Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12 MART 1998 PERŞEMBE
12 KULTUR
Balkan Naci tslimyeli'nin 'Suret' başlıklı sergisi, 4 Nisan'a dek Atatürk Kültür Merkezi'nde
Kendine doğru uzun bir yolcuhık
AHU ANTMEN
Atatürk Kültür Merkezi'nde açtığı "Su-
ret" başlıklı sergisinde. geleneksel halk
sanatına konu olmuş efsanevi öykükri.
kahramanları v e olaylan çağdaş bir bakış-
la yorumlayan Balkan Naci İslimyeli. top-
lumsal belleğimizde yer etmiş o imgesel
dünjayı güncel bir gerçekliğe dönüştürü-
vor. "Şahmeran". "Ah Minel Aşk", "Fer-
hat ile Şirin". "Hicaz Demiryolu" gibi.
halk resimlerine de konu olmuş masalla-
rın, kahramanlann özüne keşfe çıkan sa-
natçı. kendi deyimiyle u
zamansız,mekân-
sız, ulussuz" bir boyutta. insanlar var ol-
dukça değişmeyen ve değişmeyecek te-
mel gerçekkri irdeliyor.
"Suret" dizisi. uzun bir yürüyüşün du-
raklanndan sayılabilir. Sanatının belirle-
yici özelliği olan "arayış'' olgusunun hem
içeriksel. hem görsel metaforu sayılabile-
cek bir yürüyüş. bir > ol teması var Balkan
Naci'nin dağarcığında: Genelde birevin.
özelde sanatçı-bireyin kendine uzanany ü-
rüyüşü, kendine doğru çıktığı yolculuk.
ilk yapıtlarını v erdiği 1970'li yıllardan bu
yana izlerini sürebildığimiz temalar...
'l990'h yılardagerçekleştirdiği "Sır", "tz".
"Söz" gibi sergilerde de bu arayışı sürdü-
ren. bu arada kimlik çatışmalannı, kayma-
larını ve hatta "Deli Gömleği''nde olduğu
gibi kimlik bunalımlannı. kendini yıtiriş-
lerı görsel bir dille aktaran Balkan Naci,
"Suret"te ise sanki bir 'yürieşme'nin altı-
nı çizivor.
'Suret neyin resmidir?''
"Suret neyin resmidir" dıye soru> or bu
sergısınde sanatçı. Son dönem sergilerin-
de olduğu gibi. yine dille tevnas ederek
kuruyor görsel dünyasını: "Sanatçının ken-
di yoluna gittiğinin resmidir". "İnsanın
kendiölümünü taşıdığının resmidir", "Sa-
natçının yüksekliği yerdeki yalnızlığuıın
resmjdir" gibi başlıklarla yanıtlannı ver-
dığı o soruyu. maceraperest bir sanatçınm
kendi kendine oynadığı bir oyunun kura-
Sanatçuun nefes alıp nefes verdiğinin resmidir. 1997-1998. Sanaün sanatçuım gerçek yüzü okiuğunun resmidir, 1997-1998.
Balkan Naci'nin kendini ifade edebilmek adına sınırsız özgürlüğe olan inancmı kavrayabilmek
için bugüne dek gerçekleştirdiği sergilere bakmak yeterli. 'Suret
7
, bu açıdan, Balkan Naci'nin
sanatsal sürecinde yeni bir adım olarak değerlendirilebilir. Bilgisayar teknolojisiyle üretilmiş bu
resimler de yeni ve farklı bir ifade arayışının ürünleri. Bunlan 'yeni' kılan ve evrensel boyuta
taşıyan ise Balkan Naci'nin elinin altındaki malzemeyi güncel sorularla kuşatabilmesi...
hna dönüştürüvor. "Suret" dizisinde yer
alan tüm resımlenn kahramanı. yine sanat-
çının kendisı. Kimi zaman şizofrenik bir
kişilik olarak ("Sanatçının ikiyebölündü-
ğünün resmidir". '•Sanatçının kendiniödiü-
lendirdiğinin resmidir". Sanatçının ken-
divlecenkettiğinin resmidir" gibilçıkıyor
karşımıza. kimi zaman kendisiyle banşmış
bir sanatçi ("Sanatçının kendini kutsadı-
ğının resmidir'')... "Surefinözünübirbi-
linç övküsüoluşturuyor belki de: "Sanat-
çının hem azalıp hem çoğaldığının resmi-
dir...'' Balkan Naci. bu dizinin kaynağını
oluşturan arketiplerin altını çizerek. geç-
mişten günümüze uzanan insanhk duru-
munun öyküsünü bir sanatçı olarak can-
landırmaya soyunuyor. Halk efsanelenn-
deki kökenlerinden vola çıkarak okundu-
ğunda mizahi bir tavırla geleneğe eklem-
lenen "Suret" resimleri, tarihsel süreç için-
de insanın kat ettiği yol düşünüldüğünde
farklı bir boyut kazanıyorlar. Balkan Na-
ci. ilk dönem resimlerinde de daha gele-
neksel malzemelerle ortaya koyduğu bu
yaklaşımla folklorun çağdaş. bir taşıyıcı-
sı oluyor. Bu resimleri "yeni" kılan ve ev-
rensel bir boyuta taşıyan ise Balkan Na-
ci'nin, elinin altındaki malzemeyi güncel
sorularlakuşatabilmesi... Sanatçıya yarat-
ma dürtüsünü verenin ne olduğu sorunsa-
lı biryana. günümüzde bireyin yaşam mü-
cadelesi. yalnızlıgı. insan ilişkileri. ölüm
düşüncesi gibi çeşitli konulan gündeme ge-
tiriyor "Surefteki resimler.
Farklı ifade biçimleri
Sanatçının bu sergisinde de süren kim-
lik. benlik arayışlan. tu\alden mekân dü-
zenlemelerine uzanan farklı ifade biçim-
lerine \e kullandığı malzemelere de yan-
sıyor. Balkan Naci'nin kendini ifade ede-
bilmek adına sınırsız özgürlüğe olan inan-
cmı kavrayabilmek için bugüne dek ger-
çekleştirdiği sergilere bakmak yeterli. •'Su-
ret'''. bu açıdan, Balkan Naci'nin sanatsal
sürecinde yeni bir adım olarak değerlen-
dirilebilir. Bilgisayar teknoloji>le üretilmiş
bu resimler de yeni ve farkh bir ifade ara-
yışının ürünlen.
Sanatta disiplinlerarası diyaloğa son de-
rece eğilimli olan \e dogrusu farkh alan-
lardadaiddialı görünen Balkan Naci. "Su-
ret" dizisinde geleneksel resim çerçevesi
içinde çeşitli sanatlan birleştirme yoluna
gidiyor. Hem fotoğrafa. hem sinemaya,
hem tiyatrov a hem de edebıyata yakın du-
ran bu çok boyutlu resimler. günümüzün
gelişen teknolojisinden yararlanıyor. ama
bir yandan da 'çerçeveyi' aşmıyor. Yani
teknoloji. sanatın kendisinden rol çalmı-
yor. resme gölge etmiyor.
"Suret" sergisinin bir ilginç yanı da
Balkan Naci'nin sadık izleyıcilerinin he-
men fark edebileceği. geçmişe gönderme-
leri... Yıllar önce boyayla yarattığı görsel
dünyayı, bu kez farklı bir dille anlatıyor
sanatçı. "Suret" sergisinin. sergi kapsamm-
daki kimlik yüzleşmeleri dışında bir tür
"yüzteşme" özelliği taşımasmın bir nede-
ni debu olsa gerek... Balkan Naci'nin yol-
culuğu ise yine sürecek kuşkusuz... İnsan
kendine bütünüyle kavuşur mu ki hiç?
Atatürk Kültür Merkezi'ndeki sergi. 4
Nisan'a dek sürüyor.
Fassbinder, yaşamı da bir oyun ya dafilm gibi küçük küçük, anlamsız sahneler olarakgörürdü
'Sistem düşmanı
birisyanaydı'Kültür Servisi - Alman Kültür
Merkezi tarafından Alman şair.
oyuncu ve yönetmen RainerVVer-
ner Fassbinder anısına düzenlenen
etkinliklerkapsamında: Prof. Dr.
Deniz Derman'ın yönettiği. Sibel
Arslan Yeşilay, Arilla Dorsav. Mic-
hael Skasa (tiyatro ekştirmeni)
ve Serra Yılmazın konuşmacı
olarak katıldıklan 'Tiyatro ve Si-
nemada Fassbinder' konulu
açıkoturum gerçekleştirildi. Al-
man sinemasının en önemli yönet-
menlerinden biri olan Fassbinder.
46 yıllık yaşamına 50 film sığ-
dırd'ı. Aklı başında bir yönetme-
nin işkdiğibirtekkonununolma-
sı gerektiğine inanan yönetmenin
konusu ise duygulann kötüye kul-
lanılması ve sömürülmesiydi. Ya-
şadığı döneme. yani savaş döne-
mi öncesindeki ve sonrasındaki
Almanya'ya yapıtlanyla müthiş bir
tanıklık getıren Fassbinder. ge-
nelde hep kıyıda köşede kalmış in-
sanların yaşamlanm seyircisine
aktardı. Lise diploması bile ol-
mayan sanatçı, herkes tarafından
engellendi. Münih'te tiyatro eleş-
tirmenliği yapan Michael Skasa.
Fassbinder'ınbirlikteçalıştığıin-
sanların hepsinin o dönemde iş-
lerinde yeni olduklannı. ancak 20
yıl gibi bir süre içinde hepsinin iş-
îerinin bir numarası haline gel-
diklerine dikkat çekiyor. Peki bu
nasıl gerçekleşti? Fassbinder. on-
lardaki yaratıcılığı ve yeteneği en
• Fassbinder anısına
düzenlenen etkinlikler
kapsamında 'Tiyatro ve
Sinemada Fassbinder'
konulu bir oturum
gerçekleştirildi. 46 yıllık
yaşamına 50 film
sığdıran çelışkiler adamı
Fassinder'in kişiliği ve
yapıtları üzerine
konuşuldu.
iyi şekilde ortaya çıkarıyordu.
'Xgitatim\ atro'v a. Sophokles' in
'Antigone' adh yapıtı\ la başladı.
Artaud'nun. Brechfin operaya
gönderme \ apan o> unlannın hep-
sinin parodiierini yazdı. Daha son-
ra' Vaşa>an Tiyatro'vTj gerçekleş-
tirdi. Samuel Beckett yapıtlan-
nı sahneye koymak ıstediği ya-
zarlardan birtanesiydi. Goethe'nin
> apıtlarını ele aldı. Onun oyunla-
rında. ovuncular emekçiydi ve
psikolojiye >eryokru. Neyin gün-
demde olduğunu takip eder, ko-
nulannı ona göre belirlerdi: Duy-
gulann kaybı. sahip olma hırsı.
kaybolan aşk, Amerikan askerle-
ri. ülkede yaşayan yabancılar...
Tiyatroda da 'fiîm çekme' yönte-
minebaşvururdu. Kısa tümceler.
uzun aralar şeklinde kolajlar ger-
çekleştirirdı. Bu sayede Alman-
ya'da, Fassbinder Almanca'sı de-
nilen bir dil ortaya çıktı. Ilkçalış-
malanna bakıldığında filmleri \ e
tiyatrosu arasında bir fark göze
çarpmıyordu. Onun yapıtlannda
dil. bir iletişim aracı olarak değil.
yalanları ortaya çıkarmak için bir
araç gibi kullanıldı. lnsanlann bır-
birleriyk dogrudan ilişkişc geçe-
bilmelen için birbirlerini kurt gi-
bi yemeleri gerektiğine inanırdı.
Hayatı da bir oyun ya da film gi-
bi görür şunları söylerdı. 'Kü-
çük küçük, anlamsız sahneler.'
Günümüzde Alman sinemasının
üzerine ölü toprağı senli olduğu-
nu söyleyen Atılla Dorsav "Fass-
binder yaşasaydı ne olurdu" dı-
ye soruyor. Herhalde bu toprak
kalkardı. 30 yaşına varmadan 30
film çekeceğini söyleyen Fass-
binder. o güne dek 29 film çeke-
bilmişti. Tiyatro ve sinema adına
bu kadar yapıt veren sanatçı sayı-
sının çok az olduğu kesin. Disip-
linsiz yaşamı ile de dikkat çeken
Alman sanatçı. ülkesinin milli-
yetçiliğine sinirlenirdi. Kapitaliz-
mi ve burjuva ahlakını kabul et-
mezdı. Sistem düşmanı \e bir is-
yancıydı. Dorsay'ın deyişiyle 'çe-
lişkilerin adamı' olarak da nitc-
lendırilebilecekolan Fassbınder'in
sinemasını betimlemek \e belli
bir sınıfa sokmak imkânsız gibi.
Ülkesini sert bir dille eleştiren.
ancak yine de onun beğenisini ka-
zanmak isteyen Fassbinder, ken-
disine verilen 'De\let Ödülü'nü
reddeder. Onun "melodram'a olan
ilgisi ve onu yok etme. kırma is-
teği kendi yaşamını olduğu ka-
dar. etrafındaki insanlann da ya-
şamını etkiler. Belki de onun ya-
pıtlanndaki niteliğı bu çelişki ya-
ratır. Dorsav. onun Alman toplu-
mundan korktuğunu ve çekindi-
ğıni düşünüvor. Eşcinsel yanını.
yavaş yavaş yapıtlannda da işle-
meye başlar ve bu kesin olarak
'Querel" adh filminde gün ışığı-
na çıkar. Bugüne dek hiçbir oyu-
nu Türkçevc çevrilmeyen Fass-
binder tiyatrosu ülkemızde pek
tanınmıyordu. Ta ki Serra Yıl-
maz, Fassbınder'in 'Korku Ruhu
Kemirir' adh filmini 'Diğerlerinin
Adı Ali' altında uyarlayıp Istanbul
Şehir Tiyatrosu'nda sahneye ko-
yanadek. Oysa Fassbinder'in 'Ma-
ria Braun'un Eviiliği". 'Kahveha-
ne'. 'Kedinin Boynundaki Kan'
gibi pek çok önemli ve alt taba-
kadan insanları konu edinen ya-
pıtı var. Sibel Arslan Yeşilay ise
konuşmasında onun yapıtlannda
yer alan karakterlerüzerinde dur-
du. Serra Yılmaz'ın ise 'hemken-
disini. hem çes resini>T)kedici' di-
ye betimledıği Fassbinder'le ta-
nışması rastlantısal. Yıllar önce
izlediği 'Korku Ruhu Kemirir'
adh film yeniden gündeme gelin-
ce, yapıtı sahneye uyarlama işini
seve seve üstlenmiş Yılmaz. 'Di-
ğerleriniıı Adı Ali' adı altında sah-
neye konan oyun. 60 yaşındaki
bir kadınla kendisinden en az 20
yaş küçük Faslı bir bahçıvanın
ilişkisini konu ediyor. Ancak bu
ilişkide ortaya konan başka bir
konu da ezenle ezilen arasındaki
yaşam. Fassbinder. yapıtlarının
yalınlığı ile bile bir provokasyon
oluşturur. Yılmaz. genç yaşta ölen
yönetmenin. aslında kendisine bi-
linçli bir ölüm yolu çizdiğini. ci-
nayete kurban gittiğini, ancak bu
kez katilin kendisi olduğunu be-
lirtiyor ve Godard'ın bir sözüyle
söyleşiyi tamamhyor: 'İnsangenç
Alman sinemasınıtek başına tem-
sil ederse, genç ölmeyip de ne y ap-
sın?"
Mike Nichols'ın yönettiği Trimary Colors'ta Amerikan başkanını oynayan John Travolta:
Tüm başkaniarm toplamını yansıtmak istedimKültür Senisi-Bütün İngiliz aktörlen-
nin en büv ük düşünün "Hamlet'i oynamak
olduğu söylenırdi > akın zamana kadar. Fa-
kat modem sinemanın yeni simalan jim-
dilerde .\merikan başkanlannı oynamak için
sırayagirivor.
Harrison Ford. "Air ForceOneMabir ha-
va korsanmı. Michael Douglas romantik
Washıngton dulunu. Anthony Hopkins
Rkrhard Nhon'u. Kevin Kline ise uyuşuk
başkanı beyazperdeye taşıdı. Amerikan
başkanları furyasının son karakteri ise
John Travolta. Politık kurgusu ve heve-
canlı sahneleriyle izk> icinin ilgisıni çeke-
ceğe benzeyen bu filmde. Travolta'yı gü-
müşe çalan beyaz saçları ve Arkansas şi-
vesiyk izleyeceğiz.
65 milyon dolara mal olan, Amerika'da
20 Mart'ta. Ingıltere'de ise önümüzdeki
a>' gösterime girecek olan filmde John Tra-
volta ve Emma Thompson. Jack v e Susan
Standon olarak karşımızaçıkacaklar. 'Pri-
mar> Colors'da. BfflCBnton'ın 1992'deki
seçım kampanyasını. Beyaz Saray entrika-
lannı ve seks skandallannı tüm aynntıla-
ny la izleyeceğiz. Nevvsvveekgazetesinden
Joe Ktein'm yazdığı ve kısa
zamanda 'çokokunanlar' lis-
tesinde baş sıralara yerleşen
'Primary Colors" adh roman-
dan uvarlanan fılmin bütün
haklan 1996yılında'TheGra-
duate' v e "The Birdcage' adh
filmlerden tanıdığımız v e son
yıllarda FOBs (Bill'in dostla-
rı) olarak anılan Hollyvvood
Demokrat Partı Komitesi üye-
krinden Mike Nichols'a 1.5
milyon dolara satıldı. Film
eleştırmenlerı. 'Primary Co-
lors'ın Clinton'ın mali danış-
manı Edgar Bronfman Jr.'m
yönetimindeki Lniversal Stüd-
yolan tarafından yapıldığını söylüyorlar.
George magazin dergisiyk bir röportaj
yapan Travolta. Clınton'ın Alman hükü-
meti ve fenbilimciler arasındaki kavga ko-
n usunda kendisine v ardım ettiğini söyler-
ken fılmin özelhkle Bill Clinton'ı anlatma-
dığının da altını çizıyor "Bill Ginton ka-
rakterindençokjararlandığım doğru. çün-
kü bana yakın olan tek orijüıal ömtk baş-
kanm kendisiydL Bunun yanı sıra filmde
biraz Kennedv. birazCarterobnayada ça-
lıştını. Daha doğrusu tüm başkanlann bir
toplamrydı benim yansıtmak istediğim.''
Şarkıcı. şarkı sözüyazan v e filme eme-
ği geçen Carlj- Simon. John Travolta'ya
Clinton gibi bir karakten oynarken nekr
hissettiğini sorduğunuonun ise buna "Her
şevi \e herkesi kalbimin sesine uv-arak w-
nuyorum" dediğinı belirtiyor.
Bütün bunlann yanı sıra fıl-
min çekimlerinin sona erme-
sinden sonra patlak veren Mo-
röea Lewinsky skandaimın da
hem fılmin hem de Clinton'ın
politik yaşamını nasıl etkile-
jeceği de tartışmakonusu. Fa-
kat fılmin yapımcılan bu he-
yecanh tartışmalarda. gerçek
ile kurgunun birbirine kanş-
tırılmaması gerektiğini söy-
lüyorlar.
Fılmin çekimleri bittikten
sonra patlak veren seks skan-
dalının ayrıntıları 'Primary
Colors'a daha sonradan ekle-
nen karekrk göstenlmeye çalışılmış. Uni-
versalStüdyolan'nm üzerinde düşündüğü
ve endişelendiği bir diğer nokta ise izkyi-
cinin her günrelevizyonlardaBill Clinton
skandalıyla yüz yüze gelerek fılme ilgi
gösternıemeleri.
Filmın vönetmenı Mike Nkhob, Bill
Clinton'ın gerçekten büyük bir adam ol-
duğunu. fakat pantolonunun fermuanna
Amerikan
başkanlan
furyasının son
karakteri
John Travolta.
Gümüşe çalan
beyaz saçları ve
Arkansas
şhesiyle
izle>eceğimiz
Travolta,
filnıin
özeüiMe BiU
Clinton'ı
anlatmadığını
vurguluyor.
sahip çıkamadığını söylerken filmde hiç-
bir soru sormadıklannı da vurguluyor. Nic-
hols aynca Clintonlar'a hoş görünmek
için bazı sahneleri kaldırmadığım da ifa-
de ediyor. Dikkatçekıcı bir diğer nokta ise
HülaryClinton'ı zinaedergibi gösteren sah-
nenın filmden çıkanlmış olması. Emma
Thompson'm başanyla canlandırdığı Hil-
lary Clinton karakteri çoğu eleştirmen ta-
rafından tam anlamıyla 'Başkanın Kansı'
olarak tanımlanıyor.
Öyle ki Emma Thompson. Hillary Clin-
ton'ı tam da Amerikahlann görmek ıste-
diği gibi mağrur. gururluve zorluklar kar-
şısında ezilmeyen bir karakter olarakyan-
sıtıyor.
Nichols. George Magazin'e yaptığı açık-
lamada: Clintonlar'ın sorunlarını yokmuş
gibi davranamayacaklannı, yine de bu fıl-
min kurgu olduğunu söylüyor. Nichols'ın
ve film yapımcılannın üzerinde en çok
kafa yorduklan sorun ise tüm dünyanın bil-
diği bir olayı öyküsel bir anlatsmla ilginç
hale getirerek izktebilmek. Çoğu insan
ise filmi ilk izleyenin büyük bir olasıhkla
Bill Clinton olacağını söylüyor.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Ertelenmiş Bir Düş Kurgusu'
Ama hiç kimse, zihnimizin, sonsuzluğa uzanan
"hayalgücünü" eTımizden alamaz. Hayalterimiz, düş-
lerimizin başlangıcı; düşlerimizse rüyalarımızın bir
adım öncesidir.
Hepsi zihnimizde yazılı olandır, aslında: sileme-
diklerimiz ile silmek istemediklerimiz...
Belki de, bir kısmımız "ertelenmiş düş"lerin öz-
neleriyizdir, kim bilir...
Bir pazar yalnızlığında, gazete ve dergilerin ar-
tıktükendiği; kahve ve çayın daartıktükendiği sa-
atlerdir.
"Tüm bunlann" tükendiği ve çalışma zamanının
giderek yaklaştığı saatlerdir.
Bedenin, tembelliği kışkırtan kanepenin çekici-
liğine kapıldığı saatlerdir; yani düş zamanıdır.
Yalnızca sesi duyulan, bahçe kapısının demir
mandalıdır. Açılmış ve kapanmıştır.
Demir kapı mandalinın kapanması ile kapı ziti-
nin çalması arasındaki süre, "kurulabilecek"
düş/düşler zamanıdır...
Düş zamanı, hayallerimizin hemen sonrasıdır; ha-
yaller "hayal gücümüzle" sınırlıdır ve bilincimizin
egemenliğindedir; yazılamamış kitaplann roman-
ların, oyunların, şiirlerin tasarımlarıdır.
Yazılacak olan kitaplann tasarımlandır; bazen
görülmeyen ya da görülen ülkelere gezi tasarım-
landır.
Yalnız ve yalnızca bizim "bileceğimiz" aşklardır..
Tasarılar giderek gerçeklikten uzaklaşır; bede-
nen ve zihnen bir başka boyuttayızdır sanki. San-
ki değil öyle, çünkü sözlükler bu durumu, yarı bi-
linçlilik diye tanımlar: yani vakit, düş vaktidir.
Tasariananlar artık irademizin dışına çıkmıştın Ya-
n yanya. Zihin işler, ama yarı yanya... Tasarlanan-
ların yarısı bilincimizin egemenliğindedir, yansı de-
ğil. Uyku ile uyanıklık arasıdır...
Yanifilminsenaryosu sizindir, amayönetmen fark-
lı bir biçimde çekmektedir. Temalar aynıdır, ama
uygulama bambaşka. Işte öyle bir şey.
Düş artık, isyan bayrağını açmış geminin tayfa-
ları gibidir. Düş, kendi kendine yol almak ister. Ye-
ni bir "gerçekliğin", buna yeni bir "filmin" demek
daha doğru olur sanırım, görüntüsü belirir.
Ki, büyük bir olasıhkla gözler kapahdır.
Zaten, genellikle düş zamanında gözler kapalı
olur.
Bahçe kapısının demir mandalının kapanma se-
si duyulur duyulmaz, birdenbire bu ses, doğruca
cttş'ün, ki henüz rüya aşamasına gelinmemiştir, içi-
ne giriverir. Sanki bir Hal Hartley filmidir...
Demir mandalı açıp kapayan kimdir? Bahçeye
giren, dar yoldan binanın kapısına kadar yürüye-
cektir. Bu süre, aslında binlerce "zaman birimi" de-
mektir.
Binanın kapısına gelen kişi, ki işte herhalde çok
yaklaşmıştır, bir zili çalacaktır.
Ama, hangi zili? Kapıda on bir adet zil varsa, şan-
sınız on birde birdir.
Zili çalacak olan, "ertelenmiş bir düş kurgusu-
nun" öteki öznesi olabilir. Çünkü büyük aşklann iki
öznesi vardır. Büyük aşklar "henüz" yaşanmamış-
sa, ki genellikle büyük aşklar yaşanacak olanlar-
dır, ertelenmiş bir düş kurgusudur.
Ertelenmiş bir düş kurgusunun öteki öznesi,
bahçe kapısının mandalmı kapayan kadındır. Üs-
telik o kadın hayatınızın kadınıdır. Büyük aşklar, ha-
yatınızın kadmının, bir gün size gelmesiyle başlar.
Çünkü büyük aşklar, yalnız ve yalnızca hayatı-
nızın kadınıyla yaşanır...
Ziliniz çalmaz, çünkü düşünüz ertelenmiş bir
düştür; ve anlaşılan ertelenmeyi bir süre daha sür-
dürecektir!
Şayet bedeniniz "yenilmişse"', ki ertelenen düş-
lerden sonra genellikle böyle olur, kendini iyice bı-
rakır, gevşer; uyku, bedeninizi kaplar.
Artık, rüya zamanıdır.
Yeryüzünde "sonsuz kadar" ertelenmiş düş var-
dır: Kurgulanmış ya da kurgulanacak olan.
Çeşit çeşit, sonsuzca ertelenmiş düş kurgusu var-
dır.
"Biliyor musun,
buyaşageldim . - •>„•'
doğru dürüst bir radyom olmadı. . - •
Bach'ı tanımak isterdim.
Ertelenmiş
bir düşün
kurgusu."
Der, karaderililerin ertelenmiş düşünü "yazan"
Amerikalı siyahi şair Langston Hughes.
"Ertelenmiş" adlı şiirinde, elli yıl kadar önce...
Tiyatro sanatçısı
Ali Surari öldü
Kültür Servisi-Türkti-
yatrosunun unutulmaz ko-
medyenlerinden AliSuru-
ri dün lzmir'de yaşamını
yitirdi. Operet tütünün ve
vodvillerin unutulmaz
oyuncusu Ali Sururi, aynı
zamanda Türk tiyatrosu-
nun bir döne-
mîne damga-
sını vuran Su-
ruri ailesinin
yaşayan so-
nuncu erkek
temsilcisiydi.
AliSururi'nin
cenazesi ya-
nn. son yılla-
nnı geçirdiği
Bodrum'da
toprağa veri-
kcek.
1913 yıhn-
da doğan Ali
Sururi Saint
Joseph ve Ga-
latasaray lise-
lerinde oku-
duktan sonra
lstanbuJ Bele-
diye Konser-
vatuan Şan
Bölümü'ne
girdi. Profesyonel oyun-
culuk yaşamına Şehir Ti-
yatrosu'nda başlayan Su-
ruri, kısa zamanda taklit
yeteneği ve müzikallerde
gösterdiği başanyla sevi-
len ve aranan bir operet
sanatçısı olarak sivrildi.
Daha sonra ağabeyleri Lüt-
fullah Suruıi Celal Suru-
ri v e Yusuf Sururi ile bir-
likte tstanbul Halk Ope-
reti'ni kuran Ali Sururi,
gerek bu toplulukta. ge-
rekse daha sonra aralanna
Toto Karaca.
Mehmet Ka-
raca ve Mu-
zaffer Hepgü-
ler gibi ünlü
komedyenleri
alarak kurduk-
ları Istanbul
Tiyatrosu'nda
1%0'lannso-
nunakadar sü-
ren çokzengin
ve ilginç bir ti-
v atro kariyeri-
ne sahip oldu.
A.i Suru-
ri'nia son oyu-
nu ise yeğeni
Gülriz Sururi
ile, cynadıkla-
rı "Kaldınm
Serçesi" oldu.
198^'da aynı
O)iır.u televız-
yonda da tek-
rarladıktan sonrsaktif sah-
ne yaşamından synlan Ali
Sururi. Bodrurr.' a çekildi
ve ölümüne kacar da ora-
da kaldı. Ali Sururi'nir»
Alev Sururi ev iliğmdem
birkızı var.