Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 MAYIS 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Ya Da Tiyatro'nun yönetmeni Hüseyin Katırcıoğlu, 'Sünnetli' adlı gösteriyi Babylon'da sunuyor
Türk., Müslüman ve erkek..•• 'Sünnetli' doğumdan ölüme
uzanan süreçte bir Müslüman
Türk erkeğinin yaşamında yer
alan farklı kesitleri, nükteli
bir dille ve görsel bir mantık
çerçevesinde anlatıyor.
Bu tek kişilik gösteride
dialar ve video projeksiyonlan
destek ve yorum unsuru
olarak katkıda bulunuyorlar.
FECtRALPTEKtN
Ana rahminde oluşan insan, içinde ya-
şadığı toplumun değerleriyle biçimleni-
yor ve kimlik kazanıyor. Evrendeki çe-
şitli kesişme noktalan arasında bir se-
çenek de Türk, Müslüman ve erkek ol-
mak... Bireyse! farklılıklar bir ya-
na, bu doğrultuda temsili birprofil oluş-
turmak mümkün: Orta smıf aile gelene-
ği ve sünnetin törenselliği içinde keşfe-
dilen erkeklik mucizesi; çocukluk yıl-
lannda bastınlan, ergenlik döneminde
patlayan, evlılik kurumuyla yeniden diz-
ginlenen cinsellik; okul sıralannda Türk
varkğuıa, kışlada vatana armağan edı-
len ve 3O'lu yaşlara gelındiğinde yük-
selen değerlerde karşılığını bulan bir
yaşam...
Ya Da Tiyatro'nun yönetmeni ve As-
sos Festivali 'nin kurucusu Hüseyin Ka-
toraoğlu, bir Müslüman Türk erkeğinin
yaşamından farklı kesitleri görsel bir
mantık çerçevesinde bir araya getirdiği
Sünnetli adlı gösteriyi, lstanbul'un ye-
ni mekânlanndan Babylon'da sergili-
yor.
Izkyiciyle iletişim kurabilmek~
- Sünnetli gösterisi, birind perfbrmans
gfinlerinde gerçekleştirdiğiniz 'Sofra Sa-
natı' başlıklı kısa perfonnansa yeni sah-
neler eklenerek oluşturuldu. Sofra Sa-
nati'ndan Sünnetli'ye uzanan geLişim
sürecini anlatır mısınız?
Sofra Sanatı, Sünnetli gösterisinde
de yer alan, bir rakı sofrasındaki iş bağ-
lama sahnesi üzerine kuruluydu. Bu
sahnede ben bir kukla dansöz oynatıyo-
rum. Sofra Sanatı'nı Nevv York'da sun-
duğumuzda kuklarun alt kısmında takım
elbise, üstünde ise dansöz kostümü var-
dı. Amerikalılar "Bunlar gay mi?" de-
diler, espriyi algılayamadılar. Daha son-
ra gösteriyi değiştirip epizodık bir nite-
lik kazandırdık. Sünnetli, doğumdan
ölüme uzanan süreçte bir Müslüman
Türk erkeğinin yaşarnrhda yeV aîanTark-
h kesitleri, nükteli bir dille ve görsel bir
mantık çerçevesinde anlatıyor. Kısaca-
sı günlük gözlemlerimize görsel bir kim-
tstediği tiyatroyu
yapmak için Ya
Da Tiyatro'yıı
kuran Hüseyin
. Katırctoğlu,
'Sünnetii'de
günhlk
gözlemlerine
görsel bir kimlik
verdiğini
betirtiyor.
'Sünnetii'
gösterisi, 'Sofra
Sanatı' başuklı
kısa performansa
yeni sahneler
eklenerek
oluşturulmuş.
(Fotoğraflar:
KAAN
SAĞNAK)
lik verdik.
-Sönnetli'vi oluştunırken bilinçli ola-
rak MüsJüman Türk erkeği profiline ge-
tirmek istediğiniz bir eleştiri var nuydı?
Ben hiçbir çalışmamda "Şıınu söyte-
mek isthorum" diye yola çıkmam. Sha-
kespeare'in de Kral Lear'ı "Şu zayıf
krallık üzerine bir şeyler söyleyeyim"
diye yazdığını sanmıyorum. Sünnetli,
Müslüman Türk erkeğini madaraya al-
mak niyetiyle değil, kendiliğinden or-
taya çıktı. Ancak bazı gözlemlerimize
dayandığından. doğal olarak bir bakış açı-
sını yansıtıyor.
- Sünnetii"nin kurgu aşamasmda be-
lirle>ici noktalar nelerdi?
Her şeyden önce bir sahneden diğe-
rine 'küt' diye geçmemek gerekiyordu;
gösterinin bir akışı olmalıydı. İkincisi,
ön planda olan yine görsellikti; çünkü
"Şunu söytemek istiyorum" diye sıkıcı
işler yapmarun benim için bir anİamı yok.
Söylev vermek kaygısı tasımıyorum,
önemli olan izleyiciyle iletişim kura-
bilmek. Sünnetii'de kavramlar görsel
mantıkla geliştirildi. Örneğin gösteriye
biraz da pohtika katmak istedik, ama
görsel karşılığını bulamadığımızdan
vazgeçtik.
- Sünnetii'de kullandığınız dialar ve vi-
deo projeksiyonlan gösteriyi nasıl des-
tekli>or sizce?
Sünnetli tek kişilik bir gösteri oldu-
ğundan ek karakter oluşturuyorlar. Dia
ve video projeksiyonlan öne çıkarma-
maya, arka planda bu destek unsuru
olarak kuîlanrhaya çanşıyoruz. Bunlar,
birer yorum unsuru olarak da gösteriye
katkıda bulunuyorlar. Sahnede bir şey
oluyor, video ya da dialardaki görüntü
sahneye yorum getiriyor.
- ltalya ve Amerika'da izleyki Sün-
netli'yi nasıl karşüadı?
lyı tepkiler aldı; ama bir Amerikalı,
müziğin ruhunu kavrasa da Orban Gen-
cebay'ın Türk izleyicisi için ne ifade et-
tiğini anlayamıyor tabii. Sünnetli'de
Türk erkeğinin beden dilini de belirgin
olarak kullanıyorum. Örnegin gösteri-
yi izleyen bazı Yugoslavlar çok mem-
nun kaldılar; çünkü Balkan ve Ortado-
ğu kültürlerine çok yakın. Avrupalı ve
Amenkalı açısından da bızım kultürü-
müzün kokusunu verdiği için hoş.
-Sünnetf, Babylon'da sergileniyor. Ge-
ce kulüplerinin sahne olarak kullanü-
masını nasıl değerfcndiriyorsunuz?
Istanbul'da 2000lere uygun bir tiyat-
ro salonu yok. Italyan sahne, ömrünü dol-
duruyor artık. Dünyadaki yeni tiyatro-
larda değişken sahne kullanılıyor. Dört
duvar yapıyor. o dört duvann içine ışı-
ğı döşüyorlar. Türkiye'de bu mantığa
en yakın yerler diskotekler; hem şehir
merkezinde bulunuyor hem de ışık ve
ses sistemine sahip açık alan sunuyor-
lar. Bence Babylon, Istanbul'da 2000'li
yıllara uygun ilk kültür merkezi. Kül-
tür merkezinin bir politikası olmalı, yö-
neticisinin merkeze verdiği bir kimlik
olmalı. Bir gün performans, bir gün
folklor, öbür gün sergi; böyle kültür ol-
maz... Gösterişli salonlara harcanan pa-
ralann onda birine, çok daha sanatsal ya-
pıtlann üretilebileceği yatınmlar yapı-
İabilir; ama Türkiye'de bu kararlan ve-
renler ne yazık ki sanatla ilgıli kimse-
lerdeğiller. Batı'yı izleselerdeyanhşşey-
leri izliyorlar. Hareketin, yeni teknolo-
jilerin, farklı yaklaşımlann, düşünsel
gelişimlerin olduğu yer Broadway de-
g>l-
- Ya Da Tiyatro devamta bir ekipCen
oluşmuyor. Farklı çauşmalarda farklı
sanatçüan, bazen de yabancı sanatçıla-
n bir araya getirmek tiyatro adma size
neler kanyor?
Değişik enerjilerin karşılaşması yarar-
lı oluyor. Türk sanatçılar iki açıdan ka-
zançlı çıkıyorlar bu deneyimlerden. Bi-
rincisi, kendi güçlerinin farkına van-
yorlar, ikincisi de diğer tarafın güçlü
yanlannı keşfedip o doğrultuda kendi-
lerini geliştiriyorlar. Ben misyoner de-
ğilim, tiyatrocuyum. Ya Da Tiyatro'yu
"Türldye'de şumı vapahm" amacıyla
kurmadım; ama sonuçta istediğim ti-
yatroyu yapıyorum. Ya Da'run kurulma
amacı buydu belki de...
KaliteH ve evrensel sanatçı
- Gündeminizde, Nev» York'da birtik-
te çalışoğınız La Mama Tiyatrosu'yla
gerçekleştireceğiniz herhangj bir proje
varmı?
Şimdilik kesinleşmiş bir şey yok; an-
cak Türkiye'den bazı topluluklann bu-
lusacağı bir Türk haftası düzenlemek
istiyoruz. Ne yazık ki bu noktada da
yurtdışına gidecek kalite ve evrensellik-
te sanatçı bulmakta güçlük çekiyoruz.
Kurumsal tiyatrolann dışanya götüre-
cekleri bir iş zaten yok; çünkü ya yaban-
cı oyunlan sahnehyoriar, ya da İcendi kül-
türümüzü yansırmaya kalkınca çok folk-
lorik kahyoriar. Türkiye'de sesiyle ve be-
deniyle günümüz tiyatrosunu yapacak
verilere sahip çok az oyuncu var.
- Assos Festivali bu yıl gerçeldeştirile-
miyor_
- Üç yıl boyunca büyük özverilerle As-
sos Festivali'ni yürüttük. ama böyle de-
vam edemez. Festivale 2 bin 500 kişi ge-
liyor, ancak biz yine de finansal sorun-
lar yaşıyoruz. Böyle işler sadece spon-
sorlukla olmaz, fon ayırmak gerekir.
Bunlar da Türkiye'nin genel sorunlan
zaten...
Ankara Kitap ve
Müzik Günleri
ANKARA (Cumhuri-
yet Bürosu) - Cumhuriyet
Kitap Kulübü ve Forum
Fuarcılık ve Geliştirme Şir-
keti'nce düzenlenen "An-
kara KitapveMüakGün-
leri'99" 26 Mayıs'ta baş-
lıyor. Felsefe sanatı göste-
rilerinden, tangoya dek
uzanan geniş bir yelpaze-
de dinleti ve söyleşilerle
renklenen etkinlik, ünlü
yazarve müzisyenleri baş-
kentlilerle buluşturacak.
Ankara'da uzun süredir
eksikliği duyulan kitap fu-
an, bu yıl müzik ile birle-
şiyor. Kitap ve Müzik Gün-
leri, kitap-CD imza günle-
ri, şiir ve müzik dinletile-
ri ve çeşitli gösteriler ile
riim Ankarablan "Idtapsa-
örlannda müzik ezgilerini
paylasmaya" çağmyor.
Fuar, 26 Mayıs'ta Ata-
türk Kültür Merkezi'nde
(AKM) Kültür Bakanı ta-
rafından açılacak. Açılış
töreninde klasik müzik din-
letisi sunulacak. Fuar ka-
tılımcılan, giriş ücreti kar-
şılığında gazetemizce sa-
h ve cuma günleri verilen
kitaplan alabilecek.
AKM'de 30 Mayıs'a ka-
dar sürecek fuar kapsamın-
da oluşturulacak "Sanatçı
Kahvesi" başkentliler ile
sanatçılan bir araya getire-
cek.-TaşHaktanCD'ye"
ve "Kitap Kapaklan" baş-
lıklı sergiler açılacak. "Cep
Sineması"nda da yerli ve
yabancı filmler izlenebi-
lecek. Gazetemiz ve kitap-
lannın yazarlannın yanı
sıra fuara Agah Özgüç,Ab-
met Erhan. Akgün Ako-
va.Ataol Behramoğju, Ay-
han Bozkurt, Cezmi Er-
söz, Cüneyt Ozdemir, Ef-
latun Nuri, Feyza Hepçi-
lingirier.Gülay Batur, Ha-
tice Mervem, Hüseyin
Alemdar, fmgehan Verik-
boy. Kücük İskender. Me-
tin CelaL Metin L stündağ,
Murathan Mungan. Nihat
Genç v e Sunay .\kın katı-
lacak.
Mustafa Ekmekçi'nin
anısma yapılacak "Anılar-
la Ekme'kçi''başlıklı etkin-
likte Ekmekçi için hazırla-
nan kitap tanıtılacak. Le-
man dergisinin yazarlan ve
karikatüristlerinin de yer
alacağıftıardaÖküz ve Le-
man dergilen ortaklaşa pa-
nellerdüzenleyecek. "Thai-
cU-cuan" iç düzen felsefe
sanatı ile tango, vals, hal-
koyunları, modern dans
gösterileri ve talk şoviar
gerçekleştirilecek. Sanat-
çılar Lfuk Karakoç ve Ahu
Sağiam türküleriyle fuara
renk katacak. Zıyaretçiler
arasında yapılacak çekiliş-
lerde çok sayıda kitap arma-
ğan edilecek.
Ankarahlar, fuar boyun-
ca her akşam AKM'nin
bahçesinde düzenlenecek
"Ay Işığı" konserlerinde
caz, klasik müzik, türkü
ve blues dinleyebilecek.
Edebiyatçılar Derneği
ile katılımcı yayıne\lerin-
ce de şiir-müzik dinleti-
leri, söyleşiler ve imza gün-
leri gerçekleştirilecek.
Christian Babou'nun sergisi Bizans kiliseleri ve Osmanlı camileri üzerine
Gölgelerin ardındaki Bizaııs
AHSENERDOĞAN
Fransız fıgüratif resiminin tem-
silcilerinden Christian Babou, dört
yıl önce 1993'te altı Fransız res-
samla birlikte Aya Irini 'de sergi aç-
tığı sırada âşık olmuş Istanbul'un
tarihi dokusuna. Babou'nun tstan-
bul Fransız Kültür Merkezi'nde sü-
ren 'Türkuaz/tstanbul'un Bizans
Kiliselerinden Osmanlı Camikri-
ne' başlıklı kişisel sergisinin teme-
linde yatan da bu aşk, En çok da Bi-
zans uygarlığının mirası olan kili-
selerin Osmanlı dönemi içerisinde
camilere dönüştürülmesi ilginç gel-
miş Babou'ya. Sergisi de tümüyle
bu kilise-camiler üzerine bir seri-
den oluşuyor. Örneğin Gül Camii.
bir zamanlann Sainte Theodosie'si:
ya da Hirami Ahmet Paşa Camii,
eski adıyla Saint Jean-Baptiste in
Trullo; ve Av^sofya, Bizans'ın Sa-
inte Sophie'si.
Babou, saf koton kağıt üzerine
yaptığı cami fıgürlerinin üzerini.
özel bir kaplama tekniği kullanarak
san ya da kırmızı renk boyalaria ört-
müş ve camileri gölgelerin arka-
sında bırakmış. Babou, bunun re-
simlerini 'tsıtüğını' söylüyor, izle-
yenlere ise gölgelerin arkasında
kalmış Bizans'ı çağnştınyorbu gö-
rüntü.
Ilk önce Selanik'teki Fransız Kül-
tür Merkezi'nde sergilenen yapıt-
lar, Istanbul'daki serginin 22 Ma-
yıs'ta sona ermesinin ardından da
Üsküp'e gidecek. 46 yaşında olan
Christian Babou, Fransa'da yaşı-
yor, Bourges'teki Ulusal Güzel Sa-
natlar Akademisi'nde profesör öğ-
retim görevlisi olarak çalışıyor.
- Neydi sizi kfliseden camiye dö-
nüşüme çeken?
Istanbul'la tanışmam Aya tri-
ni'deki sergi sayesinde oldu. Bura-
da gördüklerim beni çok etkiledi ve
bu ilginç şehrin tarihi üzerine dü-
şünmeye başladım. Gördüklerimin
ve öğrendiklerimin bende yarattı-
ğı etki, yeni bir resim sergisinin de
nedenini oluşturdu. Özellikle kili-
se mimarisinin zamanla dönüştürü-
lerek cami formuna çevrilmesi be-
ni çok etkilemişti. 1997 başından
itibaren bu sergiyi tasarlamaya baş-
ladım. Tabii böyle bir sergi için Is-
tanbul'u yaşamam ve hissetmem,
geçmişin izleriyle bir arada bulun-
mam gerekiyordu. Bu nedenle
D ört yıl önce,îstanbul'un tarihi dokusuna âşık olan Christian Babou, iki yıllık
çalışmadan sonra Istanbul Fransız Kültür Merkezi'nde Turkuaz/ lstanbul'un Bizans
Kiliselerinden Osmanlı Camilerine' başlıklı bir sergi açtı. Bizans uygarlığının mirası
olan kiliselerin Osmanlı dönemi içerisinde camilere dönüştürülmesini ilginç bulan
Babou'nun sergisi kilise-camiler üzerine bir seriden oluşuyor.
1997'de Istanbul'a geldim ve altı
hafta burada kaldım. Bu süre içe-
risinde kentteki camii ve kiliseleri
araştırdım. Toplam iki yılımı aldı
böyle bir sergi oluşturmak.
-ÜginiziyapılannestetikforTnla-
nndan çok tarih içinde geçirdikle-
ri evrim mi çekti?
Benim için önemli olan ilham,
alacağım kaynağı bulmak. Bu kay-
nak genellikle doğadaki ve yaşam-
daki zıtlıklar oluyor. Gölge-ışık, er-
kek-kadın, Hıristiyanlık- Islam gi-
bi. Kilise ve camilerde bu dinsel kar-
şıtlık, özel olarak camilere ılgi duy-
mamın nedeni ise bana kadın-erkek
zıtlığını çağnştırmalan. Kubbele-
ri dişij. minareleri ise eril buluyo-
rum. Özellikle mimariyle ilgilenmi-
yorum, beni en çok renklerin has-
sasiyeti ve bu hassasiyetten etkile-
nerek resim yapmaya başladığım za-
man hissettiğim yoğun duygu ilgi-
lendiriyor.
- Bizans külrüründen Islam kül-
rürüne geçişi tuvale aktanrken na-
sıl bir yaklaşımınız vardı?
Beni ilgilendiren geçiş ya da de-
ğişim değil. Temelde bir değişim de
söz konusu değil aslında. Bazı ki-
liselere yalnızca minare ekleniyor.
Binanın temeline dokunulmadan.
Bence bu çok hoş bir şey. Hiçbir ye-
rine zarar vermeden bunu yapıyor-
lar. Osmanlılar kilise mimarisin-
den yararlanarak camiler yarattılar
ve bu mimari tarzda çok ileri gittı-
ler.
- Bu dönüştürmeyi doğnı bulu-
yor musunuz peki?
Bütün kiliselercami olmadı ki...
Bu ülkede yaşayan insanlann çoğun-
luğu Müslüman, öyleyse böyle bir
dönüşüm de akla uygun gelmeli.
Bence Ayasofya bile minarelerle
çok ilginç görünüyor. Örneğin Se-
lanik'te hiç minare görmedim ben,
hepsi kınlmış. dev bir Osmanlı ta-
rihinden gelen bir şehirde tek bir mi-
nare yok. Selanik'le karşılaştınldı-
ğında lstanbul'un tarihsel mirasa
çok daha saygılı davrandığını gö-
rülür.
- Yaprtlarmız, camilerin dekora-
ttf aynntılannı yansıtmıyor. Cami fi-
gürünün üzerineçektiğiniz gölge, ca-
miyiyalnızca bir siluete dönüştürü-
yor_
Aslında camilerin bütün aynntı-
lan, küçük küçük pencereleri, çok
ince dekoratif süslemeleri, hepsi
tuvalde var. On iki kat akrilik bo-
yayla ve çok özel bir teknikle üzer-
lerini kapladığım için bu aynntıla-
n göremiyorsunuz. O perdeyi çe-
kiyorum ki gerçekten var olsunlar,
siluetleri çıksın ortaya. Bir şeyin
var olduğunun kanıtı, onun yeryü-
züne düşen gölgesidir. Benim bu
kaplamalanm sanki okşamalar gi-
bi. Tuvale yansıtılan görüntü, aslı
kadar sıcak olamaz hiçbir zaman.
Soğuk biçimlerin üzerini farkh ton-
larda sıcak renklerle kaphyorum
ve o soğuk biçimleri okşamalarla
ısıtıyorum. O kaplamalann altında
herkes kendi duyarlılığı doğrultu-
sunda bir şeyler görecektir.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Milliyetçi Akımın Öncüleri
Yusuf Akçura II
Geçen yazıda, Yusuf Akçura'nın II. Meşartiyet
dönemi düşün yaşamında önemli yeri olan Türk
Yurdu dergisinden söz etmiştim. Bu dergide özel-
likle dil, tarih, toplumbilim alanlarındaki yaalany-
la dönemin etkili düşün adamlanndan biri olma kim-
liği kazandı Yusuf Akçura. Temelde iktidardaki It-
tihat ve Terakki Fırkası'nın ideolojisine ters düş-
müyor, ama toplumsal/siyasal yapı analizlerinde
doğruları aradığı görülüyordu.
Prof. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaş-
ma' adlı yapıtında Akçura'nın sahip olduğu bu
araştıran adam kimliğini, Pahs'teki eğitimine ve "kuş-
kucu, e/eşfinc/"doğasınabağlamıştı. 1915'lerden
sonraki düşün yaşamının bu yargıyı doğruladığı-
nı söyleyebiliriz.
Toplumsal yapıya gören gözlerle baktığı anlaşı-
lıyor Yusuf Akçura'nın. Daha 1915'te, kooperatif-
çiliğin tabana yakın kesimdeki insanlann çıkanna
olduğunu savunduğu bir yazısında görebiliriz bu-
nu.
"Sermayedarlığın insafsızlığına karşı, sermaye-
sizlerin şimdiye kadar bulduklan çeşitli ve yeter-
siz önlem ve çarelerin birisi de kooperatif şirket-
leridir./ Harp gibi, kargaşalık gibi toplumsal âfet-
lere fırsat olarak avlamakta kargalar ve akbabalar
kadar sabırsızlık ve ustalık gösteren kapitalizma-
nin son zamanlar yoksul halkımıza reva gördüğû
cebir ve tazyikJ azaltıp giderme için her vasıtaya
başvurulmalıdır. Bu vasıtalardan birisi de şüphe-
siz kooperatiflerdir. Şehiherde amele, küçük es-
naf, küçük memurlar kooperatif şirketleri akteder
ve hükümet tarafından izin verilirse bugünkü se-
çim buhranını biraz daha az sıkmtıyla geçirmefe-
ri mümkün olabilir.." (Türk Yurdu, yıl altı, cilt 12,
sayı 12,2 Agustos 1915, sf. 179-181. Anan Prof.
Zafer Toprak, Türkiye'de Milli Iktisat, 1982, sf.
394).
önce de belirrtigim gibi yaşanan savaşı doğu-
ran nedenler üzerinde bir tür özeleştirı yaparak an-
latırken milliyetçi (Türkçü) ideolojiyi nasıl anladığı-
nı da ortaya koyar Yusuf Akçura.
Ord. Prof. HilmiZîya Ülken'in, Türkiye'de Çağ-
daş Düşünce Tarihi' adlı yaprtına aldığı "Dünya Sa-
vaşına Kaülmamız ve Istikbalimiz" yazısı doğru
gözlemlerinden sayılabilir bugün için de.
"Türklerin taamızu ve emperyalist milliyetçiliği
yanlıştır. Ben daima demokratik Türkçülüğü sa-
vundum. Ne yazık ki, Türkçülüğün farkını görmü-
yoriar. Biz demokratik Türkçülergayethaklı, insa-
ni ve taarruz düşüncesinden uzak fikiherimizian-
latmaya çalışmalıyız" (1966 basımı, sf. 641).
Yakın tarihimize baktığımız zaman II. Dünya Sa-
vaşı yıllarında Gökbörü (Çıkaran: Reha Oğuz
Türkkan), Tanndağı (Çıkaran: Dr. Rıza Nur), Or-
hun (Çıkaran: Nihal Atsız), Çınaraltı (Çıkaranlar:
Orhan Seyfi Orhun, Yusuf Ziya Ortaç) gibi der-
gilerde toplanan yazarların bu görüşleri ne denli
hiçe saydıklannı görüyoruz.
O yıllann "milHyetçileri" hem ırkçı ve turancıdtr,
hem de Alman faşizminin yandaşı.
Milliyetçi akımın öncülerirte karşın.
Yusuf Akçura'nın, Kurtuluş Savaşı utkusundan
sonra yayımladığı 'Iktisat ve Siyaset' (1924) adlı
yapıtında Meşruîiyet dönemi partilerinin yapdan-
nı incelerken sınıf gerçeğini yadsımadığını görü-
yoruz. Çıkarlan bakımından Osmanlı Devleti'nin var-
lığma bağlı olan Müslüman ahaliyi II. Meşrutiyet'in
ilanından önceki evrede aşağıdaki gruplara ayınr
I- Asker, sivil, ruhani memurlar.
II. Müslüman tüccarlar, müteahhitlik ve mülte-
zimlik ederek hükümetin koltuğu altında para ka-
zanan büyük işadamlan.
III- Sınıf çıkarlannı gözetebilmek için hükümete
dayanan, daha doğrusu, hükümeti elinde tutmak
isteyen arazi ve emlak sahipleri.
Bu üç varlıkh toplumsal katmanı "burjuva", ma-
aşh küçük memur kesimini ve topraksız ya da az
topraklı köylüleri işçi sınıfından saymak mümkün-
dür. II. Abdülhamid'in son yıllannda az maaşla ge-
çinen asker ve sivil bürokrasinin yoksul kanadı
(kendi deyişiyle proleter memurini) iktidan varftklı
zümrelereyandaş görerek muhalefete geçmişti. It-
tihat ve Terakki bu yoksul (proleter) askeri ve mül-
ki memur tabakasına dayanarak tarih sahnesine
çıkmış, güçlendikçe ihtilalin başan kazanacağını
sezen Selanik tüccarlan, Rumeli'deki kimi toprak
sahipleri tarafından desteklenmiştir. Askeri birdar-
beyle iktidara geçmesi üzerine çıkarlan eski reji-
me bağlı olan sınıf ve tabakalar ftrani Abdülhamkj
rejiminde servet yapan tüccarlar, işadamlan, yer-
lerinden olan büyük memurlar, eşraf ve âyan) ise
"Hüm'yet ve Itilaf Partisi"n\ kurmuşlardır.
Nedir ki, Meşrutiyet'in ilk yıllanndaki bu görünüm
kısa süre sonra değişmiş, özellikle I. Dünya Sava-
şı yıllanda "Ittihat ve Terakki" bir yandan bünye-
sindeki küçük bürokratlan zenginleştirerek burju-
valaştınrken, öte yandan partinin kilit noktalannı
ele geçiren Selanikli tüccarîann temsilcisi durumu-
na geçmişti. Bu nedenle artık savaşın sonunda "It-
tihat ve Terakki"y\ Türk milli burjuvazisinin partisi
saymak yanlış olmaz.
Kurtuluş Savaşı yıllarında yayımladığı kimi ma-
kalelerde, XIX. yüzyılda Batı kapitalizminin Doğu
ülkelerini sömürerek yok etmeye çalıştığını yazan
Akçura, gümrük duvarlannı kaldırmaya çalışan
Osmanlı liberallerini eleştirerek bu durumun Avru-
pa sermayesinin Türkiye'yi istilasını kolaylaştır-
ması anlamına geldiğini belirtir (1921).
'Muasır Avrupa 'da Siyasi ve Içtimai Fikir Cere-
yanlan' (1926) adlı kitabında ulusçuluk, özgürlük,
eşitlik, sosyalizm konulannı işleyerek insanlann
özgür ve hukukça eşit olmalannı ilkeleştiren İnsan
Haklan Bildirgesi'nin gerçek bir eşitlik sağlaya-
madığını yazar. Asıl eşitlığin ekonomik fırsat eşit-
liğiyle gerçekleşebileceğini savunan Marksçı dü-
şünceye yaklaşır. Sosyalizmin çağdaş, ekonomik
ve siyasal düşüncenin temeli olduğu görüşünü
açıklamakta da sakınca görmez.
Yazılanndaki değişmelere bakarak Yusuf Akçu-
ra'nın Türkiye'deki siyasal gelişmelerden etkilen-
diğini söylemek yanlış olmaz. 1904'lerde Pan Ger-
manizm ve Pan Islavizm akımlanndan esinlenerek
Pan Türkist görüşlerin bir ölçüde öncüsü olan ya-
zann, I. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra eski
inançlanndan uzaklaştığı, özellikle 1923'ten son-
ra Mustafa Kemal Pasa'ya ters düşmemeye özen
gösterdiği kabul edilir.
Ziya Gökalp, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin
(Yurdakul).. Milliyetçi akımın öncüsü otan öteki Türk-
çüler gibi.