücü katil, 12 Eylül döneminde beraat ettirildi. Öz aile- six DemireJ'in o sözlerini hiç unut- madı. 35J diği solcu düşmanlığı, devletin ar- şivlerine yön veriyor. Demirel'in siyasete yön verdiği bu 35 yılın sonunda devlet arşivle- rinde hâlâ solcular izleniyor. Hâlâ solcular, pasaport almaya gittikleri zaman, dosyalan K-1 (Komünizm) masasına gönderilipsakıncalı say»— lıyor. Hâlâ, bu devletin polisi, bugün geçerii olmayan, yürürlükten kalk- mış, Türk Ceza Yasası'nın 141. maddesinden ve 142. maddesin- den hüküm giymiş solculan 'sakın- calı' sayıyor. Evrakları öyle doldu- ruyor. gerici yasal değişikliklerle Demi- rel'in hiç sorunu olmadı. Hatta 1961 Anayasası'nın demokratik hüküm- lerinin budanmastnın miman oldu. 1982 Anayasasrnın reddedilmesi- ni isteyen Demirel, kendi üzerinde- ki yasak dışında bu anayasadan da bir şikâyette bulunmadı. ••• Gidenin arkasından kötü konu- şulmaz, ama Süleyman Demirel'i btrbütün otarak değertendirirsek; çok olumlu şeyler söylemekte zor- lanınz. O, 'komünizmle mücadele' döneminin, yani soğuk savaş dö- neminin bir politikacısıydı. Her ne kadar her askeri darbeden sonra 'demokrasi kahramanı' postuna bürünse de, hiçbir zaman ciddi bir -demokrat dmadı. Hiçbirzaman de- Bevri Söfeyman, bir dönerriöür: mokrasi için kavgayı, 'kendisi için _ : deniyie oradan oraya sürülen, ülkü- cülerinvelsJamcılannbaskısınaug- rayan devlet görevlısi solcu ve de- mokratlar Demirel için sizce ne dü- şünür? O MİT raporian hâlâ arşiv- lerde duruyor ve hâlâ soğuk sava- şın bu deneyimli politikacısının çiz- Bu dönemde I ürRiye'ye sol düş-—fcavga'dan öteye götürmeyi dene manlığı, komünizm düşmanlığı yön "verdi. Bu dönemde ırkçthk - fefam- cılık, Demirel'in öncülüğünde des- teklenip geliştirildi. Süleyman De- mirel, 1971 ve 1980 askeri darbe- lerinin muhatabıydı. Iktidannı yitir- di. Ancak, bu dönemlerde yapılan medi. Artık Demirel dönemi bitti. Çün-= kü soğuk savaş dönemi bitti. Yaşa- mımızda bundan böyle etkili bir rol oynayacağını da sanmıyorum. Kendisine huzur ve sükûnet dili- yorum. GLOBAI^OIİTİKÜLTÜR ERGtN YILDIZOĞLU Tatbmayla Değil, Ağlamaklı Bir İç Çekişle...' Neo-liberalizmin amiral gemileri sayılabilecek kartel basınının köşe yazılannda "Kimsenin görmediğini" dile getirmeye hazırlanan bir "çıplak haberci" edasıyla, "yürekli", jestlerie "beklenmedik ama zamanlı bir çıkışla", IMF politikalannı sorgulamaya, küreselleşmenin sos- yo-ekonomik, siyasi sonuçlarını irdelemeye başlayan tartışmalar, mantıksal sonuçlarına doğru ilerlerken frene basıldı, düzenin egemen ideolojik çerçevesi içine geri çekildi. Şimdi söz konusu tartışma bu çekildiği yerde, T. S. Eli- ot'un "Içj Boş Adamlar" şiirindeki gibi "patla- mayla değil, ağlamaklı bir iç çekişle" bitiyor. Sunduğu malzeme, ileri sürdüğü argümanlar açısından, hemen hiçbir yenilik içermemesine rağmen tartışmayı, önyargılarımızı askıya alarak izledik. Gelinen noktada, başlangıçta askıya al- dığımız önyargılanmızın bir kez daha doğrulan- dığını görüyoruz. "IMF'ye hayır", "standart re- çete işlemiyor", "radikal düşünmek gere- kir", "büyük krizi nasıl önleriz" gibi saptama- larla başlayan tartışma, piyasa ekonomisine, serbest rekabete, diğer bir deyişle neo-liberal dogmatizmin, küreselleşmeye ilişkin temel var- sayımlannın yeniden vurgulanmasına dönüştü. Bu noktada artık, belli bir sınrf ilişkileri matri- sini görmezden gelerek, kimin neden yapaca- ğı, kimin nasıl uygulayacağı belli olmayan bir planı tartışmanın da bir anlamı yok. Tartışmayı hizaya gelmeye zoriayan uyanlar bence daha önemli. Uyanlan yapanlar, tartışmayı başlatan yaza- nn aslında, küreselleşmeye karşı olmadığını vur- gulamaya özen göstererek devreye girdiler. Ya- zar ne dediğini bilmiyor, sakın bu malzeme- leri kullanarak tatsızlık çıkartmayın, anlamı- na gelen bu ifadeleri; "tartışma bize göre en kritik noktaya geldi" uyansıyla biıiikte, IMF ya- pısal uyum programlarının, tek çare olduğunun vurgulanması izledi. "Yeni korumacılık anlamı- na gelen (korumacılığın neden kötü olduğuna ilişkin tek bir söz söylemeden, sanayileşen ül- kelerin hemen hepsinin bu yoldan başan kazan- dığı sanki bilinmiyormuş gibi...) söylemlere" karşı çıkmanın "yerel sanayi-tanm baronlan- na davetiye çıkartmak" anlamına geldiği, bi- raz da azarlar bir biçimde dile getirildi. Böylece, bu müdahale bize, IMF yapısal uyum programlarının aslında, yerli sanayiciye ve tanm- cıya (ülkenin üretken mülk sahipleri) ulusal ser- maye birikiminin krizini çözmeye değil, ulusla- rarası mali sermayenin isteklerine hizmet ettiği- ni bir kez daha söylemiş, medya baronlannın da, yerii sanayiciyle tarımcının, ulusal dinamık- lerin değil, uluslararası bankaiann, spekülatör- lerin yanında olduğunu ortaya koymuş oldu. ••• "Kendimizi nasıl koruyacağız" temasıyla tartışmaya katılan bir diğer yazar ise sanki ge- lişkin, karmaşık bir çözümleme sunmaya hazır- lanıyordu. Evet küresel kapitalizm, belirsizlikle- rin ve risklerin hızla büyüdüğü bir ortam yarat- mıştı; Türkiye küresel kapitalizme hazıriıksız ya- kalanmıştı; gelir dağılımını bozan enflasyonla büyüme modeli sonunda tıkanmış ve ekono- mik büyüme de durma noktasına gelmişti; Tür- kiye'nin, ekonomi politikasında birdüşüncesıç- raması yapmadan, yalnızca IMF'nin istikrar programını uygulayarak bu çıkmazdan kurtul- ması zordu. Öyleyse bu fırtınalı denizde kendi- mizi nasıl koruyacaktjk... Ancak teknolojik ge- lişmelerden izole olmak mümkün değil, ekono- minin verimlilik düzeyini ve rekabet gücünü yük- seltmeden toplumun geniş kesimlerinin refah düzeyi yükseltilemezdi. Ama bu yaklaşım da ülkeyi bu dalgalı denize sokan süreci irdelemek yerine (IMF yapısal uyum programlarının), gündeme getirir gibi or- taya attığı sorulann mantığını terk ederek, dik- katimizi bir "kısıtlayıcı çerçeveye" çekmeyi seçti, burada da çanrtura saplandı. Kabul etmemiz gereken "kısrtlayıcı çerçeve- nin" bileşenleriyse şöyleydi: Dış kaynağa da- yanmak, uzun vadeli yatınm sermayesini cay- dıncı yönelişlerden uzak dunmak, plancılığı unut- mak, diğer bir deyişle küreselleşmenin getirdi- ği sınırian kabul etmek. Bir de toplumsal refahı - arttıracak unsurun özel girişimciler ve firmalar olduğu gerçeğini unutmamak. Şimdi "sol ve ideolojik" bir sinisizm içine girip de "İyi ama biz 1980'den beri bu çerçevenin içinde hareket etmiyor muyuz" dıye sakın sormayın. Bunun yerine, yazann önerdiği çözümlere bakın. Yaza- ra göre sorunları çözmek için, teknoloji üretme ve özümseme kapasitesini eğitimi geliştirmek, devleti rekabet kapasitesi olanı desteklemekte kullanmak, ülkenin uluslararası itibarını koru- mak. Az daha unutuyordum, bir de tanmdaki ya- pıyı değiştirmek gerekiyor. ••• Bu karmaşıklığı ayıklarsak, yapmamız gere- kenler kısaca şöyle: Ülkenin uluslararası piya- salarda kredi notunu yüksek tutmak, büyük ya- bancı sermayeyi korkutmamak, devletin tüm kaynaklannı, uluslararası piyasalarda gezenle- rin emrine amade kılmak, tanm sektörünü, dı- şardan geleceklere yer açacak biçimde düzen- lemek, sonra da tümüyle uluslararası tekellerin kullanımına açarak "küreselleştirmek": Sanayi artık bitti. GAP'ı verelim mi? • • • Teknolojiyi özümsemeye gelince, tüm bun^ larolurken bunun nasıl gerçekleşeceğini, özüm- seyeceğimiz teknolojiyi bize vermek için sabır- sızlananlann olup olmadığını, hatta yazann bu- nunla ne kastettiğini kavramadığım için izniniz- le bir kenara bırakayım. Kavrayamadığım bir nokta daha var: Sahi şu, "kendimizi korumak" ifadesindeki "biz" acaba kimleri içeriyor? IMF'nin dayatmasıyla özelleştirilen işletmeyj _alan medya baronuyla, bu süreçte işini kaybe-_ fftrftk işni, mııştftrifiini kaybeden bakkal, aynı ~ "bizi" oluşturmadığına göre... = = . Eliot ile başladık Eliot'un Dört Kuartet şiirin- _ deki "Yaşadık, ama anlamını kaçırdık" satı- nyla bitirelim: Zorla dayatılan bir küreselleşme yaşıyoruz; birileriyse, bunun anlamını kaçırma- mız için özel çaba gösteriyor. Yoksa bu tartış- mayı neden yaptılar dersiniz?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle