23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15EKİM 1999CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER FAKtR'İN ÖLÜM HABERİ GEÇİYOR TV'LERDEN Bu kadar mı çabuk? NEDRET GÜRCAN Cenud Süreya'run şaır ve yazar eşi Zühal Tek- kanat(Elif Sorgun) bır süre önce benden kıtabı- nın ycıi baskısı ıçin anılanmı yazmarru ıstedi. Benim 50 yıllık edebıyat serüvenim ıçinde tanıdığım ünlü, ünsüz pek çok sanalçı dostum oldu. Büyük kentlerde yaşamadım ama Anado- lu'nun Batı'ya bakan bir topragından onlan ve yaptıklannı ızledim. Yakınlannda bulunsaydım, etliye sütlüje kanşsaydım belki bu kadar sevil- mez, aranmazdım. Özellikle Kervan (Izmir) ve Şairler Yaprağı (Dinar) dergilerinden kaynaklanan tanışmalar ve geçen zaman bu dostluklan çeşitli anılarla süs- ledi... Bir kısmı Dinardepreminde yiten, ama ço- ğu şımdi bende saklı binlerce mektup. fotoğraf ve belge... Ahmed AriTten 110 mektup, hücre- de kanıyla yazdığı şiirin aslı, kitabını hazırlayan şiirlerin el yazmaian, Cemal Süreya'run 35 mek- tubu ve kimsenin bilmediği, hâlâ yazılmayan başka sevdalan; soyadının bir harfini niçin attı- ğını anlatan mektubu; Hüseyin Cahit Yalçın'dan Aziz Nesin'e. Abdi lpekçi'den Ahmet Oktay'a. Yıimaz Gnıda'ya. Güner Sümer'e. Clkü Ta- mer'e. Tank Dursun K.. Şahap Sıtkı, Ümit Ya- şar, Oktay Rifat'lardan AdaletCimcoz'a.. San- dıkh'daki şair Özdemir İnce'nin kırmızı çorap- lannın öyküsü, .4. Kadir'in bir şıirindeki kadın adının Dinar'da bir kadının adıyla çakışmasın- dan doğacak sıkıntıyi kadının adını değiştırerek dergide yayımlama olayı... Tam45 yıl önce An- kara'da tlhan Berk'li. Suat Taşer'li. Mahmut MakaJ ve Fakir Baykuıt'lu günler... Tank Dur- sun K. ve İlhamiSoysaJ'la 1957'lerde bir röpor- taj peşindeyken çektiğımiz sıkıntılar. korkular; dolaplan kapıya dayadığımız o Isparta oteli! Ve mektuplardaki atıp tutmalar, şair-yazar kıskanç- lıklan. öfkeleri, sevdalan, sevgileri... Ünlü ol- muşlann hiç yayımlanmamış şiirieri, yazılan, öy- külen... Bütün iyi şairler öldü...' Salt Ahmed Arif'in ve Cemal Süreya'mn mektuplan, belgeleri. anılan bile bir kjtaba sığ- mıyor. Cemal Süreya için bana verilen sayfa Fakir'in köyü Akçaköy. 1962 yüında Yılanlann Öcü fihninin çekimleri sırasında Metin Erksan, Kadir Savun ve film ekibi bir arada görülüyor. adedi sadece 5. Işte bugün (3 Ekim 1999) Ce- mal'le ilgili bölümleri çok çok özetlemek için daktilomun başına oturdum. Yazıyı hazırlarken bir yandan da başlık ne olmalı diye düşünmeye başladım. Son yıllarda o kadar çok şaır öldü ki: Ahmed Arif, Edip Cansever, Oktay Rifat, Tur- gut Uyar, Metin Eloğlu, Özdemir Asaf, Ümit Ya- şar, Cahit Kiilebi, Cemal Süreya ve Can Yücel. Yazımın başhğını "Bütün İyi Şairler Öldü..." koymalıyım diye mınldanmaya başladım. Son- ra vazgeçtim. Tann hepsine uzun uzun yaşam versin: Melih Cevdet, Attilâ llhan, tlhan Berk, Ece Ayhan yaşarken, öyle bır başlığın geçerlili- ği olamazdı... "Cemal Süreya anılarTna başlarken bir yan- dan da önümdeki Cumhuriyet gazetesinin say- falannı kanştırmaya başladım. Metin Gür'ün "Bana CumhuriyetGetirin" başhklı yazısı. Fa- kir Baykurt'un artık metrelerce öteden tanınan güzel ve gülücükJü yüzü.. altmda iki sözcük: pankreas kanseri... "Eyvah" diyerek kalkıp ba- şımı cama yaslıyorum. "Olamaz, bu kadan da fazla artık Tanrun, hiç olmazsa bu fakir kulu- nu bağışla bize artık'' diye inliyorum. O koca- man kitaplann, romanlann, yüzlerce yazının, konferansın, fiskıyeli zekânın, tıkır tıkır işleyen, sürekli ışık saçan bu değerli ve güzel insanı ba- ğışla... II Ve bağışlamıyor: Bugün Ekim'in 11 'i. Anka- ra'dayım, Fakir'in ölüm haberi geçiyor TV'ler- den. Şaşkına dönüyorum; bu kadarmı çabuk; çok mu gerekliydi? Ve bağışlamıyor... 3 Ekim sabahı Cumhuriyet gazetesindeki röportajla içime düşen acı, bugün gözyaşı olarak yanaklanmdan Fakir'in ölüm ha- beriyle süzülerek, çoğalarak akıp gidiyor... Ben Cemal'den önce FakirBaykurt'uyazmak istiyorum. Acı tazeyken, onu bilenleri, onu se- venleri, onu okuyanlan biraz güldürmek, biraz düşündürmek, biraz o günleri yaşamak için. ÖLÜMÜNDEN İKt YIL ÖNCE YAZILAN ANILAR Hd köy çocuğu, ild öğretmeiL »t 4-" .-**-• *"»* i-iı ... yazar, Yıl 1955. Fakir Baykurt, Nedret Gürcan ve Ühan Berk bir arada. NEDRET GÜRCAN Birisi Fakir Baykurt: öbürü Mahmut Makal. Ben bu iki insanı, hep büyük kentlerde yaşa- yan diğer sanatçı dostlardan kendime daha ya- kın hissettim. Mahmut Makal'ı Fakir'den önce tanıdım. 1947^8-lerde •'ÖğrencilerSea''adındaki birder- gide ilk ürünlenmiz yayımlanıyordu. 1952'de ılk mektubunu yazıp, fotoğrafiyla beraber bana gönderdiğinde "Bizim Köy" adın- daki kitabıyla (1950) üne kavuşmuşhı... (Bu yazımda Fakir'Ie olan anılanmı konu edıyorum. Mahmut Makal'ın Dinar'da beni zi- yaretinde -196O'lı yıllar-, tanıştırmak istediğim öğretmenlerin Bizim Köy olayını anımsayarak çil yavTusu gibi dağıJdıklannı; bir de Bitlis'te yedek subaylığı günlerinde, aynı anda. aynı yer- de askerlik yapmakta olan ağabeyimle olan dostluğunu (!) ve Mahmut Makal"ı ayn birya- zı konusu yapacağım.) Fakir Baykurt ,-* - . . Fakir, benim ilçeme yakın bir köydendi: Bur- dur'un Akçaköy'ünden. Daha tanışmadan adı- ru dergilerde görmeye başlamıştım. İlk kitabı "ÇUlTnin ardından (1952) ilk el sıkışmamız Ankara'da oldu... Yanımızda Mahmut Makal da vardı. Ben, arada bir büyük kentlere giderdim. İlk işim edebiyatçı dostlan bulmak olurdu. Dost- larla sohbet: iyi bir sinema, iyi bir tiyatro, bir sergi, bir konser.. Sanat adına ne etkinlik var- sa, taşrada yaşayan. arada bir kente gelen biri- si için açlığı susuzluğu gideren gereksinimler- dir. Benim ilçeme gelen sanatçılar Ege'ye, Akdeniz'e doğru gıden sanatçı dost- lann çoğu bana uğramadan edemezlerdi. Çok yıllar öncesinden Yaşar Kemai ve eşinin. Fik- retOtyam'ın gelişleri benim için bir düştü. Son- ralan artık Tank Dursun K_ Cemal Süreya, Ö- hamiSoysaL,Yıimaz üüney,Fikret Hakan. Mah- mut Makal. Özdemir Ince, Fahir Aksoy. Münir ÖzkuL LaJe Oraloğlu, Avni DiUigO, dublaj sa- natçısı Ferdi Tayfur \ e şimdi aklıma gelmeyen onlarca isim... Fakir Baykurt bunlann başında gelirdi. Kö- yüne gıderken bana da uğrardı. llçenin aydın ki- şilerini de çağınr. birlikte bol sohbetli sofralar- da sabahı bulurduk. Böyle uğramalanndan bi- riydi. Fakir yine uğradı ve yatıya kaldı. Dünyanın en güzel ;lir okuyan kadını! Fakir'i akşam yemeğmden sonra '"Dünyanın en güzel şiirokuyan kadınTyla tanıştırdım. Bu, Fakir'in deyişiydi. Aynlırken, meslektaşı öğret- men hanımın yüzüne söylemişti bunu ve öpe- rek... Dinar Kız Enstitüsü müdiresiydi o kadın. Kayseriliydi, oranın ünlü "Samana" sucuk ve pastırmalannın sahibinin kızıydı. Ankara'da okumuş; sanat, edebiyat. tiyatroyla da ilgilen- mişti. Ankara Radyosu'nda şiirler, çocuk saarin- de öyküler okumuşfu. Ufak tefek, bakımlı, güzel yüzlü, güzel ko- nuşan. güzel giyinen bir ögretmen hanımdı tl- çede yaptığımız bir şiir gecesinde uzun uzun ayakta alkışlanmıştı. Çok saygındı; geçerken, yürürken, otururken yer verilirdi. Onu diğerle- rinden farklı kılan şey sanat-edebiyat kültürüy- dü. Sohbeti do>Timsuzdu. Fakir'in yanmda Kadriye Hanım'a telefon ettim: "Bir misafirim var, yemekteo sonra sa- na geHyoruz™" dedim. îlçede çarşıya yakın bir yerde.köşe başında. kendisi gibi ufak tefek bir evin 2. katında oturuyordu. Fakir öne düştü, merdivenlerden çıktık. Evme ayakkabı ile giri- lebıliyordu. ilçedeki başka evler gibi kapıda ayaklara terlik falan sürmezdi. Güleryüzüyle, zarafen'yle. ellerimizi sıkıp "buyur" etti bizi. (Mi- safırin Fakir Baykurt olduğunu bilmiyordu he- nüz...) Özenle Fakir'i süzmeyebaşladı... "Kim bu arkadaş" diye sordum. Biraz daha baktı. Fa- kir'in yüzünü bakışlanyla taradı. "Bilmem ki, birine çok benzryor ama.." diye mınldandı. Sesı keman sesı akışında ve güzel- liğinde çıkıyordu; sanki yeni bir şiıre giriş ya- pacak gibi İconuşuyordu. Bir sessizlik başladı küçücük odada. Fakir koltuğa yaslandı. Ben öğretmen haruma dönüp: "Geçen gün okuma- nız için romanını vermiştim hanL." Bir çığlık! '"Olamaz. oiamaz. Fakir Baykurt bu. Tannm gerçekten o_ Daha iki gün otdu' Kek- lik' romanını bitireü. Korkunç güzeldi. Bakın tşteburada. ne güzel ithannızvar:' Dostum-kar- deşim NedretGürcjuı'a, özlem yüklü duygular, candan sevgılerie..." Sevincini dahadaaçığa vu- ruyor, teşekkür üzerine teşekkür ediyor ve iki- mizi de kucaklıyordu... Kadriye Öğretmen nane likörü içerdi. Hazır- lıksızdı. Çıkıp içki almak istedim. Fakir, "Ha- yır" dedi, "biz de nane likörü içelim". Bir saat kadar süren sağ-sol sohbetinden ve rnuhabbetinden sonra sıranın şiir okumalara geldiğini fark ediyordum. Ezbere okuduklan- nın dışında, Fakir'in bulunduğu yerde, kitaplar- dan da şiirler okumanın hazırlığını yapıyordu Kadriye Hanım. Ve o şiir okumaya başladığı ana kadar ben Fakir'e bu kişinin olağanüstü şiir okuduğundan söz etmemiştim. Ve "Lütfen" dedim. "KadrhfHanım.Kitfenbcesnrokuyun7 ' YahyaKemal'in Viıslat'ıylabaşladı: "Birıry- kuyıı cananla beraber uyuyanbu*." Uzun şiır bit- tiğinde Fakir ayaktaydı; ne yapacağım, ne di- yeceğini şaşırmış, Kadriye Hanım'a doğru, bü- yülenmiş bir ruh ve yüzle bakıyordu. Kadriye Hanım bir konuşmaya. övgüye firsat verdirme- den hemen Nâzım Hikmet'e geçti. "Mavi göz- lü dev" belki de hiç bu kadar güzel okunmarruş- tı yazıldığından bu yana. Allak bullak olmuş- tuk. Sonra "benim şairim" dediği Özdemir AsaTtan, sonra Attilâ Ühandan. Cahit Küle- bi'den.. ardı ardına, ama ağır temposuyla, gü- zel Türkçesiyle, diksiyon hüneriyle şiir. şiir, şi- irler okuyordu. Son şiirini -her zaman olduğu gibi- bana ayırdığını biliyordum; onu önleyip, Fakir'in çantasmda gördüğüm bir uzun şiirini okumasmı istedim. Alıp göz gezdirdi ve "mfi- tevan" Fakir Baykurt'a, şiiri okuduktan sonra şu güzel espriyi yaptırttı. (Fakir bu yazıyı okuduğunda ammsayacak- tır.) Söylediklen, belki biraz eksiğiyle şunlar- dı: "Hocanım,hayamn]nçokfarkhbirgecesin- deyim. Kendimi düşler ülkesinde sandım bir ara. Çok güzelsiniz, çok Idbarsuuz, çok hisiniz.. Bunlar başkalannda da olabilir >a da buluna- bilir. Ama siz dünyanm en güzel şiir okuyan ka- dınısınız.- Size kimse erişemez. Siz en körii bir şiiri de okusanız (kendi şiirini söylemek isthor- du), o temizkyiciden çıkmış elbise gibi pınl pı- nlohır!_" Ertesi sabah Fakir'i köyüne uğurlarken bana "Kardeşim bu ortamın krymetini biL" demiş- ti. Sonralan Fakir'Ie pek yüz yüze gelemedik. Zaman herkesi bir yerlere sa\r urdu. Olaylar öy- le gelişti. Fakir'e, Almanya adresine 1996 yı- hnda yayımlanan şiir kitabını yollamıştım. tçi- ne Kadriye Hanım'dan söz etmeyi, birkaç "acı saür" yazmayı istedim, sonra vazgeçtim. Çok üzülecekti. Kadriye Hanım (hem de Alman- ya'da, Fakir'e çok yakın bir yerde, hastanede) göğüs kanserinden ölmüştü. Bana yazdığı son mektubunda, "Bu hastaüğı yeneceğim, Dinar'a getip Suçıkan'da (Hkörden vazgeçmiş) beraber rakı içeceğizJ' diye yazmışn.Ona çok, çok üzül- müştüm.. - Fakir Baykurt Hoca 'ya...- Pencere o pencere Hepaçıkkaldı Soru 'dan ne haber demez ki Girmiştiparantezler'e Mektuba nokta 'yı vuramazdı bakışlar Almış yürümüş Çoğalmıştıyanşlar Pencere o pencere Kimse kapatamadı HasanMERCAN(*) (*) Kosova Türk Yazariar Derneği üwleri. üstadm ölümü nedeniyle Çağdaş Türk Edebiyatı'na, yaratKuanna ve yakHilanna başsağhğı düer. FAKİR BAYKURT'U YİTlRDÎK SEROLTEBER Fakir Baykurt'u yitirdik. Pek çoğumuzun yakın dos- tu, öğretmeni bu güze! insanı yitirdik demek kolay olmu- yor. Ama yitirdik. Acımız büyük. Yeri doldu- ruhnası kolay olmayan acılar- dan. Fakir Baykurt'un yetişme- si de kolay olmamıştı, acısı da kolay olmayacak. Fakir, doğruyu düşünme- nin devlet eliyle resmen yasak- landığı bir ülkede doğmuş, dü- şünmüş, yaşam boyu doğru düşünmenin öğretmenliğini yapmış, bununla da yetinme- yip, "Onuncu Köy"e gitmek pahasına düşündüklerini Türk- çenin en güzel edebi yapıtla- n arasında romanlaştırmış, öy- küleştirmiş, anılaştırmış, yaz- mış, yazmış, yazmış... Sayısız yapıtlar üretmiş. Bugün çan- tasında bulunan notlar birkaç insanı birkaç kere ünlü yazar yapmaya yeter de artar... Son dakikalarına kadar yaptıgı planlar, yazmak istediği ki- taplarduyanlan hem heyecan- landınyor hem de şaşırtıyor- du... Bugün hiç kimse yadsıya- maz ki Türkiye insanının ken- di ülkesinin ve dünyanın ger- çeklerini öğrenmesinde Fakir Baykurt'un yapıtlannın kat- kısı büyük olmuştur. Daha so- mut, Türkiye'nin aydmlanma- sına Fakir Baykurt'un büyük katkısı olmuştur. Fakir Baykurt'Ia ilişkileri- miz dostluğun ötesinde hep birçok yönlüydü. O güzel in- san, her konuda, hep öğret- men, aydınlık, aydınlanmacı, aydınlatıcı insandı. Içinde doğdugu kültür orta- mında çektiği acılara karşın doğru bildiği yoldan dönme- yen, küsmeyen, umudunu yi- tirmeyenaz sayıdaki insanlar- dandı. Burada bulunan pek çoğu- muzun yakından tanık olduğu gibi, son günlerinde ve ağır rahatsızlığına rağmen anlat- mayı, öğretmeyi bir an olsun aksatmadı. Ağnlannın, acıla- nnuı araya girdiği kısa zaman arahkları dışında öğretmen tavnnı elden bırakmadı; sü- rekli olarak gençlerden, öğre- timden, doğru düşünmeyi öğ- renmekten, güzel kitaplardan, kitaplıklardan, dersliklerden, deney odalanndan söz etti. Ya- kından tanıdığı ahlaksız, iki- yüzlü politikcılan isim isim eleştirdi... Onlann özellikle gençlere nasıl kıydıklannı ve kıymaya devam ettiklerini an- lattı. Kliniğe yatmasından birkaç gün sonra, sorumlu hekim ar- kadaştan, o zamana değin ya- pılan araştırmalann sonuçla- nnın nasıl bir doğrultuda ge- liştiğini özetlemesini rica et- miştim... Daha rahat konuşa- lım diye Muzaffer bizi yalnız bıraktı. Odaya gelen hekim, bulgulan olduğu gibi anlattı, fakat ikinci biyopsi sonuçla- nnı üç gün sonra alacaklannı, bu nedenle de kesin tanının birkaç gün sonra konabilece- ğini söyledi... Gerçekte, anlatılanlar ye- terli ağırlıktaydı... Yalnız kal- dığımızda, ben söze nasıl baş- layacagımı düsünürken Fakir, şaşırtıcı bir soğukkanlılıkla, "Anladık tşte üç gün daha yûz- deelli şansımız varmış... Bıra- kahm şimdi bunlan. biz nere- de kalmışük» Bu yaz okula gittim ki ne göreyim; kitaplık- lan. laboratuvan kitkmtşler... Peki niye kitliyorsunuz bura- lan dedim» Çocuklar Idtap ahyor demezler mi? Peki bu- rası okuL, burası kitaplık değfl mi? Kem küm etme>e başla- dılar_ Bunlar istemiyorlar ço- cuklann doğru kitap okuma- lannı, deney yapmalanni—." diye konuşmayı kaldığı yerden sürdürdü gitti... Onun salt bu son günlerin- de anlattıklannın bile başlı ba- şına, çok önemli ve öğretici bir yapıt olabileceğini düşünüyo- rum... Her açmazda herkesin yardımına koşan, en akla uy- gun, en sağlıklı çözüm yolla- nnı gösteren, hepsindenönem- lisi umut etmesini öğreten Fa- kir Baykurt'suz bir yaşama alışmak kolay olmayacak. Bu büyük aydın, aydınlık insana güle güle diyorum. Sevgili Fakir Baykurt, bun- dan sonra da senin yapıtlann- da, anılannda seninle hep bir- likte olacağız. Kulaklarmı çın- latacağız. Gene sana akıl da- mşacağız. Genetartışacağız... 1%7 laşında Fakir Baykurt Dinar'da. DÜZYAZI ORHAN BtRGİT DYP'deki 'Kaf Savaşı Doğnj Yol Partisi'nin Büyük Kongnesi'ne otuzaltı gün kakJı.Yasal takvime göre Temmuz ayında toplanma- sı gereken kongre ,genel başkan ve yandaşlannca, önce Aralık ayına ertelenmişti.Erteleme tarihi, daha sonra on gün geriyeçekildi. Son seçimlerden ağırye- nilgi ile çıkan ve genel başkanını bile,CHP'nin bara- ja takjlmasının yüzü suyu hürmetine partamentoya so- kabilen Doğru Yol'da.hezimetin nedenıni Çiller aile- sinin stratejisine yükleyen parti içi muhalefet olağa- nüstü kongreyi toplamayı planlıyordu.Hazırlıklardan haberli olan genel başkan ,10 Haziran günü ani bir kararia topladığı Genel Idare Kurulu'nda.çogunluğun kendi yandaşlannda olduğunu saptamış ve 20 Ka- sım için Büyük Kongre kararını aldırmıştı.O toplantı sırasında Necmettin Cevheri nin "Bu nasıl GİK çağ- nsı.Giresun'daki arkadaşımız ,1 saat önce yapılan çağnya nasıl katılacak?" diye sorduğu biliniyor. Olağanüstü kongrenin toplanmamasının Çiller için nasıl bır can kurtaran sımıdi olduğunu dün kendi yan- daşı, Mehmet Gölhan bir kez daha anımsatıyor ve "Eğerkongre seçimden hemen sonrayapılsaydı Tan- su Hanım yüzde 80-90 kaybederdi" diyordu. Kasım kongresinin büyük hesaplaşma için arena olacağının belirtileri.biri biri arkasına kendisini gösteriyor.Gerçi Çiller ve kurmaylan.muhalefet hareketinin tabanının zayrf okjuğunu göstererek yandaş delegelere moral aşılamak istiyorlar ama,parti yönetımınin birden çok başa sahip olduğu ınkâr edilemıyor. Oyte ki, partınin men<ez kararorganı yani Genel !da- re Kurulu toplanamıyor.Meclis Grubu toplantıya çağ- nlmıyor.Doğru Yol'u üçüncü kişiler karşısında temsil etmek için Genel Başkan tarafından seçilmiş Genel Başkan Yardımcılannm bir bölümü ,Çİ\\er"e karşı açık cephe alarak 20 Kasım kongre hazırlıklarını partinin yasal merkezinden yürütüyoriar.Merkezin 4.katında- ki makam odasında oturması gereken genel başkan ,çoğu kez genel merkeze gelrnek ıstemıyor.Çünkü üçüncü kattaki çalışamalara katılan Mehmet Ağar ile asansörde karşılaşmak bile o'nu endişeye yönel- tiyor. Bununla da kalınmıyor, parti içi muhalefetın top- lantılan.G.I.K" nın boş salonunda yapılıyor.Dahası, dünya siyasi partiler tarihinde örneği görülmemış bir başka olay daha DYP Genel Merkezı'nde sahneye konuluyor.Bizzat Çillertarafından parti dışına itilen Meh- met Ağar, genel merkezdeki o muhalefet toplantıla- nna katılıyor.Konuşuyor.20 Kasım için taktik venp,plan- lar yapıyor. O planların bır gereği olarak parti içi mu- halefet .önceki gün elbette yıne genel merkezde ve üstelik GİK salonunda bir "güç biriiği" toplantısı ya- parak .Çiller'e niçin karşı okJuklannı bildiren dekaras- yonu yayınladılar. Genel Başkan'ın özel organı gazete ,toplantıya ka- tılanlardan sadece üçünün milletvekili olduğunu ile- ri sürerek "a//e"için bir tür Rockefeller günlüğu göre- vi yapmak istiyor.Üç ya da gerçekte dört milletveki- linin önceki günkü toplantıda bulunması,20 Kasım için Çiller karşıtlannın çok ciddı bir biçimde hazırlandık- lannı ve kongrenin DYP için yaşamsal önemi olaca- ğını elbette gözardı ettiremez. Nitekim,Çiller o top- lantının bitişinden kısa bir süre sonra genel merkeze gelmiş ve parti içi kamuoyuna pembe mesajlar gön- dermek istemiştir.Genel Başkana göne,Necmettın Cevheri ve arkadaşlannın hareketi, bir muhalefet ha- reketi olarak tanımlanmamalıdır. Çünkü kendisi bü- tün bir DYP nin Genel BaşkanıdırOysa kendisine ta- vıralan "güçbiriiği" cephesi Jıderin koltuğunu "boş" bırakmaya özen gösteren bir sergileme ıçinde bası- nın önüne çıkarak ,anf olanlar için anlayabilecekleri bir tespit yapmışlardır. Genel Başkanın ve genel merkezin gücü.kendile- rini devirmek isteyen karşıtlannı.parti merkez bina- sında toplanmaktan bile alakoyamamaktadır.Oysa 1967'lerde, CHP içinde Feyzioğiu ve arkadaşlarının "Ecevit hareketi"r\e bayrak kaldırmak amacı ile Mec- lis Grubu Yönetim Kurulu salonunda toplandıklannı öğrenince rahmetli Ismet Inönü.doğru TBMM'ye git- miş ve CHP'ye aynlmış her odayı tek tek kılıtleterek,bu bürolann kendi deyimi ile "bir isyan karargâhı olma- sı önlenmiştir." 20 Kasım öncesinde ,kendi güçsüz- lüğü ile aralannda kendisinin diskalifiye ettiği Meh- met Ağar'ın da bulunduğu adı ile sanı ile "muhale- fet" hareketinin genel merkezi karargâh olarak kul- lanmasını önleyemeyen Çıller.belki genel başkanlık sıfatını muhafaza etmektedir ama; DYP liderlığıni yi- tirdiğini tesçil ettırmektedir. 20-21 Kasım'da da, Meh- met Gölhan'ın dün de iddia ettiği biçimde" kongre- nin favorisi Tansu Hanım" olsa bile ,o sonuç , sade- ce kendilerine güçbiriiği cephesi adı verilen muhale- fetin bir genel başkan adı etrafında toplanamayışla- n yüzünden ortaya çıkar. Ama "Tansu Ozer Çiller", 22 Kasım sabahına ge- nel başkan olarak girmiş de olsalar, DYP'yı soktuk- lan labirentten çıkartamadıklannı göreceklerdir. 46'lı yıllann ünlü Demokrat Partisi'nin torunu , ya Çiller çiftinin kucağında politık sahneden.siyası tari- hin arşivine götürülecek;ya da merkez sağda Ana- vatan Partisi'ne soluk aldırtmayan bir yapıya kavuşacaktır. Faks: 0212 677 07 62 E-Mail:orhan.birgit(a do.net.tr. .. Savcılığın itirazı reddedildi KuÜular'ın dosyası DGM'yegönderildi İstanbul Haber Senisi- Istanbul 1 No'lu DGM, Nur cemaati lideri Meh- met Kuthılar'ın, sevk edil- diğitstanbullNo'luDGM Yedek Hâkimliği'nce ser- best bırakılması karanna ilişkin savcılığın yaptığı itirazı reddetti. Kutlular için îstanbul DGM'de baş- laülan soruşturma dosya- sı ise •yetkisizlik'' karan verilerek Ankara DGM 'ye gönderildi. Said-i Nursi'nin 39. ölüm yıldönümünde Ko- catepe Camii'nde düzenle- nen mevlitten sonra söy- lediği sözler ve dağıttığı kitapçık nedeniyle başlat- lan soruşturma kapsamın- da İstanbul DGM Cumhu- riyet Başsavcısı Erdal Gök- çen'in talimatıyla DGM Cumhuriyet Savcısı Enver Çoban tarafından soruş- turma başlatılmıştı. Soruş- turma kapsamında. tstan- bul DGM'de ifade veren Kutlular, TCY'nin 312-2. maddesi uyannca tutuk- lanması istemiyle sevk edil- digi İstanbul 1 No'lu DGM Yedek Hâkimliği'nce ay- nı gün serbest bırakılmış- tı. Soruşturmayı yürüten DGM Cumhuriyet Savcı- sı Çoban ise yedek hâkim- liğin, bu karanna önceki gün itirazetmişti. Heyette- ki bir üyenin eksikliği ne- deniyle dün incelenen sav- cılık itirazı, mahkeme he- yetince reddedildi. İstanbul DGM Cumhu- riyet Başsavcılığf nın. Kut- lular hakkında başlatılan hazuiık soruşturması dos- yasını, "Yetkisizlik kara- n" ile Ankara DGM Cum- huriyet Başsavcılığı'na göndereceği öğrenıldi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle