15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET SAYFA 17 Kapadokya Lavve tüflerden ofcışan Kapadokya'nm ctoğası, doğanın anndırmasma yenik dâşüyor. Zelve'deki eski yerleşim bölgesini oluşturan vadilerden biri çökmüş... Dev kayalar, birinci vadide ortadan ikiye ayrılıp kırılmış... Ikinci ve iiçüncü vadideki kayalar çatlak içinde. Beş-on yıl içinde Zelve, bir "taş ocağı"na dönüşebilir! Görünürde bir öniem yok. Kültür Bakanlığı şu sıralar Derinkuyu'daki yeraltı kentinin ve Göreme'nin çevre düzenlemesiyle meşgul! Kemal Soyer'in yönetimindeki Kültür ve Tabiat Vartıklannı Koruma Genel Müdürlüğü, Derinkuyu'yu 130 milyar liraya bir müteahhite ihale etmiş... İhale çağn yoluyla yapılmış... Işin başlama tarihi 28 Aralık1998, bitim tarihi 31 Arahk 1998. DSP'li Kültür Bakanlığı'nın bu "icraaf'ı DSP'nin Nevşehir'deki yerel yöneticilerini isyan ettirmiş; Rahşan Ecevit'e bile yazmışlar... Ama nafile... Derinkuyu'nun derinliklerinden rutubetten başka kokular da gelryor! Elektronik posta: som6posta.cumhuriyetcom.tr T«fc 0.212^12 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Enflasyondaki düşüş halka yansımıyormuş... "Fivatlar övle düşüvor ki. vatandas/n bastnı vanvor!" ABD başkanlık seçiminde oy hakkı! ğitimci dostlardan Selahattin Özakın, Tür- kiye'deki seçimlerden çok Amerika Birle- şik Devletleri'ndeki başkanlık seçimleriyle ilgileniyor şu sıra... Her ne kadar şu şıra Ame- rika'da seçim yoksa da ileriye dönük düşünüyor... "Küreselleştirilen" dünyanın bireyi olarak bundan sonrasına "yatınm" yapıyor: Bakın ne diyor özakın: "Ellıdört yaşıma girerken birden farkına vardım ki Amerika Biheşik Oevletleri Başkanı'nın seçiminde be- nim de oy hakkım olmalı. Dünyada olan olaylan gözden geçirdiğimizde Vı- etnam, Küba, Güney Amerika, Bolivya, Irak, Koso- va ve akla gelmeyen daha bir çok yerde Amerika, haklı veya haksız, doğru ya da yanlış bir karar veri- yor ve bu karar Birleşmiş Milletler'de veya NATO'da ister onaylansın ister onaylanmasın başkanının em- riyle hayata geçiriliyor. Karar, askeri ise silahlı kuvvetlerin müdahalesi ile, ekonomik ise ambargo veya IMF kararlanyla uygu- lanıyor. Ara sıra bir iki karşı ses duyulsa da sonuçta dün- ya genelinde Amerika'ya rağmen bir gelişmeyi, he- le hele Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, dü- şünmek çok zor. Son ömek, ABD'nin NATO kanalıyla Kosova'ya mü- dahalesi. Hemen şunu belirtmeliyim ki, Kosova'da bugüne kadarki gelişmelerden, Sırplar'ın eylemlerinden bi- rey olarak ben de rahatsızlık duymaktaydım. Şidde- tin bugüne kadar hiçbir sorunu çözemediğinin ör- nekleri saymakla bitmez. Ancak, başka olaylarda, yani kendi düşünceleri- ne uymayan olaylarda ateş püskürenler, şimdi NA- TO'ya alkış tutuyor; dolayısıyla Amerika'ya. ABD'nin müdahalesinin niteliklerini ayn bir konu olarak ele alıyorum. Beni asıl ilgilendiren ve etkileyen olay, ABD'nin ka- rarlannın dünya genelinde hayata geçtiği. Yani ABD başkanının bir 'dünya başkanı' gibi dav- randığı. Bundan böyle Amerika Birleşik Devletleri başka- nının 'dünya başkanlığı'na ben karşı olmayabilirim. Bir koşulla: ABD başkanlık seçiminde benim de oy hakkım ol- malı!" Eğriye eğri, doğruya doğru... Madem Yeni Dünya Düzeni... Ve üstelik "demok- rasi", o halde biz de oy hakkı isteriz! SESSİZ SEDASIZ(!) 12SCA/ AAjCA. ?=24Z/LET NURİKURTCEBE T/A//&££M ÜU OOJ/VU Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Vergide son reform: Evinde örgü örene vergi, ekonominin başına çorap örene teşvik! Hacı Bektaş'tan Mevlana Celaleddin'e Nevşehir'de Hacı Bektaş Ve- li'nin, Konya'da Mevlana Cela- leddin Rumi'nın türbesi. Her ikisi de dergâhlarında dost- larıyla birlikte yatıyor... Her ikisi de sevgiyi, dostluğu, kar- deşliği, banşı en büyük öğreti olarak kabul etmiş... Her ikisi de aynı çağın insanı. Hacı Bektaş'ın 1209-1271, Mevla- na'nın 1207-1274 yıllan arasında ya- şadığı söyleniyor. Her ikisi de tarikat kurmamış... Adlanna tarikatiaronlardan sonra ku- rulmuş... öğretileri ile yüzyıllardır yaşamaya devam ediyorlar; ortada tarikat olma- sa yine yaşayacaklardı. Yunus Emre tarikat mı kurmuştu! Dönelim, Hacı Bektaş'ın türbesi- ne... Kadınlar türbeye başı açık giri- yor. Dilek amacıyta avludaki havuza pa- ra atılmaması, efsanelere konu olmuş dut ağacına çaput bağlanmaması is- teniyor. Uyarı yazılan yazılmış. Mevlana'nın türbesine gelince... Gi- rişte, avludaki havuzun içi bozuk pa- ra dolu. lyi bir gelir kaynağı! Türbeye girerken kadınlar için eşarp kiraianı- yor. Aslında "kira" değil de bağış ku- tusuna gönülden ne koparsa hesabı... Hacı Bektaş'ta kadınlann baş ört- mediği anımsatılınca, Mevlana'nın tür- besindeki "eşarp görevlisi"nin yanrtı: - Burada da şart değil! O halde eşarp kutusu niye? Yüzyıllar sonra siyasallaşan örtün- menin yarattığı arz-talep sorunu mu! ÇED KOŞESİ OKTAY EKİNCİ Delfin'inKitabı... Arkadaşımız Özcan Özgür, sa- dece Cumhuriyet'in değil. bu ül- kenın tarih, doğa ve kültür zengin- liklerine duyarlı herkesin Muğ- la'daki gözü. kulagı ve temsilcisı- dir. Hatta bu degerlerimizin bekçi- si, savaşçisı ve'sozcusu'dür. Özcan. 1970"lerin sonlanndan beri bu misyonunu "hiç ödünsüz" sürdürüyor. Yine aynı dönem için- de, başlangıcından bugünlere dek hem izlediği. hem gözledigi. hem de "eylemleriyle" katıldığı "en uzun direnişi" ise kamuoyunda "Gökova Canavan" olarak ün ya- pan Kemerköy Termik Santra- h'na karşı "bifmeyen kavga" oluş- turuyor. Yüksek yargmın Türk milletı adı- na aldıgi "durdurma" kararlanna ragrnen hükümetlerin "hukuk ta- nımaz" kararlanyla Gökova Kör- fezi \e çevresine artık zehirini saç- maya başlayan termik santral, 1990'lı yıllarda siyasılerin hep "Ça- lışörmayacağız" sözJeriyle tamam- landı. Yer seçimine karar venlip. inşaatma başlandığı 1980'lıyıllar- da ise yapımına karşı çıkan yöre köylülerine "Çevreyi kirletmeye- cek, sizlere iş ve para sağlaya- cak" sözleriyle yükselmişti. Öz- can Özgür. işte bu "söylemi fark- lı" ama "davranışı aynı" olan 1980'li ve 1990'hviüannbölgede- ki en "bilinçli tanıkJarından" bı- risi olarak çok yarariı bir iş daha yap- tı ve "taammüden termik cinaye- tin" kitabını vazdı. Bodrumlu kimlerdi?.. Özcan'ın kitabını, işte bu gibi söylemlenn sahiplerini belgeledi- ği ve "unutulmamalannı" sağla- dığı için de aynca çok değerli bu- luyorum. Yann, Delfin de merak edîpölcüduglihda, kendisine"nrf- ras" kalan sorunlann geçmişteki "sommlulan" hakkında belki de en gerçekçi bilgileri edinmiş olacak. Türkiye'nin ne gibi "badireler" atlattıgını görüp, ülkesine daha faz- la sahip çıkacak... tşte, 1980'ler- den bu yana ülkeyi yönetenlerden işittiğimiz "Gökova incüerinden" bir demet. Geri kalanlar içinse Öz- can "ın kitabını edinmeniz ve bu in- cilere "koşut" yükselen inşaata karşı sürdürülen kavga ile çevre düşmanlannın inatçıhğını sergile- yen belgeseli çocuklannız için de saklamanız gerekiyor... • **Söz veriyonım. Buraya ben de bir e\ yapacağım. Kanmı da getirip oturtacağım..." (1 Kasım 1984 ' dönemin Enerji Bakanı Ce- mal Büyükbaş). • *"Buraya turistik santral ya- pacağız. Mabet gibi olacak. Ge- İen turist hayran kalacak, gez- mek isteyecek." (Cemal Büyük- baş}. • "Hflkümet ısrarında devam ederse, iktidara gelince bu yan- iışı düzelteceğiz...'' (28 Aralık 1984 SODEP hden Erdal tnönü). • -Yukanda Hz. Allah, Türld- ye'de Turgut Özal var. Bizler O'nun direktifleriyle hizmetedJ- DelfiıTin kitabı, Gökova'daki santrala karşı her yıl fidan diken çocukları "haklısınız" diyerek oyalayan "sevei yoksunu siyasetçileri" de belgeliyor. (Fotoğraf: OKTAY EKINCl) Gönüllfiler'in girişimi ve Ören (Kemerköy) Belediye Başkanı Ka- zım Turan'm desteğiyle Pusula (Bodrum) gazetesı tesislerinde ba- sılan "Bitmeyen Kavga Gökova'' adlı kitabını kızı Delfin'le birlikte tüm çocuklara armagan eden Öz- can. onca mücadeleye rağmen "Santraldan kurtanlmış bir Gö- kova"vı" onlara armağan edeme- miş olmamızın ortak duygulannı da "son sözünde" şöyle özetledi: "Bu tanık ifadesi kitap elinize geçtiginde, Gökova Termik Sant- nüı'nın kapatılmış olmasını çok isterdim (...) Son söz mü? Henüz son söz söylenmedi..." Peki, "ilk sözler" nasıldı11 Ilerleyen yıllarda Türkiyecleki hemen herkes bu çev- re katiline "lanet" okumaya baş- layınca "yetkililer" ne gibi "inci- ler" döktürdüler? "Taşıyacağız" diyenler, "otele çevrilecek" müj- desi verenler, "bacası yeşil boya- nacak. böylece fark edilmeyecek" gibi "çözümleri" dıle getirenler... yonız_.'' (Temmuz 1986/ Dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Müker- rem Taşçıoğlu). • "Gökova'da santral yazın önemli sorun yaratmaz. Sadece kışın yağmur aside dönüşür..." (28 Ocak 1985 ' Başbakan Turgut Özal). • "Havadan geçiyorduk, bana santralın yerini yanlış göstermiş- ler." (Şubat 1986/ Kenan Evren). • "Santral otel olacak, bacası da lokanta..." (Aralık 1989 / Can Pulak, Cumhurbaşkanhğı Danışma- m). • "Santral doğayı tahrip ede- cek. Başka yere taşıyacağım...'" (Kasım 1991' Süleymân Demirel). • "Deneme üretiminden son- ra kapatılacak." (Mayıs 1994 / Çevre Bakanı Rıza Akçalı). • "Bu santral kapanacak ve bundan sonra da benzer yanlış- ların yapılmaması sağianacak." (Eylül 1998 / Çevre Bakanı Imren Aykut). KİM KİME DUM DUMA BEHIÇAK [email protected] ÇtZGÎLİK KÂMtL MASÂRACI HARBİ SEMİHPOROY TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZAJUKAN 4 Nisan CİZV/TL/K K/MDEN K4YNAKLAN/YÖR?. p S'S Bi/e yo&ci/Uf/t;>*/yu/frr. OÖHÜŞÜMDE c/zıs/r ; iue YÖNEr?e/£r' ADANA 4. SULH HUKÜK MAHKEMESİ'NDEN İLANEN DAVETİYE EsasNo: 1997/267 Davacı Cavit Çevikoğlu vekili tarafından davalılar Emiş Çevikoğlu. Hülya Çevikoğlu, Songül Çevikoğlu, Metin Çevikoğlu ve Çetin Çevikoğlu aleyhine açılan mümessil tayini davasmın yapılan yargılaması sırasında davalılara tebligat yapılamamış, jandarmaca adresi tespit edilemediğinden adlanna ilanen davetıye çıkanlmasma karar venlmış olmakla. duruşmanın atılı olduğu 15.4.1999 günü saat 09.55'te davahlann duruşmada hazır bulunmalan veya kendılennı bir vekille temsil ettirmeleri. aksı halde gıyaplannda duruşma yapı- larak karar verileceği hususu davetıye yerine kaim olmak üzere davalılar Emış Çevikoğlu, Hülya Çevikoğlu, Songül Çevikoğlu, Metin Çevikoğlu ve Çetin Çevikoğlu'na usulün 509/10 maddesi gereğınce ilanen teblig olunur. 17.3.1999 Basın: 14216 PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU Bu Kent Kimin? Yaşlı kadını karşı kaldınmın üzerinde ilk gördü- ğümden bu yana ne kadar zaman geçmişti. bilmi- yorum. Beyaz şerrtli yaya geçidinin başladığı kal- dırımın kenarına kadar geliyor, önce sağ ayağını yavaşça aşağıya indiriyor, ama sonra üzerine doğ- ru gelen araçlardan ürküp geri çekiliyordu. Bu ha- reketleri kim bilir kaç sefer yinelemişti. Onu izliyordum. Dakikalargeçiyor, önünden hız- la geçen otomobillerden, kamyonetlerden, oto- büslerden, kurye motosikletlerinden, minibüsler- den hiçbiri durup, karşıya geçmek isteyen yaşlı ka- dına yol vermiyordu. Kadın çaresiz kalmıştı. Ne ya- pacağını bilemiyordu. Bir o yana, bir bu yana gi- diyor, çevresine bakınıp, yardım isteyeceği birisi- ni anyor, kimseyi göremeyince, yarıda kalmaya başından 'mahkûm' yeni bir denemeye girişıyor- du. Cesaretini toplayıp caddeye bir inebilse, araç- lar duracaklardı. Hep böyle olmaz mıydı? Her şe- yi ile 'tuhaf olan bu kentte sürücüler, yayalardan 'cesaret' ve 'karariılık' beklerler, bunlan göstere- ne 'saygı' ile karşılık veririerdi. Işlek bircaddeyi 'sağ salim aşmak', Istanbul'da, taşıt sürücüleri ile ya- yalar arasında yıllardır sürüp gelen bir 'cesaret oyunu'ydu. Cesur olan bu oyunu kazanırdı! Yaşlı kadın herhalde bu 'oyun'u bilmiyordu... Meclisi Mebusan Caddesi'nde beni alacak ara- bayı beklerken, bunlan düşünüyordum. Bir ara gözlerim yeniden kadına takıldı. Bu kez geriye sıç- rarken sendetemiş, düşecek gibi olmuştu. Karşı kal- dınmda hâlâ kimseler görünmüyordu. Salı Pazan antrepolannın yakınındaki trafik lambası Tophane yönünden gelen taşıtlara 'kırmızı' yanınca, fırladım... Karşı yolda, elimdeki evrak çantasını tamponuy- la sıyınp geçen bir 'Kartai'dan dışanya taşan 'kû- fürier'e aldırmayarak yaşlı kadının yanına geldim... "SeniAllah gönderdi, yavrvm..." Yumuşak bir se- si vardı. Tane tane konuşuyordu. "Izin verirseniz sizeyardım edeyim, efendim..." Ben bunu sorar- ken, koluma girmişti bile. Heyecandan titriyordu. Elini avcuma aldım. "Korkmayın, geçeriz..." Söy- lemesi kolaydı da, nasıl geçecektik? Vızır vızır bir trafik vardı... Onun temposuyla geçemezdik. Bir ara, "Niçin trafik lambasına kadar yürümûyoruz" diye sordum. Başıyla arkamızdaki, llyas Çelebi Sokağı'na çıkan merdivenli dik yokuşu gösterip "Inerken çok zoriandım, diz ağnlanm tuttu!" diye yanrtladı. Işimiz daha da zorlaşmıştı. Biraz önce kafamdan geçirdiğim 'cesaref oyunu'na başvur- maktan başka yol yoktu! Kadının kolunu bıraktım, "Sizyola değil, yalnız bana bakın! Geç, deyince ba- na doğru gelin, korkmayın!" Bunu söylerken gö- züm caddedeydi. Trafik biraz seyrekleşir gibi olun- ca, birinde evrak çantam ellerimi iki yana açtım... Caddeye çıktım. Sırtımdaki yağmurtuğumla bir '/coria//ı/(Jı/'andınyordum. Yönümü, üzerime doğ- ru gelen taşıtlara çevirdim, yaşlı bir yengeç gibi yan yan caddenin ortasına doğru ilerlemeye başla- dım... İki yanımdan arabalar geçiyor, rüzgârlann- dan yağmuriuğumun etekleri savruluyordu. Ben- den, "Gel!" komutunu alan kadın da caddeye çık- mış, ağır adımlarla bana doğru geliyordu... 'Yuh... Bunak... Ulan hıyar..." sesleri arasında yavaş ya- vaş hedefımize ulaşıyorduk... Karşı kaldınma geçince, yaşlı kadın boynuma sa- nldı, eğildim, yanaklanmı öptü, "Sağ ol, evladım!" Nefes nefeseydi. Biraz soluklandıktan sonra, "Ben bu kadarküfrü, 79yıllık ömrümde duymamıştım!...' Arabada giderken konuşuyorduk... "Biliyormusu- nuz, benlstanbulluyum." "Ben de" diye yanıtla- dım, "Demek, ikimizdeburalıyız..."Aynıandagül- meye başladık. Biraz önceki komik durumumuz can- lanmıştı gözümüzde. Kentimiz, insanlannı soyta- nya çeviriyordu. "Ama" dedim, "Soytanlık işeya- radı, başardık işte!" Keyfi yerine gelmişti. "Birda- hakisefere ben desizingibiyapacağım...' "Aman!...' dedim. Gülümsedi. Beşiktaş'a geldiğimizde, eliy- ledışandaki insan kalabalığını gösterip "Bakın"öe- di, "Hiç yaşlı insan görüyor musunuz burada? Bu şehir kimin, Allahaştona?" Hakhydı. Bu kentin cad- deleri, alanlan, sokaklan yaşlılanna sanki yasak- lıydı. Her adımda başka bir tuzağı gizleyen kaldı- nmlar, kaldınmlar üzerine park etmiş araçlar, kal- dınmsız sokaklar, eğitimsiz sürücüler, kent kültü- ründen yoksun saygısız insaniar, sürekli bir itiş ka- kış... bu kentin yaşlılanna yaşamı yasaklamıştı. Bu ülke için, bu kent için çalışmış, emek vermiş, genç- liklerini tüketmiş insaniar, yaşamlannın sonbaha- nnda, dolu dolu yaşanacak günlerinde, sokaklar- dan, alanlardan çekilmeye, yaşamın renklerinden uzaklaşmaya zorlanıyordu. Balmumcu'da arabadan inmesine yardım eder- ken, "Sakın yılmayın" dedim, "Bu kent sizin! So- kaklan sakın bırakmayın!..." Arkamdan el sallıyor- du. Yine görüşecektik... (Faks:0216-4188410) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN 1 2 3 4 5 6 SAĞA: 1/ Manavgat Çayı üzerinde 2 kuruiu baraj ve Q hidroelektrik santralı. 2/ Elektrik dona- tımında kulla- nılan ve bağlan- 6 tıların yerleşti- -, nhnesine yara- yan yuva... 8 Müjde. 3/ Ek- g siklık, kusur... Bir çeşit börülce. 4/ Ev- li olmadığı bir kadının dostluguna mazhar ol- muş kimse... Bir nota. 5/ Yumurta biçimli ve se- 3 kiz delikli bir tür flüt. 4 6/Kemiklerinyuvarlak 5 ucu... Torun sahibi ka- dın. 7/ Şarkuun sert bir bıçimde vurgulandığı disko müzik üslubu.. ° Baklagillerden bir bit- 9 ki. 8/ Bir cins iri hıyar... Denizcilikte makinelerin çev- rilmesi için verilen komut. 9/ Bırbirine bağlannuş iki tek- neden oluşan yelkenli ya da motorlu deniz taşın. YUKAMDAN AŞAĞrYA: 1/ En küçük izci kuruluşu... Ekin biçme aracı 2/ Eski Türk- lerde ölüler için yapılan tören... Asma kütüğü. 3/ Anka- ra'nuı bir ılçesı... Uç dört tel ipekten bükülmüş iplik. 4/ Kazak başkanlanna verilen ad.. Arjantın'in plaka işa- retı. 5/ lnce yapılı. 6/ Sahip... Asur kralhğının başkenti. 7/"— ü nişâne kalmadı fasl-ı bahardan / Düştü çemen- de berk-i dıraht itibardan" (Baki)... Irmak. 8/ Bır geminin başka bir gemıden ya da kıyıdan açılması... Sınırnişanı. 9/ Titreme, titreyiş... "Zahit bizi — eyleme/Hak ismin okur dilimiz" (Muhyı).
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle