Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
fiAYFA CUMHURİYET 30 NİSAN 2000 RAZAR
12 PAZAR KONUGU
Sözlük hazırlayan yazar ve edebiyatçı HulkiAktunç la dil kültürünün gelişimini konuştuk
'Argo dillerin l^rdeşliğidir'
Türkçeye
olan büyük
askım
- Sizde "Büyük Argo Sözlüğü "nü
haztrlayacak kadar argo merakı nereden
doğdu?
- Şu anda 51 yaşındayım. tnsan üç-dört
yaşında çevresini algılamaya başlıyor.
Demek ki en az 45 yılı aşkin süredir ben,
dilin bir mucize olduğunu görmüş ve
yaşamış bir insanım. Ben Kadıköy
Çarşısı'nda doğdum ve büyüdüm. Benim
çocukluğumda Kadıköy Çarşısı'nda
konuşulan dilleri bugün saydığun zaman
gerçekten şaşkına dönüyorum. Bu,
bendeki dil duygusu ûzerinde son derece
etkili olmuştur. Çocukken ben, örneğin
Ermenice, Rumca ve Kürtçe çatırdatırdım.
- Burada galiba yakaladım. Çattrdatmak
da argo değil mi?
- Tabii. Çok da hoş bir sözdür.
Çatırdatmak. dediğinizde bütün anlamı
veriyor. Başka nasıl verebilirsiniz? Sadece
tanımlayabilirsiniz. Diyebilirsiniz ki: Evet,
pek iyi bilmezdim, ama şöyle böyle
konuşurdum. Burada beş-altı sözcük
kullanmak yerine "çatirdaürdım'' diyerek
bütün meselenizi çözmüş oluyorsunuz. Bu
da dilin zenginliğidir. Ben bu kadar çok
dilin içinden doğup büyümüş birisi
olduğum, edebiyattaki mısyonumun da en
önemli damarlanndan birisi Türkçeye olan
büyük aşkım olduğu için bu işi yapmaya
karar verdim.
Büyük
Argo
Sozlugu
-RahmetliFeritDevellioğlu'nun "Türk
Argo Sözlüğü "nden esinlendiniz mi?
- Esinlenmez olur muyum? Işe Ferit
Devellioğlu'nun sözlüğü ûzerinde notlar
tutarak başladım. Sonra bir de baktım ki
benim tuttuğum notlar o sözlüğün üç katı
olmuş. Yalnız. o sözlük Türk argosunda
bir ilk değildir. 1800'lüyıllarmsonunda
yayımlanmış, A. Fîkri imzah "Lngat-ı
Garibe" vardır. Bütün bu sozluklerin atası
aslında odur. Çok da ilginç bir sozlûktür.
Bugün de kullanılmakta olan birçok
maddesi vardır. Beni en çok
güldürenlerden birisini anlatayun. A. Fikri
"LagaHGaribe" sözlüğünde "tizpeçnP
diye bir kavram kullanmaktadır. " T E "
mabad demek. Bugün "tizi kurtarmak'',
"tizi elden gitmek" gibi deyimler de
kullanılmaktadır. "TTz" Çingenece. Mabad
ya da kıç anlamına geliyor. Peçiz ise ev
demet, "Tîz peçm" tabure anlamına
geliyor Evet, bu Ferit Devellioğlu'nun
sözJûğü üzerindeki notlarla başlamış bir
serüvendir. Şimdi giderek uluslararası bir
kaynak olarak kullanılmaya başlandı.
Burada adlannı vermek istemedigim iki
siyasinin (Cavit Çağlar'ın Mesut Yılmaz'a
'yavşak' demesiyle açılan dava)
birbirleriyle mahkemeleşmesinde de delil
olarak kullanıldı. Bir siyasi, öbürüne
"yavşak" demişti. O yüzden mahkemelik
olmuşlardı. "Yavşak* diyen siyasetçi,
kelimenin "bit yavrusu" anlamından
yararlanarak "Ben öyle demek istemedim.
Bit yavrusu demek istedim" savunmasuu
yaptı. Ama "vavşakw
ın edilgin hemcinsel
olarak kullanıldığı, sözlük tarafindan
belgelendi. Sözlük yurtdışmda, özellikle
ABD'nin ilgili çevrelerinde çok ilgi
gördü, çok sayıda satın ahndı. Bazı
Oxford yayınlannda kaynak olarak
gösterildi. Yıllanmı aldı, ama bundan da
büyük keyif aldım. Zaman zaman bu
benim yazdığım argo sözlüğü beni
rahatsız da ediyor. Çünkü benim bütün
edebiyat etkinliğim adeta göz ardı ediliyor
ve ben sadece "Büyük Argo SözKiğü
w
nün
yazan olarak tanmıyorum, sanki. Açıkçası
bu da beni rahatsız ediyor. Ama şöyle
söylemek istiyorum. Daha önceki
yazdıklanmın tümü olmasaydı "Büyük
Argo Sözlüğü'' de olmazdı.
Çünkü beni dile bağlayan, o muhteşem
kozmopolit ortamda geçmiş
çocukluğumdur. Dile olan aşk "Argo
Sözhığü" dahil bunun bir karşılığı. Belki
bu nedenledir ki sevgili Nursel Dunıel bu
konuda yazdığı bir yazıda, "Büyük Argo
Sözlüğü Hulld Aktunç'un kurmaca
yapıtianndan bûisidir'* dedi. Bu sözlüğü
bir dilci yapsaydı tabii ki çok işe yarardı,
ama bu kadar şenlikli olmazdı, diye
düşünüyorum.
LEYLA TAVŞANOĞLU Argo sözcüğü dilimizde çok kullanıldığı gibi, argonun çerçevesine giren ve sürekli üretilen sözcükler de dilimizden hiç
düşmez. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde "argo " sözcüğünün karşısında iki anlam var. Birisi: "Bir meslekya da topluluk sınıfı arasında kullanılan özel
söz." Öbürü de şöyle: "Serserilerin, külhanbeylerin kullandığı sözya da deyim." Oysa, yakın geçmişte "BüyükArgo Sözlüğü "nü hazırlayan yazar ve
edebiyatçı Hulki Aktunç argo sözcüğünü şöyle anlatıyor: "Belirli bir nesne, olgu, eylemlerin başkalarından gizlenmesi için icat edilmiş ve bence dildeki
insan dehasının en önemli ürünlerinden birisi." Argo
gündelikyaşamımızda hiç dilimizden düşmüyor. tş
PORTRE/mjuâ AKTUNÇ
1949, İstanbul doğumlu. Selimiye Askeri
LisesVnde ortaöğrenimini tamamladu 1Ü
Hukuk Fakültesi'negirdl Bu arada
öyküler, şiirler, incelemeleryazmaya
başladu Prof. Dr. TankZafer Tunaya'mn
öğrencisi oldu. Ancak 12 Mart döneminde
Prof. Tunaya'nın da baskı altına
alınmasına tepkigöstererek üniversite
öğrenimini bıraktu
yaşamımıza, hatta siyasi arenaya giriyor. Argo kisvesi
altında insanlar birbirlerine galiz küförler bile
yağdırabiliyorlar. Sonra da bunun argo olduğunu, suç,
kabahat sayılamayacağını iddia edebiliyorlar. Pek çok kez
benzer olaylar TBMM üyeleri arasında yaşanıyor. Hatta
yakın geçmişte Cavit Çağlar, ANAP Genel Başkanı Mesut
Yılmaz 'a "yavşak" deyince kıyamet koptu. Çağlar bu
sözcüğün bit yavrusu anlamına geldiğini öne sürmesine
karşın, sonunda açılan davada Hulki Aktunç 'un "Büyük
Argo Sözlüğü " imdadayetişti ve "yavşak"ın öbür anlamının
edilgin hemcinsel olduğu kanıtlandı. Argonun gündelik ve
siyasi yaşamımızda çok sık kullanıldığını, bunun küjürle ve
kaba konuşmayla karıştırılmaması gerektiğini düşünerek
HulkiAktunç 'la argo ve bu kültürün gelişimini konuştuk
- Argo nasıl ortaya çtktı?
- Bizim ilk sözlüğümüzde argonun izleri var. Yani Divan-ı Lu-
gat üt-Türk'te argonun izleri var. Türkçe dediğimiz dilin ilk söz-
lüğü olarak birçok dılden önce kendi sözlüğünü hazırlamış bir di-
lin tanığı.
Örneğin, Kaşgarh Mahmut bu sözlüğü yazıp bitirdiğinde yıl
1072'dir. 1072 tarihinde ttalyanca diye bir kavram yok.
Yeni bir coğrafya oluşmuş. 1071'de o yeni coğrafyada bir kilit
açılnuş, 1072'de dilin küidini açarak gelmiş. Bu, benim çok önem-
sediğim bir olgu.
öte yandan bu sözlüğün içinde, bugün hâlâ kullanmakta oldu-
ğumuz küfür ve argo sözcükler var. Fakat. bunun ondan da önce-
sinde var olduğunu görüyoruz. Bir Uygur duvar çizimi gördüm.
Altında "Temür Kıış" yazılı. Çizim ereksiyon halindeki bir erke-
ğe ait. Bakın, "kuş" sözcüğü bugün hâlâ erkeklik aleti anlamına
kullanıhyor. Bin yüz yıl önce yapılan bu duvar çiziminin alhnda-
ki yazı, o dönemde de bu kelimenin aynı anlamda kullanıldığını
bize gösteriyor. Demek ki argo belirli nesne, olgu. eylemlerin baş-
kalanndah gizlenmesi için ıcat edilmiş ve bence dildeki insan de-
hasının en önemli ürünlerinden binsidir.
Türk argosu çok zengin. Örneğin Fransız argosu çok zengin, der-
ler. Hiç alakası yok. Zayıf bir argodur. En geniş Fransızca argo söz-
lüğüyle benim "Büyük Argo Sözhığü"nü yanyana koyduğunuzda
göriirsünüz ki Türk argosu çok zengindir. Onun altında 24-25 dil
yatıyor.
Türkler, sözlüklerini Iran ve Arap uygarlığıyla tanıştıklannda
yazmışlar. Bunun anlamı da şu:
Bizim dilimiz var, bu dil de zengin bir dildir.
Türklerin tstanbul'u almalanndan da önce, Marmara Bölge-
si'ne geldiklerinde dünyanın öbür büyük dilleriyle tanışmışlar. Ya-
ni, önce Arapça ve Farsçayla tanışıp kendi sözlüklerini yazmışlar.
Ikinci aşamada da Anadolu'ya geldiklerinde dünyanın hemen he-
men bütün dilleriyle tanışmışlar. O sıra-
da İstanbul lınıanı dünyanm bütün dil-
lerinin konuşulduğu yer demek.
Dllin pizll drgütu'
"LJngua Franca" dediğimiz ayn bir
dil var. Bu, bütün Akdeniz limanlannda
anlaşılan Grekçe, Italyanca, çok az ts-
panyolca ve Türkçeden oluşan karma bir
dildir. Dolayısıyla, o zaman burada
Türkçenin dünyamn en büyük dilleriy-
le karşılaşması söz konusu olmuş. Hep-
siyle birden karşılaştığında kendisine
özgü olarak getirdiği argo da onlardan
alıntılarla müthiş bir zenginlik kazan-
mış.
Türkiye argosunda aklmıza gelebile-
cek her türlü dil var. O yüzden ben, "Ar-
go diDerin kardeşhgidir" diye bir tanım
yapmıştım. Yine argoya özgü başka bir
tanım da şu:
"Argo dilin gizti örgütüdür."
Argo dilin gizli örgütüdür, çünkü giz-
lenme ve şüphelenme üzerine kurulu bir
durum var. Nitekim son günlerde mafya çevrelerinin haberleşme-
lerinde ('Nuriş' ve Alaattin ÇaJacı arasmdaki mektuplaşmalarda)
gördük ki belirli kavramlan anlamak için gerçekten o konuda uz-
man olmak gerekiyor.
- Peki, o konuda uzmanlaşmamzyetiyor mu?
- Hayır, yetmiyor. Bu konuda yine benim bir tanımım var. Bir
argo sözlüğü çıktığı zaman argo kendisini yenilemek zorundadır.
Çünkü o sözlük ortaya çıkınca şifresi çözülmüş demektir.
Bakın, bu benim hazırladığım sözlükte artık her yeni baskısın-
da yeni, değişik katkılar yapmak gerekiyor. "Kafayı yemek" de-
yimi benim sözlüğümde var, ama son zamanlarda çıkan "kafayı
sıyırmak" yok. Örneğin, yeni baskıda bu eklenecek. Daha ekle-
necek çok sözcük, yeni deyim var. Geçenlerde bir gazetede "Har-
biyeöğrencflerinin argosu" diye bir haber vardı. Orada geçen söz-
cüklerden ancak yansı benim sözlüğümde var. Yansı ise yok. De-
mek ki argo, sürekli olan, kendisini genişleten, kendisini yenile-
yen bir alan. Bir de argo toplumsal tanık.
- Neden toplumsal tanık?
- Şu anlamda:
Bir kere kaynaklan daralıyor. Yani Türkiye, Osmanlı coğrafya-
sı ve polikültüründen daha dar alanlara dogru geldikçe, bu belir-
tisini argoda da hemen veriyor. 24-25 dilin kaynaklık ettiği Türk-
çenin argosuna yeni sözcükler ancak Roman dilinden, özellikle
uyuşturucu alanında Anglo-Amerikan argosundan, Kürtçeden gi-
riyor. Örneğin "agir" sözcüğü. Bu, silah, tabanca anlamına geli-
yor. Burada bizim coğrafyamızın darhğuıın tanığmı görüyoruz.
-Birçok kişi argoyla kaba dili, küfürû birbirine kanşünr. Ara-
dakifark nedir?
- Bunlann arasmdaki fark, başta da söylediğim gibi argonun şif-
releme farkıdır. Örneğin "anaiorkotpocusu" dendiğinde belirli bir
şifre kullanılmaktadır. Anafor sözcüğü artık biliniyor. Ama kol-
po sanıyorum Italyanca kökenlidir. Hile, düzen gibi anlamlan var.
Kolpoya getirmek, örneğin hileye, oyuna getirmek gibi anlamlar
taşıyor. Bir hayli de eskidir.
Kolpo yanıhnıyorsam, temaşa sanatlanndan. örneğin Hacivat -
Karagöz, ortaoyunu gibi sanatlardan aıgoya girmiştir.
- Yani şöyle diyebilir miyiz? "Comhurbaşkanı DemireTi TB-
MM'de anafor kolposuna getirdikr."
- Tabii diyebiliriz. Burada bir şifre söz konusu. Yani, "Seni na-
mussuz hilekâr" demekle "anafor kolpocusu" demek arasmdaki
fark... Birisi çok açık. Yani, birisinin açık açık anastna sövdüğü-
nüz zaman onu herkes anlar. Bin yıldır Istanbul'da yaşamakta olan
ailenin bugün 90 yaşına gelmiş hanımefendi kızı bile o küfurü an-
lar. Ama argoyu anlayamaz.
Pollsln elbisesinde bir bit vardı kayboldu'
Bunun çok ilginç bir öyküsü var. O da şöyle:
Bir Roman çalgıcı grubu Anadolu'da turneye çıkmış. Bir kasa-
baya vanp otele inmişler. Otelci bu tür kişileri bilen birisi. "Ço-
culdar, bizim bir emniyet amirimiz \ar. Çok serttir. İlk işiniz on-
dan izin almak olsun. Voksa cannuza okur" demiş. Roman çal-
gıcılar hemen emniyet amirine gitmişler ki ne görsünler. Adam
birisine bas bas bağınyor. Kenara çekilip sâkin sâkin olaym bit-
mesini beklemeye başlamışlar.
Bir ara grubun kemanisi darbukacıya eğilip "Ramonun faça-
suıda piyança dzlamladı" deyince emniyet amiri hemen elıyle ya-
kasını silkelemiş. Roman çalgıcılar anlamışlar ki adam onlardan.
Çünkü başka türlü anlaması mûnıkün değil. Çünkü kemaninin
söylediği sözün Türkçesi şu:
"Pbnsnı elbisesinde bir bit vardı, ortadan kayboldu.''
Cızlam sözcüğü de Karagöz literatüründen geçmedir. Ramo, ay-
nasız yerine polis anlamında, 1970'lerde çıkmış bir sözcüktür.
Çünkü aynasız şifresini kaybedince onun yerine "nuno" gibi bır
başka örnek geliyor. Ya da akrep, ya da Gestapu gibi argo sözcük-
ler şifrelenni yitirince onlann yerine "ramo" gelmiş. "Faca" çok
eskiden ben kullanılan bır argo sözcük. O da Italyanca kökenlı.
"Ryaka" da aslında aym kökenden geliyor. "Faça" hem yüz, hem
de üzerimize giydiğimiz gıysi anlamına geHyor. "PHança" demin
söylediğim gibi bit demek. Cızlamlamayı da anlattım, zaten.
Cızlamlamak Karagöz literatüründe şöyle geçer: "Beberuhicız-
bun". Yani "Beberuhi sahneden çekilir" anlamında kullamlmış-
tır. Cızdam diye de kullanıldığı görülür. Velhasıl, argo çok zen-
gin, çok yaratıcı, çok üretici bu- alan. Gerçekten bu adsız kişile-
rin üretimi olan argo bence dillerin kendilenne özgü bir deha ala-
nıdır.
Bir dilin argosu ne kadar zenginse bence o dil o kadar zengin-
dir. Türkçe de bu anlamda çok şanslı bir dil.
- Çocukluğumuzda, sıklıkla kullanılan kuş dili, kepçe dili, gi-
bi diller vardı. Bunlara da argo denebilir mi?
- Bir yerde denilebilir. Çünkü onlarda da bir şifreleme söz ko-
nusu. Örneğin "aganigi naganigi" sözcüklerinin kullanıldığı bir
reklam yapıldı ve çok ilgi gördü. Ama benim bildiğim o deyim
"aganigi naganigj" değil. "aganigi maganigi''dır Yani, fıncan min-
can dediğim ikileme biçimidir. O nedenle "naganigi'' yanlış. Yan-
lış olmakla bırlikte halk arasında çok tuttu. Bu da işte, kuş dili de-
diğimiz örnektir. Yani "be-ge-ne-ge se-gi-ni-gi'' diye hece aralan-
na "ge"ler, "gi''ler konularak kullanılan birtür çocuk gizlenme di-
lidir. Ama çocuk bunu kullanarak gizlenemiyor, çünkü annesi ba-
bası da çocuk olarak o evreleri geçirdikleri için hemen deşifre olu-
yor. Buna bir oyun olarak bakmak mümkün. O aslında bir argo
değil. Yalnız bir hayli akraba, argoyla.
'Argo diye belirli kategori aslında yor
-Argo ilejargon arasmdakifark nedir?
- Fark şöyle:
Argoyla jargon zaman zaman birbirine kanşabiliyor. Amajar-
gon genellikle mesleki anlamda bir deyimler, terimler, sözcükler
bütünüdür. Yani hastanede hemşire hasta için
u
Eks oWu", deyin-
ce bu sözü sıradan vatandaş genellikle anlamıyor. Öldü, demek
yerine o hastane jargonunda, "Eksokhı" diyorlar.
Hermesleğın kendıne özgü sayısızjargonlan var. Zaman zaman
bunlar argoyla alışverişte bulunabilir. Fakat temelde birbirinden
çok farklı kavramlar. Bir de benim bu alana getirdiğim yeni te-
rimlendirme var. O da şu: Argo diye belirli bir kategori aslında
yok. Ben "afcm argo" ve "genel argo" diye iki büyük öbeği işaret
ettim ve bunlan tammladım; bunlara örnekler verdim.
Sözcükler aslmda alan argolannda doğuyorlar. Örneğin birhay-
li eskiden uyuşturucu argosunda "damtik" sözcüğü doğmuş.
"Dandik" 196O'lı yıllarda hâlâ alan argosu, uyuşturucu argosuy-
du. Ama 1970'lerle birlikte genel argoya geçti. Alan argosunda
bu, kötü nitelikli uyuşturucu madde, paspal, niteliksiz anlamla-
nnda kullanılırken giderek genel anlam taşunaya başladı. Yani uy-
duruk bir çakmak yerine dandik çakmak, sahte marka yerine dan-
dik marka denılmeye başlandı. Demek ki bu iki öbek arasında ge-
çişmeler oluyor. O sözcük şifresini yitirerek geliyor ve genel dil
içine gırdığı andan itibaren de kuramsal olarak argoluktan çıkmış
oluyor.
Doksan yıldır İstanbul'da oturmakta olan soylu İstanbul hanı-
mefendisine dönelim. Sanıyorum o artık "paspal"ın ne olduğunu
bilir. Paspal da uyuşturucu argosunda 1800'lü yıllarda var. O sı-
rada hiç kimse "paspal"ın ne demek olduğunu da bilmiyor. Ama
giderek, şifresi çözüle çözüle alan argosundan genel argoya, ge-
nel argodan bir tür geçişim, bir tür "osmose" yoluyla gidiyor.
- Peki, genel dilden argoya geçişmeleryok mu?
- Var. Bunu da argonun adsız yaratıcılan, argoya özgü birtakım
ekler kullanarak yapıyorlar. Örneğin "tutuzcu". Bu tutmaktan ge-
liyor. "Tutuziamak, tutuz etmek, tutuzcu" gibi bu kez tersüıe iş-
leyen bir mekanizma var.
Bunun mantığı şu:
Herkesin bildiği birtakım sözcükleri birtakım eklerle tanınmaz
hale getirmek ve bunun argoya girmesini sağlamak.
- Argo sözlüklerine baküğımda çok ilginç sözcüklerle, karst-
hklarla tanışıyorunu örneğin kalçanın argo karşılıklan çok il-
ginç. Pilav, çömlek, bohça gibi karşılıklan var. Bunlar nereden
geliyor?
- Kalçanın argoda yanılmıyorsam 48 karşılığı var. Bunlara tam-
pon, boyata gibi karşılıklar da örnek göstenlebilir.
Bunlann kimisini açıklayabiliyoruz, kimisini de hiç açıklaya-
mıyoruz. Benim hep verdiğim bir örnek vardır. Her bir sözcüğün
içine baknğımzda akıl almaz bir macera görüyorsunuz. Benim tüy-
lerimi diken diken eden bir macera "hıbunya" kelimesiyle ilgili.
"Lubunya" özellikle 1970'lerde yaygınlaşmaya başlamış. Pa-
sif eşcinsel, kadın kılığındakı eşcinsel gibi an-
lamlan var. Ben haddımı aşarak etimoloji de
vermeye kalktım. Bu arada hemen şunu söy-
lemek istiyorum:
Hasan Eren'in yıllardır beklenen "Etimolo-
ji Sözlüğü" çıktı ve beni hayal kınklığına uğ-
rattı. Buna bir örnek vermek istiyorum. Beş-
altı yıl önce büyük ustam MefihCevdet Anday,
Cumhuriyet'teki bir yazısında "katakuDi
?
'nin
Fransızca "fait accompü" (oldubitti) deyışin-
den geldiğini söylüyordu ve dayanağını Haü-
karnas Bahkcısı olarak göstenyordu.
Ben bunu okuyunca Melih Cevdet Anday'a
bir mektup yazarak bunun yanlış olduğunu
söylemiştim. Melih Cevdet Anday ustam. er-
tesi haftakı cuma yazısında, "Ben Hulki Ak-
tunç'un uyansıyla yazryorum. 'Katakulli' 'ka-
takulyon'dan geliyor. Grekçe'yuvarlamak' de-
mek" diye yazmıştı.
Osmanlı çingenelerlnln dlllerl
Sevgili, büyük dilci Hasan Eren bu sözcü-
ğün hâlâu
fait accomph"den geldiğini sanıyor.
Sözlük bende büyük bir hayal kınklığı yarat-
tı. "KatakuDi"niıı "fait accompH"yle bir ılgisı yoktur. Bu argodur
ve Grekçe "katakulyon''dan gelmektedir Katakullinin semantı-
ğiyle de son derece bağdaşan bir sözdür. Şimdi "lubunya"nın se-
rüvenine geleyim. Ben, dediğim gibi, haddım olmayarak etimo-
lojiyle de uğraşıyorum ve bulabildiğimi de sözlüğe koyuyorum.
Ama "hıbunya" sözcüğüne gelince durdum. Sorduklanm, "Gaü-
ba Romanca" dediler. 1878'de Istanbul'da yayımlanmış, Osman-
lı Çingenelerinin dilleri ve kültürleri üzerine, Aleksandr Paspar-
ti adlı Grek kökenli bir Osmanlı vatandaşunn yayunladığı Fran-
sızca bir kitap var. Onun sözlük bölümünü okurken birdenbire
Sanskritçe bir sözcüğe rastladım.
Bu, Çingenelerin kullandığı "lubniye" sözcüğüydü. Fahişe de-
mek. Ama serüven orada da bitmedi. Bir aralık Almanya'ya git-
miştim. Alman argosu üzerine bir kitap aldım. Sözlüğe bakarken
Kuzey Almanya'da "hıbni" sözcüğünün aynen bu anlamda kulla-
nıldığuıı öğrendim.
Demek ki Ganj Nehri'nin kıyılanndan yola çıkan bir sözcüğün,
anlammı da pek fazla değiştirmeden, nerelerden hangi geziyi yap-
tığını burada açıklıkla görüyoruz. Bu da bence sözcüklerin muci-
zevi dünyasıdır.
- Bizim Basbakanımız da Sanskritçe'yi bildiği ve o dilden çe-
virileryapüğı için herhalde bu sözcüğü iyi bilir~.
- Bu sözcüğü bildiğini sanmıyorum.
-Napofyon 'un çok ilginç bir argosu var. ttafya 'da biryöreyi iş-
gal ediyor. Korsika kökenli olmasına rağmen İtalyancayı bilmi-
yor. İşgali sürdürebilmesi için dahafazla ata ihtiyacı var. Bunun
üzerine çevredeki bir manasUrda keşişlerin atlan olduğunu öğ-
reniyor. Onlardan atlan istetiyor. Ret cevabı alıyor. Bunun üze-
rine Fransızca sözcüklerin arkasına -imus sonekleri kullanarak
Latince olduğunu varsaydığı bir tehdit mektubu yazarak atlan
alıyor. Bu mektubun Napofyon 'un bir çeşit argosu olduğu söy-
lenir. Siz buna katüıyor musunuz?
- Fransız eğitim kurumlannda okuyan öğrencilerin başlamkla-
n argoya benziyor. Orneğin "atmasyon". Atmak sözcüğüne Fran-
sızca -ion sonekı getiriliyor bu argoda. Bu, argonun belli başlı öğe-
lerinden birisi. Örneğin -oz diye bir sonek vardır. Şiloz sözcüğü-
nü alalım.
Şiloz aslında "şirret"ten bozma bir sözcük. Halk bunu genel-
likle "şfllet" diye kullanır. Şületten de şiloz olmuş. Şirret dendiği
zaman hepimiz anlıyoruz, ama şiloz dendiğinde bunu belirli bir
çevre anlayabiliyor. Bütün argolarda bu var. Belirli sonekler geti-
rilerek belirli bir sözcük şifreleniyor.