Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
30 NİSAN 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
'Kültür varlığı yoktur' denerek orman içindeki antik kalıntılar gözden çıkanldı
Kııracaşfle'den tarihi sflecelderCumhuriyet okurlan bilmem
animsayabilirler mi?
19 Eİdm 1997 tanhındeki ÇED
Köşesi'nin başlığı; 'Barün Hâlâ
Kurtanlabilir: Çanakkale Düşmek
Üzere.J' şeklindeydı.
Bartın'dakı bu •umudumuzun"
nedeni. Kurucaşfle'nin Başköyböl-
gesinde binlerce kayın ağacıyla bir-
likte antik 'Cromna' kentine ait ol-
duğu söylenen yerleşme kalmtıla-
nnı da tehdit eden bir 'maden ara-
ma' ruhsatına karşı Ankara Koru-
ma Kurulu'nca inceleme başlatıl-
masıydı.
Çanakkale'yi düşürmek ûzere
olan gelişme ıse Kazdağı'ndaki
benzer bir maden arama ruhsatına
dayanılarak. tarihi geçmışi de bu-
lunan Kocamezarhk Ormanı'nda-
ki ağaçlara •kesimişaretlerinin' bi-
le konulmuş olmasıydı...
İJerleyen aylarda özellikle Kaz-
dağı'ndaki 'orman katliamı" hazır-
lıklan diğer gazetelerde ve TV ha-
berlerinde de genişçe yer alınca,
Edirne Koruma Kurulu. maden
arama ruhsatı verilenormanlıkara-
ziyi banndırdığı tarih ve doğa de-
ğerleri nedeniyle 'SİT' ilan ederek
korumaya aldı.
Karadeniz 'yagışh' (!)
Bartın'da ise tam tersi' bir süre-
ce girilerek Ekim (1997) ayındaki
umutlar 'kaygıya' dönüştü. Yani,
şimdı de Kurucaşile'deki maden
ocağı hazırlıklan için denebilir ki
'Barnn düşmek üzereL'
Çünkü, 6 ay önce yüreklere su ser-
pen 'Ankara Koruma Kurulu ince-
lemeleri' ne yazık ki duyarlı çevre-
lerin beklediği içerikte bir sonuca
ulasamadı.
Bölgeyi çok iyi tanıyan ve geliş-
meleri başından beri izleyerek yet-
kilileri sürekli uyaran Yüksei Öz-
tepe'ye Ankara Koruma Kurulu
Müdürlüğü'nden göndenlen 26.11.
1997 tarih ve 2269 sayılı yazıda
şunlar söyleniyor: "bualanın(_)uy-
gun mevsim koşullannda incelene-
ceğine bügilerinizi rkra ederim."
Ne var ki v ıne avTiı bölgede ma-
den aramak üzere ruhsat alanlar fa-
aliyete başlamak için 'uygun mev-
sim koşuUannı' beklemediklerin-
den. koruma kurulunun bu yazısi
tarihi ve doğal değerleri kurtarma
yönünde bir 'önlem' getırmediği
Kunıcaşile'deki
maden
çıkarma izni
\erilen
ormanlık
bölgeye ait
bu fotoğrafi iyi
saklayın.
Eğer bu doğal
güzellik
koruma
karanyla
kurtanlanıazsa.
elde sadece yine
bu fotoğraf
kalacak.
(Fotoğraf:
YÜKSEL
ÖZTEPE-
1998)
aşabahçe Şişe ve Cam Fabrikalanna 'silisyurrf sağlamak için maden
işletme ruhsatı verijen Bartın'ın Kurucaşile ilçesine bağlı Başköy yöresinde
antik Cromna kentine ait tarihi kalıntılar ve bunlan asırlardır koruyan
ormanlık alanlar dozerlerin tehdidi altında...
Bartın sıısmamalı
gibi, dahası madencilere 'cesaret'
bile veriyor.
Çünkü aynı yazKİa resmi tanık'
gösterilen Amasra Müzesi Müdü-
rü Ziyaettin Taşçı tarafından *tek
inuayla'düzenlenmiş 17.10.1997
tarihli bır raporda ise aynen şu ifa-
deier yer alıyor: %..) belirlenen
alandaki yüzey araşnrmasında 2863
sayılı Kültür \e Tahiat Varlıklannı
Koruma Kanunu kapsamınagiren
kültür variığı görülmemiştir..."
Yine bu müze müdürü. (aslında
hiç de üzerine \azife olmadığı hal-
de) aynı kısa raporunu da şu 'gö-
rüşüyle' noktalamayı ıhmal etmi-
yor: "Sonuç olarak bu aianda ku-
varsit ocağı açılıp işletilmesi ve tests
kurulmasında bir sakınca bulun-
mamaktadır. Bilgilerinize arz ede-
rim.'
1
'Bilenler' ne diyor?
Peki; maden arama ruhsatı veri-
len yörede gerçekten önemli dii-
zeyde 'konınacak kültür \e tabiat
varuğı" yok mudur?
Bu sorunun yanıtı. aslına bakı-
lırsa sadece Yüksei Öztepe'nin şi-
kâyet ve uyan yazılannda değil.
bölgeden çekiimış •fotograflarda'
da açıkça veriliyor.
Bartın ili. Kurucaşile ilçesi 'Baş-
köy mevkiT ile bu alana komşu ko-
numdakı Kastamonu ili, Cide ilçe-
si 'Kirazlıdere mevkü' içerisinde-
ki ormanlık alanlarda CAMİŞ Ma-
dencilik AŞ'ye verilen maden ara-
ma ve işletme ruhsatı arazileri 'bin-
lercekayın ağacuıT \ e Karadeniz kı-
yı kuşağının 'zenginbitkitürlerini*
barındırıyor.
'Görülmeyen' (!) kalıntılar
Amasra Müzesi Müdürü"nün ra-
porunda 'kalınhsı yoktur' denilen
antik 'Cromna" kentine gelince...
'Crombis' adıyla da anılan bu
'Hellenistik dönem' yerleşmesin-
den antik çağın ünlü coğrafyacısı
ve tanhçısi Amasyalı Strabon'un da
2000 >ıi önce söz ettiği biliniyor.
1000 yıl önce de Cenevizliler ve
Fonhıslular bu kenti kullanmışlar.
Yüksei Öztepe"nın Ankara Ko-
ruma Kurulu'na ikinci kez yaptığı
2.12.1997 tarihli başvurusunda an-
tik yerleşmenin kalıntılan şöyle sı-
ralanıyor:
" 1 - Hacı yerinde mczarlar ve du-
var.
2- Kayışlık mevkiindc Idlisc ka-
lıntısı
3- Kazan Gölü'nde oyma kuyu ve
100 metrekarelik taban döşemesi.
4- Gökçeağaç pınannda duvar
ve mezarlar
5- Bü>ük suyun çıkttğı yerde He-
lenistik yazılar ve merdivenler.
6- Lazlar yeriveyukan tarla me\-
kiindeyöreyi kilometrelerce dolaşan
eski su kanallaru."
Işte bütün bu tarihsel bulgular
ve çevre değerleri. resmi belge ve
saptama raporlanna hâlâ yansıma-
dığından. madenciler önceden al-
dıkları izin ve ruhsatlarla antik
Cromna'yı \e yöredeki doğal do-
kuyu yok etmek üzereler. Kuruca-
şile'den Yüksei Öztepe"yle bırlik-
te aynı bölgedeki Şeyhler Kö-
yü'nden Mehmet Darçm ıse Asli-
ye Hukuk Mahkemesi'nden *tes-
pit' yaptırarak Zonguldak Idare
Mahkemesi'nde dava açma süreci
içindeler.
Dileğimız. Edirne Koruma Ku-
rulu'nun Kazdağı'nda gösterdiği
çalışkanlığı Ankara Koruma Ku-
rulu"nun da Bartın ve Kastamonu
illcrinin bu ortak koruma bölge-
sınde göstermesi. Çünkü yann, ar-
tık çok geç olabılir... i* vı -J. --f-;
Türkiye'nin en eski birkaç
yerel gazetesinden birisi olan
ve 1924ten bu yana "74 yıl-
dır" kesintisiz yayımlanan
"Barnn gazetesT de Kuruca-
şile ilçesindeki bu gelişmele-
re geçen yıl dikkat çekmiş ve
örneğin 11 Kasım 1997 tarih-
li manşetini şöyle atmıştı:
"Kunıcaşile'de katüama İzin
VermeyeimJ' A\TO haberin di-
ğer başlığı ise çok daha çar-
pıcı ve anlamlıydı: "Özelle-
şen Paşabahçe'nin tabak-ça-
nağı uğruna 20 bin ağacı ke-
secekkr-."
Ne var ki. Cumhuriyefle
yaşıt olan ve Cumhuriyet il-
kelerini 74 y ıldır hiç ödünsüz
savunan bu duyarlı gazetenin
ilk uyanlan. Bartınîda-ilginç-
tir- yeteri kadar etkili olama-
dı. Yaymdan sonra birkaç gün
süren tartışmalar, izleyen sü-
reçte yerini ürkütücü bir "ses-
sfcdiğe'' biraktı.
O>sa ki aslında Paşabah-
çe'nin kendi "tarihsel kimB-
ğj" ve Cumhuriyet'in "kamu
yarannı" gözeten temel ilke-
leriyle bürünleşmiş "kişifigi''
bile böylesine bir duyarsıztı-
ğa engel degil miydi? Ancak,
bu köidü kamu kuruluşu da ga-
liba "özeBeştikten sonra" ken-
di ulusal değer yargılannı bı-
rakmış. küreselleşme süreci-
nin "rant kültürüne" kapıla-
rak gerçekten "tabak-çanak
uğruna" ülkenin tarih ve do-
ğasma göz dikmiş görünüyor.
Nitekim bu duyarsızlık,
EnerjiveTabfiKaynaklar Ba-
kanlığı"nca maden arama ve
işletme ruhsatı verilmesini
"sakıncalı bulmayan" diğer
ilgili kamu kurumlanna ait
resmigörûşlerde de gözleni-
yor. Örneğin, ÇED sürecin-
deki "yer tespitine" ilişkin
7.10.1997 tarihli komisyon ra-
porunda Bartın Sanayi ve Tî-
caretMüdüriüğü'nün görüşü
şöyle yer almış: "Jlekonomi-
sine ve bölge istihdamına bü-
yük katkı sağlayacagı aşikâr
olan söz konusu tesisin her-
hangi bir sakıncası yoktnıf
Bu gibi resmi onaylar kar-
şısında tek umut bağlanabi-
lecek olan kurum ise sadece
Kültür Bakanhğı ve elbette
"Koruma Kurulu". Yani,
bölgenin "arkeolojikve doğal
Str*değerini bir an önce gör-
mek ve tescil etmek gereki-
yor...
Belki o zaman Bartın'daki
talihsiz suskunluk da biter ve
SİT karan alkışlanarak kut-
lama törenleri düzenlenir. Tıp-
kı antik çağlarda Troa (Tru-
va) savaşlanna "Anadohı'yu
korumakiçm" dövüşmeye gi-
den Parthenia'lı cengâver
gençlerin kente dönüşleri ne-
deniyle düzenlenen "efeane-
vi zaifer şölenleri" gibi...
tşte Amasra Müzesi Müdürtüğü raporunda "yoktur"
denilen antik \erlesme kalınblan.
'Böyiegiderse dtnleyicikalnutyacak'
îngiliz şefHoward Griffıths, televizyonda şiddetyerine müzik ve eğitim programları öneriyor
• Bugün konserler sıkıcı hale
geldi. Eski heyecan yeniden
yakalanmalı. Değişik
yöntemler bulunmah. 1yi
besteciler yeni eserler
üretmeli. Bu yılki'konser
televizyondan naklen
verilemeyecek; onun yerine
fütbol maçı varmış. Çocuklar
televizyondan kötü şeyler
öğreniyorlar. Bütün dünyada
böyle. Gençler daha saldırgan.
