Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14TEMMUZ1998SAL
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Dormen Tiyatrosu, Izmir turnesinde 'Bu Filmi Görmüştüm' adlı oyunu sunuyor
Gıısel ldııdiğe ko anı lllSİlk
Cinsel kimliğimizin, yaşamımız bo-
yunca oynadığımız toplumsal roller ıçın-
deki belirleyıcilığını hıç kuşkusuz hepi-
mız düşünmüşüzdür. Bu belırleyıcıliğin
yalnız bızim değıl, ıbşkıde olduğumuz tüm
ınsanlann bıze olan tutumunu etkıledı-
ğini de. Bu ılişkılen bıraz aynntıladığı-
mızda, yaşamımızı neredeyse bütünüy-
le ve bireysel-toplumsal duyarlılığımızı.
birlikte varolduğumuz insanların cinsel
kimlikleri üstüne kurduğumuzu görürüz.
Önce (tanısak da tanımasak da) anne-
miz ve babamız vardır. Sonra kız ya da
erkek kardeşlerımiz, kız ya da erkek ar-
kadaşlanmız, çoğunlukla karşı cınsten
olan sevgililenmiz, dişi ya da erkek iş ar-
kadaşlanmız, komşulanmız, dostlanmız.
düşmanlanmız, kanmız ya da kocamız,
kız ya da erkek çocuklanmız, torunlan-
mız, gelınlerimiz ya da damatlarımız.
yöneticılenmiz, bize hızmet edenler...
(Lısteyi uzatmayalım, 'Başbakan'ımızın
cinsel kimliğinın bile duyarlılığımızı ve
davranışlanmızı nasıl etkilediğine daha
birkaç yıl önce birinci elden tanık olma-
dık mı?)
Diyelım ki birdenbire. yaşamımızın
vazgeçilmez bir parçası olarak benimse-
diğimiz, karşısında oynadığımız rolü cin-
sel kimliği doğrultusunda belirlediğimiz
kişinin farklı bir cinsel kımlik taşıdıgını
anlıyoruz. Bu farklılık. yalnız bızim du-
yarlılığımızı ve davranışlanmızı değil. o
kişıyle yukanda saydıklanmızdan herhan-
gi biri doğrultusunda ilişki içinde bulu-
nan herkesin oynadığı rollen etkıleye-
cektir. Yaşamımızı koşullandırmış bir
gerçeğın bir başka gerçekle yer değıştir-
mesıyle yüz yüze geldiğımız bir bunalım-
dırsöz konusuolan. Artık, bireşikteyiz-
dir. Bu eşıkten atlamak zorundayız...
Dönüp dolaşıp 'dramsanaö'nın belke-
miğini oluşturan 'bunalım' noktasına
vardık. 'BunaJım' karşısında yapılan 'se-
çinTın bıçimi. dramı bir uçta trajediye,
öteki uçta komedıye ulaştınr. Ya da çağ-
daş dram yazarlığının karar kıldığı doz-
da. trajedi ve komedi aynı yumağa san-
hr.
Dormen Tivatrosu'nun 13-20 Tem-
muz arasında fzmir'de sunacagı 'Bu Fil-
mi Görmüştüm* oyun unun Fransız yazar-
lan Bricaire ve Lasaygues konuya 'fars'
gözlükleriyle bakmışlar. Ortava çıkan
'beklenmedik durum'un neden oldugu
roller ve ilışkıler kanşıklığının tüm kat-
manlannı alabildiğine değerlendırerek
olaylan ve dunımları bir sürpnzler dızı-
si oluşturacak biçimde kurgulamışlar.
Kurgu, Haldun Dormen'ın ekledikieriy-
le yoğunlaştınlmış ve sürpnzlenn oyu-
nun son noktasına dek bırbınni ızledıgı
katıksız bir fars çıkmış ortaya.
Ancak, oyunun güldürücülüğünde. ko-
şuşturma, kapı dınleme. yalan yoluyla
zor durumdan kurtulma. kötü ya da iyi
rastlantılargibı klışeleşmışkomedıöğe-
lerı yanında. yazarlann ustalıkla kotar-
dığı ve Gencay Gürün'ün aynı ustalıkla
dilımıze aktardığı 'esprilisöyleşiınler'in
de büyük payı var. Sonuç, İngılız "zara-
feti' taşıyan bir Fransız farsı...
Duygu Sağıroğlu'nun oyuna denk dü-
şen yetkın çevre tasarımı içinde. Dor-
men Tiyatrosu'nun gelenekleşmiş çız-
gisini sürdüren. hızlı tempolu, seyırciyı
peşınden sürükleven. ucuz güldürücülü-
ge abanmayan. düzeyiı bir komedi yapı-
mı oluşmuş. Yönetmen Çetin Akcan,yal-
nızca bu tür güldürüler üstünde çalışma-
sa da, bir zamanlar altından yalnızca Hal-
dun Dormen'ın kalkabıldığı hızlı trafik
akışlı oyunlan sahnelemede, 'usta'ya "ra-
kip' olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Oyuncularla yaptıgı çalışma da başarılı.
'Bu Filmi Görmüştüm'. oyunculukla
parlayan bir sahne metnı. Kalıplaşmış
gıildürü oyunculuğu numaralany la geçış-
tırılebılecek bir oyun değıl. Afıfe Tıyat-
ro Ödüllen jürısince bu oyundakı yoru-
muyla En lyı Erkek Komedi Oyuncusu
seçılen Metin Serezli'nin üç ayn duyar-
lılıgı ınce geçışlerle canlandırdığı Frank
Harder'ını ızlerken aldıgınız tadı kota-
rabılmek ıçın, Serezli'nin bınkımıne \e
yeteneğıne sahıp olmak gerekıyor.
Serezlı \e Haldun Dormen. bır kez da-
ha yaman bır ikıli oluşturuyorlar. Dormen.
bu kez hızlı sahne trafığıne en az katılan
bır rolde. Albert Lamart'ta. daha çok
'esprili söyleşim' yoluyla belirgınleşen
sevsız \e derınden gıden bır yorum su-
nuyor. Çok hızlı konuşuyor. espnlen ka-
çırmayın! 'Jön'ü oynayan genç sanatçı Al-
per Düzen ise ustaların gerisıne düşme-
yen, son derece dengelı \e dozunda bir
oyunculukla taşıyor rolünü. *Bu Filmi
Görmüştüm' yapımını taçlandıran. do-
zu doğru ayarlanmış bır oyunculuk çız-
gısının sahneye aktarılmış olması. Oyu-
nun ikı bayan sanatçısı. Gülen Karaman
ve Şebnem Özinal da. Marcel Dupont
rolündekı Metin Aslan'la (İzmır tumesın-
de Gürkan Uygun) birlikte. bu çızgının
baştan sona kotanlması yönünde düzey-
li ve keyıfli yorumlar sergıliyorlar.
•Bu Filmi görmüştüm' Dormen'ce bir
tiyatro tadı sunuyor...
Handan Öztürk, yeni belgeseli 'Bir Doğu Masalı Galata'da Osmanlı'nın finans tarihine ışık tutuyor
Haremin Büyüsü
J
nden Galata masalınaGÜL ERÇETİN
Geçen yıl Haremin Büyüsü adlı belge-
sele başlayan Handan Öztürk, bu proje-
sini henüz izleyıciyle buluşturmadan 'Bir
Doğu Masalı Galata' adlı yenı belgese-
line başladı. Öztürk. sunuculuğu da üst-
lendigı belgeselde Galata Bankerleri'ni
merkeze alarak Galata'nın öyküsünü an-
latıyor bu kez. Belgesel bir anlamda azın-
lıklann öyküsüne, Galata Bankerlen'nın
finans tarihine, Osmanlı'nın ılk Avrupa-
lılaşma sürecine ve Öztürk'ün 'Osman-
lıda mikro düzeydeki ilk burjuva dev-
rimi' olarak niteledıği sürece ışık tutuyor.
Belgeseli toplumdakı kolaycı. popülıst
eğılimlere karşı anarşist bir tavır olarak ta-
nımlayan Handan Öztürkle görüştük.
-Haremin Büyüsü'nün hemen ardından
'Bir Doğu Masalı Galata' projesi nasıl baş-
ladı?
Yeni belgeselimin bütçesi için Kültür Ba-
kanlığı'ndan kredi aldım, bu nedenle de
önümüzdeki ay teslim etmem gerekiyor.
Sonuçta Haremin Büyüsü'nden hemen
sonra baslamakzorundakaldım. Harem'in
de bitmemiş bir iki işi kalmıştı. Böylelik-
le iki belgeseli bir arada çıkartınm diye
düşündüm. Harem'den çıktım Galata'ya
girdım kısacası.
-Harem'in Büyüsü belgeseünin çekün-
leri çoköneeden bitmiştL Tamamlanmaaşa-
ması neden bu kadar uzadı?
-Harem aslında çok garip bır şekilde
bana egemen bır proje oldu. Mütevazı bir
şekilde götürmek ıstemiştim. ancak papa-
razi basının eline düştükten sonra benden
bağımsızlaştı. Bunun rahatsızlıgını çok
fazla duymaya başladım. Bu şamatadan
ben sorumlu değildim, ama gelişen olay-
lann ardından kendimi bir şeyler yapmak
için zorunlu hissediyordum. Bu nedenle
de kafamdaki bütçenın çok üstüne çıka-
rak belgeselin düzeyıni yükseltmek iste-
dım. Dönüp dönüp yenıden ırdeledim Ha-
rem'i. Sonuçta belgesele noktayı koyma
anı bu kadar uzadı.
-Bir Doğu Masalı Galata'da da drama-
tizasyona yer verecek misiniz?
Hayır, klasık belgesellerde olduğu gi-
bi sadece anlatım var. Dramatizasyon ça-
lışırken çok keyifli. ama basın da belge-
seli amacından saptınyor. Haremin Büyü-
sü'nü de bir fılm gibi görmek beklentisi-
ne girdiler. oysa 75 dakikalık belgeselde
en fazla beş dakikalık dramatizasyon var-
dı. Öte yandan yeterli bütçem olsaydı Tür-
kiye'de insanların biçımı amacın önüne ge-
çirme egilimıne karşın yine pes etmeyıp
dramatik sahnelerekleyebılirdım.
-Galata'nın öyküsüne ne açıdan yakla-
şıyorsunuz?
Konstantin dönemınde şehrin ınşa edil-
mesı aşamasından İkinci Dünya Savaşı'na
kadar getıriyorum Gaiata'nın öyküsünü.
Belgesel ikı eksen üzenne kurulu. Birin-
ci eksende Galata Bankerleri'ni merkeze
alarak finans tarihımizi anlatıyor. lkıncı
eksende de Galata'nın Beyoglu'nun, Pe-
ra'nın olu$umu var. Ancak bu oluşumda
Galata Bankerlen de önemli bir rol oyna-
dığından ikı eksen ıçı ıçe ginyor.
- Özellikle Galata'yı seçme nedeniniz
neydi?
-Galata'nın öyküsü bır anlamda Os-
manlı lmparatorluğu'nun ilk Avrupalılaş-
//aı fandan Öztürk 'Bir Doğu
Masalı Galata' adlı yeni
belgeselinde Galata Bankerleri'ni
merkez alarak Galata'nın
öyküsünü anlatıyor izleyicilere.
Öztürk, belgeselciliği popülist
eğılimlere karşı anarşist bir tavır
olarak tanımlıyor.
masmı. çağdaş kentleşmeye geçişini an-
latıyor. 19. yüzyılın sonlannda Paris ve
Londra'dan sonra dünyanın üçüncü bor-
sa ayagıydı burası. Türkiye Cumhuriyeti
döneminde borsa hiçbir zaman bu düze-
yı yakalayamadı. Tarihçılersöyledikleri-
mi iddialı bulabılırler. ama ben ağırlıklı ola-
rak azınlıklardan oluşan Galata Banker-
leri'nin Osmanh'da ilk burjuva devrimı-
ni başlattıklanna inanıyorum. Osmanh'da
burjuva de\nminin olmadıgı savunulur,
ama asl ında bu bakerler Osmanlı haneda-
nına karşı mıkro düzeylerde de olsa böy-
le girişimlerde bulundular. Çünkü serma-
yeonlardaydı.
- Büyük Şehir Belediyesi'nin Persembe
Pazan'nı restore ederek kültür sanat mer-
kezine dönüştürme projesine nasıl yakla-
şıyorsunuz?
Bu projeyı moda olarak değerlendinyo-
rum ve kesinlikle karşı çıkıyorum. Yerle-
n, kurumlan asıl kımlıklerinden anndın-
yor, böyle 'kültür-sanat' gibı genel bır
kavram bulup o elbıseyi de onlann üzen-
ne gıydirmeyi çok seviyorlar, ama ben
çokrüküsbuluyorumbuelbiseyı. Her za-
man kültür ve sanattan yana olmama kar-
şın bu kavramlann artık her şeyımizi kur-
taran yumuşak bir nitelığe büründürüldü-
ğünü düşünüyorum. Galata eğerdüzenle-
necekse geçmışıne, tarihine uygun bırdü-
zenleme olmalı bu. Bu bağlamda iki gü-
zel örnek var Beyoğlu'nda: Bin Osman-
lı Bankası'nın eski binasını Bankacılık
Müzesi yapması, ıkincisi Sabancı'nın bu-
radaki bir eski bınayı bankacılık ünıver-
sitesi olarak düzenlemesi. Galata'nın şa-
nına, kımlığıne uygun uygulamalar bun-
lar. Belgeseli çekerken, Galata gözüyle
bakan kamerama en çok halat, zincır gı-
bi denizcılik aletlen satan dükkânlar ya-
kıştı. Oralann Ortaköy gibi kafeler, bar-
larla, galenlerle dolu bir merkez halıne gel-
mesinı ınşallah görmem.
-Türkiye'de belgeselcilik ne durumda
ve izleyicisiyle buluşabiliyor mu?
Taksı şpforünden balıkçısına kadar ki-
me sorsanız belgeselleri izlemey i sev diğı-
nı söyler. ama telev ızyonda bir realıty şov
ya da dizı varken belgeseli en son sıraya
atar. Ancak bu demek oluyor ki bizim in-
sanımız kendismi belgesel izleyen bır dü-
zeyde görmek istıyor. Kendı kendısini bel-
gesel izleyen insan olarak idealize ediyor.
Ancak buluştuğu adres şu anda hâlâ bel-
gesel değil. Öte yandan üretım yapan en-
telektüel açısından, belgesel yapmak ıste-
yenlergiderek artıyor. En önemlisi belge-
selciler örgütlendı Türkiye'de. Sinema gün-
lerinde hiç beklemediğimiz bir ilgi gördük.
Bunlar kendı ıdealleriyle buluşan insanlar-
dı. Ben beş yıl sonra herkesin kendisini ide-
alize ertiği o fotoğrafla buluşacağına. ya-
nı belgesel ızleyicisi olacağına inanıyo-
rum. Büyük şirketlerdeki sponsorluk İcu-
rullannda da belgesellere yönelık bır bi-
linç var. Zaten belgesel. sponsorolmasa sü-
rekJi cepten yıyen bir şey. Belgesel yap-
makda patikadan, uçurum kenanndan gıt-
mek aslında. Işıklı yollardan gıtmek realıty.
şarkıcı türkücü şovları yapmak demek.
Neon lambalan onlan ışıklandınyor. Bu ne-
denle çok anarşıst bir tavır olarak görüyo-
rum belgesel yapmayı.
Cal Tjader'ın müziğinl yaşatmak için...
DaveSımueiTjader'in önemli bir müzikal kişilik olduğunu belirtiy«r.
FECİRALPTEKİN
Dave Samuels, Eddie Palmieri ve Dave Va-
lentin 5. Uluslararası tstanbul Caz Festivali
kapsamında 'A Tribute to Cal Tjader'(Cal
Tjader'ın Anısma) başlıklı bir konser verdi-
ler. Konser, Latin cazın dünyaca ünlü ismi vib-
rafonist Cal Tjader'ın müzığını ve kışilığını
bir kez daha onurlandırmak için düzenlendi.
Samuels, Palmieri ve Valentın'in Tjader
anısına vereceği konser duraklanndan sade-
ce bir tanesiydi tstanbul. Ekip, bır yıl önce or-
taya çıkan bu projeyi, Amerika'nın çeşitli
yerlerinde gerçekleştirdikleri konserlerle iyi-
ce pişirmişti. Geçen hafta Ella Fitzgerald anı-
sına düzenlenen konserden sonra lstanbul
Caz Festivali ikinci kez caz tarihinın unutul-
maz bir ismini anımsama şansı sundu müzik-
severlere.
Samuels, Cal Tjader anısına düzenledikle-
ri konserlere yönelik sorulanmızı yanıtladı.
- Tribute konserler müzik adına nasıl bir
önem taşıyor sizce?
Tribute konserler belki de hiç dinleme ola-
nağı bulamadıklan büyük sanatçılan, müzi-
kal efsanelerı tanıma. onlann yapıtlannı öğ-
renme fırsatı sunuyor insanlara. Mozart ya
da Beethoven anısına gerçekleştırilen festı-
valler de aynı amaca hizmet edıyorlar.
- Peki Cal Tjader müzik tarihinde nasıl bir
yer tutuyor?
Tjader çok önemli bır mibıkal kişilik. O,
insanlara vibrafonu tanıtan \e sevdiren isim.
Biz. Tjader'ın anısına gerçekleijtirdiğimiz
konserlerle, onun bıraktığı müzikal mirası
yaşatmaya çalışıyoruz. Tek hedefımiz Tja-
der'ın yaptıklannı tekrarlamak değil. Kendi-
mizden de bır şeyler katarak bızlere bıraktı-
ğı müzığı gelıştırmek için uğraşıyoruz
-Tjader anısma gerçekleştirtceğiniz konser-
ler için nasıl bir araya geldiniz?
Bıryıl kadar önce CDkaydımız ıçın buluş-
tuğumuzda bu konser programını hazırlama-
ya karar verdık. Oturduk konuştuk ve çeşitli
festivallerle aramızda baglantı kuracak bır
acenteyle anlaştık. Tjader'ın müziği üzenne
çalıştık ve şimdi buradayız
- Konserler için nasü bir hazuiık süreci ge-
çirdiniz?
Önce oturup Tjader'ın müziği üzenne uzun
uzun tartıştık. Daha sonra pratık yapmaya
başladık. Buraya gelmeden önce de Boston,
New York ve Monrreal gibi yerlerde konser-
ler verdik. lstanbul Caz Festivalı'ne gelene ka-
dar her şey yerlı yenne oturdu.
- Tjader'ın, konserlerinizde en çok yansıt-
mak ve anımsatmak istediğiniz yönleri ncler
oldu?
Konserlerimızde sergılemek ıstedığimız üç
şey var. Bunlardan ilki, Tjader'ın enstrüman-
tasyonu. Çünkü Tjader müzik tarihinde çok
farklı enstrümanlan kombıne edebılen ılk
isim. İnsanlara anımsatmak ıstedığimız ikin-
ci nokta onun müzik stilı.
Hep yeni malzemeler kullanmasına karşın
hiçbir zaman müziktekı çizgisinin dışına çık-
madı. Üçüncüsü. bıreysel anlamda da. ayn ay-
n müzikal kışilıkler olarak sahnede bulunmak
durumundayız
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Şiir Kitapları
Kitaplığımdaki şiir kıtaplarını bir araya getiriyo-
rum. Nihayet. Bunca zaman sonra.
Bir evden bir eve taşınışta kitaplar darmadağır
oluyor. İstediğiniz kadar numaralayın, sıralı kutu-
lara koyun; ne yaparsanız yapın. Yeni evde dağı-
nıklık ortadan kalksın diye, üçer beşer raflara 'ft-
kıyorsunuz' kitaplarınızı. Ardından pişmanlık çıka-
geliyor.
Bu evde, beş yazdır, kıtaplanmı, hiç olmazsa, be-
nım bulabilecegım hale koyacağım. Şimdi zorun-
lu bir sebeple, şiir kitaplarımı, her raftan tek tek se-
çıp ayırıyorum.
Kitaplığımı belkı de özellikle hale yola koymu-
yorum. Pek ıç açıcı bır çalışma değil bu:
Anılarla beliriyor. Falan tarihte edindiğim şiir ki-
tabı. tşte sözgelimı S/s/erBulvarı. O, kitaplığımda-
ki ılk şiir kitabıdır. Geçmışı sislere sağıyor bugün.
Ya da bır şaırın sızın ıçın ımzaladığı kitaplar. In-
ce ince şıır kitapları: Varlık Yayınlan'ndan/^Aada ve
DarÇağ, De Yayınevi'nden Eski Toprak, Dıvançe.
İki Başına Yürümek. Mürekkepli kalemle yazılmış
satırlar yerlı yerınde, bıraz solmuş olsa bıle mürek-
kep mavısi. Ama şairın ıçli yüzünü her gün b\raı
daha özlüyorum...
Zaman geçmiş, andığım şiir kitapları yeniden-
yeniden basılmıştır, bir gün de "Bütün Şiirieri" olup
çıkmış, birkaç cıltte adeta donmuştur.
Sonra, bir de, sönmüş şiir kitapları var. Kimbiliı
hangı hevesler, özlemler. ülkülerle yayımlanıp biı
daha yıldızları parlamamak üzere yitmiş kitaplar
kitapçıklar.
Eskıden acımasızca 'ıskarta'ya çıkarırdım onla-
rı. Şimdi heveslerını, özlemlerini, bütün o kırılmış-
lığı duyabılmek için arkalarda bir yerlerde saklıyo-
rum. Oylelerı var kı, tek dızelerı bıle bende ız bı-
rakmıyor, çağrışımlar sağanağına alıp götürmü-
yor beni. Varsın öyle olsun. Asıl hikâyeleri burada
bunda.
Beri yanda usta şairlerin güçlü verimleri. Sapa-
sağlam duruyorlar. Çağdaş şiirimizin büyük bir şi-
ir olduğunu duyumsatıyorlar.
Kitapları buldukça, ayırdıkça, sayfalan arasındî
uzun yolculuklara çıkıyorum. Geçen gün Gülter
Akın'la akşam saatlerini etmişim. Bır başka gür
Sabahattin Kudret Aksal'ındı.
Yetmışler baştan aşağı güncel toplumcu şiirdi
Bu güncel toplumcu şiırde, öyle sanıyorum ki, ka
lıcıyı en çok Gülten Akın aranıp durdu. Ta Rüzgâ
Gülü ve Kestım Kara Saçlanmı'y\a başlayan birey
sel sesinden hıç ödün vermeksizin karanhk za
man diliminı işledi.
Alın, seksenlerin fırtınasından günümüze taşıyın
"Günün Tanığı", Gülten Akın'dan dizeler:
"Onu gördüm I Yüzu yabanıldı yıne yırtıcıydı
Silahlan gördüm sonra I Düşen çocuklan gördürr
I Gözlerinde yarım bırakılmış gülümseme
"Onu gördüm I Mavı bir mersedes miydi?
Bankalar bel kıran müdürler arasında I Gerisindı
kurtlar I Cebinde eskimeyen bir Frankeştaynla"..
Sabahattin Kudret beni handiyse otuzlann 'ad
sız bırakılmış' Istanbul'una götürdü, sonra kıtap
lar, birer ıkişer, Sabahattin Kudret gıtgide 'idil'le
söylemeye koyuldu, derken geçmiş günler birer iz
düşümdü...
Oktay Rifat'ın Perçemli Sokak'\n\ bu sabah
üstelik koca koca Yedıgün ciltlerinın arasına sıkış
mış buldum.
Gerçi toplu basımlarda bu incecik şıır kitabı dî
yer alıyor, ama ilkgözağrısı elbette başka.
Eleştirmenler Perçemli Sokak'ta dille oynandı
ğı, o şiir anlayışının yadırganacağı kanısına varmış
lar. Kırkı aşkın yıl sonra. Perçemli Sokak'ın dil<
yepyeni olanaklar getırdiği açık seçık ayırt edile
bılıyor.
Şiir kıtaplarını yan yana dizerken günümüze ka
dar gelmeye çalışıyorum. Şairlerin doğum tarihle
rini, eser veriş tarihlerını ölçek tuttum. Günümüz*
yaklaştıkça kitaplığımın şiir birikimi cılızlaştı; günü
müz şairlerini yeterince okumadığımı saptadım.
Oysa, Eray Canberk le Metin Celâl'in hazırla
dıkları 199 Şairden 199 Şiir'öe çok sevdiğim şiir
ler olmuştu. Birhan Keskin'in "Cinayet Kışı"r
çok sevmıştım. Oktay Taftalı'yı sevmiştim. Meh
met Yaşın'ı sevmiştim. (Mehmet Yaşın'ın şiir ki
taplan kitaplığımda var). Günümüz şairieri kitapya
yımlarken hangı olanaksızlıklarta boğuşuyorlar?
Ya dergilerde kalan şıırler, defterlerde, sayfalar
da, kâğıtlarda, o şıirler...
Takvimde İz Bırakan:
"Başkalanndan bize gelen sevgiyi çoğu zamaı
bizden onlara akan sevginin geri yansıması oluş
turmuyormu dersiniz?" Haldun Taner, "Karşılık
lı" (Yalıda Sabah), Bılgı Yayınevi, 1983.
Yıjmaz Güney ve Nâzım HHunet,
Giiney dergisinde
• Kültür Servisi - Güney Kültür Sanat \e Edebiyat
dergısının Temmuz-Ağustos sayısı çiktı. Dergınin bu
sayısı Alışan Karahan'ın 'Yılmaz'a Dair' adlı şiıriyle
başlıyor. Dergiye aynca. Yılmaz Odabaşı 'Hamo'lar
ve Türkiye Sineması'. A. Karabağ "Kızım", Ali Balı
'Arabanın Içi'. Temel Demırer '\îedya(lan)nın
Marifeti'. Polat Sangül 'Sokakta Tiyatro' başlıklı
yazılanyla katılıyor. Dergınin dosya konusu ıse
'Hangı Kültür Mırasına Sahip Çıkıyoruz". Aynca
^ ılmaz Güney ve Nâzım Hikmet'in sanat anlayışlan
üzenne yazılar da dergide yer alıyor.
Szymbopska'dan Başlıksız OlabUir'
• Kültür Servisi -1996 y ılında Nobel Edebiyat Ödülü'n
alan U'islavva Szymborska'nın, Neşe Taluy Yüce ve
Agnıeszka Ayşen Lytko'nun Lehçeden Türkçeye
çevirdıkJen. "Başlıksız Olabilır' adlı şıır kitabı. İyi Şeyleı
Yayıncılık tarafindan yayımlandı Başlıksız Olabilir adlı
şiir kitabmda okur, aşklan. aynlıklan. hastalıklan ve
ölümü çoğu zaman güler yüzle. dımdık karşılayan bır
kadının şiirlennı bulacak. Polonyalı kadın şair Wislawa
Szymborska. günümüz Polonya şiirinin Zbigniew Herbe
ve Tadeusz Rozevvıcz'le birlikte en önemli
temsılcılennden bın sayılıyor
Akatlap'da yaz okulu
• Kültür Servisi - Beşıktaş Belediyesi Akatlar Kültüı
Merkezi'nde yapılacak olan Yaz Okulu Tiyatro Kursu
ıçın ön kayıtlar başladı. Görüntü Sanatlar Limıted
Şırketı tarafindan Beşiktaş Belediye Başkanlığı'nın
katkılanyla ücretsız olarak venlecek olan kurslar. 20
Temmuz 1998 Pazartesı günü başlayacak ve ağustos
ayı boyunca devam edecek. 15-21 arası yaş grubu içiı
yapılacak olan kurslann amacı çocuk tıyatrolan için
oyuncu yetıştırmek. Gençlenn becerilennı gelıştirerel
kültür ve sanat hayatına yenı soluklar kazandırmak
ısteyenlerın 282 67 25 - 282 57 80 numaralı
telefonlardan bılgı alarak Akatlar Kültür Merkezi'ne
başvurmalan gerekıyor.