Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 MAYIS 1998 PERŞEMBE
75.YIL
Türkçe Kuran
Türkçe Ibadet
Kuran'm Türkçeye tercümesi yeni biı şey değil-
dir. Türkler Isiam dinini kabul ettikten sonra bun-
iann içinde zamanlanna göre hakikaien âlim deni-
lecek kadar okumuşiarın hemen hepsi -maatteessüf
çok yanhş bir gidişle- Arap dilini bütün gelenekle-
riyle öğrenmişlerdi. Arapçanın en büyük kamusu
bir Türk'ün eseridir. Türk âlimlerinden birçoğu il-
mi eserlerini Arap diliyle yazmışlardır. Arapcada bu
kadar, hatta pek çok Araplann bilmeyecekleri ka-
dar derinleşen Tûrkler tabii Kuran'm manasını da
pek iyi biliyorlardı. Kuran üzerine yazılmış en esas-
h tefcirler Tûrkâlirnlerinindir. Kazi Beyzavi Türk"tür,
Zimahşeri Türk'tür.
Türkler Kuran'ı yalnız tefsir ermemişler, tercü-
me dahi etmişlerdir. Zaten tefsir eden tercümeyi
haydi haydi başanr. Ne hacet, Kuran üzerine yapı-
lan vaızlann hemen hepsi şerhli, tefsirli ve biraz da
hikâyeli bir tercümeden başka bir şey degildir. Ku-
ran'ın tercümesine dini veya akli hiçbirengel yok-
tur. Ruhülbeyan ismini taşıyan ve baa Kuran kitap-
lannm sahife kenarlanna tabolunan tercüme hayli
eski ber tercümedir.
Hal böyle iken bir nice zaman adlanna ûlemayi
rüsum denilen birtakım hocalar arasında Kuran'ın
tercümesi caiz ve mûmkün olur mu olmaz mı, di-
ye bitip tükenmez bir meselenin dedikodulan var-
dı. Hiç lüzumu \e yeri olmadığı halde ortaya böy-
le bir bahıs çıkanlmış orması bizde ilmin iyiden
iyiye alçaldıği zamanlara tesadüf eder. Padişahla-
nn halkı cehalet karanlığı içerisinde bırakmaktaki
menfaatlerinden başka üç bes Arapça kelime öğre-
nerek kafasma her sank saranın âlim sayıldığı za-
manlar bu gibi hezeyanlann meydan almış olması-
nı şimdi pek tabii buluyoruz. Çünkü o vakitler sa-
nklılık bir nevi geçim sebebi olmuştu. Sanklüar
kendilerine ekmek veren sanfm pabucu dama atıl-
mak korkusuyla koyu birtaassup içinde herkesi yıl-
durnayı meslek edinmişlerdi. Kuran'ın Türkçeye ter-
cümesi de işte onlannbu suretle herkesi korkutmak
istedikleri işlerden biri idi.
iyi Arapça bilen hoca Kuran'ı okuyarak manası-
nı banasöylüyor muydu söylemiyor muydu? Onun
bana anlattığı mana Kuran'ın Türkçeye tercümesi
değil de nedir? Ve zaten Kuran nihayet manası an-
laşılmayacak bir kitap rrudır? Bilen tercüme etsin
ve dikkatle tercüme olunsun, işte istenilecek budur.
Eski tercümelerinden başka on beş yirmi sene-
dir değerli ve selâhiyeth bazı zatlar Kuran'ın tercü-
mesine itina ve ihtimam ettiler. Bu suretle ortaya gü-
zel tercümelerçıktı. Bunlar diğer selâhiyetli zatlar
tarafindan tetkik olunarak muvafik bulundu ve böy-
lelikle vaktiyie bazılannın manasvz bir taassup ile
kanştırdıklan pek tabii bir mesele en tabii şeİdin-
de haUolunmuş oîdu. Bu tercümelerin çoktan beri
basımı da yapılmıştır. Şimdi onlan Türkler okuya-
rak din kitaplanrun hüküıtüerini doğrudan doğru-
ya kendi dillerinde kendileri görüp anlıyorlar ve
bundan da pek tabii olarak şahsi zevk buluyorlar.
Vaktiyiebazı hocalann tercümeye neden engel ol-
mak istediklerinin hakiki sebebini yukanda yaz-
dık. ttiraf olunmayan bu hakiki sebep dışmda ola-
rak onlar ortaya Kuran Allah tarafindan Arap dilin-
de mi yollanmıştır. yoksa Tann Taalâ Peygamber'e
onun manalannı ilham ermiştir de Peygamber mi o
manalan kendi dilinde ifade eylemiştir diye bir me-
sele çıkarmışlardı. Bununla maksatlan Kuran-ı Ke-
rim gökten böyte inmiştir diyerek kelimesme do-
kundurmamaktı tabii. Halbuki ruh ve manasının
nerelerden geldiğinden katınazar Kuran'ın malûm
ve mevcut ifade şekli ile Peygamber' in ağzmdan çık-
mış bulunduğuna şüphe yoktur.
Bu manasız bahis etrafında bizim kendimizin bir
hatıramız vardır ki arasıra andıkça hâlâ gülmemek
elimizden gelmez:
Galatasaray Lisesi'nde din dersleri hocası >Ha-
fizRefi Ef. isminde bir ihtiyar. Kendisince çok âlim.
Yalnızkendisince değil, başkalannca da öyle olma-
lı ki hocamız aynı zamanda Şeyhülislamlığın Şeri-
at Kanunlan'nı tnceleme Meclisi azasından. Tu-
fandan sonra yeryüzündeki insanlarla beraber hay-
vanlann da hep Nuh'un gemisine ahnanlardan ço-
ğakhğıni biliyor. Dünya yûzündeki hayvanlann çok-
luğuna bakılarak bunlann hatta birer çiftinin o ge-
miye nasıl sığmış olacağı ınsanı tereddüde düşüre-
bileceğinden bizim Hafiz Refi Ef. bazı hayvanla-
nn birçok cinslere meydan verdiğini ve mesela fa-
renin tufanı takiben domuzun burnundan düştüğü-
nü biîe biiiyor. Hem bu malûmat öyle her yerde de
yoktur. Tek nüshası kendisinde olan yazma bir ki-
tap bumalûmatı içine almaktadır, o datalebesini pek
sevdifi için lütfen o kitaba bakarak bize bu cevher-
leri yumurtluyordu.
Günün birinde hoca nefes nefese, kaşlar çatık ge-
Up kürsüye gectikten sonra bekledi. Bekledi ki ta-
lebe:
- Hayır ola hocaefendi bir kederiniz mi V3.fl
Desinler. Denildi ve o başladı:
- Sormayın çocuklar. Dünden beri hiddetten bo-
ğulacak gibiyim.
- Aman hocaefendi?
- Nasıl kızmam efendim. Adma Şemsettin Sami
denilen bir balkabağı tutup Kuran-ı Kerim'i tercü-
me etmemiş mi? Yalnız bu kadar değil, bu balka-
bağı Kuran'ı tercüme etmiş, Maarif 'e vermiş. Ora-
daki cahillerbu tercümeyi pekbeğenerek aferin de-
mişler, o balkabağıru takdirlere boğmuşlar. Tercü-
rnerünbasıhraveyaftilrrıasHmmüsaadeetrnişjer. Der-
ken nasılsa bir iz'an sahibi yahu bu tercümeyi bir
kere de Şeyhül Isîam Dairesi görsün demiş, oldu-
ğundan kitap bize kadar geldı.
- Okudunuz da fena mı buldunuz hocaefendi?
- Ne okuması?.. Ben öyle şeyi okur muyum hiç?
- E ne yaptınız hocaefendi?
- Ne yapacağım, tercümenin imhasma ve o cahil
balkabağımn da kiçma seksen sopa vurulmasına
karar verdûn!..
Bu hikâye görüldükten sonra Osmanlı Imparator-
iuğu'nun batmaya neden mahkûm bulunmuş oldu-
ğu bir daha ve daha iyi anlaşıhr. Bir cemiyetin için-
de ilim ve akıl meseleleri bu kadar hezeyana uğra-
tıiacak olursa o cemiyetin manası kalmadıktan baş-
ka hayat hakkı da şüpheye düşer.
Bereket versin ki Türk'ün bünyesi sa|lamdır ve
zaten taassuba bürünmüş o zahhi ilim şekiUeri ay-
n bir sınıf içinde idi. Asü Türk halk kitlesi ise ipti-
dai safiyeti ile kendi aleminde yaşayıp gidiyordu.
îşte bu ce\'her şimdi asil kendi devri olan Cumhu-
riyet devrinde en doğru yolunu bulmaktadır. Ana-
yasamız gereğince kimse kimsenin vicdani inancı-
na kanşamaz. Herkes istediği gibi inanır. Ancak en
basit sağduyu icabı olarak nihayet Türk ibadete ait
muamelelerinde dahi kendi kalp ve vicdani gibi
kendi dilini kullanrnayı tercih edecektir tabii. Içti-
mai cihetini nazari dikkate alarak bunun böyle ol-
masını biz de pekâlâ isteyebiliriz.
Yunus Nadi /25 Ocak 1932
Cranhuriyet'iiL, Demokrasinin
Âychnlanmanın Savunucusu OlmakŞÜKRAN SONER
Yunus Nadi, Atatürk'ün adını koy-
duğu Gazete'nın 7 Mayıs 1924 tarih-
li ilk sayısında. gazetenin amaç ve yo-
lunu açıklayan yazısmda, çıkış tarihi-
nin gecikmesine de değiniyor. Adı
Cumhuriyet olan gazetenin yayın ta-
rihinin, Cumhuriyet'in kuruluş tarihi
olan 29 Ekim 1923 "e yetiştinlmesinin
anlamına karşın, teknik nedenlerle ya-
şanan gecikmeyi bir başka anlamda
hayırlı. isabetli buluyor. Cumhuriyet ga-
zetesinin 74 yıllık, bundan sonraki ya-
yın yaşamında da anayasası olarak ka-
lacak ilkelerini özetliyor:
"Cumhuriyet ne hükümet ne de fır-
ka (parti) gazetesidir. Cumhuriyet sa-
dece cumhuriyetin. daha ilmi ve şamil
(jTazetemizin 74. yıldönümünü, yine dünya4a tek örnek olarak aralarında
örgütlenecek kadar işi ileriye vardırmış, kenetlenmiş CUMOK'larla,
Cumhuriyet okurlan ile paylaşırken, kimi güzellikleri anımsayarak birlikte
gülümsemeyi seçebiliriz..
(yaygın) ifadesivle demokrasinin mü-
dafîidir (savunucusudur). Cumhuri-
yet ve demokrasi flkir \e esaslaruıı ih-
lal eden (çiğneyen) ve yıkan. yıkma\*a
çalışan her kuv>etle mücadele edecek-
tir.."
Cumhuriyet değerlenni, Atatürk dev -
rim ve ilkelerini, aydınlanmacılığı top-
luma yaymak sorumlulugu ile yayın ya-
şamına giren gazetenin sahiplerinin
değil. okuyucunun malı olduğu. oku-
yucunun da her şeyden önce tarafsız
\e önyargısız haberler görmek isteye-
ceğinin altı yine Yunus Nadi'nin bu ilk
yazısında çiziliyor.
Ulusal Kurtuluş Savaşımızm yanın-
da yerini alan Yeni Gün ile Cumhuri-
yet gazetelerinin yayın yaşamından,
Cumhuriyet, devrimler tarihimizin de
bir aynası olan alıntılar, kimi köşe ta-
şı sayılabilecek seçmeler. Cumhuriyet
gazetesinin. başta "70. yü". çeşitli yıl-
larda, önemli yıldönümlennde yayım-
lanan eklerinde yer almıştı. Yunus Na-
di. Nadir Nadi başta, Cumhuriyet kim-
liğinde öne çıkmış yazarlanmızın dü-
şüncelerinden. günlük yazılanndan,
yaşamöykülerinden kimi anlamlı ke-
sitler de bu eklerden izlenebilir.
Cumhuriyet okurlanmn titizlığmi, bu
ekleri nasıl sakladıklannı bildiğimiz-
den, bunlan bu sayfa içinde yinele-
mek gereğinı duymadık. Dünyadabir
başka örneği yaşanmamış, Cumhuri-
yet değerlerinden sapmaya, ıkı el. çiz-
gi değişimi gırişimınde. okur boyko-
Adını Atatiirk'ün koyduğu Cumhurivet dönemin tüm olumsuz koşullannda Yunus Nadi tara-
findan kunıldu. Daha sonra aynı büyük çabayla Nadir Nadi'nin öndertiğinde bugünlere koşru.
Çalışanlar için CumhuriyetHtKMET ÇETtNKAYA
1966'dan 1998'e kaç yıl geçti?
33 yıl!..
6 Kasım 1992-7 Nisan 1993 arasındaki 5 ayhk aynlık
dönemi hariç hep Cumhuri>et'teyim!...
Neden Cumhuriyet'teyim?
Adam gibi gazetecilik yaptığım için...
Cumhuriyet ve ben 33 yıldır aynlmaz bir parçayız...
Zaman zaman kızsam da. öfkelensem de
Cumhuriyet'siz yapamam...
_. -« . . . Cumhuriyet yaşamımın bir
33yıllık p^h
-t7
. .
•' Cumhunyet 75 yaşında ve
ben 33 yıldır çatısı
OOl/ni7l altındayım...
oC7vWffl Cumhuriyet benim için
yaşlanmış değil, genç bir
sevgili!..
O bir sevda, o bir tutku!..
Kimi zaman sevinçli. kımi zaman hüzünlü!..
Bunca pislığin, üçkâğıdın içinde onurunu koruyan can
yoldaşımız...
Acılan. sevinçleri. hüzünleri, kaçışlan birlikte
yaşadık...
Ben Cumhuriyet'le çok şey öğrendim, orada doğnılan
buldum. Mutluyum!..
'Cumhuriyet'te
yazmak'
ATAOL BEHRAMOĞLU
"Cumhuriyet"te yazmak bu ülkede eli kalem tutan
herkesin sanıyorum ki az çok hayalidir... En çok satan
gazetelerdekı yazar arkadaşlanmızın bile
"Cumhuriyet''te yazmayı içlerinde bir özlem olarak
(hiç değilse zaman zaman) duyduklanna inanıyorum...
Bu neden böyledir? "Yükseten" fakat gelip geçici
^değerler" ortammda "Cumhuriyet" bugün belki her
zamankinden çok kalıcı değerlerin simgesi
olduğundan... Her hafta "Cumhuriyefteki köşemde
yazımı ve imzamı görmek bana maddi değerlerle
ölçülemeyecek bir mutluluk yaşatıyor. Çünkü
"Cumhuriyet" okurunun göz atmakla yetinmeyen,
gazetedeki her sözcüğü hakkıyla okuyan, tartışan,
sorgulayan gerçek bir okur olduğunu biliyorum...
Gazetemiz bütün yoksunluklara rağmen bu ülkenin
*vicdan"ı olarak yayınını güçlenerek sürdürebiliyorsa:
çalışanıyla, okuruyla, yazanyla en güç koşullann
üstesinden özveriyle gelebiliyorsa. ülkemizin
geleceğinden umutlu olmamız için yeterli bir nedene
sahibiz demektir...
Neden
'Cumhuriyet'
ÜSTIW AKMES
Okurun yok edilip "müşteri "nin
oluştuğu bir ortamda
"Cumhuriyet", saygın fıkir
gazetesi kimliğini koruma
savaşını vetmiş dördüncü yılında
da sürdürmekte. Pekâlâ
bilinmekte ki, gazeteler artık
muhabiri, yazarı, çizeri, haber
zenginliği, yorumlan için
ahnmıyor. "Promosyon " adı
altında gazeteler büyük
holdinglerin pazarlama
broşürüne dönüşmüş durumda.
Gazetelerin sayfalannda fıkir
platformlan oluşturmak giderek
olanaksızlaştı. yok oldu. Tencere,
tava, tabak, çanak eklentileri
nedenivle basırı artık ivice
ağırlaştı. "Cumhuriyet", bu
olumsuz ortamda ve vetmiş dört
yaşında kültür, bilim, sanat ve
siyasette hem çağdaş, hem
evrensel kalabilme uğraşı
veriyor. Bir yandan yaşamaya,
öte yandan laik cumhuriyetin
ilkelerine okuruyla, yazanyla,
çizeriyle, tüm çalışanlarıyla
sahip çıkmaya çabalıyor. Çıkmaz
sokaklar ortammda avdmların
buluştuğu kavşak olmanın haklı
gururunu ve onurunu gelecek
kuşaklara taştyor.
Yaşama
ortamı
OKTAYEKİ\Ct
Dr. ERDAL ATABEK
Cumhurivet
Kü tur
gazete
^
* etkisini
ciddiyet,
dogruluk,
uygaHık,
çağdaşhkla eşdeğer sürdürmüştür.
Her zaman 'Cumhuriyet
okumanın bir kültür ölçütü, bir
uygarlık göstergesi' olduğu kabul
edilmiştir. Cumhuriyet 'te
çalışmak, Cumhuriyet'inyazan
olmak, Cumhuriyet okuru olmak
her yerde. her dönemde
sorumluluk sahibi olmak, özverili
olmak, mücadeleci olmak
anlamım da taşımışttr. Güçlükler,
engeller oıtu daha da saygın, daha
da önemli kılmışttr. Gerçekten
bağımsız tek gazete. Bu da
Cumhuriyet 'eyeter.
Cumhuriyet benim için
sevgilenmın. coşkulanmın ve
gerilimlenmın hem simgesi, hem
de yaşama ortamı.
Bir mimar olarak tarih ve doga
mirasına olan sevgimı Cumhuriyet
paylaşmasaydı. bu alandaki
mücadeleme omuz venp olanak
sağlamasaydı. kimbilır belki de
aynı sevgı umutsuzluğa dönüşürdü.
Ama Cumhuriyet buna sahip
çıktıkça. coşkulanmın da hep diri
kalmasına yol
açıyor...'Gerilimlerim' de \ine
Cumhuriyet'le birlikte bir anlam
taşıyor. Çevre yağmacılanna
kızıyorum. bakıyorum ki
Cumhunyet de kızıyor Tarih
talancılanna bağınyorum.
bakıyorum ki Cumhuriyet de
bağınyor. Gökdelenciler benı
mahkemeye veriyor; bakıyorum kı
Cumhuriyet'i de vermişler...
Böylesi bir buluşma bilmem nasıl
tanımlanabılir kı?..
DEXÎZSOM
Elinde "klasik" su şişesi ile Şük-
ran Soner, odadan içeri girip de
"Cumhuriyet senin için ne anlam
taşıyorsa >az" dediğınde Halikar-
nas Balıkçısı'nın yanında buldum
kendımi.
1973 yıhydı.
Babam denizciydi; Amerikadö-
nüşü gemi İzmir'e gelmiş ve Istan-
bul'a uğramadan tekrar uzun bir se-
fere çıkacağı için yanına çağırmış-
tı beni.
Birlikte 50 yıllık arkadaşı Cevat
Şakir'in evine gitmiştik. Balıkçı. sa-
lonun ortasına yüzükoyun yatmış
çalışıyordu. doğruldu, kocaman bir
"Merhaba" dedı.
Koyu sohbet. Balıkçı'nın gözleri
görmeyen eşinin getirdiği kahve ile
Biryürek
çarpıntısı
aralandığında. "Bizim oğlan Cum-
huriyet'teçauşmaya başla\ acakrmş"
dedi babam.
Estek köstek liseyi bitirmiş bir
gence, üniversiteye kadar sokaklar-
da dolaşacağına birkaç aylığına gi-
dip geleceği adresi belli bir yer bu-
lunmuştu.
Balıkçı, "BakdeUkanh" dedi:
"O Pembe Konak var ya, o ko-
nak. İşte orada ben de çalıştım."
Balıkçı "nın koltukta oturacak gü-
cü yoktu ama, bilmedığim bir kona-
ğm koridorlannda büyük bir heye-
canla koştunıyor, odalanna girip çı-
kıyordu... Sözü konağın cümle ka-
pısına getirdi:
"*Ben o kapıdan ilk girdiğimde > ü-
reğim yerinden çıkacak gibiydL Bak
bakalun, senin de yüreğin çarpacak
mı? Çarparsa gazeteci ohırsua Ama,
gazeteci olduktan sonra da her gün
yüreğin ilk günkü gibi çarpmalı..
Eğer bir gün. o kapıdan içeri girer-
ken. yüreğinin çarpmadığını hisse-
dersen, bırak bu işi."
Ne olduğunu anlamadan "olur"
dedim.
Aylak aylak Cağaloğlu yokuşunu
tırmanıp da Pembe Konağın kapısın-
dan içeri girdiğim o ilk gün, Balık-
çı'nın ne demek ıstediğinı anladım.
Cumhuriyet bir yürek çarpıntı-
sıymış...
tu ile izin vermeyen Cumhuriyet okur-
lanna. Cumhuriyet'i, değerlenni. sa-
hiplenni. yazarlannı anlatmaya çalış-
mak, bir anlamda tereciye tere satmak
gibi de olabilir.
Gazetemizın 74. yıldönümünü, yi-
ne dünyada tek örnek olarak aralann-
da örgütlenecek kadar işi ileriye var-
dırmış. kenetlenmiş CUMOK'larla,
Cumhuriyet okurlan ile paylaşırken,
kimi güzellıklen anımsayarak birlik-
te gülümsemeyi seçebiliriz..
Okurun Cumhuriyet çalışanlanna
her gün Cumhuriyet anayasası, Cum-
hunyet'in patronluğunu yapmak adı-
na hesap sorduklan, ancak patronu ol-
mayan bir gazeteyi paylaşmanın, Cum-
huriyet ailesinden olmanın ayncalığı-
nın keyfini çıkarabiliriz..
Sabah sabah bir kahve-
çay içip, soluk almadan,
gazetedeki bir dil yanlışı,
çıkmayan bir haber. kızdı-
ğı bir görüş için öfkeli he-
sap soran okura hesap ver-
meye alışamayan, telefon
kapatanlardan. Cumhuri-
yet ailesinden sayılanlara
pek tanık olmadım. Cum:
hunyet çalışanlan çok kı-
sa bir zaman dilımı içinde,
okur karşısında boynu eğik.
gazeteyi yönlendirmeye
kalkışan, başta siyaset, ki-
mi güç odaklan karşısında
ıse bıraz ukala olmayı öğ-
renirler.
Gazeteciliğimin çömez
yıllannda elime geçen bu-
günkü ölçülerle hiç de
önemli olmayan, ancak o
tarihlerde bana çok önem-
li gelen bir habenn. Nadir
Nadi'nin en yakın arkadaş-
lanndan birini doğrudan il-
g\lendirdiğini öğrenmiş-
tim. Müdürümüzün öneri-
si ile konuyu Nadir Na-
di'ye sormaya kalkışmak
gibi bir yanlış yapmıştım.
Çocukluğumu gözeterek
önce sevecen dinledi. Ha-
ben kullanıp kullanmama-
yı sormak istediğımi anla-
yınca da bir cümle ile der-
sıni verdi:
"Sen gazeteci değil mi-
sin? Sana ne benim arka-
daşhğımdan. Haber değe-
ri varsa kov-arsm,yoksa koy-
mazsın" dedi. Cumhuriyet
gazetesinde "patron, patro-
nun arkadaşı, patron çıka-
n." kavramlannın. düşün-
cesinin bile suç olacağını
öğretti.
Ama Cumhuriyet'te baş-
ka güç ve baskı odaklan
eksilecek gibi değildi.. Bir
gece geç saatte bir işten
döndüğümde, benim en
gencı, onun da en yaşlı
Cumhuriyet çahşanı ola-
rak övündüğümüz yıllar-
da, Hıfn VeWet VeBdede-
oğlu Hoca'nın sayısız kez
aradığı notu ile karşılaş-
tım. Hoca hangi saatte ge-
lirsem geleyim. hemen ara-
mamı istemışti. Öfkesi giz-
li, daha çok kaygılı bir ses-
le. "Nevin var kızun. başı-
na bir şe>' mi geldi?" sonı-
su ile doğrudan söze girdi.
Olaylann yoğunluğu ile he-
nüz okuyamadığım o gü-
nün gazetesinde, yanlışlık-
la benim imzamla girmiş,
bana ait olmayan bir yazı-
nın kurgulanışından, dilin-
den, içeriğinden benim ola-
mayacağına karar vermiş,
ciddi bir sorunum olduğu-
nu düşünmüştü. Hoca iyi
olduğumu, daha doğrusu
ruhsal bir sorun yaşama-
dığımı öğrendiğıne sevi-
nirken, ben onaylamadı-
ğım bir yazıda imzamın
çıkmış olmasmı öğrenme-
nin öfkesi içindeydim.
Şimdi 32 yılın ardından.
Cumhuriyet okurlanndan.
kimbilir ne kadar çok ağır
eleştirilere hedef olduğu-
mu, nasıl sert tartışmalar
yaptıgımızı, kendimi ve ga-
zeteyi ne kadar çok savun-
mak zorunda kaldığımı ke-
yıfle, gülümseyerekanım-
sıyorumda..
"Neyinaduıa'"mı? Tabii
ki Türkiye'nin içinde bu-
lunduğu sıcak sorunlar \e
gündeme bağlı olarak ko-
nularçok fazla değisti. Ama
çerçevesi Cumhuriyet, dev-
rimler, insan haklan, ay-
dınlanma çizgisi içinde, ya-
şanan, yaşanmakta olan
kavram kargaşası. bakış
açılan. görüş farklıhklan
içinde kaldı.
Kavramlann, gerçekle-
rin çarptınldığı, insanlann
kendilerine, çıkarlannaya-
bancılaştınldığı, değerle-
rin erozyona uğradığı gü-
nümüzde Cumhunyet'i. de-
ğerlenni, ailesini. anaya-
sasını dimdik uyakta tut-
mak giderek zorlaşıyor...