17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 MAYIS 1998 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Düşünmek yerine sürekli konuşmakltalya'da. Sicilya özerk yönetim bölgesının merkezi Palermo'da "mükemmel'" ötesı güzel bir gün. Pellegnno Dağı eteğınde kurulu kentin Özgürlük Caddesi'nden ve de neoklasizmın muhteşem örneği Massımo Tiyatrosu'nun önünden geçip "Kentin Dört Şarkısı" denılen dört yol ağzından Bağımsızlık Meydanı'na gıden yola saptık. Calatafimi Caddesi'ni ızleyerek Monreale'ye yöneldik. Taksinin sürücüsü tam o sıra ıçini çekti. Önceden sormuştum. *Arnk her şey poBtik" dedi. Ne demek istediğini anlıyordum. Susurluk olayından. kurumlaşmış suç örgütlerinden. mafyanın siy asete sızmasından. çetelerden. Çaflı'dan falan söz edecektım etmesıne de. iş uzayacak. "Mafva böyle yapmazdı Id" dıye ekledi. Mafyanın kendine özgü adaletını anlattı Onlar otomobilın altına bomba koyup öç almazlarmış. Onlar soygun yapıp kaçmazlarmış. Onlar güçlüyü korumazlarmjş. Gerçi. aralannda kara para aklayanlar olmuş olmasına. ama gene de mafyayı salt uyuşturucu trafıği yöneticisi olarak yorumlamak yanlış oluımuş. Hah. hah, ha...Sılah kaçakılan şimdi devletın ıçındeymış. Ya kumar° "Signore. şimdi kim oynatoyor kuman biliyor musunuz" dıye soruyor. Yanıtı "Devlet" Başpiskoposluk merkezi Monreale'ye vanyoruz. Altın Deniz Kabuğu (Conca d'Oro) Vadısine bakan Cupato Dağı tepemızde. Taksinin sürücüsü bir kez daha içini çekıyor: "Palermo eskklen PaJermo'vdu, görecektiniz*' diyor. Eskıyı anyor. Manastın görmemı önenyorlar. Manastır dendi mı. nedendir bilemıyorum bırürküntü duyumsanm. Ya da şaşkınlık. Kımı kesm kurallara bağlı, bağımlı rahıplenn, rahibelenn dünya ıle ilgilennı keserek (güya) yaşadıklan bu anlı şanlı yapılar bana hep ıtıcı gelmıştir Eminım, PALERMO IUSTUN AKMEN bunlar yaşamayı içler acısı olarak algılarlar, yaşamı bir uçurumun yanı başından geçen daracık bir yol gıbi görürler. Aşağı baktıklannda doğal olarak başlan döner. ışte bu yüzden hep yukanlara. gökyüzü yönüne bakarlar. Gittim. Neyse kı ortada manastır falan yok, ama ıkı yüz on altı sütunu bulunan arkadlı bir avluyu gezdinyorlar. Bitısığındekı ltalya'nın en süslü ve de en güzel kiliselennden bıri olan Santa Mana la Nuova Katedrali'ne de gıriyonım. Müthış... Hangı bıçem desem ki! Bizans da var, Ttalyan da. Ya Kuzey Afrika? Bir bileşim bu. Katedral'den çıktığımda süslü püslü bir at arabası gördüm. Araba, ama her şeyden önce at öylesine süslüydü ki, şaşırdım. Boynundan aşağısı ve boynu beyaz, san, kırmızı, lacıvert boncuk, püskül, pınltılı pullara bezenmıştı. Başinm üstünde çok görkemlı san tüyler vardı. Sırtında da... Birden çocukluğumu anımsadım. Cambazhaneler, cambazlar, süslü püslü, sıska atlar. Sever mıydim. keyifalırmıydım, anımsayamıyorum. Yaptıklan pek zor şeylerdı. hep tehlikelıydi. Daha sonralan zorlandığım konularda. yaşamın tehlikelı oyunlan karşısında kendimı hep cambaz olarak duyumsadım. Teldeydim ve zaman zaman tek ayağımı kaldınp düşer gıbi yapıyordum. Aşağıdakıler benım gıbi değıllerdi; başka bırisinı tehlikeli oyunundan. oyunu oynayanın adına tedirgin olmuyorlardı. "Düşse de görsek* der gibıydiler. Şu ana dek pek yenilmediğimi düşündüm \e sevındim. '"An" deyınce, bu günün kendı kendımi ele geçerdiğim bir gün olduğunu sezinledım. "An" deyıp geçmeyın, kendi kendimızı ele geçırdigimiz "an'"lar öylesine ender kı! Kendımızi öyle pek ender özgür duyumsamamızın nedeni bu olmasın sakın? Bergson'un dedığı gıbi zamanın çok büyük bir bölümünde kendı dışımızda yaşıyoruz. Kendimıze ılışkm kendı hayaletlenmizden ya da ne bıleyım renksız birer gölgeden başka hıçbır şey algılamaksızın yaşıyoruz. Kendımızden çok, dış dünya ıçın mı nefes alıyoruz dersinız? Çoğumuz düşünmek yenne sürekli konuşuyor. Kimılerimız ıse kendı kendimıze edimde bulunmak yenne "edüne konu" oluyor. At arabasına bir anne ıkı çocuğuyla birlikte bindı. Yaşamdakı gerçek mutluluğun unuttuğumuz anılar olduğunu düşündüm. Bir ti'ye alınma efsanesi...Geçen hafta perşembe akşamı Kuzey Amerika'da hayat durdu. Haftalar boyunca hangı ev lerde buluşulacağı hakkında kararlar verildi. Komşular kimın telev ızyonunun daha iyi olduğunu tartıştı. içkıler alındı. Patlamış mısırlar hazırlandı. Perşembe akşamı saat dokuz olduğunda. Amerika ve Kanada'da herkes kendini eviere kapattı. Soluklar tutuldu. Uzaktan kumanda aletleri televızyonlara nışanlandı ve düğmeye basıldı. Konusu "hiçbir şey" olan "efsane" sona eriyordu. Her şey bundan dokuz yıl önce Âmerikalı komedyen Jerry Seinfekl'ın aklındakı bir fikn senarist arkadaş) Larry DavkJ'e açıklamasıyla başlamıştı. Bir komedyenin gündelık yaşamını \e ilişkilerini bir komedı dızisi haline getıreceklerdi Somlduğunda konusunun aslında hıçbır şey olduğunu söyleyen Seınfeld, dizi tekhfinı NBC televizyonuna götürdü ve dokuz yıl aralıksız süren dizi kabul edildi. Jerry Seınfed yıne kendı adını kuîlanarak Nevv York'ta yaşayan bir komedyeni canlandınyordu. Kuzey Amerikalılar'm "loser" (kaybeden) diye tabir ettıklen, elını aftığı her ışte başansız olan George, erkeklerle olan ilişkilerinde ne ıstediğıni bilemeyen Elaıne ve evini sıkıldığinda "talk- shom" stüdyosuna çevirecek kadar işsiz. güçsüz Kramer ile başlanndan geçen gündelık olaylar anlatılıyordu. Başladığında kımse bu dizıye ısınamadı. Hatta tepki gösterenler bıle oldu. "Seinfeld" dizisi içın "çok Yahudi işi~deniyordu. Bunun nedeni. Seinfeld ve arkadaşlannın her şeyle dalga geçmeleriydi. Diziye karşı çıkanlar, bütün değerlerin kahkahaya kurban edildiğıni düşünüyordu. Gerçekten de ikı senanstin girmediğı konu yoktu. Bir bölümde Amerikalılann politik doğruluk kavramının ne kadar gelışıgüzel kullanıldığı ve temelsiz oldugu vurgulanıyordu. Seinfeld söylediği bir lafın yanlış anlaşılması sonucu "anti dişçi" olarak ılan edilırken Kramer karşına geçıp sen bırtavırla "Bugün dişçilere bu gözJe bakan. yann kendi ayn okullan olsun der" diyerek Amerikalılann bu konuda ne kadar "hassas" olduğunu gösteriyordu. Bir başka bölümde, evlilik hapishane olarak tarif ediliyordu. Hem de Amerikalılar boşanmanın kötülükien üzerine televizyonlannda birçok program yaparken. Oysa Seinfeld ve arkadaşlan evliliğin değişmez kurallannın. her sabah yanında uyandığını kişiden kaçmamak olduğunu ve yemek yerken televizyon seyretmek yerine o gün yapılanlann listesinin çıkanlması olduğuna ilan edivordu. MONTREAL 1*1BARAN UNCU Kısa bir zaman sonra dizi gençlerin gözdesi olmaya başladı. Yavaş yavaş rating sıralamalanndâ üst sıralara çıktı. Gerçekte dizi hâlâ aynı diziydi. Yanlış telafuz edilen sözcükler yüzünden sevgililer terk ediliyor, herkesin acıdığı balon içınde yaşayan hastalarla basit bir oyun yüzünden kavgaya tutuşuluyordu. Farklı olarak hiçbir zaman diğer Amerikan komedi dizilerinde olduğu gibi dizinin sonunda topluma uymayan hareketlerini değerlendirip ahlaki dersler çıkarmıyordu. Ancak Amerikalılar diziyi tüketim listelerinin içine almışlardı. Seinfeld önce en çok izlenen saatlere konuldu. Sonra Emmy ödülüyle başansı onaylandı. Dızinın yaratıcı Jerry Seinfeld. mayıs ayından sonra devam etmeyeceklenni açıkladığında, Kuzey Amerika'da sanki bir yas tutulmaya başlandı. Geriye sayım başlamıştı. Son hafta bütün kanallar haberlerinin bir kısmını bu konuya ayırdı. Dizinin bir bölümünde rol almış oyuncular bile bu efsanenın arka planını anlatmak ıçin görev başına çağınldı. Yalnız Montreal'de dizinin fınal bölümü için 13 tane büyük parti düzenlenmişti. Herkes büyük sonun nasıl olacağı hakkında senaryolar üretıyor ve televizyonlarda bunlann olabılirlik dereceleri tartışılıyordu. Büyük son geldiğinde sokaklarda insan görmek neredeyse imkânsızdı. Final bölümü Amerika'nın en önemli olaylanndan biri sayılan Amenkan futbolu final maçlanyla eş değerde tutuluyordu. Soluklar tutuldu ve düğmelere basıldı. Son haftalarda olanlara kendisinin de şaşırdığını söyleyen Seinfeld, final bölümünde kendisinı ve arkadaşlannı Amerikan halkına yargılattı. Sonuç, suçluydular. Yargıç "Dördünüz, aldınşsızlığınızla ve iyi şey lerie dalga geçmenizJe toplumun temeileriııi sarstuuz" diyerek toplumdan men cezası verdi. Ancak, toplum aynı fikirde değildi. Kendisinin ti'ye alınmasını efsaneleştirerek topluca tüketti ve televizyonda çıkan "Kalbimizde yeri olan bazı şevlere güle güle demenin zamanı" yazılanyla buruk bir şekilde uğurladı. Aynı Jerry Seinfeld'ın sadece bir tür çörek satan dükkânlann çokluğu hakkında söyledikleri gibi "Bu sadece toplu tükelimin en uçta olduğu Amerika'da ohır." bir gül yaprağı ceketinin cebindeESSEN GÜRAY ÖZ Bir nehırde iki defa yıkanılmaz, çünkü sen değişirsin. nehir değişir, yapraklarını suya sarkıtmış söğüt ağacı değişir Sonra inersin kıyıda bir kahveye. masalarda oturan ınsanlann yüzlen değişir. Gölgen sana döner ve der kı "İnan ben senin dünkü gölgen degilim. ben de gölgesine âşık olduğum kızin kül rengi gravürii ile kalmak isterdim bu akşam üstü ve sen şimdi çekip gidince, ne kadar yapışsam da sana. ben aslında hâlâ uzun kirpiklerin gölgeshlc konuşuyorum nehrin kıjısında." Sonra akşamın karanlığı iyice ıner nehrin uzerine. pınltısı söner ve koyu bir yorgunluğa dönüşür kahvedekı ınsan yüzlen. Lüks lambası yanmıştır; onun çiğ ışığında kâğıtlar masaya hırsla düşer; öfkeli seslere, kahkahalann. dertlerin değiş tokuş edildıği fısıltılar kanşır. Bir çay içersin zehir zıkkım; kederli bir duman dolaşır başının üzerinde. Sonra... sonra işte artık hatırlarsın yavaş yavaş Gülten Akın'ın kıtabını, "tşte artık yaşlandım." Bir nehırde iki defa yıkanılmaz. Dünkü sen değılsın her şeyden önce sen. Her gün bir parça daha ağırlaşırken yükün, gende kalanlan birer birer unutuluşun mahzenine gönderiyorsun. İnsan olduğun ıçin pek yatkınsın unutmaya. İyi şeylen, ama özellıkle kötü şeyleri. geçmışte canını sıkmış olan her şeyı çürütürsün hemen. Oysa ne hüzünler, ne tadlar gizlıdır onlarda. Senin beyninde muhafız, sırf senı korumak için. değişen her şeye hemen uydurmak içın densınin renginı, beynınin çekmecelerını sürekli boşaltır. Her şey hemen arşıve, tozlanmaya, enkazın arasına. Değış değışmesıne de sevgılım, kardeşım. unutkan meleğım benım, unutma bu kadar hızla her şeyi. Bilıyorum "mazi kalbinde bir yaradır senin," yıne de unutma hemen sana yük oluyor diye geçmişin güzel ışığını, huznünü, kahraman sokak'annı, cefakâr şehirlerini; şu akıp giden nehır ne kadar değişse de anımsa ölümleri, doğumlan ne olur. Hem ne yapsan ne etsen. ne kadar uydursan kendini günlük zorlamalanna hayatın. bak ne kadar yoksullaştınyor sonunda senı şu anlamsız debelenme. Haklısın her şey hızla değişiyor. ama sakın bu arada hiç değişmeyen şeyleri de değişiyor sanma ne olur. Bir dinle; şarkıdaki ahenk hâlâ aynı. Aynı hüzzam. aynı nihavent, aynı yağmur saçlannı yüzüne yapıştıran. Yoksulluk hâlâ aynı... Hâlâ köşe başında sonu gelmez hüznüyle içiyor kötü şarabını Necati. Senin yıkılsın diye caddeler eskittiğin vurgun. talan belki değiştı: ama nasıl. ama nereye doğru? Sevgilin senı unuttu. Yıne de Boğaz'da zikzak çızerek ıskeleden iskeleye solgunlan götüren. hüzünlen taşıyan, sevinçlen gezdiren vapurda rurfuğun elın sıcaklığını hısseunıyor musun? Hatırla. gözlerin yanardı. akmayan göz yaşlanndan. Vedat'ı pencereden attılar. Cniversıtenin önünde, Çınaraltı'nın hemen orda buluştuk. içımizde kaynayan bir kazanla, başımızda dumanlarla yürüdük Bab-ı Alıye doğru. Toplay ıp götürdüler hepımizi Beşiktaş Karakolu'na. Hatırladın mı Gürel'ı. sonra çekip gidıverdı aramızdan sessizce, "Bizi nicht edecekler, dostum" diyordu gülerek. Şair Nıhat volta atıyordu bizi tıktıklan yerde. Bir nehırde iki defa yıkanılmaz, biliyorum. Ama üstümüze başımıza şu aptal değışımden bulaşan kiri pası temızleyebilınz belkı de bir kere daha yıkansak anılann temiz nehrinde. Değişenı değışmeyenden ayır ya da değişen neymiş ona bir iyice bak: belki enkazın arasından sana yaraşır hüzünler bulursun, belkı kanşan yüzün, ağaran saçlann ruhundaki ısyanla yeniler kendini. Aşk belkı seni değiştırir yeniden. ışığı düşer yorgun yüzüne bir nar çıçeğı gibi. Aşkın değişen kımyasından söz ediliyor sürekli, simyasını ise unuttu hemen herkes geçen zaman ıçinde. Felsefe taşını aramayı bıraktık. Şiıre gözlenmizı kapatıp. iki de bir cüzdanlanmızı, kredi kartlanmızı yoklayarak ucuz hayatlann peşine takıldık. "\lavi, masmavi bir ışık ortasında yüzmek" varken. lüks otellerin aynalı salonlannda bulduk kendimızi. Paris'in kenar mahallelennin tadını hatırlamıyoruz bile artık. aptal bir runst gibi gözümüz ınsanlann kanncalar gibi göründüğü Eyfel Kulesi'nin tepesinde. Bir nehırde iki defa yıkanılmaz, biliyorum. Yıne de sen unutma her şeyı birden. Unutma çünkü unutursan. unutulacaksın; unutursan bir de bakacaksın kı kurumuş bir gül yaprağı bile yok buruşmuş ceketınm cepiennde.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle