Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AYFA CUMHURİYET 31 MAYIS1998PAZAR
12 KULTUR
Yıldızlar îzmjr'de
PARLIAMENT
S U P E R B A N D
F E S T I V A L 9 8
>on 20 yılın en çok kaydedilmiş müzisyeni David Murray,
tüm caz tarihinin en çok kaydedilmiş, en çok işlenmiş, en çok
tartışılmış dehasının. Duke Ellington'ın eserlerini kendi 'big-
band'i (gerçek yıldızlar topluluğu) ve Izmir Devlet Senfoni
Orkestrası eşliğinde ve doğaçlama yönetimin mucidi
Lavvrence 'Butch' Morris yönetiminde seslendirecek.
C|M YEGL'L
fcünümüz cazmın en gözde isimlerin-
derı bestccı, bas klarnet ve tcnor sakso-
fon ustası David Murray. caz dünyasına
ilk adımı 1^70'lerın başlarında Nevv
York'unloftmuhabbetlerindeattı. Ogün-
lerden buyana siirekü birgelişim göster-
di ve çağdaşları arasındaen çok gündem-
de kulan. ız bırakan. farklı projelere ım-
za atan o oldu.
1955 yılında Oakland, Kalifornıva'da
doğan Murray'nin müzıkle ılk temaslan
a' ileıçındegerçekleşti. Babasının gıtan ve
ar 'nesınin pıyanosu sayesinde gospel ve
blu es'la tanıştı. Ortaokulda kendı rhytm-
and -bluestopluluğunıı kıırdıı ve vavaş ya-
vaş i >an Fransisco'da filizlenmekte olan
serbe: >teazakımınınönemlı müzısyenle-
rinin aır
asında buldu kendini.
Bugü'n Lincoln C'enter Jazz Orchest-
ra'nın. t'olayısıyla Wynton Marsalisin
avukatlığ ını üstlenmiş olan Stanley Cro-
uch'un (şa ir. caz yazarı ve da\ ulcu oldu-
gudasöyle niyor)yaptığı faydalı ışlerden
biri de Davı d Murray'i Horace Tapscott,
Bobbv Brafoı "A Arthur Bh the ve de Law-
rence'Butch' Morris (Izmir'deki orkest-
ray ı yönetecek.^ gibi isimlerle biraraya ge-
tirmesi oldu.
1970'lerin on asındaki loft ayinleri de
müzikal \e kül türel
perspektiflerı paylaşmak açısından bu-
İunmaz bir nımetli David Murray ıçin.
David Murray'nin 1980'lerdeki doğur-
gan yapısı. hem caz kntıklerı ve hem de
stnırlı olmakla bırlikte caz çe\ relerı içın-
deki şöhretinın giderek vavılmasına ne-
den oldu. Tenor saksofonunun giderek
olgunlaştığı. teknik becerilerini sergileme
tutkusunu giderek dızgınlediğı ve mantık-
lı, katmanlı melodık yapılar da kurabil-
diğı artık gözle görüliir biçimde belirgin-
leşmişti.
Murray''in 'müzik doğurganlığT
1980'lere bir göz attığımızda. Davıd
Murray'ı bu on yılın en etkin caz ınüzis-
yenlerinden biri olarak görüyoruz Or-
nette Coleman. Anthony Braxton. John
Carter. Henry ThreadgiİL Cedl Taylor i le
birlikte 80'lenn en çok iz bırakan caz mü-
zisyenleri arasında Da\ id Murray. Bu lis-
teye Wynton Marsalis'i de ilave etmek
isteyenler olabihr; bu da başka bir yazı-
nın konusu olsun.
Dav id Murray 1980'lerden başlayarak
'big-band' müziği üzerine araştırmalar
ve çalışmalar yaparak. bu alanda da pek
çok özgün esere imza attı.
