18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5MAYIS1998SALI 12 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Mine Urgan'ın sımsıcak yaşantıları Iflalı olıııaz bir hümanistMina Urgan'ın. "Bir Dinozorua AnılarT adını verdıği yapıtını soluk soluğa okudum. Hembırdedektıfro- manı tüketircesine, arsızca, hem de her bir sözcüğün. her bir tümcenın lezze- tini alabildiğine çıkararak... Okuduk- lanmdan belleğime takılan onlarca sahneyi. çoğu komık bir yaklaşımla biçimlendirilmiş sahnelerin ilettiği onlarca kıssadan hisseyi, birkaç gûn ıçinde, önüme geleni "esir alarak" en az otuz kişiye de aktardım. "Sah- ne" sözcügünü amaçlı olarak kulla- nıyorum, çünkü Urgan, ustası Shakes- peare gıbi. görsel-işıtsel vuruculuğu olan. okurun hayal gücünükolayca ha- rekete geçiren, büyülü bir hünerle oluşturmuş yapıtını. "Bir Dinozorun AnılarT. Mina Ur- gan'ın kendı \ aşam serüveninden da- mıttıklanyla oluşmuş, "yaşama sa- nabna dair" bir kitap. Ancak. bugü- ne dek yazılmış olanlara hiç benze- miyor. Çünkü. "anlancı" Mina Ur- gan, "çokbilmiş" bir yaklaşımın se- vimsizliğine alabildiğince sırt çevir- me yolunda, tadına doyum olmaz bir gülmece dokusu oluşturmuş. Gülme- cenin temel nesnesi olarak da kendi- sini kullanıvor. "Tannsal anlancı"yı değil. "bügesoytarTyı oynuyor. Ara- da sırada verdiği öğütler nedeniyle, kırk yıllık hocalık alışkanlığımn ba- ğışlanmasıru dilemeyi de ihmal etmi- yor. tnsanm kendıne gülebilmesi, onun yaşamda demlenmişliğinin göster- gesidir. Mina Urgan, kendısini gülünçleştirmekJe say- gınlığını zedelemeyeceğini bilmenin verdiği güven- le, hıç de sıradan olmayan bireysel yaşam serüveni- ni büyük bir alçakgönüllülükle, sanki "sıradanmış- çasına" paylaşıyor bizimle. Bu nedenle de Mina Ur- gan gıbi olamasak da, pek çok düzlemde özdeşleşe- biliyoruz onunla. Urgan'ın, okuruyla birlıkte oluştur- duğu dostluk ortamında ortaya koyduğu "insana, top- luma ve Türidye'ye" ilişkın eleştirel yaklaşım, hede- fi kolayca on ikiden vuruyor. Gelelim "dinozor" olma meselesine. Güncel kul- lanımda "dinozor". geçerlılığini yitirmiş değerlere kö- rü körüne bağlı kalan. modası geçmiş. soyu tüken- mış kişiyi ımliyor. Mina Urgan, bu kavrama, çok ya- şamışlığını da bir espri öğesi olarak katıp "dinozor" olarak tanımlıyor kendisini. Dmozorolmaklaövünü- yor. Haklı. Günümüzün "yüksekndeğerter"ine uymayıp da ken- di değerlennizle yaşamakta inat ederseniz, bir "di- nozor"sunuz sız de. Sözgelimi, Mina Urgan gibi do- ğaya âşıksanız. ÇocukJan tutkuyla seviyorsanız, pa- raya pula metelık vermiyorsanız. Dünya düzeyinde herkesin herkesi kolladığı, hakça bir düzen bugün bi- le düşlerinizde yer alıyorsa... Haksızlığa yüreklice kar- şı çıkabiliyorsanız. tnsan ve toplum sevgisini birey- sel çıkarlannızın önüne geçirebiliyorsanız. Dık baş- lılığınızdan, doğru sözlülüğünüzden. açık yüreklili- ğinizden. sevecenlığinizden ödün vermiyorsanız... Yurdunuzun ve yurdunuzun insanlannm yüreğiniz- de özel bir yeri varsa. Namuslu ve çahşkansanız, top- luma olan görevlerinizi, bir karşılık beklediğiniz için kendine gülebilmesi, onun yaşamda demlenmişliğinin göstergesidir. Mina Urgan, kendisini gülünçleştirmekle saygınlığını zedelemeyeceğini bilmenin verdiği güvenle, hiç de sıradan olmayan bireysel yaşam serüvenini büyük bir alçakgönüllülükle, sanki "sıradanmışçasına" paylaşıyor bizimle. değil, başka türlü var olamayacağınız için, ınatla sür- dürüyorsanız... Kendinize olan saygınızı korumayı vaz- geçilmez bir yaşama biçimine dönüştürmüşseniz, siz de bir dinozorsunuz. "Bir Dinozorun AndarT iflah olmaz bir hümanis- tin, inanmış bir toplumcunun, ele avuca sığmaz bir yaşamseverin gözlüklerinden, insana, topluma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin 75 yıllık öyküsüne ışık tu- tuyor. Biryandan da varlıklı birOsmanlı ailesinin göz- bebeği olarak dünyaya gelen Mina'nın, kendi deyi- şiyle "acayip" bir çocuk olarak başladığı yaşama se- rüvenini, gerçek kimlığıni oluşturma ve pekiştirme adına ortaya koyduğu çabayla bugüne nasıl ulaştır- dığını izliyoruz. Her şeyden önce, çocukluktan başlayip koca bir ya- şamın ızini sürerek yaşhhğa ulaşan bir insanın öykü- süyle baş başayız. Evrensel bir öykü bu. Çocukluk. gençlik, yaşhlık ve ölüm üstüne... Sevinçle hüznün, mutlulukla kederin sarmaş dolaş olduğu. ama yaşam karşısında kazanılan yenginin ıyimserliğini taşıyan bir öykü... Urgan. yapıtını baştan sona bezediği "konudan sapmalar" (digressions) yoluyla toplumumuzun ö> - küsünü de anlatıyorbize. Siyasal ve kültürel yaşamı- mızın ünlü kişileri ve olaylan bağlammdaki tanıklı- ğını, yer yer vurucu ve son derece esprili anekdotlar- la, yer yer de çok yerinde tarihsel belirlemelerle ser- giliyor. Atatürk Türkiyesi'nden bugüne ulaşan bir gezinti... (Atatürk'ün erişilmez zekâsmm ve inceli- ğinin, on bir yaşındaki Mina ile dans edişinin anla- tıldığı bölümdeki kadar vurucu biçimde dile getiril- diğıne, daha önce hiç tanık olmadtm.) Urganın yaşantılan bir yandan da bilim insanı bır Türk aydmının serüvenini öykülüyor. Öğrenme. ken- dini aşma isteği. çalışkanlık. öğrenci karşısında du- yulan sorumluluk, örnek alınacak hocalık taktikleri, sonsuza dek çalışma \e üretme... Ekmegıni alın te- riyle kazanarak tek başına aılesını geçındırebılen dev- let memuru birkadının yaşadığı onur... (Mina Urgan feminist olmadığını söylüyor. Onca femınist roman yazıldı, bir kadının çocuklarına \e annesine. kimse- ye boyun eğmeden bakabildıği için duyduğu güven ve mutluluk hiç böylesine açık yüreklılikle dile ge- tirilmedi.) Mina Urgan komünist ve Tanntanımaz olduğunu sık sık yineliyor. Yapıtı okurken her ıki seçımınde de hümanist olmasının, çılgın bir çocuksever olmasının belırleyıcı bir rol oynadığını görüyorsunuz. Çocuk- lara haksızlık eden bir Tann'nın varlığını tanımıyor. Çocuklara acı çektiren bir toplumsal düzenın varlı- ğını da... Öte yandan. Atatürk Türkıyesı'nde, "tekcum- nuriyef*ın koru> r ucu gölgesınde yetişmış olmanın verdiği mutlulugu tüm sıcaklığıyla yaşamayı sürdü- rüyor. Yurdundan başka bir yerde mutlu olamayaca- ğını da sık sık vurguluyor. Yaşamında benimseyeceği ilkeleri, "değer"kavram- lannı nesnel bir gözle yargılayarak, vazgeçilmez olan- lara sanlıp anlamsızlaşmış olanları safdışı ederek seçmiş. zeki bir bilim insanının duyarlılığıyla karşı karşıyayız. Mina Urgan, insanı, toplumu veTürkiye'yi sanp sarmalayan dünya görüşüyle, kahplaşmış değer- leri de "yükseten değerter"i de delip geçen bir kim- lik sergiliyor. Çağdaş bir dinozor... Mina Urgan bugün 82 yaşında. Bir aydın, bir öğretmen olarak genç ku- şaklara, kırk yılı bulan devlet me- murluğu içinde yaptığı hizmeti bugün de sürdürüyor. Uzun yıllardır emek- lı olduğu için, öncelikJe torunu yaşın- daki gençler için ürettiği yapıtlann tn- giliz Dili ve Edebiyatı eğitimi veren yükseköğretim kurumlannda nasıl somut biçimde yaşamın bir parçası ol- duğunu görmüyor. Ben göriiyorum, mutlulukla... "IngilizEdebiyatıTari- hi", "Vırgjnia VVbotf", "D.H. Law- rence", "Shakespeareve Hamlet" ci lt- lerini göğüslerine sıkı sıkı bastıra- rak, uçuşan saçlanyla derse koşan genç çocuklan. Mina Urgan'ın yapıt- lan. onlann derslerden kanşmış ka- falanyla sığınabilecekleri en güven- li liman... Edebiyat okuyan gençler arasın- daki bu hoş "Mina Urgan bağunhb- ğTm geçen gün bir kez daha yaşadım. Hindoloji mezunu bir delikanlı; tn- giliz edebiyatı dalında yüksek lisans programına girmek istiyor. "Girişsı- navında. üsansta okutulan tûm tngi- liz edebiyatı konulanndan sonımlu- sun, biraz zor olmavacak mı?" de- dım. Tınmadı bile. "Mina Urgan'ın kitaptannı öğrensem, yetmez mi" di- ye sordu. Gülsem mi ağlasam mı? Hoca'nın onca birikim ve deneyim- le kaç yılda kotardığı ciltleri biray için- de okuyup özümsemesı olacak şey mi? "O kitaplann içerdiği 500 doJa- yındaki yapıö da okursan, tabii başanh olursun" di- yecektım, demedim. Hevesli gence başanlar diledim. Varsm, okumaya başlasın... Mina Urgan'ın öğrencisi olma şansını yaşayanlar- dan biriyim. Onu bir bulduk. sonra (147'ler olayı ne- deniyle) yitirdik, sonra yine bulduk. Onu yeniden bulduğumuzda, yokluğu sırasında çektiği acılardan ve sıkıntılardan söz edeceğinı sandık, yanıldığımızı anladık. Sanki dün bıraktığı derse devam ediyordu. Mina Hanım'ın öğütleri ünlüdür. "Sigaraiçmeyin, insanın cildini,dişlerini mahvediyor" derdi. "Kilo al- mavın, giyeeek şey bulamazsınız" derdi. (Bu öğütle- ri tutmadığım ıçın, hocanın doğru söyledıfinı kırkı- mı geçmce anladım. Benden de öğrencilerime öğüt olsun.) Ama kendi kişiliğinde sergileyerek. dolaylı ola- rak verdiği öğütler, daha sonra üniversite öğretım üyesı olan onlarca öğrencisine yıllar boyu yol gös- terdi. Yapılan işı sevmek, zor olam kolaymış gibi ilete- bilmek, smıfta yapılan işin bir paylaşım eylemi ol- duğunu unutmamak, yapılan işin coşku, özen, çalış- kanlık ve sabırgerektirdiğinin bilincinde olmak. Di- nozorluk "buiaşKa" olabiliyor... Herhangi yaşta bir insan. Türk toplumunun bir bi- reyi, bir aydın olarak "yaşama sanatTna dair sağlam ipuçlan edinmek için "Bir Dinozorun AnılarTnı oku- yun. Böyle bir gereksinmeniz yoksa bile, sunulan oku- ma keyfinden yoksun bırakmayın kendinizi. Kitabı bıürdiğinizde, "tyi ki bugün de dinozorlar var dün- yamtzda" diyeceksiniz.lyi ki Mina Urgan var... Onyargıların ötesinde Yoko OnoKültür Senisi - Yoko Ono, Oxford'dan sonra Edinburgh'da açılan "Son Zamanlar- da UfkaBaktınızmı?" başlıklı sergisiyle Is- koçya'da da gündemde. Ono'nun son yıllar- da çıkardığı başanh müzik albümleri de dü- şünüldüğünde. sanatçının aslında adeta ye- niden doğduğu ve artık tüm dünyada daha 'ciddryealındığı' söylenebilir... Özellikle In- gilizler. 1960'larda başanlı bir sanatçı ola- rak Londra'ya geldiği ve gerçekleştirdiği avangard sanat etkinlikleriyle sanat ortamı- na bir bomba gibi düştüğü günlerden sonra Londra'ya ikinci sanatsal çıkarmasını yapan bu kadını bu kez önyargılann ötesinde de- ğerlendirme çabasma girmiş durumda. Bi- lindiği gıbi Ono. özellikle Beaties ha\Tan- lannca "Lennon'ı Beades'dan ayıran kadın" olarak nefretle karşılanmış, yaşamı boyun- ca yogun eleştırilerin odağı olmuş ve işitme- diği hakaret kalmamıştı. \bko Ono'nun 1955 yılından bu yana üre- tımini gözler önüne seren Iskoçya retros- pektifı. bu ilginç Japon kadınını daha yakın- dan tamma olanağı veriyor. Sanatçının mi- zahı ve duygusal yönünü açığa vuran sergi- de yer alan en yeni yapıtlanndan 1997 ta- nhlı "Dikey Bellek" adlı çalışması, otoriter erkek fıgürlenne olan güvensızliğini ortaya koyuyor. Doktorlar, rahipler, öğretmenler, babası (ve hatta belkı o eski Beaties üyele- ri).. gibi fîgürlerin gündeme geldiği bu ya- pıtta duvara sıra sıra dizili deforme edılmış aynı portrenin altında farklı metinler yer alı- yor. Bumetinler, haikularabenziyorlar. Söz- gelimi Doktor 7'ye ilişkin kısa bilgi: "Bir- kaç kürtaj yupnuşb." Doktor IV'ye ilişkin bilgi: "Sürekliüşütmeyeyim diyebademtik- lerimi almıştL" Doktorlann, ögretmenlerin, yabancılannarasından geçerek Yoko Ono'nun babasına vanyoruz: "Onunla ilk kez tanış- makiçinSan Frandsco'ya gittiğiınizdeiki bu- çıık >aşında\dım. Annemi öprü sonra başı- nı egîp onu seyreden vüzüme bakti-" Ono'nun son dönem yapıtlan, geçmiş yapıtlanna göre daha açık, daha irdeleyici. Sergide, 1950'lerden, 60'lardan kalma ya- pıtlar da bulunuyor. Serginin bir de belge- sel bölümü var. Ono'nun 1964 tarihli "Cut Piece" adlı çahşması da ilginçti: Londra, New York ve Tokyo'da gerçekleştirdiği bu performansta, Yoko Ono sahneye çıkmış ve izleyicileri, kendilerine verilen makasla sanat- çının üzerindeki giysiyi kesip biçmişlerdi. Bu oyunun ne kadar ileri götürüleceğı, tamamen izleyiciye bırakılmıştı... İlginç bir biçimde Yoko Ono'nun sonradan yaşayacak- lannın habercisi olan bu çalışma, hâlâ bel- leklerde... Tıpkı o performanstaki gibi yıl- larca kendine güveniyle ayakta duran Yoko Ono'nun 70'ine yaklaştığı şu günlerinde, makaslan birkenara bıraknuş gibi görünüyor dünya. Gardel, Kanuni ile İbrahim Paşa'nm dostluklarını anlatıyor Mutlak iktidar, dostluk ve aşk ÖZLEMGÜLŞEN Fransız yazar, senanst ve Seuil Ya- yınlan'nın sahibi Louis Gardel ın *Se- venkrin Şafağı'" (L'aurore Des Biens- Aimes) adlı kitabı Can Yayınlan'ndan Cmh Moran Altan'ın çevirisiyle çıktı. Fransa'dayayımlandığı ilk günden ıtıba- ren büyük ilgiyle karşılanan ve uzun bir süre liste başı olan 'Sevenlerin Şafa- ğVnda. Osmanlı hükümdarlanndan Ka- nuni Sultan Süievnian'la Rum devşir- me İbrahim Paşaarasında 11 yıl boyun- ca süren dostluk ılişkisini ve Sultan'ın, Hûrrem'e olan aşkını konu edinen Gar- del, üç yıl önce 'Savaşcının Evi' adlı ki- tabının tanıtımı için ülkemize geldiğin- de bir gezı rehberinde okuduğu 25 sa- tırlık hikâyeden etkilenerek bu romanı yazmaya karar vermiş. Kitabın Osmanlı 'nın en parlak döne- mini konu ediyor olması da bir anlam- da yazmasmı kolaylaştırmış. Bir tarih kitabı yazmak değil; tanhin bir döne- minde yaşanan insan ilişkilerini. mutlak iktidan, dostluğu ve aşkı yansıtmak ama- cı... lktidardaki insanlann seçilmesinin nedenı de. o döneme ilgi duyan insan- lar için olayı daha da ilginç hale getir- mek. Bu roman için her ne kadar tarih- sel nitelikleri arka planda bırakmak is- tese de Gardel, o döneme ait Louis Mas- signon'un Fransızcaya çevirdiği 'Hüse- yin Hallac-ı Mansur Divanı, Andr'e Clot'un yazdığı 'Muhteşem Süteyman' ve RobertMantran'ın yönetıminde ya- yımlanan 'Osmanlı İmparatorluğu Ta- rihi' adlı yapıtlardan yararlanmış. Gar- del, bu olayın kendisini çok etkilediği- ni belirtiyor ve bu serüvenin nasıl geliş- tiğini açıkhyor: "Beni asd iigilendiren hikâ>c\ioiuşturan kişjBkler\conlann ara- sındâki ilişkiv di. Bir hükümdann aşk ve dostluk için var olan derin du> gulanyla ne kadanmız ilgüeniyoruz? Ben bunun- la Ugilenmeye başladığımda da o döne- min sandığınıızdan çok daha fazia ihti- şamh ve göz kamas&ncı olduğunu gör- dûm. Tarihte çok önemli bir yere sahip olan Osmanlı Imparatoıiuğu'nda gerek yapbklany la, gerek aileden gelen uman- lanyla çok önemli \e birbirinden çok farklı kaderlere sahip üç insan var." Kıtapta yer alan tanhi öğelenn hepsi kaynaklara dayanıyor. Ancak yer alan tarihi bilgiler tamamen onun kişisel edim- leri. Aşka gelince.. olay daha da ilginç- leşiyor. Kitapta iki erkek arasındaki 'mut- lak iktidarve dostluk' aşkı, bir de bir ka- dına duyulan aşk söz konusu. Bır üçge- nin köşelerini oiuşturan bu üç unsur, ki- tabın Fransa'da yoğun ilgi görmesinin te- mel nedeni olabilirmi? "Fransızlar Sul- tan Süleyman hakkında lisede verilen birkaç bflgiden öte bir göriişe sahip de- ğUler. Bence Osmanlı her zaman bütfln dünyanın ilgisini çektL Büinçli ya da bi- linçsiz bu dönem hakkında yurtdışında pek fazla kay nak yok. Bir diğer konu da dostluk. Aşk üzerine pek çok kitap ya- zıkn ve yazüıyor. Bu kitabı ilginç kılan beJ- ki de günümüzde pek çok insanın kendi çıkarlan doğrultusunda çokyüzeysel ya- şadığı karşıhksız sevginin mutlak ikti- dar kavramının gölgesinde konu edilme- siydi. Günümüzde neredeyse yok olmuş bu kav ramın, 16. yüzyılda doruk nokta- sında olması okuıian kışkırtrj. O nokta- yı merak ettilcr. Bu 11 vıl süreli ilişkide homoseksüeDiğinounamasının daönem- li ölçüde payı var. 15-16 yaşlannda bir- likte eğlenen iki genç, bir süre sonra ik- uaann başınageçeceklerve hiçbirgüçon- lan birbirinden uzaklaşnramayınca; ak- sine tüm dış etmenlere karşı bir bütün. tek bir ruh olacaklardır." İki erkek arasındaki ılişkıye muhak- kak üçüncü bır kişı, bır kadın eklenecek- tır. Ancak o da olaylann çok dışında, salt bir erkeğin kadına duyduğu aşk için vardır. Bu aşamada kitabın başlığında, özellikle de Fransızcasında, Gardel'in ne- den dıne gönderme yapan ve günümüz- de Fransızcada pek fazla kullanılmayan bu sözcüklen seçtiği de bir merak unsu- ru. Gardel, Kanuni Sultan Süleyman'ın o dönemde bir 'Tann' gibi görüldüğü- nü, ondan neredeyse mucizeler yarat- ması beklendiğini düşünüyor. tbrahim Pa- şa da her zaman onun emirlerini uygu- lamaya hazır bir elçi. îbrahim Paşa'nın trajik ölümünün sebebi de, her ne kadar çok zekice planlanmış olsa da Kanuni Sultan Süleyman. "tbrahim Paşa,dost- hıklannın sonaerecefini hissettiği anda, "ölümü' bu bitişe tercih ediyor ve ardın- da şöyle bir not bırakıvor: Sevgili ceüa- üm, şayetbundan böy le ölümümü istiyor- san. bu benim kabulüm, sen karannı verdin. ben de bunu seçtim. n Son derece x#ence Osmanlı her zaman bütün dünyanın ilgisini çekti. Bilinçli ya da bilinçsiz bu dönem hakkında yurtdışında pek fazla kaynak yok. Bir diğer konu da dostluk. Aşk üzerine pek çok kitap yazıldı ve yazılıyor. Bu kitabı ilginç kılan belki de günümüzde pek çok insanın kendi çıkarlan doğrultusunda çok yüzeysel yaşadığı karşıhksız sevginin mutlak iktidar kavramının gölgesinde konu edilmesiydi." trajik. bir o kadar da güzel bir son. Osmanlı tarihinden oldukça etkilenen Gardel. kitabın filme çekilmesinin söz konusu olabüeceğinj belirtiyor. Yazar, çoktan Kanuni Sultan Süley- man'ın, en az tbrahim Paşa'nınki kadar trajik olan ölümünü konu alacak yeni bir roman yazmaya başlamış. "Kanuni Sultan Süleyman bir savaşsırasında öiü- yor. Ordunun moralini bozmamak için iki ay boyunca ölüm haberi herkesten saklanryor. 60 gün boyunca hem ölü. hem diri olan bir sultan. Ölümünden sonra bi- le yarattığı gücün bozulmaması sağ- lanıyor. Beni büyüleyen böyle bir olayı bir yazar olarak yazmadan edemezdim." YAZI ODASI SELİM İLERİ % Allahaısmarladık Cumhuriyet' Üzerine Tıyatro Tıyatro dergisinin Nisan 1998 tarihli sayı- sında, Tijen Savaşkan Gedik'in Allahaısmarladık Cumhuriyet üzerine, emek üruınü, önemli bir incele- mesini okudum. Oyunu ben yazmış olduğum için önemli değil et- bette bu inceleme. Yazarın yaklaşım açısı, yalnızca 'sahnelenen' metinledeğil, 'okunabilecek' metinlede sıkı birbağ kurmuş olması, nihayet, yapmak istedik- lerime ışıktutuşu beni gerçekten heyecanlandırdı. He- yecanın ötesinde, onurlandım da. Allahaısmarladık Cumhuriyet'i, Tijen Savaşkan Ge- dik'in incetikle saptadığı gibi yakın tarihimizin mace- ralan 'örtük' kalmış dört kadını üzerine kurmaya ça- lışmıştım. Okuduğum tanh bu kadınları. yani Halide Edib'ı, Latife Hanım'ı, Fıkriye Hanım'ı ve Afife Ja- le'yi 'gerekligördüğü' ölçüde yansıtmışken ben, ta- rihin dışındaki kaynaklardan, anılardan, unutulmuş ya- zılardan, unutulmuş röportajlardan, kısacası. ulaşa- bildiğim her yazıdan yararlanma yoluna girtim. Bununla birlikte Afife Jale'yi, Cumhuriyet'ın kuru- luşuyla ve Mustafa Kemal Paşa'yla doğrudan bağ kurmuş öteki üç kişinin yanı başında görmüş olmam daha ilk elde yadırganmıştı. O kadar ki ilk okuma provasında, değerli sanatçı- mız, oyunun dekoratörü Duygu Sağıroğlu, bu Afife meselesini uzun uzadıya kurcaladı, bir anlamda sor- guladı beni. Yazdıklanmız 'yorum' gereksinir. Yazann yazdıkla- nnı kendi yorumlamaya kalkışması ıse öteden beri ters geliyor bana. Bu yiizden de o gün, tartışmalar orta- sında susmayı yeğlemıştim. Kendisiyie bir kez olsun görüşmediğim, sanınm yüz yüze hiç gelmediğimiz Tijen Savaşkan Gedik, yap- maya çabaladığımı şöyle değerlendirmiş: "Oysa, Fikriye'nin hem sınıfsal-toplumsalstatüsü hem de Mustafa Kemal'in öyküsü içinde onu yıkıma yaklaştınrken, sahnede kendi olarak temsil edilebil- mesini de olanaksız kılıyor. Böylece, Afife tarafından canlandırılan Fıkriye, sahnede ancak bir başka kadı- nın imgeleminde hayat bulabiliyor." Sonra şu saptayım: "Afife akıl hastanesine yatıyor ve uyuşturucu ba- ğımlısı. Ancak oyunda kendisini sonuna kadar tem- sil edebiliyor. Oysa Fikriye'ninzamana direnemeyen yok oluş öyküsü, sadece diğer oyun kişilerinin anla- tılan ya da Afife'nin temsili içinde izlenebiliyor." Allahaısmarladık Cumhuriyet'i, büyük toplumsal olaylar, tarihi dönüştüren burgaçlar önünde unutul- muş birey dramlannı, sıradan sanılmış bireysel traje- dileri dile getirmek arzusuyla yazmaya çabalamıştım. İnceleme yazarı, oyunu, bır anlamda 'kadın oyun- lan' arasında sayıyor. Gerçekten de Allahaısmarla- dık Cumhuriyet, 'kadın sorunu'nu öne çıkarmayı de- niyordu. Toplumumuzun kadın sorununa salt erkek ege- mence bir yaklaşımı yok. Bir yandan da en koyu fe- ministler bile, toplumumuzdaki başat kadın kimlikle- rinden habersiz kalmayı adeta bilinçle seçmişler gi- bi. Yalnız Afife'nin, Halide Edib'in değil, daha nice ka- din öncünün bugüne kadar edebıyatta. sinemada, ti- yatroda, dahaönemlisı, inceleme-araştırma kıtapla- nnda boy göstermemiş oluşu, başka nasıl yorumla- nabilir?! Allahaısmariadık Cumhuriyet, bır denemeydi. Böylesi bir denemeye girişirken yine Tijen Savaş- kan Gedik'in vurguladığı gibi dekor nesnelerinden aksesuvara, ne bileyim mor salkımından kınk bale- rin kız biblosuna, hemen her şeyin bır dayanışmaya, bir ilerieyişe, yol alışa, birleşmeye, nihayet kadın-er- kek el ele verişine hizmet etmesini öngörüyordum. Burada da yönetmen Aliye Uzunatağan'la sanı- nm tam bir uyum sağlayamadık. Tıjen Savaşkan Ge- dik'in sahnede görmek istediği, biblonun elden ele geçirilişi mizanseninin yonetmenin yorumuna denk düşmemesi, elbette saygıyla karşılanacaktı. Öyle de oldu. Yalnız kalbimde hâlâ ukdedir. Aklıma takılı kalmış bazı sorulan, sorunlan yansı- tan, ciddi bir inceleme okuduğum için çok mutluyum. Takvimde İz Bırakan: "Muhakkak ki, şehirlerin de insanlar gibi birbirine benzemeyen uyantşlan, sabahlan var. Yıllardırhava- sını teneffüs ettiğim, içinde yaşadığım bu kocaman şehri sabahın karanhğında ilk defa görüyordum. O sabah evimden saatin beşinde sokağa fırlamak zo- runda kalmıştım. Köşe başındakı elektnk fenerı bile henüz sönmemişti. Bütün sokak masmavi idi." Um- ran Nazrf, Tepedeki Ev, SHD Yayınlan, 1954. 14. Uluslararası Amatör liyatro Festivali Denizli'de • Kültür Servisi - Denızh Beledıyesı. TOBAV ve IATA tarafindan düzenlenen 14. Uluslararası Amatör Tiyatro Festivali 16-22 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Festivale 1Ü Devlet Konservatu\an Tiyatro Bölümü 'lyi Geceler Anne'. Ankara Deneme Sahnesi 'Kardeşlik Töreni: Samah'. Akademı tstanbul Tiyatro Topluluğu 'Şeytanlar', Bulancak Sanat Tiyatrosu 'z^engin Mutfağı", Erzurum Şehir Tiyatrosu 'Cennet Bibi (Kaynana)'. Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfi Çocuk ve Gençlik Tiyatrosu 'Yedi Köyün Yargıcf, Karşıyaka Belediye Tiyatrosu "Yolculuğu Anlatan C)ykü' adlı oyunlanyla'katılıyorlar. Aynca Romanya'dan Drama Theatre "Metamorfoze', Constantza "Stag King', Makedonya'dan Csküp Halklar Tiyatrosu "Boş Beşik', Yugoslavya'dan Prizren Kültürevi 'Nafiz Curcielo', Türk Tiyatrosu 'Tıyatroda Bir Yaşam'. Fransa'dan Theatrul Samuel Rosensto 'Passport', Hollanda'dan Servus-Opera \e Müzikal Grup "i. Bölüm: A. Boccacio. 2. Bölüm: B.Guys and Dolls". Singapur'dan Chinese Opera Instıtute "'The Story of Ah Q" adlı oyunlanyla festivale katılıyorlar. • Patricia Kaas Tüpkiye'de • Kültür Servisi - Fransız sanatçı Patricia Kaas 'Dans Ma Chair' albümünün turnesi kapsamında Ankara ve tstanbul'da iki konser verecek. Kaas 17 Mayıs tarihinde Ankara Müzik Festivali kapsamında. 18 Mayıs tarihinde de AKM'de Türk Kalp Vakfı yaranna vereceği konserle izleyicilerle buluşacak. 1. ULUSLARARASI KUKLA FESTİVALİ BIGUN • Hadi Çaman Tiyatrosu nda saat 11.00'de Tiyatro Fora'nın sergileyeceği oyun, saat 15.00'te 'Kuİcla ve Tiyatro' konulu söyleşi yer alıyor. • Topkapı Sarayı'nda Karagöz Figürleri sergisi izlenebilir. • Kenter Tiyatrosu'nda MC Dekor Bölümü kukla sergisi, saat 20.30'da Çadır Hayal Grubu'nun sergileyeceği oyun, izleyicilerin beğenisine sunuluyor. • Şehir Müzesi'nde 19. ve 20. yy'da "Halk Tiyatrosu' konulu sergi görülebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle