25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15ARALJK2000CUMA 14 KULTUR kultur(acumhuriyet.com.tr Kenan Işık'ınyönettiği 'îvan fvanoviç Varmiydı, Yokmuydu?'bürokrasiyihicvediyor 'Asbnda insanın içindedir şeytan'KüKür Servisi - Nâznn Hikmet'in 1955 yılında yazdığı, 1957'de Mos- kova'da sahnelenmesinin ikinci akşa- tnı yasaklanan'tvanIvanoviç Var mry- dj, Yok muydu?' adlı oyun bu kez Ke- nan Işık'ın yorumuyla Bakırköy Be- ledıye Tiyatrosu oyunculan tarafm- dan sahneleniyor. Türkiye'de ilk kez 1991'de Bakırköy Belediye Tiyatro- su'nda sahnelenen oyun, aynı tiyatro- nun 10. Kuruluş Yıldönümü nedeniy- le farklı bir yorunıla Yunus Emre Kül- tür Merkezi'nde sunuluyor. Bürokrasiyi hicveden oyun, sıradan bir tesviyeciyken üst dûzey bir bürok- rat olan, iyi niyetli, dürûst Petrof'un, Îvan Ivanoviç ve çevresindeki diğer insanlann yardımıyla iktidann cazi- besine kapılarak içinde yaşadığı top- luma ve kendine yabancılaşmasını ele alıyor. Oyunda Ragıp Savaş, Defhe Şe- ner, Şefik Kıran, Turgay Kartürk, Ay- tekin Özen, Fidan Tek, Edip Saner, Nurnayat Atasov, Sait Genay, Sinan AI>ayrak.CîhanfnanBekaı;OrhanKe- mal Aydın, Münir Akça, Ayşe Demi- rd, Didenı GennanAydm ve Meral Çe- tinkaya rol alıyor. - Bu sezon tstanbul'da'Yaşamak Gü- zel Şey Be Kardeşim' ve 'Bir Çift Sö- zümüz Var. Aşka Daır' adlı iki Nâzım Hikmet yapm daha oynamyor. Nâzım Hikmet'in tiyatrosunu nasıl değerien- diriyorsunuz? KENAN IŞIK - Nâzım Hikmet'in oyunlannın içinde müthiş bir enerji vardır ve bunlar bütün rejisörlere çok büyük olanakJar açan, hatta geniş ya- raöcüık, estetik ımkânlar veren metin- lerdir. Nâzım'ın oyunlannın önemi ve büyüklüğü de buradadır. Türk Tiyat- rosu'nda gelmiş geçmiş en iyi oyun ya- zandır. -Oysa Nâzım Hikmetoyunlanndan çok şiirieriyle tanınıyor ve sevüiyor... KENAN IŞIK - Şairligi çok ön plan- da olduğu için yazarlığı çok dikkat çekmedi. Yazdığı tiyatro oyunlan bir yana bırakıhp şıirleri oyunlaştmldı ve daha çok şiirleri söylenir oldu. Hatta kimi eleştirmenler, Nâzım'ın müteva- zıca, "Oyun yazmayı çok seviyorum amafldndanrfbirovunyazanymı r 'de- mesinden yola çıkarak üçûncü sınıf oyun yazan olarak nitelendirdiler. Nâ- zım'a yakışır bir sözdü o; kendi yap- tığı işi övmemek. Nâzım'ın oyun tek- • "Nâzım Hikmet'in oyundaki çıkış noktası, sistemin içindeki bozulan insan ve insanın içindeki Îvan Ivanoviç olgusu. îktidar duygusu, o koltuk, hükmetme, amir olma, daha çok para kazanma, diğerlerinden farklı olma, hayatı değiştirebilme gücü Petrof u yavaş yavaş çok farklı biri haline getirmeye başhyor. Bir tesviyeciyken, sevildiği için idareciliğe getirildikten sonra giderek değişiyor ve bir canavara dönüşüyor. Bürokrasinin içindeki insan faktörü burada ağır biçimde eleştiriliyor." Oyunun orijinal metninde tvan bir tane iken yeni yorumunda Urçok tvan var. (Fotoğrailar. NEZAHAT EKMEKÇl) nıği onlan bıraz şaşırttı, sanki zayıf geldı. Halbukı Shakespeare'ın oyun- lan da böyledir. Tek cümleyle bir yer ifade eder ve anlarru müthiş kavratır. Metin o kadar dogru ve gerçektir ki is- tediğiniz zaman sürecinde ve mekân- da uygulama şansına sahıp olabilirsi- niz. 'Tlyatromuza yenflik getirdT -Buoyunun, Nâznn Hikmet'in diğer oyunlan arasındaki yeri nedir? KENAN IŞK- Nâzım Hikmet, Sov- yetler Birhğı'ne gıttığinde çok çağ- daş, canh ve tüm dûnyaya örnek ola- bilecek bir tiyatro anlayışıyla karşı- laştı ve çok hoşlandı. Tiyatro bir dev- rim derecesinde değişmişti ve bu da he- nüz Türkiye'ye gelmemişti. Bizde hâ- lâ star tiyatrosu egemendi, reji hemen hemen hiç yoktu. Nâzım, bu oyunun- da oyuncunun seyirciyle diyalog kur- ması, yazann bir şeyler söylemesi gi- bi o gûne kadar Türk Tiyatrosu'nda hiç olmamış birçok yeniliği getiriyor. Di- ğer oyunlan çok nettir, su gibi akar ve sahneye kolaylıkla adapte edilebilir. Bu oyunda ise her şey birbirinin içine girmiştir. O yüzden biraz karmaşık ge- lir. Sovyetler Birliği'inde tiyatro adı- na gördüğü bütün yenilıklen oyuna yansıtmış, zenginleştirrniştir Bu ara- da, SovyetlerBirliği'ne gittiğinde ora- da çok özlediğı bir sistem olan sosya- lizm yürürlükteydi. Ve bürokrasi, çok sevdiği ve savunduğu, bu dünyanın en iyi sistemini kemirmeye başlamıştı. Sanatçı ruhu depreşti ve savunduğu sistemin de eksik yönünü eleştirdi ve oyununa yansıttı. - Uzun zaman önce yanlmış bu oyu- nu sahneierken yeni bir yorum getir- dinizmi? KENAN IŞIK- Elbette. Mesela ori- jınal metinde îvan bir tane iken ben bu- nu çoğalttım 5-6 yaptım, çünkü Îvan olgusu bir yerde şehveti, iktidan, öbür tarafta açgözlülüğü, faşizmi, din ve benzeri pek çok şeyi temsil ediyor, bir- çok Îvan oluşuyor. - Daha önce defalarca sahnelenmiş bu oyunu sahnelemek sizin üzermizde berriangi bir baskı yarata mı? KENAN IŞIK- Hayır, sadece yıllar önce metin elime ilk geçtiğinde, met- nin düi biraz zorladı beni. Okuduğu- nuzda bu pıyesi sahneye koymanın ne- redeyse imkânsız olduğunu görürsü- nüz. Çok kanşıktır her şey, çok yığıl- mıştır. Nâzım Hikmet hayatta olmadı- ğı için kendisine danışma ımkânım da yoktu. O zamanJar. YaşarKemal ve rah- metli AzizNesin'e metnı gösterdim ve fikirlennı sorduğumda beni kesinlik- le sahneye koyma konusunda cesaret- lendirdiler ve eğer Nâzım da yaşasay- dı kesinlikle onaylardı, diyerek destek oldular. Ve onlann desteğıyle özellik- le dramatunisıni kafamda netleştırebil- diğim için oyunu sahnelemek 8-10 haftada mümkün olabıidı. - Nâzun Hikmet için Tûrkçeyi en iyi kullanan oyun yazarlanndan biri de- mjşrinfo. Öyleyse orijinal metinzaman içinde değişmiş olabilir mi? KENAN IŞIK-Olabiür çünkü Türk- çe metinde bir zaaf var. Diğer oyunla- nnı, ifade tarzını, cümlelerini birebir bilirim Nâzım'm. Türkçe yazılmış pi- yes Sovyetler Birliği'nde oynanırken Rusçaya çevinlmış. Öanci gece tiyat- roya yapılan baskindan ve oyun ya- saklandıktan sonra kuşkusuz ki metin- ler de toplatdmış ve elde bir tek Rus- ça metin kalmış olabilir. Nâzım'ın elin- dekı orijinal Türkçe metnınin nerede olduğunu bilmiyoruz. Birisı Rusça me- tinden tekrar Türkçeye çevirmiş gibi bu piyesi. - Nâzun Hikmet'in, bu oyundaki çı- kış noktası nedir? KENAN IŞIK- Sistemin içindeki bo- zulan insan ve insanın içindeki Îvan Ivanoviç olgusu. Yanı ıkudar duygusu, o koltuk, hükmetme, amir olma, daha çok para kazanma, diğerlerinden fark- lı olma, hayatı değiştirebilme gücü ve benzeri birçok şey Petrof'u yavaş ya- vaş çok farklı biri haline getirmeye baş- üyor. Bir tesviyeciyken, sevildiği için idareciliğe getirildikten sonra giderek değişiyor ve bir canavara dönüşüyor. Bü- rokrasinin içindeki insan faktörü bura- da ağır biçimde eleştiriliyor. Yani in- sanın içindedir şeytan... Kaotik bir dünyada düzen istemi îsmail îlhan'ın Galeri Pi'de sergilenen yapıtlannda baskın görsel öğe haritalar ve yön çizgileri İşsanat'ta yılbaşı Kültür Servisi - Işsanat, bu yü ilk kez gerçekleştire- ceği Yeni Yü Konseri'nde Viyana'dan ünlübirtopluhı- ğu agırlıyor. Vknna Straass CapeBe, 19 Arahk'ta saat 19.30'da topluluğun kuru- cusu, ünlü müzisyenJohann Strauss'un bestelerini oriji- nal tarihi kostümler eşüğin- de seslendirecek. Viyana'nın önde gelen müzisyenlerinden oluşan topluluk, 100 yılhk bir ara- dan sonra 1977'de yeniden yapılandı. Viyanabalosuge- leneğini günümüzde de ba- şanyla sürdüren Vıenna Stra- ussCapelle.lşsanat'takikon- serinde, vals ve polkalar eş- liğinde müzikseveTlere yıl- başı balolanrun nostaljisini yaşatacak. Gospel müziğinin günü- müzdeki en önemli sesle- rindenbiri olarakgösterilen Joan Faulkner ise Reggie Moore Trio ve The Insight Gospel Singers ile birlikte 21 Arahk'ta İşsanat'ta bir konser verecek. 20 yılı aşkın müzikkariyeriboyuncagos- pel'den caza, big band'den pop'afarklı tarzlan başany- lave kendine has yorumuy- la seslendiren Joan Faulk- ner, müzik yaşamına kiüse korolannda şarkı söyleye- rek başladı. VlMliVanflo, Bo- ney NL, Kenny Moore. Jen- nifer Rush, Rıçr Charles gi- bi sanatçı ve gruplarla kon- serler veren sanatçıya bu konserde piyanoda besteci, müzisyen Reggie Moore eş- lik edecek. 1991'de Okla- homa'dakurulan Thelns^tf GospelSfegersise müzikya- şamını Ahnanya'da sürdü- rüyor. Tophıluk, seslendirdi- ği şarküarta dinleyicüeri Af- rika kökenli Amerikan mü- ziğinin geçmişinde ilginçbir yolculuğa davet ediyor. AYŞEGÜLGÜÇHAN Düzanlamı, smu-lan belirlenmiş yeryü- zü parçası ve yön bulmayı kolaylaştıran iş- levsel bir görsel gösterge olarak tanımla- nabilecek haritamn olası yan anlamlanm çözümleme çabası 2000 yılında paradok- sal gibi görünebilir. Uydular aracılığıyla her santimetrekaresi fotoğraflanan ve bi- hm tarafmdan "çözümlenmiş'', herhangi bir gizi kahnamış olan dünyamızda, Kri Re- is ya da Columbus haritalannm yön bul- ma amacıyla kullamlması söz konusu bi- le olamazken, sözü geçen ve bilimsel de- ğeri olmayan haritalar, bir sanat yapıtuun nesnesi olduğunda ne gibi yan anlamlar ta- şıyor olabilir? Bilimsel bilgi tarafmdan kuşatılmış insanoğlunun, binyıllardu- ge- reksindiği düzen ve güveni, us ve bilim- sel kesinlik sağlayamazsa ne sağlayabilir? Çağdaş dünyada bilimin sağladığı olanak- lan yoksamanın bir göstergesi olarak gö- rülebilir mi bu tavır? Yoksa bilimsel ''ke- sinlik'' olası değil midir ve "bütün bium- ler kayan kumun üzerinde" mi durur? (1). Tüm bunlar Îsmail tlhan'ın 27 Ocak'a dek Galeri Pi'de gerçekleşen sergisinde yer alan çalışmalann karşısında izleyici- nın karşı karşıya kaldığı ve sanatçının da derdi olan sorular. Yolculuk ve arayış te- malannı merkez amıış görünen sanatçı- nın gerek tuvallerinde, gerekse baskıla- nnda baskın görsel öğe haritalar. Piri Re- is ve dönemin elipsoid dünya inanışım yansıtan Columbus harita ve portolanlan ile rüzgârgülü motiflerini en baskın öge- ler olarak yeğleyen Îlhan'ın yapıtında önemli bir görsel öğe de rüzgârgülünün her bir bölümünün imlediği ve lodos, poyraz, yıldız, karayel gibi rüzgârlan dolayısıyla da, rotayı belirten yön çizgileri. Her bir ça- lışma bu yön çizgileriyle sayısız küçük kesite aynhyor. Simgelere sıkhkla yer verfliyDr Birden fazla katman oluşturarak çalışan llhan, en üst katmanda harita motiflerini yeğlerken ikinci katmanda yön çizgileri- m ve üçüncü katmanda da kara parçalan, deniz ya da gökyüzü gibi uzam belirten bir alan kullanıyor. Çağdaş teknolojik dünya- ya ilişkin herhangi bir öğenin kullanılma- dıgı yapıtlarda yer alan haritalarda, oriji- nallerinde olduğu gibi simgelere de sıklık- layer veriliyor. İnsan figürüne rastlanmayan yapıtlaT- da, yersiz yurtsuzlaşan insan, sanatçıyla em- patik ilişki içerisinde, tuvahn karşısında du- ran izleyicidir. Bu izleyici, sanatçmm ça- tsmailİlhanuı PiriReisÇeşiâemelerSerisi'başhkhçabşmasmdan,2000. lışmalannı çözümlemede verdiği ipuçla- nm değerlendirerek gördükleri karşısında şaşkınlığıru görselleştiren sanatçıyla bir- likte tüm insanhğın serüvenini ve çağdaş dünyanın panoramasuıı izlen dünya, bin- yıllar boyunca keşfedilmiş ve "etegeçiril- miş"tir. Bu ele geçirme olgusu pusula, ha- rita ve kimi zaman denizcilik haritalannm merkezine yerleştirilmiş kent planlarmı gösteren haritalarla eğretilenmektedir ve bu kent planlan, en yayılmacı imparator- luklardan biri olan Roma împaratorlu- ğu'nun ele geçirdiği ve egemenlik altına aldığı bir kente aittir. Bu egemenlik söy- lemi simgelerle insanoğlunu yönlendiren haritalann okunması sürecinde iyice belir- ginleşin yaklaşılması sakıncalı kıyılar, sal- dırganlığın ölçüsünü belirleyen tahkim edilmiş ve elde edilmesi güç İcentler, var- sıl doğal kaynaklan göze batacak biçim- de gösteren ve yayılmacılan büyüleyen simgeler... Politik egemenlik ile teknik ve bilimsel egemenliğm el ele ilerleyişi ve Haber- mas'ın deyişiyle, ""toplunisal sistemin ge- tişiminin bilimsel-teknik ileriemenin man- tığıflebeluienmiş göründüğü bir perspek- tifin ortaya çıkışı(2) karşısında bireyin ko- numu nedir? Politik güçlsr ona bir "düzen" kurmuştur; bilim ve teknik ona dünyaya ve yaşama ilişkin gerekeri tüm bilgiyi sunar görünmektedir. Yaşam üzerine daha çokbil- ginin kaderimiz üzerinde daha fazla kont- role eşit olduğu tezi yoksa yanlış mıdır?(3) Bu satırlann yazannın, pek çok izleyi- ci gibi, Îsmail tlhan'ın tuvalleri karşısın- da düşündükleri ve duyumsadıklan ve ken- disine sorduğu sorular... Yapıtlann biçim- sel özellikleri içerisinde baskm öğeler olan simetri ve Hhan'ın sıkça kullandığı sim- geler arasında en belirgini olan ve mü- kemmelin simgesi kabul edilen saf ge- ometrik biçimlerin varlığı, hiçbir gizi kal- mamaklabirlikte, hep kaotik kalacak olan bir dünyada düzen gereksinimi ve istemi- nin bir göstergesi değilse nedir? Bireyin ko- ordinatlannı yitirmişliğinin ve yönünü be- lirleme gereksinıminin bir göstergesi ola- rak değerlendirilebilecek olan birbirine kanşmış rota çizgileri, belki de çağdaş in- sanın umarsız yolculuğunun en katıksız ifadesi olarak değerlendirilebilir. (1) Karl Popper 'dan zikreden Arttony Giddens, Modernliğin Sonuçlan. Çev: ErsinKuşdil.îstanbulAyrınti Yay., 1998, s. 43. (2) Jürgen Habermas, îdeoloji' Olarak Teknik ve Bilim. Çev: Mustafa Tü- zel. îstanbul: Yapı Kredi Yay., 1993, s. 54. (3) Giddens, s. 47. YAZIODASI SELİM İLERİ Renkler Bir kentin renkleri olabilir mi? Istanbul'un eskkten renkleri vardı. Gözümü ka- padığımda bu renkleri yeniden görürdüm. Gör- düğüm renkler böytece daha o anda düşsel renk- ler olup çtkardı. Çoğu Kadıköyü'ndeki renklerdi. Sözgelimi Fe- nerbahçe'nin renkleri. Yazın plaja giderken, tram- vayın kırmızı-beyaz şeritli tentesinin renkleri. San- ki bir simgeydi. Kışın da tramvayın mor camlan çakılıp kalırdı. Evlerin kapılarda hep mücevher çağnşımlı te- pe camlan vardı, yine moriar, yakut kırmızılan, ze- bercet yeşilleri, bazan gece mavileri, topaz san- lan. Çok ender yine rastlıyorum, renklerindeki genç kalış gönlümü yoruyor. Şifa'dan deniz, uzakta bir yelkenlinin beyazry- la beyaz bir lekeye kavuşurdu. Sandalla Kalamış'ageldiğimizde, burada keh- ribar sansı duvarlı ve denize inen bir bahçeden bilmem neden yosun yeşili çamlar fışkınrdı. Ça- mın yeşilini, o koyu yeşili, belki de san duvartar kırıyordu. Kadıköyü Çarşısı'nın rengi, balıkçılann kıımızı tablalanydı. Şimdi yerinde yeller esen bahçelerde havuz- lar, havuzlann kirli su renkleri vardı. O kirli sular- da ne sıriar hissolunurdu. Siyahlara doğru giden çürük yeşiller, sanlar. Birden hiç beklenmedik ni- lüfer çiçeği. Vapuria îstanbul tarafına geçerken, Istanbul'un bir renginin de kurşuni olduğunu ayırt ederdim. Silueti baştan sona yaratan camilerde kubbeler kurşuni renklerini ya günbatımlanna, ya masma- vi gökyüzüne armağan ederdi. Beyoğlu, mağazalann vitrin renkleriydi. özel- likte Japon mağazasındakı oyuncak renkteri, şim- di hepsi birbirine karışarak, renklerin kaynaştığı soyut bir resim gibi iz sürüyor bende. Bana öyle geliyor ki, Tepebaşı Dram Tryatro- su'nun renkleri de Istanbul'un simgeieri arastn- daydı. Vişneçürüğü kadifeler tavanın yaldızlı na- kışlanndan sanki ışıltılar süzer ve yaldızlı ışıltılar yansıtırdı. Moda'da, Kalamış'ta sakin deniz, Bogaziçi'ne gittiğimizde birden hırçınlaşır, limonküfünden in- ci beyazına, köpük köpük dalgalaria dağılıp gi- der, mavi de hem mürekkep mavisi olur hem de öbek öbek menekşe morlan kuşanırdı. Boğaziçi'nde deniz-çınar- mermer üçgenini o zamanlarbilmiyordum. Fakat sezınlerdim. Günün birinde Ruşen Eşrefte, Tanpınar'da, Yahya Ke- mal'de karşıma çıkınca, bu üçgenin belli bir mi- mari anlayışıyla var edildiğini öğrenecektim... Biz Boğaziçi'ni daha çok vapurdan seyreder- dik. Diyebilirim ki, gördüğümüz, bildiğimiz Boga- ziçi, vapurdan seyrettiğımizden ibaretti. öyleyken, suda ölen yalılar, hepsi şiirli iskeleler, rıhtımlar bir tiyatro dekorunun çalafırça renklerine bürünür, ba- zen sahici, bazen yapay olup çıkardı. Köprünün öteki yakasına geçtiğimizde îstan- bul, hele surlarda, bitkilerin, meyvelerin renkle- riyie kocaman bir bostan rengi olup çıkardı. Bostan! O ne büyüleyici sözcüktü benim için. Yedikule'ye ne zaman gidilse, bostandan kıvır- cık salata, havuç, kınmızı turp, daha kimbilir ne- ler alınırdı. Yol yol, geçeneklerle birbirinden ay- nlmış tarhlanyla bostan bende hep en güzel pey- zajı bırakmıştır. Buralan, Kocamustafapaşa'sıyla, Cerrahpa- şa'sıyla mahallenin renklerini taşırdı. Sokak ara- lannda oynayan çocukiar, pencere önlerindeki yaş- lı kadınlar, mahalle bakkalının kapısındaki şeker- ler, ne var ki en çok yün örgüsü renkleri! El örgü- sü yün kazak, hırka, yelek renkleri... Şimdi geçmişte kalan o anılar kentinden ayn- lıp günümüze çarpınca, Istanbul'u, hele Mas- lak'a doğnj, gökdelenlerin karanlık camlannın renkleriyle, bir tek onlaria, maviyse ölü mavi, kül- rengiyse yangın sonrasının renkleriyle görebiliyo- rum. Gözlerimi sımsıkı yumsam bile, gökdelen camlannın ürkünç rengi düşsel bir hava edine- miyor. Çocukluğumun tepe camlan, geri dönün! Takvimde İz Bırakan: "Kurşuni gözlerinden bir panltı geçip söndü, dudaklanyla yüz çizgilerinde incetitremelervar- dı. Durduğu yerde titriyordu." Dostoyevski, öte- ki, Nihal Yalaza Taluy'un Çevirisi, Variık Yayın- lan, 1965. K U L T U R ÇİZlK K A M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle