Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 TEMMUZ 1998 ÇARŞAM
12 KULTUR
Kenny Werner Uçlüsü, Lee Konitz, Paul Bley ve Charlie Haden CRR Konser Salonu'nda
Festîvalde gerçek bir caz akşaıru
LALE Kl n d
Blues Brothers 2000"le yeniden günde-
me gelen Biues Brothers Band, bu yılki
1-stanbu! L'luslararası Caz Festivali'nin
açılışını vaptı. Festıvalin ikinci gününde
caz severler de konserlere ısınmava baş-
lıyor. Bu akşanı bızi üç değişik konser
bekliyor. Akşamın ilk konserinde Kenny
Werner Üçliisii, Cemal Reşit Rev Konser
Salonu'nda olacak. Lennie Tristano'nun
genç takıpçılerinden biri olan U'erner.
hem Tnstano'nun ızlenni günümüze ta-
ş.ıyor; hem de Tristano ekoliinün sınırta-
nımazlığını anlatıyor. Bu akşam yanmda
basçı Ray Drummond ve davulcu Billy
Hart olacak.
Estetiğin gelişimine gönüJ vermiş
tkıncı konser hıç kuşkusuz festival ta-
rihinin en önemli buluşmalanndan birini
getirecek karşımıza. Festıvalin heniiz iki-
yeaynlmadığıyıIlardaağırladığımızMi-
İes Da\ ts. DizzyGiUespie ve Stan Getz gö-
çüp gıtmeden bırkaç vıl önce Istanbul'da
bu türden unutulmaz konserler vermişti.
Bu kez <festi\alin gerçek açılışında) Lee
Konitz, Paul Bley \e Charlie Haden ı bir
arada dınleveceğız. Bu üc ustanın müzi-
ğıne tanıklık etmenin keyfini biryana bı-
rakın. haberini vermek bile başlı başına
heyecan verici. Alto saksofoncu Lee Ko-
nitz. Lennie Tnstano'nun duygudan çok
akla yönelmeyi seçen entelektüel. "cool
caz" öğretisini en çok şekillendiren isim-
lerden bıri. Buna karşın Tristano'dan el al-
dıktan sonra ondan en uzak miizik durak-
lanna ulaşan neredeyse tek müzisyendir.
Konitz, caz estetigine ve bu estetiğin ge-
lişimine gönül vermiş bir müzisyen.
1927'da Chicago'da doğan Konitz. Sonny
Stitt !e birlikte bakır üfiemefılerde elekt-
ronik müziğe ilk göz kırpanlardan biri
olur. Yolun değişik yerlerinde Stan Ken-
ton. Claude Thornhili Miles Davis, Gfl
E\ans ve Charfie Mingus'la da buluşan Ko-
nitz'ın en uzun süre sadık kaldığı akım de-
neyselliktir. 60"Iarın ortalannda onu Pa-
ul Blev ve Carla Bley'la buluşturan da bir-
bırlerine çok u>an deneycı arayışları ola-
caktır. Lee Konitz'tn müziği ve kişilifi co-
o! cazın kilometre taşlandır. Bu aynksı bi-
çim. Charlie Parker'ın gölgesinde kalma-
yan bir gelışimin de habercisidir. Par-
ker'ın vibratolanndan ve ritmik vurgula-
nndan uzak durur Konitz. Bunun yerine
Tnstano'v la birlikte geliştirdiği kontrpu-
ana ve grup doğaçlamalannayönelir. Tris-
tano gibi o da müziğini eğitimciliğiyle
beslivor bugün.
Kanadalı piyanıst Paul Bley, yola
1949 'da çıkar. Yol arkadaştan o günlerde
ALkşamm ilk
konseri Kenny
Werner Üçlüsü'nden
sonra festival
tarihinin en önemli
buluşmalanndan biri
gerçekleşecek; Lee
Konitz, Paul Bley ve
Charlie Haden'ı bir
arada izleyeceğiz. Bu
kaçınlmayacak eşşiz
buluşmadan sonra
Roxy'de İlhan Erşahin
ve Wax Poetic
grubunun konseri var.
Erşahin & Wax
Poetic Roxy'de
Müzik kariyerini Nevv York'da
sürdüren Ilhan Erşahin,
Wax Poetic adlı grubuyla,
Doublemoon Records için
hazırladiğı 'Three' albümünün
tanıtım konserlerine
Istanbul'dan ba^lıyor.
Erşahin, geleneksel caz geleneğini
yeni müzikal formlara taşıdığı
grubu Wax Poetic ile 5.
Uluslararası tstanbul Caz
Festivali'nin konuğu olarak bugün,
yarın ve cuma günü Roxy'de saat
23. 30'da konser verecek. flhan
Erşahin'in kendine ait besteleri ve
yorumlanyla Amerika'da çok
başanlı olan caz albümü Home'un
hemen ardından oluşan Wax
Poetic'de NevvYork'lu funk, soul,
caz ve trip-hop ustalan yer alıyor.
Festival kapsamında bu akşam
aynca Slide Hampton (trombon),
Grady Tate (davul). Hakan Behül
(bas), D w n Thompson (gitar) ve
John Nugent (saksofon) Gramafon
Jazz Club'da saat 23.00'te
konser verecek.
Türkiye'ye gelen birçok yabancı
cazcı ile çalan Hakan Behlil. halen
Önder Focan, Levent Benba ve
Deniz dündar ile devamlı olarak
yürüttükleri grupta bas çalıyor.
Amerika'ya taşınan Oscar Peterson'ın ar-
dında bıraktıgı basçısı ve davulcusudur.
Juilliard'da geçen günlerin ardından sah-
neyi Chet Baker'la paylaşır. Bley, bu ge-
ceki sahne arkadaşı Charlie Haden'laay-
nı dönemde OrnetteColeman dörtlüsün-
dedir. Coleman 'ın ardından Sonm Rollins
ve Jimmy Guiffre'lı dönemı noktalar ve
basçı Steve Swallow'la davulcu Barry
Altschulu ıçeren ilk grubunu kurar. Caz-
da özgür akımı köklendiren \e kanatlan
altına aldığı genç yeteneklerle kökleri
sağlamlaştıran bir piyanist Bley. Art ar-
da hayat arkadaşlan olan Annefle Peacock
ve Carla Bley in hem yorumunda hem de
besteciliğinde derin Paul Bley izleri var-
dır. O günlerde kimsenin adını bilmediği
Pat Metheny v e Jaco Pastorius da Bley' in
grubuna davet ettıği müzisyenlerdir. tçe
dönük, duyarlı ve yalnızca notalann ara-
sma sıkıştırarak gösterdiği espritüel kişi-
liğiyle eazın en varatıcı yüzlerinden biri-
dir. Piyanonun içindeki gizli enstrüman-
lan da dışındaki tuşlar kadar sever Bley.
Onu anlamak ıçin onun kadar yogunlaş-
makgerek. lşteozamaniçiçeördüğü no-
talann arasmda yitip gitmek işten bile de-
Dört değişik caz tohumu serpiyor
Bu önemli konserin iiçüncü portresin-
de Charlie Haden var. Basçı. besteci, grup
liden veher şeyden önemlİM birbilinç ve
düşünce adamı olarak Charlıe Haden, ca-
zın içinde bulunabilecek bütün yaratıcı-
lıgı, içsellıfı ve iletişımiyle bizimle. O; yıl-
lardır ektiği ıncelik, duyarlılık ve caz key-
finın hasadını biçiyor. Bu keyfin tohum-
lannı çok önce hem de birkaç koldan atan
Charlie Haden'ın müziğini ve caz keyfi-
ni benimsemiş olduğu yaşam görüşüne hiz-
mette kullandığı açık. Bu ne ilginç bir caz
estetiğidir ki tek bir Haden bir yandan
Ornette Coleman Dörtlüsü'nün devrim-
ci caz yorumculuğuna, bir yandan Libe-
ration Music Orchestra'nın bağımsızlık öz-
lemine. öte yandan Pat Metheny, Gonza-
lo Rubalcaba ve Keith Jarret gibi özgün
müzisyenlerin destekçiliğine ve tabii ki Qu-
artet VV'est'in caza attığı imzalara kadar her
yere yetişiyor. Hatta Quartet West karan-
İıklarda kalmış "film noir" karelerini din-
levenlere taşıyor. Tek bir Charlie Haden,
dört ayn tarlaya dört değişik caz tohumu
serpiyor; sonra da her ayn ürünün zevki-
ni sürmek biz dinleyene düşüyor. Cazı
geleneksel kaynağından getirip bugünkü
yaklaşımma ulaştıran Charlie Haden, gü-
nümüzde caz hizmetlerini Kaliforniya Sa-
nat Ensıitüsü'ndeki derslerle perçinliyor.
Orada öğrencilerıne nasıl bas çalacakla-
nndan çok, yaşamdan keyifalmayı ve ya-
şamı ciddiye almayı öğretiyor. Çünkü o.
her notayı hayatının en önemli notası gi-
bi çalmaya o kadar inanıyor ki her şarkı
en önemli şarkıya, heralbüm en iyi albü-
me dönüşüveriyor. Yalınlığın. sadeligin ve
duyarlılığın tam kalbinden çıkan o efla-
run, buguJu, duygu dolu, aşk dolu nota-
larda söylenen ve çalınan bütün caz şar-
kılannın keyfi katmerleniyor. Cazın, hat-
ta daha genelde müziğin insana öğretece-
ği en önemli şeyin alçakgönüllülük oldu-
f una yürekten inanıyor. Yaşanan anm, an-
cak alçakgönüllülükle farkına varabilece-
ğimizi. güzelliğin basitlikte olduğunu ve
gönül gözüyle baktığımızda onu görebi-
leceğimızi söylüyor.
Lee Konitz. Paul Bley ve Charlie Ha-
den bu akşam eşsiz bir buluşma için bizi
bekliyor. Sakın ola kaçırmayın. Cemal
Reşit Rey'den sonra Ilhan Erşahin ve son
projesi Wax Poetic günü Roxy'de nok-
talayacak.
'Whistle Oown the Wlni' LMipa'ia «ahnBİenfyop
Webber'in son
müzikaline makyajKültürServisi-.'Vndrew Lkj>d\Vcb-
ber'ın yenı müzıkali 'VVhistleDovm
the Wind'. NVashıngton'da gerçek-
leştınlendünvaprömiyerinden 18ay
sonra Londra'daperde açtı. Müzikal.
.\merika'da sahnelendiği haline oran-
la o denli değişiklife uğramıştı ki.
Aldvvych Ti\atrosu"ndaki açılış ne-
redeyse birbaşka dünya prömiyeri ni-
teliğindeydı.
Amerika'da karşılaşılan olumsuz
eleştiriler. müzikalde bazı değişik-
lıklerin yapılmasını zorunlu kılmış-
tı. Washmgton Post 'sadece «kıcı'.
Washington Times 'abartıh', Interna-
tional Harold Tribune •VVebber'inen
zavıf şovu' olarak nıtelendırmişti
•\Vhistle Darnt the VVînd'i.
Herşeye karşın eleşnrmenler mii-
zikali önemli bir yapım olarak de-
ğerlendiriyorlar. "Sunset Boukvard
\e .Aspects ofLwe'ın yarattığı düşkı-
nkhğından sonra VV'ebber'den daha
kötüsü de beklenenıezdizatea'' diyen-
ler de var. The Tımes'ın sanat editö-
rii Richard Morrison da "Yeni bir
Webber hit'inin zamanı getmişti ar-
nk" sözleriyle dile getiriyor düşün-
celerini.
VVebber ise. çağımızda müzikalin
altın günlerinin çoktan sona erdiği-
ni. 'Cats. Phantom of the Opera' ve
StarfightExpress gibi yüksek kâr ge-
tiren yapımlann tekrarlanmasının güç
olduğunu belirtiyor.
Müzikalin Londra prömiyerinden
sonra aldığı tepkiler de yıne üd kısım-
.tiatoplamyor. Bazılanna göre Web-
ber'in >eni çalışması fazlasıylademo-
de. Bazılan ise tüm olumsuz eleşti-
rilere karşın hiçbir şeyin Webber'i
durdurama>acağını savunuyorlar.
Müzikalle ilgili umut verici notlar
da var. 2.3 milyon pound'luk harca-
malar karşısında bugüne dek 3 mil-
yon pound'luk bir kazanç sağlanmış.
Avustralyalı şarkıcı TinaArena, mü-
zikal başlığını taşıyan şarkısıyla lis-
telerde yükselişe geçmiş durumda.
Tom Jones ve The Sounds of Black-
ness korosu da. müzikalden bazı şar-
kılan yayımiamaya hazırlanıyorlar.
VVebber, 1961 yapımı fılmi izledi-
ğinde çok beğendiğinı ancak bu öy-
küden bir müzikal çıkabileceğini hiç
düşünmedığini söylüyor. Daha son-
ra Edinburgh Festh ali nde kitabm ti-
yatro versiyonuyla karşılaştıgrnda ise
düşünceleri değişmeye başlıyor. An-
cak bu kez de öykünün fazla 'İngi-
Bz' olduğunu. bu konunun Ameri-
ka'ya nasıl uvarlanabileceğıni dü-
şünmeye başlıyor. Sonunda \\Tıistle
Dovnı the \Vind. \\ebberin yeni ça-
lışması olarak sahnelerdeki yerini alı-
yor. Müzikal Mary Ha>1e> Beü'in ro-
manından yola çıkılarak hazırlanmış.
Kitabm. müzikale de esin kaynağı
olan ve yönetmenliğini Bnan For-
bes'ın yaptığı sinema versiyonunda
(1961) ise başrolü Bell'in kızı Hay-
ley1
Mflb üstlenmiş. Müzikalde. kaçâk
birmahkûm bulan ve bu mahkûmun
tsaPeygamberolduğuna inanan üç ço-
cuğun öyküsü anlatılıyor. VVebber
versiyonunda öykü 1959'lann Loui-
siana'sında, ırkçılığın alaşağı edilip
rock'n roll'un parlamaya başladığı
günlerde geçiyor. Yönetmenliğini
Gale Edwards'm yapıyor.
Uebber.
Washington'da
gerçekleştirilen
dünya
prömiyerinden
sonra olumsuz
eleştiriler yüzünden
müzikalde bazı
değis.iklikler >apO.
Bıırton, uluslararası buluşmaların cazın gelişiminde etkili olduğunu belirtiyor
Gary Burton, 'Tangoçalarken kendimi üpkı caz çaldığım zamanlardaki gibi hissediyorum' diyor. (Fotoğraflar: KADER TUĞLA)
'Cazda/dçeşiûüikçoksağlıklı'
GÜLERÇETİN
Caz müziğınin v e v ibrafonun çağdaş tem-
silcilerinden Gary Burton. cumartesi akşa-
mı Yapı Kredı Sanat Festıvali çerçevesinde
Istanbullu müzikseverlerle bulustu. Burton
için özel bir anlam taşıvordu bu konser.
1985 yılında birlikte çaldığı AstorPiazzo-
la'nm altıncı ölüm yıldönümüydü 4 Tem-
muz ve Burton bir kez daha onun 1960'da
kurduğu Yeni Tango beşlisiyle bir araya
gelmışti. 1988 v ılında Istanbul'da Astor Pi-
azzolla'ya eşlık eden müzısven dostlan bu
kez şef'lerinin ölüm yıldönümünde Gar\
Burton ile aynı sahnede buluştular. Bur-
ton'la, Piazzola anısına verdikleri üçüncü
konser öncesinde görüştük:
- Astor Piazzola'nın altıncı ölüm yıldönü-
münde beşlisiyle yeniden bir araya geldiniz.
Bu noktada Piazzola">la gerçekleştirdiğiniz
çalışmavı ve ikinci buîuşmanızı değeriendi-
rirmisiniz?
ilk olarak 1965'te dinlemiştim Piazzola'yı.
Ama. ancak yirmi yıl sonra bir araya gele-
bildik. Ben geçen süre içinde hayran oldu-
ğum bu müziği yakından izledim. I985'te-
ki buluşmamızın ardından Japonya. A\TU-
pa ve Kuzey Amerika'da tumeye çıktık. Be-
nim ıçin ınanılmaz derecede heyecan v eri-
ci bir tecrübeydi. Özellikle onun çağdaş
tangosunda kendimden çok şe\ buluvor-
dum.O öldüğünde tangoyla bütün ilgi v e bağ-
Iantımın da bittığini düşünmüştüm. Bir gün
birarkadaşım Buenos Aıres'te Piazzola'nın
beşlisiyle yeniden bir araya gelmemı öner-
di. Beşli de Piazzola'nın ölümünün ardın-
dan bir daha birlikte çalmamıştı. Bizi ona
ve müzığine duydugumuz özlem bir araya
getirdi aslında ve yeni birCDprojesinebaş-
ladık. Ancak herkes ayn ayn çalış.maya baş-
ladığından buluşmamız biryıl aldı. Albü-
mü tamamladığımızda büyük keyif almıs,-
tık. bunu bir tumeyle sürdürmek istedik.
Beşliyle her çalışımızda Piazzola da sanki
bizimleymiş gibi heyecan duyuyoruz.
- Tango ve caz nerede buluşuyor?
Ortak pek çok noktalan var aslında. Ön-
celikle benzer bir tarihi süreci paylaşıyor-
lar. Her iki müzik türü de yüzyıhn başında
başladı ve mekân olarak önce gece klüple-
rinde yer bulabildi kendisine. Başlangıçta
bu türlerin müzikal değerleri üzerine soru
işaretleri vardı. Saygıdeğermüzikler olarak
görülmüyorlardı. Ve yine aynı dönemde,
1950'lerde daha karmaşık birkimlik kaza-
narak klüplerın dışına çıkmaya başladılar.
Bu müziklerin klasikleşme süreçleri de ör-
tüşüv or. Aynı süreçleri ayru dönemlerde ge-
çinniş olmalan buluşturuyor bu müzikle-
ri. Aynca caz da tango da çok duygusal ve
tutkulu müzik türleri. Her ikisinde de duy-
guların abartılı bir ifadeyle dışa vurumu
söz konusu. Bu nedenle tango çalarken ken-
dimi tıpkı caz çaldığım zamanlardaki gibi
hissediyorum.
Caz uluslararası kimJik kazandı
- Peki bugün dümadaki caz festi\alleri-
nin programlanna baktığuuzda cazı nere-
de görü.vorsunuz?
Sanınm bu programlarbize bugün caz mü-
ziğinde neier olduğunu bire bir yansıtıyor.
Kırk elli yıl öncesine baktığımızda çok kü-
çük bir dinlev ici kitlesi vardı ve birbirini ta-
kip eden dönemlerde tek bir tarz caz çalı-
nıyordu. Zanıanla izleyici kitlesi genişledı
ve caz uluslararası birkimlik kazandı. Bu-
gün artık Asya'dan, Arrika'dan. Kuzey Ame-
rika'dan müzı.syenler bir araya geliyor fes-
tivallerde. Bu uluslararası buluşmalar da
etkili cazın gelişiminde. Müzisyenler kar-
şılıklı alıverışe giriyor. Günümüzde artık
bazı müzisyenler eski caz türlerini canlan-
dınrken bazılan da >epveni, heyecan veri-
ci denemelere girişiyor. Bütün bu çeşitlili-
ğin caz adı altında toplanması dinleyicile-
rin de kafasmı kanştınyordur sanınm. Ama
ben cazdaki bu çeşitliliği çok sağlıklı bu-
luyorum. Cazın günümüzdeki tarz ve kim-
liğini bu çeşitlilik niteliyor.
- Rock ve pop mûzisyenleriyle de deney-
sel bir takını çalısmaiannız var. Bu arayış-
lar cazın yapısuıdan nıı kaynaklanıyor?
Sanınm öyle. Caz müzisyenleri doğaç-
lamaya geniş yer ayınrlar. Çoğunlukla gör-
düğümüz notalardan değil. duyduklanmız-
dan ve hissettıklerimizden çıkanzyola. Bu
da bize ötekı müzik diyarlannı da ziyaret
edebilme olanağını sağlar. Bu nedenle caz
müzisyenlerini pek çok değişik etkinliğin
içinde görürsünüz. Ote yandan klasik mü-
zik ya da tango çalan müzisyenlerin elinde
takip edecekleri notalar olması gerekli.
- MüzisyenJiğinizuı vanı sıra uzun süre-
dir Berklee Müzik Koleji'nde efitmenlik
yapıjorsunuz. Bu iki edtinüğin birfikteiiği ka-
riyerinizi nasıl etkiliyor?
1971 'den beri sürdürüyorum eğitmenli-
ği. Başlangıçta sadece profesördüm kolej-
de ama daha sonra yönetimde de görev al-
maya başladım. Müzisyen yönüm ve ögret-
menliğim karşılıkJı olarak besliyorlar bir-
birlerini. Müzik dünyasındaki tecrübelerim
ne öğretmem gerektiği konusunda çok yar-
dımcı oluyor bana. Sürekli genç, yetenek-
li müzisyenlerle çalışmak da sahnedeki per-
formansımı besliyor.
- Genç kuşak caza nasıl yaklasıyor?
Eğer müzisyenlerse cazı erken keşfedip
seviyorlar, ancak diğer gençler cazla daha
geç tanışıyorlar. Çoğu yirmili yaşlanna gel-
meden önce cazla ilgilenmiyor bile. Klasik
müzik için de geçerli bu. Daha karmaşık olan
bu müzikleri dinlemeden önce biraz olgun-
laşmalan gerekiyor. Bu nedenle gördüğüm
caz dinleyicilerinin yaşlan genellikle yirmi-
nin üzerinde oluyor.
-Yakın gelecekte neleryapmav ı planlıyor-
sunuz?
- Aralık ayında tango topluluğuyla bir
Kuzey Amerika turnemiz olacak. Ancak
buyılın sonuna dek ve önümüzdeki yilın baş-
lannda çoğunlukla ChickCorea ile çalışa-
cağım. Birdüetçalışmamız var. Ekimdede
yeni albümüm çıkacak.
DEFNE GOLGES
TURGAY FİŞEKÇİ
Şiipimizin Dikbaşlı Çizgis
"Can Yücel Üzerine" başlıklı yazısında (Edet
yat Yazılan, Yapı Kredi Yayınları, s. 150) Selaha
tin Hilav, Türk şiiri içinde onun en yakıniarının NJ
zım Hikmet ile Metin Eloğlu olduklannı söyler.
Bu üç şairi birieştiren ortak çizgi ise dünyaya \
şiire dikbaşlı yaklaşımlarıdır.
Hilav'ın çağdaş şiir tanımı şöyle: "Çağdaş şiiriı
alışılagelmiş insan duyartığını ve düşüncesini yıt
mak, yeni bir duyariık, düşünce ve yaşama biçin
getirmek, hatta bireyin ve toplumun yaşayışınd
köklü dönüşümler gerçekleştirmek gibi amaçlar
yönelmiş olduğunu biliyoruz."
Yazının satır aralannda sanki yazar, şair dediğiı
böyle olur, dünyaya karşı durabilen adam şairdi
ötesi, sıradan duyarlıklardır, bunun da çok fazla bi
anlamı yoktur, demeye getirmektedir.
Aynı kitapta Selahattin Hilav, "Nazım Hikme
Üzerine Notlar" başlıklı otuz sayfalık incelemesin
de bu devrimciliğin özelliklerini.aynntılarıyla işliyor
Yine Nâzım Hikmet üstüne yazdığı: "Birkaç Göz-
lem ve Düşünce "adlı yazı da şair ve şiir üstüne sor
derece ilginç saptamalar içeriyor:
"Çağımız, şairle şiirin birliğini isteyen birçağdır.
Şiirin şaire ve şairin şiire dönüştüğü birçağdır, Bu-
günün okuru, şaire bakınca şiiri, şiire bakınca şa-
iri görmek, algılamak istiyor," (...) "Yoluna bir ha-
yat konulmadıkça şiirin kendini teslim etmeyişi...
Hem de belli birşekilde konulmayınca... Nâzım bu
işi becerebilenlerden biridir." (s. 66)
Can Yücel incelemesinde, şairin difcte yaptığı atak-
lıklar şöyle tanımlanıyor:
"Çağnşımsal olanaklannı sonuna kadar kullan-
dığı ve kimi zaman kelime oyunlarıyla, cinaslaria
bir başka yaşama kavuşturduğu sözcüğü, fiziksel
olarak değişime de uğratıyor; hece ve hari düze-
nini altüst ediyor; bildiklerimize benzemeyen ama
bir bakıma yepyeni ve etkileyici sözcükler yaratı-
yor. Dilin ve sözcüğün bu biçimde kullanıiması,
kurulu düzenin taşıyıcısı ve koruyucusu olan belli
bir söylemin yıkıma uğratılmasıdır ve şairin devrim-
ci olabilmesi için, dilde ve deyişte kendi şiir ve
devrimini gerçekleştirme zorunluğunu hem orta-
ya koyar, hem de bu zorunluluğun nasıl aşıldığını
gösterir. (...) Bundan ötürü gerçek şairler dili azat
edenlerdir diyeblliriz. Nitekim Can'da, tutsaklıktan
kurtularak yaşamın iç yüzünü ortaya döken ve
özündeki gizli hakikatleri de gösteren bir dille kar-
şı karşıyayız. Bu dil akıl öğretmez, efsaneleri pe-
kiştirmez, kişilere tapınmanın soyut hümanizma
hayallerinin hizmetkâriığını yapmaz. Besinsel ve
cinsel açlığı, idealler ve ilkeler ileri sürerek gözden
kaybettirmez. Yaşamamışlığı ve hödüklüğü örten
sulugözlülük ve yapmacık hassasiyet üretmez,
bunlan başkalanna bulaştırmaz; kısacası, yalana ha-
yat hakkı tanımaz." (ss. 153-154)
Ne kapsayıcı bir değerlendirme, değil mi? Yaza-
nn Metin Eloğlu'na verdiği önem ise ayrı bir ince-
leme konusu olmayıp "Can Yücel" yazısının içine
sıkışmış:
"Metin, Garip şiirinden yq(a Çjktığı halde, yalnız-
ca 'eda' ile ya da şiiri yiyip bitiren, anlık etkilerya-
ratan esprilerie, 'arif olan anlar'/ aşamayan hafifdoz-
da sosyalist imalaria, kendinin-bilincine varmamış
bir 'ilericilik'/eya da 'hümanistlik'leyetinmedi. Ger-
çi Garipçilerin yaptığı gibi o da şiirsel imgeye faz-
la başvurmadı, ama eşsiz yeteneğiyle, sözcüğün
içinde gizlenmiş şiirselliği bularak, şaşırtıcı sözdi-
zimleri kurarak, şiirin söz dağarcığını adamakıllı
genişleterek ve belki de en önemlisi, mizah öğe-
sine gerçek bir toplumsal eleştiri öğesini şiirsellik
içinde kazandırarak, yapmacık duygusallığı ve res-
mi ciddiyeti saf dışı ederek yalın bir şiiryarattı."
Yirminci yüzyıl Türkiyesi, başka pek çok alanlar-
da yapamadığı, çağdaş uygarlığa ulaşma ereğini
şiirde fazlasıyla yaptı. Yüzyıhn sonuna geldiğimiz-
de geride öylesine dev bir şiir birikimi o)uştu ki bel-
ki de gelecek yüzyıl, daha çok bu verimin değer-
lendirildiği zaman dilimi olacak.
Bu eleştirel çabaya fazlasıyla gereksinim var. Or-
han Veli'nin peynir ekmek gibi satıldığı, buna kar-
şın Metin Eloğlu'nun neredeyse unutulmaya terk
edildiği, yeni kuşak şairlerin gösterileri seyirci top-
larken koca Dağlarca'nın yıllardır köşesinde küs-
künoturduğu bir şiir ortamında çok yönlü, ciddi eleş-
tirel yaklaşımlara gereksinim olduğu ortada.
Bu yoksunluğumuz nasıl aşılır bilemiyorum ama
Selahattin Hilav'ın şiir yazılannın önemli bir yol gös-
terici olacağı ortada.
Keşke böylesi incelemelerin sayısı artabilse!
MDT, Almanya Turnesi'nde
• Kültür Servisi- Ankara Devlet Opera ve Balesi
Modern Dans Topluluğu 9-13 Temmuz tarihleri
arasında Almanya turnesine çıkıyor. Almanya'nın
Bonn ve Bielefeld şehirlerinde yapılacak olan "Tanz
Für Toleranz- Hoşgörü İçin Dans Festivali'ne davet
edilen Modern Dans Topluluğu bu kentlerde birer
temsil verecek. Festivale aynca Kanada, İspanya,
Brezilya ve Fransa katılıyor. Cumhuriyetin 75. yılı.
kapsamında alınan davetler üzerine Modern Dans
Topluluğu, 3-9 Ağustos tarihleri arasında
Filipinler, 22-23 Eylül tarihlerinde de Fransa
turnesine çıkacak.
K Ü L T Ü R İ Ç Î Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I