24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ 1999 PERŞEMBE HABERLER Ümversiteli çiftçiler • ERZURUM(AA)- Atatürk Üniversitesi (AÜ) Ziraat Fakültesi Tarla Bölümü son sınıf öğrencileri. teorik bilgılerinı fakülte binasının arka tarafında bulunan tarlada pratiğe döküyorlar. Gözlerinde güneş gözlüğü, ellennde çapa ve küreklerle tarlada çalışan son sınıf öğrencileri. tarlayı yaban bitkilerinden anndırarak toprağa bakım yapıyorlar. Ojeli tırnaklanyla çalışan kız öğrenciler ise tarlada çalışmanın güçlüğünden yakınıyorlar. Tarla Bitkileri Bölümü Başkanı Prof. Dr. Yunus Serin de, öğrencilerin staj yapmak için tarlada çalışmak zorunda olduklannı belirterek "Şimdiye kadar hep teorik dersler veriyorduk. Oğrencilerimiz burada teorik bilgilerini pratik olarak uyguluyorlar" dedi. Herkese mesleki eğitim • ANKARA(ANKA)- Milli Eğitim Bakanlığı, herkese mesleki eğitim verebilmek için harekete geçti. Bakanlık, mesleki eğitim kurumlanndan daha fazla kişinin yararlanabilmesi amacıyla "Tam Gün Tam Yıl Eğitim" uygulaması başlattı. Buna ilişkin yönerge hazırlanırken, mesleki eğitim kurumlannda. genel lise ve üniversite mezunu olan, ancak iş bulamayan ya da meslek değiştirmek isteyenler için eğitim programlan düzenlenecek. Dövizfe askerltk • ANKARA(AA)- Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Genel Sekreterliği, yabancı ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlanna "'Bir defaya mahsus olmak üzere yeniden dövizle askerlikten yararlanma imkânı" sağlayacak olan kanun tasansından. "yabancı ülkelerde oturma veya çalışma iznine sahip olarak işçi, işveren veya bir meslek ya da sanatı icra ederek en az üç yıl süre ile yabancı ülkelerde fiilen çalıştığı halde 38 yaşını tamamladıklan yılın sonuna kadar dövizle askerlik için başvurmayanlann yararlanabileceklerini'" bildirdı. MSB. bu haktan yararlanabilecek cezalı yükümlü toplamının 100 binden daha az olduğunu bildirdi. Biyoteknoloji, 20. yüzyılın ikinci yansında hüzla ilerleyen bilimsel bir gelişme oldu. Artık bilginin hızlı ve hatasız işlenmesi ile geçmişte "genetik yazgı" denilen kalıtımla geçen özelliklere seyirci kalınması dönemi de bitiyor, onun yerini genlere gerekli müdahaleleri yaparak "yararlı onanmlan yapma" dönemi başhyordu. BİYOLOJİK SÖMÜRCECİLİK (1) ERDAL ATABEK Patentleneıı Yaşaııı..."Kyoteknoloji'' 20. yüzyılın ikinci yan- sında hızla ilerleyen bilimsel bir gelişme oldu. "Tetekomünikasyon"la birlikte insan uygarlığının ıki atlama taşını oluşturdular. Artık bilginin hızlı ve hatasız işlenmesi ile geçmişte "genetik yazgı" denilen kalıümla geçen özelliklere seyirci kalınması dönemi de bitiyor, onun yerini genlere gerekli mü- dahaleleri yaparak "yarariı onanmlan yap- ma" dönemi başhyordu. Ancak madalyonun ters yüzü de vardır. Genlerin yapısının. dizilişinin ortaya çıka- nlması, şifrelerinin bulunması yanında atı- lan adımlar beklenmedik gelışmeleri de bir- likte getirdi. O da "insan genkrTnin tıpkı bir mal gibi pazara sürülmesi, alınıp satıl- ması, ticari işlemlerin tümüne konu yapıl- masıydı. Uluslararası kapitalizmin kurallanna gö- re başka türlü bilimsel araştırma gerçekle- şemezdı. Bu konuya milyonlarca dolar ya- tıran "gen şJrketteri" elbette yatınmlannın kânnı alacaklardı, yoksa bilim gelişmezdi. Patentin mantığı budur. Eğer araştırmalar özel şirketler tarafindan yapılıyorsa siste- min mantığına da uygundur, ama neden bu araştırmalann kamu örgütleri tarafindan ya- pılmadığmın akla yakın bir yanıtı yoktur. Şirketlerin para kazanmalan için insanın doğal varlığı olan genlenne patent koyarak sahip olmasınm ise "insanı köleleştir- mek"ten hıçbirahlaki farkı yoktur. Başlan- gıçta herkes böyle düşünüyordu, ama Chak- rabarty'nin mikrobu bu durumu değiştirdi. Chakrabarty'nin mikrobu da neydl? 1971 yıhnda General Electric (GE) şır- ketinde çalışan Hintli mikrobiyolog Anan- da Chakrabarty, okyanuslara dökülen yağ- lan tüketmek için tasarlanmış, genetik ola- rak düzenlenmiş bir mikroorganızma için patent başvurusunda bulundu. Patent Büro- su (US Patents and Trademark Offıce) bu başvuruyu "canlı nesnelerin patent altna alınabilir olmadığını" belirterek reddetti. General Electric ve Chakrabarty bu kararı "Patent MahkemesTne götürdüler ve iki- ye karşı üç yargıç karanyla u patent ahna- büu-" karannı çıkardılar. Konu ABD Yük- sek Mahkemesi'ne geldı, mahkeme 1980 yılındaki tarihi karanyla ilk kez "genetik olarak düzenlenmiş yaşam biçîıni üzerinde- ki patenti ona\Iadı.~ Karar 4'e karşı 5 ile alınmıştı ve büyük bir şok yarattı. Böylece biyoteknoloji. üniversite labo- ratuvarlanndan uluslararası pazara sıçrayı- verdi. Genentech firması ilk biyoteknoloji firması olarak birkaç ay içınde kuruluver- di, l4Ekim I980'deherhissesi35dolardan sal gündemimiz günlük olaylarla gereğin- den fazla dolu. (Kitap Evrim Yayınevı'nin yaymı olarak Türkçe çevırisiyle basıldı.) Amerika Patent Bürosu"nun 1987 yılın- da verdiğı yeni bir karar ortalığı daha da ka- nştırdı. Bu karanyla Patent Bürosu "hay- vanlar da içindegenetikotarakdüzenlenmiş çok hücreü mikroorganizmalann bepsinin bir milyonun üstünde hisse senedi çıkardı. Satışa arzm ilk yirmi dakikasında fiyat 89 dolara tırmandı. Akşam zıli çaidığı zaman yavru fırma 36 milyon dolara yükselmişti ve değeri 532 milyon dolardı. Wall Street, bu yeni alanı büyük bir istekle destekliyor- du. Eğer yukardaki satırlann yazan Jeremy Rifldn'i yazdığı kitapla "Biyoteknoloji Yüz- yıh" ile tanımasaydım bütün bunlardan kimbilir ne zaman haberim olacaktı. Ama bu kitabı okudum, sizlere aktarmayı da gö- rev sayıyorum. Bilmemeniz normal sayılır, çünkü konu çok yeni, oldukça kanşık ve bizim toplum- patentli olmaya aday oMuklan n nı gösteren bir karar yayımladı. Bu karar yeni bir tar- tışmabaşlattı. Demekki "insan embriyote- n, ceninleri. insan genieri, hücre türieri, do- kular ve organlar muhtemelen patentü ola- bBirler''dı. Pekı, bütün bu patentlenen gen- ler, hücreler, dokular, organlar bir şey ek- lenmiş olsa da "fcat" sayılır mıydı, bütün bunlar doğal oluşumlar değil miydi? Uluslararası pazann isteği her şeyin üs- tünde bir güce sahipti ve artık dünya üze- rindeki bütün doğal oluşumlar "patentle- Debilir ve şirketlerin mah olabüir"di. Dunı- mun özeti buydu. Bu kararlardan sonrası hiç gecikmedi. Bu kez uluslararsı bir "gen a\-cıh^" başladı. Biyokorsanlık Gene Jeremy Rifkin'den dinliyoruz: "Günümüzde bitki avcılan gen arayıcılan- na dönüşüyor. Birleşik devler, kimi ticari değerlere sahip olabilecek alışılmadık ve nadir genetik ayırt edici özellikler arayışın- da güney yanmküresi boyunca seferler dü- zenliyorlar. Olası çıkarlar akıl almaz bü- yüklükte. Yeni ilaçlann tam değerini düşü- nün. Bugün kullanılan bitki tabanlı ilaçla- nn yaklaşık dörtte üçü yerel tıpta kullanı- lan ilaçlardan türetilmiş. Örneğin, 'kürar' önemli bir cerrahi anestetık ve kas gevşeti- ci. Amazon Hintlilerinin sersemletme yemi olarak kullandığı bitki ekstrelerinden türe- miştir. Güney ülkeleri, kuzey şirketlerin 'keşif dediklerinin gerçekte yerel halkla- nn ve kültürlerinin, birikmiş yerel bilginin yağmalanması olduğunu iddia ediyorlar." Güney ülkeleri haksız mı? Sahip olduk- lan bitkiler, hayvanlar, onlann üzerinde ata- lannın yüzyıllar boyunca yaptığı eşleştir- meler, melezlemeler, aşılamalar. bu sırada edindikleri bilgi, sadece 'bütün bunlann pa- tentini almayı bilmedikleri için uluslarara- sı şirketlerin 'patentli malı' olurken hiç hak- lan yok mu? Bu yapılan iş, "biyDkorsanbk" değil mi? Bu yapılan yeni bir sömürgecilik tipi değil mi? Hindistan'da kutsal ağaç "neem ağacı", çok güçlü bir böcek öldürücü etkıye sahip. W.R.Grace,buağacınetkili maddesini izo- le ederek patent isteminde bulundu. Hintli bilim insanlan karşı çıktılar. Kore, Kosta Rika, Hindistan ve dünyanın zengin biyolojik kaynaklanna sahip ülkeler "gen avaîarTnın "biBmsd keşJfler" giysili saldınlannın hedefi dunımundalar. Ya Türkjye? Türkiye'de bitkilerimiz, hay- vanlanmız, doğanın bu eşsız hazineleri ba- kımından durumumuz acaba nedir? Ben bilmiyorum, bilen olduğunu da tahmin et- miyorum. Yanılıyorsam, lütfen bildirsinler, biz de okurlanmız da eksiklerimizi gidere- lim. Aslında bu konuyla ilgili yaygın eği- tim verilmesi gerektiğine inanıyorum, çün- kü konu her gün daha fazla önem kazanı- ' ' " " YARIN: Ya insan mülkiyeti? Hiçbir belirtisi olmayan kemik erimesi özellikle kadınları sessizce vuruyor ERZURUM (AA) - Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Ögretim Üyesi Doç. Dr. GüngörAkçay, kaduüann dörtte üçünde, erkeklerin isedörtte ıkısınde kemık erimesi hastalığuıa yakalanma riskinin fazla olduğunu söy- ledı. Doç. Dr. Akçay, son yıllarda çağın hastaJıklanndan sayı- lan kemik erimesi rahatsızlığının kadınlann büyük bir böîü- münde menopozdan sonra meydana geldiğini ve daha sık gö- rüldüğünü belirtti. Kemık erimesi hastahğına yakalanma ora- nının erkeklerde 55, kadınlarda 45 yaşından sonra arttığına dikkati çeken Doç. Dr. Akçay, bu yaşiardakilerin mutlaka doktor kontrolünden geçmeleri gerektiğini bildirdi. Doç. Dr. Akçay, vücudun güneş görmemesi,fezlaalkol ve sigara, vücuttaki kalsiyum yetersizliği, hareketsizlik gibi et- kenlerin de kemik erimesi hastalığının diğer nedenlen ara- sında yer aldığını kaydetti. Doç. Dr. Güngör Akçay, kemik erimesi hastalığının herhangi bir belirtisinin bulunmadığmı vurgulayarak hastalığın en tehlikelı yönünün de bu olduğu- nu söyledi. Avrupa'da bu hastalığa 'sessiz hırsız' denildiğine dikkati çeken Doç. Dr. Akçay şöyle konustu: "Bir insanın kendismde bu hastalığın bulunduğunu ania- mas için duyarh ohnas gerekiyor. Çünkü hiçbirağn, sua w- ya vücutta bir değtsüdik gibi belirtisi yoktur. Başka şikâvet- lerden bizegelen bir çok hastamızda kemik erimesinin başla- dığını biz tespit ediyoruz. Eğer hastahgı erken teşhis edersek ilaçia kolay bir şekiide tedavi edebiliyoruz. Hastakkgeç teşbis edilirsetedaviside çok güç oluyor." Doç. Dr. Akçay, kemik erimesi hastalığından korunmak için insan vücudunun güneş görmesi gerektiğini belirterek bunun için çok kapalı ve kalın giyinilmemesi uyansmda bu- lundu.Haraketsiz kalmanın da bu hastalığa zemın hazırladı- ğını belirten Doç. Dr. Akçay, otomobile fazla binümemesi tavsiyesinde bulundu. PERŞEMBE ORHAN BURSALI Güçlü Hükümet Dün çok satan gazeteleri tarayıp, Türkiye'nin en önemli güncel konusu "sosyal güvenlik yasa tasa- nsı" konusunda aynntılan ve tartışmalan okumak istedim. Üç köşe yazannın dışında, hiçbirinde neredeyse tek satır haber yoktu. Ne işçi ve memur sendikalannın grev hazırlıklan, ne tasan üzerine bir eleştiri ve karşı görüş. Büyük gazetelerin, her zamanki gibi "hükümet- lerinin yanlannda" gardlannı aldıklan görülüyordu. Bundan önceki yayınlan da, genellikle, tasanyı ha- zırlayanlann görüşlerini ve gerekçelerini yaymaya, "çökmekte olan devleti kurtarmak için başka çare yok" dayatmasına kamuoyunu inandırmaya yönel- mişti... Yann işçiler ve memuriar gösteri yapacaklardı, polis coplayacaktı ve gazetelerimizde "anarşik gö- rüntüler" kapaklan süsleyecekti! Sosyal güvenlik yasa tasansından bir beklentisi olmayan, bu anlamda taraf da olmayan - tuzu ku- ru- basın ve köşe yazarian, 'vurabalıya!' politika- sının pususuna yatmıştı! Tek taraflı görüş oluşturmaya kalkışmanın basın ahlakına ne derece uygun olduğunu düşünerek Cumhuriyet i kanştırdım. Kesintisiz eylem takvimi; ODTÜ'lü bilim adamlannın "hükümetin yaptığı pro- jeksiyonun kasıtlı ve abartılıyanlışlığı" üzerine bilim- sel açıklamalan; işsizlik sigortasının uyduaıkluğu, güvensizliği ve göz boyamacılığı üzerine haberleri, araştırmalan ve yorumlan okudum. Çalışanlann kazanılmış haklan ve sosyal güven- celeri, belki de hiç bu kadar büyük bir budanma teh- likesiyle karşı karşıya kalmamıştı. Çünkü, sosyal güvenlik yasatasansı, aslında sos- yal güvenlik getirmiyor. Sigortalılardan daha büyük bir kitleyi oluşturan sigortasız çalışmaya bir önlem mi getiriyor? Sosyal Sigortalar Kurumu'nu, politik kararlar ve yaptınmlardan mı kurtanyor? (Hükümetlerin, para- sını bedava kullanarak SSK'yi uğrattığı zarann 20 milyar dolar olduğu hesaplanıyori) SSK'yi mi özerkleştiriyor? Eski Çalışma Bakanı Mustafa Kul'un, Bilkent ve Ankara üniversıtelennden Erinç Yeldan ile Ahmet Köse'nin yine Cumhuriyet'te yayımlanan, toplum- sal dengeyi, sosyal güvenceyi ve sosya! adaleti gerçek anlamıyla gözeten yazılanna temel olan il- keler ve bakış, neden hükümetin tasansında yok? Neden Çalışma Bakanı, Avrupa'da 67 yaşında emekli olunuyor, diye atıyor? Neden, hükümet sosyal haklan budarken provo- kasyon yapmıyor da, budamaya karşı çıkıldı mı pro- vokasyon oluyor? Bütün Avrupa ülkelerinde devletin sosyal güven- liğe katkı payının GSMY'ye oranı yüzde 13 ile 38 arasındayken, bizim bakanlık neden bu gerçegi görmezden geliyor? Bugünkü 1,5 milyar dolarlık açığı büyütüyor? Hükümet, çalışanlann haklannı budarken, neden karaparacılarta toplantıya oturuyor? • • • . , " , Sosyal güvenlik sisteminin reformaihtiyacıt»{W- ğu kesin. Emeklilik yaşının belirli kurallara bağlanması ge- reklidir. 50-55 yaş sının, birtakım güvenceler geti- rilerek Türkrye koşullannda kabul edilebilirdir. Hiç bir işyerinin "hayat boyu iş gûvencesi" ver- mesi tabii ki mümkün değildir. Ancak insanlara iş bulma gûvencesi getirilmeli veya sosyal yardımlar kayıtsız şartsız bu güvencenin yerine geçmelidir. Hiç kimsenin, 50 yaşında insanlan işsiz ve güven- cesiz sokağa bırakmaya hakkı yoktur. Bunu kimse de yapamaz. En "güçlü hükümet" bile! . = • • • • Sosyal güvenliğin ülke güvenliğinin temel taşı ol- duğu anlaşıldığında, ülkenin en temel sorunlannın çok rahat çözüleceği görülecektir. Hoyvanseverler komisyonu kuşottı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - TBMM Çevre Komisyonu"nda ele alı- nan hayvan haklan yasa tasansı, mil- letvekilleri ve hapanseverleri karşı karşıya getırdi. Komısyondaki görüş- melerde Hayvan Koruma Derneği yö- neticileri ile bazı milletvekı 1leri arasın- da tartışma çıkü. Hayvan haklan yasa tasansının gö- rüşüldüğü TBMM Çevre Komisyonu, dün Hayvan Koruma Derneği ile Vete- nner Hekimler Derneği yöneticileri- nın akınına uğradı. Çok sayıda dernek yöneticisi ve üyesinin görüşmelere sözlü olarak da katılması nedeniyle Çevre Bakanı Fe\7İAjtekin söz almak- ta zorlandı. Görüşmeler sırasında söz alan FP Bursa Milletvekili Fevzi Sûn- netçio^u, tasannın sahipsiz ya da güç- ten düşmüş hayvanlann korunması başlıklı maddesinin yerel yönetimlere ek mali güç getirdiğini, bunun uygula- mada sorun yaratacağını söyledi. Bu- nun üzerine söz alan Sokak Hayvanla- nnı Koruma Derneği Başkanı Hüseyin Erkuş. Sünnetçioğlu'nu eleştirerek "demagoji\apıknğuu" söyledi. Butav- ra sinırlenen Sünnetçioğlu. sivil top- lum örgütü temsilcilerinin görüş alın- mak üzere komisyona çağnldığını, kul- lanılan sözlere dikkat edilmesi gerek- tiğini belirterek "Gerginsiniz, sakin ol- mak gerekir" diye müdahale etti. Er- kuş, "Sizmktarbşmayagiraeyeceğiın. Çünkü, bu çaü altmdaki kuruma say- gı dın-uyorum" deyince gerginlik ya- şandı. Bu tartışmalartn ardından MHP İçel Milletvekili CahıtTekeBoğlu salo- nu terk ettı, DSP Balıkesir Milletveki- li Güven Karahan da "Kullanılan söz- lere dikkat edilmesi gerekir, bakın bazı milletvekilkri salondan ajrıkir uyan- sında bulundu. Erkuş'un tavnna diğer komisyon üyeleri de tepki gösterdi. Tasannın öğleden sonrakı bölümün- de de komisyon başkanı Ediz Hun'un her maddeyi paragraf paragraf tartış- maya açması ve sıvil toplum örgütleri- nin temsilcilerine her defasında söz vermesi de milletvekillerinin tepkileri- ne neden oldu. Yenileme İçin Altın Fırsat! ÎJFIRNOKTASl IORAL ÇALIŞLAR Iki önemli yargı kurumunun ba- şında çok değerii iki hukukçu otu- ruyor. Anayasa Mahkemesi Baş- kanı Ahmet Necdet Sezer'in Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş gününde yaptığı konuşma hâlâ belleklerde. İnsan haklanna say- gılı tutumu, düşünce özgürlüğü- nün önündeki engellerin kaldınl- ması için yaptığı açık sözlü eleş- tirileriyle ömek bir hukukçu tutu- mu sergilemişti. Yargıtay'ın yeni başkanı Sami Selçuk da kamuoyunun yakın- dan tanıdığı bir hukukçu. Temel konularda eleştirilerini sakınma- dan söylemesi, hukuk devleti, de- mokrasi, düşünce özgüıiüğü ve insan haklan konusunda duyarlı tutumuyla Sami Selçuk, değerli bir hukuk adamıdır. 1982 Anaya- sası'nın hukuk devleti ilkelerini ih- lal eden hükümlerine bir hukuk- çu olarak her zaman en sert eleş- tirileri yapabilmiş, açık yürekli eleştirileriyle diğer meslektaşlan- na da bu konuda ömek olmuştur. Sami Selçuk'un Yargrtay Baş- kanlığı'na yeni seçildiği bugün- lerde, yargıçlann içinde bulundu- ğu koşullar yeniden gündeme geldi. Yargıçlann maddi olanakla- rının bir türlü istenilen düzeye ulaşmaması yargıçlann şikâyet- Yargının Özeleştirisi de Gerekli lerine neden oluyor. Yargıçlann, savcılann, aslında tüm sabit ge- lirli devlet görevlilerinin insan gi- bi yaşayacak, kültürel gereksi- nimlerini karşılayacak bir ücret al- malan gerekiyor. Ne yazık ki dev- let, çalışanlanna bu olanaklan bir türlü sağlayamıyor. Yargıçlann haklı tepkilerini destekliyoruz. Sami Selçuk'un Yargıtay Baş- kanlığı'na seçildiği günlerde mah- kûmiyetleri Yargıtay tarafindan bozulan Manisalı gençlerin Izmir Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde duruşmalan önceki gün yapıldı. Beş yıldır cezaevinde büyüyen çoğunluğu liseli ve üniversiteli bu çocuklann hakkındaki iddia: "Ya- sadışı örgüte üyelik." Son yıllar- da DGM'lerde sık kullanılan TCK'nin 168 ve 169. maddesin- den yargılanan bu çocuklar, 5 se- ne hapis yatarak zaten 10 yıl kar- şılığı cezayı çektiler. Haklannda soyut örgüt iddiala- rından öte ciddi bir iddia bulun- mayan ve buna rağmen bu kadar çok ceza yatmış gençler, acaba neden tahliye edilmezler? Onlan tahliye etmeyin diyen özel bir ya- sa hükmü mü var? Dışanya çıktı- ğında ortalığı haraca keseceği bi- linen, daha önce birçok cinayete kanşmış çete üyelerini bir iki cel- se içinde bırakan yargıçlann hak- lı gerekçeleri olduğu söylenebilir mi? Sami Selçuk'un duyarlıklannı biliyoruz. Ben bu vesile ile yargıç- lann sorumluluklannı da bir kez daha tartışmak istiyorum. Bu ül- kenin gerçek bir hukuk devleti ol- masını sağlayacak en temel ku- rumlardan birisi yargı kurumu. Ya- salan meclisler çıkanr, ama yasa- iara asıl canı hukuk insanlan ve- rir. "lyiyasa, kötü yasa yoktur; iyi uygulayıcı kötü uygulayıcı vardır" sözü deneyimli bir savcının sözü. Bu yüzden, yargıçlann da Türki- ye'deki durumda ne gibi sorum- luluklan var, sorusunu sormamı- zın acaba zamanı gelmedi mi? Sami Selçuk'un bu konularda neler düşündüğünü az çok bili- yoruz.' Ancak önümüzdeki dö- nemde, bu konular yargı dünya- sının gündemine gelmelidir. Yar- gı kurumunun, kendi dışından kaynaklanan sorunlannı biliyoruz. Kendileri de, bu sorunlan kamu- oyunun gündemine getiriyorlar. Buna ek olarak, yargı kararlann- da ve ülkenin demokratikleşme- sinde yargının rolü ve sorumlulu- ğu da artık masaya yatınlmalıdır. Manisa davasındaki genç ço- cuklann fotoğrafına hüzünle ba- kıyorum. işkenceci polisleri be- raat ettiren ve Yargıtay karanna rağmen Manisa'da gençlere iş- kence yapan polisleri cezalandır- mak istemeyen yargıçların so- rumluluğu, bir özeleştiriyi gerek- tinmiyor mu? Yargı karartan son dönemde çok tartışılır hale geldi. Zaman zaman bazı kararlar kamu vicdanını rahatsız eden sonuçlar yarattı ve yaratmaya devam edi- yor. Yargıçlann özlük işlerine ek ola- rak yargı dünyasının, demokratik hukuk devletinin önünü açmada- ki ihmali ve eksikleri de tartışıl- malı. Bir ülkede demokrasi ve öz- gürlükler gelişemiyorsa suçu yal- nızca Meclis'in sırtınaatarak kur- tulamayız. Yargının, basının, yurt- taşın da bu konudaki sorumlu- luklan saptanmalı ve ona göre bir değeriendinne yapılmalı. Sami Selçuk'un başkanlığında- ki Yargıtay'ın Türkiye'nin bir hu- kuk devleti olmasına katkıda bu- lunacağı umudu içindeyim. Sel- çuk'a başanlar diliyorum. CINE5 Gold Card alan tüm üyelere 6 aylık yenileme hediye! Hemen bir iktisat şubesine uğrayın CINE5 Gold Card'ınızı alın. n5oteiB%: İKTİSAT Memnuaiyetle ıH'iT 'ı""irırTii j ı—rnifr M mnırını » 723» • )4^»-<).J^(212)2mPll •M*k-(2l6)«2«»-Vı*w(212)6<ı2rWJ*«a22)lWM0l / | | O 1 O | V/ / ^ | Cv | C 80 • M i Myfato- (312) İI2 29 9» • «CT 012) 266 14 a) . a ^ J ^ ı ^ (312) 44- g 29 • M^n V W ^ - I C—f C— I " I Vj I VJ 2W255'V»-|>lı(2S2)«53S535-I>ı^'. I 5S)2«X4fB^d*-r222)22or»-âHq>!.H2122O«5O X ' r(21«4T8»1 • Aaioa (312) 41" 99 80 • 0*2) 245 » 51 •ta>OW 255 Tl» . [nb (282) «3 85 35 • • i k 062) 6B Ot» • h * 032) «3 69 » • 0 M | * (252) 24" 16 W • b » d z (252) 5M 44 40 •tat(262) 323 11 (0 • U n n f <34« 221 K 50 • ^ K 0S) 222 23 00 • b K (5521 256 r XI • M n K 1252) 415 r » • Sbtom (M) 28165 55 • Tıia^ (K> 2615151 www.iktisatbank com tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle