23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 NİSAN 2000 CUM> 14 KULTUR kultur@cumhuriyetcom.tr Festivalin yönetmeni Hülya Uçansu, öncelikle Ustalar ve Anısına köşelerini öneriyor 'Bresson bir dahazpryakalamr' CUMHUR CANBAZOĞLU 'UlusJararasıİstanbulFilmFestiva- B' yeni bir serüvene hazırlanıyor. Ya- nn, tam on altı gün sürecek zevkli bir koşuşturma başlayacak Beyoğlu'nda. Festival bu yıl gerçekten çok zen- gin birprograma sahip; sinemasever- lerin işi de dolayısıyla daha zor. Festivalin yönetmeni Hülya Uçan- su, bu yıl bilet satışlannda yüzde 25'lik bir artış beklediklerini söylüyor ve yeniliklerin devam edeceğıni belirti- yor: - Bu yılm farkhhğı nedir sizce? In- san haklan bölümü gibi 'radikal' bir bölüm oluşturma fîkri nasıl doğdu ör- neğin? HÜLYA UÇANSU - tzleyicilerden gelen talepleri çok ciddiye alıyoruz. Festival gençliğini ve diriliğini koru- yamıyorsa izleyici bizi yalnız bırakır diye düşünerek hareket ettik. Dört yıl önce izleyici sayımız 60 bine düş- müştü, çok ûzülmüştük. O günden sonra önerilere daha çok kulaklan- mızı açtık. Bu anlamda geçen sene "Dünyanın En Kötû Yönetmeni Ed Wood" projesi işte öyle bir buluşma- nın sonucuydu, büyük ilgi gördü. Son dönemde canlı müzik eşliğinde yap- tığımız fılm gösterileri dolup taşıyor. Bu yıl Rosa Von Praunheim'ın üç fil- rrunın programa ahnması da iddialı bir adım. Çok aykın bir sinemacı. Insan haklanyla ilgili bölûme gelince; yö- netim kurulu başkanımız Şakir Ec- zacıbaşı'nın önerisiyle gerçekleşti. Değışık formattaki on üç filmden olu- şan iyi bir bölüm çıktı ortaya. - 19 yıl Türkiye için beş kuşak de- mek. Kendi izleykisini yetiştirip büyü- ten bir festival, neden 100 bin tirajına çakıhp kaldı sizce? UÇANSU - Bunu geniş bir pers- pektifte incelemek lazım. Seksenler- de toplumu apolitize etme politikası başladı ve paradan başka değer tanı- mayan, yaşamı vur patlasın çal oyna- sın diye algılayan genç kuşak yetişti. Televizyondan dayatılan kültürü de biliyoruz. Biz zor işler sunuyoruz. Bunlann nicelik açısından kalabalık- larla birleşmesini beklemek aşın iyim- serlik olur. Bana sorarsanız, biz yine iyi izleyici toplayabiliyoruz. Ayncabu yü yüzde 20 gibi bir artış bekliyoruz bilet satışında; deprem sonrası sine- malarda düşüş olmasına karşın. 'Beyoğlu'nun atmosferi farklT UÇANSU - Kime sorsak programı on dokuz yıhn en iyisi diye nitelendi- riyor. Bu çıkış nasıl gerçekleşti bir- den? Biz her yıl aynı araştırmayı ve ça- lışmayı yaptıktan sonra listeyi oluş- tııruyoruz. Açık söyleyeyim daha faz- la çalıştığımız için böyle bir program oluşmadı. Şansımız daha yaver gitti herhalde. Bir de üç Türk dağıtımcı kuruluş Umut Sanat, Medya Vizyon ve Piyano Filmcilik bize çok güzel fılmler verdiler. Onlann kanlımıyla pı- nltı daha da belirginleşti. - Çabalayıp da getiremediğiniz pa- ket prograinlar var mı? Üç yıldır John Cassavetes'in bölü- münün peşindeyiz, çalışmalanmız de- vam edecek. Bresson için de üç yıl çalıştık; sonunda ne yazık ki bu bü- yük sinemacının ölümünün kışına denk düştü. - Festivalin yülardırgizli bir geiene- İST«Nltt Küırüfl VI SANAT VftKFI [19.ULUSIARARASI İSTANBUt FİIM FESTİVALİ //üi ği vardı; Emek sinemasında açıhrdı program. Neden bir değişiknge gerek- sinim duyuldu? UÇANSU-Emek, Beyoğlu'nun si- nemayı temsil eden en güzel binası, ancak o sokağın sorunlannı çözeme- dik. Salonun güzelliğini yadsımak mümkün değil, ama o sokağa girişte sağdaki ana duvann çirkinliği yıllar- dır bizi rahatsız ediyor. Bu yüzden CRR gibi büyük bir törene yakışır mekânı tercih ettik. -Festival Beyoğlu dışmdapekilgigör- müyor. Şişli, Bakırköy'den sonra Ka- .ülya Uçansu, izleyicilerin, aynntılı hazırlanmış katalog ve broşürler üzerinde bir ev ödevi gibi sıkı çalışıp hazırlanırlarsa hoşlanabilecekleri filmleri yakalayacaklannı belirtiyor. dıköy'de de izleyici azaku. Nedenini neye bağhyorsunuz? ÛÇANSU - Kadıköy'de oturan iz- leyicilerin Reks gibi güzel bir sinema- da yapacağımız gösterilere daha faz- la ilgi göstereceğini umuyorum. Fes- tivalin en parlak fıhnlerinin seçildiği bir program var Reks'te. Şişli'de iz- leyici düştü, Bakırköy'de aradığımız izleyiciyi bulamadık. Zannediyorum festival atmosferi en fazla Beyoğlu'da oluştuğu için insanlar bunun bir par- çası olmak için buraya geliyor. - Istanbul Film Festivali yurtdjşın- dan sürekli ohımhıövgüler aİryor. UÎus- lararası panoramada yeni yeri nedir organizasyonun ? UÇANSU-Istanbul festivali denil- diği zaman bir özgün küçük butik fes- tival geliyor akla. Biz, bir milyon do- larlık küçük bir festivaliz. Küçük büt- çeli büyük festival olunmaz. Ancak şehrin özellikleri ve organizasyonda- ki titizlik bizi önemli yerlere getirdi. İnsanlar bu festivalde işlerin tıkır tı- 1ar yürüdüğünü biliyor artık. - Bu yıl festivafcilere hangi filmleri önereceksiniz? UÇANSU-Izleyicilerimiz, aynntı- h hazırlanmış katalog ve broşürleri- miz üzerinde bir ev ödevi gibi sıkı ça- lışıp hazırlanırlarsa çok hoşlanabile- cekleri filmleri yakalayacaktır. Ama ben onlara bir iki ipucu vereceğim; Bresson gösterisi bir daha zor sağla- nır. Ustalar da çok çok önemli. - Pekryi festivalin sûrpriz fîlmi ne- dir sizce? UÇANSU - Çok iyi bir oyuncu olan Tim Rotfa'un ilk yönetmenlik deneme- si The War Zone çok etkileyici. Sine- madan mideme yumnık yemiş gibi çıkmıştım. îstanbulFilm Festivalibugece Almodavarhn bol ödüllüJUmiile açüiyor Dünyanın filmi festivaldeKühür Servisi - 19. Ulus- larası Film Festivali bu ge- ce Pedro Ahnodovar'ın'An- nem Hakkuıdaki Her Şey' adlı fıhninin gösterimi ile başhyor. Her yıl tstanbul KûMr ve Sanat Vakfi tara- fından düzenlenen 'Uhısla- rarasj Fılm FestivaH' mara- tonu yarından itibaren 1S gün boyunca sürecek. 2000 yılırun bu ilk festivalinde si- nemaseverleri, geçen yüzyı- la damgasını vuran sinema sanatının, klasikten moder- ne uzanan geniş repertuva- nndan ve farklı coğrafyada yaratılan fılmlerinden seçil- miş yoğun bir program bek- liyor. Bu yıl 17 ayn bölüm- den oluşan festivalde yakla- şık 180 fılm gösterilecek. Artık gelenekselleşmiş olan 'Uluslararası Yansma Böhlmü'nde festivalin özel temasıru oluşturan 'Sanatve Sanatçı'nın dünyasını ele alan 12 film bu yıl 'AlûnLa- le' için yanşacak. 'Sanaüarve Sinema' bölü- münün ana teması, sinema sanatına, yönetmenlere ve müziğe odaklanıyor. Bu bö- lümün ağır toplan arasında WmWfenders uı 'Buena VB- ta Social Oub', Jean-Pierre Almodovar'ın yapıb 'Annem Hakkındaki Herşey' bu yü en iyi yabancı film Oscar'uu akh. Iimosin'in Japon sinemacı Takeshi Krtano"yu tanıtaca- ğı 'ŞaşnHa Takeshi Kitano' ve Andrea S. Labarthe'nin ünlü korku ustasının gizem- li dünyasını incelediği 'Da- vid Cronenberg, Söze Can \%nnelrynn' filmleri yer alı- yor. Edebryattan Beyazperde- ye adlı bölümde ManuelDe Oüviera'nm 'Fefida'nm Yol- culuğu' ile Ang Lee'nin son filmi 'Şeytanla Yblculuk' gi- bi edebiyat ile sinema arasın- da köprükuran fılmlere yer verilirken Erotik Öyküier bölümü ise erotizmi incelik- li ve zarif bir estetik ve mi- zah anlayışı ile resmedilen filmlere aynlmış. Amsma adım taşıyan bö- lümde dokuz filmiyle yakın zamanda kaybettiğimiz si- nemanın 'auteur'lerinden RobertBresson festivale ko- nuk oluyor. UstalaraSaygı'da ise Türk filmlerinin usta yönetmeni Süreyya Duru, Yunan sine- masının ünlü ismi TheoAn- gelopoulos'un yam sıra ara- lannda Cannes Film Festiva- li'nde ilgi toplamış 'Kikuji- ro'nun Yazı' fılminin de bu- lunduğu dörtfilmiyleTakes- hi Kitano ve sıra dışı yönet- men Ken Loach'un filmleri izleyici ile buluşuyor. Sinemanın travesti yönet- meni Rosa \bn Praunbeim filmleri ayn birbölümde ele alınırken Dûnya Sinemast- mn Genç Yıkhzlan ise çeşit- li ülkelerin 'umut vaat eden gençyönetmemeri'nin film- lerinı izleme imkânı sunu- yor. Dünya Festivalerinden bö- lümü ise yine bırbinnden ü- ginç ve merakla beklenen filmlere yer veriyor. Bu bö- lümde Robert Altman'dan Jim Jarmusch'a, Yusuf Sa- hm'den Abbas Kiorastomi'yc kadar dünyanın her kıtasın- dan usta yönetmenlerin film- leri izleyici ile buluşuyor. Gösterimleri Beyoğlu'nda Emek, ArJas 1-2, Alkazar ve Beyoğhı sinemalan ile Kadı- köy'de Reks sinemasında gerçekleşecek olan festiva- lin bilet ücretleri tam 3.5 mil- yon TL, 19.00 seansı hariç öğrenci ve 65 yaş üstü izle- yici 2.250 bin TL (hafta içi 12.00-15.00 seanslannda 1.750 bin TL)olacak. Sürmeli: Zorla oynatıldım Tatron'un galasında olay İSTANBUL(AA)-Ta- nk Buğra'nın yazdığı, işa- damı Sakıp Sabancı'mn hayahndan bir kesitin an- lanldığı "Patron" adlı oyu- nun dün akşam Taksim Sahnesi'ndeki galasından sonra verilen kokteylde, rol alan sanatçılardan Ali SürmeB, oyunda zorla oy- natıldığı iddiasıyla Kül- tür Bakanı Istemihan Ta- lay'ı istifaya çağırdı. Kültür Bakanı Talay ve işadamı Sabancı 'nın yan- lannda bulunanlarla soh- bet ettiği sırada bağırma- ya başlayan Sürmeli, oyu- na tepki gösterdi. "Böyle kötü bir oyunda rol akb- ğım için utanç duyuyo- rum" diye bağıran Sür- meli. u Bakan,qyunugend müdiire. genel müdür de bize vermis. Bu bir tiyat- ro eserideğD. Bir röportaj- dan yola çıküarak yaptf- mış dehşet kötû bir şey. Türk tiyatrosuna ve ken- dime yaktştıramıyorum" şeklinde bagırarak konuş- tu. Aniden gelişen olay karşısında diğer sanatçılar ve seyirciler şaşkınuklan- nı gizleyemezken Sürme- li, Talay'a dönerek "Gû- lümsemeyin, istifa edin" diye bağırdı. Kokteylde bulunan diğer sanatçılar tarafindan koUanndan zor- la tutularak dışanya çıka- nlmak istenen Sürmeli, bu sırada masalardan bı- rinin üzerinde bulunan bardak ve tabaklan yere fırlattı. Talay, olayın ardından, "Bunun üzerinde konuş- mak veya tarnşmak an- lamsız" diye konuştu. Ta- lay, gazetecilerin, Sürme- li'nin devlet memuru ol- duğu için bu oyunda oy- namak zorunda kaldığını söylediğini aktarmalan üzerine de, "O zaman is- tifa etsin. Yani seçim yapa- büir. ÖzeJ tiyatrolar var" diye yanıtladı. Sabancı da, olay üzeri- ne, toplumun bütün ke- simleri içinde düşünen, özgürce fıkirlerini söyle- yen insanlara şapka çıka- nlacağını belirterek "O öylehissediyor, öyledüşü- nüyor. Bizün oyuna gir- miş, girmeyebüirdi'' dedi. Beuys, sanatı seçerek toplumu sağaltmak işlevini romantizmin etkisiyle üstlenmişti ImaJL, saııatuını ıııalzeıııesi haliııe getirihnişti CANANBEYKAL Hayaö ilginç buluşmalar, tuhafrastlantılar- la kurulmuş olan J. Beuys'un Borusan'daki sergisi, benim kafayı fena halde Duchamp'a taktığım bir sırada gerçekleşti. Beuys türün- den "kaçuulmaz, yazgısal ve spiritüel bir rast- lanü" yaşadığım kanısına vardım. Beuys'un Duchamp sendromu îstanbul'da bile yakası- nı bırakmıyordu. îstiklal Caddesi'nde ilerler- ken Yapı Kredi'nin vitrinlerinde dizim dizim Sanat Dünyamız dergisinin o muhteşem ka- pağından ebedi bekâr, suskun, ironik biçim- de gülümsüyordu. Caddenin öte ucunda Beuys'la buluşacak- nm. Akhma Beuys'un Duchamp ile ilgili söz- leri geldi. "Onun suskunluğu çok fazla şişi- rihfi'' diyordu. Acaba bunun için mi Beuys durmadan konuşmuştu. Her şey hakkında, ama tek bir şey dışmda konuşmuştu hep. Na- zi Almanyası'nda, bir Ahnan olarak düşün- celerinden hiç söz etmemişti. Bu tür sorula- ra yamtlan da kaçamak ohnuştu. Bir panel- de Oruç Aruoba'mn, onun galericisi Rene Block'u, bu konuda sıkıştırdığmı ve Block'un kaçışmı da anımsıyorum. Beuys'un hayatı herkesçe biliniyor, çünkü gerçekten çok ilginç. Yapayalnız bir çocuk- luk ve Cengiz Han ile kurulan bağlantılar. Asya steplerinde Rusya'ya saldıran Nazi or- dulannın hava subayı Ücen Junker uçağınm bir Rus savaş uçağı tarafindan düşürülüşü, göçe- be Asyahlar tarafindan bulunup, bedeninin yağ- la ovulup, keçeyle sanlmasıyla ölümden dö- nüşü ve bu olaydan sonra kıfasına takıhııış bir metal parça ve onu korumak için giydiği keçe şapkasıyla yaratılan imajı, hayatınm sa- natınm malzemesi haline getirih'şiyle Beuys, kurbanı tarafindan kurtanlmış ohnanm kefa- retini ödemek üzere Beuys, Şaman mesih ro- lünü üstlenmiştir. Şaman'a göre herkes sanatçıdır Beuys'un üp yerine sanaü seçerek yaralı top- lumu ve antroposu sağaltmak işlevini üstlen- mesinde, bunalım döneminde Alman roman- tik düşünürlerinin; Novaüs, Nietzscbe, Scho- penhauerve Schelliggibilerinin etkisi ohnuş- tur. Çünkü bunJar geleceğin toplumunu yeni bir düzeye çıkaracak kişinin sanatçı olacağı- nı öngörmüşlerdi. Nietzsche sanat için "ha- yatın plastik gücü" tanımını kullanır ve "hal- kuı kendBİnin geleceğin sanatçısı" olacağını söyler. Beuys "herkes sanatçıdır" derken tıp- kı Nietzsche gibi sanatın yeniden kamusal bir kurum niteliği edinebileceğini ve ulusun- insanlığın etik totalitesini oluşturma gücünü geliştirebileceğini söyler. Nietzsche'nin Di- onisus'u gerçekte, dönünceye kadar insanlı- ğa ekmek ve şarap (kan ve beden) bırakmış olan lsa'nın mesibin takipçisidir. Beuys'un, Şaman-mesih rolünü üstlenmesi ve keçe ile yağa metaforik anlamlar yüklemesi bunlarla koşutluk kurar. Dionisus'unlsa'yı işaretleme- si gibi, bütün Alman romantiklerinin Batı'nın yeniden canlandınlması amaçlanyla uyum kuran Beuys, buna Asya'mn Şamanist inanç- lannı da katmıştu-. Nietzsche trajedinin doğuşunda hayatın ar- dında sanatın durduğunu ve dünyanın. ancak estetik bir fenomen olarak hakhlaştnılabile- ceğini savunur. Beuys trajedinin ardından (sa- vaş ve toplama kamplan), insanlığm total sa- ğaltımı gereği hayatını sanatının önüne koyar. Beuys, dünya için olduğu kadar Türkiye için de önemlidir. Çünkü tek bir yapıtını görme- den teorik altyapısına sahip ohnuş ender ül- kelerden biridir burası. Keşke Beuys'un da- ha önce bir sergisi Türkiye sanat ortamıyla bu- luşabilseydi, 1991 yılındaUPSD"ningerçek- leştirdiği "Beuys ErkmKkleri" sırasında ve kimse Rene Block'u tanımazken burada, bu etkinlik nedeniyle gelip Beuys'u birinci el- den tanıttığı srrada. Hiç ohnazsa bir yıl son- ra benim editörlüğümde UPSD tarafmdan yayımlanmış olan "Üç Gün" adlı Beuys et- kinlikleri kitabı çıktığı sırada bir küçük ser- giyle Beuys'la buluşulabilseydi. Bugün ne yazık ki yıllar önce okuduğumuz bir kitabm, bugün vizyona sokulan gecikmiş filmiyle karşı karşıyaymı. Açık belirtmeliyim ki, bir pazar sabahı Beuys ve Duchamp ile ilglenir- ken çıkarsadıklanm arasında Duchamp'ın günümüzü ve belki de daha uzun yıllar gele- ceği içine alacak bir spiral, Beuys'un ise ken- di içine kapanan bir daire olduğudur. Yine de bir küçük sergisi ve desenlerinden örnekler- le buluştugumuz şu srrada, Beuys'un nasıl bir açılıma sahip olduğu ve geleceği onun düşündüğü gibi kucaklayacak denli açılmılı olup olamadığmı tartışmamız gerekmekte- dir. Bugün her şeyi sorgulayan toplumlar ola- rak belki Beuys'un en konuşulmayan, haya- tının unutulmuş ya da unutturulmaya çalışı- lan kısrrunı konuşacak aşamaya gelmişizdir. Evet, bence Auschwitz'den sonra da şiir ya- zılmalı, bunun içine Auschwitz'i de katarak. YAZI ODASI SELtM İLERİ İstanbul'da Bahar Istanbul'da bahar her şeyden önce, ağaçlann ba har çiçekleriyle donanması demekti. Soğukça ge çen, bazan karlı geçen mart ayından sonra, nisanır ilk günlerinde artık beklemeye koyulurduk ve bir sa bah bahariar açardı. Önce erikler çiçek açardı. Esat Mahmut Kara- kurt'un bir zamanlar çok okunmuş bir romanı var adı: Erikler Çiçek Açtı. Bu ad ne zaman aklıma gel se içim aydınlanır. Eriklerin bahar çiçeklerinde ya şama sevinci veren bir şey vardır. Gelgelelim bu çi çekler çabucak dökülür; erik ağaçlan sık bir yaprak la örtülerek yemyeşil keser. Istanbul'un dört biryanında henüz meyve bahçe- leri vardı. Bu yüzden elmalar, armutlar bizden o ka- dar uzak değildi. Armut ağacının çiçeği beyazdır. Erik ten daha uzun sürer, öylece, yapraksız, dallar bem- beyaz kesmiş. Elmayla ayva, iki kardeş gibi, hem pem- be çiçeklerle, hem yeşil yapraklarla ilkbahan sesle- nip dururiar. Zaten önce beyaz bahariar açar, bir iki gün için- de pembeler, havalar biraz daha ısınınca da kırmtz çiçekler. Yaz meyvelerinin bir şenliği gibidir hepsi. O zamanlar şehir büsbütün çorak yapılar yığını ol- madığından, yolun bir ucunda ulu kestaneağacı si- zi beklerdi. Onun baharia kucaklaşmasında, vızır vı- zır anlann korosu da başlardı. Bahar çiçeklerinde, pembesinde beyazında, uçuk kırmızısında, koyu kırmızısında, ben hep çok hülya- lı bir şeyler hissederim. Adeta bir umut, bir yaz aş- kına başlangıç... Sonra kıriar... Kıriara gitmek için öyle çok uzun yo almanıza gerek yoktu. Handiyse az ötenizdeydi kır- lar. Çoktan yemyeşil kesilmiş, çoktan çeşit çeşit ot- la bezenmiş. Ama kıriık, yalnız otlaria, yoncalaria yetinmez. Is- tanbul'da bahar bu kırian papatya bahçelerine çe- virirdi. Beyaz ve san dalgalanır, sonra kıpkırmızı ge- lincikler gelincik kırmızılarıyla göz alırdı. Bir de ha- tıriadığım, adlannı bilmediğim, sümbülü andınr, bu- ğulu morkırçiçekleri var. Tabii alçakgönüllü ballıba- balar var. Dizi dizi katırtımaklan var. Artık sayılama- yacak kadar çok kır çiçeği vardı. Istanbul'da bahar dendi mi, ot, çiçek kokusu ka- dar, yağmurdan sonraki toprak kokusu genzimi ya- kar. Bütün bu çayır, ot, toprak kokuları, ilkyazın büs- bütün kendine özgü bir kolonyasıydı... Günler uzamaya başlamıştır. Yazın müjdecisi gev- şeklik, başıboşluk, sereserpelik ucun ucun kendini gösterir. Akşamları sennlik bassa bile, gündüzler ılık, güneşlkjir. Evterin pencereteri, balkon kapılan usul usul açılmaya başlar. Radyo seslerı sokağa dökü- lüşür. Bahar, Istanbul'da, manavtezgâhlanndamaruluy- la, taze soğanı, taze sarımsağı, bezelyesi, baklasıy- la belirirken bir yandan da, göz açıp kapayana ge- çip giden çağlası ve yeşil eriğiyle belirir. Diş kamaş- tıran kütür kütür yeşil erik, nisan, mayıs, haziran or- tası sanki bir daha hiç görülmeyecek ilkbahâr rüya- sıdır. Yazın bunaltıcı sıcağı gelip çatmadığından, Istan- bul'da bahar, kısa sörse bile, biryefBffi, yeşillik fırv tınasıdır. Gerçi bugünün yeşertisiz ortamında o fır- tınaya yakalanmak ihtimali azaldıkça azaldı. Ama yi- ne de, şurda burda, bahar çiçekleri, yeşil yaprakla- n, çayın çimeniyle eski ilkbaharında anılaryakalanı- yor. Bir de kır kahvelerini unutamam. Hemen hepsin- de bütün kışın yalnızlığından sonra büyük sevinçler duyumsanırdı. Masalar, iskemleler dışanya taşın- mış, birfincan kahve, semaver, evden getirilmiş ku- rabiye, poğaça... Dedim ya, başıboş, özgür, umut- lar kuşanmış! Ve Istanbul'dayaza geçiş mevsimi, bu güzelim ilk- bahar, tıpkı Orhan Veli'nin şiirindeki gibi "Birden- bire"d\r. "Herşey birdenbire oldu. I Birdenbire vurdu gün ışığı yere; I Gökyüzü birdenbire oldu; I Mavi birden- bire. I Her şey birdenbire oldu; I Birdenbire tûtme- ye başladı duman topraktan; I Filiz birdenbire ol- du, tomurcuk birdenbire. I Yemiş birdenbire oldu." Şimdi bahan yaşarken işte hayatımdaki îstanbul bahariannı da anmadan edemedim. Takvimde h Bırakan: "Sıra sıra değirmenlehn döndüğü Anadolu'nun bu sulak dere içlerini mine işlemeli bir altın tepsi gi- bi herzaman yeşil cilalı, renk renk gördüm." Refik Halid Karay, Guguklu Saat, Semih Lütfi Kitabevi, 1940. Ferzan Özpetek'ten Tarkan'a teklif • ROMA (A.4) - Yönetmen Ferzan Özpetek, üçüncü filmi 'Cahil Periler'de pop müzik sanatçısı Tarkan'ı oynatmayı düşündüğünü belirtti. Biryas ve aşk hikâyesini konu alan ve Roma'nın değişik mekânlannda çekilen 'Cahil Periler'in başrollerini, Stefano Accorsi ve Margherita Buy paylaşacak. Roma'da yaşayan Özpetek, fılmdeki bütün oyunculan seçtiğini, ancak 23-26 yaşlannda bir genci canlandıracak birini bulmak için Türkiye'ye geleceğini bildirdi ve "Tarkan'a bir teklif sunmak ve onu filmde ovnatmak istivorum" dedi. K Ü L T Ü R I Ç İ Z t K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle