18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 1998 PERŞEMI 12 KULTUR Uluslararası müzik şirketlerinin temsilcileri telif haklannm korunması için Türkiye'de 4 Müzîkçfler bir araya gelmelT GÜL ERÇETİN Dünyanın en büyük müzik şir- ketleri arasında yer alan PoNG- ram, Sony, EMI," BMG ve VVar- ner/Chappd şirketleri Türkiye'de- ki telifhaklannı yurtdışmdan ar- zuladıklan gibi takip edemeyin- ce temsilcilerini göndererek bu- radaki yetkililerle ortak çalışma içine girdiler. Beş şirketin tem- silcileri Türkiye müzik piyasasın- da ortak bir politika izlemeyi, pi- yasanın güçlenmesi için yeni ça- lışmalar yürütmeyi amaçlıyor- lar. Türkiye'de görüşmelerini sür- dürdükleri sırada BMG'den And- retvJenkins, VVarner/Chappel 'dan Jürgen Grunwald ve EMI'dan Terry Foster ıle görüştük: - Dünyanın beş büyük şirketi- nin temsilcilerini Türkiye'de bir araya getiren şey ne? Türkıye'de telıf haklannın ko- runmasına yardımcı olmak ama- cıyla geldik. Bir yandan Türk sa- natçılann haklannı. öte yandan uluslararası sanatçılann Türki- ye'deki haklannı korumayı amaç- lıyoruz. Şu anda telif haklan ko- nusunda Türkiye çok ilgınç bir durumda. Bu durumun iyiye doğ- ru gelışmesi için katkıda bulun- mak ıstıyoruz. Özetle söylenecek olursa amacımız, bütün yazarla- nn paralanm tam olarak ve za- manında almalan -Bu ana kadarTürkiye'deki te- lif haklannızı nasıl takip edhor- dunuz? Türkiye'de şu anda telif hak- lanmızı takip etmek için bizim- le çahşacak, müzik yayımcılığı üzerine uzmanlaşmış yerleşik bir kurum ya da topluluk yok. Bir- likte çalıştığımız sanatçılar bize Türkiye'deki durumu sordukla- nnda sağlıklı yanıtlar veremıyo- ruz onlara. Her şey yeni yeni ye- rine oturuyor. MESAM'la bağ- • Telif haklannm korunmasına yardımcı olmayı, Türk ve uluslararası sanatçılann haklannı da korumayı amaçlayan beş müzik şirketinin temsilcisine göre, bu konuda Türkiye, çok ilginç bir durumda. Müzik yayımcılığı üzerine uzmanlaşmış yerleşik kurum ve topluluğun olmadığını belirten temsilciler, MESAM'ın değişmesi gerektiğini vurguluyorlar. Kalıcı ve sağhklı bir yapı oluşturmak amacıyla öncelikle yerel haklann korunmasını. müzik piyasasını desteklemek istiyorlar. EMI şirketinden Terry Foster, VVarner / Chappel'den Jurgen Grunvvaid ve BMG'den Andre» Jenkins. (Fotoğraflar: KADER TUĞLA) lantı kuruyoruz, ancak bu kurum da çok iyi ve sağlıklı bir organi- zasyona sahip değil. Gerek yerel, gerek uluslararası müzik yazar- lan hak ettikleri parayı alamı- yorlar. Türkiye'de yayımcılık ko- nusunda başanlı şirketler gör- mek istıyoruz. Yüksek nüfusa. zengin bir geleneğe ve büyük bir pazara sahip bir ülke Türkiye. Bu nedenle bizim için büyük önem taşıyor. Burada güçlü ve sağlıklı bir kurumun kurulması çok önemli. Bizler de bunu sağ- layabilmek amacıyla bir araya geldik. - AHI amacınız Türkiye'de te- lif haklan konusunda yerel ve güçlü bir organizasyon kurmak mı, yoksa birükteçalışttğınız ulus- lararası sanatçılann haklannı toplamayı mı amaçlıyorsunuz? Temsilcilerimizin olduğu ül- kelerdeki asıl amacımız bu ülke- lerin müzik piyasasını destekle- mek. Türkiye"ye gelip bu ülke- den alacağımız paralan toplayıp sonraonlan kendi sanatçılanmı- za dağıhnak niyetinde değiliz. Burada kalıcı, sağlıklı bir yapı oluşturmak istiyoruz. Çokulus- lu şirketler olarak yere! organi- zasyonlan desteklerken asıl çıkış noktamız müzik yazarlannın hak- lannı koruyan sağlıklı bir yerel organizasyonun kurulması. Yerel haklann takip edılmedıği bır ül- kede uluslararası haklann takip edilmesinı beklemeyiz üstelik. Bu ülkenın müzik yazarlan için de bir şeyler yapmak amacımız. - Türkiveli müzik vazarlanna ve müzisyenlere nasıl yardımcı olmayı amaçlıyorsunuz? Yerli müzik yazarlanna iki yön- lü yardımcı olacağız. Öncelikle kendi ülkelerinde telifhaklannı takip etmelerini sağlayacağız el- bette. Daha sonra da bu sanatçı- lann çalışmalannı yurtdışına ta- şımak istiyoruz. Türkiye'deki kül- tür zenginliğinin bütün dünyaya taşınması gerekli. - Türk müziğine Batı'da talep varmı? Iki yönlü talep var. Bir yandan Batılılar Türk kültüriiyle, Türk müziğiyle tanışmak istiyor. Öte yandan da Almanya. Isviçre gi- bi Türk nüfusun yoğun olarak görüldüğü yerlerde canlı bir pa- zar var. DinleyicilerTürk sanat- çılann pazarlanmasını isterken Türkiyeli sanatçılar da bu ülke- lerdeki haklannın takip edilme- sini istiyor. - Telif haklannın müzik piya- sası için önemi nedir? Toplumda herkes yaptıgı işin karşılığını alıyor. Müzik yazar- lannın da yaşamak için paraya ih- tiyacı var. Ancak müzik yazarla- n hak ettikleri parayı ancak zor- lu bir sürecin ardından alabili- yorlar. Bir parçanın karşılığında para toplamaya kalktığınızda her- kes topu bir başkasına atıyor. Hiç kimse elini cebine atmak istemı- yor. Telif Haklan Yasası'nın iş- İemesi durumunda aslında bun- dan herkes yararlanacak. Çünkü müzik yazarlanna dönen para kaliteyi yükseltecek. Sanatçtlar para kazandıkça, temel yaşam sorunlanndan uzaklaştıkça ye- teneklerini açığa çıkarabilirler. Batı'da müzik piyasasının geiiş- mesinde paranın adaletli dağılı- mının büyük payı var. - Türkiye'de daha iyi bir orga- nizasyon kurulmasmı istediğini- zi belirtiyorsunuz. Bu daha iyi organizasyon için öne sürdüğü- nüz, beklediğiniz şartlar neler? MESAM'ın değişmesi gerek- li. Ancak budeğışimehazırolup olmadıklannı bilmiyoruz. Mü- zik yoluyla Türkiye'den elde edi- len gelirin yeniden Türkiye ya- ranna kullanılması amacımız. Telif Haklan Yasası'nın işleme- si şart. Çok fazla aynntıyla uğ- raşmayı ve özveri gerektiren zor bir iş bu. Ancak müziğe gönül ve- ren insanlann bir araya gelmesi gerekiyor. 1. VManeaa KazaHanka ŞHr FasOMl Arap-Endülüs şîlr i HALtLGÖKHAN Kazablanka Şiir Evi tara- fından düzenlenen 1. Ulus- lararası Kazablanka Şiir Fes- tivali 23-26 Eylül tarihle- rinde Fas'ta gerçekleşti. Bu festivalin dünya şiiri konuk- lanndan bazılan Türkiye'den Ozdemir tnce. Hindistan'dan Lokenath Bhattacharya, Fin- landiya'dan Pentti Olappa, Fransa'dan Andre Velter, Ma- kedonya'dan PaskaJ Gilevs- ki ve İspanya'dan Antonio Gamoneda'ydı Festivalin Arap kökenli ve dünyaca ta- nınmış konuklan ise Faslı Abdetlatif Laabi, Filistinli Mahmud Derviş, Iraklı Sa- di Yüsuf ve Suriyeli Adonis oldu. estivale Türkiye'den Özdemir înce'nin yanı sıra Mahmud Derviş, Abdellatif Laabi, Adonis, Antonio Gamoneda, Andre Velter katıldı. Fransız Le Monde gaze- tesi 2 Ekim tarihli haftalık kitap ekinde festivale geniş biryer ayırdı. Söz konusu ek- te Le Monde yazarlanndan eleştirmen Panick Kechk- hian'ın imzasıyla yayımla- nan 'Arap-Endülüs Şiirinin Uftıklan' başlıklı yazı fes- tival aynntılanna yorumlar- la birlikte yer verdi. 1. Uluslararası Kazablan- ka Şiir Festıvali, Kechichi- an'ın yorumuyla, düzenle- diği ülkedeki uygarlık de- recesiyle ilintiliydi. Fransız eleştümen, ilgi ya da ilgisizlik derecesinin. şi- irin değeri üzerinde belirle- yici biretkisi bulunmadığı- nı. ancak Kazablanka'dakı festivale gösterilen büyük ilginin de bir yanılgıya yol açmaması gerektiğini belir- tiyor yazısında. Kechichi- an'a göre tohumlan 1996 yılında arılan ve hazırlık aşa- malan şair Mofaammed Be- nis'in önderlığinde ve önem- li sayıda bir gönüllü ekibin ortak çahşmasıyla sürdürü- len 1. Uluslararası Kazablan- ka Şiir Festivali'ne çeşitli ülkelerden çağnlan şairle- rin seçimi titiz bir çalışma so- nucunda oluşturuldu. Festival programı temel olarak tartışma toplantılan ve okuma saatleri olarak iki ayrı düzende gerçekleşti. Geniş biröğrenci kıtlesinin de büyük ilgisıni çeken tar- tışmaprogramlan şu ıki ko- nu çevresinde düzenlendı: 'Tehdit edilen yaşam karşı- sındaki şair' ve 'Şair ve dil- lerinyazgra 1 Patrick Kechic- hian'a göre şairlerin bu iki konu üzerine sunduklan ko- nuşmalar ortak bir hava ve anlayış içinde gerçekleşti. Yazısında Özdemir Înce'nin konuşmasına değinen Kec- hichian, yazısında sairin söz- lerine dıkkat çekiyor: •'Şa- ir gördüklerini kitaba yazar. Bunun kanıtı da Rene Char'ın şu cümlesi: 'Şür ye- niden tanımlanan insanın gelecek yaşamıdır." Şairin geleceğı ve kendine özgü nıteliklerinin vurgulanması üzerine umutlan zayıf olan Finlandiyalı şair Pentti Olap- pa ise şöyle konuştu: "Şi- irin bütün insanlan ilgilen- dirmesi gerekir, sadece şa- irleridep." Modern Arap şiirinin önemli adı Adonis ise şiir v e buhran arasındaki ilişkiyi belirginleştiren bir konuş- ma yaptı: "Buhranın ötesto- de şürsel bir varoluş söz ko- nusu değüdir. Buhran, şiiri yenileştiren ruhun takendi- sidir." Festivalin şairlerin şiirle- rini okuduklan bölümü ise çok büyük ilgi topladı. Kec- hichian'a göre yedi yüz kı- şilik salonda binin üzerinde izleyicinin büyük bir ilgi- siyie gerçekleşen şiir okuma programlannın gözde şair- leri Adonis ve Mahmut Der- viş'ti. 1. Uluslararası Kazablan- ka Şiir Fesrivalf nin 28-29 Eylül tarihleri arasındaki önemli bölümü 'Endülüs' başlığı altında Bordeaux'ya uzandı. Edebiyatlar Buluşması Derneğı tarafindan düzenle- nen toplantıda Sadi Yusuf, Adonis, Mohammed Benis ve Mahmut Derviş gibi Arap şairler Nuno Judice, Pedro Tamen, Agustina Bessa Lu- is'ten oluşan Portekizh şair topluluğuyla buluştu. Brian De Palma 'nın 'Yılan Gözler 7 başdöndüren bir gerilim Satranç oyunugibi filmGÖNÜL DÖNMEZ- COLİN Brian De Palma'nın yönetip yapımcılığını da üstlendiği son filmi Yılan Gözler bır geri- lim filmı. Atlantic City polis dedektifı Rick Santoro (Nicholas Cage) Amerikan ordusun- da üst rütbede subay eski arkadaşı, şimdi Sa- vunma Bakanlığı'nda çok önemli bir göreve atanmış Kevin Dunne (Gary Sinise) ile bir boks maçında karşılaşıyor. Kızıl saçlı bir dil- ber Dunne'ın dikkatini dağıttığı bır sırada. ko- rumaJda görevli olduğu genel sekreter en azın- dan 14.000 kişinin gözü önünde vuruluyor. Fılmin geri kalan bölümünde Santoro, olay- dan az önce sekretere yaklasan san takma saç- lı kadınla (Carla Gugina) saklambaç oynaya- cak, maçı kaybeden ağır sıklet eski şampiyon Lincoln Tyler'ın (Stan Shaw) ağzından laf al- maya çahşacak; bir yandan eski arkadaşı Ke- vin'in nasıl bir arkadaş olduğunu öğrenirken öbür yandan kendi geçmışi iledehesaplaşmak zorunda kalacaktır. Olaylann büyük bir bölümünü sıkı dene- tim altında tutabilen, dört duvar arasına yer- leştirmiş De Palma. Santoro, yaralama olayı- nın ardındakı gizemi çözmeye çalışırken yu- kandaki üç tarağın arumsadıklan aynntılara da- yanıyor, yalnız bu aynntılarbitaıeceye bır çö- züm getirecek yerde işleri daha çok kanştın- yor. Kaldınmda başhyor ve bitiyor Montreal Dünya Film Festıvaü sırasında so- rulan yanıtlayan Bnan De Palma "Kaldınm üsründe başiayan ve biten bir film yaptınr di- yordu. "Geriye kalanlar kumarhanenin için- de, oteide ve boks maçında geçiyor. Filmin dü- ğüm noktası üç başkahramanın anılan yoluy- la çözülmeyeçalışıhjor. Hergörüş açısı birçift göz aracıhğıyla gösteriliyor ve izleyicinin bu parçalan bir araya getirmesi bekleniyor. Sat- ranç oyunu gibi." Kendini herkesin dostu sanan, yolsuzluğa bu- laşmış dedektif Rrck Santoro'nun peşine dü- şüyorkamera, daha film başlar başlamaz. Yı- lın en önemli maçmı ızlemeye gelmiş binler- ce kişinin gözü önünde tam 20 dakika Rick ko- şuyor. kamera kovahyor uzun koridorlarda, in aşağı çık yukarı merdivenlerde. Nick herkesı tanıyor sanki. En iyi dostu, komutan Kevin Dun- ne gerçek bic asker, ama Rick gibi eski dost- larla karşı- Brian De Palma'ıun yönettiği filmde. Nicholas Cage, Carla Gugino ve Joel Fabiani o\ nuyor. laşınca gevşeyebıliyor. San takma saçlı Julia Costello rolü için "Idealist bir kişilik" diyor De Palma "her türlü yolsuzluğun kol gezdiği satılnuşlar dünvasında, temiz \e saf kişiliğivle yolsuzluğa bulaşmış, firsatçı dedektifi sınav- dan geçiriyor. Boks şampiyonu Lincoln Tyler ise kalıcılardan. tç hesaplaşmalanyla kıvra- nan bir kişi. Film boyunca bir kez bile gülmü- yor. Gerçi boks oyunu klişedir sinemada. Bu nedenle,eğer boks kullanacaksaıuz,yeni bir açı bulmamz gerekir. Burada. Tyler ile ateş açnıa olayı arasında bağlanrı kurabilecek geriye dö- nüşlerin bir parçası olarak kullandım boks sahneierini. Önemli olan maç değil, boksçumın ringden gördükleri; firsatçı, köşe dönücü de- dektif, AtlanticCHy 'nin süngesi bir bakıma. Bir zamanlar lüks tatil yeri olan bu kent şimdi bir kumarhane dünyasına döndü. Kumarbanele- rin içinde ne saat var, ne pencere. Işıklann göz kamaştirdığı, bedav a içkilerin bitmeden yeni- lendiği dört du\ arla sınırianmış ayn bir evren. Kazanan yalnızca kumarhaneleri işletenler. Şeytanın ayağının kınlacağı günü bekleyen ku- marcılar için ise bazen olaylar hayat memat ko- nusu olabiliyor." YıianGözler'in bazı sahneleri Atlantic City'de çekildiyse de boks maçı Montreal'in efsane- vi ünlü Hokey arenası Forum'da gerçekleş- miş. 75 yıl gibi birgeçmişı olan bu hokey ala- nı bugün boş durup eğlence merkezine dö- nüştürüleceği günü beklediğınden De Pal- ma'nın takımı aylarca çalışabilmiş dekor ha- zırlıklan için. Teievizyonda görünmek tılsım gibi Nicolas Cage gibi Oscar ödüllü bir oyuncu- nun başrolü başanyla taşıdığı, yönetmenle en az yedi kez işbirliği yapmış Stephan H. Bu- rum'un usta kamerasının öyküye hakkını ver- diği. Oshima'nın Mutiu Noel, Mr. LawTcn- ce'ından Bertolucci'nin Son lmparatoru'na birçok önemli fiune kompozitör v e müzisyen olarak katkıda bulunmuş Ryuichi Sakamo- to'nun etkili bir biçimde yorumladığı. 35 bin figüranın kullanıldığı, 76 bin dolar bütçeli Yı- lan Gözler için Öldüresiye Giyinmiş, Yaralı Yüz, Carrie gibi filmlere imza atmış Brian De Palma'nın en başanlı yapıtlanndan demek zor. Sinema konusunda teknoloji ilerledikçe nitelik geriliyor sanki. Yine de başdöndürücü hızla gelişen olaylann durup düşünmeye fır- sat vermediği Amerikan filmlerini sevenlenn kaçınnaması gereken bir film demek gereke- bilir. Sinemanın öbür adı eğlence ise bu film eğfendiriyor. "Sinemaya gittiğinı zaman canım sualıyor ça- bucak" diyordu De Palma Montreal'de. *Yirmi dakika sonra artık görecegini- zi görmüş oluyorsunuz. Açık seçik, ne demekistediğini kolayca anlatan film- ler yapmak amacını. Billie VVilder 'in fılmleri gibi örneğin ya da .\rabis- tanh LawTence gibi." Bu filminde anlatmay ı amaçladı- ğına gelince: "Herkes teievizyonda görüniHeyecan atıyorbugün. Filmin ilk sahnesinde firtına kasıp ka\ururken "To- dav' programınm kadın spikeri haber yakala- may a çalışıyor binalar kafasına yıkılsa bile. So- nunda da bu sahneye dönüyoruz. Başkahraman dedektif Rick Santoro, televizyonda görünebU- mek için elinden geleni ardına koymuyor. Eğer televizyona çıkarsam, belki belediye başkanı se- çilebilirim, diyor. Sonunda belediye başkanı olmuyor, ama hiç degilse televizyonda görün- düm, diye avunuyor. Önemli olan bu. Ameri- ka için teievizyonda görünmek büyülü tılsım." IŞELDAK VE YELPA23 ATİLLA BÎRKİYE Eylülde Yeşeren Çimen Sadık Hidayet romanına, adı KörBaykuş olan ac nın, çilenin gızem dolu derinliğine indiği romanın şöyle başlar: "Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yava yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimselere anlatılamaz bu dertler, çünkü herke bunlara nadır ve acayip şeylergözüyle bakariar. B, ri çıkar bunları söylerya da yazarsa insanlar, yürüı lükteki inançlara ve kendi akıllarına göre hem say gılı hem de alaycı birgülüşle dinlerler bunları. Çün kü çaresi de devası da yok bu dertlerin." Yazımızın kahramanı da bir roman kahramanın dan başka bırisi değildir: Bir sabah uyandığında, kendini yalnız hissetti; < kadar yalnız hissetti ki bütün kapılarını kapadı. Bü tün pencerelerini kapadı; bütün perdelerini sıkı sıl< çekti. Içeriye yolunu şaşırmış bir beyaz güvercin bile gi remezdi. Yalnızlığın dakikalan geçmek bilmiyordu; bu geç meyen zaman onu yirmi yıl öncesine götürdü. Âslında yalnızlığı yirmi yıl önce bir eylül bitiminde başlamıştı. Yine bir eylül brtimiydi. Geçmeyen zamandan kurtulmak için kendini so- kağa attı; hava bulutluydu; yürüdü. Yalnızdı; kimse- nin kendisini anlamayacak kadar yalnız... Sabaha karşı mavi gökyüzünden çimenin üzeri- ne düşmüş tek bir su damlacığı kadar yalnız. Yürü- dü ve: "Süzülûp mavi göklerden yere doğru Omuzuma bir beyaz güvercin kondu Aldım elime usul usul okşadım Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım." Akıntı burnunu geçtı. Tek başınaydı, saat 13.30'du, sanki gizli bir öğlendi. Denız ise kimsesizdi. Dudaklanndan, nedendir bilinmez, Walt Whit- man'ın Çimen Yapraklan'nöan aklında kalmış dize- ler denize doğru döküldü: "Sere serpe ruhumu çağınyorum, Eğilip koyveriyorum kendimi yeşeren yaz çimenini gözleyerek" Yürüdü, elleri ceplerindeydi: Ellerim ceplerimde Sırtımda ceketim Yağmur çiseliyor Yüreğimde Hüzünlü bir özgürlük Saatlerce kimsesiz denizin kenannda yürüdü. Sa- atlerce yürüdüğünü sandı; oysa on dakika bile ol- mamıştı. Şimdiyse geçmeyen zamanı hızla geçt sanıyordu. Bir kahvede oturdu. Unutulmuş bır ma- sada oturdu. Unutuluş Akıntı burnundan geçti Sonbahar bile Adımlanna yetişemedi Işte eylül bitiyordu; bir daha eylüle, biten eylült dönmeyecekti, zaten dönemezdi. Çünkü eylülür sesi yüreğini parçalıyordu. Şaşkınlıkla, tüm bu beton dünyanın içinde, bi köşede yeşeren eylül çimenini gördü. 0 da şairin yap- tığı gibi saatlerce çimeni gözleyerek kendini unutul- muşluğa bırakıverdi. Yeşeren eylül çimeni, öylece bir kenarda, sonsu: bir sakinliğin ve huzurun resmi olarak duruyor, öt< yandan, bir serçe ürkekliğiyle varlık alanını kendin den emin koruyordu. Yüreğini hüzünlü birsevinç kap ladı. Bu kez gerçekten saatlerce izledi. Başını yukanya kaldırdı. Hava bulutluydu. Gökyü zünden tek bir yağmur damlası yere doğru düşü yordu. Tek bir yağmur damlası, o an eylülde yeşeren çi menin üzerine düşüverdi. İDOB'da sezonun ilk yeni ppodüksiyonu • Kültür Servisi - Istanbul Dev let Opera ve Balesi sezonun ilk yeni yapımı olarak Selman Ada'nın poetik operası "Mavr i Nokta'yı sahneliyor. Metnini Tank Günersel'in yazdıgı poetik opera dokuz bölümden oluşuyor. tstanbul'da ilk kez 10 Ekim'de Atatürk Kültüı Merkezi'nde seslendirilecek esen Selma Ada idare edecek. Koro şefliğinı Yıldız Künutku'nun yaptıgı eserde Işın Güyer, Hüseyın Likos, Bülent Atak, Kenan Dafaşan, Zuhal Yunga, Kevork Tavityan yer alıyor. 13 Ekim günü saat 20.00'de galası yapılacak opera 22 Ekim Perşembe günü yine ayrtı saatte sahnelenecek. Taylor, yine kamera karşısında • Kültür Servisi - Hollyvvood tanhinin en başanlı oyunculanndan biri olan Ehzabeth Taylor yaklaşık 20 yıl aradan sonra yeniden kamera karşısına geçmeye hazırlanıyor. Taylor. Oscar VVilde'ın en popüler oyunlanndan biri olan 'The Importance of Being Eamest'da Lady Bracknell'ı canlandırmak istediğini belirtti. 66 yaşındaki Taylor'ın sağhğı 1980'li yıllann başından bu yana köt gidiyor. Sanatçı, birçok televizyon programma katılsa da son olarak 1979 yılında The Mirror Crack'd adlı filmde başrol ovnamış ve bazı filmlerde de konuk sanatçı olarak izleyicılerin karşısına çıkmıştı. Los Angeles'dakı ev inde gözlerden uzakta yaşamayı tercih eden Taylor'ı kamera karşısına yeniden geçmeye yakı bir arkadaşı olan Oscar ödüllü oyuncu Rod Steıger'in ikna ettığı söyleniyor. Steiger, aralannda Oscar Wilde'ın bu oyununun da yer aldığı çeşitli senaryo ve oyun metinlen götürmüş Taylor'a. Filmin yapımcılığını üstlenen Polygram (PFE), 1895'li yıllarda geçen. ancak 1930 yıllara taşımayı düşündüklen filmin çekimlerine önümüzdeki yıl başlayacak. Türkiye'den Japonya'ya heykeltıpa: • Kültür Servisi - Japonya'da 1994 yılından ben yapılan 'Fujmo Symposium for Art' bu sene de 35 sanatçının katılımıyla gerçekleştirildı. Türkiye'den heykeltıraş Vılhan Sesalan Yüzsever ve Erim Bayn'n katıldığı sempozyumda Japonyalı, Avusturyalı, Almanyah, Koreli ve Çinli sanatçılar çalıştılar. 'Bir Kuşun Kanatlannda Sanat' başlıklı sempozyumda Freraum, JTSA (Japon-Türk Heykeltıraşlar Derneği), Fieldvvork olmak üzere üç ana grupta toplanan katıhmcılar.genellıkle seçtikleri dış mekânda vaklaşıl üç hafta çal ştılar. Sempozyumun bu yılki küratörlüğu™ heykeltıraş Koji Nakase ve Hikoro Murata üstlendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle