Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13MAYIS 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
IIIM UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKÎNCİ
MHP'li adaylann seçildiği belediyelerde kültür mirası ile 'muhafazakârlık' karşı karşıya
Mifliyetçflerin 'tarih' smavı
OsmanJı'nın ilk yerleşme merkezi olan OsmanelL sadece adıyla değil, eski evleriyle de
tarihin tan ıklığını sürdürm or." \ 1illiyetçi" yönetimin bu evlere sahipçıkıp çıkmayacağını
da en çok o "tarih" merak ediyor...
• Seçimlerden önce
kentlerin duvarlannı 'Ya sev
ya terk et' sloganıyla
donatarak ülkeye olan
'radikal' bağlılıklannı
gösteren MHP'liler, şimdi
seçim kazandıklan
belediyelerde de o
kentin kimlik
değerlerine olan
sevgilerini ya
koruyarak
kanıtlayacaklar ya da
imar rantına kurban
edip en azından bu
sloganlannı terk
etmek zorunda
kalacaklar...
Ulusal küJtürümüzün zengin mimari örnekkrini banndıran Göynük ilçesi de arük
"milliyetçi imar politikaJannın" elinde. Bunun korumaya mı, yağmaya mı hizmet
edeceğini ise zaman gösterecek. (Fotoğraflar: OKTAY EKlNCl)"
Sağ partiler arasmda "radi-
kal-mittiyetçfliğin'' temsilcisi ola-
rak 18 Nisan 1999 seçimlerin-
de öne geçen MHP, sadece par-
lamentoda değıl, "yerel yöne-
timlerde" de önemli bır güce
ulaştı. Kentler arasmda özellik-
le "milüyetçilik" açısından her-
halde önemli olması gereken,
"tarihi dokusu" çok değerli ki-
mi yerleşmeler de var.
Örneğin Erzurum zengin bir
kültürel geçmışe sahip ve bu
geçmişın anıtsal-dinsel yapıla-
nnın yanı sıra "shil mimartakör-
nekleri" de Anadolu sanat tari-
hınde önemli bir yer tııtyor.
Hele, OsmanelL Göynük gi-
bi, yine artık MHP'li belediye-
lerle yönetilecek yerleşmeler ise
"Osmanlı'nın ilk kentsel mer-
kezleri'" olarak dikkat çekiyor-
lar. Benzer şekilde, 18 Nisan'da
yerel yönetime bir kez daha
MHP'nin tercih edildiği Kasta-
monu da. bulunduğu kültür ku-
şağının en görkemli sivil ve anıt-
sal mimari degerleriyle ün yap-
mış bir tarihk'entimiz^..
Bİı listeye, Buldan (Denizli),
Merzifon(Amasya), Afywı(mer-
kez), Isparta (merkez), Malat-
ya (merkez), Kaymaklı (Kapa-
dokya) gibi, yine eski yerleşme
dokulan hâlâ tümüyle yitirilme-
miş olan kentleri de eklediği-
mizde; bu son seçimlenn "kül-
rürdsonuçlarT açısından belki
de en önemli sorusu şu oluyor:
"Acaba siyasal söylemlerinde ta-
rihe ve geleneksel değerlere bag-
lüığın ödünsüz savunucusu ol-
duklannı belirten milliyetçi-ınu-
hafazakâr kadrolar, şimdi imar
yetkilerini devraldıklan kentter-
de bu söylemle örtüşen bir konı-
maahk da gösterebflecekler mi?"
"Ya sev, ya terk et.'.."
Doğrusunu isterseniz. MHP
bu konuda diğer partilere göre
ilk kez "ciddi bir sınav•" yaşaya-
ÇEKÜL'ün tarihsel 'karargâhı'...Beyoğiu'nda, Tarlabaşı Caddesi'ne açılan
tarihi sokaklardan biri EkrnnTur Sokak.Sağ-
lı sollu yan yana dizilen "Rera" evleriyle ge-
çen yüzyılın mimarlık ve kent kültürünü ge-
lecek yüzyıla da taşımanın sanki "gunıriH
na" yaşıyor...
Sokagın 8 numarah binası ise sadece gu-
rurludegil, aynı zamanda "coşknhTda Çün-
kü, komşularından farkü olarak 2 i. yüzyıb
"gençteşerek" karşılamaya hazırlanıyor. "\fe-
ni salıibi'* onu bir güzel onarmış, temizle-
miş, saflığmı ve bezemelerini yeniden orta-
ya çıkarmış, her köşesinde, her duvannda,
her tavanında ve her yerinde "yaşına ve bi-
rldminesavgriT birrestorasyonlagücüne gûç
katıp ömrûnü de, en az geride kalan 120 yıl
kadar uzatıvermiş. Üstelik bunu yaparkea,
sadece geleceğe değil, "tarihe" karşı da kül-
tûr hizmetini çok daha derin bir kent ve in-
san sevgisiyie sürdürmesini sağlayacak bir
"işfev''kazandınnış: ÇEKÜLVakfi Merkez
BinasL
Ya da çevre ve kültür değerierini korumak
Lfin yurt düzeymde örgütlenen "gönüliüler
ordusıTnun tstanbul'daki "karargâhT-
Ekrem Tur Sokak'ın eski adı "Margarit"
sokak. 8 numarah evin ilk numarası ise
4'müş... Arsaya ait 1879 tarihli tapu senedi,
"Margarit Sok.No:4_"
(Desen: METÎN KESKİN)
"Vakmar BakanhğT anlamına gelen "Ev-
kâfn Humayun Nezareti" tarafından düzen-
lenmiş. Sözüne güvenilir bilirkişi Mustafa
Hayri Efendi baskanf ığındaki heyetin yap-
tığı inceleme sonunda 200 "zira" (yaklaşık
0,80 cm) büyüklüğünde olduğu saptanarak
"her bir ziraı ikişer yüz kunıştan" hesapla-
nıp, EI Hac Ebabekir Ağa Valrfi'na ait arsa-
nın tapusu "ilk müşteri" sıfatıyla Çolua
Panço oğlu Yani'ye devredilmiş...
ÇEKUL üyeleri, 9 Mayıs 1999 Pazar gü-
nü binanın açılış coşkusunu paylaşmaya ge-
len çevre ve kültür dostlanna, işte bu bilgi-
leri de içeren "tapu sunetini" armağan ola-
rak verirken, 120 yıllık "müUdyettarihini"
de şöyle özetlediler: 1879-1882 Panço oğ-
lu Yani ' 1882-1883 LiberLorando /1883-
1930 Costantin oğlu Triandaphilidis /1930-
1940 HaticeHanımileFikret Efendi/1940-
1947 Avram kızı Donna Balan /1947-1964
Keti Ipekçi ile Faik Sabri Ayık /1964-1994
M. Ipekçi - H.Karadeniz ve 1994'ten son-
ra da ÇEKÜL Çevre ve Kültür Değerierini
Koruma ve Tanırma Vakfi...
Yolunuz Beyoğlu'na düşmesede, bu "kül-
tfirier yumağT geçmişın yorgun düşen uy-
garhk mirasına yeniden 'Ş'aşama sevind" ve-
ren ÇEKÜL'ün elini sıkmak ıçin Ekrem Tur
Sokak, numara 8'in kapısını çalmaya yine
de zaman ayınn. lçeri girdiğinizde, gelece-
ğin -kinüikü düny^smı" da görecek. umut-
lannızı tazeleyeceksınız...
cak.
Çünkü yine ilk kez ülke dü-
zeyınde böylesi yaygm bir ''ye-
rel yöneticilik" deneyimıne baş-
lıyor ve üstelik seçimı kazan-
masına neden olan sloganları
arasında da "Ya sev, ya terk et"
gibi ulusal (milli) değerierebağ-
lılıgın "en radikal söytemJeri" yer
alıyor.
Nitekim, MHP Genel Başka-
nı DevletBahçefa"nin "başdanış-
manı" olarak seçimlerden son-
ra Milüyet'te Kemal Can'ın so-
rulannı yanıtlayan. siyaset bi-
limcisi Dr. Esat Öz de. aynı ra-
dikal söylemin ardındaki "siya-
sal kimliği" tanımlarken, "tari-
he saygı" ile "ülke sevgisi'' ara-
sjndaki bağlantıyı şöyle vurgu-
luyor:
"Bir ülkede insanlann büyük
bir çoğunluğunun (yani MHP
tabanının ve bu partiye oy veren-
lerin) kendi tarihine saygı duy-
ması ay ıp bir şey değildir; ülke-
sini başkalanndan daha fazla
sevmesi ayıp bir şey değüdir.."
(Milliyet-28 Nisan 1999)
Yaşadığımız toprakJan, kent-
lerimizi ve ülkemizi gerçekten
ve yürekten "sevmenin" önko-
şulu ise bu ülkeyi "güzel yurdu-
muz" yapan kültür ve çevre mi-
rasını her türlü tehlıkeye karşı
"korumak" olduğuna göre, de-
mek ki yönettikleri kentlerin ta-
rihsel ve doğal "kimlik değerie-
rini" imar rantına kurban eden
beledıye başkanlannın da.
MHP'nin bu söylemine göre, en
azından "göreviniterketmeleri'''
gerekiyor...
Birkaç 'deneyim' var
Örneğin Anadolu uygarlıkla-
nnın "tarihsel başkenderi" ara-
sında çok büyük bir deger taşı-
yan Tarsus, geçen 5 yılı MHP'li
bir belediye yönetimi elinde ge-
çirdi.
Şimdi yeniden MHP'yi seçe-
rek binlerce yıllık geçmişini 3.
bin yıla yine bu partinin "hima-
yesinde" taşımaya hazırlanan
kentte, 1994 sonrasının imar sü-
reci ise tarihe ve çevre değerle-
rine karşı tam bir "duyarsıztık
gösterisi" şeklindeydi.
Tarsus'un MHP'li belediye
başkanı Burhanettin Kocaman
kentin kültürel ve doğal kimli-
ğine o denli "yabana" bir tu-
tum içindeydi ki özellikle eski do-
kuyu oluşturan sıvil mimarlık
örneklerini koruma konusunda
hemen hiçbir çaba göstermedı-
ği gibi, SİT alanlannı bakımsız
bırakarak adeta "çöküşe" terk
ettı.
Tarsus'un en güzel parkını sı-
nırlayan yetişkin ağaçlan bile
yol operasyonlanyla kesti. attı...
Benzerşekilde yine 1994-1999
döneminde Kars, Kırşehir, Yoz-
gat, Osmaniye gibi kentlerde de
MHP'li belediye başkanlannın
tarihi çevreye sahip çıktıklannı
duymadık
Sadece Amasya'da Belediye
başkanı Ahmet Çekin, diğer
MHP'li başkanlara göre kent ta-
rihine "daha saygılı" bir davTa-
nış sergiledi.
Amasya'da aynı partinin yeni
adayı olarak seçimi kazanan Hü-
seyin Baş' ın ise 18 Nisan 'dan ön-
ce yardımcısı olduğu Ahmet Çe-
kin'den ilham alıp almadığını
zaman gösterecek...
Neden 'özeüikle' MHP?..
Şimdi bu değerlendirmeleri-
mize bakan kimi MHP'liler, "tyi
ama, neden sadece bizi öne ÇH
kardın. diğer partiler tarihi kent
dokularına çok mu duyarlılar?"
diye sorabilırler.
Kuşkusuz değiller ve bazı "en-
der" sayıdaki duyarlı belediye
başkanının dışında Türkiye'deki
yerel yönetimler. yöresel kültür
ve çevTedeğerlerine sahip çıkma-
da. genelde sınıfta kalmış du-
rumdalar.
Ne var ki bu tarihe karşı du-
yarsız siyasi kadrolann hiçbiri-
si. "tarihimize ve ülkemize en
çok biz bağhyu" diyen MHP'li-
ler kadar yüksek oy almadılar.
Bu nedenle MHP, hem siyasal
söylemi hem de bu söyleme da-
yalı oy patlamasıyla, şimdi ta-
rihsel bir sınavla karşı karşıya.
Yönetimine geldikleri kentleri
ya "koruyarak" sevecekler ya
da diğerleri gibi imar rantının
tutsağı olup, en azından siyasal
ahlak gereği "söylemlerini terk
etmek" durumunda kalacaklar.
78 yaşmda ölen Sir Dirk Bogarde, yalnızlığı yeğleyerek 'münzevi bir yengeç' gibi yaşadı
Gizeıııli yaşaıııöyküsüııü kendisi yazdıKültür Servisi - Danimarka kökenli
ünlü lngiliz aktör Sir Dirk Bogarde cu-
martesi gecesi evinde geçirdiği kalp krı-
zi sonrasındayaşamını yitirdi. 78 yasın-
daki aktör, döneminın en donanımlı.
çok yönlü sanatçılan arasmda yer alıyor-
du. 1996 yılında felç geçıren Bogarde.
24 saat bakım altında rutuluyordu. Cu-
martesi gecesi, sanatçının bakımından
sorumlu olan hemşire ile yeğenı Brock
Van den Bogaerde de başında bulunu-
yordu. Yeğenı yaptığı açıklamada, son
günlerinde Dirk Bogarde'ın mutlu birya-
şam sürdüğünü, 80. doğumgünü için
hazırlıklar yaptığını ve daha gerçekleş-
tirmek istedıği pek çok planının oldu-
ğunu belirtti.
Dirk Bogarde, tipik lngiliz zarafetı
ile 1950'li yıllarda lngiliz sinemasının
idolü haline gelmişti. Sanatçı, derin ki-
şilik çözümlemeleri gerektiren zorlu rol-
lerdekı başansı, düzeyli oyunculuğu ile
döneminin aranan oyunculan arasında
yer alıyordu. Yönetmen Michael Win-
ner. Bogarde'ın ölümünün ardından
yaptığı açıklamada, Bogarde'ı Ingilte-
re'nin yetiştirdiği en büyük aktörlerden
biri olarak nitelendirdi. Winner. aynca
Bogarde'ın bir Hollywood yıldızı değil
tam bir lngiliz olduğunu. ülkedeki bü-
tün kızlann ona âşık olduğunu belirtti.
Komediden savaş filmlenne uzanan
70'in üzerinde filmde rol aldı Bogarde.
LuchinoVTsconti'nin yönettığı Venedik-
teÖlüm'de genç bir çocuğa takmtılı şe-
kilde bağlanan, ölmekte olan yaşlı bir
bestecı (Mahler)portresini büyük başa-
nyla canlandırdı. Unurulmaz filmleri
arasında The Servant (Uşak), yme Vis-
conti'nin yönettiği Lanetliler, Uzakta-
ki Köprii. ve Alain Resnais'nin yönet-
tiği Prmidence. Fassbinder'in yönetti-
Lomediden
savaş filmlerine
dek 70'in
üzerinde
filmde rol alan
çok yönlü
sanatçı
Dirk Bogarde,
Visconti'nin
'Venedikte
Ölüm' adh
filmindeki
Mahler
rolüyle büyük
başan kazandı.
ği Despair/Umutsuzluk yer alıyordu.
Dirk Bogarde, ellili yaşlannda sine-
ma kariyerine yazarlık deneyimlennı
de ekledi. Yaşamını kaleme aldığı dört
ciltlik özyaşamöyküsünün yanı sıra ye-
di tane de romana imza attı. Sanatçının
son romanı For the Time Being geçen
yıl yayımlanmıştı.
En bü\ük deneyimi savaştı
Bogarde, özyaşamöyküsünün dör-
düncü cildi olan Blackctoth'da kendisi-
nı 'münzevi biryengeç'olarak tanımlar-
ken hıç evlenmemesinin ve çocuk sahi-
bi olmayışının nedenini 'sahipolmakor-
kusu' olarak açıklıyordu.
Kitaplannda genç kızlarla yaşadığı
ilk cinsel tecrübelerini, Kay Kendall ve
Judy Garland'la yaşadığı uzun süreli
aşklan büyük bir açıksözlülük ve içten-
likle anlatmasına karşın 50 yıllık dostu
ve menajeri Tony Fornood ile yaşadığı
uzun süreli ve yakın ilişkisinden hiç söz
etmemışti Bogarde. Yaşamöyküsünün
soncildini 1986 yılında tamamladıktan
sonra da, ölümünün ardından yaşamöy-
küsünün bir başkası tarafından yeniden
kaleme alınmaması için bütün hatıra
defterleri, not ve yaşamıyla ilgili belge-
leri yakacağını açıklamıştı. Bu tarihten
sonra da yazma serüvenini romanlany-
la sürdürdü sanatçı.
Asıl adı Derek Niven Van den Boga-
erde olan aktör 28 Man 1921 'de Lond-
ra'nın kuzeyinde sanatçı bir çevrede
dünyada geldi. Babası, The Times ga-
zetesinin görsel yönetmeniydi. Yaşamı
boyunca ailesıyle ve akrabalanyla ba-
ğını kopartmadı. Gençliğinde lskoç-
ya'daki akrabalanyla yaşamaya gönde-
rilen Bogarde, ikı yaşantısı arasındaki
uçurumun çok güçlü savunma meka-
nızmalan oluşrurmasına neden olduğu-
nu belirtiyordu. "Yainız yaşamım, ken-
di kendimin tek dostu olmama neden
oldu" diyordu Bogarde. Büyük bir titiz-
likle tuttuğu notlan ve anı defterleri, sa-
natçının münzev i yengeç sendromunun
bir parçası haline geldı zamanla.
Hayattaki en büyük tecrübesinin ise
lkinci Dünya Savaşı olduğunu söylüyor-
da Başında bulunduğu birlikle Alman is-
tilasından kurtulan Belsen toplama kam-
pına girdiğinde. hayatında başka hiçbir
şeyin kendisini bu kadar çok korkutup al-
tüst edemeyeceğini anlamıştı.
Bogarde'ın özel yaşamı gizemli birbil-
meceydi. 'Münzevi bir sinema yıldı-
n'ydı... Şöhretinindoruklannda olduğu
1950'lerde film prömiyerleri öncesinde
hayranlannın kendisini çıplak görmek
için soymaya kalkması tehlikesine kar-
şı kıyafetlerini sıkıca bağlatıyordu.
'Unutulmak istiyorum.J
1960'larda Hollywood'aküstü. Fran-
sa'ya yerleşerek 15. yüzyıldan kahna
birçiftlik evinde yaşamaya başladı. An-
cak 1986 yılında Fonvood'unağır bir has-
talık geçirmesi ve bir hastaneye yakın
yaşamak istemesi üzerine yeniden lngil-
tere'ye döndüler. Forwood'un sağlığı
duzelse de Ingiltere'de yasam Bogarde
için tam bir işkenceydi. Her şeyin bırak-
tığmdan daha da kötüye gittiğini gördü.
Televizyon dünyasından hiç hoşlanmı-
yordu. Bu nedenle bir iki filmde küçük
roller almakla yetindi. "İstediğiraz bir
yerde çok güzel olduğu için öiebileceğJ-
nia sanıyorsunuz, ama yaşam buna izin
vermiyor" diyordu.
Yaşamının son günlerindeki tek a\oın-
tusu son filmi olan TheFoolish Things'in
bir yıl ardından gelen şövalyelik unva-
nı oldu. 1996 yılında kitaplannın satı-
şının I milyona ulaşmasını kutladı.
Ancak "Hatuianmak ya da haürlan-
mamak umurumda değil" diyordu Sir
Dirk Bogarde: "Mezartaşınızm üzerin-
de ne yazdığı hiç bir şeyi değiştirmiyor.
Vasiyetime, özel bir cenaze riirü isteme-
diğimi, unutulmak istediğimi yazaca-
ğım. Beni unutun yeter."
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
• •Işık, Biraz Daha Işık.
Alman dilinin en büyük ustası Johann VVolfgang
von Goethe (1749-1832), doğumunun iki yüz ellin-
ci yıldönümü nedeniyle içinde bulunduğumuz yıl
bütün dünyada anılıyor.
Önemini dile getirmek için "büyük" sözcüğünün
yetersiz kaldığı yaratıcılardandır Goethe. Daha ha-
yattayken, Thomas Mann'ın deyişiyle, "önünde
krallann, imparatoıiann baş eğdikleribiryüceliğe ula-
şan" bu dil ustası, seksen üç yıllık yaşamında Yedi
Yıl Savaşlan'na, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'na,
Fransız Ihtilâli'ne, Napoleon'un yükselişine ve dü-
şüşüne, burjuva çağının doğuşuna, makineleşme-
nin yaygınlaşmasına, bir yüzyıl dönümüyle birlikte
insanlığın yeni ufuklara yönelişine tanık olur. Çok genç
yaşlanndan başlayarak bilincine vardığı yeteneğinin
yardımıyla çabalannın ağırlık noktasını hep bunca
olup biteni bir bütüne yerleştirme noktasında top-
lar. Döneminin önemli dil bilginlerinden ve devlet
adamlanndan Wilhelm von Humbotdt'a yazdığı
bir mektuptaki şu satırlaria Goethe, sanki kendi mis-
yonunu tanımlamıştır: "...Dehanın en iyisi, her şeyi
özümseyen, her şeyi safıiplenmeyi başaran, ama bu
arada karakterdiyeadlandınlan o temelyönelimi hiç
sarsmayan, tersine, karakteri böylece yüceltebilen
ve yeteneklerini geliştirebilen dehadır..."
Goethe de böyle bir dehanın taşıyıcısıdır. Bu de-
hanın başyapıtı Faust için yirminci yüzyılın en bü-
yük kültür tarihçilerinden Egon Friedell, 'Yeniçağın
Kültür Tarihi' adlı eserinde şunları yazar: "Goet-
he'nin Faust adlı eserinin asıl dâhiyane yanı, yeni-
çağın bir kültür tarihi niteliğınde olmasıdır... Faust,
modem insanın kendini binlerce maske ve kılık ar-
kasında gizleyen baştan çıkışlarının öyküsüdür...
Faust'un trajedisi, yeniçağ insanının, akılcılığın, kuş-
kuculuğun, gerçekçiliğin trajedisidir. Bu insanın ya-
nında şeytan yeralır. Ama Mefısto, asla yalnızca kö-
tü diye nitelendirilemez; Mefisto, ...dâhiyane ben-
merkezciliğin en tutariı temsilcisidir..."
Goethe'nin Faust'u, mutlak bilgiye erişmeyi he-
defleyen, bu yolda attığı her adımda sınıriılığının bi-
lincine acıyla varan, bu yüzden hep kendi sınırlan-
nın ötesine bakan ve bu sınırlan aşma uğruna so-
nunda ruhunu şeytana satmaktan çekinmeyen in-
sanın, birtür üstün-insan'ın simgesidir. Birtürlü do-
yuma ulaşamayan ve bu doyumsuzluğu yüzünden
sonunda iktidan amaçlama konumuna da gelen bu
insan, gerçek karşılığını belki de Goethe'nin döne-
minde değil, ama bitmekte olan yüzyılımızda bul-
muştur. Çünkü Goethe'nin çağında yaşayıp, onun
Faust'ta dıle getirdiği sancılan çekenler, her şeye kar-
şın ilerieme'den iyi bir şeyler ummakta haklıydılar.
O çağ, Auschwrtz'e ve Hiroşima'ya henüz yaban-
cı olan bir çağdı.
Aslında yirminci yüzyılın ilk yıllannın insanı bile
böyle biryabancılığın içersinde olan bir anlayışı tem-
sil ediyordu. Kafka'nın geleceğe yönelik -ve so-
nunda hepsi de gerçekleşen!- vizyonlannın başlan-
gıçta bırer hezeyan diye nitelendirilmiş olması, baş-
ka türlü açıklanamaz.
Bugünün iki dünya savaşından arta kalmış insan-
lığı ise Fauşt'ta neredeyse kusursuz yansımasını
görebiliyor. Üstelik bugünün insanı için herhangi bir
tragedyada, çıkışsızlığı daha iyi vurgulayabılmek
için, bir Faust'un yanına bir de Mafisto koymak ge-
reksiz. Çünkü tıpkı insanoğlunun çıkışsızlığının so-
rumluluğunu tannlann ve kaderin sırtına yükleyen an-
tikçağ tragedyasının karşısına Shakespeare ın in-
sanoğlunu yalnızca kendine yargılı kılan modern
tragedyayı çıkarmış oluşu gibi, bugünün insanını da
şeytanını dışarda aratmak gibi bir yanılsamaya sü-
rüklemenin hiçbir anlamı yok.
Goethe'nin Faust'u, aynı zamanda bir yalnızlık
simgesidir; onunkisi, neredeyse acımasız bir ben-
merkezcilikten kaynaklanma biryalnızlıktır. Goethe'de
insanı insan kılan tinsel değerier bağlamında henüz
bir hesaplaşma vardır. Günümüz insanı ise, engel
tanımaz bir ılerleme tutkusunun bedelini sanki ar-
tık böyle bir hesaplaşmaya gerek duymama gibi bir
körleşmeye sürüklenmekle ödedi.
Bu körieşmenin insana kazandırdığı (!) yabancı-
laşma, Goethe'nin Fausf'unun günümüzdeki karşı-
lığıdır.
Sabahattin Eyuboğlu, dünya tarihinde ünlülerin
son sözleri üzerine yazdığı bir denemesinde, Goet-
he'nin ölmezden biraz önce, "Işık, biraz daha ışık..."
dediği söylentisine değinirken, "Belki de böyle bir
şey hiç söylemedi" der, "Ya da sanılandan farklı bir
nedenle söyledi. Ama Goethe'ye yakışırdı..."
Evet, bunca bilgelik mirasının ardından, gerçek-
ten de yakışırdı!
e-posta: ahmetcemaKg superoniine.com
Bilgi Üniversitesi'nde
Işığm Yansıması
• Kültür Senisi - Istanbul Bilgi Üniversitesi, kent
müziği etkinliklerini Işığın Yansıması Grubu'nun
konseriyle sürdürüyor. Murat Özyüksel, Barlas
Çevikus, Ertuğrul Koç, Ayhan Orhuntaş, Ali
Erenus'tan oluşan Işığm Yansıması 'nın konseri
bugün saat 17.00'de büyük salonda gerçekleşecek.
1997 yılında Birdenbire adlı albümüyle ilgi toplayan
Işığın Yansıması, bu yıl içinde çıkarmayı
planladıklan, yine Türk edebiyatının önde gelen
şairlerinin dizelerini seslendirecekleri yeni
albümleri için çalışmalanm sürdürüyor. (216 23 00)
BUGUN
• BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT
MERKEZl'nde saat 18.30-20.30 arası John
Cook'un söyleşisi yer alıyor.
• MARMARA ÜNtVERSİTESİ GÜZEL
SANATLAR FAKÜLTESİ Acıbadem Kampusu'nda
bugün saat 14.00'te Fazıl Hüsnü Dağlarca bir söyleşi
yapacak ve kitaplannı imzalayacak.
• IV. ULUSLAR\RASI CRR GENÇLİK
FESitVALİ çerçevesinde İTÜ Türk Musikisi Devlet
IConservatuvarı Türk Halk Müziği Öğrenci Saz
Topluluğu saat 19.30'da CRR'de bir konser verecek.
(231 54 98)
• SABANCI ÜNtVERSİTESİ KARAKÖY
İLETİŞİM MERKEZl'nde saat 19.00'da Prof. Dr.
Hüveyda Başağa'nın katılacağı 'Hücre
Fonksiyonlarında Radikal Bir Yaklaşım' başlıklı
seminer gerçekleştirilecek.
CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ'NDE BUGÜAİ
• Cumhuriyet Kitap Kulübü Taksim Sergi
Salonu'nda saat 18.00-20.00 arası Mümtaz Soysal
kitaplannı imzalayacak ve okurlanyla söyleşecek.
(252 38 81)