25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18ARAUK1999 CUMARTESİ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr VakıfÜniversiteleri, Üniversitelerimiz... Pnof. Dr. Orhan ŞAHİNLER Y ÖK'ün ilk girişimlerin- den biri, yükseköğre- timde kapasite arttın- mıydı. Yer (mekân), ye- tişmiş öğretim elemanı dengesı önemsenmeden var olan yüksekögretim kurumlanna ıki- ye katlanarak öğrenci alındı. Daha son- ralan kapasite arttınrrıı Anadolu kent- lerinde acelecı yasalarla devlet üniver- sitelerinin(!) açılmasıyla devam etti. YÖK eksikli, yetersiz, gereklı standart- lardan yoksun olacağı bılınen yenı dev- let üniversıtelerinin kuruluş yasalanna başlangıçta direnir göründü. Vakıf üni- versitelerinin açılışlanru ise, siyasal ik- tıdarlarla birlıkte benimsedi. Gelişme- ler, sıyasıler ve yüksek bürokrasiyi ha- rekete geçirnıesini iyi bilen ilk YÖK Başkanı Sayın Doğramacı tarafından açıklanan, 'viikseköğretinıdenitetik(ka~ lite) değjL nicelik (sayısallık) önceiikli- dir' ilkesine uygundu. Üniversıtelere gı- remeyen, geleceği belirsiz milyonlarca gencın sorunlan hiç kuşkusuz önemliy- di. Beş-altı milyon seçmenin sonınuna siyasıler ilgısiz kalamazdı doğal olarak. Siyasi çıkarlannı hesaplayan parüler ve çözüm bekleyen ebeveynler için YÖK'ûn ilke karan bir umuttu, geçerli gerekçe- yi ojuşturuyordu!.. 'Üstyapı' kurumlan üniversitelenn kuruluşlannda önkoşullar (yer alacağı yö- renin gelişmişlik dûzeyi, gerekli me- kânlann variığı, teknık. teknolojik do- nanımlar, kurumun beyni durumunda olan kitaplığın yeterliliği, yetişmiş sa- Mimar Sinan Üniversitesi yıda nitelikli kadrolar vb.) ebeveynleri ve siyasileri pek fazla ilgilendirmiyor- du. Önemli olan, seçmenlere 'siyasi bor- cun!' ödenmesi, merkezi sınavda başa- nsız, geleceği belirsiz çocuklanrun ast- ronomik maliyetierle dış ülkelere gön- derilmesinden ebeveynlerin kurtulma- lanydı. Bu milyonlarca dolarlık verim- li alana -o alanda her şey dolarla ölçü- lüyor- büyük sermaye, varbklı alileler, kulüpler, demekler, örtûlü tarikatlar va- kıflaşma adı altında girdiler. Çoraklaş- tınlmak istenen devlet üniversitelerini ka- zanamayan gençleri yüksek bedeller karşıhğı bünyelerine alabileceklerini he- sapladılar, planladılar ve yaşama geçir- dıler. Kısa sürede "valaf ûniversitele- rTnin kuruluşunda özel gjrişimin şaşı- lası enerjisi, hanka becerileri sergiledi. 1970'lerin Anayasa Mahkeraesi'nce ka- patılan ağır kusurlu özel yüksekokulla- n, yiikseköğretimın geçmisteki olumsuz- luk simgeleri (önemli bir kısmı için) tekrarediliyordu! Devlet üniversitelerin- den derlenen hazır elemanlarla, bulu- nabilen her türlü mevcut binalara adeta sığınılarak devletin maddi desteğiyle, 'özel yüksek eğttim knrumUn' oluştu- ruldu. Gençlere pahalı da olsa eğitim fırsatının sağlanışı, siyasilerce kutsan- dı. YÖK'ün hiçbir ıtırazırun obnadığı gö- rüldü. Vakıf üniversitelerinin, klasik an- lamda demokratik, özgür, özerk olmak ve öğrencilerine düşünme sistematıği vermek, özellikle araştırmak, sorgula- mak, bügi üretmek ve bu kavramlann mekânı olmak gıbı hedeflen -belki pek azı dışında- yoktu. Hevesleri, özlemle- ri de söz konusu değıldı. Yaşamtn, pi- yasanın günlük insan gereksinmelerine yanıt vermekti niyet. Bir diğer fantas- tik iddiaya göre de (örtülü amaçlan yok- sa özel girişimin mantığına da aykın olarak!), kârgözetmeksizin(!)ülke yük- seköğretimine katkıda bulunmak için sahnnedeydiler! Üniversiteler ûlke uygarlığını hazır- layan ve gelişmeyi sürekli kılan temel kurumlardandı. Genelde eğitim, özelde yükseköğrenim kamuya karşı sorumlu- luktu. Giderlere öğrencıler katümah fa- kat eğitim hizmeti tümüyle satın abnma- malıydı. Kamudan toplanan vergilertek- rar insana firsat eşitliği temelinde dön- meliydi. Kişi başına yılkk geliri 4000 do- laraı altında olan ülkemizde ailenın bır ferdinin eğitiminin (en az) 5000-8500 Amerikan Dolan'na satın alınması, eşit- lık ilkesine açıkça aykınydı (1). Burs- lar gibi aynntılarla teselli olanaksızdır. Aynca deniliyordu ki; çocuğunu vakıf üniversitelerinde hiçbir zaman okuta- mayacak ebeveynlerin verdikleri vergi- lerin bir kısmı ıle, dolaylı, iradeleri dı- şı, devlet aracıhğıyla bu kurumlan des- teklemeleri haksızdı ve bir çelışkiydi. Devletten beklenen, devlet taraftndan üunal edilen kamu hizmetlerinın zaten sınırlı kaynaktan yoksun bırakılmasıy- dı, savurganca harcanmasıydı. Üniversitelenn demokratik, dınamik, katılımcı, öncü, toplumlannı ve kendi kendilerini sürekli sorgulayan, çözüm üreten kurum olmalan bir süredir ülke- mizde kesintiye uğramış da olsa, olmaz- sa olmaz evrensel özellıkleridir. Aynca bu özellikler öğrencüerin yasal baskı grubu oluşturmalanyla eikinlik, işlerlık kazanabılir. Yürürlükteki yükseköğre- tim yasasının otoriter özüne karşoı ba- zı iyi niyetli yöneticiler, öğrenci örgüt- lenmesini, kurum içi demokratikleşme- yi, kamuoyu oluşumunu, düşünce üret- me ve de tepki verme mekanizmalan- mn işlerliğini sağlamak isteseler de, sts- tem izin vermemiştir. Yani on sekiz yü- dır tek özgür ve özerk olan yöneticiler demokratikleşmeyi sürekli ertelemiş- lerdir. Durum yadsuıamaz şekilde böy- le iken, yüksek ücretlerin ödendigi da- ha da 'ıhmh' olmalan doğal olarak bek- lenen vakıf üniversitesi öğretim eleman- lan ve ögrencileri için hiçbir umut yok gibidir. Vakıf yönetimleri. "Dikdiginiz kadar özgürsünüz. Sonuçlanna katla- nacağııuz her tûr istemde, hatta eylem- de buJunabilirsiniz" diyeceklerdir kuş- kusuz. Ancak bu çok pahalı bir özgür- lük. Kaybedilen zamanın dolarla geri ödeneceği bir özgürlük! YÖK döneminde kurumsal hiyerarşi- nin yitiriüşinin yarattıgı sakmcalaı da cid- di idi. Eksikli tüm yükseköğretim kurum- lannm uluslararası en üst düzey statü olan "üniversite'" olarak tanımlanması hata- lıydı. Zamanla nice çaba, çilelerle, seç- kîn kodralarla o olgunluğa erişılmesi gerekirken, yasa ile bir çırpıda kavuş- ma yanlıştı. Özellikle, ticari çekim de- ğeri gözetilen 'vakıf üniversitesi' tanı- mıyla kamuoyu yanıltılmaktaydı. Bu 'yanhş' kabul edilemezdi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşa- masında Milli Eğitime getirilen kurum- sal hiyerarşik şema; üniversiteler. aka- DÜNYA GENÇLIK MERKEZİ demi, yüksekokullar, teknik yükseko- kullar, klasik ve teknik liseler dizisinin dogruluğu şimdı dahı geçerli. Atatürk'ün 1933 Yükseköğretim Reformu (hatta devrimi) cumhuriyetimizin adına ne ka- dar kıvanç verici. 1946 üniversite yasa- sı hâlâ göz kamaştıncı. 2547 ile yapı- lan yanhşlar karşısnida o günlenn tutar- hlıklan birhayli şaşırtıcı. Yürürlükteki 'Yüksek Öğretim Yasası'nın neden ol- duğu kayıplar ise. sınırsız. Ortaöğretim- den gelen farklı yetişmişlik duzeyleri ve farklı yeteneklen olan gençlen ülke gereksinimi gözetilerek yönlendiren es- ki sistemin askeri yönetim ve daha son- raki siyasi yönetimler(!) tarafindan sis- temsizleştirilmesi, Millı Eğitim politi- kalannda 'sistemsizliğin' 'sistem' oluşu ne kadar da hazin. Eşgüdüm sorumluluğunu taşıyan, YÖK'ün karşüaştığı güçlükler de çok ad- di aslında. Devlet üniversitelerinin (ve vakıf üniversitelerinin) niteliklerinde (özellikle iyi yetişmiş kadrolar bakımın- dan, mekânsal olanaklar açısından) bü- yük farklıhklar söz konusu. Nedense gerçekte var olan bu kurumsal kademe- ler açıklanmıyor. Yeni, doğru. adil ku- rumsal hiyerarşik şema getirilemiyor. Gelişmiş üniversiteler-gelişmekte olan- lar-az gelışmışler-gelişmemış kurumlar dizisi tanımlanamıyor. Bu konuya doku- nulamıyor. Eski klasik üniversitelerde, demokratikleşme, özgürlük, özerklik için yaygın ısrarlı istemkr üzerlerinde- ki ölü toprağına karşm, yürekli canlı. Sık sık çıkanlan af yasalan karşısında YÖK çaresiz. Akademik unvanlarda bo- zulan piramit, unvan enflasyonu anarşi- si çözümlenemiyor. Var olan çok ciddi bilimsel seviye farklılıklan, özlük haklann- daki haksız eşitlikler aşıla- mıyor. Kurumlaşmanın ge- reği olan 'genel denetim', 'özdenetinT, 'bilimseldene- tim' söz konusu bile değil. Eğitim kalıtesınde durdu- rulamayan düşüş, hatta çö- küş, yetersiz bütçe ve diğer sorunlar çok ciddi. Işte bütün bu olumsuz- luklar %>arken, vakıf üniver- sitelennin piyasanın düzen- leyiciliğine devredilışınin getirdiği rahathk neden YÖK tarafından benimsen- mesin? Paralı pahalı eğiti- min ülkemızdeki simgeleri vakıf üniversitelerinin; li- beral ekonomik-politik sis- temin, yani Yeni Dünya Dü- zeni'nin rekabet, çeşitlilik, çok seçeneklilik istemleri- • ne yatkın, yetenekliinsan gücünü yetiştirme hedefle- rini neden desteklemesin ki? Ancak finans, uluslara- rası ticaret, uluslararası re- kabet içinde olan sanayi ke- simi (yani yeni oluşan et- kin Türk burjuvazisi) yük- sek düzeyde yetişmiş ele- man istiyor. Bunu bilinçle, ısrarla istiyor ve bekliyor. Vakıf üniversiteleri (genel- de yükseköğrenim) bu nıte- likleri sağlayabilecek mi? Işte bu çok kuşkulu! Yoksa diplomalı işsizlerkütlesine yoğun yığınsal katılmajar mı haarianıyor sadece!? Öte yandan, >iiksekögreninı, bir ülkenin en önemli uygarlık göstergelerinden, siyasal, sosyal, kültürel yannlannı hazırlayan etkin ve belirle- yici kurumlanndan. Acaba ne zaman ülkemiz yükse- köğrenimin yaşamsal so- runlannı ciddiye alacak? Si- yasal iradenin ilgisi bu so- runlu alana çekilebilecek mi? Yoksa tek umut, diğer konularda olduğu gibi, bir gün (o gün de ne kadar uzak ve belirsiz) yükseköğreni- min evrensel normlannın Avrupa Birliği tarafından dayatılması mı?.. (1) Vakıf üniversitelerin- de devlet kathsı dışındayıl- da ortalama 5000-8500 Amerikan Doları ödenir- ken, devlet üniversitelerin- de bir öğrencinin ailesıne maliyeti, devlet kathsı dı- şında, ortalama 150 Amerikan Dolan. PENCERE Jfydn/fyıMğnNmel!.. Emekçi sordu: - Abi, Avrupa Biriiği'ne girmişiz, artık isteyen Av- rupa'ya gidebilecekmiş... Söylediğine kendisi de inanmıyor gibiydi, bir an suskunluktan sonra ekledi: - Doğru mu?.. Ne desem! Çocuğun rüyasını bozmak bana mı düşmüş- tü!.. Avrupa öyle bir rüya ki.. 196O'lı yıllann başla- nnda Anadolu köytüsüne bilmediği bir dünyaya Ko- lomb gibi yelken açtırdı; daha güzel bir yaşamın çekiminde bizim emekçiler Almanya gümrüğün- de sıraya girdiler. Medyanın sayesindeşimdi yoksulundan zengi- nine yeni düşlere kapıldık; bir azınlık dışmda top- lum Avrupa'ya dönük özlemin bayramını paylaşı- yor; kendinden geçmiş olanlar var. • Bu erken bayramda hiç unutmayalım Mustafa Kemal'i!.. 1949'da Avrupa Konseyi'ne giren Türkiye, bu- gün Avrupa Biriiği'ne adaylığına giden yolu nas4İ açtı?.. Laiklik devrimiyle!.. Kadının yurttaşlık hakkını 1926'da, seçrneve se- çilme hakkını 19341e tanıyan Türkiye'nin Batı coğ- rafyasında ve Islam dünyasındaki yeri apayndır. La- ik Cumhuriyetin demokraside ekstklikleri varsa, bu, Atatürkten sonra gelenlerin marifetidir; yanm yüz- yildan beri bu işi beceremediler akıntıya kürek çek- tik. AB karşısında başımız bu yüzden eğik... • Demokrasi pahalı bir rejimdir.. ;•; Zengin işidir.. Demokrasinin ana yurdu "üstünde gûneş bat- mayan sömürge imparatortuğu" Ingiltere'dir, kos- koca bir dünyayı sömürmek pahasına avuç içi ka- dar bir adanın üstünde zenginleşenler dernokra- sinin ilk temellerini attılar. Avrupa'nın bugün kişi başına düşen ulusal ge- liri kimi ülkede 10 bin dolardan başlayıp 30 bin do- lara yükseliyor; kültürie paranın birieştiği ülkeler- de insan haklan ve demokrasi mayalanıyor. Avrupa Biriiği'nin itici gücü de ekonomiden kay- naklandı; ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra kömür, demir ve çetikte işbirliğine yönelen Avrupa, "Or- tak Pazar"\ kurdu; ardından örgütün adı AET'ye (Avrupa Ekonomik Topluluğu) dönüştü; AB bu sü- recin sonunda meydana geldi. Avrupa'da sınırian aşan ÇUŞ'ler (Çok Uluslu Şirketter) ıçerde emekçi sınıflanna, dışan dönük yüz- lerinde Amerika ve Japonya gibi rakiptere karşı güç- lerini birieştirmek istediler. Avrupa'nın emekçileri kendi aralannda bütün- leşmek yolunda yaya kaldılar. • 21 'inci yüzyılın eşiğinde Avrupa kültürü demok- raside de birliği öngörüyor; zaten bir başka biçim- de bütünleşmeyi yaşlı kıtanın emekçi halklanna be- nimsetmek olanaksızdır. • ,. Yınedealüçizilmeli: Küreselleşme sürecinde Av- rupa kapitaljzmi yeryüzündeki yoksul halklan de- * ğil, kendi çıkarlannı düşünmekte!.. . Buda doğal.. - •. i . Ve gerçek.. Türkiye'de aydm, AB'yi Avrupa'yı da aşan bir kap- samda algılamaya çalışmalıdır; gezegensel bilinç bunu öngörür, aydın aydınlığını bilmeli!.. Insanlığın ufuklannda yelken açabilmek için bir başka pusula yok... .Jt tLAN TC KÜÇÜKÇEKMECE1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1999/1158 lst. Küçükçekmece Kemalpaşa Mah. veya köyü, cilt No. 0014, kütük sıra: O2OO'de nüfiısa kayıtb bulunan Said Süleyman ve Fatma Hasan Bekir'den olma 4.7.1970 doğumlu da\'acı Rekşen Atalık'ın Nihaylovs- ki olan doğum yerinin Stoyan Mi Haylovski olarak tas- hihine ve nüfiısa bu şekilde işlenmesine, 6.12.1999 ta- rih ve 1999/1158 esas. 1999/1139 karar sayılı ilamı üe karar verildi. llan olunur. 10.12.1999 Basın: 66077 Başka Türkiye Yok Haydi Fidan Dikelim : ORMANBAKANUĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Romanlannız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel: 55408 04 Cumhuriyet Ajandası Cumhuriyet KitapKulübü Sergi Salonlannda ve Temsilciliklerinde 4.000.000 TL (LEDİBERG SpA.-ltalyaTesıslerinde üretilmiştir.) Cumhuriyrt kitap kulübü Çağ Pazarlama A.Ş. Türkocagı Caddesi No:39/41 (34334) Cağaloğiu/lstanbui Tel: (0212)514 01 96Faks:(0212)514 01 9!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle