Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 NİSAN 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt
Doğan Vakfı Ödülü'nü paylaşan Kongar ve Kuban, 'yağmaya karşı' da ortaklar...
Korumacıları yüreldendiren ödiüBu yıl, Aydın Doğan Vakfi Odülü
Prof. Dr. Emre Kongar ile Prof. Do-
ğan Kuban'a verildi. Kongar, "21.
Yüzyılda Türidye" adlı kitabıyla,
Kuban da "Sinan'uı Sanaü ve SeB-
miye"başlıklı çalışmasıyla 1998ödü-
lûnü paylaştılar.
Vakfın açıklamasına göre, Prof.
Dr. Metin Heperbaşkanlığında Prof.
Dr. Merüı Cetasun, Prof. Dr. Arda
Dankd,Prof. Dr. UnıkEsin,Prof. Dr.
Çiğdem Kagrtçıbaşu Prof. Dr. Mü-
beccelkıray.Prof. Dr. ŞevketPamuk,
Prof. Dr. Murat Sertel, Prof. Dr. Ü-
han Tekefi ve Prof. Dr. Zafer Top-
rak'tan olusan Seçki KunıL ödüle
aday gösterilen 102 yapıt üzerinde
çalışarak bu karan aldı...
Prof. Kongar'ın ve Prof. Kuban'ın
"Sosyal ve Beşeri Bilimkr DaJTnda
ve özellikle de "birUkte" ödül almış
olmalan, acaba bir "rastiantT mıdır?..
Bu sorunun yanıtmı görebilmek
için, yine her ikı bilim ve düşün in-
sanının paylaştıklan "diğer ortak ta-
vır ve eylem süreçlerini"de anımsa-
mak gerekiyor.
'îlerlemek' için korumak
Sözü uzatmadan hemen belirtme-
liyim ki her iki aydınımızın öncelik-
le "etküî" olduklan ve yaşamın için-
de paylaştıklan davranış biçimi "ko-
rumacıhk"tır. Ancak bu, özellikle
tutucu ve hatta gerici politika ve ide-
olojilerin genel tavırlan ve söylem-
leri olan
<4
muhafezakârhk"anlamın-
daki bir korumacılık değildir...
Kongar'ın ve Kuban'm hem savun-
duklan, hem de bulunduklan tüm
kamusal görevlerde yaşama geçirmek
için ödünsüz çaba gösterdikleri ko-
rumacılık, temelde "topramun iler-
lemesi" ve "ülkenin esenliğT içindir.
Geleceği "geçmişin birikimleriyle
biriikte" ve "dahagelişkin" kurabil-
mek için tarihsel mirası bir "esüı
kaynağT olarak yaşatmak, doğal
çevreyi de "yaşam kaynağT olarak
korumak. ancak ileriyi düşünebilen
ve yannlara karşı sorumluluk duyan
"aydınlanmacr dûşüncenin bir tav-
n ve bir eylem çizgisidir.
Işte bu nedenle her ikisi de "yağ-
macıhğT en üst düzeyde ve en cesa-
retle sorgulayan: tarih ve doğa mi-
rastmız üzerindeki duyarsızlıgın kö-,
keninde "yağmaya dayalı ekonomik
ve potttik süreçlerin yarüguıı" kim-
senin itıraz edemeyeceği açıklıkta
ve berraklıkta ortaya seren; dahası bu
önemli gerçeği "zor anlaşüır akade-
mik söyleniler" arkasına da gizlen-
meden ve bilimsel objektiflikten de
ödün vermeden dile getiren; belki
hepsinden önemlisi de bu saptama-
lannı aktif korumacılık görevleri sü-
resince "yetki ve kararlanyla" da
bütünleştiren... birer aydın ve hoca
olarak, şimdi de aynı ortaklığın bir
başka anlamlı buluşmasını Aydın
Doğan Vakfi ödülünü paylaşarak ya-
şıyorlar...
Temel sorun 'yağma'.-
Prof. Dr. Emre Kongar "Ben Müs-
teşarken" adlı kitabında "Koruma
KuruUanvla" ılgılı bölüme başlar-
ken diyor ki:
"Ashnda korumacılık bir sorun
değtt, çözümdür. Bu açıdansorun ni-
teüğinde olan olay ise 'yağma'dır.*
Gerçekten, tarihi ve doğal çevre-
nin korunabildiği kentlerde. diğerle-
ri gibi "sorunlar" hemen hiç yaşan-
maz. Ne trafik krizi vardır, ne de
çevre ya da hava kirliliğı. Çünkü bu
değerlerin korunması. "yaşam ve
küMr kaynaklannın" da korunma-
sını sağlamıştır
O halde^ine Kongar'ın uyardığı
"gib'ı korumâc'ıiar toplantılannı ve
bildirilerini artık "yağmacıhğm yük-
lediği sorunlar veçözüm yoUan" bas-
lığıyla hazırlasalar hem daha ger-
çekçi tarüşacaklar. hem de "çözümün
korumada oMuğunu" çok daha açık-
ça gösterebılecekler...
Mimarhk ve sorumluluk
Koruma Kurullan'na olan katkı-
sıveemeği 1970'lerden 1995'edek
süren Prof. Dr. Doğan Kuban ise bir
"mimar". Ancak, aynı zamanda bir
mimarhk tarihçisi. düşünür ve "ku-
ramcı"_
Kuban'ın sayısız makalesi, araş-
tırması ve kitaplan arasından her-
hangi birisini elinize aldığınızda, mi-
marlığın teknik bir meslek olması-
nın ötesinde "toplumsal sorumlu-
luklaria yüklii bir sanat" olduğunu
vurgulayan ve kanıtlayan yine sayı-
sız bölümle karşılaşırsınız.
Örneğin İTÜ matbaasındaki bun-
dan "25yıTönce(1973'te)basılmış.
"Mimaruk Kavramlan" adlı ders
kitabının 60. sayfasında, bu sorum-
luluğun "kentterie" olan ilişkısini
şöyle kuruyor:
"Kenti meydana getiren tek tek
>apılann yan yana gelmesi olmadığı
gibi, kentin getişmesini düzenleyen
de uzmanlar tarafından hazırianan
fîziksel planlar değildir. Kenl bir sos-
yal oigudar: ve öyledeğerlendirilıne-
diği sürece mimarlıgın onun içinde-
Id yeri doğru anlaşılmaz_."
Gerçekten. özellikle son yıllarda
yaygınlaşan ve kentsel doloıyu, çev-
reyi ve silueti "parçalayarak" fizik-
sel ortama katılan kimı gösterişli ya-
pılar, aynı zamanda o kentin "tophım-
sal değerlerini" de alt-üst etmiş ol-
muyorlar mı? Kentin "sosyal bir ol-
gu" olduğunu unutarak ya da göz
ardı ederek, sadece "mimari bir gös-
teri" yararmayı hedefleyen bu şıma-
nk tasanmlar ve onlara olanak sağ-
layan "bireyci imar haklan", Doğan
Kuban'm daha 25 yıl önceki uyan-
sını haklı kılmıyorlar mı?..
'Ödüncükre' yanrt
Kongar ve Kuban'ınböylesınebir
"sosyal içerikli" ödülü paylaşmala-
n, kimi çevTelerde "yağma ekonomi-
X rof. Dr. Emre
Kongar ile Prof.
Doğan Kuban,
Türkiye'deki tarih
ve doğa
tahribatının
kökeninde
"yağma
ekonomisinin"
yattığını en açık
ve ödünsüz bir
şekilde savunan
iki bilim adamı.
Şimdi Aydın
Doğan Vakfı'nın
"sosyal bilim
ödülünü" de
birlikte almış
olmalan,
korumacı
çevrelerde hem
coşku, hem de
"cesaret"
yaratıyor...
Kongar ve KubaıTın
sürekli olarak
vurguladıklan
"arabesk yağma
kültürünün"
restorasyonlara
yansıması ise eski
eserlerin üzerine "kat
ilavesi" şeklinde...
(Fotoğraf: ÜMİT
OTAN)
sini sorgulmanlara bir refleks ola-
rak" ortaya çıkan ve "korumacıhğa
politika bulastınyorlar" şeklindeki
söylemlerle dıle getırilen eleştirile-
re de sanki güçlü bir yanıt oluşturu-
yor.
Doğrusu, şimdi çok daha fazla
merak ediyorum. Acaba Emre Kon-
gar'ı. sözgelimi gerçekten siyaset
yapmak istediği son seçim dönemin-
de Istanbul'dan "seçilemeyecekbirsı-
raya koyarak" parlamento dışına
itenler. acaba bugün yaptıklanndan
pışmanlık duyuyorlar mı? (Kongar
bundan şimdi memnun olsa bile.)
Ya da Doğan Kuban "ın koruma
kurullanndakı tutumlarını hemen
her fırsatta eleştirenler ve hatta bir
tür "üıbar" niteliği taşıyan şikâyet-
lenni de durmadan Kültür Bakanlı-
ğı'na iletenler, şimdi kendi kendile-
rini (sessizce de olsa) sorguluyorlar
mı''..
Bütün bu nedenlerle. aldıklan or-
tak ödül için Kongar'ı ve Kuban'ı kut-
layan herkesin, aynı zamanda Seçi-
ci Kurul'u da kutlaması ve "teşek-
küreOnesi" gerekiyor. Korumacıla-
rı yüreklendiren, yağma kültürüne ka-
pılanlara ise "ders" veren bir ödül-
lendirmeyle, bu ülkenin tarih ve do-
ğa değerleri üzerindeki duyarsızlığa
karşı da son yıllann en anlamlı "jes-
tini" yaptıklan için...
Kongarihn ve
Kuban'dan 'Dersler'...
Aydın Doğan Vakfi Ödülü'nü paylaşan Prof.
Dr. Emre Kongar ile Prof. Doğan Kuban'ın koru-
ma konusunda "kamu görevlisi'' olarak hizmet
yaptıklan 1994yilınaaitkonuşmaveyazilanndan
bazı bölümler:
Demokrasi *yağmalatmaz'^.
Prof. Dr. Emre Kongar, TAÇ Vakfi'nca 14 Ocak
1994'te îstanbul'da düzenlenen "KtBturVarhkla-
nnın Korunmaayia" ilgili seminerde, "KühûrBa-
kanhğı Müsteşan" olarak şunlan söylüyordu:
Prof.Dr.
Emre
Kongar,
Mhnartar
Odası'nca
dözenlenen
bir
'korumacıhk'
panefinde-.
"Türkiye'de doğal, arkeoJojik. kentsel ve tarihi
sitfcrimizin korunmalan sorununu anlamak, an-
cakonun alünda yatan \ağma sorununu anlamak-
ia mümkün (.„) Bu sorun demokrasinin. ortak de-
ğerleri koruyan bir ortak bflinç olnıasından değiL,
demokrasinin ortak değerleri şahıs adına yağma-
latan bir uygıriamava dönûşmesinden kaynaklam-
"Demokrasi çoğunluğun veya ayınlıgm veya bi-
reyteinrjaşkaDİrey1ertsakhrmâhakkıdeğadir.Nla-
aksef Türkiye'de bu ohıyor. Yağma aşağıya iniyor,
seçmen baandayanhşdemokrasiye yo) açıyor. Son-
ra bekdiye başkanlan \e pariamenterler düzeyin-
de vukan çıkrvor ve yine yağmaya yol açıyvr (Jf
(TÂÇ Vakfi Y'ılhğî-ÎL'l 994)
*Yağma sistemleşmiştir'
Prof. Doğan Kuban
da Kongar'ın bu ko-
nuşmasından iki hafta
sonra Cumhuriyet'te
yayımlanan "Yağma
Ahlakuun Sorumsuz-
luğn"ba^lıkh makale-
sinde, aynı zamanda
"tstanbul 3 Numarah
Koruma Kurulu Baş-
kanı" olarak şunlan
yazıyordu: "tstan-
buTdahavakirlÎBgtein
tahammüledilmezbo- Prof. Doğan Kuban
yutiaraulaşOgıbugünJcrdepolitikaaLinnciddigö-
rünüslü sozierinin > üze>sizliği, nefes akbğmuz ha-
va gibi k; kararnct. (_) Bütün sorun, kötü kömür
yada motorlu araç egzozu deği Sorun.yağma eko-
nomisL (_) Ormaıu. dünyanm en pis kömür üreti-
mine peşkeşceken politikacılardan,orrnanı yagma-
latan planlardan hiç söz etmiyorlar. İ'çüncü köp-
riiden söz ediyorlar. orman \e su potansiyelinin
tahribinden söz etmiyorlar..."
"Yağma sistemteşnustir. Toplıımun her kesinû-
ne sinmiş, giderek bir yaşam biçinıinc dönüşmüs-
tür. Halkın çaresizyğinden ve tepkisizliginden ya-
rarlanarak\erenkiaraçlariabe>i«ıiyik^'iirakonun
navasını bile bile zehirlemek, ancak yağma ortak-
hğından memnun olanlann göz yummasıyla ola-
bür.(-)"
"Yağma, içedönükbir çapukulukvctophundan
haraç abnaknr»" (Cumhuriyet- 30 Ocak 1994)
'Scorsese Festivali' için Stockholm 'e gelen yönetmene görefılm, 'ruhani biryolculuk'
Martin Scorsese 'Kundun 'da iyiliğiirdeliyor
GÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM - Birçok ünlü
yönetmen gibi Martin Scorsese
de gözlerini Tibet'e, Budizme
ve Dalai Lama'ya çevirdi. 55 ya-
şındaki yönetmen, bu konudaki
filmi "Kundun"u tanıtmak için
Roma"nın Ispanyol MerdivenJe-
ri'ne bakan lüks bir oteline yer-
leşti. tsveçli fılm eleştirmeni Pe-
terLoevve'yi kabul ederken, ha-
len Stockholm Sinematek'in sür-
mekte olan "Scorsese Festiva-
H"nden ötürü Isveçli sevenleri-
ne teşekkür etmeyi de amaçlı-
yordu.
"Kundun" sözcüğü, "azizvar-
lığın aramızda olmasT anlamı-
na geliyor. "Ku" hecesi, Tann-
sal boyutlan ya da kökü olan be-
den anlamında. Halen Hindis-
tan'da yaşamakta olan ve Budist-
lerin en büyük lideri Dalai La-
ma'ya Budizmin en yüksek un-
vanı olan "Kundun" uygun gö-
rülmüş durumda. 1935'te doğan
ve 14. Dalai Lama olan Lama'nın
Buda'nın reenkarnasyonu, yani
başka bedenle dünyaya yeniden
gelişi olduğu kabul ediliyor.
Çin'in Tibet'i işgalinden sonra
1959 yılından beri ülkesinden
uzakta yaşamakta.
Martin Scorsese, sinemada şid-
det öğesini "Mafya Kardeşler"
(1990) ve "Casmo" (1995) film-
lerinde olduğundan daha ileri ir-
deleyemeyeceğine inandığını,
bunun üzerine şiddetin tam ter-
si olan iyilik öğesine eğilme ge-
reğini duyduğunu söylüyor. Ros-
selmi'nin "Tann'nın Şaklaban-
lan" (1952) adlı filminde iyili-
'Kundun'da birçok farklı fılmin bikşiminin olduğunu beürten Scorsese, bu ruhani yolculuğu izleyicilerin de yaşamasını istiyor.
ğin bedenselleştirilmesinden et-
kilendiğini açıklıyor. Budizmi
yakından tanıması, Dalai La-
ma'nın "varoluş >« paylaşma"
felsefesıni öğrenmesi onu çok
etkilemiş: "Ben hâlâ Katouğün"
diyor ama. "Budizmde uygulan-
ması çok daha kolay bir içerik
oiduğunu öğrendim" diye ekliyor.
Dalai Lama, bütün dünyanın Bu-
dist olmasmı beklemediğini söy-
lüyor. Ancak, Budizmin bazı yön-
leri, herkesin kendi yaşamından
çeşitlı çözümlere ve ferahlama-
lara yol açabilecek özellikte.
Martin Scorsese, "Kun-
dun"unu annesi Catherine'e it-
haf etmiş. Anlatıyor: "Çocuklu-
ğumun geçtiği Manhattan'da çok
farklı kültürierin kanşunı vardı.
Bizim semrimiz, Yahudilerin ve
Çinlilerinkiv le sınır sınıra> dı. Ki-
lisederahipier, ao paylaşma vesev-
me üzerine vaazlar verirlerdL Ra-
hibeler de öyleydi ama, onlar bi-
raz daha serttiler. Arada bir, bir
tokat da yerdik. Annem geçen
yıl, fîlmimin bitişinden 10 gün
önce öldü. O da babam da bize,
güvenin ancak evin dört duvan
içinde olduğunu, dışansınm yal-
nızca tehlike icerdigini söylerdL
KUisedeki rahipier ise hoşgörii-
den söz ederdi. Şimdi yoksullara
yardun için çalışan gönüDü Ka-
tolikler var ama. hiçbir lider Da-
lai Lama gibi değU, Papa bile. Pa-
pa. akıl aunaz bir insan. Ama o,
her şeyden önce çok nüfuzlu bir
politikaa. Benyine de, \ atikan'm
farkh göriişsahiplerine karşı da-
ha hoşgörülü olması gerektiği dü-
şüncesindeyim."
Tibet konulu üç dev fılm
Martin Scorsese, Bertoluc-
ci'nin "Küçük Buddha"sını
(1993)görmüş vebeğenmış. An-
cak bu fılmin "Kundun"dan çok
farklı olduğunu söylüyor. Genç
Dalai Lama'nın arkadaşı olmuş
olan Avusruryalı Heinrich Har-
rer'in yaşamını içeren ve yönet-
men Jean^Jacques Arnaud'nun
filmi "Tîbet'teYedi Yü"ı özellik-
le Lzlememiş. Kendi filmiyle bir-
likte 5 yılda Tibet'le ilgili 3 dev
filmin yapılmış olmasını rast-
lantı olarak niteliyor:
"Batı dünvasının kabul edil-
mişdinlerini anlamakta halkın
güçlük çekmesinden kaynakla-
nan bir rastlanü. Kendiierine baş-
vuran halkın sorulanna bir ya-
nıt veremiyor bu dinler çünkü.
Amerikan medya toplumu ne ka-
dar girdaplaşırsa halk, o kadar
sakinlik, hareketsizlik ve meditas-
yon istiyor.Ya toplum denetimi yi-
tirmekte ya da ben çok yaşlan-
maktayun. Kişisel olarak Budiz-
me sığuımış olan ama kendi di-
nini koruyan çok insan tanıyo-
rum. Kişinin kendisine dirsek
atarak yer açmak zorunda oldu-
ğu Holİyvvood'da bu durum çok
daha yaygın."
Dalai Lama, "Kundun" fil-
minin senaristi Melissa Mathi-
son'Ia defalarca bir araya gelmi^
ve ona yardımcı olmuş. Tibet'e
girmesine Çin izin vermemiş; şu
andadaÇin'egirmesi yasaklan-
mış durumda. Hindistan, önce
çekim için olumlu yanıt vermiş-
ken, daha sonra Çin'den gelen
baskılar yüzünden tavnnı değiş-
tirmış. Bu nedenle Scorsese, Fas
çöllennde Tibet'in başkenti Lha-
sa'yı kurmuş. Filmin oyuncula-
nnın hemen hemen hepsi ama-
tör. Tibetlilerin lngilizce konuş-
masının fılm için birrisk içerdi-
ğini kabul ediyor: "Filmi, dublaj
ve dip yazılan kabul etmeyen
Amerikan pazan için >apdğım-
dan bu riski göze aldım" diyor.
"Oyuncularun, birçok ülkeden
geldiler. Bazüan bu vüzden işle-
rinden oldu."
Filmin en önemli sahnesini,
Dalai Lama ile Mao'nun karşı-
laşması oluşturuyor. Konuşma-
lar, Lama'nın anlattığı şekilde
aktanlmış. iki saatlik konuşma-
dan sonra Mao. "Ikimiz arasın-
da çok ortak yan gördük," diyor
ve ekliyor, "Ama dinin halklar
için zehir olduğu en önemli görüş
aynlığumzdı" diyor. Kamera o
sırada Lama'nın başını öne eğip,
Mao'nun gıcır gıcır cilalı ayak-
kabılanna bakışını kaydediyor.
Martin Scorsese, filminin na-
sıl bir film olduğunu tanımla-
makta güçlük çekiyor. "Kun-
dun 'da birçok farkh filmin bile-
şimi var. Fılmimi ruhani bir yol-
culuk olarak görmek gerek. Bu
yolculuğu izleykilerin de yaşa-
masını istiyorum. Özellikle, son
kesynleriyaparken MSPhilip Glass
müzigi yazarken bunu hedefle-
dik."
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Bsenstein Diye Biri
Her film festivali sezonunda bir hüzündür kap-
lar içimi. Kimi dostlargeçmişte bu yüzden çok ka-
ramsar olduğumu bile söylediler.
Ama sanınm hep bir yanlış anlama var.
Ya da ben, bu bağlamda ne demek istediğimi
pek anlatamıyorum.
Duyduğum hüznün nedeni, ülkemizde ulusla-
rarası film festivallerinin düzenlenmesi değil. Böy-
lesi düpedüz sanat düşmanlığı olurdu.
Benimkisi, insanlann çoğunluğunun gelen film-
lere bakmakla yetinmeleri; ve baktıklannın arka-
sından yalnızca: "Ne güzeldi!" diye iç çekmeleri.
Peki neden beğendiniz (ya da beğenmediniz)?
Şu görüntülerin diliyle neler anlatıldı? Çok be-
ğendinizse ve örneğin gerçek bir başyapıtsa gör-
düğünüz, o dil, nasıl böyle bir yetkinliğe ulaşabil-
di?
Bunlar, festivallere gelen filmler ne kadar düzey-
li ve seçme olursa olsun, genelde hep yanıtsız ka-
lan sorular. Bu yanrtsızlığın nedenine gelince, de-
diğim gibi perdeye genelde hep bakılması, ama
oynayanın görülmemesi. Hani festivallergelip çat-
tığında herkes birbirini: "Gördün mü? Gördün
mü?" diye dürtüklüyor ya, aslında genel durum
gözönündetutulduğunda, bu sorunun "Baktınmı?
Baktın mı?" diye sorulması daha uygun kaçardı.
Çok kez yalnızca bakılıyor, çünkü bakma, an-
cak bilgi temel alındığında görmeye dönüşebilir.
Bu bağlamdaki bilgi ise yalnız bakarak edinilebi-
lecektürden değil.
Gerçi bizimkisi gibi, Hegel oğrenilmeden Manc'ın,
dramatik bilinmeden epiğin, natüralizm bilinme-
den Brecht'in, Eisenstein bilinmeden Antoni-
oni'nin vb. bilinebıldığı bir dahiler(!) ortamında,
elbet yalnızca bakmanın da yeteceği düşünüle-
bilir.
Gelin görün ki "ahval" böyle değil.
Söylemesi ayıptır, 1898-1948 yılları arasında
dünyada Sergey Mihayioviç Eisenstein diye bi-
ri yaşadı. Bu Rus vatandaşı fani, elli yıllık bir öm-
re sinema sanatının en önemli kurucularından ol-
ma gibi bir başanyt sığdırdı. 1923'te, yani daha 25
yaşındayken çekîiği "Potemkin Zırhlısı"y\a sine-
manın dönüm noktalarından birini oluşturarak,
dünya çapında ün kazandı. 1932'te Meksika'da
çekimine başladığı "Que viva Mexico", tamam-
lanamadan kalmasına karşın Meksika sinema sa-
natının geleceğini belirledi. "Dünyayı Sarsan On
Gün", "AlexanderNevvsky" ve "Korkunç Ivan" ad-
lı filmlerinin her biri birer olay oldu. Gerek görün-
tülerinin anlatım gücüyle, gerekse montaj tekni-
ğiyle çağdaş sinemanın temel taşlan yerine geç-
ti.
Eisenstein, salt film çevirmekle de yetinmedi. Uy-
gulamasının kuramsal yanlannı kaleme aldı. Anı-
larını da yazdı. Bu büyük sinema adamının imza-
sını taşıyan "FilmDuyumu", "Film Biçimi" ve "Si-
nema Sanatı" adlı kitaplar dilimize de çevrilerek
Payel Yaymevi tarafından yayımlandı.
Sanınm hepsi de birer baskıda kaldı. Her yıl yi-
nelenen ve kapsamı durmadan genişleyen ulus-
lararası film festivallerimizden hiçbiri, bu kitapla-
nn bilmem kaç basımının yapılmasını sağlayama-
dı. Eisenstein'ın filmlerine gidenlerin büyük çoğun-
luğu, bu adamcağızın sanatını kendi yazılan ara-
cılığıyla daha köklü tanıma gereksiniminı hiç, ama
hiç duymadı.
O kadar ki, içinde bulunduğumuz yılın, Eisens-
tein'ın doğumunun yüzüncü, ölümünün de ellin-
ci yıldönümüne rastlamasına -ve elbet bu yüzden
dünya sinema çevrelerinde anılmasına- karşın,
bizim ortamımızda bu bağlamda daha çıt yok.
Olacağını da sanmıyorum.
Bu yılki festivallerimizin programlarına Eisens-
tein özel gösterilen, seminerier, konferanslar vb.
yakışmaz mıydı dersiniz?
Ama hayır. Bunlan düşünecek yerde, yine fes-
tivallerimiz sırasında ve onlann ardından bol bol
ve boş boşyazacağız. "Neşenlikti!"diyeceğizör-
neğin.
Çok doğru.
Bilgisizliğin böylesine kol gezdiği bir ortamda,
öyle böyle değil, evlere de şenlik!
Ipek Avenk ve hpatıim Yazıcı'nın
resitaH 18 Msan'da
• Kültür Servisi - Parıs Beledıye Konservatuvan'ndan
bu yıl mezun olan flüt sanatçısı Ipek Avenk ve Ankara
Devlet Konservatuvan öğretim üyesi, piyano sanatçısı
tbrahim Yazıcı 18 Nisan saat 20.30'da Ankara
Amerikan Kültür Merkezi'nde 'Fransız Müziği"
resitali verecekler. Sanatçılar, resitalde Gaubert,
Ganne, Roussel ve Poulenc'in yapıtlannı
seslendirecekler.
Klaket dergisi okuyucularıyla
• Kültür Servisi - Klaket dergisinin 8. sayısı nisan
ayında çıktı. Sinema ve Televizyonculuk alanında
etkınlik gösteren kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik
Klaket dergisi. temel sinema ve televizyonculuk
bilgılen, arşivcilik ve oyunculuk konulannda temel
bilgiler sunuyor. Dergi, okuyuculanyla tanışmak
amacıyla lstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür lşleri
Daire Başkanlığı'nın katkılanyla yarın saat 19.00'da
Atatürk Kitaplığf nda bir söyleşi gerçekleştırecek.
Aynntılı bilgi için telefon numarası: (245 60 14)
BUGUN
• CUMHURİYET KTTAP KULÜBÜnde saat
18.00'de Dilek Türker'in 'Mutlu Ol Nâzım"
oyunundan bölümler sunacağı etkinlik izlenebilir.
(252 38 81)
• TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR
MERKEZİ'nde saat 18.00'de Veysel Yapar'ın
düzenlediğı, Orhan Oğuz'un yöneteceği ve Dr.
Emin Gürses'in katılacağı 'Milliyetçilik
Etnik Terör ve Uluslararası llişkiler' konulu
söyleşi yer alıyor. (293 12 70)
• AKSANAT'ta saat 12.30'da 'John Lennon' pop
konseri laser-disc'ten, saat 18.30'da Mehmet Atilla
Argın'ın 'Gitar Resitali' izlenebilir. (252 35 00)
• GOETHE ENSTtTÜSÜ'nde saat 18.30'da
Tomris Uyar'ın 'Hikâyelerdeki lstanbul' konulu
konferansı yer alıyor. (249 20 09)
• tDOB AKM Büyük Salon'da saat 20.00'de W.
A. Mozart'ın 'Sihirli Flüt' adlı operasını
sahneliyor. (251 56 00-251 10 23)
• İTÜ MEZUNLARIDERNEĞ1LOKALİ Yeşil
Park Mühendishane'de saat 18.45'te Bora
Korkmaz-Özgür Anca ikilisinin 'Flüt-Gitar
Resitali' dinlenebilir. (251 39 23)