21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Î-AYFA CUMHURİYET 29EYLÜL1998SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Ilımlı îslam Fıt)f. Dr. KEMAL OZMEN hzcettepe İ'ni. Fransı: Dili ve Edebiyatı Bölümü B u başlıktaki yazımın ilkı- rumun (yani parçanın) kendi varlık ne- nı(20EvlüM998): "Te- mel ilke ve da\ anaklann- da demokrasi \e laikliğin tanımı ülkeden ülkeye de- ğişebUir mi?" dıve bitir- mş, konuvu gelecek > azımda, sonuçlan- dracağımı belirtmiştim. tnsanlar değışebilir: ırklan, renkleri, kUtürlen. ınançları, geleneklerı. yaşam bi;ımleri. alışkanlıklan vb. değişıkola- biir. Ancak, değışmeyen. değişmeme- sigereken insan onuru. saygınlığı, insan oİTianiteligi vehiçbırbıçımdedevredi- lenez, vazgeçılemez olan temel hak ve özgürlüklerdir. \ncak. bizim "havari"ler hem laikli- ğe inanmış görünüyorlar hem de "bi- reTser olanla "kamusaTı hâlâ birbirin- deibırtürlüayıramıyorlar. Hanı.dıliniz- de sakızlaştırdığınız "din" ıle "devlet işleri" birbirinden aynydı! "Birev laikol- maz ya da olmak zorunda degil, devlet laik olur" dıyorsunuz. Güzel de, sızin "devlet" dediğiniz şey Ahmet Haşim'in "hayal beldesi" mı? Devlet, yönetimi (ıcra organı). kamu düzenıni, yasama ve yürütme erklerini, eğitim. sağlık, gü- venlik, kültür. vb. alanlan içıne alan ör- güt ve kurumlardan oluşmuş sistemin genel adı değil mi? De\ let (yani bütün) laikse. onu oluşturan kurumların (yani parçaların) laik olması gerekmez mi? O kurumlardan biri ya da birkaçı "anti-la- ikse" sistemin çarkı nasıl döner? Herku- deni, örgütlenme ve işleyiş düzeniyle il- gili "kurallar"a laik olsun olmasın her bıreyin uyması bir zorunluluk değil mi- dır? Tüm laik ve demokratik hukuk dev- letlerinde farklı bir uygulama mı var sa- nıyorsunuz? Bu devletlerde, insanlann Hıristiyan (Katolik, Protestan, Ortodoks) ya da başka bir dinden ya da tanntanı- maz olmalanna göre mi belirleniyor dev- letin yapısı, kurumlan, örgütleri, işleyiş biçimı? Yoksa, inancı ne olursa olsun devle- tin varlık nedeni olan bu genel yasala- ra, kurallara. hükümlere herkes tartışma- sız, istisnasız uymak mı zorunda? O hal- de. hıç kimse. "Ben, en temel haklanm- dan biri olan inanç özgürlüğümü yaşıyo- nım" diyerek bu hukuksal düzenleme- leri yok sayma. onlara karşı gelme, on- lan çiğneme hakkına sahip olamaz. Ana- yasa Mahkemesı. örneğin türban konu- sunu üniversitelerde çerçeve gerekçele- riyle belırlemiş. Artık, bireysel birtavır olan dinsel inancın sınırlan bir devlet ku- rumu olan üniversite içine girildiği an bi- ter ve o mekân içinde artık kurumun ku- rallan geçerlidir. Tersi durumda, "İnan- cımı yaşayacağım" diye kurum tahrip edılmiş olur. "Siyasal bayrak" türbanı "mahalli örf" diye algılayan üç başlı ko- alisyonun sayın liderlerine soralım: Ör- neğin, Müslüman olmayan birisi cami- ye ayakkabılanyla girebilir mi? Hayır giremez! Peki, adam, "Ama, benim di- nimde. kültürümde kiliseve ayakkabıy- la girilir" derse, siz ona "inanç özgüıiü- ğünü yaşama hakkTnı tanıyacak mısı- nız? Vereceğiniz yanıtı kestirmek zor değıl; o halde, kurumun (caminin) ge- nel kurallan herkesi, Müslüman olsun ol- masın, bağlar. Peki, başta üniversiteler olmak üzere tüm eğitim kurumlanyla ilgili en üst anayasal kurumun ve sayısız hükümet ka- rarnamelerinin getirdiği yasal-hukuksal sınırlamalan hangi gerekçe, hangi "la- ik ahlak" adına uygulamakta bu kadar gevşek davranıyorsunuz. Himmet bu- yurun da biz de anlayalım... "Halkııı yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede" deyip duruyorsunuz. Ee. ne ol- muş halkının yüzde doksan dokuzu Müs- lümansa? Halkının yüzde doksan dokuzu Hıris- tiyan olan ülkelerde devlet düzeninin bi- rey-yurttaş bağlamında işleyişinde be- lirleyici olarak fazladan "Hıristiyan" olan ne var ki, laik ve demokratik Tür- kıye Cumhuriyeti'nde durup durup bir "bireysel vicdan" olgusu olarak kalma- sı gereken dinsel öğeyi ön plana çıkan- yorsunuz! Laik ve demokratik düzen dinsel inanç üzerinde nasıl bir baskı oluşturuyor ki. "ılunlı" diye bir eskı gezici vaızı. yeni tarikat şeyhini alkışlayıp elinden ödül- ler alıyor, arkasından övgüler düzüyor- sunuz? Laik ve demokratik bir düzende "ılımü Islam" nasıl bir eksikliği gideri- yor sizce? Eğer. gerçekten laiksenız, ya- ni dinsel inanca ulaşma yolunun birey- sel vicdandan geçtiğine inanıyorsanız, bu "üınüı İslam" söylemine neden böyle- sine sempatiyle, dahası ilgiyle bakıyor ve bu "malum zat"a yurtdışında devlet protokolü uyguluyorsunuz?" Dınler ara- sı yakınlaşma ve diyaloğdan (dikkat bu- yurulsun, halklar ve uluslar değil!) söz eden nasıl oluşturulduğu karanlık triryon- luk bir "tslamisermaye"ye sırtını daya- mtş bu "zat"ın. dini laik bir bağlamda mı düşünüp yaşadığını sanıyorsunuz... Her halde öyle olmalı ki. Sayın Ecevit, "Fethullah Gülen Türidye'de saygınlığı olan bir kimse. Gülen hedefalındı. Ama bilin ki, Fethullah Gülen ounasav dı, onun telkinleri olmasaydı Orta Asva ülkeleri ve Azerbav can İran köktendinciliğinin et- kisi altına girerdi. Açtırdığı okullar bu- nu önledi. Gülen'in çevresi olmasa, mev- dan tamamıyla Refah zihniyetine kala- cakü" demekten kendini alamıyor. Bra- vo doğrusu.. değil. pes doğrusu! "Radi- kal lslam"ın karşısına demokrasiyı. onun laik ve insancıl ahlakadayalı evTensel il- kelerini degıl; "yeni dalga". "ıhmü İslam" modelini çıkarmakta "laik" Ecevit hiç- bır sakınca görmemektedir. Aynı model koronun solistlerinden bir genel başkan yardımcısı da bakın ne söylüyor: "Kimse bizden laikliği dinsiz- Bkolarak anlamamızı beklemesin." Adam laikligi hâlâ anlamamış! Anlayacağı da yok... Söyler misiniz bay başkan yardımcı- sı, Türkiye'de kim, hangi kurum, kuru- Iuş, sendika. meslek odası, üniversite la- ıkliği dinsızlik olarak savunuyor? Dün- yanın heryerinde laik insan dinsel inan- cı "bireysel vicdan" olarak anlıyor. Kuş- kusuz. siz öyle algılamakta zorlandığı- nız içın hâlâ onu teokratik düzenlerde- ki gıbi toplumsal, kamusal, siyasal ya- şamın çimentosu. belirleyicisi, yönlen- diricisi gibi görüyor ve onun tüm kutsal değerlerinı yücelteyim derken kirleti- yorsunuz. Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı, üniversite- lerde "Siyasal İslarrun başörtüsü değil, Anadolu geleneklerine göre örtülen ba- şörtüsüne izin verilmesinden yanayız" diye televizyonda konuşabıliyor. Anado- lu Müslümanı. kusura bakmayın, sizden daha içtenlikle laikligi sindirmiştır içi- ne: sizin koruyuculuğunuza hele hiç ge- reksinimı (ihtıyacı) yoktur. O, "bireysel vicdan"ında yeşertip yü- celttıği kutsal değerlerinı kamusaJ yaşa- mın kurallanyla uzlaşmazlık ve çatışma boyutuna tüm saptırmalannıza karşın taşımayı aklından geçirmemiştir, geçir- memektedir. Hele bir de kalkıp onun adına. "samimi Müslümanlann incitil- memesı"* gereğıne dikkat çekmenız yok mu? Sızin anladığınız "samimi Müslü- man"lar sanklı, cüppeli, yeşil takkeli, pe- çeli. kara çarşaflılar olsa gerek. Söyler misiniz. "hangi samimi Müslüman"ın 75 yıllık cumhuriyet tarihinde inançlanna de\ let ipotek koymuş? 163. madde yü- rürlükten kalkalı sekiz yıl oldu. Hangi "samimi Müslüman" bundan rahatsız- hk duydu? Hiç merak etmeyın, onlann sizin san- dığınız türden bir sorunlan yok. Tam tersine, laik düzeni erozyona uğratarak asıl siz onları "incitiyorsunuz" bu "sa- mimivetsiz" tutumunuzla. ARADABİR Prof. Dr. ESMERAY ACARTÜRK Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Geleceğimize Giile Giile' mi? Orman yangınlannı dehşetle izliyorum. Ağaçların çığlıkları kulaklarıma geliyor. Canları yanıyor bıliyorum ve benım de onlarla canım yanıyor, umutlarım yanıyor, yurdumun, in- sanımın geleceği yanıyor. Yanan sadece ormanlar değil, bu arada binler- ce kuş da yok oluyor. Dayanılmaz bir sıcakta ge- ce uyanan kuşları ve öbür hayvanlan, onların kor- kusunu, paniğini, anne kuşlann çaresiz çırpınış- larını sonra da karanlıklarda ağaçlarta birlikte kül olup gidişlerini bir kez düşününce göğsünün üze- rine bir ağrı çökmeyen insan, insan rrifldır? Bu sorunun yanıtı hayır ise ormanları yakanla- nn derhal ölüm cezasına çarptırılmaları ve bu ce- zanın beklemeden uygulanması gerekir. İnsan hayatını değerli sayan. onu yaşatmak, acısını dindirmek ıçin elinden geleni yapmaya ant içmiş bir doktor olarak ölüm cezası neden deme- yiniz. Canlıları yok edenlerin insan olduklarını düşün- müyorum. Onlar sadece insan kılığındadırlar ve dün- yada bulunmaları insanlar ıçin kesinlikle büyük tehlike oluşturmaktadır. Bu yaratıkların ölüm ce- zasına çarptırılmalarını düşünmek, doktorluk an- dımla çok da güzel bağdaşır. Yanan yere fidan dikmek çözüm değildir. O fi- danların büyük bir kısmı da kurur, kurutulur. Bir in- sanın yetişmesi gibi bir fidanın yetişmesi de za- man ister. emek ister, sevgi ister. Gelecek kuşaklar şimdi- den pek çok şeyi yitirdi ar- tık, hiçbir şey için yitecek zaman yok. Emekler sade- ce bireysel çıkarlar ya da yok etmek için kullanılı- yor, bundan da beklenti- miz yok. Sevgi bizde hiç yok: Ağacımızı, toprağımızı, yurdumuzu, çocuğumu- zu sevmiyoruz. Ağaç yetiştirmek için ça- baların boşagitmesinden korkuyorum. Bu nedenle katliama son verilmeli ve önlemek amacı ile ağaç kesen ya da yakanlar içın ölüm cezası öncelik ve ive- dilikle Meclis'ten çıkarıl- malıdır. Gözlerini koltuk bürü- müş, ayaklarının altında develer kesilirken kıllan kı- pırdamayan ve belki de kendi değerlerini kesilen hayvanların büyüklüğü ile özdeşleştiren "milletimi- zin temsilcileri", bu göre- vi üstlenırlerse bir umut doğabilir. Çok, ama çok evmeliyiz (acele etmeliyiz) gelece- ğimize güle güle deme- den! Geleceğimize "güle güle!" deme acısını da yaşamadan!.. Üniversite Kapılanndaki Gerici Gösteriler E R O L ERTTJGRUL Hukukçu, Aydm Atatürkçü Düşünce Derneği Başkan 1 998-1999 öğrenim yılı daha açılma- dan, üniversiteye kayıtlar sürerken birbölüm kız öğrenci yönetmelik- lere aykın olarak "tûrban" eylem- Ierine başladı. Geçen günlerde, si- yasal amaçlı, türbanlannı çıkarma- dıklan için başka yerlere atanan öğretmenle- rin eylemlerine de tanık olduk. Geçen mart aym- da da üniversitelerimizde sözde "türban" ey- lemi adı altında cumhuriyetimize karşı birey- lemin sürdürüldüğünü görmüştük. Üniversitelerimizde türbanlı resımlerle ka- yıt yaptırmak, daha sonra da türbanla dersle- re girmek amacı ile yapıldığı söylenen eylem- lere baktığımızda, atılan sloganlar, gerçek ama- cın bu olmadığını göstermektedir. Türbanlı bir grup genç kızımızın arasın^çîjşailı. sa- nklı, sakallı kışilerin tekbirler getirerek yürü- mesi, asıl amacın siyasal İslam olduğunu açık bir biçimde ortaya koyuyordu. Ve türbanın şe- riatın üniforması olduğu kesinlik kazanıyor- du. Birileri. demokrasiden yararlanarak inanç sö- mürüsüyle ülkemizde bir kargaşa ortamı ya- ratmaya, devletin düzenıni din kurallanna oturtmaya çalışıyorlar. Ülkemizde hiç kimse- nin dinsel inançlannı yerine getirmesine hiç- bir engel yoktur. Herkes istediği gibi inanır ve inançlannın ge- reği gibi giyinir. Ancak okullarda, kamu ku- rumlannda herkes yasalarla belirlenen kural- lara uymak zorundadır. Herkes özel yaşamın- da istediği gibi giyinebilir. Buna hiçbir engel yoktur. Bu nedenle de kimseye böyle bir durumdan ötürü de ne baskı ve ne de söylendigi gibi "zu- lüm" söz konusudur. Ancaİc kamu kurumla- nnda ve okullarda ise yazılı kurallarla belır- lenmiş biçimde giyınilir. Buna uymamak as- la insan hakkı ya da demokrasinin gereğı sa- yılamaz. Üniversitelerimizde ve orta dereceli okul- lanmızda. bir kısım kız öğrencimizin başlan- nı örterek derslere girmeye çalışmalan başta anayasamız olmak üzere yasalanmıza aykın bir davranıştır. Bunun altında gerçekte dinsel inançlar değil, dine dayalı bir dev let düzeni is- teği olduğu açıkça ortadadır. Kamu kurumlannda ve okullarda görevli ve öğrenci olarak türbanlı bir biçimde bulu- nulamayacağı yolunda Avrupa İnsan Haklan MahkemesijirıAtıayasa Mahkemesi ve Danış- tay kararlarnjaaiiL Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ilk kez 1990 yılında Türkiye'den bir öğrencinin baş- vurusu üzerine 16278/90 sayılı karan ile üni- versitelerde türbanlı olarak bulunulamayaca- ğı yolunda karar vermıştır. Karann gerekçe- sinde aynen "_Laik bir ünKersitede vüksek öğ- renim yapmayı seçmiş bir öğrencinin kuralla- ra uyması gerektigi açıktır" denilmiştir. Yine Avrupa tnsan Haklan Mahkemesi 1991 yılın- da 18783 91 sayılı karannda da Türkiye'den bir başka öğrencinin açmış olduğu davada ay- nı biçimde karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi de 1989' 1 E. sayılı ka- ran ile "Üniversitelerdeöğretim üjeleri veöğ- rencilerin kılık ve kıv afetlerini serbest bırakan ve böylece türbana izin veren" yasayı iptal et- miştir. Bu yolda daha pek çok karar vardır. Son olarak Anayasa Mahkemesi "Vürürlükteki yasalara aykın olmamak koşulu ik yüksek- öğredm kurumlannda kılık kıyafetin serbest olduğu" yolundaki yasa hükmünün iptalı için açılan davayı gen çevırirken 31.7.1991 tarih- lı gerekçede, türbanın anayasanın 2, 10,24 ve 174. maddelerine ve yargı kararlanna aykın olduğunu açıklamıştır. Tüm bu sayılanlar, yurdumuzda türban adı altında siyasal amaçlı sıkma başla üniversite- lere öğrenci olarak gelmenin yasalanmıza ay- kın olduğunu göstermektedir. Geldiğimiz nok- ta, Öğretim Birliği Yasası'ndan ve Atatürk devrimlerinden (oy uğruna sağcı ıktidarca) sa- pılmış olmasındadır. Bunun en büyük neden- lerinden birisi de 12 Eylül yönetimidir. O dö- nemde getirilen ve anayasaya konulan zorun- lu din dersleri, imam-hatip okullannı bitiren- lere üniversite kapısının açılmış olması, için- de bulunduğumuz durumu doğurmuştur. Bun- dan yirmi yıl kadar önce, ne üniversiteleri- mizde ve ne de öbür okullanmızda bir tek tür- banlı öğrencinin bile bulunmamış olması, bu- gün ise belli sayıda genç kızımızın beyinleri- nin yıkanarak bu duruma getirilmiş olmalan her şeyi açık bir biçimde anlatıyor. Genç kızlanmızı aldatan, onlann inançlan- nı sömüren kişi ve kurumlan inançlardan si- yasal ve ticari çıkar elde eden çevreleri, şu an- daki iktidann ödüncü tutumu şımartmaktadır. Ulusumuz her güçlüğü aştığı gibi bu sıkın- tılan da aşacak. çağdaşlık ve aydınlanma yo- lunda yılmadan ilerleyecektir. Bunun tersi. geri ve ılkel bir toplum düze- yine düşmektir, egemenliği yitirme ve tutsak- lıktır. Bu ise, ülkemizin ve ulusumuzun fela- keti demektir. PENCERE Özel Sektörde Mafya, Devlette Çete.. Dünya medyasında birinci haber: "Almanya'da sol kazandı." Allah.Allah.. Hani çağımızın politikasında sol diye bir şey kal- mamıştı?.. Bizim geri zekâlı takımına göre 'sol' siyasal sözlükten silinmemiş miydi?.. Artık 'ye- nilikçiler' ile 'dinozorlar' vardı. Tarihin sonu gel- mişti. Solculuğun köküne kibrit suyu ekilmişti. Neoldu?.. 'Avrupa' deyince akla ne gelir?.. Fransa - In- giltere - Almanya sacayağı değil mi!.. Üçünde de sol iktidarda!.. Avrupa Solu'nun niteliği üzerinde tartışma ya da çeşitleme yapılabilir... O, bir ayn konu. • Türkiye'de durum ne?.. Ülkemiz çağdışına itildi. Nasıl oldu bu iş?.. Olayın kökleri daha derindedir; ama, 'gerici- lik', 12 Eylül faşizmiyle hızlandırıldı; askeri hükü- mette ekonominin patronluğunu yapan Turgut Özal'ın kafasındaki tasarım "2000 yılına dek merkez partisiyle yönetilecek bir Türkiye" idi; projede ne sağ vardı, ne sol... Özalcıların "wzyon"dedikleri buydu. Sözüm ona "vizyon "u yaşama geçirmek için "depolitizasyon" uygulandı; sağı ve solu yadsı- mak; ama, cemaatler, tarikatlar, aşiretler, etnikay- rımcılık üzerine siyaset yapmak öne çıktı; maf- yalar ve çeteler bu ortamdan kaynaklandı; sa- nayileşmeyi dışlamak marifet sayıldı; parasal ekonomi politikasının her şeyi çözümleyeceği sanıldı. Sonuç ne oldu?.. • Parasal ekonomiye hiçbir koşul tanımadan hız verilmesi meyvelerini verdi; 'vahşikapitalizm'ile 'sözde liberalizm' kayrt dışı ekonomiyle kara pa- ranın egemenliğine ülkeyi teslim etti. Bugün Türkiye'de düzen nedir?.. özel sektörde mafya... Devlette çete. Polrtikacılar bu iki güçle işbiriiğinde siyaset ya- pıyorlar. Özel sektörde kimsenin aklına, havsalasına sığmayan parasal güçler ortalığa çıktılar; özel- leştirme sanki kara para aklama sürecinin özel bir alanına dönüştü; mafya ülkeyi avcuna aldı, alacak... Ya devlette çete?.. Devletteki çete, özel sektördeki mafyaylatam bir işbiriiği içinde... Avrupa'da siyasal demokrasinin tarihsel olu- şumunda başı çeken burjuva sınıfı, Türkiye'de yeterince oluşamadı, güçlenemedi; ülke istikra- rına ağırlığını koyacak, emekçi kitleleriyle işbirii- ğinde sosyal demokrasi düzenini kuracak top- lumsal güçleri ülkemizde arayıp bulamayız. Bu yapıda demokrasi boy atabilir mi?.. Kurumlaşabilir mi?.. • Toplumsal yapının dökümünde yeni siyasal güçbirliğine gerek var... özel sektörde mafyaya... Devlette çeteye... Sonuçta her ikisine karşı savaşımı gerçekten yürütebilecek ve sivil-asker dayanışmasını da içerecek demokratik güçlerin gecikmeden bir- leşmesi, başarıyı sağlayabilir. KİTAP UYGARLIĞIN SİMGESİDİR. UYGAR İNSANLAR KİTABAVE KİTAPÇIYA GEREKEN ÖNEMİ VERMELİDİR. KİTAPÇILAR DERNEĞİ Bir kredi kartı. Sadece üniversitelilere! UniCard • Tüm üniversite öğrencileri UniCard alabılir! • Bu hak onlara sadece Interbank tarafından tanınmıştır ve hiç kimse tarafından engellenemez, taklit edilemez, kullanılamaz. • Bu haktan sadece üniversite öğrencileri yararlanabilir. • UniCard, bir VISA kredi kartıdır. • Alırken kefil veya gelir befgesi istenmez. • Dünyada 14.5 milyon ışyerınde geçerlidir! • Bütün UniCard sahiplerine vadesiz tasarruf hesabı açıhr ve bir de InterCard verilir! • Isteyen, UniCard ile nakit avans çekebilir! • UniCard sahipleri otomatik olarak, 3 ayda bir yayımlanan UniClub dergisine sahip olurlar. • UniClub dergisı sahipleri indirimli alışveriş yaparlar, sürpriz hediyeler kazanırlar, kendileri için düzenlenen etkinliklere katılıp hayatlarına renk katarlar. • UniCard sahibı olan herkes rahat alışveriş yapar, yer içer, gezer tozar, eğlenir, öğrenci olmanın tadını çıkarır. Sb de hemen bir Interbank şubesine gelin, UniCard sahlbl olun. Haklarınızdan yarartamn. www.ıntert>ank.com.tr INTER * î B İ R E B İ R B A N K A C I L I K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle