20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13MAYIS 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 IIIM UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKÎNCİ MHP'li adaylann seçildiği belediyelerde kültür mirası ile 'muhafazakârlık' karşı karşıya Mifliyetçflerin 'tarih' smavı OsmanJı'nın ilk yerleşme merkezi olan OsmanelL sadece adıyla değil, eski evleriyle de tarihin tan ıklığını sürdürm or." \ 1illiyetçi" yönetimin bu evlere sahipçıkıp çıkmayacağını da en çok o "tarih" merak ediyor... • Seçimlerden önce kentlerin duvarlannı 'Ya sev ya terk et' sloganıyla donatarak ülkeye olan 'radikal' bağlılıklannı gösteren MHP'liler, şimdi seçim kazandıklan belediyelerde de o kentin kimlik değerlerine olan sevgilerini ya koruyarak kanıtlayacaklar ya da imar rantına kurban edip en azından bu sloganlannı terk etmek zorunda kalacaklar... Ulusal küJtürümüzün zengin mimari örnekkrini banndıran Göynük ilçesi de arük "milliyetçi imar politikaJannın" elinde. Bunun korumaya mı, yağmaya mı hizmet edeceğini ise zaman gösterecek. (Fotoğraflar: OKTAY EKlNCl)" Sağ partiler arasmda "radi- kal-mittiyetçfliğin'' temsilcisi ola- rak 18 Nisan 1999 seçimlerin- de öne geçen MHP, sadece par- lamentoda değıl, "yerel yöne- timlerde" de önemli bır güce ulaştı. Kentler arasmda özellik- le "milüyetçilik" açısından her- halde önemli olması gereken, "tarihi dokusu" çok değerli ki- mi yerleşmeler de var. Örneğin Erzurum zengin bir kültürel geçmışe sahip ve bu geçmişın anıtsal-dinsel yapıla- nnın yanı sıra "shil mimartakör- nekleri" de Anadolu sanat tari- hınde önemli bir yer tııtyor. Hele, OsmanelL Göynük gi- bi, yine artık MHP'li belediye- lerle yönetilecek yerleşmeler ise "Osmanlı'nın ilk kentsel mer- kezleri'" olarak dikkat çekiyor- lar. Benzer şekilde, 18 Nisan'da yerel yönetime bir kez daha MHP'nin tercih edildiği Kasta- monu da. bulunduğu kültür ku- şağının en görkemli sivil ve anıt- sal mimari degerleriyle ün yap- mış bir tarihk'entimiz^.. Bİı listeye, Buldan (Denizli), Merzifon(Amasya), Afywı(mer- kez), Isparta (merkez), Malat- ya (merkez), Kaymaklı (Kapa- dokya) gibi, yine eski yerleşme dokulan hâlâ tümüyle yitirilme- miş olan kentleri de eklediği- mizde; bu son seçimlenn "kül- rürdsonuçlarT açısından belki de en önemli sorusu şu oluyor: "Acaba siyasal söylemlerinde ta- rihe ve geleneksel değerlere bag- lüığın ödünsüz savunucusu ol- duklannı belirten milliyetçi-ınu- hafazakâr kadrolar, şimdi imar yetkilerini devraldıklan kentter- de bu söylemle örtüşen bir konı- maahk da gösterebflecekler mi?" "Ya sev, ya terk et.'.." Doğrusunu isterseniz. MHP bu konuda diğer partilere göre ilk kez "ciddi bir sınav•" yaşaya- ÇEKÜL'ün tarihsel 'karargâhı'...Beyoğiu'nda, Tarlabaşı Caddesi'ne açılan tarihi sokaklardan biri EkrnnTur Sokak.Sağ- lı sollu yan yana dizilen "Rera" evleriyle ge- çen yüzyılın mimarlık ve kent kültürünü ge- lecek yüzyıla da taşımanın sanki "gunıriH na" yaşıyor... Sokagın 8 numarah binası ise sadece gu- rurludegil, aynı zamanda "coşknhTda Çün- kü, komşularından farkü olarak 2 i. yüzyıb "gençteşerek" karşılamaya hazırlanıyor. "\fe- ni salıibi'* onu bir güzel onarmış, temizle- miş, saflığmı ve bezemelerini yeniden orta- ya çıkarmış, her köşesinde, her duvannda, her tavanında ve her yerinde "yaşına ve bi- rldminesavgriT birrestorasyonlagücüne gûç katıp ömrûnü de, en az geride kalan 120 yıl kadar uzatıvermiş. Üstelik bunu yaparkea, sadece geleceğe değil, "tarihe" karşı da kül- tûr hizmetini çok daha derin bir kent ve in- san sevgisiyie sürdürmesini sağlayacak bir "işfev''kazandınnış: ÇEKÜLVakfi Merkez BinasL Ya da çevre ve kültür değerierini korumak Lfin yurt düzeymde örgütlenen "gönüliüler ordusıTnun tstanbul'daki "karargâhT- Ekrem Tur Sokak'ın eski adı "Margarit" sokak. 8 numarah evin ilk numarası ise 4'müş... Arsaya ait 1879 tarihli tapu senedi, "Margarit Sok.No:4_" (Desen: METÎN KESKİN) "Vakmar BakanhğT anlamına gelen "Ev- kâfn Humayun Nezareti" tarafından düzen- lenmiş. Sözüne güvenilir bilirkişi Mustafa Hayri Efendi baskanf ığındaki heyetin yap- tığı inceleme sonunda 200 "zira" (yaklaşık 0,80 cm) büyüklüğünde olduğu saptanarak "her bir ziraı ikişer yüz kunıştan" hesapla- nıp, EI Hac Ebabekir Ağa Valrfi'na ait arsa- nın tapusu "ilk müşteri" sıfatıyla Çolua Panço oğlu Yani'ye devredilmiş... ÇEKUL üyeleri, 9 Mayıs 1999 Pazar gü- nü binanın açılış coşkusunu paylaşmaya ge- len çevre ve kültür dostlanna, işte bu bilgi- leri de içeren "tapu sunetini" armağan ola- rak verirken, 120 yıllık "müUdyettarihini" de şöyle özetlediler: 1879-1882 Panço oğ- lu Yani ' 1882-1883 LiberLorando /1883- 1930 Costantin oğlu Triandaphilidis /1930- 1940 HaticeHanımileFikret Efendi/1940- 1947 Avram kızı Donna Balan /1947-1964 Keti Ipekçi ile Faik Sabri Ayık /1964-1994 M. Ipekçi - H.Karadeniz ve 1994'ten son- ra da ÇEKÜL Çevre ve Kültür Değerierini Koruma ve Tanırma Vakfi... Yolunuz Beyoğlu'na düşmesede, bu "kül- tfirier yumağT geçmişın yorgun düşen uy- garhk mirasına yeniden 'Ş'aşama sevind" ve- ren ÇEKÜL'ün elini sıkmak ıçin Ekrem Tur Sokak, numara 8'in kapısını çalmaya yine de zaman ayınn. lçeri girdiğinizde, gelece- ğin -kinüikü düny^smı" da görecek. umut- lannızı tazeleyeceksınız... cak. Çünkü yine ilk kez ülke dü- zeyınde böylesi yaygm bir ''ye- rel yöneticilik" deneyimıne baş- lıyor ve üstelik seçimı kazan- masına neden olan sloganları arasında da "Ya sev, ya terk et" gibi ulusal (milli) değerierebağ- lılıgın "en radikal söytemJeri" yer alıyor. Nitekim, MHP Genel Başka- nı DevletBahçefa"nin "başdanış- manı" olarak seçimlerden son- ra Milüyet'te Kemal Can'ın so- rulannı yanıtlayan. siyaset bi- limcisi Dr. Esat Öz de. aynı ra- dikal söylemin ardındaki "siya- sal kimliği" tanımlarken, "tari- he saygı" ile "ülke sevgisi'' ara- sjndaki bağlantıyı şöyle vurgu- luyor: "Bir ülkede insanlann büyük bir çoğunluğunun (yani MHP tabanının ve bu partiye oy veren- lerin) kendi tarihine saygı duy- ması ay ıp bir şey değildir; ülke- sini başkalanndan daha fazla sevmesi ayıp bir şey değüdir.." (Milliyet-28 Nisan 1999) Yaşadığımız toprakJan, kent- lerimizi ve ülkemizi gerçekten ve yürekten "sevmenin" önko- şulu ise bu ülkeyi "güzel yurdu- muz" yapan kültür ve çevre mi- rasını her türlü tehlıkeye karşı "korumak" olduğuna göre, de- mek ki yönettikleri kentlerin ta- rihsel ve doğal "kimlik değerie- rini" imar rantına kurban eden beledıye başkanlannın da. MHP'nin bu söylemine göre, en azından "göreviniterketmeleri''' gerekiyor... Birkaç 'deneyim' var Örneğin Anadolu uygarlıkla- nnın "tarihsel başkenderi" ara- sında çok büyük bir deger taşı- yan Tarsus, geçen 5 yılı MHP'li bir belediye yönetimi elinde ge- çirdi. Şimdi yeniden MHP'yi seçe- rek binlerce yıllık geçmişini 3. bin yıla yine bu partinin "hima- yesinde" taşımaya hazırlanan kentte, 1994 sonrasının imar sü- reci ise tarihe ve çevre değerle- rine karşı tam bir "duyarsıztık gösterisi" şeklindeydi. Tarsus'un MHP'li belediye başkanı Burhanettin Kocaman kentin kültürel ve doğal kimli- ğine o denli "yabana" bir tu- tum içindeydi ki özellikle eski do- kuyu oluşturan sıvil mimarlık örneklerini koruma konusunda hemen hiçbir çaba göstermedı- ği gibi, SİT alanlannı bakımsız bırakarak adeta "çöküşe" terk ettı. Tarsus'un en güzel parkını sı- nırlayan yetişkin ağaçlan bile yol operasyonlanyla kesti. attı... Benzerşekilde yine 1994-1999 döneminde Kars, Kırşehir, Yoz- gat, Osmaniye gibi kentlerde de MHP'li belediye başkanlannın tarihi çevreye sahip çıktıklannı duymadık Sadece Amasya'da Belediye başkanı Ahmet Çekin, diğer MHP'li başkanlara göre kent ta- rihine "daha saygılı" bir davTa- nış sergiledi. Amasya'da aynı partinin yeni adayı olarak seçimi kazanan Hü- seyin Baş' ın ise 18 Nisan 'dan ön- ce yardımcısı olduğu Ahmet Çe- kin'den ilham alıp almadığını zaman gösterecek... Neden 'özeüikle' MHP?.. Şimdi bu değerlendirmeleri- mize bakan kimi MHP'liler, "tyi ama, neden sadece bizi öne ÇH kardın. diğer partiler tarihi kent dokularına çok mu duyarlılar?" diye sorabilırler. Kuşkusuz değiller ve bazı "en- der" sayıdaki duyarlı belediye başkanının dışında Türkiye'deki yerel yönetimler. yöresel kültür ve çevTedeğerlerine sahip çıkma- da. genelde sınıfta kalmış du- rumdalar. Ne var ki bu tarihe karşı du- yarsız siyasi kadrolann hiçbiri- si. "tarihimize ve ülkemize en çok biz bağhyu" diyen MHP'li- ler kadar yüksek oy almadılar. Bu nedenle MHP, hem siyasal söylemi hem de bu söyleme da- yalı oy patlamasıyla, şimdi ta- rihsel bir sınavla karşı karşıya. Yönetimine geldikleri kentleri ya "koruyarak" sevecekler ya da diğerleri gibi imar rantının tutsağı olup, en azından siyasal ahlak gereği "söylemlerini terk etmek" durumunda kalacaklar. 78 yaşmda ölen Sir Dirk Bogarde, yalnızlığı yeğleyerek 'münzevi bir yengeç' gibi yaşadı Gizeıııli yaşaıııöyküsüııü kendisi yazdıKültür Servisi - Danimarka kökenli ünlü lngiliz aktör Sir Dirk Bogarde cu- martesi gecesi evinde geçirdiği kalp krı- zi sonrasındayaşamını yitirdi. 78 yasın- daki aktör, döneminın en donanımlı. çok yönlü sanatçılan arasmda yer alıyor- du. 1996 yılında felç geçıren Bogarde. 24 saat bakım altında rutuluyordu. Cu- martesi gecesi, sanatçının bakımından sorumlu olan hemşire ile yeğenı Brock Van den Bogaerde de başında bulunu- yordu. Yeğenı yaptığı açıklamada, son günlerinde Dirk Bogarde'ın mutlu birya- şam sürdüğünü, 80. doğumgünü için hazırlıklar yaptığını ve daha gerçekleş- tirmek istedıği pek çok planının oldu- ğunu belirtti. Dirk Bogarde, tipik lngiliz zarafetı ile 1950'li yıllarda lngiliz sinemasının idolü haline gelmişti. Sanatçı, derin ki- şilik çözümlemeleri gerektiren zorlu rol- lerdekı başansı, düzeyli oyunculuğu ile döneminin aranan oyunculan arasında yer alıyordu. Yönetmen Michael Win- ner. Bogarde'ın ölümünün ardından yaptığı açıklamada, Bogarde'ı Ingilte- re'nin yetiştirdiği en büyük aktörlerden biri olarak nitelendirdi. Winner. aynca Bogarde'ın bir Hollywood yıldızı değil tam bir lngiliz olduğunu. ülkedeki bü- tün kızlann ona âşık olduğunu belirtti. Komediden savaş filmlenne uzanan 70'in üzerinde filmde rol aldı Bogarde. LuchinoVTsconti'nin yönettığı Venedik- teÖlüm'de genç bir çocuğa takmtılı şe- kilde bağlanan, ölmekte olan yaşlı bir bestecı (Mahler)portresini büyük başa- nyla canlandırdı. Unurulmaz filmleri arasında The Servant (Uşak), yme Vis- conti'nin yönettiği Lanetliler, Uzakta- ki Köprii. ve Alain Resnais'nin yönet- tiği Prmidence. Fassbinder'in yönetti- Lomediden savaş filmlerine dek 70'in üzerinde filmde rol alan çok yönlü sanatçı Dirk Bogarde, Visconti'nin 'Venedikte Ölüm' adh filmindeki Mahler rolüyle büyük başan kazandı. ği Despair/Umutsuzluk yer alıyordu. Dirk Bogarde, ellili yaşlannda sine- ma kariyerine yazarlık deneyimlennı de ekledi. Yaşamını kaleme aldığı dört ciltlik özyaşamöyküsünün yanı sıra ye- di tane de romana imza attı. Sanatçının son romanı For the Time Being geçen yıl yayımlanmıştı. En bü\ük deneyimi savaştı Bogarde, özyaşamöyküsünün dör- düncü cildi olan Blackctoth'da kendisi- nı 'münzevi biryengeç'olarak tanımlar- ken hıç evlenmemesinin ve çocuk sahi- bi olmayışının nedenini 'sahipolmakor- kusu' olarak açıklıyordu. Kitaplannda genç kızlarla yaşadığı ilk cinsel tecrübelerini, Kay Kendall ve Judy Garland'la yaşadığı uzun süreli aşklan büyük bir açıksözlülük ve içten- likle anlatmasına karşın 50 yıllık dostu ve menajeri Tony Fornood ile yaşadığı uzun süreli ve yakın ilişkisinden hiç söz etmemışti Bogarde. Yaşamöyküsünün soncildini 1986 yılında tamamladıktan sonra da, ölümünün ardından yaşamöy- küsünün bir başkası tarafından yeniden kaleme alınmaması için bütün hatıra defterleri, not ve yaşamıyla ilgili belge- leri yakacağını açıklamıştı. Bu tarihten sonra da yazma serüvenini romanlany- la sürdürdü sanatçı. Asıl adı Derek Niven Van den Boga- erde olan aktör 28 Man 1921 'de Lond- ra'nın kuzeyinde sanatçı bir çevrede dünyada geldi. Babası, The Times ga- zetesinin görsel yönetmeniydi. Yaşamı boyunca ailesıyle ve akrabalanyla ba- ğını kopartmadı. Gençliğinde lskoç- ya'daki akrabalanyla yaşamaya gönde- rilen Bogarde, ikı yaşantısı arasındaki uçurumun çok güçlü savunma meka- nızmalan oluşrurmasına neden olduğu- nu belirtiyordu. "Yainız yaşamım, ken- di kendimin tek dostu olmama neden oldu" diyordu Bogarde. Büyük bir titiz- likle tuttuğu notlan ve anı defterleri, sa- natçının münzev i yengeç sendromunun bir parçası haline geldı zamanla. Hayattaki en büyük tecrübesinin ise lkinci Dünya Savaşı olduğunu söylüyor- da Başında bulunduğu birlikle Alman is- tilasından kurtulan Belsen toplama kam- pına girdiğinde. hayatında başka hiçbir şeyin kendisini bu kadar çok korkutup al- tüst edemeyeceğini anlamıştı. Bogarde'ın özel yaşamı gizemli birbil- meceydi. 'Münzevi bir sinema yıldı- n'ydı... Şöhretinindoruklannda olduğu 1950'lerde film prömiyerleri öncesinde hayranlannın kendisini çıplak görmek için soymaya kalkması tehlikesine kar- şı kıyafetlerini sıkıca bağlatıyordu. 'Unutulmak istiyorum.J 1960'larda Hollywood'aküstü. Fran- sa'ya yerleşerek 15. yüzyıldan kahna birçiftlik evinde yaşamaya başladı. An- cak 1986 yılında Fonvood'unağır bir has- talık geçirmesi ve bir hastaneye yakın yaşamak istemesi üzerine yeniden lngil- tere'ye döndüler. Forwood'un sağlığı duzelse de Ingiltere'de yasam Bogarde için tam bir işkenceydi. Her şeyin bırak- tığmdan daha da kötüye gittiğini gördü. Televizyon dünyasından hiç hoşlanmı- yordu. Bu nedenle bir iki filmde küçük roller almakla yetindi. "İstediğiraz bir yerde çok güzel olduğu için öiebileceğJ- nia sanıyorsunuz, ama yaşam buna izin vermiyor" diyordu. Yaşamının son günlerindeki tek a\oın- tusu son filmi olan TheFoolish Things'in bir yıl ardından gelen şövalyelik unva- nı oldu. 1996 yılında kitaplannın satı- şının I milyona ulaşmasını kutladı. Ancak "Hatuianmak ya da haürlan- mamak umurumda değil" diyordu Sir Dirk Bogarde: "Mezartaşınızm üzerin- de ne yazdığı hiç bir şeyi değiştirmiyor. Vasiyetime, özel bir cenaze riirü isteme- diğimi, unutulmak istediğimi yazaca- ğım. Beni unutun yeter." ODAK NOKTASI AHMET CEMAL • •Işık, Biraz Daha Işık. Alman dilinin en büyük ustası Johann VVolfgang von Goethe (1749-1832), doğumunun iki yüz ellin- ci yıldönümü nedeniyle içinde bulunduğumuz yıl bütün dünyada anılıyor. Önemini dile getirmek için "büyük" sözcüğünün yetersiz kaldığı yaratıcılardandır Goethe. Daha ha- yattayken, Thomas Mann'ın deyişiyle, "önünde krallann, imparatoıiann baş eğdikleribiryüceliğe ula- şan" bu dil ustası, seksen üç yıllık yaşamında Yedi Yıl Savaşlan'na, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'na, Fransız Ihtilâli'ne, Napoleon'un yükselişine ve dü- şüşüne, burjuva çağının doğuşuna, makineleşme- nin yaygınlaşmasına, bir yüzyıl dönümüyle birlikte insanlığın yeni ufuklara yönelişine tanık olur. Çok genç yaşlanndan başlayarak bilincine vardığı yeteneğinin yardımıyla çabalannın ağırlık noktasını hep bunca olup biteni bir bütüne yerleştirme noktasında top- lar. Döneminin önemli dil bilginlerinden ve devlet adamlanndan Wilhelm von Humbotdt'a yazdığı bir mektuptaki şu satırlaria Goethe, sanki kendi mis- yonunu tanımlamıştır: "...Dehanın en iyisi, her şeyi özümseyen, her şeyi safıiplenmeyi başaran, ama bu arada karakterdiyeadlandınlan o temelyönelimi hiç sarsmayan, tersine, karakteri böylece yüceltebilen ve yeteneklerini geliştirebilen dehadır..." Goethe de böyle bir dehanın taşıyıcısıdır. Bu de- hanın başyapıtı Faust için yirminci yüzyılın en bü- yük kültür tarihçilerinden Egon Friedell, 'Yeniçağın Kültür Tarihi' adlı eserinde şunları yazar: "Goet- he'nin Faust adlı eserinin asıl dâhiyane yanı, yeni- çağın bir kültür tarihi niteliğınde olmasıdır... Faust, modem insanın kendini binlerce maske ve kılık ar- kasında gizleyen baştan çıkışlarının öyküsüdür... Faust'un trajedisi, yeniçağ insanının, akılcılığın, kuş- kuculuğun, gerçekçiliğin trajedisidir. Bu insanın ya- nında şeytan yeralır. Ama Mefısto, asla yalnızca kö- tü diye nitelendirilemez; Mefisto, ...dâhiyane ben- merkezciliğin en tutariı temsilcisidir..." Goethe'nin Faust'u, mutlak bilgiye erişmeyi he- defleyen, bu yolda attığı her adımda sınıriılığının bi- lincine acıyla varan, bu yüzden hep kendi sınırlan- nın ötesine bakan ve bu sınırlan aşma uğruna so- nunda ruhunu şeytana satmaktan çekinmeyen in- sanın, birtür üstün-insan'ın simgesidir. Birtürlü do- yuma ulaşamayan ve bu doyumsuzluğu yüzünden sonunda iktidan amaçlama konumuna da gelen bu insan, gerçek karşılığını belki de Goethe'nin döne- minde değil, ama bitmekte olan yüzyılımızda bul- muştur. Çünkü Goethe'nin çağında yaşayıp, onun Faust'ta dıle getirdiği sancılan çekenler, her şeye kar- şın ilerieme'den iyi bir şeyler ummakta haklıydılar. O çağ, Auschwrtz'e ve Hiroşima'ya henüz yaban- cı olan bir çağdı. Aslında yirminci yüzyılın ilk yıllannın insanı bile böyle biryabancılığın içersinde olan bir anlayışı tem- sil ediyordu. Kafka'nın geleceğe yönelik -ve so- nunda hepsi de gerçekleşen!- vizyonlannın başlan- gıçta bırer hezeyan diye nitelendirilmiş olması, baş- ka türlü açıklanamaz. Bugünün iki dünya savaşından arta kalmış insan- lığı ise Fauşt'ta neredeyse kusursuz yansımasını görebiliyor. Üstelik bugünün insanı için herhangi bir tragedyada, çıkışsızlığı daha iyi vurgulayabılmek için, bir Faust'un yanına bir de Mafisto koymak ge- reksiz. Çünkü tıpkı insanoğlunun çıkışsızlığının so- rumluluğunu tannlann ve kaderin sırtına yükleyen an- tikçağ tragedyasının karşısına Shakespeare ın in- sanoğlunu yalnızca kendine yargılı kılan modern tragedyayı çıkarmış oluşu gibi, bugünün insanını da şeytanını dışarda aratmak gibi bir yanılsamaya sü- rüklemenin hiçbir anlamı yok. Goethe'nin Faust'u, aynı zamanda bir yalnızlık simgesidir; onunkisi, neredeyse acımasız bir ben- merkezcilikten kaynaklanma biryalnızlıktır. Goethe'de insanı insan kılan tinsel değerier bağlamında henüz bir hesaplaşma vardır. Günümüz insanı ise, engel tanımaz bir ılerleme tutkusunun bedelini sanki ar- tık böyle bir hesaplaşmaya gerek duymama gibi bir körleşmeye sürüklenmekle ödedi. Bu körieşmenin insana kazandırdığı (!) yabancı- laşma, Goethe'nin Fausf'unun günümüzdeki karşı- lığıdır. Sabahattin Eyuboğlu, dünya tarihinde ünlülerin son sözleri üzerine yazdığı bir denemesinde, Goet- he'nin ölmezden biraz önce, "Işık, biraz daha ışık..." dediği söylentisine değinirken, "Belki de böyle bir şey hiç söylemedi" der, "Ya da sanılandan farklı bir nedenle söyledi. Ama Goethe'ye yakışırdı..." Evet, bunca bilgelik mirasının ardından, gerçek- ten de yakışırdı! e-posta: ahmetcemaKg superoniine.com Bilgi Üniversitesi'nde Işığm Yansıması • Kültür Senisi - Istanbul Bilgi Üniversitesi, kent müziği etkinliklerini Işığın Yansıması Grubu'nun konseriyle sürdürüyor. Murat Özyüksel, Barlas Çevikus, Ertuğrul Koç, Ayhan Orhuntaş, Ali Erenus'tan oluşan Işığm Yansıması 'nın konseri bugün saat 17.00'de büyük salonda gerçekleşecek. 1997 yılında Birdenbire adlı albümüyle ilgi toplayan Işığın Yansıması, bu yıl içinde çıkarmayı planladıklan, yine Türk edebiyatının önde gelen şairlerinin dizelerini seslendirecekleri yeni albümleri için çalışmalanm sürdürüyor. (216 23 00) BUGUN • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZl'nde saat 18.30-20.30 arası John Cook'un söyleşisi yer alıyor. • MARMARA ÜNtVERSİTESİ GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ Acıbadem Kampusu'nda bugün saat 14.00'te Fazıl Hüsnü Dağlarca bir söyleşi yapacak ve kitaplannı imzalayacak. • IV. ULUSLAR\RASI CRR GENÇLİK FESitVALİ çerçevesinde İTÜ Türk Musikisi Devlet IConservatuvarı Türk Halk Müziği Öğrenci Saz Topluluğu saat 19.30'da CRR'de bir konser verecek. (231 54 98) • SABANCI ÜNtVERSİTESİ KARAKÖY İLETİŞİM MERKEZl'nde saat 19.00'da Prof. Dr. Hüveyda Başağa'nın katılacağı 'Hücre Fonksiyonlarında Radikal Bir Yaklaşım' başlıklı seminer gerçekleştirilecek. CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ'NDE BUGÜAİ • Cumhuriyet Kitap Kulübü Taksim Sergi Salonu'nda saat 18.00-20.00 arası Mümtaz Soysal kitaplannı imzalayacak ve okurlanyla söyleşecek. (252 38 81)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle