Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
g O NİSAN 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
l L J J A kuttur@cumhuriyet.com.tr 15
/Amos Gitai, üçlemesinin son ayağı 'Kutsal'da köktendinciliğin vardığı noktayı inceliyor
Kaclııım kacleri tsraiPde de aynı
CUMHUR CANBAZOĞLU
"Yapjlan açıklamaya göre festival bu yıl gişe ha-
sılatı açısından rekorunu kıracağı benziyor. llk
ha:fta sonuçlanna göre seyirci sayısı seksen bin-
ler civannda geziyor. Işte bugünün programı
Emek'te Bitmeyen Günler'le açılıyor gün. Orta
sırııftan bir kadının birbirinin aynı deneyleriyle
hep başladığı yere dönmesi ve sıradan insanın
kacJerinin baştan çizildiği üzerine bir öylcü bu ilk
uzun metrajlı deneme...
fkinci film Kadosh, lsrailli yönetmen Amos
Gfcai'nin Devarim (1995) ve YomYom'dan (1998)
sorua çektiği üçlemesinin son ayağı. On yıldır
evli olan ve Kudûs'ûn en tutucu semtinde yaşa-
yaxı Meir ile Rivka birbirlerini çok sevmektedir;
ancak çocuklan olmadığı için cemiyetlerinin ha-
hamı onlann evliliklerini geçerli saymaz. Haham,
Meîr'e başka birkadınla evlenmesini söyler... Gi-
tai Israil'deki kadın haklanna dikkati çekmek
amacıyla çektiği, asla militan olmayan, aynca bu
ülkedeki köktendinciliğin gelişimine de gözle-
ri çeviren ilginç bir çalışma...
Atias-1'de Ken Loach bölümü çar-
pıcı bir bölümle devam ediyor: Gizli
Dosya. Öykü şöyle: ABD'den Bel-
fast'a gelip insan haklan ihlallerini
araştırmaya başlayan ekipten Sullivan
polis kurşunuyla öldürülüyor. Soruştur-
mayı üstlenen Kerrigan işin içine giz-
li servislerin olduğunu ve Teateherpo-
litikalannın Irlanda'yı nasıl cehenne-
me çevirdiğiyle gözler önüne seriyor
ve polisiye-gerilimi de işin içine kata-
rak gerçek mekânlarda sert bir öykü an-
latıyor. Müzikleri Steward CopeJand
yazmış... tkinci film Bresson'un: 1943,
Lion'da bir hapishane; direniş kuvvet-
lerinden teğmen Fontaine ölümüne
mahkûm olmuş. Gizli gizli Nazilerin
kontrolündeki hapishaneden kaçma
planlan yapıyor... Bresson,filminin ba-
şında şunlan söylüyor: "Size gerçek
biröykü antattnn; hiçbir şeyekfemeden."
Bresson tarihi malzemenin dozunu en aza indi-
rip öyküyü olanaklı ölçüde insanoğluyla özgü-
rlük arasındaki ilişki üzerine oturtuyor. Truffa-
ut'ya göre 50'lerin en önemli Fransız fılmi...
AtJas-2'nin ilk filmi Nane likörü'nde Stefa-
nos ilk süt dişini, bir iplikle kapı koluna bağla-
yarak çıkartmıştı. Annesi ona bu dişi dama atar-
sa, bir karganın ona bir yüzük getireceğini söy-
lemişti. Ancak Stefanos bekleyemedi... Ancak
festivallerde bir iki örneğini izleyebildiğimiz
ısnuuıu 19.IUUSLARARMSI
>««n FİLM FESTIVALI
Yunan sinemasından sıcacık bir örnek. Yönet-
men Costas Kapakas-.
İki Kadın'da ise Feriştah ciddi psikolojik so-
runlan olan ve onu bıçak göstererek tehdit eden
genç bir adam tarafından taciz edilmektedir. An-
cak bu durumu hafife almakta, tacizciye kendi-
si ile arkadaşı Roya'nın onun etkisinde kalma-
yacak kadar güçlü olduklannı söylemektedir...
Filmin sansürden geçmesi yedi yıl almış. Yönet-
men Tahmineh Milani.
estival bu
yıl seyirci
rekoru kıracağa
benziyor. Daha
şimdiden gişe tirajı seksen binlere
ulaşmış durumda. Bugünün zengin
programı arasında Tim Roth'un ilk
yönetmenlik denemesi 'Savaş
Alanı', Amos Gitai'nin 'Kutsal'ı,
Ken Loach'un 'Gizli Dosya' adlı
yapıtlan öne çıkıyor.
Moloch'un dönemi 1942 ilkbahan; Nazilerin
çöküşü kapıda. Hhterile sevgilisi EvaBraun, Bav-
yera Alpleri'ndeki evlerindeler. Akşam yemeğin-
de Hitler'in keyfi kaçıyor ve... Stalingrad'daki
yenilgisinden birkaç ay öncesinde, Hitler'in ya-
şamından bir 24 saat. Belgeselci Sokurov, az di-
yalog ve uzun planlarla bol polemik yaratacak
bir film çekmiş...
Bu salonun son filmi Yağan Taşlar'da Loach
belgeselci gözüyle ve tam dozundaki komediy-
le Teatcherpolitikalan karşısında yenik düşmüş
işçi sınıfinın trajikomik durumunu anlatıyor. Ka-
çınlmaması gereken bir film. Müzik yine The
Polke'in davulcusu Copeland'ın.
Alkazar'dakı ilk film Budala'nın Dönûşü: Pek
akıllı olmayan genç Frantisek bildiği tek akra-
ba evine ulaşır. Ancak akrabalan onun ne yap-
tığıyla ilgilenemeyecek kadar kendi işleriyle
meşguldûr... Yürek ısıtan, zihni kanştıran bir
öykü. DostoyevskTnin Budala'sından esinledigi
iddia edilen yönetmen Gedeon genç, yetenekli
bir yönetmen. Festivalin bir başka genç yönet-
meni Bouhnik bu kez aynı hücreyi paylaşan üç
mahkûmu ve hapishane gülüğünü anlatıyor Ko-
des'te.
Tim Roth'dan köyde ensest ilişki
Beyoğlu Sineması'ndaki ilk film Kuzey Varoş-
lan, savaş sonrası koşullannda umudu arayan,
toplumsal ve etnik açıdan birbirlerinden farklı
beş gencin ümitsiz öyküleri... Geceyi Bekleyen-
ter'de yönetmen Andreas Dresen ise Papa'mn
Berlin'e gelişiyle yaşanan bir dizi felaket ve ak-
silikten yola çıkıyor. Zenginler ile yoksullar, ev-
sizler ve polisler, sokak çocuklan ve taksi şofor-
leri, hepsi birazcık mutluluk peşinde, büyükşe-
hir denen ol labirentte eğlenceli, duygulu bir se-
rüven yaşıyorlar...
Kadıköy Reks'in programı yine çok zengin.
tlk film BenGüzelmiyim? lspanya'dan insan man-
zaralan, minik yaşamlar ve sıradan gerekçeler...
Doris Dörrie'nin yaşam, aşk ve yaşlanma üzeri-
ne son derece ilginç bir bakışı. Hoş, komik sah-
nelere, ilgi çekici ve dokunaklı karelere sahip.
Buz Pisti ise film sektöründeki yapıyı hicveden
kara komedi. Yönetmen Belçikalı Jean-Philip-
pe Toussaint.
ABD'nin en ûnlü "bağunsız" yönetmenlerin-
den olan John Sayles'in yeni yapıtı Boşluk, ya-
şamlan ne burada ne orada olan, ikisinin arasın-
da sıkışıp kalan insanlar üzerine bir film. Alas-
ka hâlâ tertemiz doğasıyla sinemanın en beylik
konulanndan biri olmayı sürdürüyor...
Son film Savaş Alanı, Ingiliz oyuncu Tim
Roth'un ilk yönetmenlik denemesi: 15 yaşında-
ki Tom, ailesinin Londra'dan kalkıp bir köye
yerleşmesinin olumsuz etkilerini üzerinde taşı-
yor; yalnız ve canı sıkkın. Bu yetmiyormuş gi-
bi bir gûn babasıyla kız kardeşinin cinsel ilişki-
sine şahit oluyor... Tim Roth bir işçi ailesindeya-
şamın nasıl aktığını zekâ dolu bir bakışla akta-
nyor. Alexander Stuart'ın romanından beyazper-
deye aktanlan film, Berlin ve Sundance festival-
lerinde büyük ilgi gördü.
"" TİYATRÖDA YENİ ARAYIŞTAR VTAmTfÜLU'NUN KÜLTÜR MÎRASI (3)
YenUenmenin kctyıuığıtarihin idevinde
AYŞEEMELMESÇİ
Ahmet Eflaki'nın "Ariflerin MenJo-
beleri" adlı yapıtında naklettiğine göre,
"Beni Horasan'dan çekip Yunanhlariçi-
negetirdin ki,onlatia haşır neşirolup hoş
bir mezhep vücuda getireyim" diye şük-
reden Mevlana, sema ve zikrin ibadet-
leri içinde tutruğu önemli yeri şöyle
açıklar: "Onlann(Rum halkuun) hiçbir
suretfe doğruyola meyletmedikierini gö-
rünce,insanlann tabiaüna uy-
gun düşen şiir ve sema yolu üe
o manalan onlara layik gör-
dük; çünkii Rum haİkı zevk
ehli ve şirin sözJüdür."
ile Seth'in kavgası kurguya egemen olur.
Ama Seth tarafından tuzağa düşürülen
tann Osiris kişiliğinde ölme-dirilme
motifi korunur. Osiris ve öldükten son-
ra onu aramaya çıkan tannça Isis öncel-
lerini çagnştınrlar. Finikelilerin Ado-
nis-Aştar ve antik Yunan'ın Adonis-Af-
rodit tann-tannça çiftleri bu mitos yol-
culuğunun sürekliliğini ve buna eşlik
eden mevsim dönümüritüellerinintüm
Doğu Akdeniz havzasındaki yaygınlı-
Uygarhklar zinciri
Mevlevilerin kendilerine ta-
raftar toplamak için -diğer yol-
lann yanı sıra- sanat yoluna
da başvurmasını gerekli kılan
Anadolu halkının kültürü yüz-
yıllar boyunca üst üste yığılrruş uygar-
Uklann ürûnüydü. Mezopotamya, Hitit,
Mısır, Finike, tyonya ve antik Yunan
arasında oluşmuş uygarlıklar zinciri bir
Doğu Akdeniz birikimi yaratmış ve bu
kültûrel mayalanma Anadolu'ya da si-
linmez damgasuıı vurmuştu. Doğu Ak-
deniz'in mitos veritüelzenginliği için-
de bu sürekliliğin izlerini sürerken ol-
dukça ilginç örneklerle karşılaşınz: Ölüp
-ilkbaharda yeniden doğan bitkilerle
biıiikte- dirilen Sümer tannsı Dumuzi
ile göğün kraliçesi olan tannça Inanna,
Babil'de Tammuz ve tştar olarak çıkar
karşımıza. Mısır'a geçildiğinde öykü
biraz değişir, sanki Aşağı Mısır ile Yu-
kan Mısır arasındaki hanedan kavgala-
n yansır mitosa ve iki kardeşin, Osiris
arihine dönüp bakmak ve orada
çağdaş bir yorumla yararlanılabilecek
öğeleri aramak, bugünün tiyatrosuna
çok önemli bir düşünce ve çağnşım
yenilenmesi sağlayabilir.
ğını gösterirler. Anadolu köy seyirlik-
leri veritüelleriiçinde en yaygın tema-
lardan birinin ölme-dirilme olması, kül-
türel kökenler açısından ne kadar geniş
bir ortak çağnşım zeminine dayandığı-
mızı hatırlatır.
Osmanb dönemi ve ortak
çağnşım zemini
Anadolu, Osmanlı döneminde de bu
sürekliliğin bir parçası olmayı sürdü-
rür. Halikarnas Bahkçısı olarak da ta-
nıdığımız Cevat Şakir Kabaağaçh'nın
Akdeniz'i ayn bir kıta olarak niteleme-
sine yol açan bu "ortakkühür havuzu"
özelliğinin Osmanlı dönemine ilişkin
güzel bir örneği mizah alanında karşı-
mıza çıkar: Nübye'den Iran'a, Osman-
Semaayini
vedi
hareketten
. duşuyor.
L
lı topraklanndan Sicilya'ya kadar uza-
nan geniş bir alanda Cuha, Giufa, Ho-
ca, Nasreddin Hoca adlanylabilinen, çok
tanıdık bir kişilik Türkleri, Araplan,
Mağribileri, Sefarad Yahudilerini, Ital-
yanlan ortak bir fıkra evreninde birleş-
tirmiş ve herkes bu evrene kendi özgün
renklerini de katmıştır.
Doğu Akdeniz'in kültûrel ortak pay-
dalannı oluşturan bu alışverişler, fark-
lı çağnşım zeminlerinde ve farklı tarih-
sel dönemlerde çok benzer im-
gelerüreterek kültürleri birbi-
rine yaklaştınr. Finikeli tann
Adonis'in kanından bir çiçek
biter. Iran efsane kahramanı
Siyavuş'un boymı vunılunca
akan kandan birçiçek boy atar.
Kerbela şehitlerinin düştükle-
ri çöl, ertesi gün bir çiçek tar-
lasına dönüşür.
Tüm Ortadoğu, Doğu Akde-
niz ve Anadolu'da. kültürler,
inançlar. gelenekler hem siyasi ve ide-
olojik çevrelerden beslenerek hem de on-
lan aşarak üst üste eklemlenir. Tiyatro-
nun kökenleri açısından üzerinde dur-
duğumuz mitoslar veritüellerde bu sü-
reçten paylanna düşeni almışhr. Söz ko-
nusu kökenlerin geniş bir coğrafyaya
seslenebilecek sınırlar üstü bir ortak
çağnşım zemini oluşturduğu düşünül-
düğünde, bu durum ayn bir önem ka-
zanmaktadır.
Göçebe kültürü ve
yerieşik kühür
Peki böyle bir Anadolu ile karşılaşan
ve mevcut uygarlık sınırlan içine girdik-
leri andan itibaren o uygarlığın yapıcı-
lanndan biri haline de gelen Türk boy-
lan beraberlerinde ne getirmişlerdi? Bu
soru, göç ve göçebe kültürüyle yerleşik
nüfus ve yerleşik kültürarasındaki kay-
naşmanın gel-gitinde şekillenen öğele-
rin anlaşılması açısından önem taşımak-
tadır. Bugün Anadolu'da varlığını sür-
düren köy seyirlikleri ve özellikle de
halk danslan içindeki yerleşik tanm top-
lumu ve göçebelik öğelerinin izlerini
sürmek ilginç sonuçlar verebilir. Şura-
sını unutmamak gerekir ki, Horasan kül-
tür potasından geçerek Anadolu'ya-ta-
şınan göçebe/şamanist esinli gelenekler,
yüzlerce yılhk yerleşik birikimle kayna-
şırken kültürümüze bugüne dek gelen
özgün rengini de kazandırmıştır. Ana-
dolu'ya güvercin donunda geldiği riva-
yet edilen Haa Bektaş'ın bu özelliğin-
de, kuş kanatlanna ve kuyruğuna öykü-
nerek hazırlanmış elbisesi ve kazı im-
geleyen davuluyla yedi kat göğe yükse-
Orissi dansçısı
Sanjukta Paragrahi
len şamanın serüvenlerinden, halk dans-
lanndaki kuş figürlerine ve adımlanna
dek uzanan geniş bir çağnşım alanının
izlerini bulmamak mümkün müdür? Di-
ğer yandan tiyatro sanatını doğrudan il-
gilendiren çeşitli öğelerin, dansm. mi-
min, müziğin kullanıldığı bir "perfor-
mans" görünümündeki şaman ritüeli,
gündelik dışı bir sahne dili ve oyuncu-
luk arayışında umulmadık zenginlikler
sağlayabilecek bir kaynak olma özelli-
ğini de taşımakta ve bu aniamda aynca
incelenmeyi hak etmektedir.
Anadolu mitoslanna ve
ritüellerine yolculuk
Bugünden tarihe bakış belli bir sap-
mayı ister istemez beraberinde getirir.
Gerek bu sapma. gerek elimizdeki mal-
zemenin sınırlılığı. gerekse bazı şeyle-
rin artık asla geri getirilemeyecek şekil-
de yitip gitmiş olması tiyatro kökenle-
rimiz olarak smıflandınlabilecek kimi
unsurlann yeniden canlandınlmasını
kuşkusuz olanaksızkılmaktadır. Amaza-
ten amaç da bu olmamalıdır. Tarihe dö-
nüp bakmak ve orada çağdaş bir yo-
rumla yararlanılabilecek öğeleri ara-
mak, bugünün tiyatrosuna çok önemli
bir düşünce ve çağnşım yenilenmesi
sağlayabilir. Çeşitli disiplinlerden sa-
natçılan ve onlara yol gösterecek tarih-
çileri Anadolu mitoslan ve ritüelleri
yolculuğunda buluşturacak, böyle bir
arka plana dayanan yeni oyun yazımla-
n deneyecek, oyunculannın gündelik
dışı jestüel arayışlannı şaman ritüeli
hakkındaki incelemelerle besleyecek,
dansçılanyla halk danslannın tarihe uza-
nan ve günümüze açılan öykülerinin pe-
şinden koşacak, onlann adımlannda ve
figürlerinde yeni bir vücut plastiği ara-
yacak bir laboratuvar çağdaş Türk tiyat-
rosu adına bir zenginlik olmaz mı?
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Ergin, ya da Ölümü
Aşmak...
Belgelere bakılırsa, insanoğlu ölüm olgusuyta Gıl-
gamış'tan bu yana hesapiaşmakta. Gılgamış, "ölüm-
lülüğe başkaldıran"ü\r, ama hemen bütün kültürler-
de, bu başkaldınnın boşunalığı anlaşıldığından bu ya-
na, ölüm olgusu da farklı konumlandınlmakta. Yal-
nızca şurası kesin ki, ölüm ile şu ya da bu biçimde
hesaplaşmamış bir kültür bulabilmek olanaksız.
Fark, kendini hesaplaşma biçimlerinde gösterı-
yor. Ama neredeyse bütün hesaplaşmalarda ortak
bir tutum var. Nasıl konumlandınlmış olursa olsun,
ölüm, yani daha düne kadar yaşamış, soluk almış,
konuşmuş, kısacası varolmuş birinin belli bir andan
sonra artık olmaması belli bir süreden sonra gör-
mezlikten gelinen, unutulmak istenen bir olguya dö-
nüşüyor. Olümün ardından bir başka dünyaya ge-
çildiğine ilişkin inançlar, matemın süreye bağlanma-
sı ve bir gün brtmesi, yani o günden başiayarak, bel-
li bir olümün artık gündemden düştüğüne ınanıl-
mak istenmesi, ölenin "rahat bırakılması" ıstemleri
vb. -bütün bunların hedefı hep aynı: İnsanoğlu, ne
yaparsa yapsın bir türlü bilemediği, bir noktadan öte-
yetanısını koyamadığı, amayadsımaklada "saçma-
lığının" üstesinden gelemediği birolguyu başka bı-
linmezlerin kalıbına döküyor.
Oysa ölenin ölümden sonraki geleceği üzerine ka-
fa yormak yerine, onun ölümünü degil, fakat artık nok-
talanmış yaşamını kendi yaşamlanmızda konumlan-
dırmak, yaşarken paylaşılmışlardan oluşma bir tin-
sel birikimin tadını hep son'a yönelik düşüncelerle
bulandırmadan çıkartmak, "Vardı, şimdinedenyok?"
sorusunun çıkmazında debelenmek yerine, bir za-
manlarvarolanıgeridekalanlannvaroluşlarındasür-
dürmek, hepyaşamı anlamlandırmayı hedefleyen
insanoğluna hertialde daha bir uygun düşerdi.
özellikle genç ölümlerde bu, harcanması güç, ama
yine de gerekli bir çaba.
Bu çabanın anlamı üzerinde son zamanlarda, Er-
gin'in ölümünün ardından yeniden düşünme gere-
ğini duydum. Hem kendi adıma, hem de onu çok se-
ven dostlan adına.
Ergin, Eskişehir'de, henüz yirmilerinde bir öğren-
cimdi. Tam yaşını yansrtırcasına, hayat doluydu. Ve
sanki erken gelecek bir son'un kehanetini içinde ta-
şırcasına, hep hayatı avuç avuç yaşamaktan yanay-
dı. Gündüzleri uzatıp geceye taşıyarak, derslerden
spora, spordan dostlarının evine, sonra onlarla bir-
likte Bomanti'nin masalanna koşarak...
Ergin, Ocak ayı başlannda, sabaha dönmeye yüz
tutmuş karlı bir Eskişehir gecesinde, bir arkadaşını
karşılamak üzere gittiği tren istasyonunda başka ar-
kadaşlanyla kar topu oynarken, yüksek gerilim hat-
tının cereyanına kapılarak öldü. Yani Camus'nün
"saçma"sını doludizgin kanıtlarcasına...
Yakın çevresindeki öğrenci dostlan, bu ölümü
aşamadılar.
Onun, Seyitgazi yolundaki bir mezarlıkta "tek ba-
şına" kalmasını hazmedemediler.
Evlerine geldiğinde, her zaman uzandığı kanepe-
ye bir daha hiç uzanmayacak oluşunu da hazmede-
mediler.
KolaydeğH*'-- •••"•" "
v
Hocalanyla konuşurken bile muzip ifadesini Nçyi-
tirmeyen bir çrft gözle kantinde, fakültenin koridor-
lannda ya da sınıflarda bir daha karşılaşmayacağı-
mı bilmek, benim için de kolay değildi.
Ama bu olümün üzerinden geçen üç ayın ardın-
dan, ben daha çok Ergin'in ölümünü ve olümün saç-
malığını değil, yaşanmışlığının bana kattığı zengin-
likleri düşünmeye başladım. Çünkü Ergin, kısacık
bir yaşam yolundan öylesine geçip gitmemişti. Ar-
kadaşlannın coşkulannı kendi coşkusuyla katlaya-
rak, yaşamlannı sürekli renklendirerek, her biriyle
yaşadıklannı sonrası'nın unutulmayacak anılanna
dönüştürerek yaşamıştı. Sanki onunla olanlar, salt
onunla olmakla kalmayıp, hep birlikteliklerınde ço-
ğalmışlardı da...
Böylesi biryaşamın noktalanışının ardından, arka-
daşlannın kendi yaşamlannda "boşluk" diye nitelen-
dirdiklerini, ben şimdi doluluk ve zenginlik diye ad-
landınyorum. Ve yakın dostlarına da bunu anlatma-
ya çalışıyorum.
Ergin, böyle bir Ergin olmayabilirdi; ama madem
ki böyle biri olarak geçip gitti. o zaman biz geride
kalanlara da onun adına yakışan, saçma'yla uğraş-
mayi bırakıp, bir zamanlar yaşamlanmıza ektiklerini
her baharla biriikte yeniden çiçeklendirmeyi başar-
maktır...
e-posta:ahmetcemal(a superonlirte.com
acem20va hotmail.com
BUGUN
• CRR'de saat 19.30'da, Santa Cecilia Gitar
Üçhısü bir konser verecek. (232 98 30)
• BlLGİ ÜNİVERSİTESİ'nde bugün saat 18.00"de
Kamran tnce'nin katılacağı vvorkshop ve söyleşisi
yer alıyor. (216 23 15)
• İTALYAN KÜLTÜR'de, saat 19.00'da Ugo
Giordani'nin 'll Sindko' (Sendika) adlı filmi
izlenebilir. (293 98 48)
• AKSANAT'ta saat 18.30'da '1960'tan 2000'e
Türk Plastik Sanatlan' başlıklı panel izlenebilir.
(252 35 00)
• NÂZIM HlKMET KÜLTÜR ve SANAT
VAKFFnda, saat 18.30'da Kemal Özer, Aydın
Hatipoğhı, Ataol Behramoğlu ve lurgay
Fişekçi'nin yer alacaklan 'Şairierden Banş
Şürteri' toplantısı izlenebilir. (252 63 14)
• BABYLON'da, saat 21 30da 'Embryo'
grubunun konseri dinlenebilir. f292 73 68)
İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGUN
• EMEK'te 12.00 ve 19.00'da 'Bitme>en YoUar',
15.00 ve 21.30'da 'KutsaT Fılmleri izlenebilir.
(293 84 39)
• ATLAS l'de 12.00 ve 19.00'da 'Gizli Dosya'.
15.00 ve 21.30'da 'Bir tdam Mahkûmu Kaçtf
gösteriliyor. (252 85 76)
• ATLAS2de 12.00'de 'NaneLikörü', 15.00'te
'tki Kadm', 19.00'da 'Moloch', 21 JO'da 'Yağan
Taşlar' var. (252 85 76)
• ALKAZAR'da 12.00 ve 15.00'te 'Budala'nın
Döniişü', 15.00 ve 21.30'da 'Kodes' izlenebilir.
(293 24 66)
• BEYOGLlf nda 12.00 ve 15.00'te 'Kuzey
Varoşlan', 19.00 ve 21.30'da 'Geceyi Bekleyenler'
izlenebilir. (251 32 40)
• REKS'te 12.00'de 'Ben Güzel miyim?'. 15.00'te
'Buz Pisti', 19.00'da 'Boşluk' ve 21.30'da 'Savaş
Alanı' gösteriliyor. (336 01 12)