13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 MART 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 'Helen'in yazan Eric-Emmanuel Schmitt için aşk, iki kimlik arasında yaşanan her şeyin harmanı 'Oyıınlarımda her zaman aşk var' ÖZLEM GÜLŞEN Kenter Tıyatrosu'nda bu sezon sahnelenmeye başlanan 'Helen' (Les Yariations Enigmatiques)ad- lı ovunun yazan Eric-Emmanuel Schmitt, ov ununu ızley ıp Türk se- yırcısıyle tanışmak üzere İstan- bul'daydı. Schmıtt'ın lngılız bes- tecı Elgar'ın 'Enigma Çeşitleme- leri* parçasından esınlenerek yaz- dığı oyun. 28 yıldan ben tivatro- dan uzak yaşayan Alain Dejjon'u sahnelere geri döndürdü. Llke- mızde Müşfik Kenter \e Bekir Aksoy'un ovnadıkları oyun. Nor- veç in ıssız bır adasında tek başı- na yaşayan. Helen adlı bir kadın- la yazışan Nobel ödüllü Abel Znorko ile onunla bır söyleşı yap- mak üzere evıne gelen gazeteci Erık Larsen arasında geçen olay- lan anlatıyor. Yönetmenlığıni Mehmet Birki- ye'nın yaptıgı oyunu dılımıze Se- rap Babürkazandırdı. Fransız tı- yatrosunun 'golden boy'u olarak tanınan Schmitt. henüz 38 yaşm- da: ancak bugüne dek yazdığı ya- pıtlarıyla pek çok ödülün de sahı- bı. tkıncı oyunu 'Le Vısiteur'(Zi- >aretçi) ile 'Moliere' ödülünü alan sanatçı Lvon Konsenatuvan'nda müzık öğrenimini tamamladıktan sonra felsefe alanmda 'Diderotet la Metaphysique'(Dklerot ve Me- tafizik) başlıkh tezı ile doktorası- nı tamamladı. Aşkın cinsiyeti yoktur 1994 yılında yazdığt ılk roma- nı "La Secte des Egaistes' yaşamı birdüş olarak gören ınsanların gü- lünç öyküsüydü \e 'birinci ro- man' ödülünü kazandı. Sıra dış\ ınsanların sıra dışı serüvenlerim kâğıda döken Schmitt. oyunlann- da genellıkle kullandığı 'aşk' ko- nusuna da farklı bır gözle bakı- yor: "Aşkın cinsiyeti yoktur. İki kimlik arasında yaşanan duygu. tutku, çıkar. paylaşüan ve paylaşt- lamayan her şeyin hartnanıdır. aşk. Biryandan mutlu olursunuz. bir yandan da canınız >anar. Çık- maza girip "çıkar' biryol arama- ya başladığınız anda da duygula- nnıan yanı sıra zihniniz harekete geçer. Her seyi yerli yerine oturt- maksa sanıldığı kadar kolay degil- dir." Kenter Tiyatrosu'nda seyrettiği ovunun kendisini çok etkılediğini. tek bır sözcük Türkçe anlamama- sına karşın. oyunu sahneleyen sa- natçıların 'niteüğTkarşısındahay- rete düştüğünü söylüyor \e özel- likle Müşfik Kenter'in oyunculu- ğu hakkındakı görüşünü dile geti- riyor: "Insan dünyanın neresinde olursa olsun gerçek sanatçılarla karşı karşıya kaldığı anda dil un- sunı ortadan kalkı>or. Dünyanın pek çok yerinde birçok oyun izle- dinı. Müşfik Kenter iziediğim en i>i oy unculardan bir tanesi. Sahne- de dekor unsuruna önem \erme- Ae. (Fotoğraf: KADER TUGLA) tenter Tiyatrosu'nda sahnelenen 'Helen' oyununun yazan Fransız tiyatrosunun 'altın çocuğu' Eric-Emmanuel Schmit izlediği oyunundan çok etkilendi. Sanatçılann niteliği karşısında hayrete düşen yazar, 'Insan dünyanın neresinde olursa olsun gerçek sanatçılarla karşı karşıya kalchğı anda dil unsuru ortadan kalkıyor. Dünyanın pekçok yerinde birçok oyun izledim. Müşfik Kenter iziediğim en iyi oyunculardan bir tanesi' dedi. ye gerek kalmıyor." Ilk kez ülkemıze gelen sanatçı- yı şaşırtan bir başka durum da Kenter Tıyatrosu"nda sahnelenen oyunda iki oyuncu arasmdaki ya^ farkı. Gazeteci Enk Larsen'in ya- şının genç oluşu. kansı Helen öl- dükten sonra neden hâlâ yazara o- nun adma mektuplar gönderdiğı- ni daha lyı açıklıyor. Helen ya da bir başka kimlik, onun ihtiyacı olan şe>; o duyguyu onun yoklu- ğunu unatarak sürdünnek. < *&Hif müzdeki günlerde Nevv York ve Londra'da da sahnelenecek olan oyuna getirilen bu farklı yorum yazarın beğenisini kazandı. Önce müzik sonra felsefe Müzik öğrenımınden sonra fel- sefe alanında tez hazırlama nede- nıni şö>le açıklıvor Schmitt: "As- lında bu olayın öyküsü çok ilginç. Hep bir müzisycn olmayı düşün- müşümdür. Ancak 17 yaşımday- ken felsefeyle karşılaşmam ola> la- nn akışını degiştirdL Felsefenin >a- nında müzik. temel bir etkinlik ha- line dönüştü. Oysa felsefe bugün benim ayakta kalmamın *e oyun- lanmı yazarken kullandığım tek- niğin temelidir. Olgunluk çağına erişmem için felsefe eğitimine ihti- yacımvardı. İlkoyunlanmı 16 ya- şında yazmaya başladım. Çok ke- yifli \c zordu. İkinci oy undan son- ra " Insanlara söyleyecek hıçbır şe- yim >ok' diye düşündüm. Hayat tecrübesine: >ani yaşamay a ihtiya- cım vardı. Çok hi/Jı bir biçimde o -eKmtmteıi aHatrrrawrve ytamyfc." Bugiin Fransa'da, dramaturgola- rak çok özel bir konumda olma- mın nedeni de bu sanınm. Felse- feyletemellendirilmişbir bekleme- nin sonucunda ortaya çıkan her şey: benim yazdıklanm. 1 ' Oyunlanndakı" kışihklere dık- katle bakıldığında aslında onlann özellıkle entelektüel çe\ reden se- çilmiş ve bir yerlere gelmiş olan tıpler olduklanna dıkkat çekıyor Schmitt. Ancak bu entellektüeller ki aralarında Diderot ve Freud da \ar. tam istedıklen noktaya ulaş- tıklarını sandıkları anda aslında bunun hiç de öyle olmadığını fark edı>orlar '\rayışhiçbitmi\or.'O- nun Napıtları 'sıradan" değıl 'ola- ğandışı.' Fransa'da ınsanlar konıı- şulan. tartışılan \e "düşündüren' ovunları tercıh edıyorlar. Müzikal komedılerın ülke.sindc hcmen he- nıen hıçbiryeresahip olmadığını. Parıs"te. 'bir \ildaki giin' kadar çok sahne olduğunu. buralarda klasık \ e çagda^ olmak üzere hep özenle seçilmiş oyunlann sahne- kndiğinı bdfrtiyor. Schmttt, Törk tiyatro ızleyicisi iletanışmasını ıse Serap Babür'e borçlu. Babür'ün. kendı baglı olduğu ajansı arayarak bir yapıtını çe\ ırdığini \e oyunu izledıkten sonra da 'İyi ki böyle bir girişimde bulunmuş' dediğını belırtiyor 'Ziyaretçi' de sahnelenecek Şüphesiz vapılan çevırıler ko- nusunda da kimı sıkıntıları var. 'Yanşdilini'anlamadığı ıçinoyun- lannı sahnelendıklen ülkelerde gı- dip ızlemekte bulmuşçözümü. Bu açıdan bakıldığında da Babür'ün ne kadar güzel bir çeviri yaptığını sövlüvor hemen. Türk tivatro- sunun Fransa'da fazla tanınmadı- ğını. kendisınin de gelmeden ön- ce çaba göstermesıne rağmen pek fazla bılgneulasamadığını. ancak bundan soıırası ıçın KenterTiyat- rosu'nda 'Ziyaretçi' adlı oyunu- nun da sahnelenmesınden mutlu- kık duşacağını dıle getınyor. Ül- kemızde tiyatro adına yaşanan so- runlardan söz ettığımızde de as- lında kendı ülkesınde de bu tür so- runlarla sık >ık karşiiaştıklarını, en büyük sorunun da oyun yazan eksıkligi olduğunu vurguluyor. " Fransa'da<>>un yazan insansayv sı çok fazla. Ancak hu fazlalık bek- lenenle ters orantıda olunca orta- ya iyi şeyler çıkması çok zor olu- \or.~ Schmitt. Türkıye'nın hiçbir zaman Fran^adakı ekınsel düşün- ce dışında kalmadığını. ancak ne \azık kı karsılıklı ilışkilerin hep bır sınır engeline takıldığını üzü- lerek dıle getırıyor. Pekı Schmitt bir oyun yazarı olarak kendı ovunları dışında ne- leri izliyoT? 'Bulvar! BuKar! Bul- varî'ı olmadığı kesin. Klasikleri ve yeni sahnelenen oyunlan izli- yor. Ancak asla bir ızleyici gibi kol- tuğuna oturup rahat rahat değil. Sürekli aynntılara, oyunun sahne- ye konuluş tekniğine dikkat edi- yor. Çünkü 'dramatikyazaıiık' o- nun kimliği. Schmitt, Fransız tı- yatrosunda, şu anda tüm \etkinin yönetmenlerin elinde olduğunu, oysa oyun yazarları. oyuncular ve seyirci olmasa böyle bir yetkinin yok olup gidecegini göz ardı ettik- lerini düşünüyor. Peki ya kendi oyunlannı izlerken.. U O zaman bir 'kör' olduğumu düşünüyo- rum. GözJerimi kapatıyorum \e karanhğın içinde 'ışık'lann yan- masım bekliyonım. Bu bende mü- zikten ve radyoda dinlediğim oyunlardan kalan bir alışkaıüık: "öörmeden dinlemek'." Schmitt. genetde filmlerinde oyunculann pek fazla konuşmadığı Rene Cla- ir ile oyuncularını durmaksızın konuşturan MarcelPagnol arasın- da geçen bir diyalogu anlatıyor: "Clair ve Pagnol bir gün biriikte sohbet ederek y ürüyorlar. Bir ak- varyumun önündengeçerken Pag- nol Clair'e dönüyor \e balıklan gösteriyor: 'lşte senin oyuncula- rın°. Bu durumda sanınm ben Pagnol'un tarafındayım." Ancak Schmitt asla bir yönetmen olma- yı düşünmüyor. Bunun nedeni her yazdığı oyundan sonra 'gözfcmci' yanmın ortaya çıkması ve 'gor- sel'liğı safdışı bırakması. Açıkça- sı görsel kullanımlann (dekor) çok da gerekli olduğuna inanmı- >or. Bu düşüncesi, oyununu Ken- ter Tiyatrosu'nda izledikten son- ra daha da pekişmiş. Oyuncular ve aralarında geçen konuşmalar 'nitelik'liyse. daha fazla etkene gerek yok. Oyun sahneye konula- na dek içi rahat etmiyor sanatçı- nın. Se>ircinin tepkisını görmek ıse 'yazmanın" en büyük zevki. Yeni mıınunda Belmondo oynayacak Schmitt, 'yazma ze>kini' Cbm- pıegne'deki evinde, kedisi Le- onard'la birlikte paylaştığı yaşa- mında. her gün dört saat çalışarak devam ettiriyor. Yeni oyununun adı ıse 'Frederic'. Oyun. eylül a>ında Parıs'te sahneye konula- cak. Schmitt. son dönemlerde Fransız "star'lannı kafasına taktı- gını söylüyor ve yeni oyunundada Jean-Pİaul Belmondonun oynaya- cağının haberini veriyor. Ülke- mizden sonra bir süre ıçın lrlan- da'ya giden Schmitt. 'yenidendo- ğuş'un sımgesi olan bahann, ken- disinin yazma dönemi olduğunu vurguluyor. Peki yeni oyununun konusu ne° Bu oyunda da 'aşk' mı var? "Her zaman" diye yineliyor. Schmitt. Farklı yerlerde. zaman- larda ve kimliklerde: ama her za- man' 'aşk!' Acılıs 13 Mart'ta Viyana Ua Türk Filmleri Haftası Kültür Servisi - Türk sıneması- nın son örneklerinden filmlerın gösterıleceğı Türk fiimlen hafta- sı 'Sinema Türk-98' bu hafta V: i- yana'da başlı\or. Vivana'da kuru- îu 'Station \Vien' (Yiyana Istasy o- nu)derneğınınçalışmaları sonucu getınlen 7 uzun ve 5 kısa metrajlı fılm. 13 Mart Cuma akşamı yapı- lacak açıhşla bir hafta boyunca Vi- vanalı sanatseverlerle buluşacak. 'Tabutta Rövaşata" fılminın yönetmenı DenişZaim'ın veMı- nıar Sınan Ünıversıtesı Güzel Sa- natlar Fakültesi öğretim üyelerin- den Sabri Özaydının da konuk olarak katılacaâs hafta kapsamın- da bırde sürpnz fılm gösterilecek. 1960'lardan önce çekilmiş en ba- şanlı 10 Türk filmınden biri olan filmin. sponsorların desteğiyle onanlarak çok uzun bir süreden sonra ilk kez beyazperdeye yansı- tılacağı belirtıldi. Geçen hafta Münıh'te sona eren Türk Smema Günlen'yle ış- bırlığı içinde düzenlenen 'Sinema Türk-98'de şu filmler gösterile- cek: Tabutta Rövaşata (Derviş Za- im). Kasaba (Nuri BOge Ceylan). Sen de Gıtme...(Tunç Başaran). HolK'vvood Kaçaklan(Muammer Özer), IşıklarSönmesınlReisÇe- lik), Istanbul Kanatlanmın Altın- da (Mustafa Altıoklar) ve söz ko- nusu sürpnz fılm. Bu 7 filme ek olarak KerimanUlusoyun Türk Sineması' belgeseliyle Kenan Kt- uçın 'Eşarp' ^e 'Jilet\ Sırn Ka- rataş'm 'Eşyanın Direnişi'.Oktay Güzelogİu'nun 'Haarlüi've Nuri Bilge Ceylan'ın 'Koza' adlı kısa metrajlı filmleri de programda yeralı>or. Istanbul Kitap Fuan'nda Brecht'le ilgili açıkoturumlar ve film gösterileri düzenlenecek YasaksorularayanıtaranıyorKültür Servisi - Türkiye Yayıncılar Birlıği ve lstanbul Fuarcılık AŞ tarafın- dan düzenlenen l. Uluslararası tstanbul Kitap Fuan 20-29 Mart tarihlen arasın- da gerçekleştirilecek. Kitap fuan süre- since lstanbul Goethe Enstitüsü Alman Kitapçı ve Yayıncılann Borsa Birlıği ta- rafından sağlanan Brecht Özel Koleksi- yonu bir sergiyle tanıtılacak Fuarsüresinceaynca Bertolt Brechtle ilgili açıkoturumlar ve film gösterimle- ri düzenlenecek. 21 Mart Cumartesi gü- nü saat 14.00'te Z*hratpşiroğlu'nun >ö- nettiğı Beklan Algan. Zeliha Berksoy. Klaus Emmerich. ^'ücel Erten v e Meh- met L'lusoy'unkatıldığı "Brecht'iGünü- nıüzde Sahneye Koymak' konulu açıko- turum ızlenebılır. Yaşamının en gizli yanları 23 Mart'ta saat 12.00'deInesJacop'un yazdığı ve yönettığı Bertolt Brecht Bel- geseli ızleyıcilere sunulacak Brecht'in dünyacaünlü oyunu 'ÜçKuruşlukOpe- ra\ fahişeler, beleşçiler. dılenciler ve gangsterler hakkında çılgın bır yapıt. Brecht'in tarzı ve dili günümüzde de çağdaş tıyatroyu büyük ölçüde etkiliyor. Film. 'İJç Kuruşluk' operamn provala- rından sunulan kesitlerle Brecht'in tiyat- ro çalışmalannın güncelligini \e yerini belgeliyor. Belgeselin ardmdan ise Jut- ta Briickner'in yönettıği ve Peter Buch- holz'un başrolünü ovnadığı 'Aşk, De\- rim ve Diğer Tehlikeİi Işler' isimli filmi izlenebilecek. 10 Şubat 1998 Bertolt Brecht'in 100 doğum yıldönümüydü. Pekı Brecht gerçekte nasıldı? Film. Brecht hakkında daha önce hiç sorulma- mış ve özellikle eski Demokratik Al- manya'da sorulması yasaklanmış sorula- ra yanıt arıyor. Brecht'in kalp rahatsız- lıği davranışlanm nasıl etkiledi? Nevro- zu ılişkilennde nasıl bir rol oynadı? Filmin yönermeni, Bertolt Brecht'in yaşamının en gizli sorulanna yanıt bul- maya çalışarak oyuncu ve tiyatro yazan Peter Buchholz'u. Brecht'in yaşamının Jutta Briickner'in 'Aşk, De> rim ve Tehlikeİi İlişkiler' adlı fılm gösterilecek. dennlıklerine giden büyüleyici bir yol- culuğa çıkanyor. Brecht. Almanya'da kı- sa süreli eşsiz kanyerınden sonra 1933 yılında Nazilerden kaçmak için Dani- marka'ya gitti. Helen \\eigel ile evli ol- masına rağmen Ruth Berlau ile tanışa- rak yaşamının belki de en rutkulu aşkı- nı yaşadı. Bu dönemde ortağı Margare- teSteffin de Danimarka'da sürgüne gön- derildi. Danimarka sinemasında önemli bir yere sahip olan Astrid Henning-Jensen kendisiyle yapılan söyleşide Brecht"ın öze! yaşamıyla ilgili gerçekleri açıklı- >or. Brecht. kadınlan kullanarak onlan taciz mı ediyordu. yoksa sanatında esın kaynağı olarak mı görüyordu? Yakadın- lar. kendi gereksinimleri için mi onunla birlıktevdi? lşte Peter Buchholz, bu ger- çekleri araştınyor. Brecht'ın Danimar- ka'da sürgündeyken yaşadığı Svendborg Köyu'ne giden Buchholz. Brecht'le ilgi- li Venı gerçeklerbulmaya çalışıyor. Na- zılerin daha fazla büyümesinden korkan Brecht. 1938 yılında Stockholm'e gıttı. Ancak lsveçte konıünist hareketlere karşı bir korku olduğu için Brecht bura- da da sürekli gözetim altındaydı. Bu du- rum bugüne dek bu konuda tarafsız bir rutum izleyen Isveç tarafından inkâredi- lıyordu. Buchholz gizli dokümanlarla Brecht'in Isveç'te attığı her adamı takip ediyor. Politikacı C. H. Hermansson ve oyuncu Birgitta Vahlberg, Brecht'ın Is- veç'te geçirdiği tehlikelı dönemlerie il- gili öyküler anlatıyor. Gemiyle Finlandiya'ya kaçan Brecht, burada Finli yazar Hella >V'uolijoki'nın Marleback'deki evinde gizlendı. Bu sü- re içinde Hella ile birlikte 'Puntila ve uşağı Matti' isimli oyunu yazdı. Aynca uzun yaz gecelennden ve Maverback'te- ki saunalardan etkilenen Brecht. bu dö- nemde de erotik şiirler yazdı. Peter Buchholz, Brecht'in erotik hayallerini açığa çıkarmaya çalışıyor. Tiyatro yö- netmeni Vivica Bandler ve politikacı fılm yönetmeni Jörn Donner de Brecht'in özel yaşamıyla ilgili öyküler anlatıyor Hayran olduğu ülke olmasına rağmen Amerıka'da kendini hiçbir zaman evin- deymiş gibi hissetmeyen Brecht. 1947 yılında Avrupa'ya geri döndü. Önce Is- viçre daha sonra Avusturya'ya giden Brecht Almanya'ya geri dönerek Berli- ner Ensemble'yi kurdu. Demokratik Al- manya hükümeti. Brecht'i partideki pek de net olamayan etkisi yüzünden gerek- siz olarak görüyordu. Bir yandan kültü- rel bir ikon olarak yükselişini sürdüren Brecht, 1956 yılında ölümüne dek göze- tim altında rutulmuştu. Brecht'in birlik- te çalıştığı insanlar, arkadaşlan onunla il- gili kimsenin bilmediği öyküler anlatı- yorlar. Jutta Brückner ve Peter Buch- holz. filmin sonunda Brecht'in ölümün- den sonra bile anlaşılmasının güç oldu- ğunu belırtiyor. Kitap Fuan kapsamın- da. 27 Mart'ta saat 14.00'te Ahmet Ce- raal. Yılmaz Onay ve Özdemir Nut- ku'nun katılacağı 'Türkçede Brecht' isimli açıkoturum da yer alacak. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Düşünce Plattormu Olarak Üniversiteler... En yeni örnekle başlayalım. Son Ortadoğu buna- lımı sırasında Amerika Birleşik Devletleri yönetimınin bazı bakanlan, başta dışişleri bakanı olmak üzere, Amerika'daki çeşitti üniversitelere giderek olası bir sı- lahlı müdahale konusunda Amerikan üniversite gençliğinin nabzını tutmak zorunluluğunu duydular. Ve bu nabzın atış temposu, Amerikan yönetımine si- laha sanlma konusunda yeşıl ışık yakmadı. Bu olay, ABD'de üniversite kunjmunun kamuoyu oluşturmada ne denli etkin bir güce sahip bulundu- ğunun açık göstergesıdir. Burada kendini belli eden politik güç, besin kaynağını yalnızca bellı uzmanlık alanlanndan değil, fakat yaşanılan dünyada olup bı- tenlerin tanığı olma ve bunları bilgiyle beslenen ak- lın süzgecınden geçirmege/eneğ;nde bulan bırgüç- tür. 1945'te, yani Nazi yönetiminin yıkılışının hemen ardından Alman kamuoyunun antifaşist kesimi. sor- gulama ve hesaplaşmalannın kapsamına Alman üni- versitelerinin 1933-1945 dönemındeki tutumlannı da almışti. Bu olay da. bir ülkede ünıversıteye yönelik beklentiler açısından önem taşıyordu. Başka deyiş- le Alman kamuoyunun anılan kesimi. ünıversitelerin- den yalnızca geleneksel bir eğitimi değil. ama bunun yanı sıra ve en az bunun kadar, hiçbir totalıter rejimin onaylanmasının söz konusu olamayacağı bir evren- sel bakış açısını da beklemişti. Kısaca özetlemek gerekirse. Batı'nın siyasal dü- şünce tarihi, aynı zamanda Batı üniversitelerininpo- //t/ktutumlannın datarihidir; Batı, Rönesans'tan baş- layarak, üniversitelerini bilimsel çabaları açısından olduğu kadar, politik bağlamda da ne dediklen ve ne- leri demeleri gerektiği halde demedıklen açısından da sorgulamıştır. Üniversite kurumunun birincil varlık nedeninı oluş- turan evrensel açılım göz önünde tutulduğunda. böy- le bir beklenti ve sorgulama, çok doğal sayıimak ge- rekir. Çünkü sürekli kuşkuyla beslenen. varolan'm doğruluğundan sürekli kuşku duyabıldıği için varol- ması gereken'e giden yollan bulup açabılen bilimsel tutum'u tek yaşama biçimi bilen ideal üniversite, kuş- kucu bakışlannı yalnızca belli uzmanlık alanlarının içine hapsedemez. Öteki adı eleştırel tutum olan kuşkucu tutum, bir kez insan aklının doğal işleyiş bi- çimine dönüştükten sonra varoluş'u artık bütünüyle sorgulamaktan kendini alıkoyamaz. Bu aşamadan sonra kendisine hangi alanlara girmemesı gerektıği- ni göstermeye kalkışan buyurganlıklarla sürekli sa- vaşmak, eleştirel tutum için kalıcı yazgıya donüşür. Evrensel üniversite, böyle bir yazgıyı tarihi boyun- ca göze almaktan çekinmemiş olan kurumun adıdır. Eğer günümüzde Batı'nın üniversıtelerı. başarılarını ezberlettikleriyle değil, fakat düşündurebıldiklerıyle ölçüyortarsa, içinde serpihp gelıştıklen ortamları ılgı- lendiren her sorun konusunda görüş bıldırmeyı ve bu konularda bir tutum almayı doğal işlevlerinden sayı- yoriarsa, bilimsel özgürlükten yalnızca belli alanlar- da araştırma yapmanın özgürtüğü değıl, fakat her so- run karşısında bilimsel tutum alma özgürlüğü anla- şılıyorsa ve böyiece o üniversitelerde bTttmselliğin bir diğer adı da çokyönlü düşünebilmek ise. bütün bun- ların ortak temelini en geç Rönesans'tan günümüze uzanan bir evrensellik geleneğınde aramak gerekir. Türkiye'de, Darülfünun'un üniversiteye dönüşme- sinden bu yana uzanan çizgi. böyle bir evrensellik çız- gisinin henüz çok uzağındadır. Bugün Turk unıversı- telerinin başlangıcından günümüze ülke ve dünya sorunları konusunda ne gibi düşünsel tutumlar ser- gilediklerini konu alacak olası bir çalışma. ortaya ne yazık ki pek iç açıcı bir görünüm çıkartmayacaktır. Al- tı yüz yıllık bir ümmet toplumunun ardından gelen Cumhuriyet'in, yetmiş beş yıl gibi kısacık bir sürede sihirli değnek etkisi yaratması ve bu toplumu, birey- lerinin çoğu eleştirel düşünebilen bir topluma dö- nüştürmesi, elbet beklenemezdi. Ne var ki, üniversi- telerde böyle bır hedefe varma bağlamında en azın- dan karariı bir tutum alınabılırdı. Türkiye'de, üniversitelerin gerçek anlamda bırer düşünce platformu olabilmeleri bağlamında asıl ek- siklik, böyle bırtutuma yönelınmemesıdır. Bugün ül- kemizde gerek üniversitenin özerkhğınden. gerekse bilimsel özgürlükten anlaşılan, bu kavramların olma- sı gereken içeriklerine göre son derece kısıtlı bır ni- telik taşıdığı için, özerklık ve bilimsel özgürluk aslın- da işlevsiz birer kalıp olarak kalmaktadır. Neredeyse bütün yöneticilennı doğrudan seçme hakkından yok- sun bir özerkliğe ve yukandaki anlamda evrenselli- ğin yanına bile varamamış bır bilimsel özgürlüğe ra- zı olabilmişliğin başkaca bir açıklaması yoktur... Anadandoğma' 11 dalda aday I Kültür Servisi - Tüm zamanlann en başanlı Ingiliz fılmlerınden "Anadandoğma'lThe Full Monty), bu >ıl 50. kez verilecek olan İngıliz Akademısi Fılm Ödülleri (Bafta) kapsamında 11 dalda aday gösterildı. 'Anadandoğma'nın adaylıklanndan üçü en ıyı film. en ıv ı orifinal senaryo ve en iyi aktör kategorilerınden geldi. 'Mrs. Brovvn' ıse 8 ayn dalda ödüle aday göstcrilerek sıralamada ikinci sırayı aldı. Judı Dench. fılmdeki Kralıçe Elizabeth tiplemesıyle en ıvı kadın oyuncu dalında ödüle en yakın isım olarak görülüvor. 'Titanic' ise bu kez sadece aralannda en iyi film. yönetmen ve görsef efekt de olmak üzere 5 dalda adaylar arasına girebildi Ke\ ın Spacey ve Kım Basıngerda "LA. Confıdentıal'daki rolleriyle adaylar arasında yer aldılar. BUGUN • ÎSTANBUL DEVT.ET ThATROLARI'nda Taksim Sahnesi'nde saat 20 OO'de 'Ayışığında Şamata'. OdaTiyatrosu'nda saat 20.00de 'Miss Margarida Yöntemi'. Azız Nesin Sahnesi'nde saat 20.00'de 'Bir Casusa Agıt" adlı oyunlar izlenebılir. (249 69 44) • iDSO'da saat 20.00"de G. Verdi'nin 'Aida' adlı yapıtı yer alıyor. (51 10 23) • MİLLİ REASÜRA.NS ALDITORIliMda saat 19.00'da Cıhat Aşkın ve Mehru Ensari Keman ve Piyano ikilisi konseri izlenebılir. (232 54 64) • İFSAK'ta saat 19.30'da Süha Derbent'ın katıldığı 'Gezi Fotoğrafçıhğı ve Gezi Dergisi Tanıtımı'' başlıkh söyleşı yer alıyor. (292 18 07) • ÖZEL BEYKENT LİSESİ nde saat 13.00 - 16.00'da Prof. Dr. Türkei Minibaş'ın katıldığı '8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü Kutluyoruz' başlıkh söyleşi ve dinleti izlenebılir. (872 11 25) • BORUSAN KÜLTLTt VE SANAT MERKEZİ'nde saat 19.00-21 OO'de 'Taş Plaklarda Deneysel Müzik ve Bir Solist: Deniz kı/ı Eftalya' başlıkh söyleşi yer alıyor. (252 45 91)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle