Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15EKİM 1999CUMA CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
FAKtR'İN ÖLÜM HABERİ GEÇİYOR TV'LERDEN
Bu kadar mı çabuk?
NEDRET GÜRCAN
Cenud Süreya'run şaır ve yazar eşi Zühal Tek-
kanat(Elif Sorgun) bır süre önce benden kıtabı-
nın ycıi baskısı ıçin anılanmı yazmarru ıstedi.
Benim 50 yıllık edebıyat serüvenim ıçinde
tanıdığım ünlü, ünsüz pek çok sanalçı dostum
oldu. Büyük kentlerde yaşamadım ama Anado-
lu'nun Batı'ya bakan bir topragından onlan ve
yaptıklannı ızledim. Yakınlannda bulunsaydım,
etliye sütlüje kanşsaydım belki bu kadar sevil-
mez, aranmazdım.
Özellikle Kervan (Izmir) ve Şairler Yaprağı
(Dinar) dergilerinden kaynaklanan tanışmalar
ve geçen zaman bu dostluklan çeşitli anılarla süs-
ledi... Bir kısmı Dinardepreminde yiten, ama ço-
ğu şımdi bende saklı binlerce mektup. fotoğraf
ve belge... Ahmed AriTten 110 mektup, hücre-
de kanıyla yazdığı şiirin aslı, kitabını hazırlayan
şiirlerin el yazmaian, Cemal Süreya'run 35 mek-
tubu ve kimsenin bilmediği, hâlâ yazılmayan
başka sevdalan; soyadının bir harfini niçin attı-
ğını anlatan mektubu; Hüseyin Cahit Yalçın'dan
Aziz Nesin'e. Abdi lpekçi'den Ahmet Oktay'a.
Yıimaz Gnıda'ya. Güner Sümer'e. Clkü Ta-
mer'e. Tank Dursun K.. Şahap Sıtkı, Ümit Ya-
şar, Oktay Rifat'lardan AdaletCimcoz'a.. San-
dıkh'daki şair Özdemir İnce'nin kırmızı çorap-
lannın öyküsü, .4. Kadir'in bir şıirindeki kadın
adının Dinar'da bir kadının adıyla çakışmasın-
dan doğacak sıkıntıyi kadının adını değiştırerek
dergide yayımlama olayı... Tam45 yıl önce An-
kara'da tlhan Berk'li. Suat Taşer'li. Mahmut
MakaJ ve Fakir Baykuıt'lu günler... Tank Dur-
sun K. ve İlhamiSoysaJ'la 1957'lerde bir röpor-
taj peşindeyken çektiğımiz sıkıntılar. korkular;
dolaplan kapıya dayadığımız o Isparta oteli! Ve
mektuplardaki atıp tutmalar, şair-yazar kıskanç-
lıklan. öfkeleri, sevdalan, sevgileri... Ünlü ol-
muşlann hiç yayımlanmamış şiirieri, yazılan, öy-
külen...
Bütün iyi şairler öldü...'
Salt Ahmed Arif'in ve Cemal Süreya'mn
mektuplan, belgeleri. anılan bile bir kjtaba sığ-
mıyor. Cemal Süreya için bana verilen sayfa
Fakir'in köyü Akçaköy. 1962 yüında Yılanlann Öcü fihninin çekimleri
sırasında Metin Erksan, Kadir Savun ve film ekibi bir arada görülüyor.
adedi sadece 5. Işte bugün (3 Ekim 1999) Ce-
mal'le ilgili bölümleri çok çok özetlemek için
daktilomun başına oturdum. Yazıyı hazırlarken
bir yandan da başlık ne olmalı diye düşünmeye
başladım. Son yıllarda o kadar çok şaır öldü ki:
Ahmed Arif, Edip Cansever, Oktay Rifat, Tur-
gut Uyar, Metin Eloğlu, Özdemir Asaf, Ümit Ya-
şar, Cahit Kiilebi, Cemal Süreya ve Can Yücel.
Yazımın başhğını "Bütün İyi Şairler Öldü..."
koymalıyım diye mınldanmaya başladım. Son-
ra vazgeçtim. Tann hepsine uzun uzun yaşam
versin: Melih Cevdet, Attilâ llhan, tlhan Berk,
Ece Ayhan yaşarken, öyle bır başlığın geçerlili-
ği olamazdı...
"Cemal Süreya anılarTna başlarken bir yan-
dan da önümdeki Cumhuriyet gazetesinin say-
falannı kanştırmaya başladım. Metin Gür'ün
"Bana CumhuriyetGetirin" başhklı yazısı. Fa-
kir Baykurt'un artık metrelerce öteden tanınan
güzel ve gülücükJü yüzü.. altmda iki sözcük:
pankreas kanseri... "Eyvah" diyerek kalkıp ba-
şımı cama yaslıyorum. "Olamaz, bu kadan da
fazla artık Tanrun, hiç olmazsa bu fakir kulu-
nu bağışla bize artık'' diye inliyorum. O koca-
man kitaplann, romanlann, yüzlerce yazının,
konferansın, fiskıyeli zekânın, tıkır tıkır işleyen,
sürekli ışık saçan bu değerli ve güzel insanı ba-
ğışla...
II
Ve bağışlamıyor: Bugün Ekim'in 11 'i. Anka-
ra'dayım, Fakir'in ölüm haberi geçiyor TV'ler-
den. Şaşkına dönüyorum; bu kadarmı çabuk; çok
mu gerekliydi?
Ve bağışlamıyor... 3 Ekim sabahı Cumhuriyet
gazetesindeki röportajla içime düşen acı, bugün
gözyaşı olarak yanaklanmdan Fakir'in ölüm ha-
beriyle süzülerek, çoğalarak akıp gidiyor...
Ben Cemal'den önce FakirBaykurt'uyazmak
istiyorum. Acı tazeyken, onu bilenleri, onu se-
venleri, onu okuyanlan biraz güldürmek, biraz
düşündürmek, biraz o günleri yaşamak için.
ÖLÜMÜNDEN İKt YIL ÖNCE YAZILAN ANILAR
Hd köy çocuğu, ild
öğretmeiL
»t 4-" .-**-• *"»* i-iı ...
yazar,
Yıl 1955. Fakir Baykurt, Nedret Gürcan ve Ühan Berk bir arada.
NEDRET GÜRCAN
Birisi Fakir Baykurt: öbürü Mahmut Makal.
Ben bu iki insanı, hep büyük kentlerde yaşa-
yan diğer sanatçı dostlardan kendime daha ya-
kın hissettim.
Mahmut Makal'ı Fakir'den önce tanıdım.
1947^8-lerde •'ÖğrencilerSea''adındaki birder-
gide ilk ürünlenmiz yayımlanıyordu.
1952'de ılk mektubunu yazıp, fotoğrafiyla
beraber bana gönderdiğinde "Bizim Köy" adın-
daki kitabıyla (1950) üne kavuşmuşhı...
(Bu yazımda Fakir'Ie olan anılanmı konu
edıyorum. Mahmut Makal'ın Dinar'da beni zi-
yaretinde -196O'lı yıllar-, tanıştırmak istediğim
öğretmenlerin Bizim Köy olayını anımsayarak
çil yavTusu gibi dağıJdıklannı; bir de Bitlis'te
yedek subaylığı günlerinde, aynı anda. aynı yer-
de askerlik yapmakta olan ağabeyimle olan
dostluğunu (!) ve Mahmut Makal"ı ayn birya-
zı konusu yapacağım.)
Fakir Baykurt ,-* - . .
Fakir, benim ilçeme yakın bir köydendi: Bur-
dur'un Akçaköy'ünden. Daha tanışmadan adı-
ru dergilerde görmeye başlamıştım. İlk kitabı
"ÇUlTnin ardından (1952) ilk el sıkışmamız
Ankara'da oldu... Yanımızda Mahmut Makal
da vardı.
Ben, arada bir büyük kentlere giderdim. İlk
işim edebiyatçı dostlan bulmak olurdu. Dost-
larla sohbet: iyi bir sinema, iyi bir tiyatro, bir
sergi, bir konser.. Sanat adına ne etkinlik var-
sa, taşrada yaşayan. arada bir kente gelen biri-
si için açlığı susuzluğu gideren gereksinimler-
dir.
Benim ilçeme gelen sanatçılar
Ege'ye, Akdeniz'e doğru gıden sanatçı dost-
lann çoğu bana uğramadan edemezlerdi. Çok
yıllar öncesinden Yaşar Kemai ve eşinin. Fik-
retOtyam'ın gelişleri benim için bir düştü. Son-
ralan artık Tank Dursun K_ Cemal Süreya, Ö-
hamiSoysaL,Yıimaz üüney,Fikret Hakan. Mah-
mut Makal. Özdemir Ince, Fahir Aksoy. Münir
ÖzkuL LaJe Oraloğlu, Avni DiUigO, dublaj sa-
natçısı Ferdi Tayfur \ e şimdi aklıma gelmeyen
onlarca isim...
Fakir Baykurt bunlann başında gelirdi. Kö-
yüne gıderken bana da uğrardı. llçenin aydın ki-
şilerini de çağınr. birlikte bol sohbetli sofralar-
da sabahı bulurduk. Böyle uğramalanndan bi-
riydi. Fakir yine uğradı ve yatıya kaldı.
Dünyanın en güzel
;lir okuyan kadını!
Fakir'i akşam yemeğmden sonra '"Dünyanın
en güzel şiirokuyan kadınTyla tanıştırdım. Bu,
Fakir'in deyişiydi. Aynlırken, meslektaşı öğret-
men hanımın yüzüne söylemişti bunu ve öpe-
rek...
Dinar Kız Enstitüsü müdiresiydi o kadın.
Kayseriliydi, oranın ünlü "Samana" sucuk ve
pastırmalannın sahibinin kızıydı. Ankara'da
okumuş; sanat, edebiyat. tiyatroyla da ilgilen-
mişti. Ankara Radyosu'nda şiirler, çocuk saarin-
de öyküler okumuşfu.
Ufak tefek, bakımlı, güzel yüzlü, güzel ko-
nuşan. güzel giyinen bir ögretmen hanımdı tl-
çede yaptığımız bir şiir gecesinde uzun uzun
ayakta alkışlanmıştı. Çok saygındı; geçerken,
yürürken, otururken yer verilirdi. Onu diğerle-
rinden farklı kılan şey sanat-edebiyat kültürüy-
dü. Sohbeti do>Timsuzdu.
Fakir'in yanmda Kadriye Hanım'a telefon
ettim: "Bir misafirim var, yemekteo sonra sa-
na geHyoruz™" dedim. îlçede çarşıya yakın bir
yerde.köşe başında. kendisi gibi ufak tefek bir
evin 2. katında oturuyordu. Fakir öne düştü,
merdivenlerden çıktık. Evme ayakkabı ile giri-
lebıliyordu. ilçedeki başka evler gibi kapıda
ayaklara terlik falan sürmezdi. Güleryüzüyle,
zarafen'yle. ellerimizi sıkıp "buyur" etti bizi. (Mi-
safırin Fakir Baykurt olduğunu bilmiyordu he-
nüz...) Özenle Fakir'i süzmeyebaşladı... "Kim
bu arkadaş" diye sordum. Biraz daha baktı. Fa-
kir'in yüzünü bakışlanyla taradı.
"Bilmem ki, birine çok benzryor ama.." diye
mınldandı. Sesı keman sesı akışında ve güzel-
liğinde çıkıyordu; sanki yeni bir şiıre giriş ya-
pacak gibi İconuşuyordu. Bir sessizlik başladı
küçücük odada. Fakir koltuğa yaslandı. Ben
öğretmen haruma dönüp: "Geçen gün okuma-
nız için romanını vermiştim hanL."
Bir çığlık! '"Olamaz. oiamaz. Fakir Baykurt
bu. Tannm gerçekten o_ Daha iki gün otdu' Kek-
lik' romanını bitireü. Korkunç güzeldi. Bakın
tşteburada. ne güzel ithannızvar:' Dostum-kar-
deşim NedretGürcjuı'a, özlem yüklü duygular,
candan sevgılerie..." Sevincini dahadaaçığa vu-
ruyor, teşekkür üzerine teşekkür ediyor ve iki-
mizi de kucaklıyordu...
Kadriye Öğretmen nane likörü içerdi. Hazır-
lıksızdı. Çıkıp içki almak istedim. Fakir, "Ha-
yır" dedi, "biz de nane likörü içelim".
Bir saat kadar süren sağ-sol sohbetinden ve
rnuhabbetinden sonra sıranın şiir okumalara
geldiğini fark ediyordum. Ezbere okuduklan-
nın dışında, Fakir'in bulunduğu yerde, kitaplar-
dan da şiirler okumanın hazırlığını yapıyordu
Kadriye Hanım. Ve o şiir okumaya başladığı ana
kadar ben Fakir'e bu kişinin olağanüstü şiir
okuduğundan söz etmemiştim. Ve "Lütfen"
dedim. "KadrhfHanım.Kitfenbcesnrokuyun7
'
YahyaKemal'in Viıslat'ıylabaşladı: "Birıry-
kuyıı cananla beraber uyuyanbu*." Uzun şiır bit-
tiğinde Fakir ayaktaydı; ne yapacağım, ne di-
yeceğini şaşırmış, Kadriye Hanım'a doğru, bü-
yülenmiş bir ruh ve yüzle bakıyordu. Kadriye
Hanım bir konuşmaya. övgüye firsat verdirme-
den hemen Nâzım Hikmet'e geçti. "Mavi göz-
lü dev" belki de hiç bu kadar güzel okunmarruş-
tı yazıldığından bu yana. Allak bullak olmuş-
tuk. Sonra "benim şairim" dediği Özdemir
AsaTtan, sonra Attilâ Ühandan. Cahit Küle-
bi'den.. ardı ardına, ama ağır temposuyla, gü-
zel Türkçesiyle, diksiyon hüneriyle şiir. şiir, şi-
irler okuyordu. Son şiirini -her zaman olduğu
gibi- bana ayırdığını biliyordum; onu önleyip,
Fakir'in çantasmda gördüğüm bir uzun şiirini
okumasmı istedim. Alıp göz gezdirdi ve "mfi-
tevan" Fakir Baykurt'a, şiiri okuduktan sonra
şu güzel espriyi yaptırttı.
(Fakir bu yazıyı okuduğunda ammsayacak-
tır.) Söylediklen, belki biraz eksiğiyle şunlar-
dı: "Hocanım,hayamn]nçokfarkhbirgecesin-
deyim. Kendimi düşler ülkesinde sandım bir
ara. Çok güzelsiniz, çok Idbarsuuz, çok hisiniz..
Bunlar başkalannda da olabilir >a da buluna-
bilir. Ama siz dünyanm en güzel şiir okuyan ka-
dınısınız.- Size kimse erişemez. Siz en körii bir
şiiri de okusanız (kendi şiirini söylemek isthor-
du), o temizkyiciden çıkmış elbise gibi pınl pı-
nlohır!_"
Ertesi sabah Fakir'i köyüne uğurlarken bana
"Kardeşim bu ortamın krymetini biL" demiş-
ti. Sonralan Fakir'Ie pek yüz yüze gelemedik.
Zaman herkesi bir yerlere sa\r
urdu. Olaylar öy-
le gelişti. Fakir'e, Almanya adresine 1996 yı-
hnda yayımlanan şiir kitabını yollamıştım. tçi-
ne Kadriye Hanım'dan söz etmeyi, birkaç "acı
saür" yazmayı istedim, sonra vazgeçtim. Çok
üzülecekti. Kadriye Hanım (hem de Alman-
ya'da, Fakir'e çok yakın bir yerde, hastanede)
göğüs kanserinden ölmüştü. Bana yazdığı son
mektubunda, "Bu hastaüğı yeneceğim, Dinar'a
getip Suçıkan'da (Hkörden vazgeçmiş) beraber
rakı içeceğizJ' diye yazmışn.Ona çok, çok üzül-
müştüm..
- Fakir Baykurt Hoca 'ya...-
Pencere o pencere
Hepaçıkkaldı
Soru 'dan ne haber demez ki
Girmiştiparantezler'e
Mektuba nokta 'yı vuramazdı bakışlar
Almış yürümüş
Çoğalmıştıyanşlar
Pencere o pencere
Kimse kapatamadı
HasanMERCAN(*)
(*) Kosova Türk Yazariar Derneği üwleri. üstadm
ölümü nedeniyle Çağdaş Türk Edebiyatı'na,
yaratKuanna ve yakHilanna başsağhğı düer.
FAKİR
BAYKURT'U
YİTlRDÎK
SEROLTEBER
Fakir Baykurt'u yitirdik.
Pek çoğumuzun yakın dos-
tu, öğretmeni bu güze! insanı
yitirdik demek kolay olmu-
yor. Ama yitirdik.
Acımız büyük. Yeri doldu-
ruhnası kolay olmayan acılar-
dan.
Fakir Baykurt'un yetişme-
si de kolay olmamıştı, acısı da
kolay olmayacak.
Fakir, doğruyu düşünme-
nin devlet eliyle resmen yasak-
landığı bir ülkede doğmuş, dü-
şünmüş, yaşam boyu doğru
düşünmenin öğretmenliğini
yapmış, bununla da yetinme-
yip, "Onuncu Köy"e gitmek
pahasına düşündüklerini Türk-
çenin en güzel edebi yapıtla-
n arasında romanlaştırmış, öy-
küleştirmiş, anılaştırmış, yaz-
mış, yazmış, yazmış... Sayısız
yapıtlar üretmiş. Bugün çan-
tasında bulunan notlar birkaç
insanı birkaç kere ünlü yazar
yapmaya yeter de artar... Son
dakikalarına kadar yaptıgı
planlar, yazmak istediği ki-
taplarduyanlan hem heyecan-
landınyor hem de şaşırtıyor-
du...
Bugün hiç kimse yadsıya-
maz ki Türkiye insanının ken-
di ülkesinin ve dünyanın ger-
çeklerini öğrenmesinde Fakir
Baykurt'un yapıtlannın kat-
kısı büyük olmuştur. Daha so-
mut, Türkiye'nin aydmlanma-
sına Fakir Baykurt'un büyük
katkısı olmuştur.
Fakir Baykurt'Ia ilişkileri-
miz dostluğun ötesinde hep
birçok yönlüydü. O güzel in-
san, her konuda, hep öğret-
men, aydınlık, aydınlanmacı,
aydınlatıcı insandı.
Içinde doğdugu kültür orta-
mında çektiği acılara karşın
doğru bildiği yoldan dönme-
yen, küsmeyen, umudunu yi-
tirmeyenaz sayıdaki insanlar-
dandı.
Burada bulunan pek çoğu-
muzun yakından tanık olduğu
gibi, son günlerinde ve ağır
rahatsızlığına rağmen anlat-
mayı, öğretmeyi bir an olsun
aksatmadı. Ağnlannın, acıla-
nnuı araya girdiği kısa zaman
arahkları dışında öğretmen
tavnnı elden bırakmadı; sü-
rekli olarak gençlerden, öğre-
timden, doğru düşünmeyi öğ-
renmekten, güzel kitaplardan,
kitaplıklardan, dersliklerden,
deney odalanndan söz etti. Ya-
kından tanıdığı ahlaksız, iki-
yüzlü politikcılan isim isim
eleştirdi... Onlann özellikle
gençlere nasıl kıydıklannı ve
kıymaya devam ettiklerini an-
lattı.
Kliniğe yatmasından birkaç
gün sonra, sorumlu hekim ar-
kadaştan, o zamana değin ya-
pılan araştırmalann sonuçla-
nnın nasıl bir doğrultuda ge-
liştiğini özetlemesini rica et-
miştim... Daha rahat konuşa-
lım diye Muzaffer bizi yalnız
bıraktı. Odaya gelen hekim,
bulgulan olduğu gibi anlattı,
fakat ikinci biyopsi sonuçla-
nnı üç gün sonra alacaklannı,
bu nedenle de kesin tanının
birkaç gün sonra konabilece-
ğini söyledi...
Gerçekte, anlatılanlar ye-
terli ağırlıktaydı... Yalnız kal-
dığımızda, ben söze nasıl baş-
layacagımı düsünürken Fakir,
şaşırtıcı bir soğukkanlılıkla,
"Anladık tşte üç gün daha yûz-
deelli şansımız varmış... Bıra-
kahm şimdi bunlan. biz nere-
de kalmışük» Bu yaz okula
gittim ki ne göreyim; kitaplık-
lan. laboratuvan kitkmtşler...
Peki niye kitliyorsunuz bura-
lan dedim» Çocuklar Idtap
ahyor demezler mi? Peki bu-
rası okuL, burası kitaplık değfl
mi? Kem küm etme>e başla-
dılar_ Bunlar istemiyorlar ço-
cuklann doğru kitap okuma-
lannı, deney yapmalanni—."
diye konuşmayı kaldığı yerden
sürdürdü gitti...
Onun salt bu son günlerin-
de anlattıklannın bile başlı ba-
şına, çok önemli ve öğretici bir
yapıt olabileceğini düşünüyo-
rum... Her açmazda herkesin
yardımına koşan, en akla uy-
gun, en sağlıklı çözüm yolla-
nnı gösteren, hepsindenönem-
lisi umut etmesini öğreten Fa-
kir Baykurt'suz bir yaşama
alışmak kolay olmayacak. Bu
büyük aydın, aydınlık insana
güle güle diyorum.
Sevgili Fakir Baykurt, bun-
dan sonra da senin yapıtlann-
da, anılannda seninle hep bir-
likte olacağız. Kulaklarmı çın-
latacağız. Gene sana akıl da-
mşacağız. Genetartışacağız...
1%7 laşında Fakir Baykurt Dinar'da.
DÜZYAZI
ORHAN BtRGİT
DYP'deki 'Kaf Savaşı
Doğnj Yol Partisi'nin Büyük Kongnesi'ne otuzaltı gün
kakJı.Yasal takvime göre Temmuz ayında toplanma-
sı gereken kongre ,genel başkan ve yandaşlannca,
önce Aralık ayına ertelenmişti.Erteleme tarihi, daha
sonra on gün geriyeçekildi. Son seçimlerden ağırye-
nilgi ile çıkan ve genel başkanını bile,CHP'nin bara-
ja takjlmasının yüzü suyu hürmetine partamentoya so-
kabilen Doğru Yol'da.hezimetin nedenıni Çiller aile-
sinin stratejisine yükleyen parti içi muhalefet olağa-
nüstü kongreyi toplamayı planlıyordu.Hazırlıklardan
haberli olan genel başkan ,10 Haziran günü ani bir
kararia topladığı Genel Idare Kurulu'nda.çogunluğun
kendi yandaşlannda olduğunu saptamış ve 20 Ka-
sım için Büyük Kongre kararını aldırmıştı.O toplantı
sırasında Necmettin Cevheri nin "Bu nasıl GİK çağ-
nsı.Giresun'daki arkadaşımız ,1 saat önce yapılan
çağnya nasıl katılacak?" diye sorduğu biliniyor.
Olağanüstü kongrenin toplanmamasının Çiller için
nasıl bır can kurtaran sımıdi olduğunu dün kendi yan-
daşı, Mehmet Gölhan bir kez daha anımsatıyor ve
"Eğerkongre seçimden hemen sonrayapılsaydı Tan-
su Hanım yüzde 80-90 kaybederdi" diyordu. Kasım
kongresinin büyük hesaplaşma için arena olacağının
belirtileri.biri biri arkasına kendisini gösteriyor.Gerçi
Çiller ve kurmaylan.muhalefet hareketinin tabanının
zayrf okjuğunu göstererek yandaş delegelere moral
aşılamak istiyorlar ama,parti yönetımınin birden çok
başa sahip olduğu ınkâr edilemıyor.
Oyte ki, partınin men<ez kararorganı yani Genel !da-
re Kurulu toplanamıyor.Meclis Grubu toplantıya çağ-
nlmıyor.Doğru Yol'u üçüncü kişiler karşısında temsil
etmek için Genel Başkan tarafından seçilmiş Genel
Başkan Yardımcılannm bir bölümü ,Çİ\\er"e karşı açık
cephe alarak 20 Kasım kongre hazırlıklarını partinin
yasal merkezinden yürütüyoriar.Merkezin 4.katında-
ki makam odasında oturması gereken genel başkan
,çoğu kez genel merkeze gelrnek ıstemıyor.Çünkü
üçüncü kattaki çalışamalara katılan Mehmet Ağar
ile asansörde karşılaşmak bile o'nu endişeye yönel-
tiyor. Bununla da kalınmıyor, parti içi muhalefetın top-
lantılan.G.I.K" nın boş salonunda yapılıyor.Dahası,
dünya siyasi partiler tarihinde örneği görülmemış bir
başka olay daha DYP Genel Merkezı'nde sahneye
konuluyor.Bizzat Çillertarafından parti dışına itilen Meh-
met Ağar, genel merkezdeki o muhalefet toplantıla-
nna katılıyor.Konuşuyor.20 Kasım için taktik venp,plan-
lar yapıyor. O planların bır gereği olarak parti içi mu-
halefet .önceki gün elbette yıne genel merkezde ve
üstelik GİK salonunda bir "güç biriiği" toplantısı ya-
parak .Çiller'e niçin karşı okJuklannı bildiren dekaras-
yonu yayınladılar.
Genel Başkan'ın özel organı gazete ,toplantıya ka-
tılanlardan sadece üçünün milletvekili olduğunu ile-
ri sürerek "a//e"için bir tür Rockefeller günlüğu göre-
vi yapmak istiyor.Üç ya da gerçekte dört milletveki-
linin önceki günkü toplantıda bulunması,20 Kasım için
Çiller karşıtlannın çok ciddı bir biçimde hazırlandık-
lannı ve kongrenin DYP için yaşamsal önemi olaca-
ğını elbette gözardı ettiremez. Nitekim,Çiller o top-
lantının bitişinden kısa bir süre sonra genel merkeze
gelmiş ve parti içi kamuoyuna pembe mesajlar gön-
dermek istemiştir.Genel Başkana göne,Necmettın
Cevheri ve arkadaşlannın hareketi, bir muhalefet ha-
reketi olarak tanımlanmamalıdır. Çünkü kendisi bü-
tün bir DYP nin Genel BaşkanıdırOysa kendisine ta-
vıralan "güçbiriiği" cephesi Jıderin koltuğunu "boş"
bırakmaya özen gösteren bir sergileme ıçinde bası-
nın önüne çıkarak ,anf olanlar için anlayabilecekleri
bir tespit yapmışlardır.
Genel Başkanın ve genel merkezin gücü.kendile-
rini devirmek isteyen karşıtlannı.parti merkez bina-
sında toplanmaktan bile alakoyamamaktadır.Oysa
1967'lerde, CHP içinde Feyzioğiu ve arkadaşlarının
"Ecevit hareketi"r\e bayrak kaldırmak amacı ile Mec-
lis Grubu Yönetim Kurulu salonunda toplandıklannı
öğrenince rahmetli Ismet Inönü.doğru TBMM'ye git-
miş ve CHP'ye aynlmış her odayı tek tek kılıtleterek,bu
bürolann kendi deyimi ile "bir isyan karargâhı olma-
sı önlenmiştir." 20 Kasım öncesinde ,kendi güçsüz-
lüğü ile aralannda kendisinin diskalifiye ettiği Meh-
met Ağar'ın da bulunduğu adı ile sanı ile "muhale-
fet" hareketinin genel merkezi karargâh olarak kul-
lanmasını önleyemeyen Çıller.belki genel başkanlık
sıfatını muhafaza etmektedir ama; DYP liderlığıni yi-
tirdiğini tesçil ettırmektedir. 20-21 Kasım'da da, Meh-
met Gölhan'ın dün de iddia ettiği biçimde" kongre-
nin favorisi Tansu Hanım" olsa bile ,o sonuç , sade-
ce kendilerine güçbiriiği cephesi adı verilen muhale-
fetin bir genel başkan adı etrafında toplanamayışla-
n yüzünden ortaya çıkar.
Ama "Tansu Ozer Çiller", 22 Kasım sabahına ge-
nel başkan olarak girmiş de olsalar, DYP'yı soktuk-
lan labirentten çıkartamadıklannı göreceklerdir.
46'lı yıllann ünlü Demokrat Partisi'nin torunu , ya
Çiller çiftinin kucağında politık sahneden.siyası tari-
hin arşivine götürülecek;ya da merkez sağda Ana-
vatan Partisi'ne soluk aldırtmayan bir yapıya
kavuşacaktır.
Faks: 0212 677 07 62
E-Mail:orhan.birgit(a do.net.tr. ..
Savcılığın itirazı reddedildi
KuÜular'ın dosyası
DGM'yegönderildi
İstanbul Haber Senisi-
Istanbul 1 No'lu DGM,
Nur cemaati lideri Meh-
met Kuthılar'ın, sevk edil-
diğitstanbullNo'luDGM
Yedek Hâkimliği'nce ser-
best bırakılması karanna
ilişkin savcılığın yaptığı
itirazı reddetti. Kutlular
için îstanbul DGM'de baş-
laülan soruşturma dosya-
sı ise •yetkisizlik'' karan
verilerek Ankara DGM 'ye
gönderildi.
Said-i Nursi'nin 39.
ölüm yıldönümünde Ko-
catepe Camii'nde düzenle-
nen mevlitten sonra söy-
lediği sözler ve dağıttığı
kitapçık nedeniyle başlat-
lan soruşturma kapsamın-
da İstanbul DGM Cumhu-
riyet Başsavcısı Erdal Gök-
çen'in talimatıyla DGM
Cumhuriyet Savcısı Enver
Çoban tarafından soruş-
turma başlatılmıştı. Soruş-
turma kapsamında. tstan-
bul DGM'de ifade veren
Kutlular, TCY'nin 312-2.
maddesi uyannca tutuk-
lanması istemiyle sevk edil-
digi İstanbul 1 No'lu DGM
Yedek Hâkimliği'nce ay-
nı gün serbest bırakılmış-
tı. Soruşturmayı yürüten
DGM Cumhuriyet Savcı-
sı Çoban ise yedek hâkim-
liğin, bu karanna önceki
gün itirazetmişti. Heyette-
ki bir üyenin eksikliği ne-
deniyle dün incelenen sav-
cılık itirazı, mahkeme he-
yetince reddedildi.
İstanbul DGM Cumhu-
riyet Başsavcılığf nın. Kut-
lular hakkında başlatılan
hazuiık soruşturması dos-
yasını, "Yetkisizlik kara-
n" ile Ankara DGM Cum-
huriyet Başsavcılığı'na
göndereceği öğrenıldi.