David Murray'ın birlikte çalıştığı mü-
zisyenlere bir göz attığımızda, inanıl-
maz zenginlikte bir lıste çıkıyor karşımı-
za. Bu hsîedeyeralan herkesi burada sı-
ralamamıza imkân yok: ancak Max Ro-
ach, McCoy Tyner, Ehin Jones. Randy
YVeston,Jack DeJohnette.Taj MahaL Don
PuUen. Pharoah Sanders, Ruy Ha> nes, Ed
Blackvvell. Sun Ra. Lester BoMİe ve Arc-
hie Shepp gibi ısimier bir fikir verebılir
Murray'nin kanyeri hakkında. David Mur-
ray çalarak pişmiş. ustalardan feyz almış,
bebop. bıg-band müziği. blues ve gos-
pel'i yutmuş: kendi dılinı yaratmış. enst-
rümanının tonal zengınlığini zorlamış.
kendini aşmayaçalışmış. gospel'ı \e blu-
es'u vecaztarihini müziğının merkezine
yerleştırmış * e kendi miizığini bu teme-
lin üzerine inşa ettığinden serbest salı-
nımlan. 'free- form' \e değişik 'combo'
denemelerı hep kendıne ait zengin bir dı-
lin habercisı olmuşlardır. Tabıi bu arada
bazı sıradan çahşmaları da olduğunu be-
lirtmekte yarar \ar. Eğer bir müzisyen
David Murray kadardoğurganolursa. bu
da kaçınılmazdır. (Genç yaşına rağmen
170'den fazla piağa imza attığını unut-
mamak gerekır.)
Murray kendısinı ıfade etmek için tek
bir biçime yaslanmıyor. Kuruculanndan
olduğu. dört olağanüstü saksofoncudan
oluşan WttrldSaxophoneQuartet ki
hepsıni İzmır'de de ızleme şansını
yakalayacağız- onun ses toplann-
dan sadece biri. \Vorld Saxophone
Quartet ile Dav ıd Murray bir rıtm
bölümünc ihtıvaç duymadan bir ses
ve ritm dünyası yaratıyor sakso-
fonlarla. Clarinet Summit içinde
belırliaralıklarlaveraldığı birdi-
ğer proje: burada tenor saksofo-
nu kadar ustalıkla hükmedeme-
diği bas klarnette dinliyoruz Da-
vid Murray'i. Jack DeJohnet-
te'in Special Editıon'ının teno-
rudayıne David Murray. Bun-
lann yanı sıra elemanları de-
ğişmeyen kendi topluluklannı
biliyoruz: David Murray Qu-
artet, David Murray Quintet,
Dav id Murray Octet ve David
Murray Big-Band.
David Murray'den bahse-
derken. 1988'deki Grammy"
sinden (Blues For Coltrane.
MCA/lmpulse), The Bird
Avvard'dan (1986). Guggen-
heim Fellovvship'ten (1989)
ve 1990'daaldığıJazzpar'dan
bahsetmemek olmaz.
Grammy "ler, 'BillboardTop
Ten' listeleri çok önemli ol-
mamakla birlikte Murray'in
farklı bir kulvarda da ken-
disını kabul ettırebıldığini göstermesi açı-
sından önemlıdır herhalde.
Son 20 yılın bu en çok kaydedilmiş
müzisyeni. tüm caz tarihinin en çok kav-
dedılmış. en çok işlenmiş. en çok tartışıl-
mış dehasının, Duke Ellington'ın eser-
lerini kendi "big-band'ı (gerçek yıldızlar
topluluğu) ve İzmir Dc\ let Senfoni Orkest-
rası eşliğinde ve 'improvised conducti-
on'ın mucidi Lavvrence 'Butch' Morrısin
yönetiminde seslendirecek.
Caz tarihinin birebir vansıması
£
Laurence "Butch" Morris de çağdaş
müziğin önde gelen ısimlerinden biri.
70'Ierde ve 80'lerde çağdaş cazın öncü
isimleriyle pek çok değerli projeve imza
atan Morris, David Murray'nin 'big-
band'ındc, hâlâ geliştirmekte olduğu yö-
netım tckniklerinin temellerini atmış çok
değerli bir müzisyen. Enstrümanı olan
korneti rafa kaldırdıktan sonra tek bir şe-
ye konsantreolmuş,: •Improvisedconduc-
tk>n' >a da doğaçlama yönetim. Kendi
işaret dılini geliştırmiş ve bu dili müzıs-
venleriyle paylaştıktan sonra olağanüstü.
heyecan verici ses katmanlan yaratıyor
Morris. Müzisyenlerine belirli bir disip-
lin içinde kendılerini ıfade etme ve bütün
dtöğüs kanseriniyenen îsraillifoîoğrajsanatçısı Ariela Shavid'in ilginçsergisiMaçka AntikPalace 'da
İ
•gSergiyi gerçekleştirmeye
kâ"ar verdikten sonra kendi
bedenini kimi zaman 'erkek',
kimi zaman 'barbie" bebek
bedeniyle özdeşleştirerek
fotoğraflarını çektirten Shavid,
seyirciyi bazen üzen, bazen de
kendi bedeniyle 'hoş' bir
biçimde "şakalaşan" bir sergi
oluşturmuş.
ÖZLEM GÜLŞEN
Maçka Antik Palace. ülkemizde bugü-
nedek pek görülmemiş. İsrailli fotoğraf sa-
natçısı ArieİaShavkrin 'GüzellikBirMut-
lulukVaadidir'başlıklı scrgisineev sahip-
liği yapıyor. Türk Kanser Vakfı tarafından
da desteklenen sergiye. Stuttgart Türk Ka-
dmlar Derneği v e Türk-Alman Sağlık Vak-
fi'nın yöneticileri de katıldı.
Ülkesinde kısa bir süre nıankenlik ya-
pan, daha sonra babasından da etkilenerek
fotoğraf sanatıyla ilgilenmeye başlayan
Shav id. bir süre sonra meme kanserine ya-
kalandığını öğrenir. Bu dönem onun yaşa-
mındaki en güç ve kötü geçen süreç olma-
sına karşın; olunılu vebundan sonraki dö-
nemde sanatçının yaşaınını değiştirecek
yanı. onu sanatsal anlamda çalışmalar ger-
çekleştirmeye itmiş olması.
Bu sergiy i gerçekleştirmeye karar ver-
dikten sonra kendi bedenini kimi zaman 'er-
kek'. kimi zaman •barbie*bebek bedeniy-
le özdeşleştirerek fotoğraflannı çektirten
Shavid, seyirciyi bazen üzen. bazen de
kendi bedeniyle 'hoş* bir biçimde 'şaka-
n' bir sergi oluşturmuş.
muûuluğun engeliolamaz
Kanserii hastalar için bir
t
umut'
1996 yılında kendi ülkesinde Ulusal Mü-
ze'de açılan sergiye. özellikle kadınlar ve
gençler ilgi gösterirken. ülkemizde deben-
zer bir ilgiyle karşılaşan sanatçı, yaptığı ça-
lışmaların amacına ulaşmasından. özellik-
le de kanserii hastalar için bir 'umut' ka-
pısı açmasından dolay ı son derece hoşnut.
53 yaşında olan sanatçı, vücuduna hiçbir
zaman 'suni' bir ınüdahale yaptırmayı dü-
şünmenıiş. Bunun nedenini şöyle açıklıyor:
"Eğer plastik cerrdhiden vararlanmak is-
teseydim; o zaman bedenimde bana ait ol-
Shavid, kendisini seven bir insanın mutlu olacağına inanıyor. (K.ADER TUĞLA)
mayan, ancak saK etrafıma bir bütün ola-
rak hoş göriinmemi sağlayacak başka bir
'madde' ekJenecekti.Oysa ben göğsüm ol-
madan da vaptığım işten. yaşadığım or-
tamdan ut\ k alabiliyorum. Hatta bu beden-
sel "eksikliğı" olunılu bir amaca yönelik
olaraksanatımda kuUanabilivorum. İnsan
gençlik döneminde ne kadar güzel olursa
olsun. zamanla cildinin yaşlandığını, vü-
cudunun yorulduğunu hissediyor. Eğer in-
san bundan dolayı kendisini mutsuz hisse-
decekse, buna benzer pek çok konu da onun
birtakım şeylerden 'hoşnut' olmamasınaye-
terii olacaktır."
Sergide ilgi çeken bir başka bölüm de
sanatçının gün içinde değişik zamanlarda
çekilmişportrefotoğraflan. Sanatçı aslın-
da bu türde 40 fotoğrafının olduğunu, bun-
lanndayinetsraıl Ulusal Müzesi'ndeser-
gileneceğini belirtıyor. 'Maskülinizm" ko-
nusuna değinen iki fotoğrafta sanatçı di-
ğergöğsünüdegizleyerek. dişi bedeninin
salt bir "eksikiikle' na.sıl 'erkek' bedeniy-
le özdeşleşebileeeğini gözler önüne scrı-
yor. Fotoğratlann yanı sıra iki gövde kıs-
mından oluşan heykelde y ıne bir 'göğsün'
eksıklıği izleyıciyesunuluyor. Birbölüm-
de 'barbie' bebek elbisesiy le fotoğrafı bu-
lunan Shavid, ikinci karede kolları. saçla-
rı ve tek göğsü olrnayan plastik bir man-
ken bedeninde elbisenin üst kısmı çıkanl-
mış durumda. sadece kendi yüzünü kulla-
nıyor. Anlatılmak istenen bu şekilde de bir
bütünlüğün söz konusu olduğu.
Resim sanatıyla da uğraşıyor
Salt sanatsal çalışmalarla yetınmeyip
ikinci birünıversıtedetamamlayan sanat-
çı, sergilerinın yanı sıra moda. tiyatro. ga-
zete için de fotoğraflar çekiyor ve resim sa-
natıyla uğraşıvor. Çekilen her fotoğrafın.
ona bakan kişiye. ılgili olduğu alanda bir
'ileti* vermesi gerektiğinden yana Shav id.
8 yıl önce kansere yakalandığını öğre-
nen her insan gibı önce bir umutsuzluk y a-
şadığı gerçek. Ancak onun için önemli
olan bunu aşarak umuda ulaşabilmek ol-
muş her zaman. Bunu gerçekleştirdikten
sonra da tek amacı diğerlerine örnek ola-
bilmek tabii. İnsanlar. psikolojik olarak
kendilerini zor durumda hissettıkleri dö-
nemde: eğer kendilerine bu hissi veren
olayın üzerine gitmeyip uzaklaşırlarsa as-
lındaçok daha karmaşıkbirdurumun içi-
ne girmiş oluy orlar. Oys>t Shavid bunun tam
tersine. kendisini bir dönem çok hırpala-
mış olsa da yaşadığı olayın üzerine gide-
rek 'açık' ve 'cüretkâr' bir biçimde yaşa-
diklannı veduygulannı onaya koyuyor.
Shavid son olarak şunları söylüyor:
- Kendisiy le saltfizikselanlamda değil, dü-
şünsel ve duv «usal anlamda da banşık ol-
nıavan her insan, yaşamı boyunca türlü
çarpıklıklar. mutsu/Juklar ve doy ıımsıı/Juk-
lar yaşayacaktır. Oysa bütün olarak ken-
disini seven hirisinin mutlu oimaması ya da
mutlulugu yakalamaması için hiçbir ne-
den yok."
ıçmde kendılenne bir yer bularak bütünü
tamamlama imkânı veriyor.
Orkestra. yukarıda da bahsettiğim gi-
bı tam bir yıldızlar topluluğu: Flürte Ja-
mes Newton. trombonlarda Craig Harris.
FrankLac> ve Gary Yalente, trompetler-
de Bubby Bradford. Ra> i Best ve Hugh Ra-
gia alto saksofonda Oftver Lake. tenor sak-
sofonda Ricky Ford. barıton saksofonda
Hamiet Bluiett. klarnette John Purcell,
sesie Carmen Bradford, pıyanoda DD
Jackson. basta Art Da\is. davulda And-
rew Cyrille v e perküsyonda Klod Kiavue.
Bu orkestra big-band ruhunu benimse-
ınış ve kendi müziklerini ve ait oldukla-
rı kökleri 'big-band' geleneğine kolay-
lıkla yansıtabilen ustalardan oluşuyor.
Bi4 olağanüs.Hj topluluğa İzmir Senfo-
ni Orkestrası eşlik edecek. Izmir Senfo-
ni Orkestrası kemanlar. v ıvolalar. viyolon-
seller. kontrbaslar ve harp'tan oluşuyor.
Orkestra müzığe senfonik bir karakter
vermekle birlikte Ellington'ın müziğini da-
ha saygınlaştırdığını düşünmek tabii ki yan-
lış. Duke Ellington'ın. bu Amerika'nın tüm
müzik tarihinin en önemli bestecisinin
müziği yeterince ağır v e saygın. Ancak bu
Duke Ellıngton'ın en büvük meselelerin-
den biriydı; müziğin olgunluğuna çok er-
ken ulaşmasına rağmen. bağ-
• naz. tutucuveaptaletkenle-
rin bir araya gelmesıy le hak
ettiği saygınlığı bir türlü ya-
kalayamamıştı: bu yüzden
de müzığine klasik müzik
öğelen yerleştirmeyi hepdü-
şündü.
Duke Ellington müzik ta-
rihinin büyük ustalanndan
birıydi. Ellington'ın kanye-
ri caz tanhinın bire bir yan-
sımasıdırbiledenilebılir. Caz
tarihiyle en çok özdeşleşti-
rilebilecek isimdir Duke El-
lington. Rahatlıkla şu da söy-
lenebilir: Eğer Duke Elling-
ton yaşamamış olsaydı bu-
gün bambaşka bir yöne gıt-
miş olurdu caz dediğimiz bu
müzik. Onun solist. bestecı.
orkestra liderı. etkin müzikal
ağırlığı. caz tarihinin geliş-
me sürecindeki her dönemı
denndenetkilemiştir. Elling-
ton'ın pek çok usta müzis-
yeni 20 yılı aşkm sürelerle or-
kestrasında tutabilmesinin
temel nedeni. belki de bu
müzisyenlere seslerini El-
lington'ın dehasının verme-
sidir. Onlar kendilerini en
kuvvetli Ellington'ın orkest-
ralarında ifade ettiklerini or-
kestradan ayrıldıkları kısa
dönemlerde kavrayıp gerı
dönmüşlerdır genellikle.
Duke Ellington"dan bah-
sederken BilhStrayhorn'dan
bahsetmemek de olmaz. Bu
projenin mimarlan David
Murray ve James Nevvton,
Ellington'ın eserle"rine ışık
tutarken Billy Strayhorn'un
Ellington üzerindeki etkisı-
ni ve pek çok açıdan ınanıl-
maz olan birlikteliklerini.
ortaklıklarını vurgulamak-
tan da geri kalmadılar.
David Murray kendi or-
kestralan olan 'big-band'i
ve octet'i ve kuruculan ara-
sında bulunduğu VV'orld
Sa\phone Quartet ıle olan
çalışmalarından dolayı, za-
ten uzunca bir süredır EI-
lington'ın yazım ve nefesli-
lerı düzenleme tekniklenni
incelemekteydı. James Nevv-
ton "la bu proje etrafında ku-
rulan ortaklığın nedeni New-
ton'ın da Ellington. Strav-
horn ve bu ıkı linın beste tek-
nikleri üzerine çok uzunza-
mandır çalışmakta ol masidır.
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
Ingmar Bergman
Isveç televizyonu için yazar Jöm Donner in ha-
zırladığı belgesel, "Hayat ve iş", 80. yaşında yö-
netmenin kendi kendisini sorguladığı büyük bir
monoloğa dönüşmüş. Bergman: Uğultulu tepe.
Dilimize de çevrilen (Afa Yayınları) sancı dolu öz-
yaşam öyküsü "Büyülü Fener"e parantezleraçan,
uzantılar getiren bir tanıklık: Nasıl olmuş da yaşa-
mayı, üretmeyi sürdürme başarısını göstermiş?
Susmasına, çıldırmasına, ölmesıne yol açabilecek
onca iç depremden sonra.
Bergman'ın "hayatı veişi", baştan uca bir iman
bunalımına dayanıyor. İçinde yaşadığı topluma
"tahammül" edemiyor, ama ondan büsbütün ko-
pamıyor... Isveç'in en ucuna gitmiş, Farö adasın-
da. gene de belli belirsiz bir temasa gereksinme-
sı var. Kadınlarla kronik bir cehennem atmosferi-
ni paylaşıyor, ama pek çok evlilık ve ilışki gösteri-
yor ki varoluşunun motoru onlar... Son eşi Ingrid'in
ölümünden bu yana, yapayalnız yaşadığı evinde
yüksek sesle onunla konuşuyor. Inançla imanla iliş-
kısi de böyle işte... Din adamının oğlu, 80 yılını Ki-
lise'yle didişerek geçirmış, hâlâ orada tutunacak
bir sürgün dalı arıyor.
Etkileyicı yanlarından biri: Yorgun düşmemiş.
Daha da etkıleyici yanı: Ona göz kamaştırıcı bir ay-
na tutan, yıllar yılı hırpaladıktan sonra onda yüzyı-
lın büyük sanatçılarından birini okumayı kabulle-
nen dünyaya tutsak düşmemesi: Geri çekilmiş,
dilediği zaman gelip yüzüne bir Lama gıbi tükürü-
yor.
Genel onay görmüş bütün ustalar gibi, durumu
aşmayı öğrenmış: Bir işçi olarak görüyor kendini,
işinin zanaat olduğunu söylüyor, ıkide bir vurgulu-
yor: "Ben, tüketim ürünleri ortaya koydum." Kü-
çümsüyor mu. hayır: Seyircım olduğu sürece va-
nm. Dile getırmıyor ama belli ki inanıyor: Her za-
man seyircisi olacak işler yaptım.
Son filmi, "Gürültü Çıkar ve Budalaymış Gibi Dav-
ran", Bergman metafızığinın atom çekirdeğinde top-
lanmış hali. Bir vasiyetname değil film, bir antolo-
ji mantığı da içermıyor tam. gene de yönetmenın
dünyasının ana kesitini veriyor: Akıl hastanesınde
başlıyor (Bergman sormuş, tedavısıni üstlenen ün-
lü ruhçözümcüye: "Kimseyi iyıleştirdiğiniz oldu
mu?"), bir intihar sahnesıyle bitiyor. Arada: Sine-
ma, Tiyatro, Seyirci, Aşk, Cinseliik, Utku ve Boz-
gun, Ölüm ve Ölüm. İki kıpkısa rolde kendini gös-
teren iki ana kahramandan biri: Renklı filmin için-
de sımsiyah (yanı: Sıyah, beyaz, gri) gezinen bir
Shakespeare figürü: Ölümü çağıran. fısıldayan
soytarı. Obürü: Tıpkı Hitchock gibi, akıl hastane-
sı sahnesinde bir görünüp yiten, koridorda ayak-
ta dikilmiş Ingmar Bergman. Varoluşunun bütün
sıkıntısını çekirdeğine toplamış. oradan 120 daki-
kalık bir filme daha varmış.
Birtelevizyon kanalımız. geçenlerde, Hitchock'un
"ip" adlı efsanevi filminı sundu. Hiç makas kulla-
nılmamış filmde, kameranın düğmesine basılmış
ve baştan uca, kesmeksızın anlatıyı götürmüş Hitc-
hock. (Tabii, bizim televızyonumuzun "RekJam-
lar"\n\ hesaba katmamış). Bergman'ın son proje-
si de bunu andırıyor: Tek bir plan kullanacakmış,
yakın plan bir kadın yüzü gelecekmiş ekrana, bü-
tün film orada geçecekmiş.
İnsan yüzü, bütün fılmlerınde ana rolü üstlenmiş-
ti. En derin, karmaşık. fırtınalı olayların cerayan et-
tiği yer değil midir yüz? Savaşlar. düğünler, yas ve
esrime yüzün yüzünde yazmaz, okunmaz mı?
Çekildiği. nicedir insanlardan uzak durduğu ada-
sında, Bergman'ın görebildiği tek yüz aynada be-
liriyor olsa gerektir. Yaralı. bitkin. binkmiş bir Ner-
giz. Birdeşüphesiz, belleğinedolmuş, ıçtakvimin-
de yer etmış, artık geçmişteki hallerinden uzaklaş-
mış sayısız yüz vardır.
Bergman'ın fenerinin büyüsü. hangi yüzü se-
çerse seçsin. orada kendi yüzümüzü, hayatımızın
yüzlenni bize anımsatacak bir gramer yaratmasın-
dan geliyor.
Tren Aynlık Demekmiş'
• KüHür Servisi - Turgay Karadag'ın Tren Aynlık
Demekmiş" adlı karikatür sergisi 10 Haziran'a dek
Ankara'da TMMOB Mımarlar Odası Sergi
Salonu'nda yer alacak. Sergide hiçbir yerde
yayımlanrnamış 60 desenin yanı sıra Irfan Yalçın'ım
Beyoğlu Ölümleri romanı için çizilmiş kent
desenleri ve Ünal Ersözlü'nün Ateş gazetesindeki
Günün Içinden köşe yazılan ıçin çizılen vinyetlerde
yeralıyor. Sergının ait başlığı "Bir Flaneur'ün
Gündüz Düşleri" olarak belirlenmiş.
Suzy Hug-Levy'den 'Bir Kuüama'
• Kültür Servisi - Suzy Hug-Levy. 2 Haziran'da
saat 18.30'da kendi atölyesinde bir performans
düzenliyor. Sanatçının "Bir Kutlama" adını verdiği
bu etkinlik. biri kız diğeri erkek iki performanscının
katılımıyla yer. gök. doğa ve kişilerin birbirlen ve
çevreyleolan ilişkileri üzerine kurulu. Etkinlikte,
rastlantısal ve değişken nitelikte yansımalar elde
edilerek; izleyicinin çeşitli algılamalar,
yorumlamalar ve tepkileriyle katkısı temel
a\\myor.(257 34 28)
'Kalamış Yazmaları Şenliği'
• Kültür Servisi - Her yıl haziran ay ının ilk
cumartesi \e pazar günlerinde Kalamış'taki
Eyuboğlu evinde açılan "lCalamış Yazmalan
Şenliği'nin bir benzerı de Adam Kitabev ı'nde
açılıyor. Geçen yıl birincisi düzenlenen Adam
Kitabev i Kalamış Yazmalan Senliğinde. Bedri
Rahmi Eyüboğlu'nun oğlu Mehmet Eyuboğlu'nun
eşı Hüget Eyuboğlu ve genç yardımcıîanyla birlikte
ürettiği yazmalar sergilenecek. Sergi 1-15 Haziran
tarihlen arasında eörülebilir.('.?93 41 05)
10. ULUSMRARAS1İSTANBUL TİYATRO RSTİVAÜ
BUGUN
• Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde saat 15.30 ve
20.30'da Robert NVilson'un Susan Sontag'ın
metninden yola çıkarak yorumladığı 'Denizden
Gelen Kadın' adlı oyun izlenebilir.
• ,\ziz Nesin Sahnesi'nde saat 20.30'da 5. Sokak
Tiyatrosu, yönetmenliğini Murat DaJtaban'ın.
süpervizörlüğünü Mustafa Avkıran'ın üstlendiği
'80060' adlı oyunu sahneliyor.
YARIN
• Kenter Tivatrosu'nda saat 20.00'da Dostlar
Tiyatrosu, Genco Erkal'ın yönettiği 'Yosma' adlı
oyunu sahneliyor.
• Aziz Nesin Sahnesi'nde saat 18.30'da 5. Sokak
Tiyatrosu'nun sahnelediği. yönetmenliğini Mustafa
Daltaban'ın, süpervizörlüğünü ise Mustafa
Avkıran'ın üstlendiği '80060' adlı oyun izlenebilir.