Saldırgan programlar yerine
müzik ve eğitim programlan
konabilir. Böyle giderse
önümüzdeki 20 yıl sonra
konser dinleyicisi
kalmayacak.
NURDAN CİHANŞÜMUL
lstanbul De\ let Senfoni Orkestrası 23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bay-
ramı kapsamında Îngiliz şef HowardGrif-
fiths yönetiminde bir çocuk konseri ver-
di. tstanbul Filarmoni Derneği ve UNI-
CEF'in ortaklaşa düzenlediği konserden
elde edilen gelir ise UNICEF'e bağışlan-
dı. Konserde Leroy Anderson. Paul Ram-
sier. Bizet ve Strauss'un yapıtları seslen-
dirildi. Sık sık Türkiye'ye gelen Griffiths
1996 yılından bu yana Zürih Oda Orkest-
rası'nın şefliğini yürütüyor.
- Daha önce de İstanbul'da çocuk kon-
seri verdiniz. Konserlerini/in çoğu açıkla-
malı geçiyor. Bu konser nasıl olacak?
GRİFFITHS - Konser birkaç bölüm-
den oluşuyor. Çocuklar önce orkestrayı
tanısmlardiye önce orkestra çalmaya baş-
lıyor. Daha sonra değişik enstrümanlan
tanıtmaya çalışıyorum. A>Tica çocuk, de-
ğişik enstrümanlann nasıl çaiındığını ve
seslerini ögreniyor. Konserde Fareli Kövün
Ka>alcısı isimli masal, müzik eşliğinde
okunacak. Son bölümde ise çocuklara ak-
tif olarak bir şeyler \ ermeye çalışıyorum.
Örneğin alkış.ritim.şarkı söyleme. Ço-
cuklar böylelikle klasik müzikle daha ya-
kın bir ilişki kurabiliyorlar. Belki daha
sonra da konserlere gelecekler ve bir mü-
zik aleti çalmayı öğrenecekler. Klasik mü-
zikle ilk tanışma çok önemli. Ben gittiğim
ilk konseri hâlâ hatırlıyorum ve programı-
nı saklıyorum. Ben orkestra şefı oldum. ya-
nn gelen çocuklardan biri de bir müzisyen
olabilir.
- Bugünkü klasik müzik dinleyicisi yaş-
landı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yalnızca Türkiye'de değil. dünyanm her
tarafında böyle. En büyük problemimiz
Şef Griffiths'e göre Türkiye'deki orkestralann en büyük proUemi disiplin.
bu. Bırçok orkestra. eski eserleri ısıtıp hal-
ka veriyor. Eskiden her konser \enı bir
film gıbiydi. Bugün bir "Titanik" geldi-
ğinde herkes birbirine bu fılmden bahse-
diyor. İşte konserler de böyleydi. Bu haf-
ta şu var. bu var, mutlaka dinleyin. diyor-
du insanlar birbirine. Bugün konserler sı-
kıcı hale geldi. Eski heyecan yeniden ya-
kalanmalı. Değişik vöntemler bulunmah.
1yi besteciler yeni eserler üretmeli. Yeni bir
eser sunulduğu zaman halka bunu anlat-
mak gerekli. Besteci de sahne\e çıkarak
eseri tanıtılabilir. Böyle olunca da halk
daha fazla eğlenir \e anlar. Ben sürekli ço-
cuk konserleri \apıyorum ve çok tutulu-
yor. Ya\aş yavaş gençler bizim konserle-
rimize gelme\e başladılar. Bunun için de
yenilikçi olmak gerekli. Orkestralar, yeni
fıkirler üreterek her hafta aynı şeyi çalmak-
tan kurtulmalılar. Yeni besteler >a da se-
yirciyle konuşmak etkili olabilir. Orkest-
ra ve seyirci arasında bir iletişimin kurul-
ması çok önemli.
- Genç dinleyicileri çekmek için neler
>apılabilir?
Buradaki son konserim harikaydı. Bu yıl-
ki konser televizyondan naklen verileme-
yecek; onun yerine futbol maçı varmış.
TRT'nin naklen yayın aracı maça gide-
cekmış. Çocuklar televizyondan kötü şey-
ler öğrenıyorlar. Son dönemde Amerika'da
öldürme oranı inanılmaz derecede yük-
seldı. Örneğin geçen günlerde 11 yaşın-
daki bir çocuk arkadaşlannı parka ovna-
maya çağınp sonra da onlan vurdu. Bun-
lann hepsi televizyonun etkisi. Bütün dün-
yada böyle. Gençler daha saldırgan. Mü-
zik. insanların ruhunu besler. Saldırgan
programlar yerine müzik \e eğitim prog-
ramlan konabilir. Çocuklar ve gençler pa-
sif olarak televizyon izliyorlar \e etkile-
niyoriar. Böyle giderse önümüzdeki 20 yıl
sonra konser dinleyicisi kalmayacak. İn-
sanlar artık konser yerine futbol maçı iz-
lemeyi tercih ediyorlar. Futbol maçlarına
yapılan reklam müzik alanında yapılmı-
yor. Dünyada gün geçtikçe orkestralann sa-
yısı azalıyor \e müzısyenler işsiz kalıyor.
Genç \e yetenekli insanlann sayısının art-
masına rağmen bugün birçoğu işsiz.
fc
Şef her sorunla ilgüenmenıeU'
- Türkiye'deki orkestraian nasıl değer-
lendiriyorsunuz?
Geriye dönüp baktığımda orkestra \e
genç müzisyenlerin sayısmda inanılmaz bir
artış oldu. Izmır'de. Ankara'da. Antalya'da.
Mersin'de orkestralar var. Bununla oran-
(Fotoğraf: UĞUR DEMİR)
tılı olarak genç müzisyenlerin de sayısı
arttı. Türkiye'deki orkestralann en büyük
problemi disiplin. Orkestra bir takım gibi
çalışmalı ve herkes aynı yöne gitmeli. In-
giltere'de ve Amerika'daki orkestralar böy-
le değıl. sistem daha farklı. lnsanlann hep-
si a>nı şeyi düşünüyorlar. Düşünce, bakış
açısı ve grup çalışması da çok önemli.
Türkiye'de isebelirli birmaaşalıyorsunuz
ve devlet memuru statüsündesiniz.
Geçen hafta cumartesi günü Ingiltere'de
London Mozart Players'la bir konserim
\ ardı. Konser için cuma günü gittim ve kon-
ser saatıne kadar iki prova yaptık. Ağır bir
program olmasına rağmen iki pro\ayla ha-
rika bir konser verdik. Burada ise aynı
program için beş prova yapmak gerekiyor.
Bu yalnızca Türkiye'nin problemi değil.
aynı problem Almanya'da da var.
-Sizce bu disiplin probleminiçözmek için
neler yapılabilir?
Zürih'te de aynı problem \ardı. 1yi bir
sistem getimıeye çalıştım. Orkestranın ge-
lirinin üçte biri devlet, geri kalanı ise Fri-
ends of Orchestra Kulübü'nden ve konser-
lerden sağlanıyor. Herkes aynı yönde dü-
şününce, insanlar daha mutlu oluyor ve iyi
sonuç elde ediliyoT. Türkiye'de ise bu du-
rum biraz daha zor, çünkü bütün parayı dev-
let ödüyor ve yeterli değil. Daha fazla
sponsorolması daha iyi olabilir. Bir orkest-
ranın sürekli şefi olduğunuz takdirde or-
kestranın her sorunuyla ilgilenmeniz ge-
rekli. Orkestranın disiplini, sanat sorunla-
nyla ilgilenmeli ve orkestrayı iyi bir du-
rumagetirmelisiniz. Birbakımaanne-ba-
ba gibi oluyorsunuz. Türkıye'deki problem-
lerden biri de yönetimle ilgili. Bir şef, or-
kestranın organizasyonuyla da ilgilenmek
zorunda kalıyor. Orkestranın sanat yönet-
meni. organizatörü olmalı ki şef de kendi
görevıni tam olarak yenne getirebilsin.
>
Scyirciyle i\i iletişim kurutmair
- Konserlerinizde sürekli yeni yaklaşım-
lar geliştiriyorsunuz?
Benden önceki şef 50 sene orkestranın
başındaydı ve90yılında bınin üzerinde üye-
si vardı. 96 yılında orkestraya geldiğimde
ise üye sayısı 750'ye düşmüştü ve ilk de-
fa bu yıl arttı. Konserlere daha fazla insan
gelmeyebaşladı. Enönemlisi konser sıra-
sında insanlarla iletişim kurmak. lnsanla-
ra ne yaptığınızı ya da ne yapacağınızı an-
latmak çok önemli. Her zaman ağır yapıt-
lar değil. bazen hafif yapıtlar seçilerek
müziklerdeki geçişleriyi ayarlanmah. Bel-
ki de değişik mekânlarda konser verilme-
li. Örneğin her zaman AKM yerine, gemi-
de, Boğaz'da konserler verilebilir ve insan-
ların da ilgisinı çeker.
-Çok fazla acıklamah konser verilmryor.
Aslında dinleyicilerbundanhoşlanıyor.
Ayrıca gittiğim ülkelerin dilini öğrenme-
ye çalışıyorum ve açıklamalan o ülkenin
dilinde yapıyorum. Türk seyircisi bu ko-
nuda çok iyi tepkiler veriyor. Orkestra şef-
lerınin hepsi birbirinden farklı. Öncelikle
grup psikolojisini anlamak gerek. lnsan-
lara nasıl davranacağınızı belirlemeli ve en
iyisini yapmalan konusunda motive et-
melisiniz. Konseri canlı tutacak yöntem-
ler bularak seyirciyle iyi iletişim kurma-
lısınız. Kendinizi hazırlamalı. programı
iyi seçmelisiniz. Eğer doğru seçmezseniz
izleyiciyi kaybedersiniz. Sadece kollannı-
zı sallamak değil şeflik. Bütün enstrüman-
lardan anlamanız da gerekiyor. Birçok şef
bu işe başlamadan önce bir müzik aleti öğ-
reniyor.
- Ilerild projeleriniz neler?
Almanya'da beş yıl üzerinde çalışarak
Adnan Saygun, Cengiz Tanç, Ulvi Cemal
Frkin. Nevit Kodalh \ e Cemal Reşit Re> in
yapıtlarından oluşan iki CD hazırladık.
Avrupa'da da Türk müzisyenlerine yar-
dım ediyorum. Örneğin Almanya'ya Ve-
kinel Kardeşler geldi. Faal Say da bir ay
içinde Almanya'ya gelecek. Ben de önü-
müzdeki günlerde Çin ve Singapur'a gi-
deceğim.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
'Alıntı Aydınlar'
Üzerine Bir Çeşitleme
Yalnız bizde ve yalnız zamanımızda değil, fakat
bütün zamanlarda, aydın olma niteliklerinin temel
kaynağını; bildiklerini paylaşmada, özgün düşünce
üretmekte, öğrendikçe bildiklerinin azlığının bilinci-
ne vararak daha bir alçakgönüllü olmakta ve başka-
larıyla böyle bir alçakgönüllülük içersinde diyalog
kurmakta bulan gerçek aydınların yani sıra, "alıntı ay-
dınlar" diye adlandınlabilecek bir tür de varlığını hep
korumuştur.
Bu ikinci türe giren aydınlann başan kazanma, da:
ha doğrusu sözlerini dinletebilme ve kendilerini çev;
relerine bir otorite olarak benimsetme şanslan, do-,
ğal olarak yaşadıklan çevrenin genel bilgi ve düşün-
me düzeyiyle doğrudan orantılıdır. Başka deyişle,
yaşadıklan çevredeki genel bilgi düzeyinin düşüklü-
ğü ve "düşünme özürtü" insanların fazlalığı, alıntı ay-
dınlar için neredeyse bir variık koşuludur. Belki de bu
nedenledir ki, böyle aydınlann genei söylemi hep: "Gel,
sen de öğren ve bil!" degil, ama: "Sen beni dinle ve.
oku, yeter!" tarzındadır. Bu ölçülere varan bir ben-
merkezci tutum, gerçekte "başkalarının aynı konu-
da onlardan daha çok bilmeleri" olasıhğını kafaların-
da bir karabasana dönüştüren alıntı aydınları bakir
mından doğal sayılması gereken bir savunma içgü-
düsünün dışlamasıdır. Çünkü alıntı aydınları için bi-
rincil önem taşıyan nokta, bilgiyiyaymak değil, fakat
çevresinde belli bir ya da birkaç aianda herkesten çok
bilirgörünerek sağladığı ayncalıklı birkonumu ve te-
melsiz bir saygınlığı ne pahasına olursa olsun koru-
yabilmektir.
Öğrenmeye uzanan yolda yanlışlar da yapmayı
doğal sayan ve en kalıcı bilginin doğrulann yanında
yanlışların da yaşandığı bir serüvenli yolculukta ka-
zanılabileceğini iyi bilen gerçek aydınlardan farklı
olarak, alıntı aydınların birinci hedefi başkalannın -
gerçekte olan, ya da olmaya da bilen!- yanlışlarını ya<
kalamaktır. Böyle bir yanlışı bulduğu anda alıntı ayt-
dın, ikili bir tepki sergiler: Kendince yanlış yapana,
çoğunlukla bu yanlışın sınırlannı çok aşan, onun kim-
liğini de hedef alan bir saldırı yöneltmek, ardından
da örneğin: "Keşke benim yazdıklarımı okusaydın!"
diyerek, kendine atıfta bulunmak. Öte yandan yapı-
lan atfın mutlaka somut konuyla ilgili olması da ge-
rekli değildir; önemli olan, ilintili ya da ilintisiz, alıntı
aydının yazdtklannı bir yeriere sıkıştınvermesidir.
Zaten özet olarak söylemek gerekirse, her fırsatj
ta kendine atıfta bulunmak, böylece de yukarıda s&-
zü edilen ayncalıklı konumu ya da üstünlüğü vurgu-
lamak, alıntı aydın için her şeydir. Bu bağlamda, ör
1
neğin yazdıklannın özgünlüğü! ya da salt başkala-
nndan -çoğunlukla da elbek yabancı yazahardan!-
yapılma alıntılardan oluşma bir kolaj niteliğini taşıma*
sı, alıntı aydın için hiç önemli değildir; aslına bakılır*
sa, alıntı aydının. başkalarından alıntıladığı düşünce^
lerden yola çıkarak ortaya özgün bir senfez koymak
gibi bir kaygısı da yoktur. Alıntı aydın, çoğunlukla -
genelde ne ölçüde bildiği de tartışmaya açık olan-
bir yabancı dilde okuduklarını kendi ortamına ken-
disininmiş gibi tanıtma peşınde olan kişidir. Alıntı ay-
dının kişiliği bu bakımdan büyüteç altına alındığın-
da, aslında bu. kişiliğin de alıntılardan oluştuğu gibi,
ilk bakışta şaşrrticrbir manzarayla karşıtaşılır. Gelge-
lelim şaşırtmaması gereken bir manzaradır bu; çün-
kü alıntı aydının büründüğü kişilik, alıntı merakı vedil-
şünüp senteze varmaktaki yetersizliği nedeniyle, yal-
nızca başkalarının düşünüp söylediklerinden ariyeî
alınmış elden düşme bir kişiliktir, adı üstünde, salt alın-
tıdır.
Alıntı aydının bu kişiliği, kendini en açık biçimde
uzmanı olduğunu savladığı alanlarda iş, özgün dü-
şünce üretmeye geldiğinde açığa vurur. Diyelim bu
kişi, kendine "uzmanlık" (!) dalı olarak -örneğin re-
sim, heykel ya da sinema konularında- sanat eleş-
tirmenliğini seçmişse eğer, genelde en "verimli" ot-
duğu alan, o sanatın "Batı'daki" durumu olacaktır,
çünkü Batı'da, o sanat üzerine zaten çok yazılmıştır
ve orada yazılanlardan yapılacak alıntılan bu ortama
"benim" diye getirmek, bir ayncalık sağlamaya ye-
tecektir. Buna karşılık sıra. yine o sanatın "bizdeki"
durumu üzerine değeriendirme yapmaya geldiğinde,
bu değeriendirme ancak bizdeki eserierden yola çı-
kılarak ilk kez üretilen düşüncelerin yardımıyla ger-
çekleşebileceğinden, alıntı aydın -yüzeysel söylem-
lerin dışında- bu noktada suskunluğa bürünür!
Neyse ki adına "yaşam" dediğimiz, sonuçta bir ne-
hir- roman gibi akıp giden koskoca bir bütündür ve
bu bütün içerisinde alıntı aydının ömrü, içerdiği bü-
tün yetersizlikleıie ve yapaylıklaria, çoğu kez fıziksel
ömrünün sınırlanna bile ulaşamayacak kadar kısa-
dır.
17. ULUSLARARASIİSTANBUL FİLM FESTIVAU
BUGUN ı
• Emekte 12.00 ve 18.30'da "tlişkiden Sonra". j
15.00'te "Ruh Sızısı", 21 30'da "Sessizliğin I
Ötesinde" izlenebilir. ı
• FHaşta 12.00 ve 18.30'da Orbis Pictus", 15.00 ...
ve 21.30'da "Orkestra Provası" gösteriliyor. -:
• Alkazar'da 12.00 ve 18.30'da İsa Eboli'de '
Durdu", 15.00 de Pazar, 21 30'da "Parasızlık >
Öyküsü" izlenebilir. '
• Beyoğlu'nda 12.00'de "Yanlış Saksının ÇiçeğT. '
15.00'te "Adı Vasfiye", 18.30'da "Deniz Bekliyordu"
21,30'da "Gerilla" yer alıyor.
• Sinemada 12.00'de "Usta BeniÖldürsene".
15.00'te "Doğu Sarayı Batı Sarajı". 18.30'da
"Kusursuz Çember". 21.30'da "Güven" gösteriliyor.
• Moda'da 12.00'de "Çılgm Yabancı". 15.00'te '
"Kınk", 18.30'da "Masumiyet Adına". 21.30'da "
"Aylaklar" izlenebilir. " |
YÂRIN ^
• Emek'te 12.00 ve 18.30'da "Ateşkes", 15.00'te
"Rüzgann Dansı", 21 30'da "Sağol Yaşam"
izlenebilir.
• Fitaş'ta 12.00ve 18.30'da "AşkÖvküleri". 15.00,
ve 21.30'da "Ve Gemi Gidiyor" gösteriliyor.
• Alkazar'da 12.00 ve 18.30'da "Albay Korugan",.
15.00 de "Sessizliğin Ötesinde". 21 30'da "Ruh
Sızısı" yer alıyor.
• Beyoglu'nda 12.00'de "Çökertme". 15.00'te : '
Kaçış" 18.30'da "Masumiyet". 21.30'da "Nihavend '
Mucize" izlenebilir.
• Sinema'da 12.00'de "Kuşatma Altında Aşk". ı
15.00'de "Pazar". 18.30'da "Birader". 21.30'da ı
"Kumarbaz Bob" gösteriliyor. i
• Moda'da 12.00'de "Parasızlık Öyküsü". 15.00'teT
"Suzaku". 18.30'da "Dağmık Yataklar", 21 30'da v
"Kalpazanlar Çetesi" \er alıvor. '
• Özel Gösterimler "Teutonia'da" 15.00'te "semfes
b. unplugged" izlenebilir. ı