24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MAYIS 1998 PERŞEMBE 12 KULTUR Hüsamettin Koçan'ın sergisi 27 Mayıs'a dek îzmir'de S. Yaşar Sanat Galerisi'nde Paslanmamak için anti-paslar AHUANTMEN 199O'lı yıllarla bırlıkte "Anadolu'nun Görsel Tarihi" projesi çerçevesinde geç- mişe uzanan bir yolculuğa çıkan Hüsa- mettin Koçan. Osmanh \e Selçuklu fasi- küllerinden sonra 2000 yılında Bizans'a ha- zırlanıyor. Yaşamıru adadığı bu projenin ta- mamlanması yıllannı alacak kuşkusuz. de- nn bır araştırmanın ürünü olan ve ele al- dığı dönemin tarihsel kimliğini vnrgulayan mekânlarda gerçekleştiriien bu sergiler, resmi tarihin ötesindeki Anadolu'yu gör- sel şifrelerle gündeme getiriyor... Şu sıralar Lzmır'de. S. Yaşar Sanat Ga- lerisi'nde 27 Mavıs'a dek • Ben dokunana dokunuyorum. Hem tarihsel boyutuyla hem güncel boyutuyla el. dokunan bir şey. Benim bu anlamda bir hesaplaşmam var. Ve benim ellerim hep açık. Hiç kapalı el yapmıyorum. Kapanan el bana göre içe dönmeyi ve saldınyı ifade ediyor. Açık el, doğrudan doğruya yüzleşmeyi ve banşı ifade ediyor. sürecek "Anti-paslar" sergisi ise Anado- lu'yla hem baglantıları olan hem de ken- di içinde bağımsız bir arayışı ortaya koyan bır bütün oluşnıruyor. Sanatçı. Anado- lu'nun Gorsel Tarihi fasikülleri arasında ver- dıği süreçlerde. 'paslanmamak' için yap- mış bu resımlen' Adını ışte bu düşünce- den alan antı-paslar. el ve göz formlany- la bütünlenen resımlerden oluşuyor. Hü- samettin Koçan, biçımsel anlamda da fark- lı yönelimler taşıyan bu antı-paslanyla il- gili sorulanmızı yanıtladı: - Yaşamınızı kapsayan Anadolu'nun Gorsel Tarihi fasikülleri arasında zaman zaman farklı arayışlara girivorsunuz. İz- mir'de sergilediğiniz Anti-paslar serisinin de hem fasiküllere bağh. hem onlardan bağımsız bir temeli var._ Evet. mesela Osmanh projesiyle bir- likte Fersudeler serisı ortaya çıkmıştı... Bu tür sergiler galiba. bir rü- ne! kazarken insanın biraz so- luklanmak için bir gökyüzüne bakması gibi bir ihtiyaç sırasın- da ortaya çıkıyor. - Anti-paslar'ı birbirine bag- layan zincir. el ve göz formlan. Bunlar. İstanbu! Sanat Fuan kap- samında öğrencilerinizle biriik- te gerçekleştirdiğiniz Avuçici Re- simleri'nden beri resminizdeyo- ğun olarakgörülüyor... Nasü baş- ladı bu merak? Ben halk resımlerinı araştırdı- ğım için oradaki kodlar beni son derece ilgilendiriyor. Biliyorsunuz el ve göz, geleneksel kültürle doğru- dan bağlantıh. bızde nazara karşıhk ge- lir. Aynca el- gözün bütünleşmesi, ilişki- lendirilmesi bana çok ilginç geldi. Çünkü el. bır bakıma göz. dokunabılen, hissede- bılen... Elleraynızamandabizimen uçsı- nınmız. Birde avucun içinde yaşamı gör- me meselesı var. Yanı el. aslında son de- rece ifade alanı olan bir şey. - Psikolojik bir bağlannsı var nu eltema- sıyla bu denJi ilgüenmenizin? Öyle doğrudan bir bağlantısı yok. ama aslında galibaben dokunana dokunuyorum. Hem tanhsel boyutuyla. hem güncel bo- yutuyla el. dokunan bır şey. Benim bu an- lamda bir hesaplaşmam var. Ve benim el- lerim hep açık. Hiç kapalı el yapmıyorum. Kapanan el bana göre içe dönmeyi ve sal- dınyı ifade ediyor. Açık el. doğrudan doğ- ruya yüzleşmeyi ve barışı ifade ediyor. 'Sanatıma araştırmam yön verir'' - Bu 'dokunana dokunmak" meselesi. aslında Anadolu'nun Gorsel Tarihi fasi- külleriyle de bağlantıh: bir anlamda tari- he dokunmak uğraşı gibi— Aldığım eğıtıme ve ılgi alanlanma bak- tığımda. hayatımda \ erdiğım en doğru ka- rarlardan bınnın Anadolu'yu araştırma ka- ran olduğunu düşünüyorum. Anadolu halk resimlerine baktıgım zaman benim gör- düğüm eğitımın tam tersıni görüyorum. Çünkü orada. belkı bızim şıfresmi bilme- diğimız için sadece-dekoratif sandığımız. süs sandığımız şeylenn farklı anlamlan var. Hepsikendi ıçanlamıyla birlikte olus.- muş sımgeler. Biz eğıtim alırken soyut sa- nat bıze ıçeriksız sanat olarak sunuldu. Renkler yan yana gelirler, gerilimlı kom- pozisyonlar oluştururlar. lyi ya da kötü bo- yanmış vüzeyler \ardır gıbi... Işte bunun ıçın biz sanatı içenksız. yalnızca biçımsel olarak algılamak zorunda kaldık. yaşam- la hiç bağlantısı yokmuş gibi algıladık. Oysa ben Anadoiu halk resimlennde bıçı- min hiç de içeriksiz olmadığını. bızim an- lamsız dıye baktığımız bazı şifrelenn üre- tilişnedenlen arkasındaderin anlamlarol- duğunu gördüm. Ve onun ıçın de bıçım ve anlamın birbınnın ıçine girmiş, aynlmaz bir bütün oluşturduğunu kav radım. Aslın- da benim sanatıma yön veren. aldığım eği- tim degil. yaptığım araştırmadır. - Aslında bir a sürme meselesi söz ko- nusuburada» Bu da halk resimlerini araştırmamla baş- ladı. Anadolu'yu araştırdığımtzda bütün re- feranslar İslamlık ve Türklük üzerine ku- rulmuştu. Ve o araştırmam sırasındabirşe- yin eksiklığinı gördüm. Bir şeyler devam ediyor. ama burada kesintiye uğ- ruyor. Onun arkasından. nedir kesintiye uğrayan diye merak ettim. Böylece okumam derin- leşti ve tarihin içindeki sürek- lıliğı gördüm ben. Bu iz benı hem tanhe. hem insana götür- dü. - Elbette bir Anadolu insanı olmanızında etkisiotanalı bun- larda_ Ben Anadolulu bir ada- mım. En kolay algılayabıl- diğim şey. yaşadığım ha- yatın içinden gelıyor. Onun için benim sanatımla yap- tığım, yaşadığım hayatı an- lama çabasıdır. Bu çok anlaşılabılır bir çaba. En yakınındakinden yaşama bakabilme çabası... Oradan zamana doğru uzanma... Ta- rih. coğrafya varsa insanın da aslında o coğrafya ve tarih için- de hesaplaşması var. Ben galiba bizim evin kapısmı açarak, yani en yakın olana baktım ve oradan insa- na doğru bir volculuk denedım. - Resmin kendi iç sonınlanyla UgUi bir boyutu da var .Anti-paslar serisi- nin. Geometrik bir yapıya doğru giden resimlerin vanı sıra monokrom tuvaller görüyoruz bu sergide... Bu sergi, benim öyle başından koşul koymadan ürertığim resimlerden oluşuyor. Ötekı projeler, önkoşulları olan projeler- di. Arkalannda büyük okumalar, araştır- malar vardı. Bu ıse. dediğim gibi tünel- den çıkıp gökyüzüne bakmak. denize bir taş atmak, kumsalda yürümek gibi... Ken- dime koşullar koymadım: elie sıcak bir yol- culuk yapmak istedim. Elin yoiculuğu... Eli biçimsel olarak nereye kadar götüre- bilirim diye yaklaştım meseleye. Bu el bazen üstten, bazen içten; bazen de tuva- lin arkasına geçebilecek kadar tuvalle ıliş- kilerimi meşrulaştırdım. Bu sende tuval- le olan ilişkide her şeyi kendi hakkım olarak gör- düm. Fikri Saglardan çağrı 'Mevcut yasalar uygulanmalı' Kültür Servisi-CHPtcet Mılletvekili Fikri Sağlar. 'korsan kitap mafyası" konusunda yaptığı açıklamada, korsan kitap basımı ve satışının. sahte para basmak. hırsızlık ve gaspla eşdeğer bir suç olduğunıfbelirtti. Korsan kitap mafyasına göz yummanın. düşünce dünyasına ve üretimine darbe vurmak olduğunu vurgulayan Sağlar. -Kültiir Bakanlığı, Telif Haklan Yasası'na ilişkin gerekli dü/enlemeleri savsaklavarak korsan kitap mafŞasuun faaliyetleri konusunda şaibe altında kalmaktadır" dedi. 1995 yılında yürürlüğe giren yasaya rağmen, korsan kitap basımı ve satışının büyük bir hızla sürdügüne ve yasadışı büyük organizasyonlann faaliyet alanlanna girdiğine değinen Sağlar, "korsan kitap mafyasının arkasında düşünceye, düşünen insan ve düşünen topluma karşı olan zihniyet ve bu zihnivetin temsilcisi odaklann varlığının tartışılmaması gereken bü" konu" olduğunu ifade etti. Sağlar. hedefleri ya da yaratacağı sonuçlan açısından dığer çete faaliyetlerini tamamlayan bir nitelik taşıyan bu mafyanın da 'en büyük düşman' olarak görülen düşünen insanı madden ve manen çökerterek darbe vurduğunu belırterek tüm ilgilileri bu konuda mücadele etmeye davet etti: '"Ancak. aydınını, ya/arını. çizerini. düşünce dünyasını hak- hukuk tanımaz mafyanın, çetelerin insafina terk eden, dahası onlara karşı bu örgütleri palazlandıran bir ülkenin ufuklan karanhğa mahkûmdur. Bu nedenle konuyla ilgili Külrür Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, belediyeler ve mülki idare amirleri başta olmak üzere tüm kurumlar sorumluluklan dahilinde gerekli önlemleri almalı. en azından mevcut vasalar uygulanmalıdır. Kültür Bakanlığı'nın, bandrol uygulaması başta olmak üzere. meslek biıiiklerinin güçlendirilerek yetkilendirilmesi ve Telif Haklan Yasası'mn işlerlik kazanmasını sağlay acak uygulama, yönetmelik ve tüzükleri yaşama geçirmeyi ertelenemez bir görev olarak kabul etmesi gerekir. Aksi takdirde Kültür Bakanlığı. korsan kitap mafyası konusunda tıpkı koruma kurulları ve SİT alanlanna yönelik uygulamalannda olduğu gibi şaibe altında kalacakhr. Aynı sekilde cezalann caydıncıhk kazanması için güncelleştirikrek; Maliye Bakanlığı, belediyeler ve mülki idare amirlerinin de izinsiz sergüeri engellemeleri. denetimleri gerçekleştirmeleri ve yasalara aykın faaliyette bulunan matbaalara karşı yaptınmlar uygulamalan bir zomnluluktur." IngmarBergman beyazperdeden kopamiyor GÜRHAN UÇK.\N STOCKHOLM-Ingmar Berg- man 14 Temmuz'da 80. yaşını kut- layacak. Aynı zamanda. Stock- holm Dram Tiyatrosu'ndaki oda- sını boşaltıp. Farö Adası'ndakı köşesine çekilecekti.. Ne varki ün- lü yönetmen. bir kez daha yeni bir projeyle ortaya çıktı. Geçen cumartesi günü Stockholm'de ya- pılan basın toplantısında. neşelı ve dınç bir Bergman. filminı ta- nıttı. Senaryosunu kendisinin yaz- makta olduğu filmin adı '"Trolö- sa"(İnancsızlar).\'önetmenliğinı. Norveçli aktris. yönetmen ve ya- zar Liv l'lunann yapıyor. Berg- man ileLiv Ullmann 1967-70 yıl- lan arası birlikteyaşamış ve Linn adlı bir kızlan da olmuştu. Liv mann. son olarak v ine Bergman'ın ya- pıtı "ÖzelKonuşmalar" adlı filmin yö- netmenliğini yapmıştı. Oyunculuk yıl- larında ıse Bergman'ın yönettiğı bır- çokfilmdebaşroldeyeralmıştı. Ingmar Bergman. filminin konusunu şöyle an- lattı: - Bu film bir "ihtiras dramrdır. Ko- nusu; Marianne adlı bir kadının. haya- tının en çarpıcı bir bölümünü yazara. Bergman'a anlatmasından oluşuyor. Söz konusu dramın yıllar önce geçtiği için onda payı olan kişilerden hiçbiri ar- tık yaşamıyor. Bu drama. iki erkek ve dokuz yaşında bir kız da dahil. • 'Bir şeyler yapma isteğini' hiç yitirmeyen Ingmar Bergman, senaryosunu yazdığı ve ^ » h yönetmenliğini Liv Ullmann'ın yapacağı yeni bir film gerçekleştireceğini açıkladı. uıı- Ingtnar Bergman. Marianne tipini tek bir kadın oyuncunun, Isveç'in en sevi- len yıldızlanndan Lena Endre'nin can- landırabileceğini. bu rolde Lena'nın ol- maması halinde filmin çekilemeyecek olduğunu söyledi. - Lena Endre'nin çok ıfadeli, anlatım dolu bir yüzü var. Senaryoyu yazabil- mek için bir yıldır terlemiş. ilerleye- mez hale gelmiştim. Birden aklıma Le- na geldi. Büyülübirduyguydubu. San- ki çalışma odamda her sabah oturmuş beni bekliyordu. "İnancsKiar*' konusunda Bergman'ın ilk koşulu Lena Endre'ydi. Ikincisi ise yıllardırözel ve sanat ilişkisi içinde ol- duğu Liv Ullmann'ın yönetmenliği üst- lenmesiydi. Bergman bu konuda şu açıklamada bulundu: - "tnançsızlar" bir kadın portresidir ve Liv. insan yüzü konusunda akıl al- mazbirduyarlılığa sahiptir. Senaryoyu Liv ve Lena'ya gönderdigimde nasıl tepki gösterecekleri konusunda emin değildim. Ama onlann gösterdikleri tepki bana çalışmayı sürdürme şevki verdi. Üçümüz defalarca bir araya gel- dik ve senaryoyu gözden geçirdik. Şim- di Farö'ye gidip üçüncü şeklini yazaca- ğım, hatta belki de dördüncüsünü. Filmin çekimine gelecek yılın sonba- hannda başlanacak. Liv Ullmann o ta- rihi sabırsızlıkla beklediğini dile getirerek şöyle konuştu: - u Özei K(um$nıalar n ı yaptı-^ ğımız zaman, Mr'kadın tipirrfrt daha geniş olarak çizilemeyece- ğini düşünmüştüm. Ama bu işi Ingmar bir kez daha başardı. Or- taya fevkalade heyecanlı btr dram çıktı. Birbirlerini anlamayan in- sanlann arasında sessizlikten ne- redeyse bir gerilim filmi ortaya çıkıvor. "Inançsızlar' 1 filminde yazar Bergman'ı. sinema dünyasında- ki en eski dostu ve en eski özel arkadaşı Eriand Josephson can- landınyor. Bergman bir ara bu rolü kendisi oynamayı düşünmüş. ama Liv onu engellemiş. - Ingmar Bergman çok kötü bir sinema oyuncusu çünkü, diye açıkladı Liv Ullmann bunun nedenini. Bergman ise hiç değilse bu konuda ba- şansız ilan edilmesini eülerek karşıla- dı. Ingmar Bergman'ın bu filmin artık onun son filmi olup olmayacağına yönelik soruya yanıtı şöyle oldu: - Artık bu tür şeylere kafa yormuyo- rum. Tiyatroda son perde kapanınca bütün oyunculann son oyunu da bitmiş olur. Ama ertesi gün yeniden yeni bir oyun oynanabilir. Ben artık kendimde kameranın arkasına geçecek fıziksel gücü bulamıyonım, ama yazmadan ola- mam. Bir şeyler yapma isteği yerli ye- rinde... Ölümünün 3. yılında Yıldız Moran'ın fotoğraflan Adam Kitabevi'nde sergileniyor 6 Fotoğraftan şiir üreten bir sevgi' Cevat Şakir Kabaağaç A\şegül Sanca Kültür Servisi-50'li yıllann ünlü kadın fotoğ- rafçısı YıldızMoran'm fotoğraflan AdamKita- bevi'nde. Ölümünün 3. yılında, Yıldız Moran anı- sına açılan sergide. sanatçının 1950-1960 yılla- n arasında yaptığı orijinal baskılaryeralıyor. Son olarak 1970 yılında sergi açan Yıldız Moran'ın fotoğrafçılık serüvenini oğlu Olgun Anın şöy- le anlatıyor: "Kadınlannfotoğrafçekmesini bir kenara bırakın, fotoğrafiannın çekilmesinin bi- le güçolduğu \ ıllarda. inanılmaz yoğunlukta duv- gularia iç içe fotoğraflar çeken annem Yıldız Mo- ran, on iki yıl süren bu büyük aşkıru,'Fotoğraf yırmi dört saat düşünülmesi gereken bir konu- dur' diyerek hayatında daha önemli oiarak gör- düğü kocası Özdemir Asafveçocuklan olan biz- ler için.bir anda fotoğrafçılığı btrakarak,dile ge- tirdiği gibi yaşamı boyunca bu sözünden dışan çıkmanuşnr." Adam Yayınlan arasmdasanatçının anısına ya- yımlanan "Yıldız Moran Fotoğrafçı" adlı kitap- ta yeralan yazısında Samih Rifat da Yıldız Mo- ran'm fotografçılıgının öyküsünü 'önce bir tut- ku öyküsü: sonra da bir özveri ve vazgeçme öy- küsü' olarak nıtelendırerek fotoğraftanhımızin. çağdaş anlamda ilk kadın fotoğrafçısı. belki de ülkemizin ilk cıddi fotoğraf eğitimi almış. "okul- lu" fotoğrafçısı olduğunu vurguluyor. Ressam Nuruüah Berk gördüklennı 'anıtsal' buluyor ve 'her şeyden önceacımasız. haür gö- nül tanımayan fotoğraflar' olarak nıtelendınyor: "\ıldu Moran durmadan geziyor, ülkenin içle- rinde ve beklenmedik olanın peşinde koşan bir görüntü av cısına saytsızolanakJarsunan en uzak. en zor ulaşılır köşelere bile gitmekten çekinmi- yor. Yüzvıllık duvariar arasında yüan gibi kıvn- lan sokaklar. kayalara o> ulmuş evier. yün eğiren, iş tşleyen kadınlar. balıkçılar, bevaz badanalany- la göz alan duvaıiann gölgesinde o> nayan bebe- ler. çoban portreteri koca ceylan gözleriy le genç köylü kadınlan. tüm bir Anadolu dünvası geçi- vor gözlerinizin önünden bu büyük fotoğraflara baknğınızda ve bu yapıtlann anıtsallığL dışav u- rum güçlerini bir kat daha arttınyor.'* Uğur Kökden de kıtapta yeralan yazısında VIo- ran'ın sanatını zenginleştiren. bütünleyen boyu- tun yaşamına damgasını basan yolculuklar ol- duğunu belirtiyor. Sanatçının "onlar"laoanı va da yaşamı paylaşmayı bildiğine; şiirselliği olan fotoğraftan şiir üreten bir sevgiye atladığına. yalnızkendıni çeken konularla, belirli bir *Etek"m fotoğrafıyla ilgilendiğine değiniyor. Yabancı ülkelerden biriktirdikleriyle. Özdemir Asaf, Anadolu'dan görünümler, Istanbul ve ta- rihsel yapılann anıtsal fotoğraflanyla 'adunadım kişisel duyarlıktan tarihsel bilince doğru'' kaydı- ğını anlatıyor Kökden: "Yasam.kentveinsangö- rüntüleri. Tüm bu Ibtoğraflarda sanatçı. ürünü- necanlı bir golge gibi vansıyor. Birdönem tanık- lığlnın özel imzası durumuna dönüşüyor. Onun içinc sızıyor, onunla bütünleşiyor sanki." Bir stüdyo fotoğrafçısı gibi yola çıkmasına karşıhk özellikle Anadolu halkının yaşamını ta- nıtan fotoğraflanyla tanınan Yıldız Moran. bü- yük bir tutkuyla bağlandığı fotoğrafçılığı bırakıyor. çevirilere yöneliyor. sözlükler hazır- lıyor. Muhsin Ertuğrul Özdemir Asaf IŞILDAK YE YELPAZE ATİLLA BİRKİ\ E Adam Öykü Adam Öykü'nün satışının iki bin beş yüz civannda olduğunu öğrendiğimde doğrusu çok şaşırdım. İki ay- lık bir öykü dergisinin bu kadar satacağını "ummaz- dım"? Öykü kitaplannın yeni basımlannın çok seyrek ya- pıldığı bir ülkede, böylesine bir satış. umut verici... Genelde edebiyat dergileri az satar (alınır). Yalnız- ca alanını öyküyle sınırlandırmış bir derginin, -Türki- ye yayın standartlanna göre- böylesine bir satşa ulaşması bence önemli bir başan. Kuşkusuz bu başannın mimarlan, dergiyi hazıria- yanlar, katkıda bulunanlar. Öte yandan. belli ki "okur" da bu dergiye omuz veriyor, destekliyor. Okur da dergiyi içeriğinden dolayı destekler, omuz verir;.ancak yine de yayın tarihimizdeki onca nitelik- li dergi, az satışından dolayı kapanmak zorunda kal- mıştr. Adam Öykü on altıncı sayısına ulaştı; yani üçüncü yılını da tamamlamak üzere. Artık dergi için bir "ku- rumsallaşmadan" ve "ahşkanltktan" söz edebiliriz. • • • Adam Öykü yalnızca öykü yayımlamıyor. Dergide öyküye (romana, kurmacaya) ilişkin yazılar, deneme- ler, söyleşiler ve kitap tanıtımlan da yer alıyor. Bu sayıda, kısa öyküye ilişkin iki ilginç ve önemli - çeviri- yazı yer alıyor. Bir de Murathan Mungan'ın - bir öyküsü ile birlikte- "Hayatım Roman, Hayatımız Hikâye" başlıklı yazısı var. Murathan Mungan, "hayatım roman" gibi çok kla- sik bir deyışin, edebiyat ile ilişkisini ele alarak, bu de- yişi edebiyatçı ve yazınsal yapıt bağlamında (çok haklı olarak) "mahkûm"ediyor. Öte yandan roman ile hikâye arasındaki türsel far- kın saptamasım da yapıyor. (Acaba, bu yazıya bir "alan savunması" da diyebilir miyiz?) Murathan Mungan yazısında, bu iki türe ilişkin yak- laşımlardaki aynntılan çok lyi belirleyerek. yazınsal bi- çim olarak hiç de kuramsal olmayan. ama içerik ola- rak "kuramsal" denebilecek bır çizgıye ulaşıyor "...Roman, yoksul hayatımıza birşaşaa kazandın- yor kendi gözümüzde. Bir tamamlanmışlığın zaferi- nitaüınyor. Sahte zaferini. Kendimizi, bir roman kah- ramanı sanmamıza neden oluyor. Hikâye ise, katı gerçekliğiyle hayatımıza daha çok benziyor. Parça- lanmış, kınk dökük, sonunun ne olacağını bilemedi- ğimiz, belirsiz, ucuaçık... Yannı olmayan..." Pek kısır geçen edebiyat ortamımızda, araştırma- cılar, eleştirmenler, estetler için yeni bir tartışma ko- nusu olmaz mı sizce? • • • Günümüz Amerikan edebiyatının önde gelen ad- lanndan ve "postmodem" edebiyatın öncülerinden sayılan John Barth, "Kısa Bır Öykü Bu" başlıklı ya- zısında, "Amerikan kısa öykücülüğünü" bir hikâye çer- çevesinde, yazınsal ve sosyolojik özellikleriyle ele alı- yor. Barth da kendi yazınsal gerçekliğinde, kısa hikâ- yeye, romana olan ilgisini ve ilişkisini anlatıyor. Der- ginin arkasındaki notta yer aldığı gibi, bu sayıda ilk okunacak yazılardan biri... . Denernesin^ kısa öykü ile kısa olan bir öykü ara- sıridakîfarkı sorgulayarak başlayan Austin M.VVright ise, kesinlikle bir "tanım "dan yana olduğunu belirte- rek, kısa öykünün tanımının "özellikle anlatısal ol- maktan çok anlatma biçimıyle" ilgili olduğunu söy- lüyor Dergide yer alan öykülerin değerlendirilmesini -bir başka bağlamda olduğu için- bir kenara bırakırsak, bu üç yazı önemli. ilginç ve de yazınsal anlamda "besleyici". • • • Adam Öykü çok sayıda öykü yaytmlayan bir der- gi. Bu sayıda Hermann Hesse, Octavio Paz, De- mirÖzlü, Hulki Aktunç, Murathan Mungan gibi yer- li ve yabancı hikâye ustalannın yapıtlan da yer alıyor. Aynca bu sayının konuşma bölümünde Nedim Gürsel var. Sizin anlayacağınız, öteki sayılarda oldu- ğu gibi "özenilerek" hazırlanmış ve dolu bir dergi. Konuyla ilgili araştırmacılar, birkaç yıldır hikâye ki- tabı yayımının arttığını, bazı yayınevlerinin de adı "du- yulmamış, yeni" hikâyecilerin kitaplannı basma "ce- sareti" gösterdiklerini söylüyor. Sanınm, hikâyeye ilişkin bu gelişmede Adam Öy- kü'nün de bir payı var... Edebiyat ve Beştiri dergisinin mayıs sayısı çıktı • Kültür Servisi - Ankara'da vaynmlanan Edebiyat ve Eleştiri dergisinin 36. sayısı çıktı. Dergide Taner Ay 'Bir Modern tkona Olarak K.orda'nın Che Fotoğrafı", Vecihi Timuroğlu 'Köktencı tslam Czerine Bir Söyleşi'. Cem Savran 'Dario Fo'da Popülerlik Şifresi'. Durmuş Akbulut 'Marguerite Duras Nasıl Sevişir'. Vefa Önal "Sıyam lkızlen"; Kubilay Aktulum 'Metinlerarasılık. Çokseslilik. Söyleşimcılik'. Adviye Erbay "BenedettoCroce'nın EstetikTeorisi". Remzi Inanç "Öncü. Tokath'yı Sahiden Öldürecek miydi?', Halim Şafak 'Bir Tartışmanın Getır(eme)dikleri' konulu yazılanyla; Ömer Faruk Hatiboğlu. Adnan Satıcı. Veysel Çolak. Özlem Sezer, Cem Aynacı. Yunus Korav. Orhan Tüleylıoğlu, Tümay Çobanoğlu. Yılmaz Aslan. Emre Onur şiırleriyle: Zeliha Soyer. Leo llonni ve Cem Savran öyküleriyle derginin mayıs sayısında yeralıyorlar. Karikatür ve Mizatı Müzesi'nde konser ve sergi • Kültür Servisi - Karıkatürcüler ve Mizah Müzesi'nde bugün saat 19.00'da şef Şekip Ensari yönetimindeki Kopuz Oda OrkestTası'nın gerçekleştıreceği "Preklasik Dönem Müziği' konseri izleyicilerin beğenisine sunuluyor. Konsere Musa Albükrek. Yusuf Küçükaksoy. EkTem Canbek. Ali Altırter solist olarak katılıyorlar. Aynca müzede 20 Mayıs-3 Haziran tarihlen arasında "Çocuk. Tütün ve Sağhk Karikatür Yanşması Sergisi' gerçekleştırilecek. (521 12 64) İstanbul' konulu konlerans • Kültür Servisi - Goethe Enstitüsü'nde bugün saat 18.30'da Şara Sayın'ın konuşmacı olarak katılacağı 'Istanbul'u Çokkültürcü Okumak' başlıklı konferans düzenleniyor. Konferansta çokkültürlü lstanbul'un kültür coğrafyasının haritası, sınır. ada ve kültürel kimliği üzerine düşünceler yer alıyor. (249 20 09) l Medya Meşhurları' sergisi • Kültür Servisi - Hüsamettin Koçan Atölyesi'ndeki MÜ Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencilerinin sergisi 'Medya Meşhurlan", 24 Mayıs tarihine dek Pimapen Kültürevi'nde gezilebilir. Öğrenciler sergide, beden iktidannı, medyadan görüntülerle anlatıyorlar. Sergide yer alan fotoğraflar ve basın kupürleri; tuval üzerine resimlerle. ahşap oymalarla. straforlar, jartiyer, ampul eibi nesnelerle birlikte kullanılıyor. (296 90 36)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle