Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 MAYIS 1998 PERŞEMBE
14 KULTUR
Ayşe Kulin'in 'Geniş Zamanlar' başlıklı öykü kitabım Remzi Kitabevi yayımladı
4
Adı: Ayliırİ aşmam gereldyordu'
1
'anatçırun
kimi özel
koleksiyonda
bulunan daha
eski tarihli
yapıtlanyla son
yapıtlannın
birlikte yer
aldığı bu sergide
tuval üzerine
yağhboya
çalışmalar
ağırlıkta.
Malzemesi ne
olursa olsun
Özer
yapıtlannda aynı
temayı işliyor.
O, her zaman
için belleklerde
bir "deniz
ressamı" olarak
kalacak.
Ozer Kabaş ve son
kişisel sergisi üzerineZEYNEPRONA
Ozer Kabaş, yeni yılm ilk haftalannda nisan ayı
ıçinde Yapı Kredi Kazım Taşkenı Sanat Galerisi 'nde
açacağı serginin son eksikliklerini de tamamlamış,
bayram tatiline iç huzuruyla girmeye hazırlanıyor-
du. Sanınm uzun süreden beri ilk kez kendini ra-
hatlamışhissediyordu. Ne yazık ki, 1997'nin yoğun
birikimi bizlere sunulurken, özer aramızda yoktu.
Özer, sık sergi açan bir sanatçı degildi. Son üç ki-
şisel sergisini sırasıyla 1982 ve 1987'de Maçka Sa-
nat Galerisi'nde ve 1993'te Yapı Kredi KazunTas-
kent Sanat Galerisi'nde acmıştı. Daha çok akade-
mide (Mimar Sinan Üniversitesi) belli bir figüratif
anlatımı benimseyen sanatçı dostlanyia grup sergi-
leri açıyordu. Yüklendiği akademik sorumluluklar
belki de resim yapmaya zaman ayırmasmı zorlaştı-
} j amft o gene de resim yapacak zamanı ya-
'tatryordu. Bunun en büyük kanıtı da son sergisinde
yer alan 70 yapıttan 38'inin 1997 yılma ait olması.
Kanımca, Özer bu son yapıtlan ile geçmiş yıllarda-
ki acı ve sancıh günlerini geride bırakmaya, belle-
ğinde yer eden anılanyla uzlaşmaya başjadığinı.
belkı de yaşamıyla daha banşık bir doneme girdı-
ğini göstermek istiyordu. Böyle bir ruh haliyle Özer
"yeni"' bw evreye girmişti, eğer aramızdan aynlma-
saydı bu yeni anlatım dıli nerelere varacaktı hiç öğ-
renemeyeceğiz.
Sanatçınm kimi özel koleksiyonda bulunan daha
eski tarihli yapıtlanyla son yapıtlannın birlikte yer
aldığı bu sergide tuval üzerine yağhboya çalışma-
lar agırhkta. Ancak büyûk boyutlu tuvallerinin ya-
nı sıra, pres tuval üzerine yağhboya ve karakalem-
le yaptığı daha küçük boyutiu tuvalleri. karakalem
ya da mürekkep çalışmalan, baskılan ve suluboya-
lan da bir bütünlük içinde sergileniyor, çünkü mal-
zemesi ne olursa olsunÖzer yapıtlanndaaynı tema-
yı işliyor. O, her zaman için belleklerde bir "deniz
ressamT olarak kalacak. Bogaz'ın sürekh değişen
renklenne ve hareketlenen sulannabakarken Özer' in
resjmlerinı düşünmemek ekfe mi?
Özer'in bu "yeni" evresinin bence en belirgin
özelliklerinden biri, önceki döneminin görece ko-
yu ve ağır tonlanndan daha aydınlık. ışıltılı olması
ve anlatunmm giderek daha çok fantastik öğe içer-
mesi. Sankı gerçekle düş. iç içe geçmiş gibi. Yapıt-
lara vçrilen adlar da bu düşselliği bence pekiştiri-
yor. Kızı Yula ile serginin son hazırlıklannı yapar-
ken, Özer'in küçük not defterlerinden bulduk resim
adlannı. Beni etkileyen bir başka şey de tuvalleri-
nin arkasının öykü gibi notlarladolu olmasıydı. Ço-
ğundaçalışrnaya başladığı vebitirdigj tarih günü gü-
nüne not edilmiş, zihnıne takılan adlar peş peşe ya-
zıhnış, hangı kıyıda ya da koyda çalıştığı belirtil-
mış, hatta çalışırken, atölyesine giren öğrencinin
bile adı karalanmış: sanki Özer resmin günlüğünü
oluşturmuş. Atölyesinde şövalesinin üstündeduran
Thesfe w Yavru Gergedan üzerinde santnm bıraz da-
ha çalışmak istiyordu; onun tarihını 1998 olarak ka-
yıtlara gectik.
Özellikle 1997 yılına ait resimlere bakıldığmda
çoğunun apne-çocuk temasını vurguladığı görülü-
yor. Ağaca dayanmış. kucağında çocuğunu tutan
anne (Zeytin Ana ve Çocuk), kıyıda çocuğu ile su-
da oynayan anne (Ayma'ıtın Anısına ve Yub Paşa-
limanı Adası), fırtınanm ortasında sandalın bir ke-
nannda çocuğunu tutan anne (AğaçlannıGötürdü-
ler), çocuğunu emziren anne (Anne. Çocuk ve Ka-
yık)~ Sandallar. balıkçılar. yorgun. yaşlı insanlar
gene varve çoğu çok sevdiği Poyrazlı'dan ya da
MarmaraDenizTndeki Paşahmanı Adası'ndan. Bu
kez sanki Özer fınınalı denizın ortasında mücade-
le eden balıkçılan kıy ıva doğru çekmeye çalışiyor.
Adaya Vanş, Son Adah II. Yaralı Balıkcı, Bocurgat
III ve daha birçok resminde tuvalinın bir kenannda
ulu bir çınar ya da incir ağaçlan gırmiş kompozis-
yona. deniz de khni çalışmalannda kıyıya usuica so-
kulmuş.
'Mitotojik bir öykü adetaJ*
Özer'in son resimlerinde de 1980'lerin basından
beri izlenen boğa. keçi, gergedan gibi hayvan im-
geleri var. Sanatçı 1993 sergisinin ardından rahmet-
li Onat Kıırlar'la yaptığı bir söyleşide şöyle diyor:
u
_Bundan birkaç yıl önce Erdek'ten motoria Paşa-
Hmanı Adası'na götürülen bir boğa. firtınada deni-
ze düşfip kaybolmuş. Köylülerin birkac, gün sonra
aralannda konuşruklannı du> dum. O boğa. deniz-
de tam yedi mil yüzerek ada knısına çıkmtşve otla-
maya başlamış. Mitutojik bir öykü adeta. Minos bo-
ğasını, Minotaure'u düşünmemek mümkün mü?
Keçi de öyle. Hem mitosa dayak bir hayvan hem de
müthiş zengin formlar taşıyor_" (Cumhuriyet 25
Nisan 1993).
Evet Özer. Yüzen Boğa Büyükbas ve Yüzen Bo-
ğa Küçükbaş adını verdığı iki kurşunkalem çalış-
masında bu öyküyü dıle getiriyor. İlk Berdelacuz,
FırOna Öncesi I ve II. Fırüna Geüyor karavel gibi
resimlerinde de bir tekne içıne doldurulmuş. boğa-
lann fırtma öncesi korkulannı ve onlan zapt etme-
ye çalışan insanlan dinamik bir anlatımla elc alıyor.
Özer'in iç dünyasinın çalkantılan. coşkulan, düş
gücüyle birleşerek her zaman yansımasını denizler-
de bulmuştu diye düşünüyorum.
• Boşnaklarla ilgili bir kitap yazıyorum.Roman kurgusu içinde o
tarihi anlattığım kitabın çıkması daha zaman alacağı için de okurdan
uzak kalmamak için öykü kitabım çıkarmaya karar verdik. "Adı: Aylin'i
de aşmam gerekiyordu. Bu öykülerde pek çok insan kendini bulabiliyor.
farkldıklar göriiyorsunuz?
llkkıtabımdaçok güncel olay-
ların içinden yola çıkarak bir
şey ler yazdım. Askerı darbele-
rin olduğu \e ûzerımızde iz bı-
raktığı yıllardı. Onlarda çok faz-
la *kara mizah' vardı. O dönem
' içinonlarönemlıöykülerdı.'Vit-
rinde' diye bir öyküm \ardı. Vıt-
rinde duranlann dışarı çıkmala-
n, düşünmelen ve konuşmalan
y asakfl. O öykülenn yenıden ba-
sılmasını çok ıstedim. Ama on-
lar bugün hiçbır şey ifade etmı-
yor. Bu yüzden de öykülerin
•giinceUiği" de barındıran e\ ren-
sel bir yanının olması gerektiğı
kanısındayım. Benim çocukluk
yıllanmı anlattığım öykülerim
de vardı. Onlan yeniden yayım-
latmak yenne. Boşnaklardan son-
ra başka bir roman yazarak oku-
yucuy a aktarmay ı düşünüyorum.
- 5 öykü ülkemizde yaşanan
toplumsal sorunlan ele alırken.
son öykü bir anıdan yola çıkıla-
rakoluşturulmuş. Neden kitabı-
nıza bu türde bir ö\ kü kov may ı
düşündünuz?
Ödü! aldıgım 'FotoSabah Re-
ÖZLEM GÜLŞEN
-Öykükr benden dışarı taşı-
\or. L zun süre çevTemde gördük-
krinı, yaşanılan olaylar bende
birbirikim oluşturuyor \e ben on-
lan bir şekilde dışan atma: içi-
mi dökme ihtiyacını hissediyo-
rum. Nazdıklanm bu şekikleolıı-
şuyor."
'Adı: A>lin" adlı biyografık ro-
manıyia'medyatik" bir çıkış ya-
pan A>şe Kulin'in 'Geniş Za-
manlar' adlı öykü kitabı Remzı
Kıtabev ı tarafından yayımlandı.
'Güneşe Dön Yüzfinü' adlı ilk
öykü kitabı 1984yılındayayım-
lanan sanatçı. 'FotoSabahResim-
leri'adlı öyküsüyle 1W5 yılın-
da Haldun Taner Öykü Ödülü
birıncıliğine \e aynı adı taşıyan
kitabıyla da 1996 yılında Sait
Faık Hikâye Armağam'na layık
görüldü.
'Geniş Zamanlar', 'Dar Za-
manlar'. 'Son Zamanlar'. *Mas-
tektomi', 'Çıkma/ Sokakta Yü-
rümek' \e 'Spassibo İstanbul'
başlıklı toplam 6 öyküden olu-
şan kıtap. toplum içinde her gün
karşılaştığımız sorunlan konu
edinırken sıradan bir gencin ya-
şantısından yola çıkarak tarikat-
lann ıç yüzünü yansnıyor. Kita-
bın son öyküsü olan 'Spassibo İs-
tanbul' ıse bir amyı konu edi-'
yor
ler olduğunu gördüm.
-Şu anda üzerinde çalıştığmız
bir kitap var mı?
Şu anda Boşnaklarla ılgıli bir
kitap yazıyorum. Okura bir ro-
man kurgusu içinde o tarihi an-
latmak istiyorum Bızim Boş-
naklarla çok yakın bağlarımız
var Yaşanan \ahşetın boyutun-
dan bırçoğumuz haberdar değil-
dık. Okumaya başjadığım za-
man çok sarsıldım. Hayatımda
Boşnak öncesi ve sonrası dedır-
tecek kadar önemli bir dönem
açıldı. Yahudıler de benzer bir
olay yaşamıştı. Ancak o bir soy-
kınmıydı. Oysa burada tama-
men 'ezhet' sözkonusu. Rapor-
larda okuduğum bırkaç şeyi an-
latmak istiyorum. Bir kadının
ıkı çocuğunu gözünün önünde
makıneye atarak parçalıyorlar.
Öldürmeden önce ınsanlann de-
rılerinı soyuyorlar, öyle bırakı-
yorlar. Bunlan okudukça, bızım
ülkemızdekı hay\an haklannı
gözetmeye kalkışan, ancak bu
vahşet karşısında kılmı bıle kı-
pırdatmayan *Bat' aklıma gelı-
vor.
Kulin'le yeni öykü kita-
bı ve gelecege yönelık düşün-
celen hakktnda görü^tük
Daha çok öykücüyüm
- 'Adı: Aylin' adlı romanınız-
dan sonra 'Geniş Zamanlar'ın
okur tarafından nasıl karşüana-
cağını düşünüyorsunu/?
Kendimı roman yazan ya da
öykücü olarak nitelendırmem
gerekırse; ben kendimı roman
yazarından çok öykücü olarak
görüyorum. Yazı hayatıma da
güncel olay ları y an>ıtan öy küler
yazmakla başladım Öykü yaz-
mak roman yazmaktan daha zor.
Romanda konunuz ve malzeme-
nız bellı. zamana karşı bir yanş
içinde değılsıniz. Iletınızı ver-
nıek ıçın ıstedığınuölçüdesay-
fdkulldiıabılirsınız Oysaöykü-
de bir sınırlandırma var. Bu sı-
nıriandırılmış sayfalar içinde
okuyucunun ılgısini hep ayakta
tutmak zorundasınız. Öyküleri-
min hıçbinni planlayarak yaz-
madım bugüne dek. Bu öyküle-
rin hepsi bende iz bırakan olay-
lan, duygulan uzun süre taşıyıp,
bu sürecin sonunda da taşma-
sından oluştu.
Bu öykü kıtabımda sadece bir
öyküyü önceden üzerinde düşü-
nerek yazdım: 'SonZamanlar'
Onunla önemlı bir ıleti vermek
istiyordum. Tarikat olayian, on-
larakatılangençler.. Bu. lOyıl-
lık geçmişi olan bir konu. Yakın
çevremde debutürde olaylara şa-
hit olunca, bunlan yazmaya ka-
rar verdım. "Son Zamanlar'dan
önceki iki öykü de buna hazır-
hktı Hepsini yazdıktan sonra da
tekrartekrarokuyup. onlan 'din-
lendiriyomm'. Ne kadar çok
'demlendirirseniz" de ortaya o
kadar ıvı bir sonuç çıkıyor. Bu
kıtabımda da yayımlandıktan
sonra 'atabAlirdim' dediğim yer-
'Kara mizaha kayan kalemimin ucunu biraz yuıııusattım."
- Bu kitapta daha fazla öykü-
yeyer vermeyi düşündünuzmü?
Tabiı. daha fazla öykü yerala-
bılirdı. Ancak yeni kitabım için
yaptığım çalışmalar çok uzun
sürüyor. Romanımın çıkması da-
ha zaman alacağı için de okur-
dan uzak kalmamak için öykü ki-
tabını çıkarmaya karar verdik.
'Adı: Aylin'i de aşmam gereki-
yordu. Bu öykülerde pek çok in-
san kendini bulabiliyor. Özellik-
le 'Mastektomi' böyle bir öykü.
İlk öyküde değışik Jcültürlerin
altını çizer gıbiydım. Bunu ben
de yazıp bitirdikten sonra fark et-
tim. Mesela orada çıplaklığm-
dan dolayı çok utanç duyan bir
Türk kadını var. "Beni sen mi
soydun?" diye yanındaki Ingiliz
adama soruyor. Oysa o adam
için bu. dünyanın en normal şey-
lerinden bir tanesi. Ikinci öykü-
de bir sınıf atlama söz konusu...
Koşullan ne olursa olsun kendi-
sini yetiştiren birısı neden sınıf
atlamasm?
- bk kitabınızdan bu yana ya-
zış ve anlatış biçiminizde ne gibi
simleri'' adlı kitabımda çok faz-
la kara mizah \ ardı Hatta Fethi
Nad bunun nedeninı sormuştu.
Çok kara mizaha kayan bir ka-
lemim var. Bu kitapta belkı de o
kalemın ucunu biraz yumuşat-
mak istedim.
- 'Adı: AyHn' sizjbir anda gün-
demin odagı haline getirdi. Oy-
sa Sait Faik Ödülü'nü aldığınız
zamanbu kadar büyük bir ilgiy-
le kaı-şılanmadımz—
Bu tür çalışmalara neden ilgı
gösterilmedığıni anlamıyorum.
Bu sadece benim başıma gelen
bir olay değil. Bunun benden ön-
cesi de vardı: benden sonrası da
olacak. Ödülü alan öykülerin
okura ulaştınlması çok önemlı.
Bu olmadığı için yetişen ve ye-
tişmekte olan yazarlar kaybolup
gıdiyorlar. Ödüller yazarların
önünü açıyor. Haldun Taner Ödü-
lü'ne kadar kısır bir dönem ya-
şamış olduğumu söylemeliyim.
Bu yüzden de yazan ve özellik-
le de yazdıklanyla ödül almaya
hak kazanan insanlann arkasın-
dan bir füzgâr estinlmeli.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Başlamamış Bir Öykü
Oysa ki, Mayıs ayı yeni aşklara gebedır; başla-
mamış aşk öykülerinin bitişlerine değil. Kolay mı..
Mayıs bu: "Benim adım Mayıs" der gökyüzü.
llkyazın gelişi, başka nasıl belli olur. Erguvanlar-
dan mı, aşklardan mı?
Erguvanlar açıyorsa Boğazda aşklar da filizlen-
meli erguvanlann altında.
Oysa ki Mayıs'tı ve Mayıs umudun rengiydi. Ma-
yıs baştan sona maviydi ve bu mavi, insanın yüre-
ğine hüzün değil. sevınç dolduran bir maviydi. Ya-
ni, gökyüzünün mavısi gibi...
Yaşamanın tadını çıkaran bir mavi, sızin anlaya-
cağınız.
Mayıs, başlamamış bir öykünün. bir aşk öyküsü-
nün bitişiyle geldı. Bu Mayıs, hüzünle geldi. Oysa
Mayıs sevincin adıdir. llkyaz sevincinın.
Başlamamış aşk öyküsünün de doğat olarak bir
başlangıcı vardı?
Bir mektup aldım. Yazanı meçhul, bilinmez biri:
Belki yüreği kanayan biri. Belki, şimdi çok uzaklar-
da olan biri. Hüznünü, acısını tek başına yaşayan
biri. Belki de kalabalığın arasına kanşmış biri.
Aşk acılan çeken biri. Furuğ'u anımsatan biri.
"- Bir şey söy/eme/ı
Bir şey söylemelı
Yüreğim bırfeşmek ısf/yor karanlıkla
Bir şey söylemelı
Ne kadar ağır bir unutkanlık
Bir elma düşüyor bir daldan yere."
Ve Sadık Hidayet'i anımsatan biri:
"Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş
yavaş ve yalnızlıkta yıyen, kemiren yaralar.
Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes
bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakar."
Neyse, biz dönelim başlamamış aşk öyküsünün
öyküsüne; mektupta yazılanlar şöyleydi:
"Kollanmın arasındaydı. Inanamıyordum. Heye-
candan tüm bedenim tıtriyordu. O anı yıllarca bek-
lemiştim. Oanki, ona 'seni seviyorum'u, 'sanade-
liler gibi âşığım'ı söyleme anıydı.
Yıllarca ve yıllarca, çokyakınımda olmasına kar-
şın, binlerce kez dilimin ucuna gelmesine karşın,
sevdiğimi bir türiü söyleyememiştim; aşkımı dıle ge-
tirememiştim. Bu çok basıt gibi görünen iki söz-
cük bir türlü dudaklanmın arasından çıkmamıştı. Çı-
kamamıştı.
Korkumdan mı söyleyememiştim... Şimdiye ka-
darâşık olduğum kadınlara söylemiştim de, ona ni-
ye söyleyemiyordum. Ama işte o an gelmışti. Kol-
larımdaydı. Uyku ile uyanıklık arasındaydı. Bir es-
riklik anıydı. Belki de bana cesaret veren bu esrik-
likti.
'Bıliyor musun sana âşığım' dedim. Sonunda de-
miştim. Sözcükler korkarak da olsa, ta yüreğımin
dennlerinden gelip dudaklanmın arasından çıkmış-
tı.
'Duyuyor musun beni?' dedim. Başını salladı.
Duyuyordu. Ya da onun esrikliğibana büyük bir oyun
oynuyordu.
Sonra bir daha görüşemedik, beni aramadı; be-
nımle olmak istemedi, beni görmek istemedi. Hâ-
lâ bilmiyorum beni duyup duymadığını. Yıllardır
süren ac/ma bu durum tuz-biber ektı.
Yüreğimin yerinden söküldüğünü duyumsuyorum.
Kafamın içinden atmalıyım onu. Yıllarca atama-
mıştım. Yıllarca da söyleyememiştim. Mayısın ilk gü-
nü, onu, kendı duygu dünyamdan çıkanyorum.
Acısı çok büyük olacak, bilıyorum ama artık onun
beni duyup duymadığını bilememe çaresizliğini;
ona 'seni seviyorum'u söyleyememe korkusunu; gün
olur da beni arar hayalinı yaşamak ıstemiyorum.
Mayısın ilk günü onu kafamın içinden çıkartıyo-
rum; bir daha adını anmayacağım; aramayacağım;
onu unutmalıyım...
Yoksa, yaşamak bana ışkence veriyor. Böylece
yaşamasını beceremediğim bir aşkı, hatta dıle bi-
le getiremediğim bir aşkı, bitiriyorum." Evet, bazı
aşklar vardır ki, kendi yüreğinizde yaşatırsınız yal-
nızca. Bazı aşklar vardır ki, büyük aşklardır belki de
bunlar, gizemli aşklardır, bir türlü söyleyemezsınız.
Bir türlü yaşayamazsınız...
Düş dünyanızda. sızın gizemli duygularınız ola-
rak kalır. Ama acı verir...
Öyle aşklardır ki, bir oğulun bir babaya, anneye
"seni seviyorum" diyememesine benzer. Ben yıl-
larca babama söylemek istedim; ama bir türlü söy-
leyemedım. Onun gibi işte. Iş ışten geçtıkten son-
ra, yüreğimde Sadık Hidayet'inki gibi, Furuğ'unki
gibi büyük bir acı kaldı.
Başlamadan biten aşk öyküleri, öykülerin en acık-
lısıdır, en hüzünlüsüdür; bizım otup olmaması önem-
lı değildir.
Oysa ki Mayısın başıdır; ilkyaz başlangıcı:
Erguvanlar açıyorsa Boğazda, aşklar da filizlen-
meli, erguvanlann altında.
Gülşen Tatu, yaz okullanndaki
öğrencilerinden çok umutlu 'Mesleğime iharietetmem'
NURDAN CİHANŞÜMUL
Akbank Oda Orkestrası. Saban-
cı Center Hacı Ömer Salonu"nda
şef EnderSakpmaryönetiminde bir
konser \erdı. Flüt sanatçısı Gûl-
şen Tatıfnun sohst olarak katıldı-
ğı konserde Vnakli, Bach, Hobt \ e
CarlNielsen"in yapıtlan seslendi-
rildı.
Uzun süredır Almanya'da yaşa-
yan ve 1986 yılından bu yana Tros-
sıngen Müzık Akademisı'nde pro-
fesörlük görev ıni yürüten Tatu. Ak-
bank Oda Orkestrasfyla ilk kez
bir konser verdi
-ÖnceHkleFlütYaz Okulu'ndan
söz eder misiniz?
Yaz Okulu bu yıl dördüncü yı-
lına giriyor. Bınncısi Urla'da. ikin-
cısi Foça'dabır özel okul aracılığıy-
la gerçekleştırilmıştı. Türkiye"nin
her yerinden flütçü arkadaşlar ka-
tıldı bu okula. Bu gençleri dörtyıl-
dır ızhyorum. Türkiye'nin her ta-
rafındakı flütçüler öğrencilenm ol-
malannın yanı sıra evlatlanm ol-
du bırden. Kursu geçen yıl Dokuz
Eyiül Ünıversıtesı Konservatuva-
n'nda gerçekleştirdık. Öğrenci sa-
yımız da süreklı artıyor. Kursu bu
sene Alaçatı Beledıyesı Kültür Hiz-
metleri"run desteğiyle herkesin büt-
çesine uygun olsun, yararlansmlar
diye ben organize ediyorum. Dört
yildırücrettehiçbirartışolmadı ve
olmayacak. Gerekirse bedava olur
ama yine de kursu sürdürürüm.
Kursaçok büy ük bir ilgi\to ve çok
yetenekli gençlerle karşılaştım.
-Türkjye'deki flüt eğin'mini na-
sıl değeriendiriyorsumız?
Yeterlı değil. Burada okuldakı
arkadaşlanmızın bazılan imkân-
lan dahilinde bir şeyler yapmaya
çalışıyor. bazılan ise imkan yarat-
mıyorlar, Bir hocanıjı öğrencisıne
bir şeyler verebilmesi inandıncı
olabilmesi için birikiminin fazla
olması gerek. Şımdiki gençlik çok
farklı vebılınçli. Bizim gibi bebek
masallanyia büyümediler. Çok so-
ru soruyorlar ve daha çok bılmek
istiyoriar. Hocalann yennde sayma-
ması gerekiyor. Bu şahsı bir kntık
değil. Ben burada çocuklan düşü-
nüyorum. Ben 25 yıldır Alman-
ya'da yaşıyorum ama yıne de
Türk'üm. Ben burada, bu memle-
ketin imkânlanylamüzik eğıtimı-
me başladım. Buna ihanet edecek
değilım.Türkiye'deki sıkıntıları
çok fazla çekmıyorum. Dışarıdan
bir şeyler söylemek çok kolay. Her
meslekte. özellikle sanatta öz\ eri-
debulunmakgereklı. 12yaşımdan
beri flüt çalıyorum ve hâlâ çalışı-
yorum. Ben neyi yapmam gerek-
tiğinı, neyin eksık olduğunu bilı-
yorum. Daha iyi olması gerektiğı-
nı bıliyorum. kendime de mesle-
ğıme de ihanet edemem.
- Yurtdışındaki eğitimle Türki-
ye'deki eğitim hangi yönlerde a> n-
h\x)r?
Türkiye'de daha çok yetenekli
çocuklar var. Bu ışı de ancak yete-
nekli kışıler yapabılır. Avrupa'da
herkesin ekonomik durumu mü-
zık eğitimı alnıaya elverışlı. He-
gençlik çok
farklı ve
bilinçli.
Hocalann
yerinde
saymaması
gerek.
Benbu
memleketin
imkânlanyla
müzik
eğitimime
başladım.
Buna ihanet
etmem.
men hemen her köyde gençlik mü-
zık okullan var amatörler için. Ço-
cuklan beş altı yaşlannda müziğe
başlayıp devam edebilıyor. İyi bir
örgütlenme sayesinde yapılan iş de
meydanda. Yaptığım işe ihanet ol-
masın ama ben 20 Alman çocuğa
ders v ermektense 5 Türk çocuğuy-
la çalışmayı ıstenm. çünkü verdi-
ğimın karbilığını alabiliyorum.
- Klasik müziğe olan Ugiyi nasd
değerlendiriyorsunuz?
Gençler yönünden ümitsiz deği-
lım. Türkiye dığer ülkelere göre
daha fazla gençliğe sahip olduğu
için olduğundan daha iyi bir yer-
lere gelecek. Yalnız bazı problem-
leri. aşması gerekiyor. Ekonomi-
den pohtikaya kadar birtakım prob-
lemlen aştıktan sonra önü olduk-
ça açık. Türkiye'deki gençlerde
mükemmel birpotansıyel var. Kla-
sik müzik konserlerine gençliğin il-
gisi oldukça fazla. Önemlı olan in-
sanm müziği sevmesi. Müzik için
zaman ayırması ve bir konser sa-
lonuna gitmesi.
- Son dönemdebirçok gençyıurt-
dışındabüyük başanlareldeetti.An-
cak bunlar arasında flüt sanatçısı
yok denecek kadar azdı?
Öncelikle daha çok pıyano ho-
cası ve piyano öğrencisi var. Tür-
kiye'de yaylı sazlar ve pıyano da-
ha uzun bir geleneğe sahip. Nefes-
li sazlarda başlangtçta çok bir şey-
ler yapılmadı. lzmir Devlet Kon-
servatuvan'ndan bızim dönemi-
mizden mezun olan birçok arkada-
şımız birçok iyi şeyler yaptı. Son-
ra boş bir dönem oldu. Son yıllar-
da yeni bir filizlenme oldu. Ben
de bu fılizlere biraz su dökmeye ça-
lışıyorum kı büyüsünler.
- Yapıtiannı severek çaldığınız
bir besteci var mı?
Ruh yapmıza ve hissettığiniz or-
tama göre çaldığmız eser. o an si-
zin için en iyi eserdır. Ama aynca-
lıklar da var. Özellikle de Bach.
Bach'ı gerçekten kendım için ça-
lıyorum. Birçok eseri hem dınleyi-
cilenm hem de kendim için de ça-
lıyorum. Performansaçısmdançok
güçlü eserler de var. Ama Bach, dua
etmek demek. Tannyla sızın ara-
nızda olan bir sır ve onun bir anah-
tan. Çok özel anlanmda kendimi
ifade etmek için doğrudan Bach'ın
biryapıtını çalmışımdır. Bazısı si-
gara içer. bazısı ağlar, ben de Bach
çalıyorum.
- Gelecek için pianlannız neler?
CD çahşması yapmayı düşünüyx)r
musunuz?
Eğıtımcılığe biraz ağırlık vere-
ceğim. Hayatta öğrenebıleceğım
ve yapabileceğım daha çok şey var.
Aslında CD çalışması yapmayı sev-
miyorum. Artık herkes CD yapı-
yor ve her yerde satılıyor. Ben her
zaman bir anı dolu dolu yaşayarak
yaşatmasını seviyorum. Benim
CD'im alınır dinlenır sonra bir kö-
şede kalır, ama Gülşen Tatu'nun bir
konserini hafızalarda tutturabilmek
önemli. Stüdyoya girıp kuru kuru
kayıt yapmayı sevmiyorum. Buko-
nuda çok soru geliyor belkı bir şey-
ler yapılabılir.
Güttekin Çizgen'den 40 yılm özetj
I Kültür Servisi - Fotoğraf sanatçısı Gültekın
Çizgen'in , 40. sanat yılı etkinlikleri
kapsamında 40 yılı içeren çeşıtli
çalışmalannın yer aldığı 'Yaşam ve Doğa' ile
'Fotoğrafta Atmosfer' adlı iki fotoğraf albümü
yayımlandı. Sanatçının 'Yaşam ve Doğa" adlı siyah-
beyaz albümü 1958-1968 yıllan arasındaki yaşam
ve doğa konulu fotoğraflannı kapsıyor.
Albüme Çizgen'in fotoğraf kimliği üzerine
inceleme yazılanyla Nevzat Çakır, merih
Akoğul ve Merter Oral katılıyor. 'Fotoğrafta
Atmosfer" başlıklı ıkincı albüm ise 1968-1998
yıllannaaıt fotoğraf çalışmalannı kapsıyor.
Haypi Canep vefat etti
• Kühür Servisi - Türk Sınemasrmn oyuncu,
yönetmen ve yazarlanndan Hayri Caner, vefat etti.
1936 yılında fstanbul'da dünyaya gelen sanatçı.
sınemaya 1960 yılında 'Mahalle Arkadaşlan'
filmi ile başladı, kısa sürede değişik fiziği ve
yeteneği ile karakter rollerinın aranan oyucusu
oldu.'Vur Gözünün Üstüne' filmiyle
oyunculuğun yanı sıra yönetmenliğe başladı.
Çeşitli basın organlannda sinema yazılan yazdt,
'Si-Sa" ve 'Akademik Sinema Dergisı'ni çıkarttı.
"Yeşil Gözlü Melek" adlı bir roman yazdı
Daha sonra tngıltere'ye giderek sınemadan
aynldı. Yurda döndükten sonra tekrar sinema
eleştırileri yazan. Vizyon Yayıncılık tarafından
Yeşilcam Filmleri adlı kitabı 1995'te yayımlanan
santaçının başlıca filmleri şunlar: Mahalle
Arkadaşlan, Ballı Torun. Elâlem Ne Der. Hostes
Hanım, Murtaza. Sana Dönmeyeceğım, Hesabı
Görelim, lkisi de Zımba, Kader Caner" in cenazesi
bugün SESAM'da düzenlenecek bir törenin
ardından kaldınlacak.