Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 TEMMUZ 1999 PERŞEMBE
HABERLER
Ümversiteli
çiftçiler
• ERZURUM(AA)-
Atatürk Üniversitesi
(AÜ) Ziraat Fakültesi
Tarla Bölümü son sınıf
öğrencileri. teorik
bilgılerinı fakülte
binasının arka tarafında
bulunan tarlada pratiğe
döküyorlar. Gözlerinde
güneş gözlüğü, ellennde
çapa ve küreklerle tarlada
çalışan son sınıf
öğrencileri. tarlayı yaban
bitkilerinden anndırarak
toprağa bakım yapıyorlar.
Ojeli tırnaklanyla çalışan
kız öğrenciler ise tarlada
çalışmanın güçlüğünden
yakınıyorlar. Tarla
Bitkileri Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Yunus Serin de,
öğrencilerin staj yapmak
için tarlada çalışmak
zorunda olduklannı
belirterek "Şimdiye kadar
hep teorik dersler
veriyorduk.
Oğrencilerimiz burada
teorik bilgilerini pratik
olarak uyguluyorlar"
dedi.
Herkese
mesleki eğitim
• ANKARA(ANKA)-
Milli Eğitim Bakanlığı,
herkese mesleki eğitim
verebilmek için harekete
geçti. Bakanlık, mesleki
eğitim kurumlanndan
daha fazla kişinin
yararlanabilmesi amacıyla
"Tam Gün Tam Yıl
Eğitim" uygulaması
başlattı. Buna ilişkin
yönerge hazırlanırken,
mesleki eğitim
kurumlannda. genel lise
ve üniversite mezunu olan,
ancak iş bulamayan ya da
meslek değiştirmek
isteyenler için eğitim
programlan düzenlenecek.
Dövizfe askerltk
• ANKARA(AA)-
Milli Savunma Bakanlığı
(MSB) Genel
Sekreterliği, yabancı
ülkelerde yaşayan Türk
vatandaşlanna "'Bir
defaya mahsus olmak
üzere yeniden dövizle
askerlikten yararlanma
imkânı" sağlayacak olan
kanun tasansından.
"yabancı ülkelerde
oturma veya çalışma
iznine sahip olarak işçi,
işveren veya bir meslek
ya da sanatı icra ederek
en az üç yıl süre ile
yabancı ülkelerde fiilen
çalıştığı halde 38 yaşını
tamamladıklan yılın
sonuna kadar dövizle
askerlik için
başvurmayanlann
yararlanabileceklerini'"
bildirdı. MSB. bu haktan
yararlanabilecek cezalı
yükümlü toplamının 100
binden daha az olduğunu
bildirdi.
Biyoteknoloji, 20. yüzyılın
ikinci yansında hüzla
ilerleyen bilimsel bir
gelişme oldu. Artık bilginin hızlı
ve hatasız işlenmesi ile geçmişte
"genetik yazgı" denilen kalıtımla
geçen özelliklere seyirci kalınması
dönemi de bitiyor, onun yerini
genlere gerekli müdahaleleri
yaparak "yararlı onanmlan
yapma" dönemi başhyordu.
BİYOLOJİK SÖMÜRCECİLİK (1) ERDAL ATABEK
Patentleneıı
Yaşaııı..."Kyoteknoloji'' 20. yüzyılın ikinci yan-
sında hızla ilerleyen bilimsel bir gelişme
oldu. "Tetekomünikasyon"la birlikte insan
uygarlığının ıki atlama taşını oluşturdular.
Artık bilginin hızlı ve hatasız işlenmesi ile
geçmişte "genetik yazgı" denilen kalıümla
geçen özelliklere seyirci kalınması dönemi
de bitiyor, onun yerini genlere gerekli mü-
dahaleleri yaparak "yarariı onanmlan yap-
ma" dönemi başhyordu.
Ancak madalyonun ters yüzü de vardır.
Genlerin yapısının. dizilişinin ortaya çıka-
nlması, şifrelerinin bulunması yanında atı-
lan adımlar beklenmedik gelışmeleri de bir-
likte getirdi. O da "insan genkrTnin tıpkı
bir mal gibi pazara sürülmesi, alınıp satıl-
ması, ticari işlemlerin tümüne konu yapıl-
masıydı.
Uluslararası kapitalizmin kurallanna gö-
re başka türlü bilimsel araştırma gerçekle-
şemezdı. Bu konuya milyonlarca dolar ya-
tıran "gen şJrketteri" elbette yatınmlannın
kânnı alacaklardı, yoksa bilim gelişmezdi.
Patentin mantığı budur. Eğer araştırmalar
özel şirketler tarafindan yapılıyorsa siste-
min mantığına da uygundur, ama neden bu
araştırmalann kamu örgütleri tarafindan ya-
pılmadığmın akla yakın bir yanıtı yoktur.
Şirketlerin para kazanmalan için insanın
doğal varlığı olan genlenne patent koyarak
sahip olmasınm ise "insanı köleleştir-
mek"ten hıçbirahlaki farkı yoktur. Başlan-
gıçta herkes böyle düşünüyordu, ama Chak-
rabarty'nin mikrobu bu durumu değiştirdi.
Chakrabarty'nin
mikrobu da neydl?
1971 yıhnda General Electric (GE) şır-
ketinde çalışan Hintli mikrobiyolog Anan-
da Chakrabarty, okyanuslara dökülen yağ-
lan tüketmek için tasarlanmış, genetik ola-
rak düzenlenmiş bir mikroorganızma için
patent başvurusunda bulundu. Patent Büro-
su (US Patents and Trademark Offıce) bu
başvuruyu "canlı nesnelerin patent altna
alınabilir olmadığını" belirterek reddetti.
General Electric ve Chakrabarty bu kararı
"Patent MahkemesTne götürdüler ve iki-
ye karşı üç yargıç karanyla
u
patent ahna-
büu-" karannı çıkardılar. Konu ABD Yük-
sek Mahkemesi'ne geldı, mahkeme 1980
yılındaki tarihi karanyla ilk kez "genetik
olarak düzenlenmiş yaşam biçîıni üzerinde-
ki patenti ona\Iadı.~ Karar 4'e karşı 5 ile
alınmıştı ve büyük bir şok yarattı.
Böylece biyoteknoloji. üniversite labo-
ratuvarlanndan uluslararası pazara sıçrayı-
verdi. Genentech firması ilk biyoteknoloji
firması olarak birkaç ay içınde kuruluver-
di, l4Ekim I980'deherhissesi35dolardan
sal gündemimiz günlük olaylarla gereğin-
den fazla dolu. (Kitap Evrim Yayınevı'nin
yaymı olarak Türkçe çevırisiyle basıldı.)
Amerika Patent Bürosu"nun 1987 yılın-
da verdiğı yeni bir karar ortalığı daha da ka-
nştırdı. Bu karanyla Patent Bürosu "hay-
vanlar da içindegenetikotarakdüzenlenmiş
çok hücreü mikroorganizmalann bepsinin
bir milyonun üstünde hisse senedi çıkardı.
Satışa arzm ilk yirmi dakikasında fiyat 89
dolara tırmandı. Akşam zıli çaidığı zaman
yavru fırma 36 milyon dolara yükselmişti
ve değeri 532 milyon dolardı. Wall Street,
bu yeni alanı büyük bir istekle destekliyor-
du.
Eğer yukardaki satırlann yazan Jeremy
Rifldn'i yazdığı kitapla "Biyoteknoloji Yüz-
yıh" ile tanımasaydım bütün bunlardan
kimbilir ne zaman haberim olacaktı. Ama
bu kitabı okudum, sizlere aktarmayı da gö-
rev sayıyorum.
Bilmemeniz normal sayılır, çünkü konu
çok yeni, oldukça kanşık ve bizim toplum-
patentli olmaya aday oMuklan
n
nı gösteren
bir karar yayımladı. Bu karar yeni bir tar-
tışmabaşlattı. Demekki "insan embriyote-
n, ceninleri. insan genieri, hücre türieri, do-
kular ve organlar muhtemelen patentü ola-
bBirler''dı. Pekı, bütün bu patentlenen gen-
ler, hücreler, dokular, organlar bir şey ek-
lenmiş olsa da "fcat" sayılır mıydı, bütün
bunlar doğal oluşumlar değil miydi?
Uluslararası pazann isteği her şeyin üs-
tünde bir güce sahipti ve artık dünya üze-
rindeki bütün doğal oluşumlar "patentle-
Debilir ve şirketlerin mah olabüir"di. Dunı-
mun özeti buydu.
Bu kararlardan sonrası hiç gecikmedi. Bu
kez uluslararsı bir "gen a\-cıh^" başladı.
Biyokorsanlık
Gene Jeremy Rifkin'den dinliyoruz:
"Günümüzde bitki avcılan gen arayıcılan-
na dönüşüyor. Birleşik devler, kimi ticari
değerlere sahip olabilecek alışılmadık ve
nadir genetik ayırt edici özellikler arayışın-
da güney yanmküresi boyunca seferler dü-
zenliyorlar. Olası çıkarlar akıl almaz bü-
yüklükte. Yeni ilaçlann tam değerini düşü-
nün. Bugün kullanılan bitki tabanlı ilaçla-
nn yaklaşık dörtte üçü yerel tıpta kullanı-
lan ilaçlardan türetilmiş. Örneğin, 'kürar'
önemli bir cerrahi anestetık ve kas gevşeti-
ci. Amazon Hintlilerinin sersemletme yemi
olarak kullandığı bitki ekstrelerinden türe-
miştir. Güney ülkeleri, kuzey şirketlerin
'keşif dediklerinin gerçekte yerel halkla-
nn ve kültürlerinin, birikmiş yerel bilginin
yağmalanması olduğunu iddia ediyorlar."
Güney ülkeleri haksız mı? Sahip olduk-
lan bitkiler, hayvanlar, onlann üzerinde ata-
lannın yüzyıllar boyunca yaptığı eşleştir-
meler, melezlemeler, aşılamalar. bu sırada
edindikleri bilgi, sadece 'bütün bunlann pa-
tentini almayı bilmedikleri için uluslarara-
sı şirketlerin 'patentli malı' olurken hiç hak-
lan yok mu? Bu yapılan iş, "biyDkorsanbk"
değil mi? Bu yapılan yeni bir sömürgecilik
tipi değil mi?
Hindistan'da kutsal ağaç "neem ağacı",
çok güçlü bir böcek öldürücü etkıye sahip.
W.R.Grace,buağacınetkili maddesini izo-
le ederek patent isteminde bulundu. Hintli
bilim insanlan karşı çıktılar.
Kore, Kosta Rika, Hindistan ve dünyanın
zengin biyolojik kaynaklanna sahip ülkeler
"gen avaîarTnın "biBmsd keşJfler" giysili
saldınlannın hedefi dunımundalar.
Ya Türkjye? Türkiye'de bitkilerimiz, hay-
vanlanmız, doğanın bu eşsız hazineleri ba-
kımından durumumuz acaba nedir? Ben
bilmiyorum, bilen olduğunu da tahmin et-
miyorum. Yanılıyorsam, lütfen bildirsinler,
biz de okurlanmız da eksiklerimizi gidere-
lim. Aslında bu konuyla ilgili yaygın eği-
tim verilmesi gerektiğine inanıyorum, çün-
kü konu her gün daha fazla önem kazanı-
' ' " "
YARIN: Ya insan mülkiyeti?
Hiçbir belirtisi olmayan kemik erimesi özellikle kadınları sessizce vuruyor
ERZURUM (AA) - Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi
Araştırma Hastanesi Ögretim Üyesi Doç. Dr. GüngörAkçay,
kaduüann dörtte üçünde, erkeklerin isedörtte ıkısınde kemık
erimesi hastalığuıa yakalanma riskinin fazla olduğunu söy-
ledı.
Doç. Dr. Akçay, son yıllarda çağın hastaJıklanndan sayı-
lan kemik erimesi rahatsızlığının kadınlann büyük bir böîü-
münde menopozdan sonra meydana geldiğini ve daha sık gö-
rüldüğünü belirtti. Kemık erimesi hastahğına yakalanma ora-
nının erkeklerde 55, kadınlarda 45 yaşından sonra arttığına
dikkati çeken Doç. Dr. Akçay, bu yaşiardakilerin mutlaka
doktor kontrolünden geçmeleri gerektiğini bildirdi.
Doç. Dr. Akçay, vücudun güneş görmemesi,fezlaalkol ve
sigara, vücuttaki kalsiyum yetersizliği, hareketsizlik gibi et-
kenlerin de kemik erimesi hastalığının diğer nedenlen ara-
sında yer aldığını kaydetti. Doç. Dr. Güngör Akçay, kemik
erimesi hastalığının herhangi bir belirtisinin bulunmadığmı
vurgulayarak hastalığın en tehlikelı yönünün de bu olduğu-
nu söyledi. Avrupa'da bu hastalığa 'sessiz hırsız' denildiğine
dikkati çeken Doç. Dr. Akçay şöyle konustu:
"Bir insanın kendismde bu hastalığın bulunduğunu ania-
mas için duyarh ohnas gerekiyor. Çünkü hiçbirağn, sua w-
ya vücutta bir değtsüdik gibi belirtisi yoktur. Başka şikâvet-
lerden bizegelen bir çok hastamızda kemik erimesinin başla-
dığını biz tespit ediyoruz. Eğer hastahgı erken teşhis edersek
ilaçia kolay bir şekiide tedavi edebiliyoruz. Hastakkgeç teşbis
edilirsetedaviside çok güç oluyor."
Doç. Dr. Akçay, kemik erimesi hastalığından korunmak
için insan vücudunun güneş görmesi gerektiğini belirterek
bunun için çok kapalı ve kalın giyinilmemesi uyansmda bu-
lundu.Haraketsiz kalmanın da bu hastalığa zemın hazırladı-
ğını belirten Doç. Dr. Akçay, otomobile fazla binümemesi
tavsiyesinde bulundu.
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
Güçlü Hükümet
Dün çok satan gazeteleri tarayıp, Türkiye'nin en
önemli güncel konusu "sosyal güvenlik yasa tasa-
nsı" konusunda aynntılan ve tartışmalan okumak
istedim.
Üç köşe yazannın dışında, hiçbirinde neredeyse
tek satır haber yoktu.
Ne işçi ve memur sendikalannın grev hazırlıklan,
ne tasan üzerine bir eleştiri ve karşı görüş.
Büyük gazetelerin, her zamanki gibi "hükümet-
lerinin yanlannda" gardlannı aldıklan görülüyordu.
Bundan önceki yayınlan da, genellikle, tasanyı ha-
zırlayanlann görüşlerini ve gerekçelerini yaymaya,
"çökmekte olan devleti kurtarmak için başka çare
yok" dayatmasına kamuoyunu inandırmaya yönel-
mişti...
Yann işçiler ve memuriar gösteri yapacaklardı,
polis coplayacaktı ve gazetelerimizde "anarşik gö-
rüntüler" kapaklan süsleyecekti!
Sosyal güvenlik yasa tasansından bir beklentisi
olmayan, bu anlamda taraf da olmayan - tuzu ku-
ru- basın ve köşe yazarian, 'vurabalıya!' politika-
sının pususuna yatmıştı!
Tek taraflı görüş oluşturmaya kalkışmanın basın
ahlakına ne derece uygun olduğunu düşünerek
Cumhuriyet i kanştırdım. Kesintisiz eylem takvimi;
ODTÜ'lü bilim adamlannın "hükümetin yaptığı pro-
jeksiyonun kasıtlı ve abartılıyanlışlığı" üzerine bilim-
sel açıklamalan; işsizlik sigortasının uyduaıkluğu,
güvensizliği ve göz boyamacılığı üzerine haberleri,
araştırmalan ve yorumlan okudum.
Çalışanlann kazanılmış haklan ve sosyal güven-
celeri, belki de hiç bu kadar büyük bir budanma teh-
likesiyle karşı karşıya kalmamıştı.
Çünkü, sosyal güvenlik yasatasansı, aslında sos-
yal güvenlik getirmiyor. Sigortalılardan daha büyük
bir kitleyi oluşturan sigortasız çalışmaya bir önlem
mi getiriyor?
Sosyal Sigortalar Kurumu'nu, politik kararlar ve
yaptınmlardan mı kurtanyor? (Hükümetlerin, para-
sını bedava kullanarak SSK'yi uğrattığı zarann 20
milyar dolar olduğu hesaplanıyori)
SSK'yi mi özerkleştiriyor?
Eski Çalışma Bakanı Mustafa Kul'un, Bilkent ve
Ankara üniversıtelennden Erinç Yeldan ile Ahmet
Köse'nin yine Cumhuriyet'te yayımlanan, toplum-
sal dengeyi, sosyal güvenceyi ve sosya! adaleti
gerçek anlamıyla gözeten yazılanna temel olan il-
keler ve bakış, neden hükümetin tasansında yok?
Neden Çalışma Bakanı, Avrupa'da 67 yaşında
emekli olunuyor, diye atıyor?
Neden, hükümet sosyal haklan budarken provo-
kasyon yapmıyor da, budamaya karşı çıkıldı mı pro-
vokasyon oluyor?
Bütün Avrupa ülkelerinde devletin sosyal güven-
liğe katkı payının GSMY'ye oranı yüzde 13 ile 38
arasındayken, bizim bakanlık neden bu gerçegi
görmezden geliyor? Bugünkü 1,5 milyar dolarlık
açığı büyütüyor?
Hükümet, çalışanlann haklannı budarken, neden
karaparacılarta toplantıya oturuyor?
• • • . , " ,
Sosyal güvenlik sisteminin reformaihtiyacıt»{W-
ğu kesin.
Emeklilik yaşının belirli kurallara bağlanması ge-
reklidir. 50-55 yaş sının, birtakım güvenceler geti-
rilerek Türkrye koşullannda kabul edilebilirdir.
Hiç bir işyerinin "hayat boyu iş gûvencesi" ver-
mesi tabii ki mümkün değildir. Ancak insanlara iş
bulma gûvencesi getirilmeli veya sosyal yardımlar
kayıtsız şartsız bu güvencenin yerine geçmelidir.
Hiç kimsenin, 50 yaşında insanlan işsiz ve güven-
cesiz sokağa bırakmaya hakkı yoktur.
Bunu kimse de yapamaz.
En "güçlü hükümet" bile! . = •
• • •
Sosyal güvenliğin ülke güvenliğinin temel taşı ol-
duğu anlaşıldığında, ülkenin en temel sorunlannın
çok rahat çözüleceği görülecektir.
Hoyvanseverler komisyonu kuşottı
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
TBMM Çevre Komisyonu"nda ele alı-
nan hayvan haklan yasa tasansı, mil-
letvekilleri ve hapanseverleri karşı
karşıya getırdi. Komısyondaki görüş-
melerde Hayvan Koruma Derneği yö-
neticileri ile bazı milletvekı 1leri arasın-
da tartışma çıkü.
Hayvan haklan yasa tasansının gö-
rüşüldüğü TBMM Çevre Komisyonu,
dün Hayvan Koruma Derneği ile Vete-
nner Hekimler Derneği yöneticileri-
nın akınına uğradı. Çok sayıda dernek
yöneticisi ve üyesinin görüşmelere
sözlü olarak da katılması nedeniyle
Çevre Bakanı Fe\7İAjtekin söz almak-
ta zorlandı. Görüşmeler sırasında söz
alan FP Bursa Milletvekili Fevzi Sûn-
netçio^u, tasannın sahipsiz ya da güç-
ten düşmüş hayvanlann korunması
başlıklı maddesinin yerel yönetimlere
ek mali güç getirdiğini, bunun uygula-
mada sorun yaratacağını söyledi. Bu-
nun üzerine söz alan Sokak Hayvanla-
nnı Koruma Derneği Başkanı Hüseyin
Erkuş. Sünnetçioğlu'nu eleştirerek
"demagoji\apıknğuu" söyledi. Butav-
ra sinırlenen Sünnetçioğlu. sivil top-
lum örgütü temsilcilerinin görüş alın-
mak üzere komisyona çağnldığını, kul-
lanılan sözlere dikkat edilmesi gerek-
tiğini belirterek "Gerginsiniz, sakin ol-
mak gerekir" diye müdahale etti. Er-
kuş, "Sizmktarbşmayagiraeyeceğiın.
Çünkü, bu çaü altmdaki kuruma say-
gı dın-uyorum" deyince gerginlik ya-
şandı. Bu tartışmalartn ardından MHP
İçel Milletvekili CahıtTekeBoğlu salo-
nu terk ettı, DSP Balıkesir Milletveki-
li Güven Karahan da "Kullanılan söz-
lere dikkat edilmesi gerekir, bakın bazı
milletvekilkri salondan ajrıkir uyan-
sında bulundu. Erkuş'un tavnna diğer
komisyon üyeleri de tepki gösterdi.
Tasannın öğleden sonrakı bölümün-
de de komisyon başkanı Ediz Hun'un
her maddeyi paragraf paragraf tartış-
maya açması ve sıvil toplum örgütleri-
nin temsilcilerine her defasında söz
vermesi de milletvekillerinin tepkileri-
ne neden oldu.
Yenileme İçin
Altın Fırsat!
ÎJFIRNOKTASl IORAL ÇALIŞLAR
Iki önemli yargı kurumunun ba-
şında çok değerii iki hukukçu otu-
ruyor. Anayasa Mahkemesi Baş-
kanı Ahmet Necdet Sezer'in
Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş
gününde yaptığı konuşma hâlâ
belleklerde. İnsan haklanna say-
gılı tutumu, düşünce özgürlüğü-
nün önündeki engellerin kaldınl-
ması için yaptığı açık sözlü eleş-
tirileriyle ömek bir hukukçu tutu-
mu sergilemişti.
Yargıtay'ın yeni başkanı Sami
Selçuk da kamuoyunun yakın-
dan tanıdığı bir hukukçu. Temel
konularda eleştirilerini sakınma-
dan söylemesi, hukuk devleti, de-
mokrasi, düşünce özgüıiüğü ve
insan haklan konusunda duyarlı
tutumuyla Sami Selçuk, değerli
bir hukuk adamıdır. 1982 Anaya-
sası'nın hukuk devleti ilkelerini ih-
lal eden hükümlerine bir hukuk-
çu olarak her zaman en sert eleş-
tirileri yapabilmiş, açık yürekli
eleştirileriyle diğer meslektaşlan-
na da bu konuda ömek olmuştur.
Sami Selçuk'un Yargrtay Baş-
kanlığı'na yeni seçildiği bugün-
lerde, yargıçlann içinde bulundu-
ğu koşullar yeniden gündeme
geldi. Yargıçlann maddi olanakla-
rının bir türlü istenilen düzeye
ulaşmaması yargıçlann şikâyet-
Yargının Özeleştirisi de Gerekli
lerine neden oluyor. Yargıçlann,
savcılann, aslında tüm sabit ge-
lirli devlet görevlilerinin insan gi-
bi yaşayacak, kültürel gereksi-
nimlerini karşılayacak bir ücret al-
malan gerekiyor. Ne yazık ki dev-
let, çalışanlanna bu olanaklan bir
türlü sağlayamıyor. Yargıçlann
haklı tepkilerini destekliyoruz.
Sami Selçuk'un Yargıtay Baş-
kanlığı'na seçildiği günlerde mah-
kûmiyetleri Yargıtay tarafindan
bozulan Manisalı gençlerin Izmir
Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde
duruşmalan önceki gün yapıldı.
Beş yıldır cezaevinde büyüyen
çoğunluğu liseli ve üniversiteli bu
çocuklann hakkındaki iddia: "Ya-
sadışı örgüte üyelik." Son yıllar-
da DGM'lerde sık kullanılan
TCK'nin 168 ve 169. maddesin-
den yargılanan bu çocuklar, 5 se-
ne hapis yatarak zaten 10 yıl kar-
şılığı cezayı çektiler.
Haklannda soyut örgüt iddiala-
rından öte ciddi bir iddia bulun-
mayan ve buna rağmen bu kadar
çok ceza yatmış gençler, acaba
neden tahliye edilmezler? Onlan
tahliye etmeyin diyen özel bir ya-
sa hükmü mü var? Dışanya çıktı-
ğında ortalığı haraca keseceği bi-
linen, daha önce birçok cinayete
kanşmış çete üyelerini bir iki cel-
se içinde bırakan yargıçlann hak-
lı gerekçeleri olduğu söylenebilir
mi?
Sami Selçuk'un duyarlıklannı
biliyoruz. Ben bu vesile ile yargıç-
lann sorumluluklannı da bir kez
daha tartışmak istiyorum. Bu ül-
kenin gerçek bir hukuk devleti ol-
masını sağlayacak en temel ku-
rumlardan birisi yargı kurumu. Ya-
salan meclisler çıkanr, ama yasa-
iara asıl canı hukuk insanlan ve-
rir. "lyiyasa, kötü yasa yoktur; iyi
uygulayıcı kötü uygulayıcı vardır"
sözü deneyimli bir savcının sözü.
Bu yüzden, yargıçlann da Türki-
ye'deki durumda ne gibi sorum-
luluklan var, sorusunu sormamı-
zın acaba zamanı gelmedi mi?
Sami Selçuk'un bu konularda
neler düşündüğünü az çok bili-
yoruz.' Ancak önümüzdeki dö-
nemde, bu konular yargı dünya-
sının gündemine gelmelidir. Yar-
gı kurumunun, kendi dışından
kaynaklanan sorunlannı biliyoruz.
Kendileri de, bu sorunlan kamu-
oyunun gündemine getiriyorlar.
Buna ek olarak, yargı kararlann-
da ve ülkenin demokratikleşme-
sinde yargının rolü ve sorumlulu-
ğu da artık masaya yatınlmalıdır.
Manisa davasındaki genç ço-
cuklann fotoğrafına hüzünle ba-
kıyorum. işkenceci polisleri be-
raat ettiren ve Yargıtay karanna
rağmen Manisa'da gençlere iş-
kence yapan polisleri cezalandır-
mak istemeyen yargıçların so-
rumluluğu, bir özeleştiriyi gerek-
tinmiyor mu? Yargı karartan son
dönemde çok tartışılır hale geldi.
Zaman zaman bazı kararlar kamu
vicdanını rahatsız eden sonuçlar
yarattı ve yaratmaya devam edi-
yor.
Yargıçlann özlük işlerine ek ola-
rak yargı dünyasının, demokratik
hukuk devletinin önünü açmada-
ki ihmali ve eksikleri de tartışıl-
malı. Bir ülkede demokrasi ve öz-
gürlükler gelişemiyorsa suçu yal-
nızca Meclis'in sırtınaatarak kur-
tulamayız. Yargının, basının, yurt-
taşın da bu konudaki sorumlu-
luklan saptanmalı ve ona göre bir
değeriendinne yapılmalı.
Sami Selçuk'un başkanlığında-
ki Yargıtay'ın Türkiye'nin bir hu-
kuk devleti olmasına katkıda bu-
lunacağı umudu içindeyim. Sel-
çuk'a başanlar diliyorum.
CINE5 Gold Card alan tüm üyelere
6 aylık yenileme hediye!
Hemen bir iktisat şubesine uğrayın
CINE5 Gold Card'ınızı alın.
n5oteiB%:
İKTİSAT
Memnuaiyetle
ıH'iT 'ı""irırTii j ı—rnifr M mnırını
» 723» •
)4^»-<).J^(212)2mPll •M*k-(2l6)«2«»-Vı*w(212)6<ı2rWJ*«a22)lWM0l / | | O 1 O | V/ / ^ | Cv | C
80 • M i Myfato- (312) İI2 29 9» • «CT 012) 266 14 a) . a ^ J ^ ı ^ (312) 44- g 29 • M^n V W ^ - I C—f C— I " I Vj I VJ
2W255'V»-|>lı(2S2)«53S535-I>ı^'.
I
5S)2«X4fB^d*-r222)22or»-âHq>!.H2122O«5O
X
'
r(21«4T8»1
• Aaioa (312) 41" 99 80 •
0*2) 245 » 51 •ta>OW 255 Tl» . [nb (282) «3 85 35 •
• i k 062) 6B Ot» • h * 032) «3 69 » • 0 M | * (252) 24" 16 W • b » d z (252) 5M 44 40 •tat(262) 323 11 (0 • U n n f
<34« 221 K 50 • ^ K 0S) 222 23 00 • b K (5521 256 r XI • M n K 1252) 415 r » • Sbtom (M) 28165 55 • Tıia^ (K> 2615151 www.iktisatbank com tr