Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17OCAK1999PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Gürcan Dağdaş: RP den Meclis 'e girdi, bakanlıkyaptı, DTP 'ye oradan da DYP 'ye geçti
'Refah kendini sorgulamalıydı'
TSKve
siyaset
dengesi
Türkiye 'de siyasette sivilin ve askerin
dengesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
- Siyaseti algılayış biçimi Türkiye'de
toplumun büyük bir kesiminde belki
tam yerli yerine oturtulmamış
görünüyor. Yani, siyaseti sadece
siyasi partiler yapar, politikacılar
yapar, bakışı doğru bir bakış değil.
Yani bu Silahlı Kuvvetler'in,
yargının. yürütmenin,
Cumhurbaşkanı'nın, yasamanın işi.
Siyaseti bu boyutta algılamak lazım.
Hatta STK (S\x\\ Toplum Örgütleri)
aracılıgıyla sokaktaki insana inmiş
toplu bir eylemin adı.
Olayı böyle koyacak olursak
Türkiye'de olup bitenle ilgili biraz
daha farklı bir bakış açısını ortaya
getirmemiz mümkün olabilir. Ama
siyaseti böyle algılamıyorsak da
sadece siyasetçilerin, siyasi partilerin
yaptıgı iş gibi algıhyorsak, o zaman,
neden bunlann yaptıgı işe asker
kan^ıyor, gibi bir netice çıkar.
Şu devletin yönetiminde, şu
toplumun iradesine katkı sağlayacak
davranışlarda Silahlı Kuvvetler'in de
anlamı olduğunu biliyorum. Olması
gerektiğine de inanıyorum.
Türkiye'nin kuruluşyapıst
gereğince mi böyle oluyor?
- Parlamenter demokrasisini belli bir
noktaya taşjmış Batı ülkelerinde de
bu böyle. Fransa'da da asker siyasetin
belli konulannda i$in içinde.
Sistem
laiklik
Peki kanun devleti btte
olabüdik mi?
- Onu bile olabilmiş değiliz. Ama
biz hukuk devleti olma
iddiasmdayken hızla bir kanun
devleti olma gayreti içindeyiz. Onu
da yüzümüze gözümüze
bulaştırmışız.
Siz kanun devleti olma yolunda bile
becerikli bir özellik
göstermemişsiniz, ama dünyada
hukukun üstünlüğüne inanan devlet
anlayışlanyla beraber, "Aynı ailenin
bir parçası olacağız" diye ısrarla öyle
bir yapı içine girmeye
çalışıyorsunuz. Türkiye, bu durumda
bu işin içinden nasıl çıkacak?
AB'ye diyorsunuz ki:
"Siz bizi alın. Bizi yanlış
tanıyorsunuz.'*
lyi de A\Tupa tnsan Haklan
Mahkemesi'nin önünde 2.500 tane
dosyanız var. Yakın kornşularmızdan
hepsiyle kavgalısınız. Üstelik
bunlardan birisi AB üyesi bir ülke.
Türkiye. dış politikada ciddi biçimde
yalnızhğa itilmiş durumda. Şu son
olaya bakm. Apo'nun Suriye'den
çıkarılması Türkiye'de doğru bir
biçimde tartışılmadı. Yani biz
Suriye'deki Apo'dan mı daha az
zarar görürdük, yoksa Roma'daki
Apo'dan mı? tşte. bunu tartışmak
lazım. Türkiye bunu sorgulamıyorsa,
üstelik sorgulamaması için bir
manipülasyon varsa. insanlar sokağa
dökülüyor, belirli bir etnik orijini ön
plana çıkaracak davranışlar
sergileniyorsa. o insanlarm bu
ülkede yaşadıgını unutmuş gibi bir
halimiz var.
Sistem, rejim, tslamla ilişkisini belli
bir noktaya taşıyabilmiş degih
Sistem. kendini laik bir anlayışla
tarif ediyor. ama uygulamaları
itibanyla laik bir devlet anlayışından
çok uzak bir fotoğraf veriyor.
Şimdi Ramazan Bayramı, Kurban
Bayramı var. lyi de bu ülkede şu
kadar sayıda gayrimüslim yaşıyorsa
ve onlardan bazılarımn bazı devlet
dairelerinde o bayram günlerinde
işleri varsa, o zaman bu
gayrimüslimlere zulmediliyor
demektir. Diyanet tşleri Başkanhğı
diye bir kurum var. Maaş ödeyerek
imama din öğrettiriyor. Vergi ödeyen
Alevi vatandaşımıza Sünni imamın
Islamı anlatmasma imkân
sağlıyorsunuz. Burada Alevi
vatandaşa zulmedilmiyor mu?
Laiklik iddiasmda ortaya konulan
fotoğraf bu.
LEYLA TA VŞANOGL U Ülkemiz çok ciddi bir siyasal ve toplumsal kirlilik içinde. Hükümetler kurulamıyor, kurulanlar da neredeyse arkalanndan
itilerek oluşturulabiliyorlar. Hukuksalyapı, adaletyapısı iflasın eşiğinde. Kirli ittifaklar ülkeyi dört biryandan sarmış. Hırsızlık, uğursuzlukyapanın yanına
kâr kalıyor. Bu arada anlı şanlı promosyon medyamız da kendine toz-duman ortamında düşecekparsanın hesabı içinde, oluşan bu kokuşmuşyapıyı
destekliyor. Böyle bir yapı, böyle bir sistem ya da sistemsizlikle daha nereye kadar gidilir? Halk kitlelerinin yiten umutlan nasılyeniden canlandırıhr?
Namussuzluğun namusa
egemen olduğu veprim
yaptıgı bu çağda Türkiye bu
pislik dağlarının altından
PORTRE
1960, Kars doğumlu. Kars 'a
Kafkasya'dangöç etmiş bir ailenin
çocuğu. Ankara Universitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü nde
yükseköğrenimini tamamladı. Şimdiki
halde Atatürk'ün Türk Tarih Tezi
konusunda doktora tezini hazırhyor.
Ailesinin bazı üyeleri DP-AP çizgisinde
siyaset yaptı. AP döneminin eski Tarım
Bakanı Bahri Dağdaş 'ın yeğeni. DYP 'nin
kuruculan arasında bulundu. Daha sonra
Aydın Menderes le bir siyasi parti
GURCAN DAĞDAŞ
denemesiyaptı. 24 Aralık 1995
seçimlerinde, Necmettin Erbakan 'ın DP
benzeri bir RP arayışı içinde olduklarım
söylemesi üzerine RP den Jstanbul 3.
bölgeden seçimlere katıldı, seçildi. 54.
hükümetteya da REFAHYOL
hükümetinde denizcilikten sorumlu
Devlet Bakanhğı yaptı. RP'nin, daha çok
tslami zemine çekilmek istendiğini
anlayınca partisinden istifa etti. Kısa bir
süre DTP 'ye katıldı. Şimdi ise DYP den
milletvekili.
nasıl silkinir? Kirli
ittifakların artık sistem
oluşturduğu ülkemizin
durumundan derin
umutsuzluk duyanlardan
birisi de DYP fstanbul
Milletvekili Gürcan
Dağdaş. Gürcan Dağdaş 'la
son yıllarda
yaşadıklarımızı, kirli • \
ittifaklan, yapısal . ;
bozukluklan, çarpık
anlayışları konuştuk.
Siz RP'den milletvekili teçildiniz, REFAHYOL hükümetinde dev-
let bakanhğı yaptınız. Daha sonra partinizden istifa ettiniz ve ara-
dan bir süre geçince de DYP'ye katıldınız, Neden?
-RP'nin DP'ye benzemekte çıktığı yolda sıkıntılar gördüm. Bunu
RP'nin yetkili organiannda seslendırdim. Bunu zaman zaman da ka-
muoyuyla paylaştım. Bunun özünde de şu vardı:
RP, 24 Aralık seçımlerinden hemen sonra kendisinı sorgulamalıy-
dı. diye düşünüyorum. Çünku RP Türkiye"deki bu mevcut sıkıntıla-
nn ortaya çıkardıgı bu tablodan dolayı yüzde 35 oranında bir oyla
sandıktan çıkması gerekirken, yüzde 21 'le tatmın olan bir fotoğraf
sergiledi.
Bunu sorguladığımızda RP'nin demokrasiyi birinci slogan olarak
kullandığı, önemli ölçüde sıstemle, olup bıtenlerle ilgili sıkıntılan
olanlann RP'ye seçmen olarak ıntikallerini görüyoruz. Oysa ki RP
sivıl bir anayasanın. sivılleşmenm alabıldiğınce yaşandığı bir ülke-
de olmaktan. gelırdağılımının bu kadar bozulmuş tablosunu düzelt-
mekten, adaletin bu kadar sıkıntıya girdiğı bir dönemde gerçek ada-
leti sunmaktan başlayan söylemlennı Islam'ı bırincıl boyuta taşıyan
noktaya getirmesi. daha çok katılımı önlemiş oldu.
Ben parti içinde lslamın bırincı slogan olarak ifade edilmesi. algi-
lanmasının partiyı sıkıntıya soktuğunu gördüm. Türkiye'de belirli
çevreler tslama iskonto, belirli çevrelerde lslama zam yapmak isti-
yor. Zamcılar ve ıskontoculann gayretınden dolay\ gerçek Islamı da
anlamakta ya da gerçek lslamın anlaşılmasına fırsat \erecek zemı-
nın oluşmasında sıkıntı çekildiğını ıfade ettim.
Doğal olarak RP tabanında sevgiyi. saygıyı, muhabbeti eksik bul-
madım. ama yönetim kadrolannda, "Buzatendışardan
geldi. Bu içimizden birisi degil" bakışıyla karşı karşıya
kaldım.
Yani bir anlamda RP'nin ıçı beni RP'li saymadı,
RP'nin dışı beni RP'li saymadı. Böyle bir süreç yaşan-
dı.
54. hükümetin görevıni tamamlamasından sonra ben
55. hükümete güvenoyu vermedım. O sırada üstelik
RP'den aynlmıştım. Kesintısız eğıtımle ilgili RP cena-
hının görüşünü de doğru bulmuyordum. Bununla ilgi-
li şu andakı yasayı da doğru bulmuyordum.
Yanisekizyülık kesintisiz eğitim süresiniyetersiz mi
buluyordunuz?
-Evet, yetersiz buluyordum. Bizde kesintisiz eğitim
11 yıla taşınmalıdır. Ama bu mevcut yasanın karşısın-
da olan RP fikriyatını da doğru bulmuyordum.
Yüzde 21 'lik bir oranda oy alan bir partıden çıkmış-
tım. GÎK üyesıydim. lstanbul'da beni listebası yapmış-
lardı. Milletvekılliğıni önemseyen insanlar içın rahatbir
zemınden aynlmanın çok da akıl ışı olmadığı gibi bir
durumla karşı karşıyaydım. Yani ben bir daha millet-
vekili olmak ıstersem RP gibi bir zemıni bulmam müm-
kün değıldi Burada bir şeyı ıfade etmek istıyorum:
1985 "te DYP büyük kongre delegesi oldum'. 1987'de
yasaklar kalkıncaya kadar Sayın Demirei ve Sayın Men-
deres'le (Aydın Menderes) Türkiye'yi adım adım do-
laştım. DYP'nın kayıtlı üyesiydim. Doğu'da parti mü-
fettışliği yaptım. 1987"de siyasi yasaklar kalkıp Sayın
Menderes siyasete ara \ erme karan alınca bende bu et-
kıleyicı oldu ve DYP'den istifa ettım.
Yani benim asıl siyaset yapmam gereken yer DYP'y-
dı, ama 1995'te DYP'den, "Gdbizimiesiyasetyap"gi-
bi bir önen almadım. RP'debulunduğumdönem DP'yi
ölçü alan beyanlanm söz konusuydu. DTP'nin halk
nezdinde sınanmış bir boyutu yoktu. Yani sandığa gir-
meyen, tabelası olan bir partıydi. 1985 DYP kongre-
sınde Mehmet Yazar ve Sayın Cindoruk parti liderli-
ğine adaydı Ben Sayın Cindoruk'a oy vermiş bir kişi-
yim. Sayın Cindoruk'un bir mesajı bana ulaştı; görüş-
tük. Türkiye'de olup bitenlen bir araya getirdiğimızde
Cindoruk'un partısınde siyaset yapma gibi bir gerçek
önüme gelmışti. Birlikte siyaset yapmaya karar verdik.
Bir- iki aylık DTP'li dönemimde DTP'nin merkez sağ-
da bir bütünlüğün gayretı içinde olması, sivılleşmeyi
öne çıkarması gerekirken. 54. hükümet döneminde ya-
ratılan gergınlığin 55. hükümet dönemı sırasında nor-
malleşmeye dönüştürülmesi gerekirken, hükümetin
içinde varlığı va da yokluğu hıssedilmeyen. zaman za-
man işin moral boyutuyla hatırlanan bir parti özelliğiy-
le karşı karşıya olduğumu gördüm. Bunu yetkili organ-
larda da seslendırdim.
devleti var Yani biz 16 Türk bayrağını öne çıkartıyoruz. Biz 15 dev-
leti kurduk, yıktık, 16. devletiz. Yani biz devlet kurmak ve yıkmak-
ta mahir bir toplumuz. Bizim bir de avantajımız var.
Sedir o avantajımız?
- Türkiye"de siyasetin önümüze çıkardıgı fotoğrafı önemli ölçüde
diyalogsuzluğa bağlıyoruz. Bu çok doğru bir bakış açısı değil, diye
düşünüyorum.
Cumhuriyet'in 75. yılını kutladık. Burada herkesin alması gere-
ken çok ciddi bir mesaj var. Yani 76 yıl önce Türkiye Cumhuriyeti
diye bir devlet yoktu. Yani 76 yıl önce coğrafyası farklı olan başka
bir devlet vardı. O öldü. biz kurulduk. Devletlerin de insanlar gibi
bir ömrü var.
Hastahk bulaşmış, bunu lokalize edememişseniz, reçete yazama-
mışsanız bu hastalık coğrafyanın farklı noktalannda, farklı isimler-
le karşınıza çıkar; o da devleti ölüme götürür.
Bakın. bir Sovyetler Birliği devletinin varltğını hepimiz biliyoruz.
Bugün orada farklı devletlerin olduğunu da biliyoruz. Bundan bir-
kaç y ıl önce Yugoslavya diye bir devlet vardı. Bugün böyle bir dev-
letin olmadığını da biliyoruz. Tarih böyle bınlerce devletten söz edi-
yor. Bizım iddiamız bu cumhuriyeti, bu devleti ilelebet yaşatmaksa
hepimizin aklımızı başımıza almamızı gerektiren bir durumla karşı
karşıyayız.
1923 Lozan Antlaşması müzakerelerinde İsmetPaşafırlayıp aya-
ğa kalkar ve "Ben OsmaıüYnın borcunu kabul etmem. Cumhuriyet'i
ipotek alrına aldırrmam. Biz yeni bir devletiz. Osmanlı'nın borcurt-
TÜRKİYE TEZGÂHIN ALTTVDA - "Kim hakh, kinı haksız" gibi bir sorunun bana gö-
re hiçbir kıymeti voktur. Doğru olanL hepimizin bu olup bitende kıısurlanmra kabul edip
bundan sonra kusursuz bir projenin nasıl ortaya çıkanlacağı gayreti içinde olmamızdır.
Üstelik o bırleşmenin önemli ayaklanndan birisi olan Memur Sen-
dikalan Kanun Teklifi'ni hazırladım. Bunu hükümet tasansı haline
getirttim. ama birleşme adına buna sahip çıkılmadı. Buna benzerne-
denlerden dolayı aynldım. Yaklaşık 7-8 ay bağımsız milletvekili ola-
rak siyaseti devam ettirmeye çalıştım.
DYP'ye nasıl katıldınız?
-Sayın Çıller'in daveti üzerine katıldım. Şimdi de DYP'de siyase-
te devam ediyorum.
Sizce Türkiye, gelişmiş, uygar Batı ülkeleriyle benzer davranış-
lar gösteriyor mu ?
- Batı bu işi daha medenice yapıyor. Yani bu kurumlar arası diya-
loğu. siyaset erkinı daha çalışabılir bir mekanızma içinde tutuyor. Biz
bu işi medenice yapamıyoruz Bızde medenı bir fotoğraf yok. Bizde
olan şu: Zaman zaman askerimız polıtikacıya. zaman zaman politi-
kacımız askere bir farklı iddıayı koymaya çalışıyor. Ben olaya böy-
le bakıyorum. Ve diyorum ki: Türkiye'de siyasetin ana akslannı oluş-
turan kurumlar ciddi ölçüde bir diyalogsuzluk yaşıyor. Sadece ana-
yasa metni içinde. yorumlara dayalı olarak bulunduklan alanla ilgi-
li zaman zaman farklı ahkâm kesen fotoğraflarla karşılaşıyoruz. Oy-
sa ki bir ülkede her şey bır anayasa metniyle. bir kanunla, farklı çiz-
gileri içeren bırmetınle algılanırsa o ülkede ne devletin, ne parlamen-
ter sistemin. ne milletın varlığı iddia edilebilır.
Oysa bır devlet gelenekleri ve her şeyıyle bir anlam taşır. Bın yıl-
lık bir devlet geleneğinin üzerine oturmuş bir Türkiye Cumhunyeti
dan bize ne?" der. Osmanlı'nın borcuo dönem toplam 350 bin altın-
dır. Şu andaki rakamlarla 50 milyon dolareder. 50 milyon dolara, ipo-
tek altına aldırmam, diyen bir iradeyi herkese hatırlatıyorum.
1998'ın Türkiyesf nin dış borcu 100 milyar dolar. Onun yansı ka-
dar bir de iç borcu olan bir ülkede yaşıyoruz. Bunun hepimize bir
mesaj vermesı lazım. Her doğan insan 2.200 dolar borçlu doğuyor-
sa vann siz düşünün.
Değerlı İlhan Seiçuk 10-15 yıl önce bir yazısında yazmıştı. Yok-
sul bir ailede baba ölünce anne çocuklannı doyurabilmek için ma-
halle bakkalından pirinç, bulgur, yağ alır. Bunlan da veresiye defte-
rine yazdınr. Ay sonu gelince, bakkal, "Şu hesap kabardı. kapata-
lınT der. Kadıncağız. "Param yok" deyince bakkal. -Bunun başka
yotlan var. Şu tezgâhın altına bir bakrver" der.
Yani bugün Türkiye tezgâhın altında mı?
- Evet. Tezgâhın altında bır ülkede "Kim hakh, kim haksız" gibi
bir sorunun bana göre hiçbir kıymeti yoktur. Doğru olanı, hepimizin
bu olup bitende kusurlanmızı kabul edip bundan sonra kusursuz bir
projenin nasıl ortaya çıkanlacağı gayreti içinde olmamızdır.
Bu nasıl olacak?
- Binnı yakalayıp "Bu kusurlu" deseniz mesele ortadan kalkma-
yacak kı. Yenileri ortaya çıkacak. Sistem bu olduğu sürece bu böyle
olacak.
Sistem neden bu halegeldi, o zaman?
- Devletin kurgulanış biçimi belki sorgulanmalı. Biz cumhuriyeti
kurarken şunu yapmışız: Bu millet bir cumhuriyete ihtiyaç duymuş.
O devlete aklını dahıl malını, her şeyıni emanet etmiş. Bir coğrafya-
nın tapusunun yüzde 75'i devletin elinde olursa. neden gecekondu
yapıldı, diye bir soru soramazsınız. Her tarafı Hazıne, Vakıf, orman
arazisi diye çevirmişseniz, insanlara arsa üretip vermemişseniz, si-
zin hiçbir söz söyleme hakkınız yoktur.
O zaman karşınıza şöyle bir olgu çıkıyor: Devletin malını gasp e-
den vatandaş, malı gasp edilen bir dev let. hukukun önünde bınlerce
dosya. Ama aslında devletin malını gasp eden kışı kendi malını gasp
ediyor. Bunu yapmamak için de devletin üstündekı malı gen alması
lazım. Her şeyinin yönetimini devlete bırakan bu millet için de bir
şey söylemek ıstiyorum. Biz biraz tembel bir özellik arzediyoruz.
Devlete emanet ettiğımiz mal çok büyük. Öbür yanda emaneti yö-
neten insanlar, bu tarafta da emanet eden insanlar var. Malı emanet
ettiğimiz kışiler zaman zaman nefsıyle mücadelede yenik düşüyor.
Zaman zaman da masanın karşı tarafında oturanlann taleplen o ki-
şileri o hale getinyor.
Anayasada milletvekilinin görevı şöyle tanımlanıyor:
"Yasa yapıcıdır ve kamunun denetimiyle ttgUenir."
Anayasa böyleyazarda seçmen millervekılıne ne sıpariş venr? An-
kara doyurucu ve buyurucu bir kimlik taşıyor. Ankara'ya gel doyar-
sm. Ankara'dan buyururum sen yaparsın. Böyle bir merkezi devlet
anlayışı 65 milyon insanın yaşadığı bu coğrafya için sıkıntı haline
gelmıştir. Bu sistem bir korku trenıne benzedı. Ben çocukken Luna-
park'a gider korku trenine binerdim. Tren bir tünele gırer. az sonra
karşınıza birakbaba çıkardı. Ondan korkardım. Der-
ken tren bır viraj alırdı. bu kez karşınızda Pinokyo'yu
bulurdunuz.
Türkiye bugün bu korku trenınde; gerçektejı kork-
mamız gereken objelerle korkmamamız gereken oty
jelenn yeri birbinne kanştı.
Bugün Türkiye'de genel manada iğdiş olmuş bir
toplum var. Irak'ı ABD bombalıyor. Biz CNN'in,
dünya basınının manipüle ettıği bir durumla karşı
karşıyayız. Irak'a 300 füze düştüğü. 31 kışının ya-
ralandığı söylenıyor. Ama biz öyle bir Türkiye'de ya-
şıyoruz kı her gün 15 ya da 20 ınsanımızı trafik ka-
zalanna kurban veriyoruz. Savaşa filan girsek bu
kadar kayıp vermeyiz.
Bu durumda Türkiye 'nin bugünkü fotoğrafinı
nasıl tanunlarsınız?
-Türkiye bugün dayatmacı bir fotoğraf veriyor. in-
sanlar hızla birbirlenni kategonze ediyorlar. Insan-
lar artık ölçüyü kaçırdılar. Birbirlerine. "Ne kadar
yazdın, ne kadar okudun. ne kadar bilgi biriktirdin"
değil. "Nerden giyiniyorsun, nasıl giyiniyorsun'* di-
ye soruyorlar. Bu ülkenin ne burjuvazi sınıfı, ne baş-
İca herhangi bir toplumsal sınıfı doğru dürüst oluş-
muş.
Paranın bu kadar hızlı girip bu kadar hızlı el de-
ğiştirdiği ülkelerde toplumsal sınıflar nasıl olusa-
biür?
- Bu çok doğru bir tespit. Bir ülkede burjuvazi
oluşmamışsa emeğin anlamını çözemıyorsunuz.
Burjuvazinin oluştuğu ülkelerde emekçi sınıfıyla
burjuvazi çıkarlanm masaya koyup konuşabilıyor-
lar. Onlann hakkı hukuku noktasında hakemlerdev-
reye gıriyor. Şimdi. bızdekı uygulama şu:
"Şu fabrikay ı alıverdim. üc ay sonra da kapaüver-
dbn." tyı de mübarek. orada üç yüz tane adam çalı-
şıyor. Devletten nemalanma arzusunu ısrarla sürdü-
ren sermayeye karşı Türkiye'de sermaye düşmanlı-
ğına doğru yolculuğa çıkmış geniş kitleler oluştu.
Son üç-dört yıl polis kayıtlanna 37 bin civannda 17
yaşın altında çocuğumuz geçmiş. Demek ki Türki-
ye bilinen bu sayıda. bilinmeyen de kimbilir ne ka-
dar sayıda çocuğunu ruhen sıkıntıya sokmuş. O ka-
dar ki bu çocuklar yasadışı davranışlar içine girmiş-
ler. Herkesin başına bır polıs. her suç için bir kanun
çıkaramayız ki...
Zaten dokuz bin civannda kanun var. Üstelik de
birbirleriyle çelişen kanunlar. Neredeyse bır o kadar
da kararname... Bakın. bugün ülkemizde ınsanlann
kurumlara, komşusuna güvenı kalmadı. Böyle bir dö-
nem yaşıyoruz. Deniyor kı "O siyasetçiye güvenmi-
yoruz. Burada bu işi kühieyelim''. Ama bu ış böy le olmaz. Bu yan-
lışlıklar başka zeminlerde aranır.
Vatandaşın, güvenini kaybettiği siyasetçi ya da siyasetçilerden
hukuken hakkını aramalan mümkün mü?
- Bu ülkede yaşayan bütün insanlar adına böyle bır gerçek var. Be-
nim birisiyle bir sıkıntım varsa bu sıkıntıyı ortadan kaldıracak bır ha-
keme başvurmam lazım.
Siyaseti sorguladığımız gibi belki hukuk anlayışımızı da sorgula-
mamız lazım. Yani özetlemek gerekirse, biz kanun devietı olma id-
diasında mıyız. yoksa hukukun üstün olduğu bır devlet anlayışı id-
diası içinde mi olmalıyız? Bunu sorgulamamız lazım.
Sizce RP bir dönem nasıl birinciparti durumuna geldi?
- RP irticayı getirir mi, diye sorgulama içinde olan dev letimız var.
Ama bu devlet RP'nin arkasındaki o yüzde 21 oyun neden o partıye
taşındığını sorgulamıyor. Adaletı dağıtamayan bir dev let bireysel
davranışlara adaleti emanet etmışse insanlar bir yerlere sığınmaya
çahşırlar. InsanlarTürkiye'de neden bir siyasi parti mensubu olur. ne-
den bir STK'ye girmeye çalışır? Kendimi koruyabilır miyım, anlayışı
içinde bunu yapıyorlar.
tkinci olarak da "Mensubu olduğum yapı şuradaki mala yaklaşır-
sa o yağmadan belki benim de hisseme bir şeyler düşer" beklentisi
var. Böyle bir toplum doğal olarak hızla kımliksizleşmeye doğru
gıder. Kimliksiz bir yapı için ne devletin, ne coğrafyanın anlamı var-
dır.