13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 MART 1998 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA HABERLER nlar sürekli tarihin içindeydilerve önem- li roİler oynadılar. Ama tarih, hep erkeğin tari- hi oldu. Geçen yüzlerce yıl içinde hümanizm büîün dün- yanın çehresini değiştifrji ama yapılan araştırmalar kadın- lann dummunun daha da kö- tüleştiğini ortaya koydu. Bu- gün ise araştırmacılar "salt kadım ortaya çıkamıanın " ötesinegeçtilet; artıktoplum- sal cinsiyet bakış açısıyla he- men herşeyi inceliyorlar. Kachn tnrilıi yerd \azdı\ or ÖZLEM YÜZAK Onlar sürekli tarihin içindeydiler ve önemli roller oynadılar. Ama tarih, hep erkeğin tarihi oldu. Daha doğrusu var olan tarih çok uzun zaman komutanla- nn, krallann. imparatorların. diğer bır ifadeyle egemenlerin tarihi oldu. Onlar ya da onlann adamlan tarafından yazı- ya geçirildi. Alt sımflar gibi kadınla- nn tarihi de çok uzun bir süre boyunca ya- zılmadı. Kadınlann tanh içindekı rolle- rini kimse merak edip araştırmadı. Na- sıl 19. yüzyılda işçi sınıfı önem- li bir güç olarak kendıni ortaya koydu- gu zaman işçi tarihi kaleme alınmaya baş- landıysa. 20. yüzyılda da kadın hareke- tinin küresel olarak güçlenmesiyle. ka- dınlar da kendı tanhlennı merak edip ar<t>- tırmaya başladılar. llk baştaki hedeflen kadını bu "gö- rûnmezfikten" kurtarmaktı. Kadm görün- mez degıldı ama görünmez kılınmıştı. Araştırmalar sonunda çok ılgınç veriler ortaya çıktı. Örneğın. demokrasınin "al- tınçağı" diye bılinen eskı Yunan toplu- munun kadınlar açısından hiç de öyle olmadığı anlaşıldı. Kadının yurrtaş sayıl- madıgı. siyasal katılım hakları kesinlik- le olmadığı bır toplum. bu kez "Öyley- se bu kimin açısından demokrasi" soru- sunu gündeme getırdı. Aynı şey Röne- sans"ta da ortaya çıktı. Hümanizm bütün dün>anın çehresini değıştirdi ama yapı- lan araştırmalar kadınlann durumunun daha da kötüleştiğini ortaya koydu. Sa- navı devrımı de aynı şekilde kadınlann tamamen özel alana kapatılmalanna yol açtı. Sonuçta cinsiyet ayrtmcılığmın ger- çekten her alana yansıdığı, ancak bunun son dönemlere kadar hiç incelenmemiş olduğu anlaşıldı. Bugün ise araştırmacı- lar "salt kadını ortaya çıkarmanın" öte- sine geçtjler. artık toplumsal cinsiyet ba- kış açısıyla hemen her şeyi inceliyorlar. Uzmanlar. "Nasıl sınıfkategorisinin ana- lize kanlmadığı bir sosyolojik araştırma düşünülemezse. toplumsal cinsiyet bakış açısının işe dahil ediimediği bir toplum- sal araştırma düşünmekçok zor" deme- ye başladılar. Kadının kendı geçmışini bilmesı çok önemli. Zira kadının tarihinin olmama- sı "unutturulan bir geçmiş" anlamına geliyor. lstanbul Üniversitesı Siyasal Bil- giler Fakültesı ögretim görevlisı, sosyo- log Fatmagûl Berktay kadın içın kendi tanhinin önemini şu sözlerle açıklıyor: "Her kuşak kendisini yeniden aynı şe- yi yapmak zorunda hissediyor; çünkü da- ha öncesini bilmiyor. E\inin içinde yaşa- mını sürdüren kadın, yaşadığı şiddeti, aşağılanmayı, hareket alanının sürekli kısıtlanmasını. uzun zaman 'Bu sadece benim başıma geliyor' diye diişündü. Bunda daimaezilnıiş bir sınıfolmanın \a- nı sıra ortak bilinç \e bunu destekleyen ortak bir tarihin olmaması da önemli bir etken. Aynca gençken. insan ezikliğini. ikinci sınıfolduğunu kabultenmek istemi- yor Buna karşı bir tepki gösteriyor. Ne yapalım, annemin başına gelmış ama on- lar eğitımsızdi, geriydi. Benım başıma gel- mez nasıl olsa' diye düşünüyor. Ama kendi de yaşıyor ve o zaman aklı başına gelhor. Maalesef her kuşak bunu yeni baştan vaşıyor. Bunun kınlması için ta- rih çok önemli Ders çıkarmak, o sürek- liliği. bilinci saglamak açısından tarih çok önemli." îş hayatında ^ınıfayrıcâlığı FİÜZGÜMÜŞ Araştırmalar. Türkıye'de kadınlann hâlâ 2'ncı "sınıf" konumunda olduğunu orta- ya koyuyor. Türkiye'de her 100 kadından 70'i ücretsiz aı- le işçisı olarak çalışırken. ai- le içinde "demokratik kat»- hmın" göstergesi sayılabile- cek aile bütçesini düzenleme işinde de her yüz kadından ancak 23 "ünün bir eşitlik sağ- ladığı görülüyor, Dünyada kadınlann ilk kez sanayi devnmınde düşük üc- rete karşı eyleme dönüştür- düklen isyanları. 21 yüzyı- lın eşiğinde hâlâ en temel "özgürlük" mücadelesi ola- rak önlerinde duruyor. Ame- rika'nın New York kentinde 8 Mart'ta bir fabrikada "iş- çi" sıfatıyla başlatılan müca- dele gününün "Dönva Emek- çi Kadınlar Günii" olarak bayraklaştınlmasıyla. kadın emeği sömürüsüne karşı 152'ncı yıla gırildı. Ancak "az gefişmişülke"tanımlama- sına giren Türkiye'de hâlâ kadınlann çoğunun çalışma- lanna karşı ücret bile alma- dıklan görülüyor. De\ let Is- tatıstikEnstitüsü'nün(DlE) Nisan 1996 verilenne göre Türkiye'de ıstihdam edilen- lerin sadece yüzde 30.6-Tü kadın. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü tarafından derlenen verilere göre ise Türkiye genelınde her yüz kadından 70'ı "üc- retsiz aile işçisi" olarak ça- lışıyor. Kırsal kesimde ise bu sayı 88'e çıkıyor. Her 100 kadından 19'u ücretli veya maaşlı olarak çalışır- ken, sadece 7'sı kazandığı parayı kendi harcıyor. 3'ü yevmiyeli olarak çalışıyor ve bu durumda ancak gen- ye kalan tek kadın kendi ışı- ni kurabiliyor. Türkiye'de ekonomik açıdan faal her 100 kadından 75' inin tarım- da çahşması, ülke tanm eme- ğı ağırlıgının büvük ölçüde kadınlann üzerinde olduğu- nu gösteriyor. Bu oran ıçe- risınde tanm dışında çalışan her 25 kadından 16'sı ise egi- tim. sağlık gibi hizmetler sektöründe çalışıyor. Çalışan kadınlann sadece 9'unun sanayi sektöründe yer aliyor olması da Türkı- ye'nin bır tarım ülkesi oldu- ğu ve sanayi gelışımını ta- mamlayamadığının bir dı- ğer göstergesi. Bu dağılım kırsal alanlarda ise daha faz- la keskinleşıyor. Kırsal alan- da çalışan her yüz kadından 95'inin tanm sektöründe ol- duğu görülürken, 3' ünün sa- nayi sektöründe, ve geriye kalan 2'sinin ise hizmetler sektöründe çalıştığı onaya çıkıyor. Kadın medya için araç oldu Kadının yıllardan berı sürdürdüğü "haklannı arama" mücadelesinde medyanın önemli desteği oldu. "Dayağa hayır" kampanyalannın medyadan destek görmesi. kadın sığınma evlerinin tanıtılması. aile içi şiddetin haber ve tartışma programlannda kendine yer bulması ilk bakışta hemen sıralanabilecek örneklerden birkaçı. Ancak medya gerçekten üsrüne düşeni yerine getirivor mu° Bir başka ifadeyle artık evinın sınırlan dışına taşan kadının özgür bir birey olarak tanımlanması yolunda gerekli çabayı gösteriyor mu? Sosyologlar bu sormu "hayır" diye yanıtlıyorlar. Onlara göre medya, kadını özgürleştirmiyor aksine ataerkjl kalıplan yeniden üretıyor Üstelik bunu "modern koşullara" uygun birbiçimde vapıyor. Sosyolog Doç. Dr. Fatmagûl Berkta> kamuov una K.urrikapı davası diye yansıyan • olaydan örnek veriyor: "Sarkın&lıkedikliği gerekçesiyle cina>eti işleyen genç kadın da kurhanın eşi de sürekli olarak başkalan tarafından tanımlanan kalıplar içine giri\orlar ve o rolleri oynu>orlar. O kalıplan da tanımlavanlar kesinlikle kadınlar degil. Özgürlük halbuki kendi kendini tanımlayabilmek, kendi seçimini yapabilmektir." Medvanın çok kötü bir rol oynadığını sövleyen Berkta>. var olan aynmcı. eşıtliksiz. ataerkil kalıplan yeniden üreterek pekıştirdiğini \urguladı. "Bu arada birçok iyi. olumlu deger de aşınıyor. >okolu\or" diyen Berktay. med>anın aslında çok ilen \e güçlendiricı birrot oynayabıleceğıni savundu. Türkive Gazeteciler Cemıvcti (TGC) Başkanı !\ail Güreli de medyada ağırlıklı olarak kadın cinsellığının öıı plana çıkanldığını sövledı. Güreli şöyle devam etti: "Kadın hareketine ve kadınlann karşılaştıkları sorunlara ciddi bir sorun olarak bakanlar da var. hafif magazin malzemesi nhetiylc ele alanlar da var." Güreli. önemli olanın. soruna sı\asi açıdan çözüm aravıcı fıkırlen desteklenıek olduğunu vureuladı. 47 yaşında ama 60'ında gösteriyor. Evlere temizliğe gider. Hastalara, yaşlılara bakar. Çalışır, hep çalışır... Ezilen, dövülen bir kadırun yaşam hikâyesi İstanbul Haber Servisi- "Aman sakın adımı gazetelere falan yazma>m. Oğul- lanm duyarsa beni öldürürler..." Kendince huzura kavuşmuşken ba- şına yeni bır belanın açılmasından en- dişeli Ş.G. Yaşı 47 ama 60'a yakın gö- rünüyor. Dikkatle bakıldıgında yalnız- ca yemyeşil gözleri doğruyu söylüyor... lstanbul'dagündelikçi olarak çalışa- rak. evlere temizliğe giderek yaşamını sürdüriiyor. Ünlii Itilmiş ile Kakılmış dizisindeki "Kakılmış" gibi arada bir türkü dökülüveriyor ağzından. sonra birden susuyor. "10 >aşımdan beri çalışıyorum" di- yor. Kastamonu Cide'ye bağlı bir köy- den. 2 kez evlenmiş. Kocasını, asker- den döndüğü gün yengesi ile yatakta ya- kalamış. Evınde temizlikçi olarak ça- lıştığı yargıcın eşinin ola\a el koyma- sı ile çabucak boşanmış. Asıl çilesi ise bundan sonra başlamış Ş.'nin. Hasat zamanı kö> une dönüp tar- lada çalışırken sebze meyve taşıyan bir kamyon şofbrünün kendısinegözko}- duğunu anlatıyor. Adam ısrarcıymış, köjde Ş.'nin ağa- beyisi ile konuşmuş, kansının öldüğü- nü \ e Ş. ile illa e\ lenmek istedığini an- latmış. Sonunda imam nikâhı ile ada- mın yaşadığı Safranbolu'ya gıtmiş Ş. Gider gitmez de evın ikıncı kadını ya- ni kuma olduğunu anlamış. 2 çocuk doğurmuş adama. Sonra kendisinin üzerine de bir kuma gelmış. Seslerini bile çıkaramamışlar "Üçümüzü de her gün döverdi" di- ye anlatıyor. Öyle ki bir gece dayaktan kurrulmak için kendisi bahçedeki elma ağacının üzerinde. bir kadın kamyo- nun altında. üçüncüsü ise depo olarak kullanılan bırbarakada sabahlamışlar. Ş. "Sonunda gözüm çocuklarımı bile görmedi ve kaçtım" diye sözlerıni sür- dürüyor. "Bir ba>ramda kocamı nasıl- sa ikna ederek kö>üme gittim. Geri dön- medim. Oradan da İsranbul'a." \aşam mücadelesini bu kez koca kente taşır Ş. E\ lere temizliğe gider. Has- talara. yaşlılara bakar. Çalışır, hep ça- lışır. 2 yıl bovunca çocuklannın özle- mini içine gömer. Sonra bir gün birtanıdığıaracılığı ile imam nikâhlı kocasma haber aönderir Koca "istiyorsa gelsin çocuklannı gör- sün" der "Herhaldc adanıın daha iki kansıol- duğu için benimle fazla uğraşmak iste- medi" di)r e anlatı\or kocasının daha fazla sorun çıkarmamasını. Arasıragi- dip görmüş çocuklarını ve hep bir şey- leryollamış onlara. kıtap. kazak. eline ne geçerse. Çocuklar ilkokulu bitinn- ce annelerinın şanına gitmek istedik- lerinı söylemişler. Baba razı olmuş. Bu kez de 2 çocuk- lu bir mücadele başlamış Ş. için. Oku- mayazma bılebilmeyen iki çocuklu üs- telik dul bır kadının sa\ aşı. Ş. galip çık- mış bu savaştan. İki çocuğunu kendi deyimiyle "etegü- ne muhtaç olmadan'"yetiştirmiş. Biri e\ lenmiş yuva kurmuş, diğen ise ba- şansızbirevliliğinardındanannesinin yanına taşınmış. Ama en çok şimdi ya- şadıklan koyuyor Ş.'ye. Oğullannın kendisine karşı kötü davranışlan. "Hiç bir güvencem yok" diyor. "Anne artık çalışma diyeceklerine benden sürekli para istiyortar"1 . Sonuçta Türkiye'de yaşayan milyon- larca kadından yalnızca biri Ş. Aşağı- lanan. dövülen. horlanan. erkeklerin deyimiyle "eksiketek" lerden biri. Ba- ba ev inde yaşadıklan. koca evinde da- ha bir katmerlenen ve ne yazık ki oğul- lannın da aynı kısırdöngü içinde ken- disine ve eşlerıne benzer biçimde dav- ranmayı sürdürdükleri biryaşamınbaş- rol ovuncusu. ARAYIŞ TOKTAMIŞ ATEŞ Ya Hep Ya Hiç... (3) Ankara'da Fazılet Partisi devletin üst makamlarınca "hüsn-ü kabul" görünce, Istanbul'daki "türbanla kan- şıkgövde göstensı" sona erdi. Doğrusu bızim "dinci" çevrelerin "c//s/p//n/"takdiredılmelı. Zıraeğerlaık vede- mokrat öğrenciler böylesıne provoke edılip sokağa ıtil- seydi, kolayına gen döndürülemezlerdi. Çevik kuvve- tin bunlara bir "baba şefkatiyle" yaklaşması, boşuna ğ Ancak gösterilerin şimdilik sona ermesine karşın; "örtünme meselesi", laik cumhunyetimizin "yumuşak karnı" olmaya devam edecek. Ve mazohist bir yakla- şımla, "Müslümanlara zulmedilıyor" motıvini işlemeye her kalktıklannda, bu sorunu gündeme getirecekler. Fakat her ne olacaksa olsun. bu sorunun şimdilik buz- dolabına kaldınlmasınaçok mennun oldum. Zira, bu °ku- tuplaşma", öylesine ciddi ve "geriye dönülmesi zor" gelişmelere yol açabilirdı ki.. düşündükçe yüreğim ür- periyor. Zaten anlayabıldığim kadanyla; bu ışleri düzen- leyenler arasındaki kimi iyi nıyetlilerin de bir biçimde ku- lakları büküldü ve yaptıklannın nerelere uzanabılecegi konusunda uyanldılar. Toplumsal konularda "kesın ve keskin" olmamak ge- rekir. Bu bakımdan başörtülü ögrencılerin, "Ya hep, ya hiç" sloganlan, çok yanlış bır slogandı. Gençlığımizde "keskin devrimci(!)" bazı arkadaşlarımız vardı. Kimi zaman bizleri, "pasifizmle" suçlarlardı. Şimdı bunlann çoğu, zengin sofralarının maskarası durumuna düştü- ler. Önlenne bır kemık parçası atanları mutiu kılmak için, gençliklennde nasıl yanhşhklar yaptıklannı anlatıp duruyorlar... Çok sevgi ve saygı duyduğum Yekta Güngör Öz- den'ın, bu konuyla ilgili olarak yaptığı ve televizyonda ızledıgim bir konuşmasını da, "talıhsiz" bir konuşma ola- rak değerlendirıyorum. Anayasa Mahkememızin baş- kanlığını yapmış ve kendısınden başka hizmetlerde bek- leyebilecegimiz bir hukuk insanının, daha "topartayıcı" bir üslup içinde olmasını beklerdim. Hele aynı toplan- tıda, Sayın Özden'in yanında oturan kimilerini görün- ce, "HeyAllahım, sennelerekadirsin..." demekten ken- dimi alamadım. Daha "dün" denebılecek kadar kısa bir süre önce, Mustafa Kemarı yerden yere vuranlaria ay- nı saftaolup benimle tartışanlar, şimdi "keskin"birAta- türkçülüğü "oynadıklan" zaman, ınanın mıdem bula- nıyor. Kendi ifadelenyle, "henüz iki aylık" Sayın Rektörü- müzün, olaylann gelişimı üzenne "basıretlı" birtavır içi- ne giımesine memnun oldum. Kendisine "moral ver- mek" için gelenlerın bır bölümünün "zarar vermenin" ötesinde, herhangi bır katkılannın olmayacağını biliyo- rum.amagenede "ün/Vers/fem/n"seçilmişrektörünün siyasal iktidardakı kimi odaklarca "itilip kakılması" be- ni de yaralar. Ve (en azından) bu bakış açısı altında Sa- yın AJemdaroğlıTna hepımızin destek olması ve sa- hip çıkması gerekır. Ve öyle umut ediyorum ki: Sayın Rektörümüz, yasa- lardan doğsa bile, bır yetkinin kullanımının nasıl yapıl- ması, ya da nasıl yapılmaması gerektığıni iyıce anlamış- tır. Hele yasalardan kaynaklanmayan kimi hak ve yet- kilen "vehmetmenın" çok daha cıddı sorunlara yol aça- bilecegi çok doğaldır... Şimdi "arkamıza"degıl, "önümüze" bakmanın sıra- sıdır. Bu konuda "dinci" bır gazete muhabiri, "Devrim ya- salannın bırkısmının uygulanması mümkün değil, kal- dınlmasını savunurmusunuz?" diye sordu. "Elbette sa- vunmam ve devrim yasalanna sahip çıkarım"" diye ya- nıtladım. Ve bu genç arkadaş yanıtımı beğenmemiş olacak ki, gazetesınde yayımlanmadı. (Belki de, gaze- tenin başka bır noktasında kesılmıştir.) "Devrim yasa- lan", bizim "nostaljık" duygu veheyecanlanmızınoda- ğıdır. Değişen yaşam koşullan içinde, belkı bazı güç uy- gulanabılir özellikler de ıçerirler. Fakat bu tür şeyleri bugün "biraz müsamaha" ile yaşayabilınz. Fakat asla karşımızdaki insanlara bunlan "değıştirme" hakkını vermeden. Zira bunlar; Türk devrıminin kilometre taş- landır, denizci deyimiyle "kerteriz noktalan" vegelecek kuşaklara yön verecek, yol gösterecek "deniz fenerie- ridir." Dünyanın her yerinde süren, acımasız bir "kavga" var. lyiyle kötü, haklryla haksız, dürüst olanla dürüst olma- yan vb. arasında sürüp gidiyor bu kavga. Ancak, tarihin belli "kınlma noktalan" dışında, me- seleyı bir "ya hep ya hiç..." noktasına getınrseniz, ço- ğu kez kendiniz zararlı çıkarsınız. Yanı ışi bu noktaya getirenler zararlı çıkar. Ve en iyi olasılıkla, bir "Pırus Za- feri" kazanılabilır kı. bunun da kımseye hayn olmaz. Türkiyemizde sımflar arasındaki uçurum grtgıde de- rinleşirken; yitirecek bır şeyı kalmayan ve en kötüsü, umutlannı yitiren insanlanmız. "uçlara" sempatıyle ba- kar duruma gelmişlerdir. Bir yandan bu uçurumu, bir yandan da bu sempati- yiortadan kaldırmakzorundayız. "Altkımlıklen"ön pla- na çıkartan ve ademi merkeziyetçi bir demokrasi art- layışı ülkemiz için ne kadar tehlike içeren bır yaklaşım- sa, ülke bütünlüğünü "zart zurtla" sağlamanın müm- kün olduğunu sanan anlayış da. o kadar tehlikelidir. Aklımızı başımıza almamızın zamanı gelmış ve geç- mektedir. TTB ödülleri salıibiııi buldu ANKARA (Cumhuri>et Bürosu) - Türk Tabıplerı Bırlığı Merkez Konse) r rnın (TTB) 1997 yıhödüllensa- hiplenni buldu. TTB Basm Sağlık Ödülü, toplum sağ- lığını sürekli konu yaptığı ıçın gazetemız yazan Deniz Som'a. TTB'nın "Onur Ödülü" de toplumsal eşit- sizlikleredikkatçektigı için Korkut Boratav'a verildi. TTB'nin Fransız Kültür Merkez Konseyi Başkanı Füsun Sajek. ödülün "14 Mart Tıp BayramT nede- nıyle düzenlendiğini belirt- ti. Hekımliğin birlikte yol al- dığı birçok meslek grubu olduğunu kaydeden Sayek. "Bu işbirtiğinde en önemli yeri basın ruru>or. TTBola- rak ödüilerimizi. kalemini halk sağtığı adına kullanan- lara \-erdik" dı>e konuştu. TTB'nm Basın Sağlık Ödülü'nü alanlar şöyle: Sosyal tıp ve TTB ile il- gılı duyarlı çalışmalan içın MeldaÇetiner (AA): halk sağlığı konusundaki istikrar- lı haberleniçin Gülay De- mirtaş (Radıkal); halk sağ- lığı, hekim. sağlık persone- li sorunlannı gündeme ge- tirdikleri için Emek ve Ul- kede Gündem gazeteleri; sağlık konusundaki yakla- şımları ve bazı kurumlar için düzerdenen sağlık kurs- ları nedenıyle Eğıtım ve Sağlık Muhabirlen Derne- gi (ESAM); dınamık. cıd- dı haber anlayışı ve sağlık alanındaki duyarlılığı içın NTV;llAralı'kl997günü kamu çalışanlannm eyle- minde çektigi fotoğraf içın Ercan Arslan. "Basın Özel Ödülü". medya dünyasın- da cesur ve onurlu arayış- ları nedeniyle "Bağımsız tletişim Ağı"na; "Cengiz Kılıç İnsan Haklan \e De- mokrasi Ödülü", toplum- sal dayanışma ruhu adına yaptığı çalışmalar nedeniy- le "Bir Dakika Karanlık Eylemi"ne, özelleştırme ve baskılara karşı mücadele- leri nedeniyle de "Yatağan işçilerine" verildi. Bilım ve topluma katkılanyla TTB dostluğu ıçın SungurSav- ran. Metin Çulhaoglu ve TülinÖngen layık göriildü. "TTB içi özendirme ödü- lü" ise birinci basamakta çalışan hekimlere ulaşma çabalanndan doiayı "Sü- rekli Tıp Eğmm" dergısine verildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle