Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 MART 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
'Helen'in yazan Eric-Emmanuel Schmitt için aşk, iki kimlik arasında yaşanan her şeyin harmanı
'Oyıınlarımda her zaman aşk var'
ÖZLEM GÜLŞEN
Kenter Tıyatrosu'nda bu sezon
sahnelenmeye başlanan 'Helen'
(Les Yariations Enigmatiques)ad-
lı ovunun yazan Eric-Emmanuel
Schmitt, ov ununu ızley ıp Türk se-
yırcısıyle tanışmak üzere İstan-
bul'daydı. Schmıtt'ın lngılız bes-
tecı Elgar'ın 'Enigma Çeşitleme-
leri* parçasından esınlenerek yaz-
dığı oyun. 28 yıldan ben tivatro-
dan uzak yaşayan Alain Dejjon'u
sahnelere geri döndürdü. Llke-
mızde Müşfik Kenter \e Bekir
Aksoy'un ovnadıkları oyun. Nor-
veç in ıssız bır adasında tek başı-
na yaşayan. Helen adlı bir kadın-
la yazışan Nobel ödüllü Abel
Znorko ile onunla bır söyleşı yap-
mak üzere evıne gelen gazeteci
Erık Larsen arasında geçen olay-
lan anlatıyor.
Yönetmenlığıni Mehmet Birki-
ye'nın yaptıgı oyunu dılımıze Se-
rap Babürkazandırdı. Fransız tı-
yatrosunun 'golden boy'u olarak
tanınan Schmitt. henüz 38 yaşm-
da: ancak bugüne dek yazdığı ya-
pıtlarıyla pek çok ödülün de sahı-
bı. tkıncı oyunu 'Le Vısiteur'(Zi-
>aretçi) ile 'Moliere' ödülünü alan
sanatçı Lvon Konsenatuvan'nda
müzık öğrenimini tamamladıktan
sonra felsefe alanmda 'Diderotet
la Metaphysique'(Dklerot ve Me-
tafizik) başlıkh tezı ile doktorası-
nı tamamladı.
Aşkın cinsiyeti yoktur
1994 yılında yazdığt ılk roma-
nı "La Secte des Egaistes' yaşamı
birdüş olarak gören ınsanların gü-
lünç öyküsüydü \e 'birinci ro-
man' ödülünü kazandı. Sıra dış\
ınsanların sıra dışı serüvenlerim
kâğıda döken Schmitt. oyunlann-
da genellıkle kullandığı 'aşk' ko-
nusuna da farklı bır gözle bakı-
yor: "Aşkın cinsiyeti yoktur. İki
kimlik arasında yaşanan duygu.
tutku, çıkar. paylaşüan ve paylaşt-
lamayan her şeyin hartnanıdır.
aşk. Biryandan mutlu olursunuz.
bir yandan da canınız >anar. Çık-
maza girip "çıkar' biryol arama-
ya başladığınız anda da duygula-
nnıan yanı sıra zihniniz harekete
geçer. Her seyi yerli yerine oturt-
maksa sanıldığı kadar kolay degil-
dir."
Kenter Tiyatrosu'nda seyrettiği
ovunun kendisini çok etkılediğini.
tek bır sözcük Türkçe anlamama-
sına karşın. oyunu sahneleyen sa-
natçıların 'niteüğTkarşısındahay-
rete düştüğünü söylüyor \e özel-
likle Müşfik Kenter'in oyunculu-
ğu hakkındakı görüşünü dile geti-
riyor: "Insan dünyanın neresinde
olursa olsun gerçek sanatçılarla
karşı karşıya kaldığı anda dil un-
sunı ortadan kalkı>or. Dünyanın
pek çok yerinde birçok oyun izle-
dinı. Müşfik Kenter iziediğim en
i>i oy unculardan bir tanesi. Sahne-
de dekor unsuruna önem \erme-
Ae.
(Fotoğraf: KADER TUGLA)
tenter Tiyatrosu'nda sahnelenen 'Helen' oyununun yazan
Fransız tiyatrosunun 'altın çocuğu' Eric-Emmanuel Schmit
izlediği oyunundan çok etkilendi. Sanatçılann niteliği karşısında
hayrete düşen yazar, 'Insan dünyanın neresinde olursa olsun
gerçek sanatçılarla karşı karşıya kalchğı anda dil unsuru ortadan
kalkıyor. Dünyanın pekçok yerinde birçok oyun izledim. Müşfik
Kenter iziediğim en iyi oyunculardan bir tanesi' dedi.
ye gerek kalmıyor."
Ilk kez ülkemıze gelen sanatçı-
yı şaşırtan bir başka durum da
Kenter Tıyatrosu"nda sahnelenen
oyunda iki oyuncu arasmdaki ya^
farkı. Gazeteci Enk Larsen'in ya-
şının genç oluşu. kansı Helen öl-
dükten sonra neden hâlâ yazara o-
nun adma mektuplar gönderdiğı-
ni daha lyı açıklıyor. Helen ya da
bir başka kimlik, onun ihtiyacı
olan şe>; o duyguyu onun yoklu-
ğunu unatarak sürdünnek.
<
*&Hif
müzdeki günlerde Nevv York ve
Londra'da da sahnelenecek olan
oyuna getirilen bu farklı yorum
yazarın beğenisini kazandı.
Önce müzik sonra felsefe
Müzik öğrenımınden sonra fel-
sefe alanında tez hazırlama nede-
nıni şö>le açıklıvor Schmitt: "As-
lında bu olayın öyküsü çok ilginç.
Hep bir müzisycn olmayı düşün-
müşümdür. Ancak 17 yaşımday-
ken felsefeyle karşılaşmam ola> la-
nn akışını degiştirdL Felsefenin >a-
nında müzik. temel bir etkinlik ha-
line dönüştü. Oysa felsefe bugün
benim ayakta kalmamın *e oyun-
lanmı yazarken kullandığım tek-
niğin temelidir. Olgunluk çağına
erişmem için felsefe eğitimine ihti-
yacımvardı. İlkoyunlanmı 16 ya-
şında yazmaya başladım. Çok ke-
yifli \c zordu. İkinci oy undan son-
ra " Insanlara söyleyecek hıçbır şe-
yim >ok' diye düşündüm. Hayat
tecrübesine: >ani yaşamay a ihtiya-
cım vardı. Çok hi/Jı bir biçimde o
-eKmtmteıi aHatrrrawrve ytamyfc."
Bugiin Fransa'da, dramaturgola-
rak çok özel bir konumda olma-
mın nedeni de bu sanınm. Felse-
feyletemellendirilmişbir bekleme-
nin sonucunda ortaya çıkan her
şey: benim yazdıklanm.
1
'
Oyunlanndakı" kışihklere dık-
katle bakıldığında aslında onlann
özellıkle entelektüel çe\ reden se-
çilmiş ve bir yerlere gelmiş olan
tıpler olduklanna dıkkat çekıyor
Schmitt. Ancak bu entellektüeller
ki aralarında Diderot ve Freud da
\ar. tam istedıklen noktaya ulaş-
tıklarını sandıkları anda aslında
bunun hiç de öyle olmadığını fark
edı>orlar '\rayışhiçbitmi\or.'O-
nun Napıtları 'sıradan" değıl 'ola-
ğandışı.' Fransa'da ınsanlar konıı-
şulan. tartışılan \e "düşündüren'
ovunları tercıh edıyorlar. Müzikal
komedılerın ülke.sindc hcmen he-
nıen hıçbiryeresahip olmadığını.
Parıs"te. 'bir \ildaki giin' kadar
çok sahne olduğunu. buralarda
klasık \ e çagda^ olmak üzere hep
özenle seçilmiş oyunlann sahne-
kndiğinı bdfrtiyor. Schmttt, Törk
tiyatro ızleyicisi iletanışmasını ıse
Serap Babür'e borçlu. Babür'ün.
kendı baglı olduğu ajansı arayarak
bir yapıtını çe\ ırdığini \e oyunu
izledıkten sonra da 'İyi ki böyle
bir girişimde bulunmuş' dediğını
belırtiyor
'Ziyaretçi' de sahnelenecek
Şüphesiz vapılan çevırıler ko-
nusunda da kimı sıkıntıları var.
'Yanşdilini'anlamadığı ıçinoyun-
lannı sahnelendıklen ülkelerde gı-
dip ızlemekte bulmuşçözümü. Bu
açıdan bakıldığında da Babür'ün
ne kadar güzel bir çeviri yaptığını
sövlüvor hemen. Türk tivatro-
sunun Fransa'da fazla tanınmadı-
ğını. kendisınin de gelmeden ön-
ce çaba göstermesıne rağmen pek
fazla bılgneulasamadığını. ancak
bundan soıırası ıçın KenterTiyat-
rosu'nda 'Ziyaretçi' adlı oyunu-
nun da sahnelenmesınden mutlu-
kık duşacağını dıle getınyor. Ül-
kemızde tiyatro adına yaşanan so-
runlardan söz ettığımızde de as-
lında kendı ülkesınde de bu tür so-
runlarla sık >ık karşiiaştıklarını,
en büyük sorunun da oyun yazan
eksıkligi olduğunu vurguluyor.
" Fransa'da<>>un yazan insansayv
sı çok fazla. Ancak hu fazlalık bek-
lenenle ters orantıda olunca orta-
ya iyi şeyler çıkması çok zor olu-
\or.~ Schmitt. Türkıye'nın hiçbir
zaman Fran^adakı ekınsel düşün-
ce dışında kalmadığını. ancak ne
\azık kı karsılıklı ilışkilerin hep
bır sınır engeline takıldığını üzü-
lerek dıle getırıyor.
Pekı Schmitt bir oyun yazarı
olarak kendı ovunları dışında ne-
leri izliyoT? 'Bulvar! BuKar! Bul-
varî'ı olmadığı kesin. Klasikleri
ve yeni sahnelenen oyunlan izli-
yor.
Ancak asla bir ızleyici gibi kol-
tuğuna oturup rahat rahat değil.
Sürekli aynntılara, oyunun sahne-
ye konuluş tekniğine dikkat edi-
yor. Çünkü 'dramatikyazaıiık' o-
nun kimliği. Schmitt, Fransız tı-
yatrosunda, şu anda tüm \etkinin
yönetmenlerin elinde olduğunu,
oysa oyun yazarları. oyuncular ve
seyirci olmasa böyle bir yetkinin
yok olup gidecegini göz ardı ettik-
lerini düşünüyor. Peki ya kendi
oyunlannı izlerken.. U
O zaman
bir 'kör' olduğumu düşünüyo-
rum. GözJerimi kapatıyorum \e
karanhğın içinde 'ışık'lann yan-
masım bekliyonım. Bu bende mü-
zikten ve radyoda dinlediğim
oyunlardan kalan bir alışkaıüık:
"öörmeden dinlemek'." Schmitt.
genetde filmlerinde oyunculann
pek fazla konuşmadığı Rene Cla-
ir ile oyuncularını durmaksızın
konuşturan MarcelPagnol arasın-
da geçen bir diyalogu anlatıyor:
"Clair ve Pagnol bir gün biriikte
sohbet ederek y ürüyorlar. Bir ak-
varyumun önündengeçerken Pag-
nol Clair'e dönüyor \e balıklan
gösteriyor: 'lşte senin oyuncula-
rın°. Bu durumda sanınm ben
Pagnol'un tarafındayım." Ancak
Schmitt asla bir yönetmen olma-
yı düşünmüyor. Bunun nedeni her
yazdığı oyundan sonra 'gözfcmci'
yanmın ortaya çıkması ve 'gor-
sel'liğı safdışı bırakması. Açıkça-
sı görsel kullanımlann (dekor)
çok da gerekli olduğuna inanmı-
>or. Bu düşüncesi, oyununu Ken-
ter Tiyatrosu'nda izledikten son-
ra daha da pekişmiş. Oyuncular
ve aralarında geçen konuşmalar
'nitelik'liyse. daha fazla etkene
gerek yok. Oyun sahneye konula-
na dek içi rahat etmiyor sanatçı-
nın. Se>ircinin tepkisını görmek
ıse 'yazmanın" en büyük zevki.
Yeni mıınunda
Belmondo oynayacak
Schmitt, 'yazma ze>kini' Cbm-
pıegne'deki evinde, kedisi Le-
onard'la birlikte paylaştığı yaşa-
mında. her gün dört saat çalışarak
devam ettiriyor. Yeni oyununun
adı ıse 'Frederic'. Oyun. eylül
a>ında Parıs'te sahneye konula-
cak. Schmitt. son dönemlerde
Fransız "star'lannı kafasına taktı-
gını söylüyor ve yeni oyunundada
Jean-Pİaul Belmondonun oynaya-
cağının haberini veriyor. Ülke-
mizden sonra bir süre ıçın lrlan-
da'ya giden Schmitt. 'yenidendo-
ğuş'un sımgesi olan bahann, ken-
disinin yazma dönemi olduğunu
vurguluyor. Peki yeni oyununun
konusu ne° Bu oyunda da 'aşk' mı
var? "Her zaman" diye yineliyor.
Schmitt. Farklı yerlerde. zaman-
larda ve kimliklerde: ama her za-
man' 'aşk!'
Acılıs 13 Mart'ta
Viyana Ua
Türk
Filmleri
Haftası
Kültür Servisi - Türk sıneması-
nın son örneklerinden filmlerın
gösterıleceğı Türk fiimlen hafta-
sı 'Sinema Türk-98' bu hafta V:
i-
yana'da başlı\or. Vivana'da kuru-
îu 'Station \Vien' (Yiyana Istasy o-
nu)derneğınınçalışmaları sonucu
getınlen
7
uzun ve 5 kısa metrajlı
fılm. 13 Mart Cuma akşamı yapı-
lacak açıhşla bir hafta boyunca Vi-
vanalı sanatseverlerle buluşacak.
'Tabutta Rövaşata" fılminın
yönetmenı DenişZaim'ın veMı-
nıar Sınan Ünıversıtesı Güzel Sa-
natlar Fakültesi öğretim üyelerin-
den Sabri Özaydının da konuk
olarak katılacaâs hafta kapsamın-
da bırde sürpnz fılm gösterilecek.
1960'lardan önce çekilmiş en ba-
şanlı 10 Türk filmınden biri olan
filmin. sponsorların desteğiyle
onanlarak çok uzun bir süreden
sonra ilk kez beyazperdeye yansı-
tılacağı belirtıldi.
Geçen hafta Münıh'te sona
eren Türk Smema Günlen'yle ış-
bırlığı içinde düzenlenen 'Sinema
Türk-98'de şu filmler gösterile-
cek: Tabutta Rövaşata (Derviş Za-
im). Kasaba (Nuri BOge Ceylan).
Sen de Gıtme...(Tunç Başaran).
HolK'vvood Kaçaklan(Muammer
Özer), IşıklarSönmesınlReisÇe-
lik), Istanbul Kanatlanmın Altın-
da (Mustafa Altıoklar) ve söz ko-
nusu sürpnz fılm. Bu 7 filme ek
olarak KerimanUlusoyun Türk
Sineması' belgeseliyle Kenan Kt-
uçın 'Eşarp' ^e 'Jilet\ Sırn Ka-
rataş'm 'Eşyanın Direnişi'.Oktay
Güzelogİu'nun 'Haarlüi've Nuri
Bilge Ceylan'ın 'Koza' adlı kısa
metrajlı filmleri de programda
yeralı>or.
Istanbul Kitap Fuan'nda Brecht'le ilgili açıkoturumlar ve film gösterileri düzenlenecek
YasaksorularayanıtaranıyorKültür Servisi - Türkiye Yayıncılar
Birlıği ve lstanbul Fuarcılık AŞ tarafın-
dan düzenlenen l. Uluslararası tstanbul
Kitap Fuan 20-29 Mart tarihlen arasın-
da gerçekleştirilecek. Kitap fuan süre-
since lstanbul Goethe Enstitüsü Alman
Kitapçı ve Yayıncılann Borsa Birlıği ta-
rafından sağlanan Brecht Özel Koleksi-
yonu bir sergiyle tanıtılacak
Fuarsüresinceaynca Bertolt Brechtle
ilgili açıkoturumlar ve film gösterimle-
ri düzenlenecek. 21 Mart Cumartesi gü-
nü saat 14.00'te Z*hratpşiroğlu'nun >ö-
nettiğı Beklan Algan. Zeliha Berksoy.
Klaus Emmerich. ^'ücel Erten v e Meh-
met L'lusoy'unkatıldığı "Brecht'iGünü-
nıüzde Sahneye Koymak' konulu açıko-
turum ızlenebılır.
Yaşamının en gizli yanları
23 Mart'ta saat 12.00'deInesJacop'un
yazdığı ve yönettığı Bertolt Brecht Bel-
geseli ızleyıcilere sunulacak Brecht'in
dünyacaünlü oyunu 'ÜçKuruşlukOpe-
ra\ fahişeler, beleşçiler. dılenciler ve
gangsterler hakkında çılgın bır yapıt.
Brecht'in tarzı ve dili günümüzde de
çağdaş tıyatroyu büyük ölçüde etkiliyor.
Film. 'İJç Kuruşluk' operamn provala-
rından sunulan kesitlerle Brecht'in tiyat-
ro çalışmalannın güncelligini \e yerini
belgeliyor. Belgeselin ardmdan ise Jut-
ta Briickner'in yönettıği ve Peter Buch-
holz'un başrolünü ovnadığı 'Aşk, De\-
rim ve Diğer Tehlikeİi Işler' isimli filmi
izlenebilecek. 10 Şubat 1998 Bertolt
Brecht'in 100 doğum yıldönümüydü.
Pekı Brecht gerçekte nasıldı? Film.
Brecht hakkında daha önce hiç sorulma-
mış ve özellikle eski Demokratik Al-
manya'da sorulması yasaklanmış sorula-
ra yanıt arıyor. Brecht'in kalp rahatsız-
lıği davranışlanm nasıl etkiledi? Nevro-
zu ılişkilennde nasıl bir rol oynadı?
Filmin yönermeni, Bertolt Brecht'in
yaşamının en gizli sorulanna yanıt bul-
maya çalışarak oyuncu ve tiyatro yazan
Peter Buchholz'u. Brecht'in yaşamının
Jutta Briickner'in 'Aşk, De> rim ve Tehlikeİi İlişkiler' adlı fılm gösterilecek.
dennlıklerine giden büyüleyici bir yol-
culuğa çıkanyor. Brecht. Almanya'da kı-
sa süreli eşsiz kanyerınden sonra 1933
yılında Nazilerden kaçmak için Dani-
marka'ya gitti. Helen \\eigel ile evli ol-
masına rağmen Ruth Berlau ile tanışa-
rak yaşamının belki de en rutkulu aşkı-
nı yaşadı. Bu dönemde ortağı Margare-
teSteffin de Danimarka'da sürgüne gön-
derildi.
Danimarka sinemasında önemli bir
yere sahip olan Astrid Henning-Jensen
kendisiyle yapılan söyleşide Brecht"ın
öze! yaşamıyla ilgili gerçekleri açıklı-
>or. Brecht. kadınlan kullanarak onlan
taciz mı ediyordu. yoksa sanatında esın
kaynağı olarak mı görüyordu? Yakadın-
lar. kendi gereksinimleri için mi onunla
birlıktevdi? lşte Peter Buchholz, bu ger-
çekleri araştınyor. Brecht'ın Danimar-
ka'da sürgündeyken yaşadığı Svendborg
Köyu'ne giden Buchholz. Brecht'le ilgi-
li Venı gerçeklerbulmaya çalışıyor. Na-
zılerin daha fazla büyümesinden korkan
Brecht. 1938 yılında Stockholm'e gıttı.
Ancak lsveçte konıünist hareketlere
karşı bir korku olduğu için Brecht bura-
da da sürekli gözetim altındaydı. Bu du-
rum bugüne dek bu konuda tarafsız bir
rutum izleyen Isveç tarafından inkâredi-
lıyordu. Buchholz gizli dokümanlarla
Brecht'in Isveç'te attığı her adamı takip
ediyor. Politikacı C. H. Hermansson ve
oyuncu Birgitta Vahlberg, Brecht'ın Is-
veç'te geçirdiği tehlikelı dönemlerie il-
gili öyküler anlatıyor.
Gemiyle Finlandiya'ya kaçan Brecht,
burada Finli yazar Hella >V'uolijoki'nın
Marleback'deki evinde gizlendı. Bu sü-
re içinde Hella ile birlikte 'Puntila ve
uşağı Matti' isimli oyunu yazdı. Aynca
uzun yaz gecelennden ve Maverback'te-
ki saunalardan etkilenen Brecht. bu dö-
nemde de erotik şiirler yazdı. Peter
Buchholz, Brecht'in erotik hayallerini
açığa çıkarmaya çalışıyor. Tiyatro yö-
netmeni Vivica Bandler ve politikacı
fılm yönetmeni Jörn Donner de
Brecht'in özel yaşamıyla ilgili öyküler
anlatıyor
Hayran olduğu ülke olmasına rağmen
Amerıka'da kendini hiçbir zaman evin-
deymiş gibi hissetmeyen Brecht. 1947
yılında Avrupa'ya geri döndü. Önce Is-
viçre daha sonra Avusturya'ya giden
Brecht Almanya'ya geri dönerek Berli-
ner Ensemble'yi kurdu. Demokratik Al-
manya hükümeti. Brecht'i partideki pek
de net olamayan etkisi yüzünden gerek-
siz olarak görüyordu. Bir yandan kültü-
rel bir ikon olarak yükselişini sürdüren
Brecht, 1956 yılında ölümüne dek göze-
tim altında rutulmuştu. Brecht'in birlik-
te çalıştığı insanlar, arkadaşlan onunla il-
gili kimsenin bilmediği öyküler anlatı-
yorlar. Jutta Brückner ve Peter Buch-
holz. filmin sonunda Brecht'in ölümün-
den sonra bile anlaşılmasının güç oldu-
ğunu belırtiyor. Kitap Fuan kapsamın-
da. 27 Mart'ta saat 14.00'te Ahmet Ce-
raal. Yılmaz Onay ve Özdemir Nut-
ku'nun katılacağı 'Türkçede Brecht'
isimli açıkoturum da yer alacak.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Düşünce Plattormu
Olarak Üniversiteler...
En yeni örnekle başlayalım. Son Ortadoğu buna-
lımı sırasında Amerika Birleşik Devletleri yönetimınin
bazı bakanlan, başta dışişleri bakanı olmak üzere,
Amerika'daki çeşitti üniversitelere giderek olası bir sı-
lahlı müdahale konusunda Amerikan üniversite
gençliğinin nabzını tutmak zorunluluğunu duydular.
Ve bu nabzın atış temposu, Amerikan yönetımine si-
laha sanlma konusunda yeşıl ışık yakmadı.
Bu olay, ABD'de üniversite kunjmunun kamuoyu
oluşturmada ne denli etkin bir güce sahip bulundu-
ğunun açık göstergesıdir. Burada kendini belli eden
politik güç, besin kaynağını yalnızca bellı uzmanlık
alanlanndan değil, fakat yaşanılan dünyada olup bı-
tenlerin tanığı olma ve bunları bilgiyle beslenen ak-
lın süzgecınden geçirmege/eneğ;nde bulan bırgüç-
tür.
1945'te, yani Nazi yönetiminin yıkılışının hemen
ardından Alman kamuoyunun antifaşist kesimi. sor-
gulama ve hesaplaşmalannın kapsamına Alman üni-
versitelerinin 1933-1945 dönemındeki tutumlannı da
almışti. Bu olay da. bir ülkede ünıversıteye yönelik
beklentiler açısından önem taşıyordu. Başka deyiş-
le Alman kamuoyunun anılan kesimi. ünıversitelerin-
den yalnızca geleneksel bir eğitimi değil. ama bunun
yanı sıra ve en az bunun kadar, hiçbir totalıter rejimin
onaylanmasının söz konusu olamayacağı bir evren-
sel bakış açısını da beklemişti.
Kısaca özetlemek gerekirse. Batı'nın siyasal dü-
şünce tarihi, aynı zamanda Batı üniversitelerininpo-
//t/ktutumlannın datarihidir; Batı, Rönesans'tan baş-
layarak, üniversitelerini bilimsel çabaları açısından
olduğu kadar, politik bağlamda da ne dediklen ve ne-
leri demeleri gerektiği halde demedıklen açısından
da sorgulamıştır.
Üniversite kurumunun birincil varlık nedeninı oluş-
turan evrensel açılım göz önünde tutulduğunda. böy-
le bir beklenti ve sorgulama, çok doğal sayıimak ge-
rekir. Çünkü sürekli kuşkuyla beslenen. varolan'm
doğruluğundan sürekli kuşku duyabıldıği için varol-
ması gereken'e giden yollan bulup açabılen bilimsel
tutum'u tek yaşama biçimi bilen ideal üniversite, kuş-
kucu bakışlannı yalnızca belli uzmanlık alanlarının
içine hapsedemez. Öteki adı eleştırel tutum olan
kuşkucu tutum, bir kez insan aklının doğal işleyiş bi-
çimine dönüştükten sonra varoluş'u artık bütünüyle
sorgulamaktan kendini alıkoyamaz. Bu aşamadan
sonra kendisine hangi alanlara girmemesı gerektıği-
ni göstermeye kalkışan buyurganlıklarla sürekli sa-
vaşmak, eleştirel tutum için kalıcı yazgıya donüşür.
Evrensel üniversite, böyle bir yazgıyı tarihi boyun-
ca göze almaktan çekinmemiş olan kurumun adıdır.
Eğer günümüzde Batı'nın üniversıtelerı. başarılarını
ezberlettikleriyle değil, fakat düşündurebıldiklerıyle
ölçüyortarsa, içinde serpihp gelıştıklen ortamları ılgı-
lendiren her sorun konusunda görüş bıldırmeyı ve bu
konularda bir tutum almayı doğal işlevlerinden sayı-
yoriarsa, bilimsel özgürlükten yalnızca belli alanlar-
da araştırma yapmanın özgürtüğü değıl, fakat her so-
run karşısında bilimsel tutum alma özgürlüğü anla-
şılıyorsa ve böyiece o üniversitelerde bTttmselliğin bir
diğer adı da çokyönlü düşünebilmek ise. bütün bun-
ların ortak temelini en geç Rönesans'tan günümüze
uzanan bir evrensellik geleneğınde aramak gerekir.
Türkiye'de, Darülfünun'un üniversiteye dönüşme-
sinden bu yana uzanan çizgi. böyle bir evrensellik çız-
gisinin henüz çok uzağındadır. Bugün Turk unıversı-
telerinin başlangıcından günümüze ülke ve dünya
sorunları konusunda ne gibi düşünsel tutumlar ser-
gilediklerini konu alacak olası bir çalışma. ortaya ne
yazık ki pek iç açıcı bir görünüm çıkartmayacaktır. Al-
tı yüz yıllık bir ümmet toplumunun ardından gelen
Cumhuriyet'in, yetmiş beş yıl gibi kısacık bir sürede
sihirli değnek etkisi yaratması ve bu toplumu, birey-
lerinin çoğu eleştirel düşünebilen bir topluma dö-
nüştürmesi, elbet beklenemezdi. Ne var ki, üniversi-
telerde böyle bır hedefe varma bağlamında en azın-
dan karariı bir tutum alınabılırdı.
Türkiye'de, üniversitelerin gerçek anlamda bırer
düşünce platformu olabilmeleri bağlamında asıl ek-
siklik, böyle bırtutuma yönelınmemesıdır. Bugün ül-
kemizde gerek üniversitenin özerkhğınden. gerekse
bilimsel özgürlükten anlaşılan, bu kavramların olma-
sı gereken içeriklerine göre son derece kısıtlı bır ni-
telik taşıdığı için, özerklık ve bilimsel özgürluk aslın-
da işlevsiz birer kalıp olarak kalmaktadır. Neredeyse
bütün yöneticilennı doğrudan seçme hakkından yok-
sun bir özerkliğe ve yukandaki anlamda evrenselli-
ğin yanına bile varamamış bır bilimsel özgürlüğe ra-
zı olabilmişliğin başkaca bir açıklaması yoktur...
Anadandoğma' 11 dalda aday
I Kültür Servisi - Tüm zamanlann en başanlı
Ingiliz fılmlerınden "Anadandoğma'lThe Full
Monty), bu >ıl 50. kez verilecek olan İngıliz
Akademısi Fılm Ödülleri (Bafta) kapsamında 11
dalda aday gösterildı. 'Anadandoğma'nın
adaylıklanndan üçü en ıyı film. en ıv ı orifinal
senaryo ve en iyi aktör kategorilerınden geldi. 'Mrs.
Brovvn' ıse 8 ayn dalda ödüle aday göstcrilerek
sıralamada ikinci sırayı aldı. Judı Dench. fılmdeki
Kralıçe Elizabeth tiplemesıyle en ıvı kadın oyuncu
dalında ödüle en yakın isım olarak görülüvor.
'Titanic' ise bu kez sadece aralannda en iyi film.
yönetmen ve görsef efekt de olmak üzere 5 dalda
adaylar arasına girebildi Ke\ ın Spacey ve Kım
Basıngerda "LA. Confıdentıal'daki rolleriyle
adaylar arasında yer aldılar.
BUGUN
• ÎSTANBUL DEVT.ET ThATROLARI'nda
Taksim Sahnesi'nde saat 20 OO'de 'Ayışığında
Şamata'. OdaTiyatrosu'nda saat 20.00de 'Miss
Margarida Yöntemi'. Azız Nesin Sahnesi'nde saat
20.00'de 'Bir Casusa Agıt" adlı oyunlar izlenebılir.
(249 69 44)
• iDSO'da saat 20.00"de G. Verdi'nin 'Aida' adlı
yapıtı yer alıyor. (51 10 23)
• MİLLİ REASÜRA.NS ALDITORIliMda saat
19.00'da Cıhat Aşkın ve Mehru Ensari Keman ve
Piyano ikilisi konseri izlenebılir. (232 54 64)
• İFSAK'ta saat 19.30'da Süha Derbent'ın katıldığı
'Gezi Fotoğrafçıhğı ve Gezi Dergisi Tanıtımı'' başlıkh
söyleşı yer alıyor. (292 18 07)
• ÖZEL BEYKENT LİSESİ nde saat 13.00 -
16.00'da Prof. Dr. Türkei Minibaş'ın katıldığı '8
Mart Dünya Kadınlar Günü'nü Kutluyoruz' başlıkh
söyleşi ve dinleti izlenebılir. (872 11 25)
• BORUSAN KÜLTLTt VE SANAT
MERKEZİ'nde saat 19.00-21 OO'de 'Taş Plaklarda
Deneysel Müzik ve Bir Solist: Deniz kı/ı Eftalya'
başlıkh söyleşi yer alıyor. (252 45 91)