21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 EYLÜL 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYGARLIKLIKLARIN IZINDE OKTAY EKİNCİ Akyaka'ya kimlik veren binalar 'kültür varlığı' olarak güvence bekliyor ÇaİGrhan evleri konımııaİL.. Kopenhag'dan mektup Karanlık dönemde, aydmlık bir ödül (Ts'ailÇakırhan, Akyaka'dainşa ettiğievindeyöresel mimarhk kültürüne olan bağlılığı ve saygısı nedeniyle 1983 yılı Ağa Han Mimarhk Ûdülü'nü aldığında. "kimi mimarlar" btma tepkı duymuşlardı. Dahası, "kimi hocalar" da Çakırhan m "solcu" kimliğinı, dönemin Devlet Başkanı Org. Kenan Evren e anımsalarak Topkapı Sarayı 'nda yapılacak ödül töreni öncesinde 12 Eylül lıderini "uyarmışlardı"... Işte böylesi bır dönemde. Çahrhan 'a ve onun ödül almasına belki de en anlamlı desteği, Muğla daki bir avuç mtmarla birlikte Mimarlar Odası gösterdi. Aynı dönemin Mimarlar Odası Genel Başkanı olan AbduBah Tunçel, şimdi vaşamakta olduğu Danimarkanın Kopenhag kentmden gönderdiği bir mektupla 1983 'te olanı biteniyeniden ammsatıyor ...) "Ağa Han Mimarhk Ödülİeri Vakfi ödül dağıtım törenınin tstanbul'da düzenlendiği 1983 yıhnda Mimarlar Odası. tarihinin en zor ve bunalımlı dönemlerinden birisini yaşıyordu. Çünkü, 12 Eylül yönetimınin emir-kumanda zinciri altında çalışan ve Danışma Meclisi adı ile bilinen garip topluluk. TMMOB ve bağlı odalannın k'apatılmalanna ilişkin bir yasa taslagını onaylamaya çahşıyordu. Törenin lstanbul'da yapılacağı bilgısı Mimarlar Odası'na geldığı zaman sevinmiştik. 12 Eylül Halet Çambel Nail Çakırhan karanlığını tüm koyuluğu ile yaşamakta olduğumuz günlerde bir akademik tartışma ortamı doğmuştu. Hiç olmazsa aydın gruplann -ki ürkek, yılgın ve sessiz idijer- biraz canlanabılmeleri umudu yaratılmıştı. Ödül dağıtım programma paralel bır etkinlik olarak mimarhk öğrencıleri arasında ulusal ölçekte bir de yanşma düzenledik. u 2000 Vılında Cumahkızık" adındaki yanşma. Bursa'nın "Cumalıkızık" kövünün 2000 yılında nasıl olacağına ılişkindı. Derken. Ağa Han Mimarhk Ödülİeri açıklandı ve Türkiye'den "Nail Çakırhan EvTnin ödül aldığı belli oldu. llk tepkiler "Nail Çakırhan mimar değQ! Mimar olmayan kişhe ödül nasıl veriHr?" türünden eleştiriler idi. Şaşırdık. Ödül dağıtım biçiminde hiçbir değişiklik yapılmamıştı ki! Daha önceki yıllarda Türkiye'de bu ödülü mimarlann ürettiği yapılar almışlardı ama aynı yıllarda diğer ülkelerın kazandığı ödüllerin bır bölümü de mimarhk diploması olmayan kişilerin ürünü yapılara v erilmişti ve Türkiye'den hiçbir eleştıri olmamıştı. Biz (Oda yöneticı kadrosu). bir yandan tartışmalan rayına oturtmaya çalışırken öte yandan tartışma düzeyinı yükseltme çabasına girdik. Olabildiği kadar da başanlı olduk. Bu konuda Cumhuriyet gazetesinın katkısı yadsınamaz. Cumhurivet'in düzetılediği açık oturumda Sayın Prof. Afîfe Batur, Sayın Turgut Canse\ r er ve Mimarlar Odası adına ben, hem konuyu genış bıçımde irdeledik hem de tartışmalan gerçek düzeyine oturtmayı başardık. Ödül töreni yapılmadan önce kim oldulannı çok iyi bildiğimiz "muhbir"ler Kenan Evren'e haber salarak "Nail Çakırhan komünisttir! Ödülünü sizin elinizden ahnasın!" dediler. Bu kişiler hiç farkında olmadan Sayın Çakırhan'a büyük bır iyılık etmekte olduklannı düşünemediler. Çünkü dünyaya Nail Çakırhan E\ i'ni armağan etmiş olan ellerin, ödül töreninde yanlış elleri sıkmak zorunda kalmalan engellenmiş oldu..." Abdullah TunçeL Y. Mimar, Kopenhag AKYAKA (MUĞLA-ULA) - Tarih 19 Ağus- tos 1998, Çarşamba... Gökova Körfezi'nin tıpkı kendısine benzeyen "Gökova" ile kucaklaştığı KH ranDağlaneteklerini süsleyen Akyaka köyünde- yız... Bırzamanlar Muğla'nın ve LÎa ilçesının kü- çük bir "iskele mahallesi" olan bu köy, aslında şimdi artık bir "belde". Yani, beledıyesı olan bır yerleşme... Ne var ki yine de bizim ve burayı se- ven herkesin gözünde ve gönlünde hâlâ bır "köy"~ Hem de "Nail ÇalarhanKöyü"-. Daha önce de galiba yazmıştım. Akyaka'nın duyarlı belediyesi, güzel bir "vefa" örneği sergi- leyerek iskeleye giden ana yoldaki PTT bınası- nın yanından Çakırhan'ın 1983'te Ağa Han Mi- marlık Ödülü'nü aldığı evıne doğru ınen yokuşun adını "Nail Çakırhan SokağT koymuş.. Ancak. o zaman da söylemiştim "bu yetmez" dıye. Ak- yaka'nın bu "mahaDesinin" adı Çakırhan olmalı. Zaten "fiilidurum"dabu değil mi? Öyle bir ma- halle ki nereye baksan bir ya da birkaç "Çakır- han Evi". Kimi yan yana, ki- mi karşı karşıya, kimileri de bir sokağın iki yanına sıralan- mışlar, bulunduklan mahal- leye hem güzellik, hem de "künlik"katıyorlar... O kadar ki Akyaka'nın imar planını yapan Özel Çevre Ko- ruma Bölgesi Başkanlığı bile bu köyde inşa edilecek her ye- ni binanın taşıması gereken mimari özelliklerini belirler- ken, plan notlannı ve yerel imar yönetmeliğinı "Çakır- han evlerini tanımlayarak" geliştirmiş. Akyaka'da artık her yeni ev sahibi ve her mi- mar, bu kültür ve doğa belde- sinde bir bina yapma hakkını ancak Çakırhan'ın başlattığı "yöresel mimariçizgaere" bağ- lı kalmak koşuluyla elde ede- biliyor. Bahçe içinde, en çok iki katlı, geleneksel pencere ve kapı oranlan kullanılarak, bü- yük kütleli olmayan, önü ve- randalı, balkonu varsa ahşap dırbazanh, tüm ahşap eleman- lan zarif ve işlevsel, dikmele- ri ince, geniş tahta saçaklı ve mutlaka kiremit çatılı, "Muğ- la bacab"_ lşte o gün, Nail Çakırhanve arkeoloji dünyamızın en bü- yük isımlerinden eşi Halet Çambel, 1983 'teki ödülü alan evlerinin bahçesınde yaptıkla- rı ve yine her ikısinin de adı- nı taşıyan Kültür ve Sanat Evi'ni hizmete açtılar. Daha gerçekçi bir deyişle, yıllardır güzelliklerini sun- duklan bu talihli beldeye ve belde sakinlerine eşi bulun- maz bir özveriyi daha "arma- ğan" ettiler...l910 doğumlu Nail Çakırhan. bu armağanı yi- ne yöresel mıman çızgılerde ve "alçakgönüllü bir büyük- lük" ıçınde ınşaederken. san- • Geleneksel mimarinin sadece eski binalar restore edilerek değil, yeni uygulamalarla da yaşatılabileceği yönünde anlamlı ve özverili bir örnek çabayı ve ustalığı simgeleyen Akyaka'daki Nail Çakırhan evleri, 2863 sayılı Koruma Yasası kapsamına alınıp birer "kültür mirasf' olarak bahçeleriyle birlikte tescil edilmeli... Çakırhan değil miydi?.. Akyaka'da 'devTİm' yaşanıyor Halet Çambel - Nail Çakırhan Kültür ve Sanat E\i'nin açılış töreni nedeniyle Gökova - Akya- ka'yı Sevenler Derneği tarafından düzenlenen et- kinlikler. Sanat Evi'nin ilk sergisi olarak "Çakır- Çakırhan'ın "tescilli olmavan" geleneksel evi... ki o gençlik yıllanndaki Nâzım Hikmet'le olan ar- kadaşlığını yine yaşarcasına bir coşku ve derin bir yurtseverlik duygusu içindeydi. 1916 doğumlu Halet Çambel de aynı armağanı Akyaka halkıyla birlikte kucaklama>a gelen ko- nuklannı ağırlarken, sanki yine o gençlik yıllann- dan bu yana yaşamını adadığı Adana'nın Kadir- li ılçesındeki Karatepe kazılannda ülkemize ve ın- sanlığa kazandırdığı AslantaşAçıkHava Müzesi'nin 1957"lerdekı kuruluşunda duyduğu heyecanı şim- di bir kez daha yaşıyor gibiydi... Zaten. Karatepe Müzesi'nin de o bugün bile her yeni gören mimari ve mühendisı şaşırtan "çıp- lak beton geniş gölgeliklerini" akıl almaz bir zara- fet ve işlevsellik içinde gerçekleştiren, yine Nail Halet Hanım ve Nail Be> Kültür ve Sanat Evi'nin önünde. hanMimarisiFotoğrafSergisi" ilebaşladı. Fotoğ- raf sergisını gezenler, Akyaka'nın zaten bır "açık miize" gıbi oian genel "Çakırhan görüntüsüyle" de birlikte bu sergıdekı "mimari aynntılan" in- celediklerinde. sadece bir ustalık göstensivle de- ğil. aynı zamanda bir "kültür ve sanat eylemiyle" de tanıştıklarını fark ettiler. Nitekım. avnı akşam yine Çakırhan'ın çizgilerini taşıv, an YücelenOte- li'nin açık spor alanındaki "Nail Çakırhan ve Sa- nan" konulu panele katılan konuşmacılar da özel- likle bu "devrimci eylemin" üzerinde durdular. Akyaka'da vaşanan göz kamaştıncı gerçeği şöy- le özetlemek mümkündü: "Burada, Türkhe'nin başka hiçbiryöresindeolmay an bir süreç i/Jeniyor. Sadece eskiden kalma özgün binalann korunma- sı olayı yok. Yeni inşa edilen her yapı, yöresel kül- türe ve geleneksel mimarlık sanatına bağlı vetarih ile doğav a say gı içinde tasarianıp inşa ediliyor. Bu- nu ancak bir devrimci başlatabilirdi v e Nail Çakır- han başlarb. şimdi herkes bu devrimiy aşatmakiçin güç ve gönül biıiiği içinde.»" Konuşmacılafdan Oktay Akbal, tüm katılımcı- lann alkışlanyla karşılanan "Çakırhan'ın hejke- li dikilsin" önerisinı, paneli yöneten Şadan Göko- vah'ya ilettiğinde, hemen orada alınacak "kara- nn" da ne denli anlamlı olacağını hiç kuşkusuz önceden bılmıyordu. Muğla Belediye Başkanı Or- han Çakır, bu tarihsel öneri üzerine söz alarak yaptığı konuşmasında: "Muğla"daki Nâzım Hik- met Parkı'nda Nâzım'ın heykeli ileÇakırhan'ın hev- keü van vanaduracak" deyınce. Oktay Akbal'ı des- tekleyen alkışlar sanki bır "kutlama törenine" dö- nüştü. Hele Mina L'rgan'ın o kısa fakat dolu do- lu sözleri arasında; "Nail ile Halet'i ben tanıştır- dım ve evlenmelerini sagladım. Galiba havanmın en olumlu işini yapımşım_" şeklindeki açıklamasıyla bir- likte yeniden yükselen alkış- lar ise Halet Çambel'in kıza- ran yanaklanyla birlikte pane- lin belki de en duygulu anla- rını yaşatmış oldu... Panelin öbür konuşmacıla- n tlhan SeJçuk, Eldn Duru, Nursel Duruer. Hamdi Yücel Gürsm; Ali Ozgentürk, Er- man Şahin, Ünal Türkeş ve Teoman Ünüsan da Nail Ça- kırhan ıçin unutulmaz tanım- lar yaptılar. Fıkret Alan şiir- lerini seslendirdi. Muğla'nın alçakgönüllü devnmci ozanı HüsnüÖzbU- gi de Çakırhan'ın aynı şiırle- rinden ezgıler sundu. Yine Muğla'nın kültür zenginliği- ne sevdalı genç mimarlardan Ernığrul Aladağ ıse bu tarihi etkinlige Çakırhan'ın mimar- hk uygulamalannı tanıtan bir saydam gösterisiyle katıldı... Peki. bundan sonra artık ne yapılmalıydı; Nail Çakır- han'm evlenni de tıpkı ken- disi gibı ölümsüz kılmak için, fotoğraf sergisi ya da slaytlar, yazılar, belgesel fılmler, kitap- lar.. acaba yeterli miydi?.. Bu sorunun yanıtı olarak yine ay- nı akşam Akyaka'da dile getir- dığim öneriyi Cumhuriyet okurlarıyla ve tüm "ilgUi" kişiierle de paylaşmak is- tiyorum. Nail Çakırhan evleri, birer "kültür varlığı" olarak tescil edilmeli ve bahçeleriyle bir- likte korunmayaalınmalı. lz- mir 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu'na böyle bir baş- \uruyu Akyaka Belediyesi, Muğla Mimarlar Odası Tem- silciliği, Akyaka Derneği ve tl Kültür Müdürlüğü birlikte yapmalı. Başvuru dosyasına da "tescil gerekçesi" olarak şunlaryazılmalı: "Eskieserniteliğitaşımasalarbile, geleneksel mimariyi yaşatma ve yeni gelişen bir yerleşmenin (Akyaka'nın) yöresel mimari kimliği sürdürerekyapılaşmasını sağlamayönünde örnek veözverili bir çabanın ve ustalığın ürünleri olan bu evler. gelecek kuşaklara da esin kav nağı olmalan ve Çakırhan'ın doğav a saygüı mimarhk anlayışını gelecekyüzyıllara da taşımalan için; her türlü olası imarduyarsızlığına ve vefasız v cni vapılaşma talep- lerinin tahrip edici baskı ve tehditlerine karşı da korunmak ve yaşatılmak üzere, korunması gerek- li srvil mimarlıkörnekleri olarak kültürel miras kap- samında tescil edilmeUdin.." Türkiye İş Bankası Galerileri sezonu iki sergiyle açıyor Soyut ve gerçekçi ifadeler • Türkiye îş Bankası Istanbul Parmakkapı Sanat Galerisi'nde sezonun ilk sergisinde Güven Zeyrek'i ağırlıyor. Ankara'daki galeride açılan sergide ise sanatseverlere Ahmet Vural'ın resimleri sunuluyor. Kültür Servisi - Türkiye tş Bankası Istanbul ve Aıı- kara Sanat galerilerinde ye- ni sezon başlıyor. tstanbul'daki Türkiye Iş Bankası Parmakkapı Sanat Galerisi, sezonun ilk sergi- sinde ressam Güven Zey- rek'i sanatseverlerlebuluş- turuyor. Yapıtlannda bilinç ile bilinçdışı olanın. birey- sel ile toplumsalın, arkaik ile çağdaşın, yöresel ve evren- selin uyumlu bütünlüğünün izlerini süren Zeyrek'in ser- gisi 15-30 Eylül tarihleri arasında açık kalacak. Zeyrek'in yapıtlannın ana ızleğı 'insanvarhğı'. Sanat- sal yaşamı boyunca bırey- sel varoluşun koşullannı ya- ratma çabasında olan Zey- rek, yapıtlannda yaratma sürecini irdelerken, insan varlığının ölüm ve yokluk gibi kavramlar karşısında- Ahmet Vural resimlerinde toplumsal mesaj veriyor. ki konumunu ve varolma savaşımını da yorumJuyor. Sanatçının Parmakkapı Sanat Galerisi'nde yer ala- cak sergisinin ana teması •tnsan ve Doğa'. Zeyrek, do- ğa ve insanı ele alırken ar- kaik ve soyut biçim, taş do- kusu, yalınlık gibi yan tema- lardan da besleniyor. 1935 Ayvalık doğumlu olan ve ortaöğrenimi sırasın- da ressam Adnan Turani ile tanışan Zeyrek'in küçük yaşlarda başlayan sanat sev- gisi daha sonralan bir tut- kuya dönüşmüş. Gazi Eğı- tim Enstitüsü Resim Bölü- mü'nde eğitim gördükten sonra çeşitli kişisel sergiler açmış, 1983yılındagirdiği Akatünvel Sanat Toplulu- ğu bünyesinde bireysel ça- lışmalannı sürdürmüş. Zey- rek, sanat yaşamını şekil- lendiren bu topluluğun ilke- leri çerçevesinde, yaratıcı sanatçının, bireysel olarak gerçek varoluşunu yaratma bilincine sahip olması gerek- tiğine inanıyor. 1957 >ıhn- dan bu yana yaşamını Iz- mir'de sürdüren sanatçının yapıtlan çeşitli kuruluş ve özel koleksiyonlarda yer alı- yor. Türkiye İş Bankası Anka- ra Sanat Galerisi ise sezo- nun ilk sergisinde ressam Ahmet Vural'ı ağırhyor. Vu- ral, soyut ve gerçekçi bir ifadeyle gerçekleştirdiği re- simlerini 8-17 Eylül tanh- leri arasında sergileyecek. Halen Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Müdürlü- ğü'nde görev yapan Vural. 1996 yıhnda Hacettepe Üni- versıtesi Güzel Sanatlar Fa- kültesi Zafer Gençaydın Re- sim Atölyesi'nden mezun oldu. Bugüne dek üç kişi- sel sergi açan Vural. resim- lerine konu olan objelerin, bir yandan bireyin kendi- siyle kurduğu çelişik diya- logu yansıtırken, bir yan- dan da toplumlararası diya- loglardakı karmaşayı yansıt- ma çabası içinde olduklan- nı vurguluyor. Tablolanndaki yüzeyin diyagonal biçimlerle oluş- tuğunu belirten Vural. tu- val üzerindeki objenin yal- nızca bir araç olduğunu, bi- çimlerle ilişkilendiıdiği top- lumsal mesajlann kendısi- ni daha çok ilgilendirdiği- nı ıfade ediyor. Moderniz- min ve globalleşmenin be- raberinde getırdiği sorun- lar üzerinde düşünen sanat- çı, resimlerine malzeme ola- rak giren objeleri seçerken hiçbir estetik kaygı taşıma- dığını da vurguluyor. Vu- ral'ın seçtiği objeler tek- noloji atıklan, hurdalar ve benzeri malzemeler olabiliyor. Da Mnci'nin 'Mona Lisa'adlı tablosuna restorasyon yapüması tartışmalara yol açıyor. Başarının kurbanıMonaLisa Kültür Servisi - Dünya resim sanatının en önemli örneklerinden biri olarak kabul edi- len Leonardo da Vınci'nin 'Mona Lisa' adlı tablosuna aıt eski bir tartışma yeniden alev- leniyor. Geçen günlerde Turin'de Nicola La- boratuv an bi lgısayar üzennde Mona Lisa'nın arkasındaki manzarada oluşan kir ve vernik tabakasını temızledi. Bu işlem iki ayda bir ya- yımlanan Fransız sanat dergisı Le Jounal des Arts'da okuyuculara sunuldu. Ancak resme uyggulanan bu yöntem Leonardo da Vin- ci'nin gece ışığı v e firtınayı anlattığı arka pla- nın gerçek renkleriyle ortaya çıkmasına ne- den oldu. Sanat tarihi literatürüne Mona Li- sa olarak geçen Leonardo da Vinci'nin 'La Gioconda' adlı yapıtının restorasyon tartışma- lan işte bu v ayından sonra yeniden şiddetlen- di. Geçmişte Mona Lisa'nın temizlenmesı görüşünü savunan Leonardo uzmanlanndan Jacques Franck, temızleme işleminin göze- nekli yüzey çözücülerle yapılarak, kınlgan pigmentlere zarar vereceğinden korktuğunu belirtiyor: "Mona Lisa'nın restorasyonu çok ciddi bir çalışma. Bu işlemin çözücü madde- lerie yapılarak resme zarar verip vermeyece- ğinin hiçbir garantisi vok. Resme istemeden de olsa verilecek zarann bir daha asla onan- lanıavacağının bilinmesi gerekrvor." Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa'sı başa- nnın kurbanı... Resme aıt tartışmalar aslında çok geçmışe uzanıyor. 1625'te Fransız mah- kemesinden ziyarete gelen uzmanlar resmin oldukça kötü göründüğünü belirtmişlerdi. Sonuç olarak Louvre Müzesi'nde sergile- nen Mona Lisa'nın yakın zamanda restoras- yona gırmesi beklenmiyor. Uzmanlann çoğu restorasyon sonunda Mona Lisa'nın gizemli gülüşünün kaybolacağı endişesini taşıyor. Lo- uvre Müzesi'nin restorasyon yönetmeni Je- an- Gabriel Goulinat, "Eğer bir restoratörü intihara sürüklemek istiyorsanız ona Mona Lisa'yı restore etmesini söyleyin." diyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Nehir-Romanlardaki Adacıklar... Kimileri, yaşamın aslında bir nehir-roman oldu- ğunu, öyle olması gerektiğini hep unutmakta ya da belki bu gerçeğin bilincine hiç varamamak gibi çok acı bir yazgıya kurban gitmekte. Oysa yaşam, hiçbir insanın ve dönemin yaşa- mı, tek tek olaylar üzerinde odaklanıp yalnızca on- larla sınırlı kalarak adına yaşamışlık ve yaşanmış- lık dediğimiz doruklara ulaşamaz. Sonucu belirle- yen, büyük hesabı çıkartan, hep bütün olup biten- lerin sonunda insanoğlunun yaşam denen o bü- yük akışlan nasıl belirlediği, hanginokialara yönelt- tiğidir. insanın bütün bir yaşamın sonunda, her şeyden önce kendi kendini aklayabilmesi, kendi kişisel tarihi bağlamında "yaşadıklanm, insancay- dı ve değmişti.." diyebilmesi, yaşantılarını kendi yöreselliğinden kendi evrenselliğine götürebilmiş olup olmadığına bağlıdır. Istersen hiçbir zaman son bulmayacağın için çok büyüksün" diye seslenir insanoğluna Goet- he. Dile getirmek istediği, yaşamını hemen yarın unutulacak olayların sıradanlığında bırakmanın ya da bütün yannlara şu ya da bu biçimde seslene- bilecek bir nehir-romana dönüştürmenin, insanın kendi iktidarındaoluşudur. Ve insanoğlu, böyle bir ıktidara sahip bulunduğu içindir ki Goethe'nin di- le getirdiği anlamdaki büyüklüğe erişme gizilgü- cünü de hep içinde taşır. Bu bağlamda tarih, yine insanın seçimleri doğ- rultusunda, onun düşmanı ya da sonsuzluğudur Bertolt Brecht'in -sonradan opera olarak da bes- telenen- ünlü oyunu "Lukullus'un Sorgulanma- s;"nda öbür dünyanın halk mahkemesi, bir za- manlar koskoca Roma Imparatorluğu'nun anlı şan- lı generali olan Lukullus'u, yeryüzünde yapıp et- tiklerinin hesabını çıkardıktan sonra, hıçliğe mah- kûm eder. Generali böyle bir yazgıdan ne sayısız fetihleri, ne Roma'ya kazandırdığı onca şan ve ga- nimet ne de bir zamanlar yönettiği koskoca ordu- lar kurtarabilir. Çünkü sonuçta bütün bunlar, ya- şama bir hizmet, yaşatmaya bir katkı anlamını ta- şımamaktadır. Buna karşılık tek bir eylem, gene- ralin çoktan unuttuğu bir aynntı, Roma'ya kiraz ağa- cını getirişi, yargıçlaragöre olumludur; çünkü ağaç, yaşamın ve yaşatmanın simgesidir. Kendisinden yarına ne kalacağının, yaşamını nelerin hep okunacak bir nehir-romana çevirebi- leceğinin ayırdına varabilmek, insanoğlunun elin- dedir; yeter ki günlük yaşamın sıradanlığına kapı- lıp geçici ne varsa kalıcı ve değerli saymaya kal- kışmasın; bir nehir-romanın tek tek adacıklarıyla yaşamın bütünselliğini özdeş kılmasın! Ingilizlerin ünlü amirali Horatio Nelson'ın Tra- falgar Deniz Savaşı'nda ölmesinden sonra, çok bü- yük bir aşk yaşadığı sevgilisi Lady Hamilton, ami- ralin eşiyle karşılaşır. "Tepeden tırnağa bir leydi- siniz" der, onun küçümseyici bakışları karşısında; "Ama neyi merak ediyorum, biliyor musunuz? Bundan yüz yıf sonra, acaba tarih hangimizi ya- zacak?" Nelson'ın kansını anımsayanın kalmadığı günü- müzde, tarihin bugüne kurduğu köprüden yalnız"- ca Leydi Hamilton geçebilmişse eğer, bunun tek nedeni tarihin, sadece bütün olumsuz koşullara kar- şın yaşadığının ahlakını savunabilmeyi başarmış bir insanın yaşamını nehir-roman saymaya layık bul- muş oluşudur... Veyine bugün, çevremize bakındığımızda, fark- lı manzaralarla mı karşılaşmaktayız? Hayır. Manzara hep aynı. Kimileri kapağı attıklan adacıklan -bunlar ister ser- vet, ister akla gelebilecek her türlü "makam" ol- sun- sıradağ dorukları sanıp öteki insanları göre- bilmek için hep aşağıya bakmayı, yaşamak say- maktalar. Kendilerince o ınsanlan yönettiklerini, onlan bir yerlere çağırdıklannı, atadıklarını, sonra daoralardan "uzaklaştırmakla"', Gülliver'in cüce- lerininkinden bile daha hazin yanılsamalara kapı- lıp güçlerini pekiştirdiklerini sanmaktalar. Geçicilik ve kalıcılık - en geç Gılgamış'tan bu yana insanoğlunun ikilemi. Ve böyle bir ikilemi çözebilmek, elbette ruh cü- celerinin hiç mi hiç harcı değil! Norveç Rlm Festivali'nin kraliçesi • OSLO (Cumhuri>'et) - Norveç'in en büyük film festivali olan Amanda Festivali'nde "Dedektifler Kraliçesi' unvanıyla anılan kadın yazar Anne Holt'ın 'Susuyanlar Kutsansın' adlı romanından beyazperdeye aynı adla uyarlanan film, festivalin büyük ödülünü kazandı. Filmde. Holt'un lezbiyen dedektif kahramanı Hanne Wilhelmseri rolünü oynayan Kjersti Elvik en iyi kadın oyuncu. "Kanbağı' adlı filmdeki rolüyle de Sverre Anker Ousdal en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı. Bu yılın jüri onur ödülüne 65 uzun filmin müzığini bestelemiş olan 70 yaşındaki Egil Monn-Iversen layık görüldü. Televızyonda canlı yayımlanan ödül töreni sırasında televizyon izleyicilerinin gönderdikleri oylarla. 'Titanic' en iyi yabancı film seçildi. Hollanda'da Türk Sineması' günleri • Kültür Servisi - Hollanda'da 9-30 Eylül günleri arasında 'Türk Sineması' adıyla Türk filmleri toplu gösterisi düzenliyor. 'Masumiyet' fılmiyle başlayacak gösterim programı çerçevesinde, Türkiye'de son üç yıl içinde çekılmiş en iyi filmler arasından seçilen 19 film, yedi ayn kentte toplam dokuz sinema salonunda izleyicilere sunulacak. Amsterdam, Middelburg, Hoorn, Rotterdam, Breda. Nijmegen ve Eindhoven kentlerinde Hollandalı ve Türk seyircilerle buluşacak fılmler arasında 'Eşkıya', 'Akrebin Yolculuğu'. 'Tabutta Rövaşata', 'Masumiyet', 'Nihavent Mucize', 'Usta Beni Öldürsene' gibi son dönemlerde Türkiye'de büyük ilgi gören filmler yer alıyor. Türkan Şoray. Uğur Yücel, Derya Alabora, Atıf Yılmaz, Omer Kav^ır ve Banş Pirhasan etkinlik programına katılarak izleyicilerle filmler üzerine görüş alışverişinde bulunacaklar. BUGUN • AKSANAT'ta saat 12.30 ve 19.00'da videodan Mireılle Mathieu konseri dinlenebilir. • İFSAK'ta 19.30 ve 20.15 saatlerinde Muhsın Divan'ın konuk olduğu 'Malta'nın Renkleri" saydam gösterisi izlenebilir. • HARBİYE AÇIKHAVA TİYATROSU'nda Genç Pamukbank Sanat Etkinlikleri kapsamında, St. Petersburg Bale Tiyatrosu kendi orkestrası eşliğinde "Red Giselle-Bir Balerinin Öyküsü' adlı yapıtı sahneleyecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle