01 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14TEMMUZ1998SAL 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Dormen Tiyatrosu, Izmir turnesinde 'Bu Filmi Görmüştüm' adlı oyunu sunuyor Gıısel ldııdiğe ko anı lllSİlk Cinsel kimliğimizin, yaşamımız bo- yunca oynadığımız toplumsal roller ıçın- deki belirleyıcilığını hıç kuşkusuz hepi- mız düşünmüşüzdür. Bu belırleyıcıliğin yalnız bızim değıl, ıbşkıde olduğumuz tüm ınsanlann bıze olan tutumunu etkıledı- ğini de. Bu ılişkılen bıraz aynntıladığı- mızda, yaşamımızı neredeyse bütünüy- le ve bireysel-toplumsal duyarlılığımızı. birlikte varolduğumuz insanların cinsel kimlikleri üstüne kurduğumuzu görürüz. Önce (tanısak da tanımasak da) anne- miz ve babamız vardır. Sonra kız ya da erkek kardeşlerımiz, kız ya da erkek ar- kadaşlanmız, çoğunlukla karşı cınsten olan sevgililenmiz, dişi ya da erkek iş ar- kadaşlanmız, komşulanmız, dostlanmız. düşmanlanmız, kanmız ya da kocamız, kız ya da erkek çocuklanmız, torunlan- mız, gelınlerimiz ya da damatlarımız. yöneticılenmiz, bize hızmet edenler... (Lısteyi uzatmayalım, 'Başbakan'ımızın cinsel kimliğinın bile duyarlılığımızı ve davranışlanmızı nasıl etkilediğine daha birkaç yıl önce birinci elden tanık olma- dık mı?) Diyelım ki birdenbire. yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olarak benimse- diğimiz, karşısında oynadığımız rolü cin- sel kimliği doğrultusunda belirlediğimiz kişinin farklı bir cinsel kımlik taşıdıgını anlıyoruz. Bu farklılık. yalnız bızim du- yarlılığımızı ve davranışlanmızı değil. o kişıyle yukanda saydıklanmızdan herhan- gi biri doğrultusunda ilişki içinde bulu- nan herkesin oynadığı rollen etkıleye- cektir. Yaşamımızı koşullandırmış bir gerçeğın bir başka gerçekle yer değıştir- mesıyle yüz yüze geldiğımız bir bunalım- dırsöz konusuolan. Artık, bireşikteyiz- dir. Bu eşıkten atlamak zorundayız... Dönüp dolaşıp 'dramsanaö'nın belke- miğini oluşturan 'bunalım' noktasına vardık. 'BunaJım' karşısında yapılan 'se- çinTın bıçimi. dramı bir uçta trajediye, öteki uçta komedıye ulaştınr. Ya da çağ- daş dram yazarlığının karar kıldığı doz- da. trajedi ve komedi aynı yumağa san- hr. Dormen Tivatrosu'nun 13-20 Tem- muz arasında fzmir'de sunacagı 'Bu Fil- mi Görmüştüm* oyun unun Fransız yazar- lan Bricaire ve Lasaygues konuya 'fars' gözlükleriyle bakmışlar. Ortava çıkan 'beklenmedik durum'un neden oldugu roller ve ilışkıler kanşıklığının tüm kat- manlannı alabildiğine değerlendırerek olaylan ve dunımları bir sürpnzler dızı- si oluşturacak biçimde kurgulamışlar. Kurgu, Haldun Dormen'ın ekledikieriy- le yoğunlaştınlmış ve sürpnzlenn oyu- nun son noktasına dek bırbınni ızledıgı katıksız bir fars çıkmış ortaya. Ancak, oyunun güldürücülüğünde. ko- şuşturma, kapı dınleme. yalan yoluyla zor durumdan kurtulma. kötü ya da iyi rastlantılargibı klışeleşmışkomedıöğe- lerı yanında. yazarlann ustalıkla kotar- dığı ve Gencay Gürün'ün aynı ustalıkla dilımıze aktardığı 'esprilisöyleşiınler'in de büyük payı var. Sonuç, İngılız "zara- feti' taşıyan bir Fransız farsı... Duygu Sağıroğlu'nun oyuna denk dü- şen yetkın çevre tasarımı içinde. Dor- men Tiyatrosu'nun gelenekleşmiş çız- gisini sürdüren. hızlı tempolu, seyırciyı peşınden sürükleven. ucuz güldürücülü- ge abanmayan. düzeyiı bir komedi yapı- mı oluşmuş. Yönetmen Çetin Akcan,yal- nızca bu tür güldürüler üstünde çalışma- sa da, bir zamanlar altından yalnızca Hal- dun Dormen'ın kalkabıldığı hızlı trafik akışlı oyunlan sahnelemede, 'usta'ya "ra- kip' olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Oyuncularla yaptıgı çalışma da başarılı. 'Bu Filmi Görmüştüm'. oyunculukla parlayan bir sahne metnı. Kalıplaşmış gıildürü oyunculuğu numaralany la geçış- tırılebılecek bir oyun değıl. Afıfe Tıyat- ro Ödüllen jürısince bu oyundakı yoru- muyla En lyı Erkek Komedi Oyuncusu seçılen Metin Serezli'nin üç ayn duyar- lılıgı ınce geçışlerle canlandırdığı Frank Harder'ını ızlerken aldıgınız tadı kota- rabılmek ıçın, Serezli'nin bınkımıne \e yeteneğıne sahıp olmak gerekıyor. Serezlı \e Haldun Dormen. bır kez da- ha yaman bır ikıli oluşturuyorlar. Dormen. bu kez hızlı sahne trafığıne en az katılan bır rolde. Albert Lamart'ta. daha çok 'esprili söyleşim' yoluyla belirgınleşen sevsız \e derınden gıden bır yorum su- nuyor. Çok hızlı konuşuyor. espnlen ka- çırmayın! 'Jön'ü oynayan genç sanatçı Al- per Düzen ise ustaların gerisıne düşme- yen, son derece dengelı \e dozunda bir oyunculukla taşıyor rolünü. *Bu Filmi Görmüştüm' yapımını taçlandıran. do- zu doğru ayarlanmış bır oyunculuk çız- gısının sahneye aktarılmış olması. Oyu- nun ikı bayan sanatçısı. Gülen Karaman ve Şebnem Özinal da. Marcel Dupont rolündekı Metin Aslan'la (İzmır tumesın- de Gürkan Uygun) birlikte. bu çızgının baştan sona kotanlması yönünde düzey- li ve keyıfli yorumlar sergıliyorlar. •Bu Filmi görmüştüm' Dormen'ce bir tiyatro tadı sunuyor... Handan Öztürk, yeni belgeseli 'Bir Doğu Masalı Galata'da Osmanlı'nın finans tarihine ışık tutuyor Haremin Büyüsü J nden Galata masalınaGÜL ERÇETİN Geçen yıl Haremin Büyüsü adlı belge- sele başlayan Handan Öztürk, bu proje- sini henüz izleyıciyle buluşturmadan 'Bir Doğu Masalı Galata' adlı yenı belgese- line başladı. Öztürk. sunuculuğu da üst- lendigı belgeselde Galata Bankerleri'ni merkeze alarak Galata'nın öyküsünü an- latıyor bu kez. Belgesel bir anlamda azın- lıklann öyküsüne, Galata Bankerlen'nın finans tarihine, Osmanlı'nın ılk Avrupa- lılaşma sürecine ve Öztürk'ün 'Osman- lıda mikro düzeydeki ilk burjuva dev- rimi' olarak niteledıği sürece ışık tutuyor. Belgeseli toplumdakı kolaycı. popülıst eğılimlere karşı anarşist bir tavır olarak ta- nımlayan Handan Öztürkle görüştük. -Haremin Büyüsü'nün hemen ardından 'Bir Doğu Masalı Galata' projesi nasıl baş- ladı? Yeni belgeselimin bütçesi için Kültür Ba- kanlığı'ndan kredi aldım, bu nedenle de önümüzdeki ay teslim etmem gerekiyor. Sonuçta Haremin Büyüsü'nden hemen sonra baslamakzorundakaldım. Harem'in de bitmemiş bir iki işi kalmıştı. Böylelik- le iki belgeseli bir arada çıkartınm diye düşündüm. Harem'den çıktım Galata'ya girdım kısacası. -Harem'in Büyüsü belgeseünin çekün- leri çoköneeden bitmiştL Tamamlanmaaşa- ması neden bu kadar uzadı? -Harem aslında çok garip bır şekilde bana egemen bır proje oldu. Mütevazı bir şekilde götürmek ıstemiştim. ancak papa- razi basının eline düştükten sonra benden bağımsızlaştı. Bunun rahatsızlıgını çok fazla duymaya başladım. Bu şamatadan ben sorumlu değildim, ama gelişen olay- lann ardından kendimi bir şeyler yapmak için zorunlu hissediyordum. Bu nedenle de kafamdaki bütçenın çok üstüne çıka- rak belgeselin düzeyıni yükseltmek iste- dım. Dönüp dönüp yenıden ırdeledim Ha- rem'i. Sonuçta belgesele noktayı koyma anı bu kadar uzadı. -Bir Doğu Masalı Galata'da da drama- tizasyona yer verecek misiniz? Hayır, klasık belgesellerde olduğu gi- bi sadece anlatım var. Dramatizasyon ça- lışırken çok keyifli. ama basın da belge- seli amacından saptınyor. Haremin Büyü- sü'nü de bir fılm gibi görmek beklentisi- ne girdiler. oysa 75 dakikalık belgeselde en fazla beş dakikalık dramatizasyon var- dı. Öte yandan yeterli bütçem olsaydı Tür- kiye'de insanların biçımı amacın önüne ge- çirme egilimıne karşın yine pes etmeyıp dramatik sahnelerekleyebılirdım. -Galata'nın öyküsüne ne açıdan yakla- şıyorsunuz? Konstantin dönemınde şehrin ınşa edil- mesı aşamasından İkinci Dünya Savaşı'na kadar getıriyorum Gaiata'nın öyküsünü. Belgesel ikı eksen üzenne kurulu. Birin- ci eksende Galata Bankerleri'ni merkeze alarak finans tarihımizi anlatıyor. lkıncı eksende de Galata'nın Beyoglu'nun, Pe- ra'nın olu$umu var. Ancak bu oluşumda Galata Bankerlen de önemli bir rol oyna- dığından ikı eksen ıçı ıçe ginyor. - Özellikle Galata'yı seçme nedeniniz neydi? -Galata'nın öyküsü bır anlamda Os- manlı lmparatorluğu'nun ilk Avrupalılaş- //aı fandan Öztürk 'Bir Doğu Masalı Galata' adlı yeni belgeselinde Galata Bankerleri'ni merkez alarak Galata'nın öyküsünü anlatıyor izleyicilere. Öztürk, belgeselciliği popülist eğılimlere karşı anarşist bir tavır olarak tanımlıyor. masmı. çağdaş kentleşmeye geçişini an- latıyor. 19. yüzyılın sonlannda Paris ve Londra'dan sonra dünyanın üçüncü bor- sa ayagıydı burası. Türkiye Cumhuriyeti döneminde borsa hiçbir zaman bu düze- yı yakalayamadı. Tarihçılersöyledikleri- mi iddialı bulabılırler. ama ben ağırlıklı ola- rak azınlıklardan oluşan Galata Banker- leri'nin Osmanh'da ilk burjuva devrimı- ni başlattıklanna inanıyorum. Osmanh'da burjuva de\nminin olmadıgı savunulur, ama asl ında bu bakerler Osmanlı haneda- nına karşı mıkro düzeylerde de olsa böy- le girişimlerde bulundular. Çünkü serma- yeonlardaydı. - Büyük Şehir Belediyesi'nin Persembe Pazan'nı restore ederek kültür sanat mer- kezine dönüştürme projesine nasıl yakla- şıyorsunuz? Bu projeyı moda olarak değerlendinyo- rum ve kesinlikle karşı çıkıyorum. Yerle- n, kurumlan asıl kımlıklerinden anndın- yor, böyle 'kültür-sanat' gibı genel bır kavram bulup o elbıseyi de onlann üzen- ne gıydirmeyi çok seviyorlar, ama ben çokrüküsbuluyorumbuelbiseyı. Her za- man kültür ve sanattan yana olmama kar- şın bu kavramlann artık her şeyımizi kur- taran yumuşak bir nitelığe büründürüldü- ğünü düşünüyorum. Galata eğerdüzenle- necekse geçmışıne, tarihine uygun bırdü- zenleme olmalı bu. Bu bağlamda iki gü- zel örnek var Beyoğlu'nda: Bin Osman- lı Bankası'nın eski binasını Bankacılık Müzesi yapması, ıkincisi Sabancı'nın bu- radaki bir eski bınayı bankacılık ünıver- sitesi olarak düzenlemesi. Galata'nın şa- nına, kımlığıne uygun uygulamalar bun- lar. Belgeseli çekerken, Galata gözüyle bakan kamerama en çok halat, zincır gı- bi denizcılik aletlen satan dükkânlar ya- kıştı. Oralann Ortaköy gibi kafeler, bar- larla, galenlerle dolu bir merkez halıne gel- mesinı ınşallah görmem. -Türkiye'de belgeselcilik ne durumda ve izleyicisiyle buluşabiliyor mu? Taksı şpforünden balıkçısına kadar ki- me sorsanız belgeselleri izlemey i sev diğı- nı söyler. ama telev ızyonda bir realıty şov ya da dizı varken belgeseli en son sıraya atar. Ancak bu demek oluyor ki bizim in- sanımız kendismi belgesel izleyen bır dü- zeyde görmek istıyor. Kendı kendısini bel- gesel izleyen insan olarak idealize ediyor. Ancak buluştuğu adres şu anda hâlâ bel- gesel değil. Öte yandan üretım yapan en- telektüel açısından, belgesel yapmak ıste- yenlergiderek artıyor. En önemlisi belge- selciler örgütlendı Türkiye'de. Sinema gün- lerinde hiç beklemediğimiz bir ilgi gördük. Bunlar kendı ıdealleriyle buluşan insanlar- dı. Ben beş yıl sonra herkesin kendisini ide- alize ertiği o fotoğrafla buluşacağına. ya- nı belgesel ızleyicisi olacağına inanıyo- rum. Büyük şirketlerdeki sponsorluk İcu- rullannda da belgesellere yönelık bır bi- linç var. Zaten belgesel. sponsorolmasa sü- rekJi cepten yıyen bir şey. Belgesel yap- makda patikadan, uçurum kenanndan gıt- mek aslında. Işıklı yollardan gıtmek realıty. şarkıcı türkücü şovları yapmak demek. Neon lambalan onlan ışıklandınyor. Bu ne- denle çok anarşıst bir tavır olarak görüyo- rum belgesel yapmayı. Cal Tjader'ın müziğinl yaşatmak için... DaveSımueiTjader'in önemli bir müzikal kişilik olduğunu belirtiy«r. FECİRALPTEKİN Dave Samuels, Eddie Palmieri ve Dave Va- lentin 5. Uluslararası tstanbul Caz Festivali kapsamında 'A Tribute to Cal Tjader'(Cal Tjader'ın Anısma) başlıklı bir konser verdi- ler. Konser, Latin cazın dünyaca ünlü ismi vib- rafonist Cal Tjader'ın müzığını ve kışilığını bir kez daha onurlandırmak için düzenlendi. Samuels, Palmieri ve Valentın'in Tjader anısına vereceği konser duraklanndan sade- ce bir tanesiydi tstanbul. Ekip, bır yıl önce or- taya çıkan bu projeyi, Amerika'nın çeşitli yerlerinde gerçekleştirdikleri konserlerle iyi- ce pişirmişti. Geçen hafta Ella Fitzgerald anı- sına düzenlenen konserden sonra lstanbul Caz Festivali ikinci kez caz tarihinın unutul- maz bir ismini anımsama şansı sundu müzik- severlere. Samuels, Cal Tjader anısına düzenledikle- ri konserlere yönelik sorulanmızı yanıtladı. - Tribute konserler müzik adına nasıl bir önem taşıyor sizce? Tribute konserler belki de hiç dinleme ola- nağı bulamadıklan büyük sanatçılan, müzi- kal efsanelerı tanıma. onlann yapıtlannı öğ- renme fırsatı sunuyor insanlara. Mozart ya da Beethoven anısına gerçekleştırilen festı- valler de aynı amaca hizmet edıyorlar. - Peki Cal Tjader müzik tarihinde nasıl bir yer tutuyor? Tjader çok önemli bır mibıkal kişilik. O, insanlara vibrafonu tanıtan \e sevdiren isim. Biz. Tjader'ın anısına gerçekleijtirdiğimiz konserlerle, onun bıraktığı müzikal mirası yaşatmaya çalışıyoruz. Tek hedefımiz Tja- der'ın yaptıklannı tekrarlamak değil. Kendi- mizden de bır şeyler katarak bızlere bıraktı- ğı müzığı gelıştırmek için uğraşıyoruz -Tjader anısma gerçekleştirtceğiniz konser- ler için nasıl bir araya geldiniz? Bıryıl kadar önce CDkaydımız ıçın buluş- tuğumuzda bu konser programını hazırlama- ya karar verdık. Oturduk konuştuk ve çeşitli festivallerle aramızda baglantı kuracak bır acenteyle anlaştık. Tjader'ın müziği üzenne çalıştık ve şimdi buradayız - Konserler için nasü bir hazuiık süreci ge- çirdiniz? Önce oturup Tjader'ın müziği üzenne uzun uzun tartıştık. Daha sonra pratık yapmaya başladık. Buraya gelmeden önce de Boston, New York ve Monrreal gibi yerlerde konser- ler verdik. lstanbul Caz Festivalı'ne gelene ka- dar her şey yerlı yenne oturdu. - Tjader'ın, konserlerinizde en çok yansıt- mak ve anımsatmak istediğiniz yönleri ncler oldu? Konserlerimızde sergılemek ıstedığimız üç şey var. Bunlardan ilki, Tjader'ın enstrüman- tasyonu. Çünkü Tjader müzik tarihinde çok farklı enstrümanlan kombıne edebılen ılk isim. İnsanlara anımsatmak ıstedığimız ikin- ci nokta onun müzik stilı. Hep yeni malzemeler kullanmasına karşın hiçbir zaman müziktekı çizgisinin dışına çık- madı. Üçüncüsü. bıreysel anlamda da. ayn ay- n müzikal kışilıkler olarak sahnede bulunmak durumundayız YAZI ODASI SELİM İLERİ Şiir Kitapları Kitaplığımdaki şiir kıtaplarını bir araya getiriyo- rum. Nihayet. Bunca zaman sonra. Bir evden bir eve taşınışta kitaplar darmadağır oluyor. İstediğiniz kadar numaralayın, sıralı kutu- lara koyun; ne yaparsanız yapın. Yeni evde dağı- nıklık ortadan kalksın diye, üçer beşer raflara 'ft- kıyorsunuz' kitaplarınızı. Ardından pişmanlık çıka- geliyor. Bu evde, beş yazdır, kıtaplanmı, hiç olmazsa, be- nım bulabilecegım hale koyacağım. Şimdi zorun- lu bir sebeple, şiir kitaplarımı, her raftan tek tek se- çıp ayırıyorum. Kitaplığımı belkı de özellikle hale yola koymu- yorum. Pek ıç açıcı bır çalışma değil bu: Anılarla beliriyor. Falan tarihte edindiğim şiir ki- tabı. tşte sözgelimı S/s/erBulvarı. O, kitaplığımda- ki ılk şiir kitabıdır. Geçmışı sislere sağıyor bugün. Ya da bır şaırın sızın ıçın ımzaladığı kitaplar. In- ce ince şıır kitapları: Varlık Yayınlan'ndan/^Aada ve DarÇağ, De Yayınevi'nden Eski Toprak, Dıvançe. İki Başına Yürümek. Mürekkepli kalemle yazılmış satırlar yerlı yerınde, bıraz solmuş olsa bıle mürek- kep mavısi. Ama şairın ıçli yüzünü her gün b\raı daha özlüyorum... Zaman geçmiş, andığım şiir kitapları yeniden- yeniden basılmıştır, bir gün de "Bütün Şiirieri" olup çıkmış, birkaç cıltte adeta donmuştur. Sonra, bir de, sönmüş şiir kitapları var. Kimbiliı hangı hevesler, özlemler. ülkülerle yayımlanıp biı daha yıldızları parlamamak üzere yitmiş kitaplar kitapçıklar. Eskıden acımasızca 'ıskarta'ya çıkarırdım onla- rı. Şimdi heveslerını, özlemlerini, bütün o kırılmış- lığı duyabılmek için arkalarda bir yerlerde saklıyo- rum. Oylelerı var kı, tek dızelerı bıle bende ız bı- rakmıyor, çağrışımlar sağanağına alıp götürmü- yor beni. Varsın öyle olsun. Asıl hikâyeleri burada bunda. Beri yanda usta şairlerin güçlü verimleri. Sapa- sağlam duruyorlar. Çağdaş şiirimizin büyük bir şi- ir olduğunu duyumsatıyorlar. Kitapları buldukça, ayırdıkça, sayfalan arasındî uzun yolculuklara çıkıyorum. Geçen gün Gülter Akın'la akşam saatlerini etmişim. Bır başka gür Sabahattin Kudret Aksal'ındı. Yetmışler baştan aşağı güncel toplumcu şiirdi Bu güncel toplumcu şiırde, öyle sanıyorum ki, ka lıcıyı en çok Gülten Akın aranıp durdu. Ta Rüzgâ Gülü ve Kestım Kara Saçlanmı'y\a başlayan birey sel sesinden hıç ödün vermeksizin karanhk za man diliminı işledi. Alın, seksenlerin fırtınasından günümüze taşıyın "Günün Tanığı", Gülten Akın'dan dizeler: "Onu gördüm I Yüzu yabanıldı yıne yırtıcıydı Silahlan gördüm sonra I Düşen çocuklan gördürr I Gözlerinde yarım bırakılmış gülümseme "Onu gördüm I Mavı bir mersedes miydi? Bankalar bel kıran müdürler arasında I Gerisindı kurtlar I Cebinde eskimeyen bir Frankeştaynla".. Sabahattin Kudret beni handiyse otuzlann 'ad sız bırakılmış' Istanbul'una götürdü, sonra kıtap lar, birer ıkişer, Sabahattin Kudret gıtgide 'idil'le söylemeye koyuldu, derken geçmiş günler birer iz düşümdü... Oktay Rifat'ın Perçemli Sokak'\n\ bu sabah üstelik koca koca Yedıgün ciltlerinın arasına sıkış mış buldum. Gerçi toplu basımlarda bu incecik şıır kitabı dî yer alıyor, ama ilkgözağrısı elbette başka. Eleştirmenler Perçemli Sokak'ta dille oynandı ğı, o şiir anlayışının yadırganacağı kanısına varmış lar. Kırkı aşkın yıl sonra. Perçemli Sokak'ın dil< yepyeni olanaklar getırdiği açık seçık ayırt edile bılıyor. Şiir kıtaplarını yan yana dizerken günümüze ka dar gelmeye çalışıyorum. Şairlerin doğum tarihle rini, eser veriş tarihlerını ölçek tuttum. Günümüz* yaklaştıkça kitaplığımın şiir birikimi cılızlaştı; günü müz şairlerini yeterince okumadığımı saptadım. Oysa, Eray Canberk le Metin Celâl'in hazırla dıkları 199 Şairden 199 Şiir'öe çok sevdiğim şiir ler olmuştu. Birhan Keskin'in "Cinayet Kışı"r çok sevmıştım. Oktay Taftalı'yı sevmiştim. Meh met Yaşın'ı sevmiştim. (Mehmet Yaşın'ın şiir ki taplan kitaplığımda var). Günümüz şairieri kitapya yımlarken hangı olanaksızlıklarta boğuşuyorlar? Ya dergilerde kalan şıırler, defterlerde, sayfalar da, kâğıtlarda, o şıirler... Takvimde İz Bırakan: "Başkalanndan bize gelen sevgiyi çoğu zamaı bizden onlara akan sevginin geri yansıması oluş turmuyormu dersiniz?" Haldun Taner, "Karşılık lı" (Yalıda Sabah), Bılgı Yayınevi, 1983. Yıjmaz Güney ve Nâzım HHunet, Giiney dergisinde • Kültür Servisi - Güney Kültür Sanat \e Edebiyat dergısının Temmuz-Ağustos sayısı çiktı. Dergınin bu sayısı Alışan Karahan'ın 'Yılmaz'a Dair' adlı şiıriyle başlıyor. Dergiye aynca. Yılmaz Odabaşı 'Hamo'lar ve Türkiye Sineması'. A. Karabağ "Kızım", Ali Balı 'Arabanın Içi'. Temel Demırer '\îedya(lan)nın Marifeti'. Polat Sangül 'Sokakta Tiyatro' başlıklı yazılanyla katılıyor. Dergınin dosya konusu ıse 'Hangı Kültür Mırasına Sahip Çıkıyoruz". Aynca ^ ılmaz Güney ve Nâzım Hikmet'in sanat anlayışlan üzenne yazılar da dergide yer alıyor. Szymbopska'dan Başlıksız OlabUir' • Kültür Servisi -1996 y ılında Nobel Edebiyat Ödülü'n alan U'islavva Szymborska'nın, Neşe Taluy Yüce ve Agnıeszka Ayşen Lytko'nun Lehçeden Türkçeye çevirdıkJen. "Başlıksız Olabilır' adlı şıır kitabı. İyi Şeyleı Yayıncılık tarafindan yayımlandı Başlıksız Olabilir adlı şiir kitabmda okur, aşklan. aynlıklan. hastalıklan ve ölümü çoğu zaman güler yüzle. dımdık karşılayan bır kadının şiirlennı bulacak. Polonyalı kadın şair Wislawa Szymborska. günümüz Polonya şiirinin Zbigniew Herbe ve Tadeusz Rozevvıcz'le birlikte en önemli temsılcılennden bın sayılıyor Akatlap'da yaz okulu • Kültür Servisi - Beşıktaş Belediyesi Akatlar Kültüı Merkezi'nde yapılacak olan Yaz Okulu Tiyatro Kursu ıçın ön kayıtlar başladı. Görüntü Sanatlar Limıted Şırketı tarafindan Beşiktaş Belediye Başkanlığı'nın katkılanyla ücretsız olarak venlecek olan kurslar. 20 Temmuz 1998 Pazartesı günü başlayacak ve ağustos ayı boyunca devam edecek. 15-21 arası yaş grubu içiı yapılacak olan kurslann amacı çocuk tıyatrolan için oyuncu yetıştırmek. Gençlenn becerilennı gelıştirerel kültür ve sanat hayatına yenı soluklar kazandırmak ısteyenlerın 282 67 25 - 282 57 80 numaralı telefonlardan bılgı alarak Akatlar Kültür Merkezi'ne başvurmalan gerekıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle