Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 MART 1998 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
HABERLER
nlar sürekli tarihin
içindeydilerve önem-
li roİler oynadılar.
Ama tarih, hep erkeğin tari-
hi oldu. Geçen yüzlerce yıl
içinde hümanizm büîün dün-
yanın çehresini değiştifrji ama
yapılan araştırmalar kadın-
lann dummunun daha da kö-
tüleştiğini ortaya koydu. Bu-
gün ise araştırmacılar "salt
kadım ortaya çıkamıanın "
ötesinegeçtilet; artıktoplum-
sal cinsiyet bakış açısıyla he-
men herşeyi inceliyorlar.
Kachn tnrilıi yerd \azdı\ or
ÖZLEM YÜZAK
Onlar sürekli tarihin içindeydiler ve
önemli roller oynadılar. Ama tarih, hep
erkeğin tarihi oldu. Daha doğrusu var
olan tarih çok uzun zaman komutanla-
nn, krallann. imparatorların. diğer bır
ifadeyle egemenlerin tarihi oldu. Onlar
ya da onlann adamlan tarafından yazı-
ya geçirildi. Alt sımflar gibi kadınla-
nn tarihi de çok uzun bir süre boyunca ya-
zılmadı. Kadınlann tanh içindekı rolle-
rini kimse merak edip araştırmadı. Na-
sıl 19. yüzyılda işçi sınıfı önem-
li bir güç olarak kendıni ortaya koydu-
gu zaman işçi tarihi kaleme alınmaya baş-
landıysa. 20. yüzyılda da kadın hareke-
tinin küresel olarak güçlenmesiyle. ka-
dınlar da kendı tanhlennı merak edip ar<t>-
tırmaya başladılar.
llk baştaki hedeflen kadını bu "gö-
rûnmezfikten" kurtarmaktı. Kadm görün-
mez degıldı ama görünmez kılınmıştı.
Araştırmalar sonunda çok ılgınç veriler
ortaya çıktı. Örneğın. demokrasınin "al-
tınçağı" diye bılinen eskı Yunan toplu-
munun kadınlar açısından hiç de öyle
olmadığı anlaşıldı. Kadının yurrtaş sayıl-
madıgı. siyasal katılım hakları kesinlik-
le olmadığı bır toplum. bu kez "Öyley-
se bu kimin açısından demokrasi" soru-
sunu gündeme getırdı. Aynı şey Röne-
sans"ta da ortaya çıktı. Hümanizm bütün
dün>anın çehresini değıştirdi ama yapı-
lan araştırmalar kadınlann durumunun
daha da kötüleştiğini ortaya koydu. Sa-
navı devrımı de aynı şekilde kadınlann
tamamen özel alana kapatılmalanna yol
açtı. Sonuçta cinsiyet ayrtmcılığmın ger-
çekten her alana yansıdığı, ancak bunun
son dönemlere kadar hiç incelenmemiş
olduğu anlaşıldı. Bugün ise araştırmacı-
lar "salt kadını ortaya çıkarmanın" öte-
sine geçtjler. artık toplumsal cinsiyet ba-
kış açısıyla hemen her şeyi inceliyorlar.
Uzmanlar. "Nasıl sınıfkategorisinin ana-
lize kanlmadığı bir sosyolojik araştırma
düşünülemezse. toplumsal cinsiyet bakış
açısının işe dahil ediimediği bir toplum-
sal araştırma düşünmekçok zor" deme-
ye başladılar.
Kadının kendı geçmışini bilmesı çok
önemli. Zira kadının tarihinin olmama-
sı "unutturulan bir geçmiş" anlamına
geliyor. lstanbul Üniversitesı Siyasal Bil-
giler Fakültesı ögretim görevlisı, sosyo-
log Fatmagûl Berktay kadın içın kendi
tanhinin önemini şu sözlerle açıklıyor:
"Her kuşak kendisini yeniden aynı şe-
yi yapmak zorunda hissediyor; çünkü da-
ha öncesini bilmiyor. E\inin içinde yaşa-
mını sürdüren kadın, yaşadığı şiddeti,
aşağılanmayı, hareket alanının sürekli
kısıtlanmasını. uzun zaman 'Bu sadece
benim başıma geliyor' diye diişündü.
Bunda daimaezilnıiş bir sınıfolmanın \a-
nı sıra ortak bilinç \e bunu destekleyen
ortak bir tarihin olmaması da önemli bir
etken. Aynca gençken. insan ezikliğini.
ikinci sınıfolduğunu kabultenmek istemi-
yor Buna karşı bir tepki gösteriyor. Ne
yapalım, annemin başına gelmış ama on-
lar eğitımsızdi, geriydi. Benım başıma gel-
mez nasıl olsa' diye düşünüyor. Ama
kendi de yaşıyor ve o zaman aklı başına
gelhor. Maalesef her kuşak bunu yeni
baştan vaşıyor. Bunun kınlması için ta-
rih çok önemli Ders çıkarmak, o sürek-
liliği. bilinci saglamak açısından tarih çok
önemli."
îş hayatında
^ınıfayrıcâlığı
FİÜZGÜMÜŞ
Araştırmalar. Türkıye'de
kadınlann hâlâ 2'ncı "sınıf"
konumunda olduğunu orta-
ya koyuyor. Türkiye'de her
100 kadından 70'i ücretsiz aı-
le işçisı olarak çalışırken. ai-
le içinde "demokratik kat»-
hmın" göstergesi sayılabile-
cek aile bütçesini düzenleme
işinde de her yüz kadından
ancak 23 "ünün bir eşitlik sağ-
ladığı görülüyor,
Dünyada kadınlann ilk kez
sanayi devnmınde düşük üc-
rete karşı eyleme dönüştür-
düklen isyanları. 21 yüzyı-
lın eşiğinde hâlâ en temel
"özgürlük" mücadelesi ola-
rak önlerinde duruyor. Ame-
rika'nın New York kentinde
8 Mart'ta bir fabrikada "iş-
çi" sıfatıyla başlatılan müca-
dele gününün "Dönva Emek-
çi Kadınlar Günii" olarak
bayraklaştınlmasıyla. kadın
emeği sömürüsüne karşı
152'ncı yıla gırildı. Ancak
"az gefişmişülke"tanımlama-
sına giren Türkiye'de hâlâ
kadınlann çoğunun çalışma-
lanna karşı ücret bile alma-
dıklan görülüyor. De\ let Is-
tatıstikEnstitüsü'nün(DlE)
Nisan 1996 verilenne göre
Türkiye'de ıstihdam edilen-
lerin sadece yüzde 30.6-Tü
kadın. Kadının Statüsü ve
Sorunları Genel Müdürlüğü
tarafından derlenen verilere
göre ise Türkiye genelınde
her yüz kadından 70'ı "üc-
retsiz aile işçisi" olarak ça-
lışıyor. Kırsal kesimde ise
bu sayı 88'e çıkıyor. Her
100 kadından 19'u ücretli
veya maaşlı olarak çalışır-
ken, sadece 7'sı kazandığı
parayı kendi harcıyor. 3'ü
yevmiyeli olarak çalışıyor
ve bu durumda ancak gen-
ye kalan tek kadın kendi ışı-
ni kurabiliyor. Türkiye'de
ekonomik açıdan faal her
100 kadından 75' inin tarım-
da çahşması, ülke tanm eme-
ğı ağırlıgının büvük ölçüde
kadınlann üzerinde olduğu-
nu gösteriyor. Bu oran ıçe-
risınde tanm dışında çalışan
her 25 kadından 16'sı ise egi-
tim. sağlık gibi hizmetler
sektöründe çalışıyor.
Çalışan kadınlann sadece
9'unun sanayi sektöründe
yer aliyor olması da Türkı-
ye'nin bır tarım ülkesi oldu-
ğu ve sanayi gelışımını ta-
mamlayamadığının bir dı-
ğer göstergesi. Bu dağılım
kırsal alanlarda ise daha faz-
la keskinleşıyor. Kırsal alan-
da çalışan her yüz kadından
95'inin tanm sektöründe ol-
duğu görülürken, 3' ünün sa-
nayi sektöründe, ve geriye
kalan 2'sinin ise hizmetler
sektöründe çalıştığı onaya
çıkıyor.
Kadın medya
için araç oldu
Kadının yıllardan berı
sürdürdüğü "haklannı
arama" mücadelesinde
medyanın önemli desteği
oldu. "Dayağa hayır"
kampanyalannın medyadan
destek görmesi. kadın
sığınma evlerinin
tanıtılması. aile içi şiddetin
haber ve tartışma
programlannda kendine yer
bulması ilk bakışta hemen
sıralanabilecek örneklerden
birkaçı. Ancak medya
gerçekten üsrüne düşeni
yerine getirivor mu° Bir
başka ifadeyle artık evinın
sınırlan dışına taşan
kadının özgür bir birey
olarak tanımlanması
yolunda gerekli çabayı
gösteriyor mu? Sosyologlar
bu sormu "hayır" diye
yanıtlıyorlar. Onlara göre
medya, kadını
özgürleştirmiyor aksine
ataerkjl kalıplan yeniden
üretıyor Üstelik bunu
"modern koşullara" uygun
birbiçimde vapıyor.
Sosyolog Doç. Dr.
Fatmagûl Berkta>
kamuov una K.urrikapı
davası diye yansıyan •
olaydan örnek veriyor:
"Sarkın&lıkedikliği
gerekçesiyle cina>eti işleyen
genç kadın da kurhanın eşi
de sürekli olarak başkalan
tarafından tanımlanan
kalıplar içine giri\orlar ve o
rolleri oynu>orlar. O
kalıplan da tanımlavanlar
kesinlikle kadınlar degil.
Özgürlük halbuki kendi
kendini tanımlayabilmek,
kendi seçimini
yapabilmektir."
Medvanın çok kötü bir rol
oynadığını sövleyen
Berkta>. var olan aynmcı.
eşıtliksiz. ataerkil kalıplan
yeniden üreterek
pekıştirdiğini \urguladı.
"Bu arada birçok iyi.
olumlu deger de aşınıyor.
>okolu\or" diyen Berktay.
med>anın aslında çok ilen
\e güçlendiricı birrot
oynayabıleceğıni savundu.
Türkive Gazeteciler
Cemıvcti (TGC) Başkanı
!\ail Güreli de medyada
ağırlıklı olarak kadın
cinsellığının öıı plana
çıkanldığını sövledı. Güreli
şöyle devam etti:
"Kadın hareketine ve
kadınlann karşılaştıkları
sorunlara ciddi bir sorun
olarak bakanlar da var.
hafif magazin malzemesi
nhetiylc ele alanlar da var."
Güreli. önemli olanın.
soruna sı\asi açıdan çözüm
aravıcı fıkırlen
desteklenıek olduğunu
vureuladı.
47 yaşında ama 60'ında gösteriyor. Evlere temizliğe gider. Hastalara, yaşlılara bakar. Çalışır, hep çalışır...
Ezilen, dövülen bir kadırun yaşam hikâyesi
İstanbul Haber Servisi- "Aman sakın
adımı gazetelere falan yazma>m. Oğul-
lanm duyarsa beni öldürürler..."
Kendince huzura kavuşmuşken ba-
şına yeni bır belanın açılmasından en-
dişeli Ş.G. Yaşı 47 ama 60'a yakın gö-
rünüyor. Dikkatle bakıldıgında yalnız-
ca yemyeşil gözleri doğruyu söylüyor...
lstanbul'dagündelikçi olarak çalışa-
rak. evlere temizliğe giderek yaşamını
sürdüriiyor. Ünlii Itilmiş ile Kakılmış
dizisindeki "Kakılmış" gibi arada bir
türkü dökülüveriyor ağzından. sonra
birden susuyor.
"10 >aşımdan beri çalışıyorum" di-
yor. Kastamonu Cide'ye bağlı bir köy-
den. 2 kez evlenmiş. Kocasını, asker-
den döndüğü gün yengesi ile yatakta ya-
kalamış. Evınde temizlikçi olarak ça-
lıştığı yargıcın eşinin ola\a el koyma-
sı ile çabucak boşanmış.
Asıl çilesi ise bundan sonra başlamış
Ş.'nin. Hasat zamanı kö> une dönüp tar-
lada çalışırken sebze meyve taşıyan bir
kamyon şofbrünün kendısinegözko}-
duğunu anlatıyor.
Adam ısrarcıymış, köjde Ş.'nin ağa-
beyisi ile konuşmuş, kansının öldüğü-
nü \ e Ş. ile illa e\ lenmek istedığini an-
latmış. Sonunda imam nikâhı ile ada-
mın yaşadığı Safranbolu'ya gıtmiş Ş.
Gider gitmez de evın ikıncı kadını ya-
ni kuma olduğunu anlamış. 2 çocuk
doğurmuş adama. Sonra kendisinin
üzerine de bir kuma gelmış. Seslerini
bile çıkaramamışlar
"Üçümüzü de her gün döverdi" di-
ye anlatıyor. Öyle ki bir gece dayaktan
kurrulmak için kendisi bahçedeki elma
ağacının üzerinde. bir kadın kamyo-
nun altında. üçüncüsü ise depo olarak
kullanılan bırbarakada sabahlamışlar.
Ş. "Sonunda gözüm çocuklarımı bile
görmedi ve kaçtım" diye sözlerıni sür-
dürüyor. "Bir ba>ramda kocamı nasıl-
sa ikna ederek kö>üme gittim. Geri dön-
medim. Oradan da İsranbul'a."
\aşam mücadelesini bu kez koca
kente taşır Ş. E\ lere temizliğe gider. Has-
talara. yaşlılara bakar. Çalışır, hep ça-
lışır. 2 yıl bovunca çocuklannın özle-
mini içine gömer.
Sonra bir gün birtanıdığıaracılığı ile
imam nikâhlı kocasma haber aönderir
Koca "istiyorsa gelsin çocuklannı gör-
sün" der
"Herhaldc adanıın daha iki kansıol-
duğu için benimle fazla uğraşmak iste-
medi" di)r
e anlatı\or kocasının daha
fazla sorun çıkarmamasını. Arasıragi-
dip görmüş çocuklarını ve hep bir şey-
leryollamış onlara. kıtap. kazak. eline
ne geçerse. Çocuklar ilkokulu bitinn-
ce annelerinın şanına gitmek istedik-
lerinı söylemişler.
Baba razı olmuş. Bu kez de 2 çocuk-
lu bir mücadele başlamış Ş. için. Oku-
mayazma bılebilmeyen iki çocuklu üs-
telik dul bır kadının sa\ aşı. Ş. galip çık-
mış bu savaştan.
İki çocuğunu kendi deyimiyle "etegü-
ne muhtaç olmadan'"yetiştirmiş. Biri
e\ lenmiş yuva kurmuş, diğen ise ba-
şansızbirevliliğinardındanannesinin
yanına taşınmış. Ama en çok şimdi ya-
şadıklan koyuyor Ş.'ye. Oğullannın
kendisine karşı kötü davranışlan. "Hiç
bir güvencem yok" diyor. "Anne artık
çalışma diyeceklerine benden sürekli
para istiyortar"1
.
Sonuçta Türkiye'de yaşayan milyon-
larca kadından yalnızca biri Ş. Aşağı-
lanan. dövülen. horlanan. erkeklerin
deyimiyle "eksiketek" lerden biri. Ba-
ba ev inde yaşadıklan. koca evinde da-
ha bir katmerlenen ve ne yazık ki oğul-
lannın da aynı kısırdöngü içinde ken-
disine ve eşlerıne benzer biçimde dav-
ranmayı sürdürdükleri biryaşamınbaş-
rol ovuncusu.
ARAYIŞ
TOKTAMIŞ ATEŞ
Ya Hep Ya Hiç... (3)
Ankara'da Fazılet Partisi devletin üst makamlarınca
"hüsn-ü kabul" görünce, Istanbul'daki "türbanla kan-
şıkgövde göstensı" sona erdi. Doğrusu bızim "dinci"
çevrelerin "c//s/p//n/"takdiredılmelı. Zıraeğerlaık vede-
mokrat öğrenciler böylesıne provoke edılip sokağa ıtil-
seydi, kolayına gen döndürülemezlerdi. Çevik kuvve-
tin bunlara bir "baba şefkatiyle" yaklaşması, boşuna
ğ
Ancak gösterilerin şimdilik sona ermesine karşın;
"örtünme meselesi", laik cumhunyetimizin "yumuşak
karnı" olmaya devam edecek. Ve mazohist bir yakla-
şımla, "Müslümanlara zulmedilıyor" motıvini işlemeye
her kalktıklannda, bu sorunu gündeme getirecekler.
Fakat her ne olacaksa olsun. bu sorunun şimdilik buz-
dolabına kaldınlmasınaçok mennun oldum. Zira, bu °ku-
tuplaşma", öylesine ciddi ve "geriye dönülmesi zor"
gelişmelere yol açabilirdı ki.. düşündükçe yüreğim ür-
periyor. Zaten anlayabıldığim kadanyla; bu ışleri düzen-
leyenler arasındaki kimi iyi nıyetlilerin de bir biçimde ku-
lakları büküldü ve yaptıklannın nerelere uzanabılecegi
konusunda uyanldılar.
Toplumsal konularda "kesın ve keskin" olmamak ge-
rekir. Bu bakımdan başörtülü ögrencılerin, "Ya hep, ya
hiç" sloganlan, çok yanlış bır slogandı. Gençlığımizde
"keskin devrimci(!)" bazı arkadaşlarımız vardı. Kimi
zaman bizleri, "pasifizmle" suçlarlardı. Şimdı bunlann
çoğu, zengin sofralarının maskarası durumuna düştü-
ler. Önlenne bır kemık parçası atanları mutiu kılmak
için, gençliklennde nasıl yanhşhklar yaptıklannı anlatıp
duruyorlar...
Çok sevgi ve saygı duyduğum Yekta Güngör Öz-
den'ın, bu konuyla ilgili olarak yaptığı ve televizyonda
ızledıgim bir konuşmasını da, "talıhsiz" bir konuşma ola-
rak değerlendirıyorum. Anayasa Mahkememızin baş-
kanlığını yapmış ve kendısınden başka hizmetlerde bek-
leyebilecegimiz bir hukuk insanının, daha "topartayıcı"
bir üslup içinde olmasını beklerdim. Hele aynı toplan-
tıda, Sayın Özden'in yanında oturan kimilerini görün-
ce, "HeyAllahım, sennelerekadirsin..." demekten ken-
dimi alamadım. Daha "dün" denebılecek kadar kısa bir
süre önce, Mustafa Kemarı yerden yere vuranlaria ay-
nı saftaolup benimle tartışanlar, şimdi "keskin"birAta-
türkçülüğü "oynadıklan" zaman, ınanın mıdem bula-
nıyor.
Kendi ifadelenyle, "henüz iki aylık" Sayın Rektörü-
müzün, olaylann gelişimı üzenne "basıretlı" birtavır içi-
ne giımesine memnun oldum. Kendisine "moral ver-
mek" için gelenlerın bır bölümünün "zarar vermenin"
ötesinde, herhangi bır katkılannın olmayacağını biliyo-
rum.amagenede "ün/Vers/fem/n"seçilmişrektörünün
siyasal iktidardakı kimi odaklarca "itilip kakılması" be-
ni de yaralar. Ve (en azından) bu bakış açısı altında Sa-
yın AJemdaroğlıTna hepımızin destek olması ve sa-
hip çıkması gerekır.
Ve öyle umut ediyorum ki: Sayın Rektörümüz, yasa-
lardan doğsa bile, bır yetkinin kullanımının nasıl yapıl-
ması, ya da nasıl yapılmaması gerektığıni iyıce anlamış-
tır. Hele yasalardan kaynaklanmayan kimi hak ve yet-
kilen "vehmetmenın" çok daha cıddı sorunlara yol aça-
bilecegi çok doğaldır...
Şimdi "arkamıza"degıl, "önümüze" bakmanın sıra-
sıdır.
Bu konuda "dinci" bır gazete muhabiri, "Devrim ya-
salannın bırkısmının uygulanması mümkün değil, kal-
dınlmasını savunurmusunuz?" diye sordu. "Elbette sa-
vunmam ve devrim yasalanna sahip çıkarım"" diye ya-
nıtladım. Ve bu genç arkadaş yanıtımı beğenmemiş
olacak ki, gazetesınde yayımlanmadı. (Belki de, gaze-
tenin başka bır noktasında kesılmıştir.) "Devrim yasa-
lan", bizim "nostaljık" duygu veheyecanlanmızınoda-
ğıdır. Değişen yaşam koşullan içinde, belkı bazı güç uy-
gulanabılir özellikler de ıçerirler. Fakat bu tür şeyleri
bugün "biraz müsamaha" ile yaşayabilınz. Fakat asla
karşımızdaki insanlara bunlan "değıştirme" hakkını
vermeden. Zira bunlar; Türk devrıminin kilometre taş-
landır, denizci deyimiyle "kerteriz noktalan" vegelecek
kuşaklara yön verecek, yol gösterecek "deniz fenerie-
ridir."
Dünyanın her yerinde süren, acımasız bir "kavga" var.
lyiyle kötü, haklryla haksız, dürüst olanla dürüst olma-
yan vb. arasında sürüp gidiyor bu kavga.
Ancak, tarihin belli "kınlma noktalan" dışında, me-
seleyı bir "ya hep ya hiç..." noktasına getınrseniz, ço-
ğu kez kendiniz zararlı çıkarsınız. Yanı ışi bu noktaya
getirenler zararlı çıkar. Ve en iyi olasılıkla, bir "Pırus Za-
feri" kazanılabilır kı. bunun da kımseye hayn olmaz.
Türkiyemizde sımflar arasındaki uçurum grtgıde de-
rinleşirken; yitirecek bır şeyı kalmayan ve en kötüsü,
umutlannı yitiren insanlanmız. "uçlara" sempatıyle ba-
kar duruma gelmişlerdir.
Bir yandan bu uçurumu, bir yandan da bu sempati-
yiortadan kaldırmakzorundayız. "Altkımlıklen"ön pla-
na çıkartan ve ademi merkeziyetçi bir demokrasi art-
layışı ülkemiz için ne kadar tehlike içeren bır yaklaşım-
sa, ülke bütünlüğünü "zart zurtla" sağlamanın müm-
kün olduğunu sanan anlayış da. o kadar tehlikelidir.
Aklımızı başımıza almamızın zamanı gelmış ve geç-
mektedir.
TTB ödülleri
salıibiııi buldu
ANKARA (Cumhuri>et
Bürosu) - Türk Tabıplerı
Bırlığı Merkez Konse)
r
rnın
(TTB) 1997 yıhödüllensa-
hiplenni buldu. TTB Basm
Sağlık Ödülü, toplum sağ-
lığını sürekli konu yaptığı
ıçın gazetemız yazan Deniz
Som'a. TTB'nın "Onur
Ödülü" de toplumsal eşit-
sizlikleredikkatçektigı için
Korkut Boratav'a verildi.
TTB'nin Fransız Kültür
Merkez Konseyi Başkanı
Füsun Sajek. ödülün "14
Mart Tıp BayramT nede-
nıyle düzenlendiğini belirt-
ti. Hekımliğin birlikte yol al-
dığı birçok meslek grubu
olduğunu kaydeden Sayek.
"Bu işbirtiğinde en önemli
yeri basın ruru>or. TTBola-
rak ödüilerimizi. kalemini
halk sağtığı adına kullanan-
lara \-erdik" dı>e konuştu.
TTB'nm Basın Sağlık
Ödülü'nü alanlar şöyle:
Sosyal tıp ve TTB ile il-
gılı duyarlı çalışmalan içın
MeldaÇetiner (AA): halk
sağlığı konusundaki istikrar-
lı haberleniçin Gülay De-
mirtaş (Radıkal); halk sağ-
lığı, hekim. sağlık persone-
li sorunlannı gündeme ge-
tirdikleri için Emek ve Ul-
kede Gündem gazeteleri;
sağlık konusundaki yakla-
şımları ve bazı kurumlar
için düzerdenen sağlık kurs-
ları nedenıyle Eğıtım ve
Sağlık Muhabirlen Derne-
gi (ESAM); dınamık. cıd-
dı haber anlayışı ve sağlık
alanındaki duyarlılığı içın
NTV;llAralı'kl997günü
kamu çalışanlannm eyle-
minde çektigi fotoğraf içın
Ercan Arslan. "Basın Özel
Ödülü". medya dünyasın-
da cesur ve onurlu arayış-
ları nedeniyle "Bağımsız
tletişim Ağı"na; "Cengiz
Kılıç İnsan Haklan \e De-
mokrasi Ödülü", toplum-
sal dayanışma ruhu adına
yaptığı çalışmalar nedeniy-
le "Bir Dakika Karanlık
Eylemi"ne, özelleştırme ve
baskılara karşı mücadele-
leri nedeniyle de "Yatağan
işçilerine" verildi. Bilım ve
topluma katkılanyla TTB
dostluğu ıçın SungurSav-
ran. Metin Çulhaoglu ve
TülinÖngen layık göriildü.
"TTB içi özendirme ödü-
lü" ise birinci basamakta
çalışan hekimlere ulaşma
çabalanndan doiayı "Sü-
rekli Tıp Eğmm" dergısine
verildi.