27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
fiAYFA CUMHURİYET 30 NİSAN 2000 RAZAR 12 PAZAR KONUGU Sözlük hazırlayan yazar ve edebiyatçı HulkiAktunç la dil kültürünün gelişimini konuştuk 'Argo dillerin l^rdeşliğidir' Türkçeye olan büyük askım - Sizde "Büyük Argo Sözlüğü "nü haztrlayacak kadar argo merakı nereden doğdu? - Şu anda 51 yaşındayım. tnsan üç-dört yaşında çevresini algılamaya başlıyor. Demek ki en az 45 yılı aşkin süredir ben, dilin bir mucize olduğunu görmüş ve yaşamış bir insanım. Ben Kadıköy Çarşısı'nda doğdum ve büyüdüm. Benim çocukluğumda Kadıköy Çarşısı'nda konuşulan dilleri bugün saydığun zaman gerçekten şaşkına dönüyorum. Bu, bendeki dil duygusu ûzerinde son derece etkili olmuştur. Çocukken ben, örneğin Ermenice, Rumca ve Kürtçe çatırdatırdım. - Burada galiba yakaladım. Çattrdatmak da argo değil mi? - Tabii. Çok da hoş bir sözdür. Çatırdatmak. dediğinizde bütün anlamı veriyor. Başka nasıl verebilirsiniz? Sadece tanımlayabilirsiniz. Diyebilirsiniz ki: Evet, pek iyi bilmezdim, ama şöyle böyle konuşurdum. Burada beş-altı sözcük kullanmak yerine "çatirdaürdım'' diyerek bütün meselenizi çözmüş oluyorsunuz. Bu da dilin zenginliğidir. Ben bu kadar çok dilin içinden doğup büyümüş birisi olduğum, edebiyattaki mısyonumun da en önemli damarlanndan birisi Türkçeye olan büyük aşkım olduğu için bu işi yapmaya karar verdim. Büyük Argo Sozlugu -RahmetliFeritDevellioğlu'nun "Türk Argo Sözlüğü "nden esinlendiniz mi? - Esinlenmez olur muyum? Işe Ferit Devellioğlu'nun sözlüğü ûzerinde notlar tutarak başladım. Sonra bir de baktım ki benim tuttuğum notlar o sözlüğün üç katı olmuş. Yalnız. o sözlük Türk argosunda bir ilk değildir. 1800'lüyıllarmsonunda yayımlanmış, A. Fîkri imzah "Lngat-ı Garibe" vardır. Bütün bu sozluklerin atası aslında odur. Çok da ilginç bir sozlûktür. Bugün de kullanılmakta olan birçok maddesi vardır. Beni en çok güldürenlerden birisini anlatayun. A. Fikri "LagaHGaribe" sözlüğünde "tizpeçnP diye bir kavram kullanmaktadır. " T E " mabad demek. Bugün "tizi kurtarmak'', "tizi elden gitmek" gibi deyimler de kullanılmaktadır. "TTz" Çingenece. Mabad ya da kıç anlamına geliyor. Peçiz ise ev demet, "Tîz peçm" tabure anlamına geliyor Evet, bu Ferit Devellioğlu'nun sözJûğü üzerindeki notlarla başlamış bir serüvendir. Şimdi giderek uluslararası bir kaynak olarak kullanılmaya başlandı. Burada adlannı vermek istemedigim iki siyasinin (Cavit Çağlar'ın Mesut Yılmaz'a 'yavşak' demesiyle açılan dava) birbirleriyle mahkemeleşmesinde de delil olarak kullanıldı. Bir siyasi, öbürüne "yavşak" demişti. O yüzden mahkemelik olmuşlardı. "Yavşak* diyen siyasetçi, kelimenin "bit yavrusu" anlamından yararlanarak "Ben öyle demek istemedim. Bit yavrusu demek istedim" savunmasuu yaptı. Ama "vavşakw ın edilgin hemcinsel olarak kullanıldığı, sözlük tarafindan belgelendi. Sözlük yurtdışmda, özellikle ABD'nin ilgili çevrelerinde çok ilgi gördü, çok sayıda satın ahndı. Bazı Oxford yayınlannda kaynak olarak gösterildi. Yıllanmı aldı, ama bundan da büyük keyif aldım. Zaman zaman bu benim yazdığım argo sözlüğü beni rahatsız da ediyor. Çünkü benim bütün edebiyat etkinliğim adeta göz ardı ediliyor ve ben sadece "Büyük Argo SözKiğü w nün yazan olarak tanmıyorum, sanki. Açıkçası bu da beni rahatsız ediyor. Ama şöyle söylemek istiyorum. Daha önceki yazdıklanmın tümü olmasaydı "Büyük Argo Sözlüğü'' de olmazdı. Çünkü beni dile bağlayan, o muhteşem kozmopolit ortamda geçmiş çocukluğumdur. Dile olan aşk "Argo Sözhığü" dahil bunun bir karşılığı. Belki bu nedenledir ki sevgili Nursel Dunıel bu konuda yazdığı bir yazıda, "Büyük Argo Sözlüğü Hulld Aktunç'un kurmaca yapıtianndan bûisidir'* dedi. Bu sözlüğü bir dilci yapsaydı tabii ki çok işe yarardı, ama bu kadar şenlikli olmazdı, diye düşünüyorum. LEYLA TAVŞANOĞLU Argo sözcüğü dilimizde çok kullanıldığı gibi, argonun çerçevesine giren ve sürekli üretilen sözcükler de dilimizden hiç düşmez. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde "argo " sözcüğünün karşısında iki anlam var. Birisi: "Bir meslekya da topluluk sınıfı arasında kullanılan özel söz." Öbürü de şöyle: "Serserilerin, külhanbeylerin kullandığı sözya da deyim." Oysa, yakın geçmişte "BüyükArgo Sözlüğü "nü hazırlayan yazar ve edebiyatçı Hulki Aktunç argo sözcüğünü şöyle anlatıyor: "Belirli bir nesne, olgu, eylemlerin başkalarından gizlenmesi için icat edilmiş ve bence dildeki insan dehasının en önemli ürünlerinden birisi." Argo gündelikyaşamımızda hiç dilimizden düşmüyor. tş PORTRE/mjuâ AKTUNÇ 1949, İstanbul doğumlu. Selimiye Askeri LisesVnde ortaöğrenimini tamamladu 1Ü Hukuk Fakültesi'negirdl Bu arada öyküler, şiirler, incelemeleryazmaya başladu Prof. Dr. TankZafer Tunaya'mn öğrencisi oldu. Ancak 12 Mart döneminde Prof. Tunaya'nın da baskı altına alınmasına tepkigöstererek üniversite öğrenimini bıraktu yaşamımıza, hatta siyasi arenaya giriyor. Argo kisvesi altında insanlar birbirlerine galiz küförler bile yağdırabiliyorlar. Sonra da bunun argo olduğunu, suç, kabahat sayılamayacağını iddia edebiliyorlar. Pek çok kez benzer olaylar TBMM üyeleri arasında yaşanıyor. Hatta yakın geçmişte Cavit Çağlar, ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz 'a "yavşak" deyince kıyamet koptu. Çağlar bu sözcüğün bit yavrusu anlamına geldiğini öne sürmesine karşın, sonunda açılan davada Hulki Aktunç 'un "Büyük Argo Sözlüğü " imdadayetişti ve "yavşak"ın öbür anlamının edilgin hemcinsel olduğu kanıtlandı. Argonun gündelik ve siyasi yaşamımızda çok sık kullanıldığını, bunun küjürle ve kaba konuşmayla karıştırılmaması gerektiğini düşünerek HulkiAktunç 'la argo ve bu kültürün gelişimini konuştuk - Argo nasıl ortaya çtktı? - Bizim ilk sözlüğümüzde argonun izleri var. Yani Divan-ı Lu- gat üt-Türk'te argonun izleri var. Türkçe dediğimiz dilin ilk söz- lüğü olarak birçok dılden önce kendi sözlüğünü hazırlamış bir di- lin tanığı. Örneğin, Kaşgarh Mahmut bu sözlüğü yazıp bitirdiğinde yıl 1072'dir. 1072 tarihinde ttalyanca diye bir kavram yok. Yeni bir coğrafya oluşmuş. 1071'de o yeni coğrafyada bir kilit açılnuş, 1072'de dilin küidini açarak gelmiş. Bu, benim çok önem- sediğim bir olgu. öte yandan bu sözlüğün içinde, bugün hâlâ kullanmakta oldu- ğumuz küfür ve argo sözcükler var. Fakat. bunun ondan da önce- sinde var olduğunu görüyoruz. Bir Uygur duvar çizimi gördüm. Altında "Temür Kıış" yazılı. Çizim ereksiyon halindeki bir erke- ğe ait. Bakın, "kuş" sözcüğü bugün hâlâ erkeklik aleti anlamına kullanıhyor. Bin yüz yıl önce yapılan bu duvar çiziminin alhnda- ki yazı, o dönemde de bu kelimenin aynı anlamda kullanıldığını bize gösteriyor. Demek ki argo belirli nesne, olgu. eylemlerin baş- kalanndah gizlenmesi için ıcat edilmiş ve bence dildeki insan de- hasının en önemli ürünlerinden binsidir. Türk argosu çok zengin. Örneğin Fransız argosu çok zengin, der- ler. Hiç alakası yok. Zayıf bir argodur. En geniş Fransızca argo söz- lüğüyle benim "Büyük Argo Sözhığü"nü yanyana koyduğunuzda göriirsünüz ki Türk argosu çok zengindir. Onun altında 24-25 dil yatıyor. Türkler, sözlüklerini Iran ve Arap uygarlığıyla tanıştıklannda yazmışlar. Bunun anlamı da şu: Bizim dilimiz var, bu dil de zengin bir dildir. Türklerin tstanbul'u almalanndan da önce, Marmara Bölge- si'ne geldiklerinde dünyanın öbür büyük dilleriyle tanışmışlar. Ya- ni, önce Arapça ve Farsçayla tanışıp kendi sözlüklerini yazmışlar. Ikinci aşamada da Anadolu'ya geldiklerinde dünyanın hemen he- men bütün dilleriyle tanışmışlar. O sıra- da İstanbul lınıanı dünyanm bütün dil- lerinin konuşulduğu yer demek. Dllin pizll drgütu' "LJngua Franca" dediğimiz ayn bir dil var. Bu, bütün Akdeniz limanlannda anlaşılan Grekçe, Italyanca, çok az ts- panyolca ve Türkçeden oluşan karma bir dildir. Dolayısıyla, o zaman burada Türkçenin dünyamn en büyük dilleriy- le karşılaşması söz konusu olmuş. Hep- siyle birden karşılaştığında kendisine özgü olarak getirdiği argo da onlardan alıntılarla müthiş bir zenginlik kazan- mış. Türkiye argosunda aklmıza gelebile- cek her türlü dil var. O yüzden ben, "Ar- go diDerin kardeşhgidir" diye bir tanım yapmıştım. Yine argoya özgü başka bir tanım da şu: "Argo dilin gizti örgütüdür." Argo dilin gizli örgütüdür, çünkü giz- lenme ve şüphelenme üzerine kurulu bir durum var. Nitekim son günlerde mafya çevrelerinin haberleşme- lerinde ('Nuriş' ve Alaattin ÇaJacı arasmdaki mektuplaşmalarda) gördük ki belirli kavramlan anlamak için gerçekten o konuda uz- man olmak gerekiyor. - Peki, o konuda uzmanlaşmamzyetiyor mu? - Hayır, yetmiyor. Bu konuda yine benim bir tanımım var. Bir argo sözlüğü çıktığı zaman argo kendisini yenilemek zorundadır. Çünkü o sözlük ortaya çıkınca şifresi çözülmüş demektir. Bakın, bu benim hazırladığım sözlükte artık her yeni baskısın- da yeni, değişik katkılar yapmak gerekiyor. "Kafayı yemek" de- yimi benim sözlüğümde var, ama son zamanlarda çıkan "kafayı sıyırmak" yok. Örneğin, yeni baskıda bu eklenecek. Daha ekle- necek çok sözcük, yeni deyim var. Geçenlerde bir gazetede "Har- biyeöğrencflerinin argosu" diye bir haber vardı. Orada geçen söz- cüklerden ancak yansı benim sözlüğümde var. Yansı ise yok. De- mek ki argo, sürekli olan, kendisini genişleten, kendisini yenile- yen bir alan. Bir de argo toplumsal tanık. - Neden toplumsal tanık? - Şu anlamda: Bir kere kaynaklan daralıyor. Yani Türkiye, Osmanlı coğrafya- sı ve polikültüründen daha dar alanlara dogru geldikçe, bu belir- tisini argoda da hemen veriyor. 24-25 dilin kaynaklık ettiği Türk- çenin argosuna yeni sözcükler ancak Roman dilinden, özellikle uyuşturucu alanında Anglo-Amerikan argosundan, Kürtçeden gi- riyor. Örneğin "agir" sözcüğü. Bu, silah, tabanca anlamına geli- yor. Burada bizim coğrafyamızın darhğuıın tanığmı görüyoruz. -Birçok kişi argoyla kaba dili, küfürû birbirine kanşünr. Ara- dakifark nedir? - Bunlann arasmdaki fark, başta da söylediğim gibi argonun şif- releme farkıdır. Örneğin "anaiorkotpocusu" dendiğinde belirli bir şifre kullanılmaktadır. Anafor sözcüğü artık biliniyor. Ama kol- po sanıyorum Italyanca kökenlidir. Hile, düzen gibi anlamlan var. Kolpoya getirmek, örneğin hileye, oyuna getirmek gibi anlamlar taşıyor. Bir hayli de eskidir. Kolpo yanıhnıyorsam, temaşa sanatlanndan. örneğin Hacivat - Karagöz, ortaoyunu gibi sanatlardan aıgoya girmiştir. - Yani şöyle diyebilir miyiz? "Comhurbaşkanı DemireTi TB- MM'de anafor kolposuna getirdikr." - Tabii diyebiliriz. Burada bir şifre söz konusu. Yani, "Seni na- mussuz hilekâr" demekle "anafor kolpocusu" demek arasmdaki fark... Birisi çok açık. Yani, birisinin açık açık anastna sövdüğü- nüz zaman onu herkes anlar. Bin yıldır Istanbul'da yaşamakta olan ailenin bugün 90 yaşına gelmiş hanımefendi kızı bile o küfurü an- lar. Ama argoyu anlayamaz. Pollsln elbisesinde bir bit vardı kayboldu' Bunun çok ilginç bir öyküsü var. O da şöyle: Bir Roman çalgıcı grubu Anadolu'da turneye çıkmış. Bir kasa- baya vanp otele inmişler. Otelci bu tür kişileri bilen birisi. "Ço- culdar, bizim bir emniyet amirimiz \ar. Çok serttir. İlk işiniz on- dan izin almak olsun. Voksa cannuza okur" demiş. Roman çal- gıcılar hemen emniyet amirine gitmişler ki ne görsünler. Adam birisine bas bas bağınyor. Kenara çekilip sâkin sâkin olaym bit- mesini beklemeye başlamışlar. Bir ara grubun kemanisi darbukacıya eğilip "Ramonun faça- suıda piyança dzlamladı" deyince emniyet amiri hemen elıyle ya- kasını silkelemiş. Roman çalgıcılar anlamışlar ki adam onlardan. Çünkü başka türlü anlaması mûnıkün değil. Çünkü kemaninin söylediği sözün Türkçesi şu: "Pbnsnı elbisesinde bir bit vardı, ortadan kayboldu.'' Cızlam sözcüğü de Karagöz literatüründen geçmedir. Ramo, ay- nasız yerine polis anlamında, 1970'lerde çıkmış bir sözcüktür. Çünkü aynasız şifresini kaybedince onun yerine "nuno" gibi bır başka örnek geliyor. Ya da akrep, ya da Gestapu gibi argo sözcük- ler şifrelenni yitirince onlann yerine "ramo" gelmiş. "Faca" çok eskiden ben kullanılan bır argo sözcük. O da Italyanca kökenlı. "Ryaka" da aslında aym kökenden geliyor. "Faça" hem yüz, hem de üzerimize giydiğimiz gıysi anlamına geHyor. "PHança" demin söylediğim gibi bit demek. Cızlamlamayı da anlattım, zaten. Cızlamlamak Karagöz literatüründe şöyle geçer: "Beberuhicız- bun". Yani "Beberuhi sahneden çekilir" anlamında kullamlmış- tır. Cızdam diye de kullanıldığı görülür. Velhasıl, argo çok zen- gin, çok yaratıcı, çok üretici bu- alan. Gerçekten bu adsız kişile- rin üretimi olan argo bence dillerin kendilenne özgü bir deha ala- nıdır. Bir dilin argosu ne kadar zenginse bence o dil o kadar zengin- dir. Türkçe de bu anlamda çok şanslı bir dil. - Çocukluğumuzda, sıklıkla kullanılan kuş dili, kepçe dili, gi- bi diller vardı. Bunlara da argo denebilir mi? - Bir yerde denilebilir. Çünkü onlarda da bir şifreleme söz ko- nusu. Örneğin "aganigi naganigi" sözcüklerinin kullanıldığı bir reklam yapıldı ve çok ilgi gördü. Ama benim bildiğim o deyim "aganigi naganigj" değil. "aganigi maganigi''dır Yani, fıncan min- can dediğim ikileme biçimidir. O nedenle "naganigi'' yanlış. Yan- lış olmakla bırlikte halk arasında çok tuttu. Bu da işte, kuş dili de- diğimiz örnektir. Yani "be-ge-ne-ge se-gi-ni-gi'' diye hece aralan- na "ge"ler, "gi''ler konularak kullanılan birtür çocuk gizlenme di- lidir. Ama çocuk bunu kullanarak gizlenemiyor, çünkü annesi ba- bası da çocuk olarak o evreleri geçirdikleri için hemen deşifre olu- yor. Buna bir oyun olarak bakmak mümkün. O aslında bir argo değil. Yalnız bir hayli akraba, argoyla. 'Argo diye belirli kategori aslında yor -Argo ilejargon arasmdakifark nedir? - Fark şöyle: Argoyla jargon zaman zaman birbirine kanşabiliyor. Amajar- gon genellikle mesleki anlamda bir deyimler, terimler, sözcükler bütünüdür. Yani hastanede hemşire hasta için u Eks oWu", deyin- ce bu sözü sıradan vatandaş genellikle anlamıyor. Öldü, demek yerine o hastane jargonunda, "Eksokhı" diyorlar. Hermesleğın kendıne özgü sayısızjargonlan var. Zaman zaman bunlar argoyla alışverişte bulunabilir. Fakat temelde birbirinden çok farklı kavramlar. Bir de benim bu alana getirdiğim yeni te- rimlendirme var. O da şu: Argo diye belirli bir kategori aslında yok. Ben "afcm argo" ve "genel argo" diye iki büyük öbeği işaret ettim ve bunlan tammladım; bunlara örnekler verdim. Sözcükler aslmda alan argolannda doğuyorlar. Örneğin birhay- li eskiden uyuşturucu argosunda "damtik" sözcüğü doğmuş. "Dandik" 196O'lı yıllarda hâlâ alan argosu, uyuşturucu argosuy- du. Ama 1970'lerle birlikte genel argoya geçti. Alan argosunda bu, kötü nitelikli uyuşturucu madde, paspal, niteliksiz anlamla- nnda kullanılırken giderek genel anlam taşunaya başladı. Yani uy- duruk bir çakmak yerine dandik çakmak, sahte marka yerine dan- dik marka denılmeye başlandı. Demek ki bu iki öbek arasında ge- çişmeler oluyor. O sözcük şifresini yitirerek geliyor ve genel dil içine gırdığı andan itibaren de kuramsal olarak argoluktan çıkmış oluyor. Doksan yıldır İstanbul'da oturmakta olan soylu İstanbul hanı- mefendisine dönelim. Sanıyorum o artık "paspal"ın ne olduğunu bilir. Paspal da uyuşturucu argosunda 1800'lü yıllarda var. O sı- rada hiç kimse "paspal"ın ne demek olduğunu da bilmiyor. Ama giderek, şifresi çözüle çözüle alan argosundan genel argoya, ge- nel argodan bir tür geçişim, bir tür "osmose" yoluyla gidiyor. - Peki, genel dilden argoya geçişmeleryok mu? - Var. Bunu da argonun adsız yaratıcılan, argoya özgü birtakım ekler kullanarak yapıyorlar. Örneğin "tutuzcu". Bu tutmaktan ge- liyor. "Tutuziamak, tutuz etmek, tutuzcu" gibi bu kez tersüıe iş- leyen bir mekanizma var. Bunun mantığı şu: Herkesin bildiği birtakım sözcükleri birtakım eklerle tanınmaz hale getirmek ve bunun argoya girmesini sağlamak. - Argo sözlüklerine baküğımda çok ilginç sözcüklerle, karst- hklarla tanışıyorunu örneğin kalçanın argo karşılıklan çok il- ginç. Pilav, çömlek, bohça gibi karşılıklan var. Bunlar nereden geliyor? - Kalçanın argoda yanılmıyorsam 48 karşılığı var. Bunlara tam- pon, boyata gibi karşılıklar da örnek göstenlebilir. Bunlann kimisini açıklayabiliyoruz, kimisini de hiç açıklaya- mıyoruz. Benim hep verdiğim bir örnek vardır. Her bir sözcüğün içine baknğımzda akıl almaz bir macera görüyorsunuz. Benim tüy- lerimi diken diken eden bir macera "hıbunya" kelimesiyle ilgili. "Lubunya" özellikle 1970'lerde yaygınlaşmaya başlamış. Pa- sif eşcinsel, kadın kılığındakı eşcinsel gibi an- lamlan var. Ben haddımı aşarak etimoloji de vermeye kalktım. Bu arada hemen şunu söy- lemek istiyorum: Hasan Eren'in yıllardır beklenen "Etimolo- ji Sözlüğü" çıktı ve beni hayal kınklığına uğ- rattı. Buna bir örnek vermek istiyorum. Beş- altı yıl önce büyük ustam MefihCevdet Anday, Cumhuriyet'teki bir yazısında "katakuDi ? 'nin Fransızca "fait accompü" (oldubitti) deyışin- den geldiğini söylüyordu ve dayanağını Haü- karnas Bahkcısı olarak göstenyordu. Ben bunu okuyunca Melih Cevdet Anday'a bir mektup yazarak bunun yanlış olduğunu söylemiştim. Melih Cevdet Anday ustam. er- tesi haftakı cuma yazısında, "Ben Hulki Ak- tunç'un uyansıyla yazryorum. 'Katakulli' 'ka- takulyon'dan geliyor. Grekçe'yuvarlamak' de- mek" diye yazmıştı. Osmanlı çingenelerlnln dlllerl Sevgili, büyük dilci Hasan Eren bu sözcü- ğün hâlâu fait accomph"den geldiğini sanıyor. Sözlük bende büyük bir hayal kınklığı yarat- tı. "KatakuDi"niıı "fait accompH"yle bir ılgisı yoktur. Bu argodur ve Grekçe "katakulyon''dan gelmektedir Katakullinin semantı- ğiyle de son derece bağdaşan bir sözdür. Şimdi "lubunya"nın se- rüvenine geleyim. Ben, dediğim gibi, haddım olmayarak etimo- lojiyle de uğraşıyorum ve bulabildiğimi de sözlüğe koyuyorum. Ama "hıbunya" sözcüğüne gelince durdum. Sorduklanm, "Gaü- ba Romanca" dediler. 1878'de Istanbul'da yayımlanmış, Osman- lı Çingenelerinin dilleri ve kültürleri üzerine, Aleksandr Paspar- ti adlı Grek kökenli bir Osmanlı vatandaşunn yayunladığı Fran- sızca bir kitap var. Onun sözlük bölümünü okurken birdenbire Sanskritçe bir sözcüğe rastladım. Bu, Çingenelerin kullandığı "lubniye" sözcüğüydü. Fahişe de- mek. Ama serüven orada da bitmedi. Bir aralık Almanya'ya git- miştim. Alman argosu üzerine bir kitap aldım. Sözlüğe bakarken Kuzey Almanya'da "hıbni" sözcüğünün aynen bu anlamda kulla- nıldığuıı öğrendim. Demek ki Ganj Nehri'nin kıyılanndan yola çıkan bir sözcüğün, anlammı da pek fazla değiştirmeden, nerelerden hangi geziyi yap- tığını burada açıklıkla görüyoruz. Bu da bence sözcüklerin muci- zevi dünyasıdır. - Bizim Basbakanımız da Sanskritçe'yi bildiği ve o dilden çe- virileryapüğı için herhalde bu sözcüğü iyi bilir~. - Bu sözcüğü bildiğini sanmıyorum. -Napofyon 'un çok ilginç bir argosu var. ttafya 'da biryöreyi iş- gal ediyor. Korsika kökenli olmasına rağmen İtalyancayı bilmi- yor. İşgali sürdürebilmesi için dahafazla ata ihtiyacı var. Bunun üzerine çevredeki bir manasUrda keşişlerin atlan olduğunu öğ- reniyor. Onlardan atlan istetiyor. Ret cevabı alıyor. Bunun üze- rine Fransızca sözcüklerin arkasına -imus sonekleri kullanarak Latince olduğunu varsaydığı bir tehdit mektubu yazarak atlan alıyor. Bu mektubun Napofyon 'un bir çeşit argosu olduğu söy- lenir. Siz buna katüıyor musunuz? - Fransız eğitim kurumlannda okuyan öğrencilerin başlamkla- n argoya benziyor. Orneğin "atmasyon". Atmak sözcüğüne Fran- sızca -ion sonekı getiriliyor bu argoda. Bu, argonun belli başlı öğe- lerinden birisi. Örneğin -oz diye bir sonek vardır. Şiloz sözcüğü- nü alalım. Şiloz aslında "şirret"ten bozma bir sözcük. Halk bunu genel- likle "şfllet" diye kullanır. Şületten de şiloz olmuş. Şirret dendiği zaman hepimiz anlıyoruz, ama şiloz dendiğinde bunu belirli bir çevre anlayabiliyor. Bütün argolarda bu var. Belirli sonekler geti- rilerek belirli bir sözcük şifreleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle