Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 NİSAN 1998 PERŞEMBE
12 KULTUR
Ayfer Karamani'nin retrospektif sergisi, yann New York Ageless Sanat Galerisi'nde açılıyor
'Yattığım yerde büe çahşacağun'
ESRA ALİÇAVUŞOĞLU
41 yıl seramiğe adanmış bir
yaşam. Çamur da çamur diye
tutturup elini, beynini, yüreğini
sonuna dek harcamayı göze al-
mış bir yaşam... Geçen yıl Tü-
nel'deki atölyesinde 40. sanat yı-
lım kutlayan Ayfer Karama-
ni'den başkası değil anlattığı-
mız. Sanatçı, 17-25 Nisan tarih-
leri arasında New York'taki
Ageless Sanat Galerisi'nde ret-
rospektif bir sergi ile sanatsever-
lerin karşısında olacak.
"Yatüğun yerde bile çahşaca-
ğnn" diyor Karamani ve ekliyor:
"EDerün tutar, kafam işlerse ta-
bii... Böylesi bir hayat biçimi ol-
du benim için seramik.'"
"41 yıla sığdıramadığınız çok
şey oWu mu" diye soruyoruz, he-
yecanlanıyor: "Amanneçokşey
var biliyor musun? Atölyemde-
ki öğrencüer beUd de çalişmamı
baltalıyoriar. Onlann o kadar
çok işi oluyor ki, öğretirken çok
zamanım gidiyor. Bu yüzden
dört-beş ay Bodrum'da kalryo-
rum. Tek başıma çalışryorum."
Yapıtlanndan konuşurken tıpkı
bir çocuk gibi... Heyecanlı, tut-
kulu... Sheraton Oteli'ndeki du-
var panolan için çok endişelen-
diğini söylüyor. "Belki de yıkıl-
mîştır. Korkudan gidemrvorum"
diyor.
Ayfer Karamani'nin gerçek-
leştirmeyi en çok istediği şey fi-
rizlerinin tamamını yerleştirece-
ği bir yer bulmak. "Ey mimar-
lar neredesiniz?" diye sesleni-
yor, sonra pişman olup; "Bu da
iş istemek gibi olmaz mı? Firiz-
lerimin kıvrüarak gittiğini bir
kere görsem yeter" diyor son
olarak.
Ayfer Karamani ile Ameri-
• 41 yıhn ük sekiz-on ydtnı soyut
olarakgeçirdim. Sonra bu soyut
çalışmalan kaya etkisi verecek
figürlere dönüştürdüm. Bunun
nedeni akademinin son
yûlannda tamamen soyut
desen çahşmam. Bunu
seramiklerimde de devam
ettirdim. Sonra
kayalanmın üzerinde
insan figürleri
belirmeye başladı.
Daha sonraJd
ydlarda insanlar
ön plana, kayalar
arkaplana
geçmeye başladu Ve
anafikir de aşk oldu hep.
ka'daki sergisi ve seramik üzeri-
ne konuştuk.
- Fransa ve Avignon'dan son-
ra Amerika'da bir sergi açma
fikri nasıl oluşru?
AYFER KARAMANİ - Üç
yıldır Amerika'da sergi açmayı
düşünüyordum. Paris'te açtığım
sergi güzel geçmişti. Burada
gördüğüm ilgi Amerika için ce-
saretlendirdi beni. Amerika'ya
gitmek istiyordum zaten. Gidin-
ce de bir sergiyle gitmenin daha
yerinde olacağını düşündüm.
Muharrem ve Bige Irmak atöl-
yeme gelerek kendi galerileri
olan Ageless'ta sergimi açmamı
istediler. Aslında geçen yıl açıl-
ması düşünülüyordu ama ancak
bu yıl gerçekleşebildi.
- 41 yıl seramikle iç içe yaşadı-
nız. Bu sergi bir anlamda sanat
yaşamınızın da büyük bir kesiti-
ni sunuyor değil rni?
41 yılın ilk sekiz-on yıhnı so-
yut olarak geçirdim. Sonra bu
soyut çalışmalan kaya etkisi ve-
recek figürlere dönüştürdüm.
Onlara da pek figür denemez,
soyut sayılabilir. Bunun nedeni
akademinin son yıllannda tama-
men soyut desen çahşmam. Bu-
nu seramiklerimde de devam et-
tirdim. Sonra kayalanmın üze-
rinde insan figürleri belirmeye
başladı.
Daha sonraki yıllarda insanlar
ön plana, kayalar arka plana geç-
meye başladı. Ve ana fikirde aşk
oldu hep. Ondan sonra modern
dans. bale figürleri çahştım. Bu-
nun içinde ruh ve anlatım da var.
Bu çalışmalarda kayadan fişlar-
mış insanlarön planda. Antik fi-
rizlerimde de yine modern bir
anlatım var ama çerçeveler ta-
mamen antik kahpta. Boyalanm
zaten öyle şıkır şıkır seramik bo-
yalan değil. Hepsi çok doğal...
Sonra renkler en doğal biçimde.
çoğu zaman hiç boyanmamış et-
kisi yaratıyor. Halbuki hepsi sır-
lanmış.
Büyük çalışmaya alışfam
- Küçük objelerinizin yanı sı-
ra büyük bm duvar panolannız
da dikkat çekici. Büyük boy ça-
üşmanın ne gibi avantajlan var?
Büyük duvar çalışınca insa-
nın beyni de büyük çalışmaya
alışıyor. Bunu acı acı Amerika
için hazırlanırken anladım. Çün-
kü ulaşım kolay olsun diye kû-
çük tutmaya çalıştım çalışmala-
nmı. Böyle olunca da hepsi bi-
rer eskiz gibi oldu. Yeni espriler
yakalamış olmama rağmen tam
anlamıyla veremedim. Onlann
hiçbirini götürmüyorum. Asla
tatmin ermedi. Fakat kendim
için çalışmaya başladığımda 1.5
metre panoyu açtım. Çok alış-
mışım büyük çalışmaya.
- Geleneksel seramiğe bakış
açınız nasıl?
Çiniyi hiç sevmem. Çini bana
taban tabana zıt. Çiniyi yüzeyse!
olarak görüyorum. Ama saygım
büyük. Zaten çok farklı çalışıyo-
rum. Bir tek Iznik'i ayıracağım.
Iznik'teki yalınlığı çok seviyo-
rum. Galiba Kütahya'yı sevmi-
yonım demem lazım. Belki de
Amerika da özellikle gençler internette, videoda ve televizyonda izliyor
Sessizsinemanın seslidönüşüKültür Servisi - Izleyiciyi sinema sa-
lonlanna sokmak bakımından "Tita-
nfc"in rakibi olamazlar belki," Jurrassic
Park"taki özel efektlerle boş ölçüşecek
halleri de yok; devamlan çekilmiyor, çe-
kilmeyecek - bir "Potemkin IV" olmaya-
cak hiçbir zaman.., Ama bir zamanlann
sessiz filmleri, sessiz sedasız geri dönü-
yorlar! The Observergazetesinde yayım-
lanan bir habere göre, Amerikalı genç-
ler sessiz filmlere giderek artan bir ilgi
gösteriyorlar.
Sessiz filmlerin yıldızı Buster Ke-
aton'ın beş klasik kısa filminin gösteri-
mi sırasında New York'un 78. Cadde-
si'ndeki Theater Lab önünde oluşan
uzun kuyruklar, görenleri şaşırttı. Gös-
terimin olacağını internetten ya da New
York Times türü gazetelerden öğrenmiş-
lerdi.
'Valentino da epey yakışıkhymış'
Theater Lab (Tiyatro Laboratuvan) si-
nemasının kuruculanndan Ben Model.
sessiz fılmler sırasında piyano çalıyor.
Izleyicinin, çoğunlukla gençlerden oluş-
ması şaşırtmış onu: "Üstelik ilginç fihn-
ler peşindeki sinema meraklısı tipine de
girmivorlar. Filmierden zevk aldıkları
için, bu fUmleri komik bulduklan için ge-
Hyorlar. Geçen Keaton gösteriminde aya-
ğa kalkıp alkışlay an çocuklar vanü."
Yapımcı Eric Nightingale, sessiz film-
ler göstermeye başladığında 'dedelerin
torunlarrylâ geldiğini', ancak bu filmle-
re 'torunlann artık tek başına geldikleri-
ni' belirtiyor. Sessiz fılmler, 1920'li yıl-
lann sonunda sesli sinemanın başlama-
smdan bu yana ilk kez bu denli yaygın-
laşıyor. Sinemaseverler, yeniden Ke-
aton'ın, Harold Lloyd'un. CharlieChap-
lin' in filmlerinı gönneye gıdiyorlar.
Amerika'da son yıllarda çok sayıda
sessiz film festivali de gerçekleştiriliyor.
Üstelik bu festivaller artık yalnızca sanat
filmleri gösteren küçük sinemalan da
mekân seçmiyorlar. Geniş bir sessiz film
koleksiyonu bulunan New York Modern
Sanatlar Müzesi, artık sessiz film etkin-
likleri gerçekleştiren tek kurum değil.
İnternette sessiz film gösterimlerini lis-
teleyen sayfalarbulunuyor. Yalnızca ses-
siz sinemaya aynlan Silents Majority ad-
JL apımcı Eric"
1
Nightingale, sessiz
fîlmler göstermeye
başladığında
'dedelerin
torunlanyla
geldigini', ancak
bu filmlere
'torunlann artık
tek başına
geldiklerini'
belirtiyor. Sessiz
filmler, 1920'li
yıllann sonunda
sesli sinemanın
başlamasından bu
yana ilk kez
bu denli
yaygınlaşıyor.
lı web sayfasmı geçen ay 200 bin kişi '»-
yaret' etmiş.
Sessiz film göstenmlerinde bazı film-
ler, tıpkı eski günlerde olduğu gibi or-
kestra eşliğinde izlenebiliyor. Geçen yıl
Amerika'da gerçekleştirilen gösterimle-
rin orkestrayla birlikteliği, 1990'lann ba-
şına kıyasla 10 katı artmış.
24 yaşında bir öğrenci olan Jo-Ann Li-
ebermann, New York'ta Theater Lab'in
üç yıl önce kurulmasından bu yana ses-
siz filmleri izlemeye gidiyor. "Tabii ben
de DiCaprio fihnlerini seviyorum ama
sessiz filmlerin çok hoş, çok heyecan ve-
rici özetUkleri var. Modern filmlerde dü-
şünmek gerekmiyor, yönetmen işin duy-
gusal tarafını izleyki için çözümlemiş olu-
yor. Sessiz dünyada dunım çok farklı.
Hem Valentino da epe> yakışıklıymış!.."
'Bu filmlerin ayn bir cazibesi var'
Amerika'da aynca sessiz filmlerin vi-
deobantlan da çok sayıda alıcı buluyor,
aynca yalnızca sessiz filmler gösteren
kablolu TV istasyonlan da var. Üstelik
sessiz filmler artık sesli filmlerde kulla-
nılan ve sessiz filmlerin gösterim kalite-
sini düşüren malzeme ve tekniklerle de
gösterilmiyor. Film tarihçilerinin, sözge-
limi bu alanda başı çeken Ingiliz Kevin
Brownkw'un restorasyon çalışmalan sa-
yesinde izleyiciler sessiz filmleri orijinal
kalitesiyle izleyebiliyorlar.
Ben Model 'e göre. "Sessiz filmlerin
ayn bircazibesi var_ Kimsenin konuşma-
dığı bir performansı izlemek farklı. Mr.
Bean"in bu denli ilgi görmesi de buna bağ-
lanabüir. Bugünün komedi filmleri ya çok
saçma ya çok alay sı. Sessiz komedÜer in-
sanı giildürmekle kalmıyor, düşündürü-
yor ve esen veriyor_."
Buster Keaton'ın 95 yaşındaki kansı
Eleanor Keaton ise Theater Lab'in önün-
deki kuyruklara şaşırmıyor. Ölen koca-
sının sessiz dehasının belli dönemlerde
yeniden fark edilip ilgi odağı olmasına
alışmış artık: "1995 yüı hem iyi hem kö-
tüydü» Buster'ın 100. doğum günü kut-
landı dünyada. Berlin'den Rio'ya,
Rio'dan CaİiforniaŞa, Kansas'a, Michi-
gan'a, Los .\ngeles'a ve sonunda New
York'a Buster'ın özel göstenmlerinde
dolaştım durdum~"
'semiha b. unplugged' belgeseli
sergi ve bienallere davet edildi
Kültür Servisi - "kutluğ ata-
man's semiha b. unplugged" bel-
geseli 17. Uluslararası Istanbul
Film Festivali kapsamında iki gün
süreyle izleyicilerin beğenisine
sunulacak. İlk olarak 5. Uluslara-
rası İstanbul Bienali çerçevesinde
Darphane'de gösterilen filmin,
İstanbul Film Festivali'ndeki gös-
terim günleri 27 Nisan Cuma gü-
nü saat 15.00 ve 1 Mayıs Çarşam-
ba günü saat 11.00 olarak belir-
lendi. Gösterim, Tettonia- Alman
Kültür Merkezi'nde gerçekleşti-
rilecek. 9 bölümden oluşan, top-
lam 7 saat 42 dakikalık ve her bir
bölümü birbirinden bağımsız iz-
lenebilecek şekilde çekilen fil-
min gösterim günlerinde bölüm
aralannda 10'ar dakikalık mola-
lar verilecek.
5. Uluslararası istanbul Biena-
li kapsamında Istanbul'da bulu-
nan sanatçılar ve kuratörlerle ku-
rulan ilişkilerle, filmin yurtdışı
tanıtımı da bir anlamda başlamış
oldu. Uluslararası birçok önemli
sergi ve bienale davet edilen film.
sanat dokümanter kategorisine
girmesi nedeniyle, özellikle çağ-
daş sanat alanında ilgi görüyor.
Aynca Semiha Berksoy'un kişili-
ği ve mesleği doğrultusunda, Av-
rupa'daki devlet operalan da fil-
min gösterimi ile ilgileniyor.
Manifesta ve Hamburg'da
Avrupa'da düzenlenen önemli
uluslararası, çağdaş sanat bienal-
lerinden biri olan Manifesta. Av-
rupa'da seçilen 39 sanatçınm ça-
lışmalannın sergileneceği, görsel
alandaki en kapsamlı sanat olayı
olarak tanımlanıyor. Ilki 1996 ya-
zında Rotterdam'da yapılmış olan
bienal, bu yıl 28 Haziran-11
Ekim tarihleri arasında Lüksem-
burg'un değişik mekânlannda
gerçekleşecek. Manifesta'nın ana
amacı Avrupa'da sanat alanında
yeni gelişmeleri, enerjileri yaka-
lamak ve tüm Avrupa'yı kapsa-
yan bir bilgi alışveriş ağı kurmak.
Bienal aynı zamanda çağdaş
sanatı, Avrupa'daki sosyal ve po-
litik değişimlere bir ayna olarak
kullanmayı hedefleyen ilk gerçek
girişim. Yurtdışındaki sevindiri-
ci gelişmelerden biri de çağdaş
sanatlar alanındaki en önemli ya-
yın organlanndan biri olan 'Flash
Art'ın Aralık '97 sayısında Kut-
luğ Ataman ve Semiha Berksoy'a
yer ayırmış olması.
Dergide, Kutluğ Ataman, Berk-
soy çalışmasıyla en etkileyici pro-
jesini gerçekleştirmiş kabul edil-
mekte ve Berksoy'un yaşamı "iz-
leyenlere, gerçekten yaşamış bir
gerçeği, hayali hissettiren mono-
loglaria; sanaü, emeği, aşkı ve po-
litikayı da yansıtarak anlatan çar-
pKibireser" olarak tanımlanıyor.
Yazıda Semiha Berksoy'un, sana-
tında, vücudunu bir sanat olarak
kullanmasından söz edilerek aşkı
tanımlamasına da yer verilmiş:
"Aşk enerjisinde çeviri diye bir
Kutluğ Ataman'ın çektiği belgesel 7 saat 42 dakika sürüyor.
şey vardır. Enerji, bir insan vası-
tası ile sanat yapıtı formunda
maddeye dönüşür ve bu, ulaşda-
bilecek en yüce ifadedir."
88 yaşındaki, Türkiye'nin ilk
kadın opera sanatçısının hayatını,
sanatını anlattığı bu belgesel film
Hamburg Devlet Operası tarafın-
dan ilgiyle karşılandı. Kendi öğ-
rencilerine özel bir gösteri yapma
çalışmalannın, önümüzdeki gün-
lerde sonuçlanması bekleniyor.
Aynca. sanat eleştirmenlerin-
den Harold Szeemann, 1999 yı-
lında yapılacak olan Uluslarara-
sı 2. Çağdaş Sanat Festivali'ne
(Hellerau/Dresden Nisan 99, Es-
sen Art Open Temmuz 1999)
Kutluğ Ataman'ı ve Semiha
Berksoy'u davet etri.
çocukluktan bu yana gördüğüm
için. Çıplak saksılara bayılınm.
Gnıplaştırarak söylemek gere-
kirse de Çanakkale'yi renk ola-
rak severim.
- Zamanmızm büyük bir kıs-
mını atöhenize gelen öğrenciler-
le paylaşıyorsunuz...
lnanılmaz güzel şeyler yaşı-
yorum onlarla. Bugün isim yap-
mış olan öğrencilerim var. Artık
atölyelerini kurdular, kendileri
çalışıyorlar. Benim her gün me-
mur gibi atölyeye gitmemi sağ-
lıyor en önemlisi. Ders olmadı-
ğı günlerde bile gidiyorum. He-
yecanımı hep en yüksekte tutu-
yorlar. Sonuçta onlardan müthiş
bir gençlik aşısı geliyor bana.
Ben de onlara bunu sanat aşkı-
na çevirip öyle veriyorum. Oy-
lesine doyuyorum ki onlar-
la...
- Türkiye'de seramiğe
olan Ugjyi nasıl degerlendi-
riyorsunuz?
1955'lerde seramik atöl-
yesinde bir tek öğrenci var-
dı; SadiDiren. Düşünebili-
yor musunuz seramik atöl-
yesinde bir öğrenci ve iki
hoca. Bugün ise artık ög-
renci ahnamıyor. Bu da
gençlerin çok ilgi göster-
diğini ortaya koyuyor.
1950'lerde ortaokulu biti-
rip akademiye girdiğimde
seramik diye bir bölüm ol-
duğunu bilmiyordum. Re-
sim, heykel ve süslemenin
bile konulannı bilmeden
girdim ben akademiye. Re-
sim yapmak istiyordum
önceleri. Ama süsleme bö-
lümü olduğunu, onun da
tekstıl, grafik, seramik ve
dekorasyon bölümleri ol-
duğunu sonradan öğren-
dim. İlgi gittikçe atmaya
başladı. İlk Füreyya usta,
bız onu tanıdık. Arkasın-
dan başka hocalanmızın
sergisi oldu. Sadi mezun
oldu. O yıllardan hatırladı-
ğım en büyük ve en güzel
sergi Sadi'nin sergisiydi.
Akademide ne boya ne de
fınn vardı. Ayak tornası
vardı. 5 cm'den yukan çı-
kamıyorduk. Sonradan tor-
nanın çarpık olduğunu öğ-
rendik. Küstük, çahşmayı
bıraktık. Türkü söyleyip
sigara içiyorduk. Bir gün
Nejat Eczacıbaşı geldi ve
Kartal'daki seramik atölye-
sinin hepimize açık oldu-
ğunu söyledi. Bundan son-
ra neredeyse fabrikadan
çıkmaz olmuştuk. 1957'de
özel atölyemi kurdum. O
günden bugüne aralıksız
çalışıyorum.
Ana malzemem çamur
- Seramik çahşmalarını-
zm yanı sıra resimle de ilgi-
lendiginizi biliyoruz. Bun-
lan sergilemeyi hiç düşün-
dünüz mü?
Profesyonel resim hiç
çalışmadım ama kendim
için resim yapanm. Ama
ne onlan sergilemekten ne
de göstermekten hoşlanı-
yorum. Heykele yakınlı-
ğım ise akademiden geli-
yor. Akademide atölyeler
arası derse girmek yasak
olmasına rağmen. yaşımın
küçüklüğü nedeniyle bana
töleranslı davranılırdı.
Böylece resim ve heyke-
le olan ilgim devam etti.
Zaten seramik, resim bil-
gisi gerektiriyor. Resim
bilmezseniz neyi, nasıl çi-
zeceksiniz? Ama çamur
üstünde değişik şeyler ara-
dım. Örneğin, Venedik Bi-
enali'ne yollanan bir pa-
nom vardı, o hakikaten il-
ginçti, onun üzerine ma-
denler kojTnuştum. Böyle-
si araştırmalanm var ama
ana malzemem her zaman
çamur. Sır aramak zaten
yetiyor bir seramikçiye.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Önce Bahar Geldi...
Önceki yıllarda, genellikle film festivalinden sonra
gelirdi bahar. Dahası, festival bahan muştulardı.
Ama Istanbul'un bahan da bir tuhaftır, günler ya
yaöışhdır ya da bol güneşli.
fstanbul, -özellikle de son yıllarda- adama ceket
giydirmez. Oysa ceket giymenin başka bir havası
vardır.
Sıcaklayıp kolunuza alsanız da; ya da gençliğiniz-
deki gibi, kızlara caka satarcasına omzunuzdan ar-
kaya doğru sallandırsanız da, ceketle dolaşmak in-
sana sanki çocuksu bir haytalık verir...
Bircebinde kesinlikle Orhan Veli'nin şiirteri vardır,
ya da Ömer Hayyam'ınkiler...
Bu sene öyle olmadı; önce bahar geldi memleke-
te; güzeller güzeli, dünya kenti Istanbul'a, ardından
da film festivali...
Bahar sevinç demektir, gemlenemez bir coşku-
dur; aşkın farklı bir biçimde imlenmesidir bahar.
Sabahları kuş ötüşlerinin sesiyle uyanmak naif bir
aşkı imlemez mi?
Istanbullu sinemaseverler, çoğunluğunu genç in-
sanlann oluşturduğu mutlu bir kitle, yine sinema sa-
lonlan arasında koşuşturup duracak.
Istiklal Caddesi, yine, sinemayla uyanıp sinemay-
la yatacak, on beş gün...
Perdelerden caddelere doğru film şeritJeri dökülü-
verecek...
Her sene olduğu gibi, sinema dostlan ve dostla-
nm Onat Kırtlar ile Aziz Çalışlar'dan söz edeceğiz,
kafelerdeki iki film arası sohbetlerde...
Kafelerden, ama Istiklal Caddesi'ne çok farklı kim-
lik kazandıran şu kafelerden söz ediyorum... "Mati-
ne" saatleri yaklaştıkça ve film çıkışlannda yer bul-
mak güçleşecek, bir kahve içimlik zaman için de ol-
sa...
Bu yıl yine, Beyoğlu gibi bir kültür semtini "yönet-
me" onurunu kazanmış belediye yöneticileri, dışan-
ya masa konmasına izin vermeyecekler. (Verirler mi
acaba?!)
Ve, her yıl olduğu gibi, hoş geldin Avrupa sinema-
sı, hoş geldin dünya sineması, diyerek selamlayaca-
ğız, bütün yıl Istiklal Caddesi'ne "lök" gibi çöken
Hoilywood filmlerine inat...
Buyıl, Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin on ye-
dincisi. Dünyanın dört bir yanından gelen yüz elli bir
film gösterilecek.
Sabah sineması, gece sineması değişik renkler ka-
tacak festivale...
Ustalara saygı, yanşma bölümleri, sanatlar ve si-
nema, edebiyattan beyazperdeye, bir ülke bir sine-
ma, dünya festivallerinden, çağımızın aynası sinema
vb. yine festivalin bölümlerini oluşturuyor.
Ünlü yönetmenlerin olduğu kadar genç sinemact-
lann da filmlerini izleme olanağı bulacağız.
Sanatsal alandaki bir kurumlaşmanın bizler de yıl-
lar içinde canlı tanıklan oluverdik...
Film festivalinin en güzel yanlanndan biri de sine-
ma salonlannın dışındaki atmosferdir.
Sinema salonlanndaki havanın önemini anlatma-
ya gerek yok. O öytesine heyecan verici entelektüel
bir doyurndur ki, hani derler ya görünen köy kılavuz
istemez, işte onun gibi...
Ama dışardaki hava, bambaşkadır. Festivalin bir
başka yüzü vardır... Birçoklar» için de çekim alan»
oluşturur.
Gerçi, tüm festivallerin, sokağa yansıyan yüzü ke-
yiflidir...
Bu, hiç kuşkusuz ki, katılım sayısının çokluğu ve
onlann da çoğunluğunun gençlerden oluşmasından-
dır.
Nerede gençlik varsa, orada atan yürekler vardır...
Coşku vardır...
Heyecan vardır...
Aşk vardır...
İstanbul insana ceket giydirmez. Eskisi gibi de-
ğil... Bir cebinde Orhan Veli'nin ya da ömer Hay-
yam'ın şiirierinin bulunduğu ceketiniz yoktur artık,
yanınızda.
Neyse, o eski bahariar, o eski havalar kalmadı, a-
ma festivaller var.
Kim bilir, belki de "gelecekte", Hintli bir tarikat ön-
derinin, kehaneti" gerçekleşecektir; Istanbul'un
"dünya kültür başkenti" olması yolundaki...
'HayaBer ve Hikâyelep' İletişim
Yayınları'ndan çıktı
• Kültür Servisi - Jorge Louis Borges'un
'Ficciones/ Hayaller ve Hikâyeler' adh kitabi,
Tornris Uyar ve Fatih Özgüven'in çevirisiyle
İletişim Yayınlan'ndan çıktı. Latin Amerika'nın ve
dünya edebiyatının tanınrruş isimlerinden J. L.
Borges yapıtlanyla çağımıza damga vuran bir şair,
öykü ve deneme yazan. Bugüne dek defalarca
Nobel Ödülü'ne aday gösterilen Borges, Sur
Dergisi'nde yayımlanan öykülerinden bazılannı
1944 yılında 'Ficciones' başlığı altında kitap haline
getirmişti. Borges, bu sözcüğü ilk kez, Buenos
Aires'in 400. kuruluş yıldönümü için yazdığı bir
broşürde, hamasi goşo öyküleriyle kentin
atmosferinin abartıldığını anlatmak için 'ficciones
portenas'a (Buenos Aires Kurgulan) yaptığı
göndermede kullanmıştı. 'El jardin de senderos que
se bifurcan' (Yollan Çatallanan Bahçe) ve
'Artificios' (yaratı, hile, yapmacık, iğreti. makina,
mekanizma) başlıklı iki bölümden oluşan ve ilk
yayımlanışında yazın çevrelerinde pek ilgi
uyandırmayan bu kitap, 20 yıl sonra bütün dünyada
Borges'un 'büyük yapıtlan'ndan biri sayılıyor.
Trabzon Belediyesi 2. Ulusal
Karikatüp Yarışması
• Kültür Servisi - Trabzon Belediyesi Kültür
Müdürlüğü ve Karikatürcüler Derneği Trabzan
Temsilciliği tarafmdan bu yıl 2.si düzenlener Ulusal
Karikatür Yanşması'nın konusu 'Şehir ve Sorunları'
olarak belirlendi. Tüm amatör ve profesyonel
çizerlere açık olan yanşmaya gönderilecek oan
yapıtlann 25x35 ebatlanndan büyük olmaması ve
daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış olması
gerekiyor. En fazla üç adet karikatürün
gönderileceği ve tekniğin serbest bırakıldığı
yanşmaya katılmak isteyenlerin en geç 27 Nsan
tarihine dek Trabzon Belediyesi Kültür Tunzm
Tanıtma ve Spor Müdürlüğü Uzun Sok. No 51
Trabzon adresine yapıtlannı göndermeleri
gerekiyor. Dereceye giren yapıtlar için 8-15 î/layıs
tarihleri arasında bir sergi ve ödül töreni
düzenlenecek. Aynntılı bilgi için: (0 462 321
Süleyman Saim Tekcan'ın sergisi
• Kültür Servisi - Grafik sanatçısı ve eğıtm?ı
Süleyman Saim Tekcan'ın yağhboya ve gravir
çalışmalanndan oluşan sergisi 18 Nisan-13 Mayıs
tarihleri arasında Tolga Eti Sanat Evi'nde
görülebilir. Sanatçı yapıtlannda, ülkemizin kiltür v
tarih birikiminden faydalanarak gelenekselk
çağdaşı biçim ve içerik potasmda eriterek
kullanıyor. (0 216 368 26 79)