23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS1999 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Halktan Kaçmak İstiyorlar Dr. Metin ŞEKERCtOĞLU Emekli Danıştay Üyesi M Aİ, TAİ ne ımiş ve yolu açıktır hükmü, yabancı şirketler tahkim neler getire- için bir yana itilip onlar sorgusuz soru- cekmiş ortaya çıktı. suz kalabilecek. Yabancı şirketin ülke- Önemli bir şey da- yi çöplûk yapması, çalışanlan kapı dı- ha ortaya çıktı ki, şan etmelerine karşı mahkernelerirniz ve bu tahkimle ilgili yargı organımız yani devletimiz söz sa- tahkim neler getire- cekmiş ortaya çıktı. Önemli bir şey da- ha ortaya çıktı ki, .bu tahkimle ilgili olarak yapılacak değişiklik, anayasanın ufacık bir iki maddesinin değişmesi de- ğildir. Anayasanın 3. maddesine göre degiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek yasaklar deliniyor. Evet, bundan önceki yazımızda belirt- tiğimiz gibi (l Temmuz 1999 Cumhu- riyet) anayasamız temelinden yıkılmak isteniyor. Şöyle ki: 47 maddesinin değiştirilmesiyle ka- mu hizmetinin ne oldugunu kabul etmek yasa koyucunun takdirine kalıyor. Böy- lelikle sağlık, eğitim ve hatta güvenlik hizmetleri bile imtiyaz sözleşmeşiyle yabancılann sömürüsüne bırakılabılecek. Emekçilerini tümü sömürge insanı gibi kapı dışan edilebilecek, sosyal güven- lik haklan sermayenin emrine verilebi- lecek. (Emekçiler her şeyden önce bu anayasa değişiklifi için eylem birliğine girmelidir.) 125. maddenin değişikliğiyle idarenin her tûrlü eylem ve işlemine karşı yargı hibi olamayacak. Yabancı uzmanlar ya- ni hakemlerkararverecekJer. (Işleri güç- leri Tûrkiye düşmanhğı olanlann neler yapabileceğini düşünün.) 155. madde değişikliğiyle de şimdi- ye kadar imtiyaz sözleşmelerini didik di- dik inceleyerek bağlayıcı düşünce bil- diren Danıştay'ın, bu kez sadece düşün- ce bildirmesi yetecek. Düşüncenin bağ- layıcı olmadığı vurgulanacak. Tarihi- mizden bellidir ki, imtiyaz sözleşmele- ri, Türkiye Cumhuriyeti'nin çokduyar- lı olduğu bir konudur. Kapitülasyonlann yaptıgı büyük tah- nbatı yaşayıp iyi bilen Mustafa Kemal'in ulusalcı TBMM'si "BusözJeşmelerian- cak ve ancakburada bizkr kabul etme- liyiz" şeklinde hükümler koymuştur. Sonradan bu inceleme görevi, TBMM kadar ciddi Danıştay'ın incelemesine bırakılarak kılı kırk yarma ilkesine de- vam edilmiştir. (1924 Anayasamızın 51. maddesinde de bu hüküm vardı.) Şimdi düşünelim. Yabancı sermaye için ülkenin yargı yolunun açıklığı ye- rine yolu kapatan değişiklik anayasa- nın 2. maddesinde yazılı "—sosyaJ hu- kuk devteti" ilkesini kaldırmak değil midir? Ikinci madde, Türkiye Cumhu- riyeti'ni, Atatürk Milliyetçiliğine bağ- lı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir diyerek tanımlamıştır. Şimdi"Yabana şirketler ekonomimi- zJdÛ2eitsin" diyerekten ilkelerden vaz- geçmek Atatürk Milliyetçiliği'ne, sos- yal devlete ve de hukuk devletine ya- kışır mı? Üstelik anayasanın 2. maddesinin de- giştirilmesi bile teklif edilemez şeklin- deki 3. maddeye karşın bu anayasa tah- ribatı, gerçekten suç ihban yapmayı ge- rektiren nitelikteki anayasa ihlalidır. Biz diyoruz ki. değişiklikle getirile- cek hükürnlerdevletımizi içi boşalnlmış, sadece sermayenin emrinde şiddet uy- gulayan kabuk devlete gidiş adımlandır. Tehlikelidir. Meksika "BorçUtnnu öde- yeyün" diye özelleştirmeye sanlırken devletin varlığını haraç mezat satmıştı. Şimdi Meksika hükümetinin elinde hiç- bir maddi güç kalmamış ve geri döne- meyecek duruma düşmüştür. Onu bu duruma yabancı sermaye getirmiştir. Ülkemiz ve halkımızın böyle bir batak- lığadüşmesini istemiyoruz. Parası çok- lara faiz ödeyerek bu duruma getirilmiş ülkemizde başka yollar arayalun. Bunun böyle olmadığını anlatıp aklımıza yaür- sınlar, susalım. Biz susmuyoruz, onlar ise susup Tarzanca konuşuyoriar. (Oy- nayan kaş ve gözlerine, sinsi hallerine dikkat edin.) Boyalı basın, boyalı televizyon, bir iki yazann kişisel gayreti dışında, mem- leketin büyük hukukçulannın bildirile- rine dahi yer vermeyerek dümtek tutu- yorlar. Oysa ben Türkiye Cumhuriye- ti'nin vatandaş bireyi olarak, kendimi, borca batmış babanın başlık için kızını satmasına benzetiyonım. Ağınma gidi- yor. Sağda ve solda milliyetçiliği kimse- ye bırakmıyanlar borç ödemek için ya- bancı sermaye çığırtkanı mı oldular? Inanamıyorum. Sermayenin namusu- nun olmadığını bunlar gösterdi bıze. Nerede mukaddesat? Yoksa ceplerinde mi? Gûnlük gazete, dergilerden, Cumhu- riyet gazetesi, radyolardan da bildiğim Cumhuriyet Radyo. Ötekilerbirkaç ya- zar ve düşünürün kişisel gayretleri dı- şında hepimize havayı kurşun gibi ağır kılmışlar. Bağırbağırbağınyoruz. Hem de kendi hükûmetimızin değil, ne idü- ğü belirsiz (Hani Akif in "Idmi Hindu, kimi yamyam khni bilmem ne belâ" de- diğı gibi belirsiz) yabancı sermayenin yerli işbirlikçilere ördürmek istediği kurşun duvarlara karşı. Bütün sayınlara sesleniyorum. En bü- yük sayından, adı Cumhur, en küçük ve en çok telaşlı sayına da diyorum ki: Bu yaz sıcağında bu telaş niye? Sizden ön- ceki Ecevit Bakanı bile kuşkulannı söy- lemeye başladı. Bu değişikliklerin ille de TBMM'nin çoğunluğunu alarak geçmesini istiyor- lar. Nedense halkoyu ile kabulü yolla- nnı da tıkamak istiyorlar. Oysa bu kadar önemli bir değişiklik halkoylamasına sunulmalıdır. Halkın önünde tartışalım hiç degilse. Laiklik ve Atatürk düşmanı gruplarla anlaşmayı düşünmek onlann sonımlulugunu azal- tamaz, çoğaltır. Gerçek demokrasi, parlamento ço- ğunluğu değildir. Hatta halkın oy çok- luğu da değildir. Ama hiç olmazsa hal- ka karşı "Ne yapalım sen yaptm. Akrep veya koyun gjbisin*" dıyebilınz. Belkı telaşlan, halkımızın akrep ve ko- yun gibi olmayıp Bergama köylüsü gi- bi Kuvayi Milliye ruhu iaşıdığını bilme- lerindendir. Gümüşhane'den, Arhavi'den Fırtına Deresi'nden sesler var çünkü. ARADABİR Yrd. Doç. Dr. NURAY EKŞİ Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi YurttaştoktanÇrtarma Medyada, yargısız infaz olaylannın yanı sıra hu- kuksal kavramların yanlış kullanılmasına da sıkça rastlamaktayız. Basın ve yayın kuruluşlannın hu- kuk danışmanlan bulunmasına karşın bu yanlış- lıklar düzeltilmemekte, ilgililerin uyanlması sonuç vermemektedir. Bu durumun açık örneklerinden birini, Tarkan'ın Türk vatandaşlığı konusunda ba- sın ve yayın organlarında yer alan haberier oluş- turmaktadır. Bu haberlerde, yurtdışında bulunan pop şarkıcısı Tarkan'ın askerlik yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle Türk vatandaşlığın- dan çıkanlacağı ifade edilmekte ve bu konuda henüz karar almamış olan yetkililer gereğini yap- mamakla suçlanmaktadır. Vatandaşlık hukuku açısından Tarkan hakk/nda verilmesi muhtemel olan karar çıkarma değil, kay- bettirmeölr. Vatandaşlık Kanunumuza göre, Türk vatandaşı olarak yurtdışında bulunup muvazzaf as- kerlik görevini yapmak için elçilikler, konsolosluk- lar ya da hükümetçe yetkili kılınmış başka makam- lar tarafından usulen yapılacak çağnya mazeret- siz olarak üç ay içinde uymayanlar hakkında Ba- kanlar Kurulu, Türk vatandaşlığını kaybettirme ka- ran verebilir. Bakanlar Kurulu'nun kaybettirme ka- rarı verebilmesi için Milli Savunma Bakanhğı'nın önerisi gereklidir. Bu şekilde Türk vatandaşlığını kaybeden kişiler, yapacakları başvuru üzerine yi- ne Bakanlar Kurulu karan ile yeniden Türk vatan- daşlığına alınabillrler. Türk vatandaşlığından çıkarma ise ayn bir mad- de ile düzenlenmiş ve oldukça ağır sonuçlan olan bir durumdur. Vatandaşlık Kanunumuzun 26. mad- desine göre, yurtdışında bulunup da Türkiye Cum- huriyeti'nin iç ve dış güvenliği ile kanunun suç saydığı şekilde iktisadi ya da mali güvenliği aley- hine faaliyette bulunan ya da yurtiçinde bu türfa- aliyetlerde bulunup da her ne suretle olursa olsun yurtdışına çıkan ve hakkında Türkiye'de bu neden- le kamu davası açılmasına ya da hükmün infazı- na olanak bulunmayan ve gelmesi için yapılan çağnya karşın belirtilen sürede yurda dönmeyen Türk vatandaşlığını sonradan kazanmış kişilerin Tür- kiye'de bulunan mallan Hazine'ce tasfıye edilir ve bedelleri bunlann adına milli bir bankaya yatınlır. Vatandaşlıktan çıkarılanlar yerleşmemek şartıyla Türkiye'ye gelebilirler ve hiçbir şekilde yeniden Türk vatandaşlığını kazanamazlar. Kaybettirme ve çıkarma, vatandaşlık hukukun- da birbirinden farklı hukuksal dayanaklan ve so- nuçlan olan kavramlardır. Kaybettirme, doğumla Türk vatandaşı olanlar hakkında uygulandığı hal- de, sonuçları bakımından daha ağır hükümler ge- tiren çıkarma ise sonradan Türk vatandaşlığını ka- zananlara uygulanmaktadır (Çelikel, Aysel Yurttaş- lık Yasası Üzerine Düşünmemiz Gerek, Cumhuri- yet 26 Ocak 1987). Vatandaşlığın bu iki yoldan bi- ri ile yitirilmesi arasındaki en önemli fark ise yeni- den Türk vatandaşlığının kazanılıp kazanılamaya- cağı noktasında ortaya çıkmaktadır. Kaybettirme karan ile Türk vatandaşlığını yitirenler yeniden Türk vatandaşlığını kazanabilirken, vatandaşlıktan çı- kanlanlar hiçbir şekilde yeniden Türk vatandaşlı- ğını kazanamazlar. Başka önemli bir fark, vatan- daşlıktan çıkanlan kişilerin Türkiye'deki mallannın tasfiye edilmesidir. Askerlik hizmeti yapmadığı için hakkında kaybettirme karan verilen kişinin malla- nnın tasfiye edilmesi söz konusu değildir. SONUÇ: Kaybettirme ve çıkarma ilgilinin Türk vatandaşlığı hakkından yoksun bırakılması sonu- cunu doğurmakla beraber bunlann yasal neden- leri ve sonuçlan birbirinden farklıdır.Tarkan, doğum- la Türk vatandaşlığını kazanmıştır. Türkiye Cum- huriyeti'nin güvenliği aleyhine herhangi bir faali- yette bulunmamıştır. O halde hakkında çıkarma iş- leminin uygulanmasına hukuken olanak bulun- mamaktadır. Bu nedenle, teknik kavramlar kulla- nılırken uzmanlardan yardım almak ya da araştır- ma yapmak, Tarkan örneğinde olduğu gibi, kişiyi "vatan haini" statüsüne sokacak kavramlann kul- lanılmamasına özen göstermek basının da göre- vidir. SÖĞÜTLÜ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN . Esas No: 99/33 Karar No: 99/36 Davacı: Cavıt Güllep (Küçük Aysegül'e velayeten) Davalı: Nüfiıs Müdürlüğü Davacı tarafca, davalı Nüfiıs Müdürlüğü aleyhine açılan ısim tashihi davasının yapılan açık yargılaması sonunda: Sakarya ili. Söğütlü ilçesi, Türkbeylikkışla Köyü c: 007, k: 0021 'de nüfusa kayıtlı Cavıt ve Hülya kızı 20. 07.1993 d.lu Ayşegül Güllep'in adının "Miray" olarak tashihıne karar venlmiştir. Basın: 38013 Medya - Sermaye Ilişkisi Dr. ŞEVKET SAYILGAN M edya kunıluşunun bir ışletme mantığıy- la yönetilmesı ve kâr-zarar sonuçlan- nın işletme yönetimindekı ana yönlen- dınci olması, sektörde giderek önem ka- zanmıştır. Bu arada, medyayı, siyasal amaçlı kul- lanım ve gerektiğinde sübvansiyonla yaşatma çaba- lannda olan gazete ve dergilerle, ticari medya yan yana sektörde var olmuşlardır. Dağıtım ve yan sektörlerdeki alanlara el atarak dikey ve yatay gelişme gösteren bazı medya kuru- luşlan, kısa sürede pazarda egemenlik kurmuşlar, hem sektörun hasılasına hükmetme hem de med- yanın parasal gücü dışındaki gücünü de ele geçir- me ayncalığını elde etmişlerdir. Kısaca •medyanın boidingleşmesi' diye adlandı- nlabilecek 1960'lar ve 1970'lere ait bu evreyi kısa sürede 'hokiingJerin medyaya girişi' evresi izledi. 1980'li ve 1990'h medya sektöründe bir kurtlar sa- vaşı yaşandı. Bir yandan. medya sektöründen ilk bi- rikimlerini yapıp palazlanan kuruluşlar kendi ara- lannda pazar savaşına tutuşurlarken bir yandan da medyanın kânndan çok, bir silah olarak kullanılma gücüne göz koyan holdinglerin sektöre girişiyle sektör savaşımlan (mücadeleleri) hızlandı. 1990 başlanna kadar TRT tekelini ellerinde tutan iktidar- lar, medyanın bu ayağını dilediklerince ve yine kâr motifuıin etkisinde kalmadan kullanırlarken 1990'dan itibaren bu alanı da özel firmalarla paylaşmak zo- runda kaldılar. Ama siyasal iktidarîar ve muhale- fetler her dönem, medyayı etkileme, yanına çekme ugraşı içinde oldular. Bu konuda devletin çeşitli olanaklannı havuç ve sopa olarak kullandılar. Kâ- gıt, resmi ilanlar, de% r let bankalannın ucuz kredile- ri, reklam bütçeleri, yatınm teşvikleri Ankara'nm, medyayı yanına çekmek için kullandığı başlıca araç- lardı. Kamu müdahaleciliginin, dolayısıyla rantla- nn azaltıldığı iddia edilen 1980'li ve 199O'lı yıllar- da, tam tersine medya ile Ankara arasındaki ilişki- ler çok daha giriftleşti ve siyasal partilerle, kendi- sıni dördüncü kuvvet olarak lanse eden medya ara- sında etkileme-etkilenme savaşımı daha fazla art- tı. Bu durum, o güne kadar medya sektörünün dı- şında kalmış bazı sermaye gruplannın medya sek- törüne girmelerinde önemli bir dürtü oldu. Medyadaki egemenliğini arttırmak isteyen grup, rakibini enterne etmek için her tür ekonomik ve si- yasal silaha davrandı. Yıkıcı rekabet, oyunun kura- lı olmuştu artık. Etkili olmak. okuyucu ye seyirci- nin çoğunluğunu kapmak için sektöre görülmedik ölçüde fon akışı yaşandı. Teknolojileryenilendi, bir kısım personelin maaşlan yükseltildi. Promosyon savaslannda görülmedık çılgınlıklar yaşandı. Bu yıkıcı rekabet, kârmarjlannın medyada, birçok sek- töre göre düşük kalmasına da yol açıyordu. Orne- ğin, basının üç büyük gazetesini yayımlayan şirket- lerin 1990-1999 dönemi kâr oranı öbûr sektörlerle kıyaslandığında kâr marjının basuıda düşük kaldı- ğını gösteriyordu. 1999'da net sahştan elde edilen net kânn oranı anlamına gelen 'net kâr marjı' be- sin (gıda) sektöründe yüzde 6.3, çimento sektörün- de yüzde 9.9, kimyada yüzde 6.8 ve metalde yüz- de 7.6 iken, Hürriyet ve Sabah gazeteleri için yüz- de 4.9'du. Medyanın öbûr sektörlerden daha düşük kâr marjlanyla çalışması, izleyen yıllarda da göz- lenen bir olgu idi. Bu durum, medyada asli öğenin (unsurun) kâr olmadığını. medyanın daha çok etki- leme gücünden yararlanmak için sektörun elde tu- tuldugunun, bu dalda kaybedilen paranın, birçok ser- maye grubu için bir tür 'savunma harcamas' ışle- vi gördüğünün kanıtı idi. Holdinglerin medya sektörüne girişi, özel tele- vizyonculukla hızlandı. Özellikle bazı hırslı banka- cılann, işadamlarının medyada var olarak grupla- nnı büyütmek, güçlendirmek, medyayı da bu yol- da rakiplere, polıtikacılara, gelişmeleri önündeki herkesekarşı silah olarak kullanmak eğilimleri cid- di bır direniş görmedi. Medyanın sahipleri, med- yaya reklam vererek onun gücüne ortak olanlar ve denetim gücüyle hükümetler. Medya silahının üs- tünde egemenlik çekişmesi yapan üç odaktır. Aslında nicelik ve potansiyel güç olarak en güç- lü taraf olması gereken okuyucu ya da izleyici, ör- gütsüzlüğü nedeniyle bu gücün ortağı olmak yeri- ne, sürecin mağduru, istısmar edileni durumunda- dır. Mağduriyet, kupon savaşlanyla yaşanan yozlaş- ma sonucunda olmuyor tek; okuyucu, izleyici, ül- ke ve dünya gerçeklerinden haberdar edilmemek- ten, tek yanlı yorumlarla güdülmekten dolayı esas mağduriyeti yaşamaktadırlar. Markası, yaşı, cinsi ne olursa olsun, Yataş şimdi eski kanepenizi 15 milyona, oturma grubunuzu 30 milyona, eski tek kişilik yatağınızı 10 milyona, çift kişilik yatağınızı 15 milyona, eski yatak örtüsü, nevresim takımı, uyku seti ve yorganınızı 3 milyona evinizden alıyor; yeni Yataş'ınızı evinize teslim ediyor. Üstelik peşin fiyatına taksitle. AyncaıO 1 1 a X a varan vadelerie alışveriş Yataş'ta! © Peşin ödemelerde özel indirim Yataş'ta! YATAŞ O U l ^ M MB«£Zl£RI Vt SAâU OtAN U £ R ADV« (0-32Î) 322 6» 6» (WTAY) • AOVA2AH R-264) m 10 79 • AfYON »-27a 215 42 52 • AfiO IM72) 215 28 65 • AKSAfKV «M«2) 212 59 54 213 26 06 - 212 95 62 • AUASYA10-35» 212 22 33 • ANKAM10-312) 351 88 00 |5 M ) (ÇAMOH SUIANTEP. GPARTA, KAHHMVNHAfUŞ. KnKKALE. PCRŞEHR K1US, NErçEHR NK3OE. ŞAMJUfV*. YOZGAT) • ANTAKYA (0-3» 216 15 94 • ANTALrA (0-242) 243 02 03 puRGun • BA1İKE9R 10-2(6)245 «3 14 • 242 31 31" ÇORUM p-364) 213 «6 27 • DBIİ2IJ »-25B» 261 3B 15 • OIYAflBAMR (0-41JI251 «S «5 p t«(| «ATU«. MAflOlN. SİRT Ş»tW) • OAZlâ (0-424) 21» 34 72 - 23! M 91 0HOÛL BTUS, MUŞ. TUNCEU «UH • ER2İNCAN «M46) 224 » 43IAROAHAN. ( W MBS) • ESKlŞEt* (0-222) 221 08 99 (BtfCfc. KÜTAHTAI • GHESUM10-454) 212 74 1913 M PBX) |O«XJ) • BTANBU. 10-216) 309 54 10 (Pfi» IBWTH KXU BURSA. ÇAhmAlE. ECttK. KAAABUK. NRKLAHU K<X>£U TBtfKMfi. VAU7VA. ZONOUUIMO • IZMH 0-232) 252 34 34 252 33 33 (PB>Q {K1OH ItMSA, MUâLA. ÜŞAK) • KARAUtN 10-33» 213 50 71 (2 l»ü • KA5TAM0NU JJ-36S 214 19 31 • KAYSEH 10-352) 245 04 00 (20 M ) (KBRtS • KONYA |O-B2) » 1 04 14 - 251 35 95 (2 IX) • HHLATYA (M22) 322 76 «6 325 46 61 -66IAOYAUAN) • UERSM (0-3241 327 39 60 6 « i • HEE 0-464) 223 9» 50 p M ) • SAUSLH (D-362) 266 67 29 (TOKM) • SIVAS (0-346) 225 05 06 • 225 " ?S - 222 44 69 • SlNûf" |O-36D 261 15 44 . THASZON (0-4(2) 321 17 36 (BAYBURT GÛUUŞHANE) CUMHURİYETTEIV OKURLARA ORHAN ERİNÇ Haddini Bildirme Sırası Münafıklara Geldi Türkiye'nin önünün açılması için öncelikle mü- nafıklardan kurtulması gerekli. Türkiye'ye hizmet etmek için sınır kapılannda bekleşmekte olan ulus- lararası yatınmcılara sunulacak basit bir maymun- cuk için ortalığı velveleye verip araya nifak sokan- lardan söz ediyorum. Bir, "Çok Taraflı Yatınm Anlaşması" (MAİ) tut- turmuşlar. Çalakalem ve rotatif çene makinesi gi- bi gidiyorfar. Münafıkların önde geleni de Prof. Dr. Türkel Minibaş hocamız. Günlerden birgün MAI'nin önemi konusunda ya- zıişlerini uyardı. Yazı günü gelince de "Gözucuy- la" bakıp ıcığını cıcığını çıkarmaya başladı. Böylece "tâhkim" konusu da tartışmaya açılmış oldu. Ardındaki güç odaklan da kendilerini tuta- mayıp ortaya döküldüler. Haddini bildirmeye türbanlılardan başlayan Sa- yın Ecevit de eskiden solcu olması nedeniyle ol- sa gerek, bir lâmelif çizip bu kez de münafıklara haddini bildirmek zorunda kaldı. Kimileri değişimin ne anlama geldiğinj hâlâ da- ha kavramadıiar, ama Bay Deniz Baykal'ın Tony Blair'e öykünmesiyle dalga geçenler, aynı benzet- me çabalannı Sayın Ecevit'in "757* devhmci" li- ğine bağlayıverdiler. Işte bu noktada ben de etkilenip Sayın Ecevit'i münafıklara karşı savunma gereğini duydum. Kitaplan kanştınp bir Ecevit retrospektifi çıka- rayım dedim. Buyrun birlikte okuyalım: "Birpartinin, topluma yararsızlığını anladığı bir tutumda, sırf 'oy getiriyor* diye direnmesi, dü- rüstlüğe ne kadar aykırr ise; topluma yarariı oldu- ğuna inandığı b'ir tutumdan, 'oy getirmiyor' diye vazgeçmesi de dürüstlüğe o kadar aykındır." (1) "Bu dönemde yapılacak devrim ve reformlar, birbakıma, geçmişte yapılanlann binçoğundan da- ha çetindir. Çünkü bunlar, devleti soymayı ve hal- kı aldatarak sömürmeyi verimlibirkazanç yolu ola- rak görenlerin olanca güçleriyle karşı koyacakla- n reform ve devrimlerdir. Çünkü bunlar, Türkiye gibi azgelişmiş bir ülkeyi iktisadi sömürge duru- muna getirmek için oyunlar çevirenlerin bu oyun- lannı bozacak; Kurtuluş Savaşı'nda topraklanmı- zın üstünden kovulan çıkarcı güçlerin, şimdi top- raklanmızın altından yurda sızmalannı önleyecek reform ve devrimlerdir." (1) "Yerti yatınmla yapılabilecek işlerde yabancı yatınmına yer verilmemelidir. Yabancı sermaye- ye tanınacak haklar, ülkenin ve halkın yarannaay- kın olmamalıdır." (1) "Yabancı devletlerie, uluslararası ekonomik ve mali örgütlerle veya yabancı teşebbüslerie eko- nomik, mali ve ticari ilişkilerimiz, Türkiye'nin si- yasal veya ekonomik bağımsızlığını dolaylı da ol- sa kısıcı, kaderini bir tarafa bağlayıcı veya iç si- yasetini etkileyici n'ıtelikte olmamalıdır." (1) "İç ve dış sömürvyü sürdürebilmek uğnında de- mokrasiyi yozlaştırmayı, ulusal birliğimizi yıprat- mayı, bağımsızlığımızı bile tüketmeyi göze alan- lann artık iktidarda tutunabilme gücü kalmamış- tır. - 6.12.1970, CHP örgütüne genelge." (2) Şimdi elimizi vicdanımıza koyup düşünelim. Gençliğimizde bizleri yukandaki görüşlerle uyanp dinozorlaşmamızakatkılarsağlayan Sayın Ecevit, bugün bunlann tersini yapar mı? Bana sorarsanız, "Başkalan yapıp Sayın Ece- vit'in üstüne yıkmaya çalışıyohar" derim. Derim de "sap" yerine "saman" demiş durumu- na düşüveririm. Çünkü Sayın Ecevit, hem özelleştirme yasala- nnı, hem de tahkimi yargıdan kaçırma girişimleri- ni eleştirenleri yanrtlarken "değişme" hakkını kul- landığını söylüyor. Ama değişme hakkını kullanmadığı konular da var. örnek ise tahkimi olanaklı kılmak için Erba- kan Hoca'ya verilen ödün. 1974'teki "tarihtyanıl- gı"y\ değişmeden yinelemenin de tutarlı bir açık- laması olmamalı mı? Bir suç, devletin temel ilkelerine karşı işlenmiş olsa bile, siyasal yasak da doğuran sonuçlannı de- mokrasi ile bağdaştırmak kolay değil. Ama dış odaklı şirketlere ve örgütlere tahkimle sömürü olanağı sağlamak uğruna yine dış kaynak- lı Müslüman Kardeşler, Islami Hareket, HAMAS ve Kaddafi'nin Uluslararası Islami Halk Komutanlı- ğı'na şeriatçılığı körükleme yolunu açmanın demok- ratikleşme ile bağdaşan bir yanı olabilir mi? Ismet Paşa da değişme hakkını kullanmış, ama Milli Şeflik'ten çok partili dönemin muhalefet lider- liğine geçmişti. Devlet adamlığı niteliği konusun- da kuşku yaratmamayı da yaşamı boyunca başar- mıştı. Cumhuriyet'in 76'ncı yılında seçeneğimiz, ulu- sal sorunlarımızı uluslararası ödünlerie çözmeye kalkışmak oldu. Nadir Bey yaşıyor olsaydı bu kez de "Ben sol- cu değilim" başlığıyla bir başyapıt yazardı. Kaynaklan (1) Bülent Ecevit - Ortanın Solu / KİM Yayınlan, 1966. (2) Ecevit - Dünya, Türkiye, Milliyetçilik / Baskı tarihi 15 Eylül 1975 - CHP Gençlik Kollan Yayın- lan Meraldısına not Çok Taraflı Yatınm Anlaşması-MAI kitapçığı için başvuru yeri: DİSK Birleşik Metal-lş Sendikası, Telefon:(0 216)380 85 90. • Türk-lş Genel Sekreteri ve Genel Maden-lş Sen- dikası Genel Başkanı, gözüpek sendikacı Şemsi Denizer bir suikasta kurban gitti. Nedeni şimdi- lik kesinlikle bilinmiyor. Ama ağır basan kuşkular, taşkömürü mafyasıncaortadan kaldınlmak isten- diği yolunda. Geçmişteki örnekleri anımsadığımızda, benzer saldınlann, politikacılann yükselen işçi hareketle- rini düşmanlık olarak göstermeye özen göster- dikleri dönemde gerçekleştirildiğini görüyoruz. Dileriz bu kez öyle olmamıştır. Başta Türk-lş ol- mak üzere çalışma yaşamımızın tüm örgütlerine ve üyelerine başsağlığı diliyoruz. • 11 Ağustos'ta 2. bin yılın son güneş tutulması- nı yaşayacağız. Tutulma bilimsel yönden olduğu kadar, ülkemiz için de önem taşıyor. Çünkü en iyi izlenebilecek noktalar Anadolumuzda. Bilim-Tek- • Arkası 8. sayfada oerinc(S cumhuriyetcom.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle