Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 1998 ÇARŞAMBA
HABERLER
Pasaport
• SAKARYA(AA)-
Adapazan'na bağlı Emirler
Köyü'nün eski muhtan
Cihan Caner Türkler'in
Osman Özyüksel'in "sahte
pasaport isteğıni gen
çevirdiği için
öldürdüğiTnün anlaşıldığı
bildirildi. Türkler'in, Sami
Hoştan'ın ortağı olduğu ve
Hoştan ıle Ömer Lütfii
Topal'ın "suç ışleyen
adâmlanna sahte pasaport
temın ederek yurtdışma
çıkmalanna yardımcı
olduğu" öne sürüldü.
Aslrtürk'ün
şipketlerine
baskın
• İstanbul Haber Senisi -
Hakkında gıyabi tutuklama
karan çıkanlan eski Şışli
Beledıye Başkanı Giilay
Aslıtürk'ün kocası Orhan
Aslıtürk'ün şirketlerine dün
Maliye Bakanlığı
müfettişlerı tarafından
baskın düzenlendi.
Müfettişler, Aslıtürk'ün
Zincırlikuyu'dakı List 2000
şirketınden 7 mınibüs dolusu
dosya ve şirketın kasasını
alarak aynldılar.
Güreş DYP'ye
dönüyor
• ANKARA (Cumhuriyet
Bûrosu)-DYPGİK,Genel
Başkan Tansu Çiller
başkanlığında TBMM'de
toplandı. GİK toplantısında,
disipfin suçu nedeniyle
partiden ihraç edılenlerle
kendi istekleriyle aynlan
milletvekillerine geri
dönmeleri için yeşil ışık
yakıhrken REFAHYOL'a
tepki göstererek DYP'den
istifa eden eski
Genelkurmay Başkanı Kilis
Milletvekili Doğan Güreş'in
partisine döneceğı ıddia
edildi.
Sabah muhabiPine
• İstanbul Haber Servisi -
Sabah gazetesı muhabiri
önceki gün saldınya uğradı.
Fatih'teki görevden dönen
Sabah gazetesî görev otosu,
İstanbul Emhiyet Müdürlüğü
önûne geldiğinde kımlikleri
henüz belirlenemeyen 4 kişi
tarafından durduruldu.
Otomobilden inen Sabah
gazetesi muhabiri Mesut Er,
bu kışilerin saldınsına
uğradı. Olayda Mesut Er ve
şoför Ali Nail Mustafa çeşitli
yerlerinden yaralandı.
Saldırganlar, Mesut Er'in
üzerinde bulunan telsizi de
alarak olay yennden plakası
alınamayan bir otomobille
kaçtılar.
Gazeteciye
tutuklama kalktı
• tstanbul Haber Servisi -
Aydınlık Dergısı Sorumlu
Yazıişleri Müdürü Dilek
Uğuz hakkındaki tutuklama
müzekkeresi kaldırldı. Uğuz,
Ankara 2. Asliye Ceza
Mahkemesi'ne verdiği
ifadeden sonra serbest
bırakıldı. Uğuz hakkında
Aydınlık dergisinin 2 Kasım
1997 tarihli sayısında yer
alan ve DYP Genel Başkanı
Tansu Çiller ile ilgili olan
haberler nedeniyle dava
açılmıştı.
ŞAHVAK'tan
iddiatar
• İstanbul Haber Servisi -
Şahkulu Derneği ve Şahkulu
Araştırma Eğitim Kültür
Vakfi adına bir açıkJama
yapan Süleyman Cem.
vakıftaki teftişlerle ilgili
olarak devreye gıren bazı
milletvekillerinin
sorumsuzca da\Tandığını
savundu. Cem "Etkili,
yetkili ve çok hızlı kimi
milletvekillerimizden
isteğimiz. bazı duyumlan
iyice araştırmadan ve
anlamadan konuya
karışmamalandır" dedi.
yardım
• İstanbul Haber Servisi -
Opet Benzincilik, Adana
Ceyhan'da meydana gelen
büyük deprem sonrası sokak
ve çadırlarda yaşayan
yurttaşlara yiyecek yardtmı
yapıyor. Yemek yardımının,
sen is arabalanyla her öğlen
depremzedelere ulaştınldığı
belirtildi. Öteyandan
Capitol Alışveriş ve Eğlence
Merkezi ile Zeynep Kamil
Hastanesi Kazılay Kan
Merkezi de Adana'daki
depremzedeler içm gönüllü
personel ve vatandaşlann
destek verdiği kan bağışı
kampanyası başlattılar.
Yargıtay, 11 sanık hakkında DGM'nin verdiği direnme karannı benimsemedi
Sıvas davasında yine bozmaANKARA (Cumhuriyet Bü-
rosu)- Yargıtay Ceza Kurulu, Sı-
vas olaylan davasından yargıla-
nan 11 sanık hakkında Ankara 1
No'lu DGM'nin direnme karan-
nı bozdu. Yargıtay 9. Ceza Daıre-
si'nin daha önceki bozma kara-
nna karşın DGM'nin 2911 sayı-
lı "Toplantı ve Gösteri Yürüyüş-
leri Yasası'na" muhalefetten yar-
gıladığı sanıklar, TCK'nin 146.
maddesinde düzenlenen "anaya-
sal düzeni zorla bozmaya kalkış-
maya iştirak" suçundan tekrar
yargılanacak.
Ankara 1 No'lu DGM'nin 11
sanık hakkındaki direnme kara-
nna DGM Başsavcılığı. müda-
hiller ve bazı sanıklann temyız
isteminı dün sonuçlandıran Yar-
gıtay Ceza Genel Kurulu, Yargı-
tay 9. Ceza Dairesi'nin daha ön-
ceki bozma görüşünü onayladı.
Genel kurula katılan 24 üyeden
17'si bozma görüşünü onaylar-
ken, 7'si direnme karannın onay-
2 Temmuz Sıvas kryımı geniş kitlelerce her yıl olduğu gibi bu yıl da gösterilerie lanetlendi.
lanması yönünde oy kullandı. Ahmet Kaşkaya, İlhami Çaüş- lantı ve Gösteri Yürüyüşleri Ya-
Ankara 1 No'lu DGM, sanık-
lar Yalçın Kepenek. Yusuf Ziya
EBş, Engin Durna. Metin Yokuş,
kan. Bünyamin EUş. Ozkan Do-
ğan, Çetin Asamaka, Mustafa
Dürer ve Bülent Guldü'v ü "Top-
sası'na" muhalefetten 3'er yıl
hapis cezasına çarptırmış, Gül-
dü'nün cezasını yaşının küçük-
lüğünden dolayı 2 yıla indirmiş-
ti.
Temyiz incelemesini yapan
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 11 sa-
nık hakkında da TCK'nin 146.
maddesi 3. fıkrasında düzenle-
nen "anayasal düzeni zorla boz-
maya kalkışmaya iştirak" fıılın-
den hüküm kurulmasını isteye-
rek DGM'nin karannı bozmuş-
tu.
Ankara 1 No'lu DGM ise 9.
Ceza Dairesi'nin diğer sanıklar
yönünden verdiği bozma karan-
na katılırken 11 sanık hakkında-
ki ilk karannda direnmişti.
Genei kurulun karan bağlayı-
cı olduğu için 11 sanık 5 yıldan
15 yıla kadar ağır hapis cezası
istemiyle Ankara 1 No'lu
DGM'de tekrar yargılanacak.
Yargıtay Ceza Kurulu'nun bu ka-
ran bağlayıcı olduğu için
DGM'nin ayn bir suç tarifinden
ceza vermesi yasal olarak müm-
kündeğil.
Günlük işçilerin en büyük isteği köylerine geri dönmelerinin sağlanması
Varoşlarda zorlu ekmek kavgasıBERTANAĞANOGLU
Sabahın erken saatlerinde düzenli işleri
olan insanlar gibi evlerinden çıkıyor, yaşa-
dıkJan varoşlann kavşaklarında toplanıyor-
lar. Ve sonra "Ne iş olsa yapanz" diyerek
beklemeye başlıyorlar. Onlar. başta Güney-
doğu olmak üzere Türkiye'nın birçok yenn-
den sahip olduklan her şeyı bırakarak göç
etmek zorunda kalmış. ekmek paralannı va-
roşlann kavşaklannda kurulan "işçi pazar-
lannda" çıkarmaya çalışan ınsanlar. Yaşla-
n 14 ile 50 arasında değışiyor. Günlenni
kaldınmlarda oturarak. pazara gündelik ış-
çi aramaya gelen patronlarla pazarlık ede-
rek geçinyorlar. "'Işsizişçiler" için kaldınm-
lara yaklaşan her araç bir umut. Düşünceli
bekleyişleri ancak iş bulduklannda son bu-
luyor. 0 zaman gözlen parlıyor, yüzleri gü-
lüyor, "Bu günü de kurtardık" diyorlar.
Günlük yevmıyelen 1 milyon ile 3 milyon
lira arasında değışıyor. En büyük özlemle-
rinden birisi düzenli bir iş ve sosyal güven-
ce. Siyasilere de güvenlerini, vıllar önce
köylerini terk etmek zorunda kaldıklannda
yitirmişler. "tstanbul'a taşı toprağı altm di-
ye gelmedik. keyiîmizden geimedik, mecbu-
ren geldik" sözlerıyle hoşnutsuzluklannı,
"Köye geri dönebüsek" sözleriyle de umut-
lannı dile getiriyorlar. Terör, açhk, yoksul-
luk onlan yıldınnamış. Yaşamlannı kimile-
ri gibi "çalarak" değil. çalışarak sürdürmek-
ten yana olduklannı şöyle özetliyorlar: "Ba-
nlan çete mete kunıyorlar. Biz öyle şey yap-
mayız. Alın terimizle yaşanz."
Muzaffer Keskln: 29 yaşında
BıthslıMuzafferKeskinlstanbuJ'a 10yı!
önce gelmış. Sadece 1 yıl bir iplik atölye-
sındedüzenli ve sigortalıçalışmış. Onundı-
şında hamallık, inşaat işçiliği gibi gündelik
işlerle geçimini sağlamaya calışıyor. Bir gün
düzenli bir işe sahip olma umuduyla yaşı-
yor. 29 yaşındaki Keskin ayda 80-90 milyon
lıra arasında para kazandığını belirtiyor. Ka-
zancı konusunda "Mecburen idare ediyo-
ruz" dıyor.
ömer Kurt: 14 yaşında
14 yaşındaki Tatvanh Ömer Kurt ise
gündelik işçilenn en gençlennden bın. ls-
tanbul'a 5 yıl önce ağabeyıyle birlikte gel-
miş. Şımdılerdeyse "amele pazarTnda sa-
bahın 06.00'sından akşamın 20.00'sine dek
ekmek parasmı çıkarmaya uğraşıyor. Baba-
sı yaşındaki işçilerin yanında "iş bekliyor".
Okula hiç gidememesinı yutkunarak. "Bir
türlü firsat olmadı" diye açıklıyor. "Gete-
cekten ne bekliyorsun" sorusunda ise du-
raklıyor, çevresine dalgın dalgın bakıp "Ya-
nn para kazanmam gerekli" diye yanıtlı-
Varoşlarda iş peşindeki işçilerin düşleri, köye geri dönüş. Zorlu yaşam kavgasında çok boyutlu düşlere yer yok çünkü...
yor. Kimı yaşıtı gibi doktor, mühendıs, avu-
kat olmak gibi düşleri yok. En büyük düşü
köyüne geri dönmek, bir de arada sırada da
olsa yaşıtlanyla futbol oynamak.
EbubeKtr Çalkın: 18 yaşında
Tarsus Girne Mahallesi'nden lstanbul'a
ekonomik nedenlerle göçen 18 yaşındaki
Ebubekir Çalkın İstanbul'a 9 ay önce ge-
len ailelerinde 2 kişının çalıştığını anlatıyor.
"Güzel bir işim olmasını isterdim ama dük-
kân açmak için okul me/unu olmak lazjm"
diyor. Fenerbahçe'yı tuttuğunu söylüyor a-
ma, parasızlıktan maçiara gidememekten,
bılardo oynayamamaktan yakınıyor.Televiz-
yonunun TRT 1 'i çekmediğini, bu nedenle
de Dünya Kupası maçîannı seyredemediğı-
nı söylüyor. "Kız arkadaşın var mı" soru-
suna yanıtı ise "Bize bakmazlar ki."
FıratDalgıç: I8ya;ında
18 yaşındaki Fıraf Dalgıç da 6 yıldır Is-
tanbul'da. "Köyde geçiniyorduk, ilkokulu
ükuduk" sözlerıyle köyüne özlemını ve
içinde.bulunduğu durumdan hoşnutsuzlu-
ğunu dile getiriyor. Iş dışında sosyal hayat-
lannın olmamasından yakınıyor. Evinin,
otomobilinin ve düzenli bir yaşammın olma-
sını istiyor. Sohbetimiz sırasında Müslüm
Gürses'in şarkılannı mınldanıyor.
Semet Ural: 43 yaşında
Pazann yaşlılanndan Semet Ural bir ay
öncesine kadar bir konfeksiyon atölyesmde
30 milyon lira maaşla çalıştığını. ancak ge-
çim derdiyle gündelik işçılığı denemeye ka-
rar verdiğini anlatıyor. lstanbul'a 5 yıl önce
gelen 43 yaşındaki Ural'ın en büyük endi-
şesı "hasta olup işten güçten düşmek" Ur-
al, 6 çocuğu oldugunu, çocuklanndan hıç-
birini okutamadığını anlatıyor. Gelecekten
tek bekJentisi de bir gün kö> üne dönmek.
ÇalışmaBakanhğfnın 1997 Temmuz'un-
da yayımladığı raporda, Istanbul'da kamuya
ait ışyerleri dışında çalışan işçi sayısı l mil-
yon 258 bin 684 olarak belirlendi. Bu işçile-
rin yüzde 40'ının kaçak çalıştınldığını belir-
ten uzmanlar, gündelik işçilerin de aralann-
da olduğu kayıt dışı çalışan işçilerin belirlen-
mesinin ancak genel sağlık sıgortası ve işsiz-
lik sigortasıyla olabileceğını kaydediyorlar.
İcisleri Bakanı İsmet sezgin'den Seker'e yanıt
'Dövide askeıiik listesisitindV
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli
Savunma Bakanı İsmet Sezgin. asker kaça-
ğı olduğu belirlenen DYP Milletvekili Ba-
hattin Şeker'in dövizle askerlik hizmeti ya-
panlann tam listesınin venlmesi isteminin,
"bilgisayar belleğinin silinmesi nedeniyle"
yerine getırilemeyeceğini savundu.
Sezgin, dün yaptığı yazılı açıklamada,
asker kaçağı suçlamasıyla Yüksek Seçim
Kurulu'nda ifade veren Şeker'in ruh hali-
ni anladığmı belirterek, DYP milletvekili-
nin iddia ettiğı gibi dövizle askerlik hizme-
tinden yararlanan yükümlülerin dev let bü-
yükleri ve zengin çocukJannın isimlerini
içeren listesinin Milli Savunma Bakanlı-
ğı'nda bulunmadığını söyledi.
DYP Denızli Milletvekili MehmetGöz-
lükaya'nın 12 yıllık dövizle askerlik >a-
panlann listesini istediğini belirten Sezgin.
"terhis olanlann listesinin bilgisayar belle-
ğindcki kapasite yetersizliğr nedeniyle si-
lındiğinı bildirdi.
DüZYAZI/ ORHAN BİRGİT
Kötü yola düşenlerin çoğu kücük yaşta
Ukraynah kadmlarfiihşa itiliyor
KİEV (RELTERS) - Uluslararası Göç
Örgütü (IOM). 1991 yılından bu yana ço-
ğu küçük yaştakı 100 binden fazla Ukray-
nah kadının Batı seks endüstrisinde zorla
çalıştınlmak üzere yasadışı yollardan Uk-
rayna dışına çıkanldığını bildirdi.
Önceki gün bir açıklama yapan IOM'nin
Ukrayna temsilcisi Ste\ı
eCook, kesin ohna-
yan tahminlere göre 1991 'den bu yana top-
Iam 500 bin kadının yasadışı seks trafığı-
ne sokulduğunu ve bunlann beşte birinin
kandınlarak pıyasaya girdiğıni açıkladı. Bu
rakamlar, eski Sovyet curnhuriyetlerinin
içinde bulunduğu zorlu ekonomik koşulla-
rm bir sonucu olarak yorumlandı.
Cook aynca, şu anda, organize suç grup-
lannm Batı seks endüstrisinin talebinı kar-
şılamak üzere özellikle Ukraynalı kadınla-
n kullandıklannı ifade etti. Kadınlar ge-
nellikle dansçılık. garsonluk yapacaklan
ya da çeşitli ev hizmetlerinde çalıştınla-
caklan veya evlilik vaadiyle kandınhyor.
GLOBAI^OLİTtKÜLTÜR
ERGİN YILDIZOĞLU
'Özelleştihp de Ne
Yapacaksınız?'
Aydın Engin "şu yaz sıcağının boğuntusunda",
üretim araçlarının mülkiyeti, kapitalizm gibi "ağır"ko-
nulara değindi, özelleştırme histerisinden, özelleştir-
meye "ideolojik nedenlerden karşı çıkan...", özel-
leştirmeyi "çokuluslu şirketlerin, dev mali kuruluşla-
nn bir saldınsı olarakyorumlayanlardan", kapitalist
mülkiyete hiçbir seçenek sunulamamasından... söz
açtı. Sosyalistlerin ve sosyal demokratların "Özelleş-
tirmeyip de neyapalım kardeşım" diyenlere bir ce-
vap bulması gerektiğini söyledi. Bence çok hayıriı bir
iş yaptı.
Aydın'ın çabasını boşa çıkarmamak ve destek ol-
mak gerekiyor. Lafı uzatmamak için, Aydın'ın yazıla-
rında aydınlığa kavuşturduklarına yaslanarak, ken-
dimce onemli gördügüm bazı noktalara değinece-
ğim.
Özelleştirmeye ideolojik nedenlerle karşı çıkma-
mak gerekir, anlamına gelen tespit üzerinde durmak
istiyoaım. Bu konuda salt bilımsel, akılcıl, hiçbir "çı-
kan" gözetmeden, örnegın matematiğin soğuklu-
ğuyla tutum alınabılır mı? Bence alınamaz! Ben özel-
leştirmeye karşıyım! Bu, hem bilımsel hem de ahlak-
sal, insani, kültürel, hattafelsefi nedenlere dayanıyor.
Bu yüzden hiç de azımsanmayacak bir biçimde ide-
olojik benim karşı çıkışım. Bir özelleştırme söz konu-
su olunca, benim aklıma, "Bu verimlı miydı?"öen
çok önce "Burada çalışan işçilere ne olacak?" so-
rusu geliyor.
Bilimsel açıdan ise özel mülkiyetin, devlet/ kamu
mülkiyetine üstün olduğuna ilişkin ilgiye değer bir
kanıt yok. Bu kanıtı Dünya Bankası aradı ve bulama-
dı. Korkut Boratav ve arkadaşlarıyla Izzettin Ön-
der'in çalışmalanna şöyle bir bakmak bence yeter-
li. Ikincisi, bu özelleştirme başımıza neden ve nasıl
çıktı? Bazen doğum nedeni (bu tarihselci bir yakla-
şım olsa da) tutum belırlemekte yardımcı olabilir.
Özelleştirme, 1950 sonrası dünya ekonomisinde
hâkim sermaye birikim modelinin ve bunun düzen-
leme sistemlerinin 1970'lerde yapısal bir knze gırme-
lerinden sonra gündeme geldi. Ozelleştirme, serma-
yenin bu krize uyum sağlamasına yardımcı olmaya
çabalayan muhafazakâr hükumetlerce başlatıldı.
Hem de tek başına değil, toplumun tüm olanaklan-
nın, insani sonuçlarına bakmaksızın, sermaye birıkı-
minin hızmetine verilmesini amaçlayan "küreselleş-
me", IMF programları gibi birseri başka uygulamay-
la birlikte... Bu özelleştirmelenn amacı verımsiz işlet-
meleri satmak değildi. venmsiz ışletmeyi kim alır? in-
giltere'de bu işletmeler önce verimlı hale getirildiler.
Bu arada hükümet sendikaların direnişini kırdı, son-
ra da işletmeleri piyasa fiyatının altında büyük ser-
maye gruplanna sattı. Bu konuda çeşitli ulkelerı kap-
sayan ayrıntılı bir çalışma için bakınız Funda Başa-
ran ve Önder Özdemir'in "Telekomünıkasyon'da
Özelleştirme. Iddialar, ÖrneklerveGerçekler, KİGEM
yaymlan." (Temmuz sonunda çıkıyor.)
Özelleştirme, muhafazakâr partiler eliyle, bu işlet-
melerde çalışan işçilerin, bu işletmelerin mallannı kul-
lananlann çıkan gözetilmeden başlatılan bir uygula-
madır. Ben bu işe ahlaksal, insani, diğer bir deyişle
"ağır" bir biçimde ideolojik olarak karşıyım.
Kamu iştetmelerinın yolsuzluk, hırsızlık, ve arpalık,
olma konusunda bir sorunları olduğunun farktnda-
yım. Ama özelleştirildikleri zaman bu sorunlarının çö-
züleceğine hiç inancım yok (Bunun hem bilimsel,
hem de ideolojik gerekçeleri var). Birincısi, bunlann
özelleştirilmeleri zaten tam birsoygun bıçımınde ger-
çekleşiyor. Ikincisi, Ingiltere örneklennde görüldüğü
gibi, özelleştirilen işletmelerin başına gelen genel
müdürler, işletmeleri ve tüketıciyi tam anlamıyla so-
yuyorlar. Nihayet, toplumun genel yaşamını etkileyen
ürünlen üreten işletmelerin siyasi denetim (toplum-
sal -demokratik- irade) dışına çıkarılmasına karşı-
yım.
Hükümetler, siyasi partiler, anamalcı toplumunda
ekonomik olarak iktidarsızlaştınlmış kitlelerin, bu hiz-
metlerin kullanımını etkilemelennin neredeyse en et-
kin (Devlet dışı örgütler, "sivıl toplum örgütlen" de
önemlidir, ama siyasi ıktıdar makinesi kadar değil)
araçlandır. Bunlan ekonomıden çekmeye hem bilim-
sel hem de ideolojik nedenlerden karşıyım. Kâr di-
namığine kilitlenmiş işadamının (kategorık olarak),
toplumun çıkarını, öncelikle, düşünmek için iyi teç-
hiz edilmış olmadığını düşünüyorum. Buna karşılık si-
yasetçinin, eğer bir misyon anlayışına sahipse (ide-
olojü), temsil ettiği "kıtle" tarafındandenetlenebiliyor-
sa, buna bir şansı olabilir. Ben bu şanstan vazgeç-
mekten yana değilim.
"Özelleştirmeyıp de ne yapacaksınız?" diyenlere
benim tepkim şöyle: Önce bir soru. "Özelleştinp de
ne yapacaksınız?" Sonra, Türkel Minibaş'ın, "6u-
na Satış Değil Yağma Derler" yazısı gibi yazılar yaz-
maya çalışacağım. Eğer bir siyasi partide çalışıyor-
sam, devlet işletmelerini değil, ekonominin genelini,
bilimsel ve ideolojik eğilimlerime göre düzenlemenin
yollarını arayacağım. Bunu yaparken ikı şeye dikkat
edeceğim. Birincisi, kendimin, partinin ve uzmanla-
nn aklının hep kısa kalacağını bildiğim için, kimin ya-
ranna çalıştıgımızı düşünüyorsam, o insanlann (Bun-
lann başında işçiler, emekçıler, yoksul köylüler geli-
yor) iradesini, etkinliğini, aklını ve refleksini, bu karar
ve düzenleme sürecine katmak için elimden geleni
yapacağım. Nedense, tarihten, geniş kitlelerin inisi-
yatiflerinin, en akıllı uzmanları bile şaşkınlıklara dü-
şüren yaratıcılık örnekleri sergilediğine dair bir izle-
nim edinmişim... Nihayet, siyasal rakiplerimin, ide-
olojisinden, söyleminden ve kendine dert edindiği so-
runlardan hiçbirini, eğer siyasi bir gerekçeyle, taktik
bir uzlaşma aramıyorsam, devralmamaya çalışaca-
ğım. Evet, bence sorun iktisadi olmaktan zıyade ide-
olojik ve siyasi...
Interstartelevizyonunun önceki akşam-
ki haber bülteninde, insan yaşamı karşı-
sındaki vurdumduymazlığın bir örneğini
izledik.
Haberden daha çok, bir belgesel nite-
liğindeki olay, Almanya'da çalışan Mus-
tafa Biçer adlı bir işçimizin Karabük'te
geçirdiği trafik kazasından sonra göz gö-
re göre, nasıl ölüme gönderildiğini ortaya
koyuyordu.
Geçirdiği kaza sonunda oğlunu kaybe-
den, kendisi de ağır yaralanan Biçer, ça-
lıştığı ülkede sigortalı olmalı ki yakınları
kendisini Alman Hastanesi'ndetedavi et-
tirmek istiyorlar. Hastane de bir ambu-
lans helikopteri ile yaralıyı Karabük'ten al-
dırarak, bir an önce müdahaleyi sağlaya-
bilmek için zamana karşı yarışı başlatı-
yor.
Öyle anlaşılıyor ki Taksim'de bulunan
hastaneye en yakın iniş alanı Beşiktaş'ta-
ki Fulya Stadı olduğu için helikopter, si-
yah-beyazlı futbolcuların antrenman ala-
nı olarak kullandığı pistin üzerinde alçal-
Göz Göre Göre Gelen Ölüm
maya başlıyor.
Piste bitişik binanın balkonundan, da-
ireler çizerek inme hazırlığı yapan heli-
koptere el, kol sallayarak engel olmaya
çalışan kır saçlı bir görevli var. Kır saçlı
adam, helikopterin inişini daha fazla en-
gelleyemiyor ama, yaralıyı hastaneye ye-
tiştirecek olan ambulansm alana girmesi-
ne de izin vermiyor.
Saniyenin bile önem kazandığı böyle
kazalar için, belki beş dakikalık bir tartış-
mayı, tesislerin sorumlusu olduğu anlaşı-
lan adamın kaz.andığı, sağlık görevlileri ile
hasta yakınlarının dışarda bekleyen can-
kurtaran otomobilinden indirdikleri sed-
yeyi yeşil çim alana getirmeleri ve yaralı-
yı alarak ambulansa dönmeleri ile anlaşı-
lıyor.
Bütün bunlar için de en azından bir beş
dakikalık zaman daha yitirilmiş olmalı ki
ambulans arabası sirenler çalarak, mavi-
kırmızı ışıklarını yakıp söndürerek Sırasel-
viler'deki Alman Hastanesi'ne geldiği za-
man, Mustafa Biçer'in yaşamını yitirdiği
anlaşılıyor.
•••
Isterseniz "Takdiri ilahi", "Adamın öm-
rü bu kadarmış" gibi teselli sözcüklerinin
arkasına sığınarak televizyon haber bül-
teninde gördükleriniz karşısında tüm vic-
danları rahatlatmaya çalışırsınız.
Ama gerçeklerin böyle olmadığını, ön-
ce kendi vicdanınız size haykıracaktır.
Profesyonel futbol kulüplerimizin he-
men tümünün antrenman alanları da var,
maçlar için kullandıkları stadyumları da.
Bunlann hemen tümü ya hazineden, ya
da belediyelerden, önce Beden Terbiye-
si Genel Müdürlüğü'ne verilmiş; oradan
da kulüplerimizim mülkiyetine devredil-
miş.
Doğrudur. O çimlerde de gençlerimiz
kramponlu ayakkabıları ile koşacak, topu
da koşturacaklar.
Fulya Stadyumu da bu tesislerden bi-
risi ve tesisin binasının balkonundan he-
likopterle ilgili trafiğe müdahale eden
adam da onun sorumlusu.
Sorumluluğunu, dar bir açıya endeks-
lemiş olmalı ki çim sahanın kullanılmasın-
dan başka h'çbir şeyle ilgilenmiyor; bir in-
sanın yaşammın kurtarılması için gösteri-
len insanüstü çabalarla bile.
Belki de o çimlere sadece trilyonluk
ayakların basabijeceğinin hesabı içinde
olmalı Aydemir Ünlü adındaki tesis mü-
dürü. Çim saha, kramponlu ayaklar ve
trilyonlarca liralık vergisiz transferlerden
başka birdünyası olmayanlarımızdan bi-
risi. Oysa, spor sözcüğü öncelikle insana
sevgiyi, centilmenliği, dayanışmayı çağ-
rıştırmaz mı? Geçen hafta bu köşede yer
alan "Acil Kurtarma Ekibi"rim, bir dep-
rem haberini alır almaz, hiç kimseden
çağrı beklemeden, Adana'ya gidişlerinin
ve orada sergiledikleri insanüstü çabanın
öyküsü, sanki aralarında bizler de varmı-
şız gibi, her birimız için birer övünç kay-
nağı olmadı mı?
AKUT gibi bir ekibi oluşturan insanları-
mız ile aynı ülkede yaşamanın mutluluğu,
birçok okurumu etkilemiş. Derneğin faks
ve telefonunu bulmam için benden des-
tek istediler. Kimi de yaşadıkları kentte
Acil Kurtarma Ekibi'ni oluşturmak amacı
ile adres vermemi istedi.
Elbette, tüm kulüp yöneticilerimiz, ön-
ceki günkü olay karşısında kayıtsızca
"önce çim saha" diye direnen sorumsuz
sorumlu gibi değil. Nitekim Beşiktaş Ku-
lübü'nün Basın Sözcüsü Cenk Koray, in-
san hayatının söz konusu olduğu zaman,
helikopterin inmesini engellemiş olmanın
kendisini de üzdüğünü söylüyor.
Ama görünen köy de kılavuz istemiyor.
Gimleri koruma uğruna, ölüm işte böy-
le göz göre göre gelebiliyor.