Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5MAYIS1998SALI
12 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Mine Urgan'ın sımsıcak yaşantıları
Iflalı olıııaz bir hümanistMina Urgan'ın. "Bir Dinozorua
AnılarT adını verdıği yapıtını soluk
soluğa okudum. Hembırdedektıfro-
manı tüketircesine, arsızca, hem de her
bir sözcüğün. her bir tümcenın lezze-
tini alabildiğine çıkararak... Okuduk-
lanmdan belleğime takılan onlarca
sahneyi. çoğu komık bir yaklaşımla
biçimlendirilmiş sahnelerin ilettiği
onlarca kıssadan hisseyi, birkaç gûn
ıçinde, önüme geleni "esir alarak"
en az otuz kişiye de aktardım. "Sah-
ne" sözcügünü amaçlı olarak kulla-
nıyorum, çünkü Urgan, ustası Shakes-
peare gıbi. görsel-işıtsel vuruculuğu
olan. okurun hayal gücünükolayca ha-
rekete geçiren, büyülü bir hünerle
oluşturmuş yapıtını.
"Bir Dinozorun AnılarT. Mina Ur-
gan'ın kendı \ aşam serüveninden da-
mıttıklanyla oluşmuş, "yaşama sa-
nabna dair" bir kitap. Ancak. bugü-
ne dek yazılmış olanlara hiç benze-
miyor. Çünkü. "anlancı" Mina Ur-
gan, "çokbilmiş" bir yaklaşımın se-
vimsizliğine alabildiğince sırt çevir-
me yolunda, tadına doyum olmaz bir
gülmece dokusu oluşturmuş. Gülme-
cenin temel nesnesi olarak da kendi-
sini kullanıvor. "Tannsal anlancı"yı
değil. "bügesoytarTyı oynuyor. Ara-
da sırada verdiği öğütler nedeniyle,
kırk yıllık hocalık alışkanlığımn ba-
ğışlanmasıru dilemeyi de ihmal etmi-
yor.
tnsanm kendıne gülebilmesi, onun
yaşamda demlenmişliğinin göster-
gesidir. Mina Urgan, kendısini gülünçleştirmekJe say-
gınlığını zedelemeyeceğini bilmenin verdiği güven-
le, hıç de sıradan olmayan bireysel yaşam serüveni-
ni büyük bir alçakgönüllülükle, sanki "sıradanmış-
çasına" paylaşıyor bizimle. Bu nedenle de Mina Ur-
gan gıbi olamasak da, pek çok düzlemde özdeşleşe-
biliyoruz onunla. Urgan'ın, okuruyla birlıkte oluştur-
duğu dostluk ortamında ortaya koyduğu "insana, top-
luma ve Türidye'ye" ilişkın eleştirel yaklaşım, hede-
fi kolayca on ikiden vuruyor.
Gelelim "dinozor" olma meselesine. Güncel kul-
lanımda "dinozor". geçerlılığini yitirmiş değerlere kö-
rü körüne bağlı kalan. modası geçmiş. soyu tüken-
mış kişiyi ımliyor. Mina Urgan, bu kavrama, çok ya-
şamışlığını da bir espri öğesi olarak katıp "dinozor"
olarak tanımlıyor kendisini. Dmozorolmaklaövünü-
yor. Haklı.
Günümüzün "yüksekndeğerter"ine uymayıp da ken-
di değerlennizle yaşamakta inat ederseniz, bir "di-
nozor"sunuz sız de. Sözgelimi, Mina Urgan gibi do-
ğaya âşıksanız. ÇocukJan tutkuyla seviyorsanız, pa-
raya pula metelık vermiyorsanız. Dünya düzeyinde
herkesin herkesi kolladığı, hakça bir düzen bugün bi-
le düşlerinizde yer alıyorsa... Haksızlığa yüreklice kar-
şı çıkabiliyorsanız. tnsan ve toplum sevgisini birey-
sel çıkarlannızın önüne geçirebiliyorsanız. Dık baş-
lılığınızdan, doğru sözlülüğünüzden. açık yüreklili-
ğinizden. sevecenlığinizden ödün vermiyorsanız...
Yurdunuzun ve yurdunuzun insanlannm yüreğiniz-
de özel bir yeri varsa. Namuslu ve çahşkansanız, top-
luma olan görevlerinizi, bir karşılık beklediğiniz için
kendine gülebilmesi, onun yaşamda demlenmişliğinin göstergesidir. Mina Urgan, kendisini
gülünçleştirmekle saygınlığını zedelemeyeceğini bilmenin verdiği güvenle, hiç de sıradan olmayan bireysel
yaşam serüvenini büyük bir alçakgönüllülükle, sanki "sıradanmışçasına" paylaşıyor bizimle.
değil, başka türlü var olamayacağınız için, ınatla sür-
dürüyorsanız... Kendinize olan saygınızı korumayı vaz-
geçilmez bir yaşama biçimine dönüştürmüşseniz, siz
de bir dinozorsunuz.
"Bir Dinozorun AndarT iflah olmaz bir hümanis-
tin, inanmış bir toplumcunun, ele avuca sığmaz bir
yaşamseverin gözlüklerinden, insana, topluma ve
Türkiye Cumhuriyeti'nin 75 yıllık öyküsüne ışık tu-
tuyor. Biryandan da varlıklı birOsmanlı ailesinin göz-
bebeği olarak dünyaya gelen Mina'nın, kendi deyi-
şiyle "acayip" bir çocuk olarak başladığı yaşama se-
rüvenini, gerçek kimlığıni oluşturma ve pekiştirme
adına ortaya koyduğu çabayla bugüne nasıl ulaştır-
dığını izliyoruz.
Her şeyden önce, çocukluktan başlayip koca bir ya-
şamın ızini sürerek yaşhhğa ulaşan bir insanın öykü-
süyle baş başayız. Evrensel bir öykü bu. Çocukluk.
gençlik, yaşhlık ve ölüm üstüne... Sevinçle hüznün,
mutlulukla kederin sarmaş dolaş olduğu. ama yaşam
karşısında kazanılan yenginin ıyimserliğini taşıyan bir
öykü...
Urgan. yapıtını baştan sona bezediği "konudan
sapmalar" (digressions) yoluyla toplumumuzun ö> -
küsünü de anlatıyorbize. Siyasal ve kültürel yaşamı-
mızın ünlü kişileri ve olaylan bağlammdaki tanıklı-
ğını, yer yer vurucu ve son derece esprili anekdotlar-
la, yer yer de çok yerinde tarihsel belirlemelerle ser-
giliyor. Atatürk Türkiyesi'nden bugüne ulaşan bir
gezinti... (Atatürk'ün erişilmez zekâsmm ve inceli-
ğinin, on bir yaşındaki Mina ile dans edişinin anla-
tıldığı bölümdeki kadar vurucu biçimde dile getiril-
diğıne, daha önce hiç tanık olmadtm.)
Urganın yaşantılan bir yandan da bilim insanı bır
Türk aydmının serüvenini öykülüyor. Öğrenme. ken-
dini aşma isteği. çalışkanlık. öğrenci karşısında du-
yulan sorumluluk, örnek alınacak hocalık taktikleri,
sonsuza dek çalışma \e üretme... Ekmegıni alın te-
riyle kazanarak tek başına aılesını geçındırebılen dev-
let memuru birkadının yaşadığı onur... (Mina Urgan
feminist olmadığını söylüyor. Onca femınist roman
yazıldı, bir kadının çocuklarına \e annesine. kimse-
ye boyun eğmeden bakabildıği için duyduğu güven
ve mutluluk hiç böylesine açık yüreklılikle dile ge-
tirilmedi.)
Mina Urgan komünist ve Tanntanımaz olduğunu
sık sık yineliyor. Yapıtı okurken her ıki seçımınde de
hümanist olmasının, çılgın bir çocuksever olmasının
belırleyıcı bir rol oynadığını görüyorsunuz. Çocuk-
lara haksızlık eden bir Tann'nın varlığını tanımıyor.
Çocuklara acı çektiren bir toplumsal düzenın varlı-
ğını da... Öte yandan. Atatürk Türkıyesı'nde, "tekcum-
nuriyef*ın koru>
r
ucu gölgesınde yetişmış olmanın
verdiği mutlulugu tüm sıcaklığıyla yaşamayı sürdü-
rüyor. Yurdundan başka bir yerde mutlu olamayaca-
ğını da sık sık vurguluyor.
Yaşamında benimseyeceği ilkeleri, "değer"kavram-
lannı nesnel bir gözle yargılayarak, vazgeçilmez olan-
lara sanlıp anlamsızlaşmış olanları safdışı ederek
seçmiş. zeki bir bilim insanının duyarlılığıyla karşı
karşıyayız. Mina Urgan, insanı, toplumu veTürkiye'yi
sanp sarmalayan dünya görüşüyle, kahplaşmış değer-
leri de "yükseten değerter"i de delip geçen bir kim-
lik sergiliyor. Çağdaş bir dinozor...
Mina Urgan bugün 82 yaşında. Bir
aydın, bir öğretmen olarak genç ku-
şaklara, kırk yılı bulan devlet me-
murluğu içinde yaptığı hizmeti bugün
de sürdürüyor. Uzun yıllardır emek-
lı olduğu için, öncelikJe torunu yaşın-
daki gençler için ürettiği yapıtlann tn-
giliz Dili ve Edebiyatı eğitimi veren
yükseköğretim kurumlannda nasıl
somut biçimde yaşamın bir parçası ol-
duğunu görmüyor. Ben göriiyorum,
mutlulukla... "IngilizEdebiyatıTari-
hi", "Vırgjnia VVbotf", "D.H. Law-
rence", "Shakespeareve Hamlet" ci lt-
lerini göğüslerine sıkı sıkı bastıra-
rak, uçuşan saçlanyla derse koşan
genç çocuklan. Mina Urgan'ın yapıt-
lan. onlann derslerden kanşmış ka-
falanyla sığınabilecekleri en güven-
li liman...
Edebiyat okuyan gençler arasın-
daki bu hoş "Mina Urgan bağunhb-
ğTm geçen gün bir kez daha yaşadım.
Hindoloji mezunu bir delikanlı; tn-
giliz edebiyatı dalında yüksek lisans
programına girmek istiyor. "Girişsı-
navında. üsansta okutulan tûm tngi-
liz edebiyatı konulanndan sonımlu-
sun, biraz zor olmavacak mı?" de-
dım. Tınmadı bile. "Mina Urgan'ın
kitaptannı öğrensem, yetmez mi" di-
ye sordu. Gülsem mi ağlasam mı?
Hoca'nın onca birikim ve deneyim-
le kaç yılda kotardığı ciltleri biray için-
de okuyup özümsemesı olacak şey
mi? "O kitaplann içerdiği 500 doJa-
yındaki yapıö da okursan, tabii başanh olursun" di-
yecektım, demedim. Hevesli gence başanlar diledim.
Varsm, okumaya başlasın...
Mina Urgan'ın öğrencisi olma şansını yaşayanlar-
dan biriyim. Onu bir bulduk. sonra (147'ler olayı ne-
deniyle) yitirdik, sonra yine bulduk. Onu yeniden
bulduğumuzda, yokluğu sırasında çektiği acılardan
ve sıkıntılardan söz edeceğinı sandık, yanıldığımızı
anladık. Sanki dün bıraktığı derse devam ediyordu.
Mina Hanım'ın öğütleri ünlüdür. "Sigaraiçmeyin,
insanın cildini,dişlerini mahvediyor" derdi. "Kilo al-
mavın, giyeeek şey bulamazsınız" derdi. (Bu öğütle-
ri tutmadığım ıçın, hocanın doğru söyledıfinı kırkı-
mı geçmce anladım. Benden de öğrencilerime öğüt
olsun.) Ama kendi kişiliğinde sergileyerek. dolaylı ola-
rak verdiği öğütler, daha sonra üniversite öğretım
üyesı olan onlarca öğrencisine yıllar boyu yol gös-
terdi.
Yapılan işı sevmek, zor olam kolaymış gibi ilete-
bilmek, smıfta yapılan işin bir paylaşım eylemi ol-
duğunu unutmamak, yapılan işin coşku, özen, çalış-
kanlık ve sabırgerektirdiğinin bilincinde olmak. Di-
nozorluk "buiaşKa" olabiliyor...
Herhangi yaşta bir insan. Türk toplumunun bir bi-
reyi, bir aydın olarak "yaşama sanatTna dair sağlam
ipuçlan edinmek için "Bir Dinozorun AnılarTnı oku-
yun.
Böyle bir gereksinmeniz yoksa bile, sunulan oku-
ma keyfinden yoksun bırakmayın kendinizi. Kitabı
bıürdiğinizde, "tyi ki bugün de dinozorlar var dün-
yamtzda" diyeceksiniz.lyi ki Mina Urgan var...
Onyargıların
ötesinde Yoko OnoKültür Senisi - Yoko Ono, Oxford'dan
sonra Edinburgh'da açılan "Son Zamanlar-
da UfkaBaktınızmı?" başlıklı sergisiyle Is-
koçya'da da gündemde. Ono'nun son yıllar-
da çıkardığı başanh müzik albümleri de dü-
şünüldüğünde. sanatçının aslında adeta ye-
niden doğduğu ve artık tüm dünyada daha
'ciddryealındığı' söylenebilir... Özellikle In-
gilizler. 1960'larda başanlı bir sanatçı ola-
rak Londra'ya geldiği ve gerçekleştirdiği
avangard sanat etkinlikleriyle sanat ortamı-
na bir bomba gibi düştüğü günlerden sonra
Londra'ya ikinci sanatsal çıkarmasını yapan
bu kadını bu kez önyargılann ötesinde de-
ğerlendirme çabasma girmiş durumda. Bi-
lindiği gıbi Ono. özellikle Beaties ha\Tan-
lannca "Lennon'ı Beades'dan ayıran kadın"
olarak nefretle karşılanmış, yaşamı boyun-
ca yogun eleştırilerin odağı olmuş ve işitme-
diği hakaret kalmamıştı.
\bko Ono'nun 1955 yılından bu yana üre-
tımini gözler önüne seren Iskoçya retros-
pektifı. bu ilginç Japon kadınını daha yakın-
dan tamma olanağı veriyor. Sanatçının mi-
zahı ve duygusal yönünü açığa vuran sergi-
de yer alan en yeni yapıtlanndan 1997 ta-
nhlı "Dikey Bellek" adlı çalışması, otoriter
erkek fıgürlenne olan güvensızliğini ortaya
koyuyor. Doktorlar, rahipler, öğretmenler,
babası (ve hatta belkı o eski Beaties üyele-
ri).. gibi fîgürlerin gündeme geldiği bu ya-
pıtta duvara sıra sıra dizili deforme edılmış
aynı portrenin altında farklı metinler yer alı-
yor. Bumetinler, haikularabenziyorlar. Söz-
gelimi Doktor 7'ye ilişkin kısa bilgi: "Bir-
kaç kürtaj yupnuşb." Doktor IV'ye ilişkin
bilgi: "Sürekliüşütmeyeyim diyebademtik-
lerimi almıştL" Doktorlann, ögretmenlerin,
yabancılannarasından geçerek Yoko Ono'nun
babasına vanyoruz: "Onunla ilk kez tanış-
makiçinSan Frandsco'ya gittiğiınizdeiki bu-
çıık >aşında\dım. Annemi öprü sonra başı-
nı egîp onu seyreden vüzüme bakti-"
Ono'nun son dönem yapıtlan, geçmiş
yapıtlanna göre daha açık, daha irdeleyici.
Sergide, 1950'lerden, 60'lardan kalma ya-
pıtlar da bulunuyor. Serginin bir de belge-
sel bölümü var. Ono'nun 1964 tarihli "Cut
Piece" adlı çahşması da ilginçti: Londra,
New York ve Tokyo'da gerçekleştirdiği bu
performansta, Yoko Ono sahneye çıkmış ve
izleyicileri, kendilerine verilen makasla sanat-
çının üzerindeki giysiyi kesip biçmişlerdi.
Bu oyunun ne kadar ileri götürüleceğı,
tamamen izleyiciye bırakılmıştı... İlginç bir
biçimde Yoko Ono'nun sonradan yaşayacak-
lannın habercisi olan bu çalışma, hâlâ bel-
leklerde... Tıpkı o performanstaki gibi yıl-
larca kendine güveniyle ayakta duran Yoko
Ono'nun 70'ine yaklaştığı şu günlerinde,
makaslan birkenara bıraknuş gibi görünüyor
dünya.
Gardel, Kanuni ile İbrahim Paşa'nm dostluklarını anlatıyor
Mutlak iktidar, dostluk ve aşk
ÖZLEMGÜLŞEN
Fransız yazar, senanst ve Seuil Ya-
yınlan'nın sahibi Louis Gardel ın *Se-
venkrin Şafağı'" (L'aurore Des Biens-
Aimes) adlı kitabı Can Yayınlan'ndan
Cmh Moran Altan'ın çevirisiyle çıktı.
Fransa'dayayımlandığı ilk günden ıtıba-
ren büyük ilgiyle karşılanan ve uzun bir
süre liste başı olan 'Sevenlerin Şafa-
ğVnda. Osmanlı hükümdarlanndan Ka-
nuni Sultan Süievnian'la Rum devşir-
me İbrahim Paşaarasında 11 yıl boyun-
ca süren dostluk ılişkisini ve Sultan'ın,
Hûrrem'e olan aşkını konu edinen Gar-
del, üç yıl önce 'Savaşcının Evi' adlı ki-
tabının tanıtımı için ülkemize geldiğin-
de bir gezı rehberinde okuduğu 25 sa-
tırlık hikâyeden etkilenerek bu romanı
yazmaya karar vermiş.
Kitabın Osmanlı 'nın en parlak döne-
mini konu ediyor olması da bir anlam-
da yazmasmı kolaylaştırmış. Bir tarih
kitabı yazmak değil; tanhin bir döne-
minde yaşanan insan ilişkilerini. mutlak
iktidan, dostluğu ve aşkı yansıtmak ama-
cı... lktidardaki insanlann seçilmesinin
nedenı de. o döneme ilgi duyan insan-
lar için olayı daha da ilginç hale getir-
mek. Bu roman için her ne kadar tarih-
sel nitelikleri arka planda bırakmak is-
tese de Gardel, o döneme ait Louis Mas-
signon'un Fransızcaya çevirdiği 'Hüse-
yin Hallac-ı Mansur Divanı, Andr'e
Clot'un yazdığı 'Muhteşem Süteyman'
ve RobertMantran'ın yönetıminde ya-
yımlanan 'Osmanlı İmparatorluğu Ta-
rihi' adlı yapıtlardan yararlanmış. Gar-
del, bu olayın kendisini çok etkilediği-
ni belirtiyor ve bu serüvenin nasıl geliş-
tiğini açıkhyor: "Beni asd iigilendiren
hikâ>c\ioiuşturan kişjBkler\conlann ara-
sındâki ilişkiv di. Bir hükümdann aşk ve
dostluk için var olan derin du> gulanyla
ne kadanmız ilgüeniyoruz? Ben bunun-
la Ugilenmeye başladığımda da o döne-
min sandığınıızdan çok daha fazia ihti-
şamh ve göz kamas&ncı olduğunu gör-
dûm. Tarihte çok önemli bir yere sahip
olan Osmanlı Imparatoıiuğu'nda gerek
yapbklany la, gerek aileden gelen uman-
lanyla çok önemli \e birbirinden çok
farklı kaderlere sahip üç insan var."
Kıtapta yer alan tanhi öğelenn hepsi
kaynaklara dayanıyor. Ancak yer alan
tarihi bilgiler tamamen onun kişisel edim-
leri. Aşka gelince.. olay daha da ilginç-
leşiyor. Kitapta iki erkek arasındaki 'mut-
lak iktidarve dostluk' aşkı, bir de bir ka-
dına duyulan aşk söz konusu. Bır üçge-
nin köşelerini oiuşturan bu üç unsur, ki-
tabın Fransa'da yoğun ilgi görmesinin te-
mel nedeni olabilirmi? "Fransızlar Sul-
tan Süleyman hakkında lisede verilen
birkaç bflgiden öte bir göriişe sahip de-
ğUler. Bence Osmanlı her zaman bütfln
dünyanın ilgisini çektL Büinçli ya da bi-
linçsiz bu dönem hakkında yurtdışında
pek fazla kay nak yok. Bir diğer konu da
dostluk. Aşk üzerine pek çok kitap ya-
zıkn ve yazüıyor. Bu kitabı ilginç kılan beJ-
ki de günümüzde pek çok insanın kendi
çıkarlan doğrultusunda çokyüzeysel ya-
şadığı karşıhksız sevginin mutlak ikti-
dar kavramının gölgesinde konu edilme-
siydi. Günümüzde neredeyse yok olmuş
bu kav ramın, 16. yüzyılda doruk nokta-
sında olması okuıian kışkırtrj. O nokta-
yı merak ettilcr. Bu 11 vıl süreli ilişkide
homoseksüeDiğinounamasının daönem-
li ölçüde payı var. 15-16 yaşlannda bir-
likte eğlenen iki genç, bir süre sonra ik-
uaann başınageçeceklerve hiçbirgüçon-
lan birbirinden uzaklaşnramayınca; ak-
sine tüm dış etmenlere karşı bir bütün.
tek bir ruh olacaklardır."
İki erkek arasındaki ılişkıye muhak-
kak üçüncü bır kişı, bır kadın eklenecek-
tır. Ancak o da olaylann çok dışında,
salt bir erkeğin kadına duyduğu aşk için
vardır. Bu aşamada kitabın başlığında,
özellikle de Fransızcasında, Gardel'in ne-
den dıne gönderme yapan ve günümüz-
de Fransızcada pek fazla kullanılmayan
bu sözcüklen seçtiği de bir merak unsu-
ru. Gardel, Kanuni Sultan Süleyman'ın
o dönemde bir 'Tann' gibi görüldüğü-
nü, ondan neredeyse mucizeler yarat-
ması beklendiğini düşünüyor. tbrahim Pa-
şa da her zaman onun emirlerini uygu-
lamaya hazır bir elçi. îbrahim Paşa'nın
trajik ölümünün sebebi de, her ne kadar
çok zekice planlanmış olsa da Kanuni
Sultan Süleyman. "tbrahim Paşa,dost-
hıklannın sonaerecefini hissettiği anda,
"ölümü' bu bitişe tercih ediyor ve ardın-
da şöyle bir not bırakıvor: Sevgili ceüa-
üm, şayetbundan böy le ölümümü istiyor-
san. bu benim kabulüm, sen karannı
verdin. ben de bunu seçtim.
n
Son derece
x#ence Osmanlı her zaman
bütün dünyanın ilgisini çekti.
Bilinçli ya da bilinçsiz bu
dönem hakkında yurtdışında
pek fazla kaynak yok. Bir diğer
konu da dostluk. Aşk üzerine
pek çok kitap yazıldı ve
yazılıyor. Bu kitabı ilginç kılan
belki de günümüzde pek çok
insanın kendi çıkarlan
doğrultusunda çok yüzeysel
yaşadığı karşıhksız sevginin
mutlak iktidar kavramının
gölgesinde konu edilmesiydi."
trajik. bir o kadar da güzel bir son.
Osmanlı tarihinden oldukça etkilenen
Gardel. kitabın filme çekilmesinin söz
konusu olabüeceğinj belirtiyor.
Yazar, çoktan Kanuni Sultan Süley-
man'ın, en az tbrahim Paşa'nınki kadar
trajik olan ölümünü konu alacak yeni
bir roman yazmaya başlamış. "Kanuni
Sultan Süleyman bir savaşsırasında öiü-
yor. Ordunun moralini bozmamak için
iki ay boyunca ölüm haberi herkesten
saklanryor. 60 gün boyunca hem ölü. hem
diri olan bir sultan. Ölümünden sonra bi-
le yarattığı gücün bozulmaması sağ-
lanıyor. Beni büyüleyen böyle bir olayı bir
yazar olarak yazmadan edemezdim."
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
%
Allahaısmarladık
Cumhuriyet' Üzerine
Tıyatro Tıyatro dergisinin Nisan 1998 tarihli sayı-
sında, Tijen Savaşkan Gedik'in Allahaısmarladık
Cumhuriyet üzerine, emek üruınü, önemli bir incele-
mesini okudum.
Oyunu ben yazmış olduğum için önemli değil et-
bette bu inceleme. Yazarın yaklaşım açısı, yalnızca
'sahnelenen' metinledeğil, 'okunabilecek' metinlede
sıkı birbağ kurmuş olması, nihayet, yapmak istedik-
lerime ışıktutuşu beni gerçekten heyecanlandırdı. He-
yecanın ötesinde, onurlandım da.
Allahaısmarladık Cumhuriyet'i, Tijen Savaşkan Ge-
dik'in incetikle saptadığı gibi yakın tarihimizin mace-
ralan 'örtük' kalmış dört kadını üzerine kurmaya ça-
lışmıştım. Okuduğum tanh bu kadınları. yani Halide
Edib'ı, Latife Hanım'ı, Fıkriye Hanım'ı ve Afife Ja-
le'yi 'gerekligördüğü' ölçüde yansıtmışken ben, ta-
rihin dışındaki kaynaklardan, anılardan, unutulmuş ya-
zılardan, unutulmuş röportajlardan, kısacası. ulaşa-
bildiğim her yazıdan yararlanma yoluna girtim.
Bununla birlikte Afife Jale'yi, Cumhuriyet'ın kuru-
luşuyla ve Mustafa Kemal Paşa'yla doğrudan bağ
kurmuş öteki üç kişinin yanı başında görmüş olmam
daha ilk elde yadırganmıştı.
O kadar ki ilk okuma provasında, değerli sanatçı-
mız, oyunun dekoratörü Duygu Sağıroğlu, bu Afife
meselesini uzun uzadıya kurcaladı, bir anlamda sor-
guladı beni.
Yazdıklanmız 'yorum' gereksinir. Yazann yazdıkla-
nnı kendi yorumlamaya kalkışması ıse öteden beri ters
geliyor bana. Bu yiizden de o gün, tartışmalar orta-
sında susmayı yeğlemıştim.
Kendisiyie bir kez olsun görüşmediğim, sanınm
yüz yüze hiç gelmediğimiz Tijen Savaşkan Gedik, yap-
maya çabaladığımı şöyle değerlendirmiş:
"Oysa, Fikriye'nin hem sınıfsal-toplumsalstatüsü
hem de Mustafa Kemal'in öyküsü içinde onu yıkıma
yaklaştınrken, sahnede kendi olarak temsil edilebil-
mesini de olanaksız kılıyor. Böylece, Afife tarafından
canlandırılan Fıkriye, sahnede ancak bir başka kadı-
nın imgeleminde hayat bulabiliyor."
Sonra şu saptayım:
"Afife akıl hastanesine yatıyor ve uyuşturucu ba-
ğımlısı. Ancak oyunda kendisini sonuna kadar tem-
sil edebiliyor. Oysa Fikriye'ninzamana direnemeyen
yok oluş öyküsü, sadece diğer oyun kişilerinin anla-
tılan ya da Afife'nin temsili içinde izlenebiliyor."
Allahaısmarladık Cumhuriyet'i, büyük toplumsal
olaylar, tarihi dönüştüren burgaçlar önünde unutul-
muş birey dramlannı, sıradan sanılmış bireysel traje-
dileri dile getirmek arzusuyla yazmaya çabalamıştım.
İnceleme yazarı, oyunu, bır anlamda 'kadın oyun-
lan' arasında sayıyor. Gerçekten de Allahaısmarla-
dık Cumhuriyet, 'kadın sorunu'nu öne çıkarmayı de-
niyordu.
Toplumumuzun kadın sorununa salt erkek ege-
mence bir yaklaşımı yok. Bir yandan da en koyu fe-
ministler bile, toplumumuzdaki başat kadın kimlikle-
rinden habersiz kalmayı adeta bilinçle seçmişler gi-
bi. Yalnız Afife'nin, Halide Edib'in değil, daha nice ka-
din öncünün bugüne kadar edebıyatta. sinemada, ti-
yatroda, dahaönemlisı, inceleme-araştırma kıtapla-
nnda boy göstermemiş oluşu, başka nasıl yorumla-
nabilir?!
Allahaısmariadık Cumhuriyet, bır denemeydi.
Böylesi bir denemeye girişirken yine Tijen Savaş-
kan Gedik'in vurguladığı gibi dekor nesnelerinden
aksesuvara, ne bileyim mor salkımından kınk bale-
rin kız biblosuna, hemen her şeyin bır dayanışmaya,
bir ilerieyişe, yol alışa, birleşmeye, nihayet kadın-er-
kek el ele verişine hizmet etmesini öngörüyordum.
Burada da yönetmen Aliye Uzunatağan'la sanı-
nm tam bir uyum sağlayamadık. Tıjen Savaşkan Ge-
dik'in sahnede görmek istediği, biblonun elden ele
geçirilişi mizanseninin yonetmenin yorumuna denk
düşmemesi, elbette saygıyla karşılanacaktı. Öyle de
oldu. Yalnız kalbimde hâlâ ukdedir.
Aklıma takılı kalmış bazı sorulan, sorunlan yansı-
tan, ciddi bir inceleme okuduğum için çok mutluyum.
Takvimde İz Bırakan:
"Muhakkak ki, şehirlerin de insanlar gibi birbirine
benzemeyen uyantşlan, sabahlan var. Yıllardırhava-
sını teneffüs ettiğim, içinde yaşadığım bu kocaman
şehri sabahın karanhğında ilk defa görüyordum. O
sabah evimden saatin beşinde sokağa fırlamak zo-
runda kalmıştım. Köşe başındakı elektnk fenerı bile
henüz sönmemişti. Bütün sokak masmavi idi." Um-
ran Nazrf, Tepedeki Ev, SHD Yayınlan, 1954.
14. Uluslararası Amatör liyatro
Festivali Denizli'de
• Kültür Servisi - Denızh Beledıyesı. TOBAV ve
IATA tarafindan düzenlenen 14. Uluslararası Amatör
Tiyatro Festivali 16-22 Mayıs tarihleri arasında
gerçekleştirilecek. Festivale 1Ü Devlet Konservatu\an
Tiyatro Bölümü 'lyi Geceler Anne'. Ankara Deneme
Sahnesi 'Kardeşlik Töreni: Samah'. Akademı tstanbul
Tiyatro Topluluğu 'Şeytanlar', Bulancak Sanat
Tiyatrosu 'z^engin Mutfağı", Erzurum Şehir Tiyatrosu
'Cennet Bibi (Kaynana)'. Bursa Kültür Sanat ve Turizm
Vakfi Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu 'Yedi Köyün
Yargıcf, Karşıyaka Belediye Tiyatrosu "Yolculuğu
Anlatan C)ykü' adlı oyunlanyla'katılıyorlar. Aynca
Romanya'dan Drama Theatre "Metamorfoze',
Constantza "Stag King', Makedonya'dan Csküp Halklar
Tiyatrosu "Boş Beşik', Yugoslavya'dan Prizren
Kültürevi 'Nafiz Curcielo', Türk Tiyatrosu 'Tıyatroda
Bir Yaşam'. Fransa'dan Theatrul Samuel Rosensto
'Passport', Hollanda'dan Servus-Opera \e Müzikal
Grup "i. Bölüm: A. Boccacio. 2. Bölüm: B.Guys and
Dolls". Singapur'dan Chinese Opera Instıtute "'The
Story of Ah Q" adlı oyunlanyla festivale katılıyorlar. •
Patricia Kaas Tüpkiye'de
• Kültür Servisi - Fransız sanatçı Patricia Kaas 'Dans
Ma Chair' albümünün turnesi kapsamında Ankara ve
tstanbul'da iki konser verecek. Kaas 17 Mayıs
tarihinde Ankara Müzik Festivali kapsamında. 18
Mayıs tarihinde de AKM'de Türk Kalp Vakfı yaranna
vereceği konserle izleyicilerle buluşacak.
1. ULUSLARARASI KUKLA FESTİVALİ
BIGUN
• Hadi Çaman Tiyatrosu nda saat 11.00'de Tiyatro
Fora'nın sergileyeceği oyun, saat 15.00'te 'Kuİcla ve
Tiyatro' konulu söyleşi yer alıyor.
• Topkapı Sarayı'nda Karagöz Figürleri sergisi
izlenebilir.
• Kenter Tiyatrosu'nda MC Dekor Bölümü kukla
sergisi, saat 20.30'da Çadır Hayal Grubu'nun
sergileyeceği oyun, izleyicilerin beğenisine
sunuluyor.
• Şehir Müzesi'nde 19. ve 20. yy'da "Halk
Tiyatrosu' konulu sergi görülebilir.