18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ARALIK 1999 CUMARTESİ O L A Y L A R \lL (jQİAİJŞLJji.li [email protected] Inönü: Atatürk'e Saldıramayanlann Hedefi... Eltuğnil KAZANCI Eğitimci/Hukukçu G azi Mustafa Kemal dır. Atatürk dönerru on beş yüı kap- Alatürk'ün Irişiliği, uğ- sar. Yerleşme sürecindeki özenlı onur raş ve yapıtlanyla ilgi- li çok sayıda yayın var- dır. Önderlik ettiği dev- rim konusunda ise yer- li ve yabancı kalemlerin ürettiklerine her an için başvurulabilir. Ama Ismet Inönü'nün tek tümcesi bile çoğımun or- tak bileskesini aşan ağırlık ve güzellik- tedır: "ınsanlıkidealininâsıkveseckin siması.eşsiz kahraman Atatürk, vatan sana minnettardırL" inönü ^jvaşlan'nda "Ulıısun ters dönmüş aimyazısuu yenen" Lozan'ın yapıcısı ve demokratik rejiınin uygu- layrcısı Ismet Paşa, çok bılinen yergi- lerden günümüzde de kurtulmuş değil- dir. Atatürk'e dil uzatmanın yasal so- nuçlannı dikkate alan karşı devrimci- lerden tutunuzda, olaylan kendi koşul- lan bakımından değerlendirmekten yoksun çevrelere ya da liberalizmin "nurhı unıklarmda" yarım yüzyüı aş- kın şekılde seyrederilere, solculuğu, tekelınde sanan yazarlara, şairlere de- ğin bağdaşık bir cephenin her dem ta- ze hedeflen Ismet Inönü olmuştur. Der- hal işaret edelim ki, gerçek dışı yo- rumlarla örgûlü yergilerin, tarifain akıl ve manük süzgecinde yeri elbette yok- tur. Ama "hurafe ve safsatalarla" iş görmeyi ilke edinmiş "idare-i masla- batçriann" elinde özünden saptınlmış bir demokrasi dünyasında tam elli dört yıldır Inönü, yaman bir saldın odağı- ise îsmet tnönü yönetımine aittir. Dev- let başkanlığırun daha ilk yıllannda karşılaştığı Öcınci Dünya Savaşı, Îsmet Inönü için gerçek bir sınav olmuştur. Savaşın tarafdurumuna getirdiği ülke- ler, uluslararası düzeyde yürütülenba- şanlı diplomasinin bir sonucu olarak Ankara'ya dost kalmışlardır. Öte yan- dan, değişebilir ve henüz pekişmemiş bir ıç dengeyi devrimin çizgisinde yön- lendirebilmek de bu dönemin ağır so- rumluluğunu oluşturmuştur. Kısacası, Atatürk'ü, îsmet Inönü'nün kudretli bir cumhurbaşkanı sıfaüyla izlemesi bu ülke ve bu halk için bir şans sayıima- lıdır. Böylesi bir nitelemenin ise sağ- lam gerekçelerini şöyle sıralayabiliriz: Açıkça söylenmesi gerekirse, yakın tarih Inönü dışında bir kişiliği Ata- türk'ün "hayırb haJefi" çapında görme- mektedir. Her bıri kendi başlanna bir değer bulundukJarı kuşkusuz olan "Kurtuluş Savaşı'' kadrosunun hangi adlan cumhuriyet devriminin bütünüy- le gerçekleştinlmesi yolunda kararlı ve bilinçlj olabilmişlerdir? lrdelene- cek durum budur. Bu irdeleme ise her- hangı biryanlı yoruma gerek duyulmak- sızın, sabit olaylara bağlı şekilde ya- pılmalıdır. Lozan Antlaşmasrnı imzalayıp dö- nen îsmet Paşa'yı; Gazi Paşa'nın uya- nsına karşın, karşılamarnak için hem hükümetin başından ve hem de Anka- ra'dan Sıvas'a kacan, Cumhuriyet du- yurusundan sonraki halk şenlikleri ne- deniyle gazetelere: "Şehrayinikyaşa- tuamaz" yargısıyla ulaşan, "Padişa- hm nan-ı nimetiyie perverde oimuş bir ailedenim" yönündeki söylevıni hiç bırakmayan RaufOrbay, devnme "fîk- ren" yanidaş mıdır? Yoksa "Terakkiper- ver Cumhurîyet" adını aldıktan sonra hiç de ilericiliğe uygun bir yol izleme- yen, iç ayaklanmalarda ise kuşkulu iliş- kiler içinde bulunduğu saptanarak ön- ce örgütünün birkısmı, sonrada "Tak- rir-isükûn"yasası uyannca tamamı ka- patılan bir partinin, adı "tzmir Suikas- ö" etrafinda her nedense dolaşmış küs- kün liden Kâzım Karabekir nu güven vericıdir? Gazi'nin canına yöneük "An- kara tertibini" önceden öğrenmesine karşın yakın arkadaşı Cumhurbaşka- nı'na bügi vermeyi savsakladığı öne sü- rülen ve bu bakımdan da "aa stemle- re* hedef olarak 1924'te yollannın ay- nldığı Ali Fuat Paşa artık kadroda mı- dır? 1930 yılında Gazi Paşa'yı kaste- derek, "Bizi bundan kurtar" çığlıkla- n arasında Ege'de kitlelere hitap ede- bilen ünlü liberal FethiOkyarcıddı bir devrim bilincinde midir? 1950-1960 yıllan arasındalri rurumu ıyi bılinen BayaryadaAbdülhalikRenda,Aliîh- san Sabis, Refet Bele 1938 sonrasuun ağır sorumluluğunu çekebilecekler miydi? "Osmanh Harbiye Nazın" sı- fatıyla Anadolu ıhtılalıne şiddetle kar- şı çıkıp daha sonra zorunlu gerçekleri anlayıp doğruyu seçebilen ve bu yüz- den de onurlandınlan ama üç kez uza- tılan görev süresi dolunca TBMM'de üyelik önerisine karşın "Yüce Başbuğ" sanıyla seslendiği tnönü'yle alabildi- ğine tersleşen FevaÇakmak, 1938 yı- lının ardındakı tarih bölümünün ciddi yükünü taşıyabilecek miydi? Bu so- rulann yanıtlan, olaylan kendi koşul- lan içinde irdeleyerek ve dürüstçe ve- rilmelidir. Yakın tarihin konulara bağ- lı tanık beyanlan, mahkeme zabıtlan ve "Büyük Nuruk" bir kez daha göz- den geçirilerek, anımsanmalıdu-. Ulusal Kurtuluşun ilk muştuluhabe- ri Inönü cephesinden geldiğinde TBMM sıralanm ayağa kaldınrken, Lozan'da "misak-ı mffî" sınırlannın onaylatılması Anadolu'daki başkaldı- nşa uluslararası birkinüik kazandırmış- tır. Iç kargaşalan düzelten, Kamu îk- tisadi Teşekkülleri eliyle Atatürk Tür- kiyesi'nin ekonomideki "sosyal dev- let" anlayışını biçimlendiren, Halkev- lerini hükürnet politıkası yapan, 17 Ni- san 1940'ta Köy Enstitülerini açan, dört tarafı ateşlerle yanan bir ülkeyi savaş dışı bırakabilen, "Toprak işleye- nin, su kuuananındır" ılkesini dıle ge- tırdikten sonra "ÇiftçiyiTopraJdandır- ma Kjunınun nu uygulamaya sokan, vurguncu ve batakçılaria "müsfim-gav- rimüslim'' aynmı yapmayan varlık vergisi yoluyla mücadele ederken "mû- tareke vıilannı" aklından çıkarmayan, *^ek parti-tekşeP yönetiminı terk ede- ret 14Mayıs 1950tarihinde: "Benim en büyük zaferim, en böyfik yenügim- dir" dıyebılen bir tavırla demokratik de- ğişim anlayışı gösteren, BM örgütüne bu ülkeyi kurucu üye olarak katılma onuruna ulaşüran sayguı bir güç ve ba- şan öğesi bizim siyasal tarihimizde ge- nişlikle yer alır. Bu öğe, îsmet Inö- nü'dür!.. Inönü'yü tüm değerli yönlerinden haksızca soyutlayıp: "Atatûrk'ün pa- radan ve puldan resmini sildi" suçla- masıyla hükümlü kıhnak; başhbaşına bir yanılgı ya da açıkçası kasıtlı dav- ranıştır. Çünkü, para ve pullardaki re- simler bazı ülkelerde devlet başkanla- nyla birlikte değişebilir. Bazılannda ise kalıcılık taşıyabilir. Bu durumun "saygısıdık ve unutuimalara yol açtır- maJda" ilgisı yoktur. Atatûrk'ün resmini para ve pullardan silmeyip, ama Köy Enstitülerini ve Halkevlerini kapatan. "Siz isterseniz hflafeti bik geri getirebilirsiniz"' dıye- bilen ya da "Cumhuriyet, geçmişiyfe kavgaİKhrr yaklaşımıyla zıhınlen bu- landıran, sosyal devlet anlayışuıı kal- dıran, Asya-Aftika halkJannın antiem- peryalist savaşımlanna sırt çeviren, de- mokratik rejimi sindiremeyen, cum- huriyet devriminin özünü kavrayama- yan; bilınçten uzak, saldırgan ve sah- tecilermi Atatürk'e bağlı olmuşlardır? îsmet Inönü, Ulusal Kurtuluş Sava- şı'nın ve cumhuriyet devriminin en önemli ve saygın "mihenk" taşlanmn başında gelenıdir. Kemalist Aydınlan- ma sürecini ve Atatürkçü düşünce sis- temini çok iyi anlayan ve yorumlayan kışisidir. Aramızdan aynlışımn 26. yılında azız anısı önünde derin saygı ve sevgilerimızle eğiliriz EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Ordan Burdan... "Ah anlatamadan çoğunu ölü şairteri küstürdünüz" Adil Izci bana sunduğu'*Su/uşma" şiirinde böy- le diyor. Doğru, ölü şairieri küstürmüşümdüıi Bi- rilerini de belki. Ama şairier, niye ölsünler? Dize- leri yaşıyorsa, yaşayacak gücü taşıyorsa... Bu Eylül'de ıkı yolculuk yaptım! Biri Bodrum'a, biri Aydın'a... Benim yolculuklanm çok kısa!.. Za- man, ağırlığını duyurduğu için yerimden, «xlam- dan kalkıp başka bir yere gitmek artık zor.geliyor. "Pencere.. en iyisipencere" demiş bir şairdost... Bahçe, sokak, pencere, oda... Zaman zaman be- ni otea olsa, Necatigil anlar, diye düşündüğüm oiur. Oysa bilirim kimse kimseyı anlayamaz! "Bodrum'u kendime yakın bulmadım hiç... Ka- labalık önce. Hemde çok... Bir yer, birolay, bir ki- tap moda oldu mu, daha doğrusu onu moda yap- tılar mı, srtkım sıynlıyor. Ama bu kez sevdim Bod- rum'u.. Bir yer, insanlanyla sevilir. Bodrum Mar- mara Koleji'nde gençlerie konuşma yaparken, onlann sorulannı yanıtlamaya çalışırken daha ön- ceki konuşmalanmı anımsıyordum. Çağınrlar, "Si- zi tanımak istiyoröğrencilerim " derier, gidersiniz, karşınızdakiler sus pus! Ne sizi bilirier, ne de iki sabr biryazınızı okumuşlardır. "Bu adam" niye gel- di, ne diyor diye şaşkınlıkla bakartar. Bodrum Marmara Koleji'nde isecanlı birgenç- likle karşılaştım. Neler sormadılar ki! önemli olan gençlerde çağdaşlığın yaşadığını görmek! Benim gibi konuşmayı sevmeyen, pek de beceremeyen biryazar için anımsanacak birgün yaşadım Bod- rum'da... Birde Aydın'da Atatürkçü Düşünce Demeği'nin toplantısında... Ikibinli Yıl- lara Girerken Türkiye idi konu... Bu kez yalnız de- ğildim, iki ünlü bilim insa- nı vardı, Sayın Aysel Çe- likel ile Sayın Alpaslan Işıklı... önemli bir olay sa- yıyoruz üçbininci yıla adım atmayı! Bir şeyler değişe- cek, birdenbire güzel şey- ler olacak diye mi? Yoksa umutsuzlukları aşan bir umut ışığı doğar diye mi? önemli sayıda bir dinle- yici vardı Aydın ADD'nin topianbsında, Demek Baş- kanı Sayın Avukat Erol Er- tuğrul ve arkadaşlarının yakın ilgisi, Atatürkçü dü- şünceyi büyük bir içtenlik- lesavunmayı üstlenmenin coşkusu, bilinci... İki dos- tun konuşmalan beni de bu konularda derin düşün- cetere götürdü, düşünce- lerimizin temelinde toplu- mun bilinçlenmesi var. Ay- dınlanmanın gerekliliğinde hepimiz aynı düşüncede- yiz. Yazmak başka, konuş- mak başkadır. Vedat Gün- yol birtoplarrüda "Ben yaz- ganım, konuşkan değilim" demisti. Düşüncesiniyaz/y- J j la belirtme alışkanlığı baş- ka kürsütere çıkıp da "din- leyin bakın ben neler bili- yorum, sizi aydınlataca- ğfm"diye hem kendini hem başkalannı aldatmak baş- ka!.. Konuşarak ıletişim ku- rabilmek ayn bir yetenek, nerdeyse bir erdem... Adil Izci'nin 'Su ve Yap- rak'ınöaki şiirterle, hele ba- na sunduğu "Ah anlata- madan çoğunu - ölü şa- irieriküstürdünüz" dizesi- nin bende uyandırdığı tit- reşimle ne ilgisi var bu an- lattıklannın demeyin. Bir dize bile çok şey anımsa- tır. Işte beni de, hep yaz- mak istediğim, ama yaza- madığım Bodrum, Aydın izlenimlerine götürdü... Düzen Yasalannda, Araçlar Daha Önemli... Hİkmet KURNAZ Bankacı, Iktisatçı K ımi yasalar hükümetlerin "eko- nomhehükmetme" araçlann- dan bındır. Ekonomınin sorun- lannın ^haDmi" bellı bir mer- kezin eline bırakmak yerine merkez yokluğuna (= adem-i merkezi) piyasalann görünmeyen eline bırakan piyasaekonomisi,doğası gereği başka ekonomık sıstemlere kıyasla yasal düzenlemelere en faz- la gereksinın duyan bir sıstemdır. Aslında, pi- yasa ekonomisi. devlet olmadan varfağmı ve işle- vini yürütemez. Gerçekten ne geçmişte, ne de şimdi devlet olmadan, kurum ve kurallanyla ta- mamen serbest olan birpiyasa ekonomisi olmuş- tur. Öteden beri, piyasa ekonomisi temelde mül- kiyeti ve mülkiyet edinme biçimleri ile üretim ögelerinin karşılıklı ıliskilerini yasalarla düzen altma ahnışnr. Aynca, piyasa ekonomisi temel yasalar. kadar "merkez yokhığu'' piyasalan dü-,,,, zenleyen bir çok özel yasalara gereksinim gös- terir. Doğrusu sistemde "oyunun" kurallannı saptamakaçısından, ahpiyasalan düzenleyenözel yasalar daha pratik önemdedir. Bir de, piyasa- lann arkasında duran devletin haklanndan sa- yılan vergi kanunlan gibi kanunlar vardır. Aslında rekabetin çokça bılinen, temel ilme- lerini sağlamayı ve konımayı hedefleyen düzen yasalanndan beklenen, piyasamn görünmeyen elinin yerine geçmesi değildır. Görünmeyen elın piyasada başkalan ile el sıkışmasını önlemesi- dir. Bılındığı üzere, paranın asıl ticaretten ayn- lıp kendisının de ticareti yapılan bir meta olma- sından sonra, bankalra yasası para piyasalann- dakı oluşumlan etküeyen önemli yasalardan bi- ridir. Oteki yasalardan kolayca ayırt edileceği üze- re, "dûzen" yasalann hemen hepsi amaç mad- deli yasalardir. Dolayısıyla, hepsi birÖnceki du- rumun olumsuzlanmasından hareketle hazırlan- mıştır Fakat, tuhaf olan yeni yasalann da aynı amacı koruyorolmasıdır. Bu özellik, eski ve ye- ni bankalar yasasında ifade değışikliği ile daha açık biçimde görülüyor. Ancak, hangı durum yanlış olursa olsun, doğru olan yasalann amaç- lanna uygun araçlan kullanmalandır. Çünkü yasalar, piyasamn karar birimlenni hukuk norm- lanyla bırlıkte araçlann seçimine zorlar. Doğ- rusu ve pratik yaşam göstermiştir ki; amaç, araç ılişkisi tutarlığı bulunmayan yasalar ile iktidar- lar, ancak piyasayı yönetmeye "kaDoşr." Daha- da öteye geçemez. Bunedenle, düzen yasalann- dan, pjyasalan amacı doğrultusunda çalışuracak araçlann kurum ve kurallanyla tanımlanmalan bçklenır. Oysa, Bankalar Yasamızda yapılan de- ğişikliğin hukuki gerekçesi ne olursa olsun; ye- ni yasa, daha bankalar sistemimizi dolayısıyla ekonomimizi her geçen gün sıstemin kendi iş- leyişinden kaynaklanan, hangi etkenlerin bu- nalttığını da görmüş değildır Bugün bankacılı- ğımız, oturmuşluk temelinde ekonomik kalkın- ma sürecüıin ve dünya ekonomisi ile bütünleş- menin referansı olmasına karşı, ekonominin oturmamışlığı bankacılığımız için yeterli refe- rans olmamaktadır. Türk bankacılık sistemimiz, bugün hâlâ ekonominin kaynaklannı değişik sı- ralamalarla beş, on bankanın egemenliğınde sü- ren bankalann yönlendirmesi "zafiyetindedir.'" Ki, bu yapı sistemi, kurallan dışında rekabete itmektedır. Kaldı ki, sistemin öz kaynak yeter- sizligi başka bir açmaz olarak, rekabeti yurt içi piyasayla suıırlamaktadır. Öyle ki, sistemin re- el kârhlık sağiayan banka sayısını çoğaltamama- sı karşısında, rekabet kâr. zarar hesabının dışı- na çıkmış ve sistemindahariskliçalışmasına yol açılmıştır. Ekonominin bilınenyapısında, yeni kaynak gj- rişinde zorlanan sistem, şube barikacıhğı ağı ile kaynak peşıne düşmüş, böylece ortaya bölgesel ve kentsel bır dızi dengesiz zararda çalışan ban- ka şubesi sayısı dağılımı çıkmıştır. Aynca yasal yollardan ayncalıklı bankalar yaratıİmak sure- tiyle, sistemde fîyat yapısını bozan uygulama- lar özendinlmektedir. Buna karşın, yasada ma- li pıyasalarda güven ve ıstikran bozmadan ta- sarrufu sistemde hem doğrudan, hem de kredi olarakkullanım biçiminde korumakamaçlanmış- tır. Bılındığı üzere, sistemde tasarruflar ya doğ- rudan enflasyon üe, geri dönmeyen kredılerle ya da ıçi boşaltılan bankalar aracıîığı ile ya da do- laylı olarak toplumda birgelir artışı yaratmayan kredi kullandınmlan yoluyla erozyona uğrar. Dolayısıyla, yasada amaca uygun, sistemde ta- sarrufu koruyan ve çoğaltan piyasa mekanizma- suıa ters düşmeyen ancak yönlendiricı ve özen- dirici olan araclara daha çok ıhtiyaç var. Doğ- rusu, ülkemiz ekonomısuıde yaratılan tasarruf- lann korunabilmesi ve çoğaltılması ancak yerin- de ve haksız rekabet doğurmayacak ve kentsel gelişme farkhlığını da giderecek şekilde ekono- mik kalkınmanın gerekli doğrultusunda kulla- nılması ile mümkündur. Bu da, ancak, kuruluş statüsü ve çalışma esaslan birbirlerinden aynl- mış ulusai ve yerel tasarruf ve kredi banka tip- lerini ve işlevlerinı yeniden düzenleyen yenı bir yasa ile mümkündur. Bunun dışmda yapılacak her yem yasa, sorunlanyla başka bir yasayı çağınr (davet eder). PENCERE BabaameminMargarinL. TRT-3'teMeclissaaÖ- Turizm Bakanı kürsüde... İ ^ • Diyor ki: . • "- Turizm Bakanlığı'nı kapatmalı..." Bakan Erkan Mumcu haklı olabilir; işe yara- mayan bir sürü Bakanlık var... Muhalefet sıralanndan laf atıyorlar... Genç Bakan yanıtlıyor: "- Sana çatanlar dünyaya bir göz atsalardı, bunuyapmazlardı, arbkbabaannelerinin kullan- dığı margarini kullanmaktan vazgeçerierdi." • Reklam dünyası ilginç!.. Derferki: "- Allah'ın bile reklama gereksinmesi var;yok- sa ne çan kulesi olurdu, ne minare..." Bir malı satarken eskisini kötülemek reklam- cılığın bilinen yöntemlerinden biridir, başdön- dürücü tüketim dünyasında çok geçerlidir; ba- banın tıraş sabununu, babaannenin margarini- ni, dedenin tıraş bıçağını mı kullanacaksın?.. At çöpe gitsin!.. Kendini yenile!.. Bizim atasözJerimiz arasında da reklamcrya çok yarayacak biri var "Eskiye rağbet olsa bitpazanna nuryağardı." • Ne var ki bu tür yaklaşım, yalnız reklamcılıkta değil, siyasette de geçerli!.. Günümüzde başı- boş serbest piyasa ekonomisini eleştirenlere ne diyoıiardı: "- 1930'lann devletçiliğini mi savunuyor- sun?.." Osmanlı'nın 19'uncu yüzyılda benimsediği serbest piyasa ekonomisi koskoca imparator- luğu batırdı; 1930'lann devletçiliği Türkiye Cum- huriyeti'nin çağdaş temellerini attı; ama, gel de anlat anlatabilirsen... f < ; " Özal tutturmuştu: - Her şeyserbest olacak, döviz serbestçe alı- nıp satlacak, dövizin fiyatı serbestpazarda sap- tanacak, piyasa ekonomisi her şeyi çözümler... Köşe başlanndaki dükkânlarda Amerikan Do- lan, Alman Markı satılmaya başlandı; ha fındık fıstık ticareti yapmışsın, ha döviz... Sonuç?.. Kimse ne döviz fıyatını tutabildi, ne de enflas- yon canavannı!.. Ekonomi kirlendi, çöktü, piya- sa mafyalaştı, ülkede yangın var; herkes ama- nallah diye feryat ediyor... .-^. Itfaiye çağnldı.. ' -^ Yangın sönecek mi?.. -• -İ '•. Peki, şimdi ne oluyor?.. Ev kiralanna bile devlet el koydu, sankilkinci Dünya Savaşı'nın 'Milli Korunma Kanunu'na tekrar döndük; ev sahibi zapturapt altına alını- yor. Dövize narh koyuyor devlet, Amerikan Dola- n'nın adınf artık hükümet saptayacak... Devlet beş bankaya birden el koydu, fısılt ga- zetesine göre sırada dört banka daha var. Pe- ki, serbest piyasa ekonomisinde bankanın yaz- gısını piyasa yasası beliriemez mi?.. Ne oluyor?.. Yoksa 1930'lann devtet müdaha- leciliği mi hortladı?.. • Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun deyişiyle "babaannemizin kullandığı margarin"i en çok medyadaki serbest pıyasacı ekonomi uzman- lanmız kullanıyoriar... Niçin?.. Koalisyon hükümetini yağlamak için... - • • • ERKSSON S % 7. yaşımızda hediye CEP TEUEFOtaU 12 ay üye olun veya üyeliğinizi yenileyin, 1 \ / cep telefonunuzu hemen alın. Son y 6gün V ERICSSON TURKCELL K.V.K Hemen arayın (0212) 355 55 55 w w w . c i n e 5 . c o i T i . t r ı.ıll.iü K \ ' k <;!•
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle