18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 HAZİRAN 1998 PERŞEMBE 12 KULTUR •• •• Osman Şahin 'Mahşer' adlı kitabıyla 1998 Yunus Nadi Oykü Odülü'nün sahibi oldu Ana rahminde r gecesı FECİRALPTEKİN Osman Şahin, Anadolu'da ye- nşmış. Köy Enstitü*iü bir yaan in- sanı... Türkiye Yazarlar Sendika- sı. Türk Pen Yazarlar Derneği. Dil Derneğı, Edebiyatçılar Dernegi • üyesi. Bugüne dek 9 öykü, 2 ro- man, 2 senaryo \e 1 araştırma-in- celeme-röportaj kitabı yayımlan- dı. TRT-1970 Öykü Büyiik Ödü- lü, 1980 Nevzat L stün Öykü Ödü- lü, 1992 Ömer Seyfettin Öykü Ödülü. 1993 Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı'nın _ ^ _ ^ _ sahıbı. Yazdıgı 21 öykü fılme alındı. Bu filmler yurtiçi veyurtdışı film festivallerinde 25'ten fazla ödül aldı. Geçen yıl 9. Ankara Uluslara- rası Film Festivali'nde Türk sınemasına olan katkılarından dolayı Aziz Nesin Emek Ödü- lü'nü kazandı. Şahin. yapıtlarında arka plana kırsal kesi- mı yerleştirdı her za- man, ana izleği ise insandı. tnsan ve insana ilişkin her şey, korku, ölüm, şiddet, aşk, tutku ve cinsel- lik... Şahin, Mahşeradlı kitabıy- la 1998 Yunus Nadi Öykü Ödü- lü'nün sahibi oldu. Mahşer'de on öykü yer alıyor. tlk öykü GöJgemin Golgesi'nde tükenmiş bir yaşamın kaynağına yapilan yolculuğu, ikinci öykü Dişler'de düşle gerçeğin harman- landığı bir aşk öyküsünü anlatıyor Şahin. Üçüncü öykü Mahşer ise, birbirine bağlı sekiz öyküden olu- şuyor. Gölgemın Gölgesi'ni "Kendi- mi buldıığum öykü" diye nitelen- diriyor Şahin. "Bu öyküde kay- bolup gitmiş. bellek \<e görenekJe- rini yitirmiş eski göçebe yaşamla- n verme>e calıştım. Bunu yapar- kendurmadan\enitenen,yeniden doğan bir yaşamı,yani doğayıyük- sek sesle anlatmaya, yapraklaruı içinden gelen köklerin gizemini haber vermeye çabaladım. Dağ- lar sonsuza değin kendilerini ye- nilerler, toprağın umudu olan ba- har ve çiçekier ölenin yanında in- sana yaşamın üstünlüğünü göste- ririer. Bu nedenle Gölgemin Göl- gesi, her sözcüğünde kendimi için- de du vumsadığım, doğav a ezgiler yağdırdığun, doğayi adeta insan- laştırdığım biröyküdür. Bunuya- parken kavbolmuş gitmiş eski gö- çebe yasamımı, yani dünle bugün ^ _ _ _ ^ arasında kopan ipi onarmava çalıştım. Doğnı sözcükler kul- lanmak için çabala- dım. Böyieceyaşamm hakkını vermeri de- nedim. Zaten yazann işlevide yaşamın hak- kını vurgulamak de- ğü midir?" Mahşer'de ise, ko- casının ölü bedeniy- le birlikte birdağ ma- ğarasına sığınan Hu- I "~**^^~ maKadın'ınüçeşkı- yaya karşı verdiği bir gecelik ya- şam mücadelesi anlatılıyor. Huma Kadın'ın, insanlıktan çıkmış bu üç adama üstün geliş ö> küsü çer- çevesinde yine korku ve ölüm te- malannı irdeliyor Şahin. "Korku, kisüik demirine kanla verilen çeiik suyun adıdır" dıyor. T ü m canblann evrensel duygu- sudur, can taşunanın cezasıdır." Bezci Çetesi nin üç eşkıyası, ken- di inlerinde ilk kez bir yabancıya, durrnadan konuşan ve ölümden söz eden birkadına rastlıyorlar. Üs- telik bu kadının yanında ölü mü canlı mı, neolduğu bellı olmayan bir de adam var. Kadın, sözün gü- cünü kullanarak, birköçek olan ko- casıyla gittiği köy düğünlennde öğ- rendiğı masallan sıralayıp sabaha dek oyalıyor eşkıyalan. Tüm güç- lerini, sahip olduklan öldürme ye- tisinden alan bu üç adam için en .faşamın hakkını vermeyi denedim. Zaten yazann işlevi de yaşamın hakkını vurgulamak değil midir? büyük korku oluyor ölüm. Dığer yandan ölüm korkusu Huma Ka- dın'da bir güce dönüşüyor. "Anadohı insanı için ökförmek, tetiğiçekip pat diye vurmak değil- dir. Anadolu'da güçlû bir ölüm ve ötöürme mitosu hâkimdir" diyor Şahin. "Başka şeyler >ardır öİü- mün ötesinde. Oldürmenin, kan akıtmanın bir febefesi vardır. Bir insan doğduğu zaman ölüm de on- la birlikte doğar. Yürürken bir ayağı ölüm, diğer ayağı yaşamdır. Zatenyaşam, insanoğlunun,ölüm korkusu karşısında tat almaya ça- Itşlığı şe>dir. Ölümden korktuğu için ölümü yüceltir insan. Bu öy- küde de kadın, üç eşkıyaya karşı kullanır bu korkuyu. En çoköJdü- ren, ölüme en yakın olandır çün- kü." Eşkıyalar, Huma Kadın'ın anlattıklannda ölüm, öç ve korku dolu geçmışlerını buluyorlar. Ge- ce. öykünün tüm karakterlen ıçın mahşere dönüşüyor. Bu mahşer gecesinin geçtiği mağaranın ımgesel bir anlamı da var öyküde. Mağara anaerkil dö- nemde ana rahmıni simgeliyor. Aynca ilk insanın evi, ilk insan için kutsal bir yer. Eskiler, Toroslar'da Ana Tannça'ya mağaralarda tapı- nıyorlar. Şahin, öykülerinin arka planı- na kırsal kesim manzaralannı yer- leştiriyor her zaman. "Yazar en h/i bikiiği yeri anlanr" dıyor, "Ben de Anadolu insanının içinden ge- liyorum. Ö> küierimin _ ^ ^ _ ^ odağında insan var ve kırsal kesimde insanın en saf halini bulabiliyo- rum. Yerellikten hare- ketederekvapıtlanmı evrensel bir temele oturtmaya çalışıyo- nım." Içlennde evrensel özlertaşıyan çekirdek öykülerden yola çıka- rak oluşturuyor Şahin yapıtlannı. "Algılan- ma seslenen bir çekir- ™~'"^^~ değin içine girip bü> ütcbilirim onu. Birçekirdeğh ıllarca kafamda ta- şıdığım ojur. Onu besler, renklen- diririm. Once sanatçı arkadaşla- ra anlatır, sonra defalarca vaza- nm. Sözcüklerle gjydiririm onu." Bir yazın türü olarak öyküyü de^erlendırmesıni ıstediğımizde "Oy kü, 100 metre koşmakür" ya- nıtmı veriyor Şahin, "Ya da sah- nede sok) yapmaknr öykü. Dik- kat ister, en küçük hatay ı gösterir. Elinikolunu nasılsallayacagını bi- le düşünmeüdir yazar. Roman ise bir orkestradır. Ya\ blar, nefestiler \e vurmalılardan uluşur. Ba/J bö- lümlerde tempo düşebilir. Oysa öykö, başuıdan sonuna dek özen ister." Şahin, yazında Ceyhun Atıf Kansu, Ahmed Arif, Sabahattin Ali, Cahit Külebi ve Yaşar Ke- mal'e, resimde Nedim Günsür ve insanının içinden geliyomm. Oykülerimin odağında insan var ve kırsal kesimde insanın en saf halini bulabiliyorum. Nurityem'e. sinemada ise Lütfü Akad ve Yılmaz Güney'e yakın hıssediyor kendını. Söyleşımizin sonlanna doğru sözödüllere ve Mahşer'in Şahin'e getirdiği Yunus Nadi Öykü Ödü- lü'ne geliyor. "Ödül, yazann ya- pıtınaonaty vçrilmesidir'' diyor Şa- hin. Bugüne dek birçok ödül al- mış, ancak Yunus Nadi Ödülü'nün apayn bir anlamı ve yeri var onun için: "Cumhuri>etgazetesL Ana- dolu aydınlanmasının öncülerin- dendir. Atatürk'ün >akuı arkada- „ . — ^ _ şıYunus Nadi'ningaze- tesidir. Kuvayi Milliye gazetesidir. Bugün de Türkiye'deki şeriatçı- lann \v sahte cumhu- metçilerin korkulu rü- yasıdır. Cumhuriyet okumak bir onurdur, bir kişiliktir. Ben 46yd- dır Cumhuriyet oku- yonım. Benim için hiç kapanmavan, hiç bitr- remediğim bir okul Cumhuriyet. Yaşa- ~ ~ ^ ^ mımda sadece 17 gün uzak kaldım ondan. 12 Eytül son- rasmda bir\azmxlan ötürü ŞüeCe- zaevine sevk edilmiştim. Nedım Yüzbaşı vardı orada, Cumhuri- yet okuduğum için bana nrça çek- tL O 17 gün >aşamımda önemli bir boşluktur." Söyleşımizı, Şahın'in yıne Cum- huriyet gazetesıne ilişkin bir anı- sıyla noktalıyoruz: "Yülardır ll- han Selçuk'un 'Pencere' kösesi yazriannı kesip saklanm. 12 Mart öncesi dönemde bunlann bir kıs- mını köyüme götürüp, a>duı bir ki- şi olan kah>eci arkadaşıma ver- mişrim. Oradaki insanlann da bu yazılan okumasını istivordum. O da kah venin kapısını içli dışlı >ak- laşık 60-70 tane llhan Selçuk ya- zısryla kapladı. Sonra 12 Mart gel- dL Kapıyı söküp Adana Sıkıyöne- tim Komulanhğı'na götürdüler, kapı orada varçılandı." Piyanist özgttr Aydın cumartesl günü AKMde 'Ödül kazanmak önemli'NURDAN CÎHANŞÜMUL 26. Uluslararası Müzik Festıvali Genç SolistJer Dizi- si' çerçevesınde pi- yanist Ozgür Aydın cumartesi günü Ata- türk Kültür Merkezi Konser Salonu'nda saat 17.30'da bir re- sital verecek. Sanat- çı. resitalinde Franz Schubert Franz Listz, Ale\ander Scriabin ve Sergei Rachmani- nof un yapıtlannı yorumlayacak. Piyanist Özgür Aydın, geçen yıl Münih 46. Uluslararası ARD Müzik Yanşması'nda ikincilik ödülünü kazandı; bu yanşmada ay- nca Wilhelm-Weichsler Müzik Ödülû ile The Cıty Osnabriick \ e Nıppon Müzik Ödü- lü'ne layık görüldü. 11 yaşındapıyanoya başlayan Aydın. An- kara De\ let Konservatuvan'ndan mezun ol- duktan sonra British Council'den burs alarak Peter Kattin'le Londra Kraliyet Müzik Ko- leji'nde çahştı ve TatianaNikolaeva'run mas- terkurslannakatıldı. Dörtyıldanbuyanada Alman DAD bursuyla Hannover Musik- hocschule'de Prof. Karl-Heinz Kammer- bng'in solistlik sırufında çahşmalanna devam ediyor. Özgür Aydın müzik dünyasında iyi bir yer edinmek için yanşmalara girerek ödül kazan- manın önemli olduğunu, aksi takdirde kim- senin konser olanağı sağlamadığmı söylüyor. En son geçen yı! kazandığı ödülün ardmdan Almanya'da ve Avrupa'nm bazı kentlerinde ve Tokyo'da konser vermiş. Özgür Aydın bu ödülieri kazanmadan önce hiçbir ilginin ol- madı|ını belırtıyor: "7senediryurtdışında- yım. L ç sene önce tstanbul Senfoni ve tzmir Senfoni'vlc çahnakiçin başvunnuştum. ama yanıt bile vermemişlerdL Eylülden sonra ba- sında çıkınca ilgi arrü. Ondan önce ilgi yok- tu. Önce İngilizkrin parasıyla okudum. Hâ- lâAlmanlardanbursah>orum.Japonlardan bir sürü para geldi. O zamandan beri Türld- ye'den hiç kimse desteklemedi. Böyle olması üzücü. Yurtdışında güçlükle okuyan bir sü- rü genç müzisyen ^r." Özgür Aydın, 1994 Dublin, 1995 We- imarve. 1996 Sydney yanşmalannda finale kaldı. Sanatçı aynca 1995 yılında Göttin- gen'de Uluslararası Bremen Yanşması'nda 'Özel Ödül' ve Uluslararası Bremen Yanş- masında Mozart Ödülü'nü aldı. Özgür <\vdın. Türkiye'de klasik müziğe olan ilginin Avrupa'dakine oranla az olduğu- nudüşünüyor: "Kalitesizmüziklerahntşba- şuıı gtdivor. Pop müzikte inanılmaz bir pat- lama \ar. Televtzyunu açfığıru/da mutlaka pop müzik dinüyorsunuz." Özgür Aydın. aralık ayında da Tokyo tur- nesine çıkacak. Esen Işık, ikinci hsa metrajlıfılminde çocukgözünden kayıplargerçeğiniyansıtıyor 'Sinema,panelden dahaetküV GÜL ERÇETt.N Gözaltında kaybedılen kişilerin ya- kınlan her cumartesi aynı saatte Gala- tasaray Lisesi'nin önünde toplanarak acı- nın, hüznün, isyanın fotoğrafını çiziyor- lar hep birlikte. Bir gece ansızm biri- leri(?) tarafından evlerinden alınıp so- ru işaretlenyle dolu bir yere götürülen. bir daha da izlerine rastlanmayan ka- yıplan için... Cumartesi Anneleri diyo- ruz onlara. ama yakmlannı kaybeden babalar, ablalar, ağabeyler, eşler, sev- gililer de var aralarında. 'Kayıplan unutmayacagız' 'Kayıplar bulunsun" diye isyan ediyorlar. 'Neler oluyor bu insanlara?" 'Neden kayboluyorlar?' 'Nasıl kaybedüıyorlar' diye sormuyor- larartık. Bu sorulann yanıtlan isyan et- tiriyor, bir araya getiriyoronlan. Ya ka- yıplannı arayamayacak, hatta ne olup bittigini anlayamayacak kadar minik olanlar... Babalan, annelen, ablaları, ağabeyleri kaybedilen çocuklann, bu an- lamsız gerçekle nasıl başa çıktıklannı düşündünüz mü hiç? Kısa metrajla farkh bir dil Yönetmen Esen Işık, ikinci kısa met- rajlı filminde kayıplann öyküsüne ço- cuk bakış açısıyla yaklaşıyor, babası gözaltında kaybolan bir çocuğa kayıp kavramını irdeletiyor. 'Babamı Hırsız- larÇaldı' filmin adı. Füsun Demirel ve Nurettin Şen'in anneyle babayı can- landırdığı filmde dört de çocuk rol alı- >or. Öykünün asıl kahramaru 6.5 yaşın- daki ABcan Amm'uncanlandırdığı Me- riç. Babası 'ortada' yok Meriç'in. Bir gün kardeşlenyle bahçede oynadıkla- n sırada güpegündüz alıp götürmüşler babasını. Bizîer bile yaşananlara bir anlam veremezken Meriç nasıl yanıt bulsun sorulanna! Büyük dünyasının gerçeklerinı kavTayamaymca çocuk na- ifliğiyle fantezilerine sığınıyor. Bu dün- yada babalar güçlü kuv\'etli olduklan için hırsızlan dövmüş babası sonra da kaçıp evin bodrumuna saklanmış. Fan- tezilerinden sıynlıp büyüklerinden bir yanıt istediğinde ise tek bir yanıt ala- biliyor annesinden: 'Babanı Hırsızlar Çakli™' Geçen yıl Isviçre'de sinema bölü- münden mezun olan Esen Işık'ın ya- nm saat uzunluğundaki filmi şimdiki zaman. fantezi dünyası ve geriye dönüş- lerden oluşuyor. Esen Işık. kayıplara yeni bir bakış açısı getiriyor yapıtıyla. Film tanıdığımız, gazetelerde, televiz- yonda görmeye alıştığımız kayıp öykü- leriyle babanın götürülme anı ve Cu- martesi Anneleri gerçeği bölümlerin- de örtüşüyor yalnızca. Genç yönetmen filmin siyasi neden- lerle alabilecegi tepkilere hazırlıklı. Öte yandan kanayan bir yarayı çocuğun gözüyle anlarmanın kayıp yakınlanna çok saf ya da naif bir anlatım görüne- bileceğinden çekıniyor. 'Gerçekö>1fü- lerini anlatügım kayıp yakınlan yüz- • 'Babamı Hırsızlar Çaldı'adlı fılminde. babası gözaltında kaybolan bir çocuğa kayıp kavramını irdeletiyor Esen Işık. 'Ölmeye Yatmak' adlı filmiyle tsviçre'de yabancılar yasasmın değiştirilmesini sağlayan Esen Işık, sinemayla kamuoyu yaratmanın daha kolay olduğunu düşünüyor. Oyuncular Füsun Demirel ve Nurettin Şen de sessiz bir çığhk olarak nitelendiriyorlar filmi. leştikleri gerçek nedeniyle politikleşmiş insanlar. O anlamda beklentileri fark- b olacak. Acılannın doğrudan anlarıl- masınu istiyoriar, bir davanışma rvekli- vorlar. Konu kayıplar olunca, ele alına- bilecek pek çok o\ kü v-ar aslında. Aıle- lerin. kayıplann hatta pohslerin psiko- k)jisf bile bir film (dabih'r. Ancak ben ola- yın bu boyutlannın zaten bilindiğini >"ar sayiyorum. Hepimizin bildiği ger- çekleri anlatmanın da acnB hakstzhk ota- cağını düşünmorum. Kullandığım di- le gelince çocuklann gerçekten bö>le yaşadığına inandığım için bu anlahmı yegledim." 'Babamı Hırsızlar Çaidı'nın ilk ga- lası Türkiye'de gerçekleşecek. Locar- noFilm Festivali'neyetıştirilmesibek- lenen film, Isviçre'degösterilecek. Fil- min kısa metrajlı çekılmesi öncelikle ekonomik nedenlerden kaynaklanıyor. Ancak yönetmen kısa metrajın da ko- nuyu doğrudan anlatma açısmdan fark- lt birdil olanağı sağladığını düşünüyor. Jsviçreli biryapımcının verdiği paray- la başlanan film için Kültür Bakanlı- ğı. belediyeler ve vakıflardan destek sağlanmış. Füsun Demirel ve Nurettin Şen ses- siz bir çığlık olarak nitelendiriyorlar filmi: "Bir kirliliğin ve vahşetin içinde yaşıyoruz. Bu ortamda söyleyecek sözü olan birkaç insan var çevremizdc. Bu bağlamda da Esen'le çahşmanuz hoş bir buhışma oldu." Yine aile içi şiddet, cinsel taciz Esen Işjk'ın bir önceki kısa metraj- lı filmi 'Olmeye Yatmak', sanatın ya- şama nasıl müdahale ettiğınin başanlı bir örneğı. Isvıçre Ulusal Genç Sine- macılar Festivali'nde ödül kazanan Film, parlamentoda izlendikten sonra yaban- cılar kanununda değışikliğe neden ol- du. 'Ölmeye Yatmak' aile içinde şiddet kavramını irdeliyor. Isviçre'de yaban- cı kadınlann yüzde sekseni oturma hak- lannı evlendiklen erkekler üzerinden alı- yorlardı. Kadınlann Isviçreli bırerkek- le beş yıl evli kalmadıklan takdirde ül- kelennegeri gönderilmelenni zorunlu kılan kanun, aile içi şiddet ve fiıhuşa yol açıyordu. Işık, ilk filminde de bu ka- nundan yola çıkarak gerçekten yaşan- mış bir öyküyü taşımıştı sinemaya. Ya- semin Alkaya ve MahirGünşıray'ın rol aldığı, Yasemın Alkaya'vabırödül ka- zandıran film büyük yankı getırdi. Re- ferandum döneminde parlamentoda gösterilen film sayesınde yabancılar yasası değiştirildı. Esen Işık sinemanın ışlevlerini değer- lendirirken şunlan söylüyor: "Sanat hep bir şey söylemek için yapılır ashn- da. Sinemayta daha çokinsana ulaşıyor- sunuz, bu nedenlekamuouyu varatmak daha kolay. Bir panelden daha etkili." Toplumsal. sıyasal politik öykülen günlük hayatın çok dışına çıkmadan anlatmayı yeğliyor Işık. Isviçre'de çek- meyi planladığı bir sonrakı projesinde aile içi şiddet ve cinsel taciz konulan- nı irdeleyecek.'Babamı Hırsızlar Çai- dı'nın Türkiye Büyük Millet Mecli- si'nde izlenmesini beklemeyecek kadar tanıyoruz ülkemizin gerçeklerinı aslın- da. ama yüreğimizin bir yerinde hiç sönmeyen umut 'keşke'diyor yine de... IŞILDAK VE YELPAZE ATtLLA BtRKtYE Şu Bandrol Sorunu! Ahmet Cemal ikı hafta üst üste köşesinde, ga- yet açık bir biçimde yazdı: Bandrolün tehlikelerini, sansür anlamına geldiğini ve sivilleşmenin ne de- mek olduğunu. Ben de bir ay kadar önce bu köşede, Küttür Ba- kanlığı'nca bandrolle ilgıli yönetmeliğin sansüre yol açacağını "uygun" bir dılle anlatmaya çalışmıştım. Ne var kı o günden bu yana işler kızıştı. Üç "önem- li" yazar kuruluşu bu konuda Kültür Bakanı'nı des- teklediklerini açıkladı. (Bümem, yetkili organlanna, üyelerine böylesi yaşamsal bir konuda kararalırken, danışmışlar mıydı?!) Kültür Bakanı, hiçbir yazar örgütünün üyesi ol- mayan birkaç yazar ile görüştü. Kimi yayıncı da bandrolü destekledi. Son günler- de kulislerde Kültür Bakanı'nın bandrolün, mes/ek birliklerince verilmesi için uğraşacağı konuşuldu! Zaten bu uygulamanın 1 Temmuz'da başlaması da oldukça güçmüş. Çünkü herhangi ciddi bir ha- zırlık yokmuş. Öte yandan çoğu yazar örgütlerinin üyesi olan yü- ze yakın şaır. yazar ve çevinmen; dernek "yönetim- lerinin" tam tersıne, bandrol uygulamasını sansür olarak niteleyerek tepkilerini gösterdi. İMÇ de bandrol konusunda çok dertli. Bandro- lün pahalılığından ye gereksinimi karşılayamadı- ğından şikâyetçı MÜYAP Başkanı Şahin Özer "Bu- gün bizim düştüğümüz duruma yarın kitap dünya- sı düşecek. Kendilerinigötürüp kuyuya atıyoriar. Böy- le bir uygulamayı seçerlerken çok düşünsünler" demış (Yenı Yüzyıl, 21 Haziran). Işin bir de başka bir yanı var Bandrolün sokak- taki korsanı kolay kolay engelleyemeyeceğini bili- yoruz. Sokaktakı korsanı önlemek için devletın, ön- celikle hırsızı yakalaması gerekiyor. Devlet soygun- culan yakalayamıyor ve yakalamak için hiçbir şey yapmıyor, kıtaba bandrol yapıştıracaksınız diyor. Yazarların, kitaplarını -12 Eylül anayasasında da yer alan- serbestçe yayımlama hakkını elinden al- maya kalkıyor! Kimi yayıncı ile birlikte birkaç yazar da bu duru- mu kabul ediyor. Ama onlann kabul etme savı ise, daha çok yayıncının "kaçak basım" yapmasını de- netlemekle ılgili! Yani ortaya çıkan bu yazarlar, kendı yayıncıları- na bir anlamda "kaçak basım" yapıyorsunuz, "hır- sızlık" yapıyorsunuz "imasında" bulunuyor. Işte durum burada çatallaşıyor. Yayıncılıkta, özellikle de küttür yayıncılığında öy- le büyük paralar yoktur. Birçok yayıncı; evini, arsa- sını, babasından anasından kalanı satıp kültüre kü- çük de olsa bir katkı yapmanın. yayın yapmanın key- fıni yaşar. Doğru dürüst para kazanamadığı gibi ge- nellikle de batar. Onlann böylesıne bir ülkede yayıncılık yapmala- n, övgüyle karşılanacak bir durumdur. "Hırsızlık" yapan, "çalan" yayıncı yok mudur? Yazan sömüren yayıncı yok mudur? Tabii ki vardır. Kıtabını aynı anda birkaç yayınevine veren yazar ol- duğu gibi. Uç yıldır bu köşede perşembeleri yazıyorum. Be- kirYıldız'ınörneginıkaçkereyazdım, bendeanım- samıyorum. Şöyle dıyordu: "Türkiye'deyayıncı ile yazar, aynı iple zirveye tırmanan iki dağcı gibidir." Evet, bu anlamda yayıncıları savunuyorum. Çün- kü Türkiye'de yayıncılaria yazartann sorunlan, emek ile sermaye çelişkisınde odaklanmaz. (Böyle olsay- dı iş kolaylaşırdı.) Tam tersine, ekonomik ve politik baskılar karşı- sında, birlikte "mücadele etme" gerekliliğı doğar. Bandrolle korsan çözülmez. Korsan, hırsızın pe- şine düşmekle önlenir. Korsan, kayıt dışı ekonomiy- le savaşmakla önlenir. Yayıncıyı da -maliyenın dı- şında- yazann hakkını koruması gereken kuruluş- lar denetler/denetlemelidır. Yukarıda da değindığim gibi bakanla görüşen birkaç yazar, bir anlamda yayıncılan "hırsızlıkla" suçluyor. Bu yayıncılar kimler? Açıklasınlar biz de bilelim. Bu yazarların yayıncıları niye, onlann bu tavırla- nna tepkı göstermiyorlar? Onu da anlamıyorum! TYS'nın, Yayıncılar Birliği ile çeşitli konularda "centilmenlik" anlaşması yapması ve bunu uygu- latması gerekir. Acaba yazar haklarını savunduğu- nu ileri süren TYS, bu konuda ne kadar başanlı ol- muştur! Sorun, yazarların yayıncılan suçlamasıyla bitmi- yor. Aynca sorun kişisel de değıl! Osmanlı'da bandrol benzeri bir mührün olduğu söyleniyor. Osmanlı'da hilafet de vardı. Osmanlı, mat- baayı üç yüz yıl geciktirdi. Osmanlı Ibrahim Müte- ferrika'nın anasından emdiği sütü bumundan ge- tirdi! Kimileri de kitabın "/fc/fsa/"lığından, öneminden dem vurur. Kitabın, öteki ürünlerden "niteliksel" olarak ayrıldığının altını özenle çızer. O zaman bırakın da kitaba bandrol yapıştır- mayalım! Lüküs Hayat Açıkhava'da B kültür Senisi - 2. Lluslararası Boğaziçı Festivali kapsamında yann saat 21.30'da ŞehirTiyatrolan'nca 14 yıldır kapalı gişe olarak sahnelenen Cemal Reşit Rey ve Ekrem Reşit Rey kardeşlerin Lüküs Hayat operetı sahnelenecek. Haldun Dormen'in yönettigi operetin müzıklen Esın Engin'e ait. 1933 yılında yazılan Lüküs Hayat opereti, sahnelendiği günden bu vana büyük ilgi göriiyor Adam Yayınları'ndan Arnold VVesker Üçlemesi I Kültür Servisi - Adam Yayınlan. Jngiliz tiyatrosunun önde gelen adlanndan Arnold VVesker'in üç önemli oyununu 'Wesker Üçlemesi" adı altında okuyuculara sunuyor. "Mutfak". 'Dört Mevsim" ve 'Tacir' gibi yazarın üç değışık dönemınin başanlı örneklerini ıçeren 'Seçilmış Ov'unlar 1', Adam Yayınlan'ndan çıkmıştı 'VVesker Üçlemesi Seçılmiş Oyunlar 2'de ise Wesker'i üne ka\uşturan 'Şehriyeli Tavuk Çorbası', 'Kökler' ve 'Kudüs'ten Söz Edivorum' adlı ov'unlar yer alıyor. Wesker. bu üçiemede İngıltere'deki ışçı sinıfı yaşantısını çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. 'Ayın ve Yıldızların Şiir Üzerindeki Etkisi' • Kültür Senisi - Suna> Akın ve Akgün Akova cumartesi günü saat 14 00'te Evrensel Kültür Merkezi'nde 'Ayın ve Yıldızlann Şiir Üzerindeki Etkisi' başlıklı bir söyleşi gerçekleştirecek. Içlerinde gökyüzünün, gök cisımlerinin, uzayın ve evrenin yer aldığı edebi metınlerle bilimsel örneklerin bir arada ele alınacağı etkinlik bıHminde Sunay Akın ve Akgün Akova kitaplannı imzalayacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle