22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 OCAK 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Şakir Eczacıbaşı'nın Abidin Dino'ya adadığı 'Türkiye Renkleri' adlı fotoğraf kitabı yayımlandı Her biri bir anLah, bir imge şiiri.••Kültür Servisi - Şakir Eczacıbaşı'nın Abidin Dino'nun anısına adadığı 'Tür- kiye Renkleri' adlı fotoğraf kitabı ya- yımlandı. u Fotoğrafikili bir oyun: Çeken ve çek- tiren. Çekenin kim olduğunu; neyi, ni- çin, ne zaman çektiğini; ayrıca çekilenin ne ya da kim olduğunu, nasıl çekildjğt- ni, hangi an'daçeküdiğjni içeriyor her fo- toğraf; soru üstüne soru, bir bilmece ne- redeyse*' diyor Abidin Dino 'tmgeler Salguu' başlıklı kitaptayer alan yazısın- da. (İlkkez, Şakır Eczacıbaşı'nın 18Nİ- san - 20 Mayıs 1990 arasında Istan- bul'daki Türk ve lslam Eserleri Müze- si'nde açılan sergisi nedeniyle Galeri MD tarafından çıkanlan Şakir Eczacı- başı kitapçığında yayımlanmış.) Once Türkiye'deki fotoğraf sanatının gelişiminı özetlediği yazıda, Abidin Di- no, fotoğrafçılar için 'imge avcısı' deyi- mini hiç sevmediğini vurgulayarak fo- tografın yaşama bir övgü olduğunu be- lirtiyor:"Fotoğrafçı apayn bir yaraük. Roland Barthes ne derse desin (fotoğra- fın ölümle ilgili olduğunu söyler), bana göre tam tersine, ölümden bir şeyler kur- tardığı içindir ki bunca önemli: fotoğraf sanatı öliime değiL \ aşama bir övgü." Ve ardından Şakir Eczacıbaşı'nın sa- natını anlatıyor: v* Şakir Eczacıbaşı'nın gözleri Şakir Eczacıbaşı imgelerle içlı dışlı. Dıkkat ettinız mi; etrafına göz gezdinr- ken sanki yakına uzağa göre "ayar" edergözbebeğini. Merakdolubirbakış türudür bu. Merak dedim; buna hayret, dikkat ya da heyecan da denebılir. Ba- kışlannı tamamlayan ya da noktalayan sevınçli, belki bıraz alaycı. genç birgü- lüşü de duyulur sık sık. Evet, sorulması yersiz sayılmamalı: - Neden Şakir kimi gün işini gücünii bırakır da sokak sokak, diyar diyar, de- re depe düz dolaşıp fotoğraf çeker? - Belkı asıl ışı gücü budur da ondan! j^Sırlarını saklayan Anadolu'nun imgeleri İmge oyunu tek başına oynanmaz. bir imecedir. Fotoğrafın. sinemanın. tiyatronun keyfi hep beraber çalışmakta. Şakir Eczacıbaşı Anadolu'yu, Ana- dolu'nun Akdeniz kıyılannı, Karade- nız kıyılannı. üst Anadolu'yu, alt Ana- dolu'yu birkaç yakın arkadaşla çekişe anlaşa. coşku içinde çekmiştir imge im- ge. Atlantis'ten daha yitik, sirlannı asır- lar boyu saklamış sonsuz bir tarjh ala- nıdır Anadolu. Görkemi teleobjektife sığmaz bozkınn kolay kolay. Bolu'da, Kıbnsçık Köyü'nde çektiği bir bebek fotoğrafı var ki Şakir'in 40 ağıta bedel; sanırsın Yaşar Kemal'in bir romanından çıkma. M*SahFaikyadaŞakir'esorunİstan- bul'u Ya Istanbul fotoğraflan? tstanbul yedi başlı dişli bir canavar, dünyagüzeli... • Mesele: Rengin Türk cinsi olur mu? Elcevap: Olur. Hem de âlâsı! Özbekler şeyhi Ethem Efendi'nin elvan renkli ebrulanna bakın. İznik çinilerinin mavilerine, yeşillerine, domates kırmızılanna, Malatya keçelerinin kahve renklerine, Köprülü yalısının aşı boyasına, Eyüp Sultan türbe yeşiline, Yahyalı kiliminin sansına bakın... İş renk seçmekle bitmiyor kuşkusuz; bir de renklerin kapladığı alanlann ölçekleri sorunu ve aynca Şakir Eczacıbaşrnın bilinçle kullandığı başka başka dokulann, maddelerin fotoğrafta bir araya gelmeleri olgusu var... Şahmeran; hangisini seçeceksin. han- ^si çekeceksın. elin bacağın kesik?... Çılgın birçaba. göz kamaştıncı pınl- tılar içinde lstanbul'a bakmak. Sait Fa- ik'e sorun söylesin. Söylemezse. Şakir anlatsın, Sait'in son İstanbul sayıkla- malannı. Yüksekkaldırım'dan aşağı ifil ifil rengârenk ışık akar. sınlsıklam sokak- larda. Istanbul'un görkemli yapılannı, tü- kenmezdenizlerini.morbulutluakşam- lannı çektiği olmuştur: fakat Şakir Ec- zacıbaşı "nın asıl sevdiği görüntüler. kendi hatinde. belki de yağmurlu. yap- macıWftz, gösterışsiz bir İstanbul... Mahallede çocuklar oynar. Sadeliğin sırrı peşindedir Şakir; onu kovalar du- rur, fotoğraf makinesi elde. Beklenmedik bir şey mi bu? Bence değil... Sanat, sanatçıyı değil, sanatçının ol- mak istediğini. görmek ıstediğini, duy- mak ıstediğini. anlamak ıstediğini yan- sıtırdaha çok. Değil mi sanat başka tür- lü yaşamanın yöntemi. Sanatçı Şakir Eczacıbaşı. bır başka türlü duymanın. görmenin. tasarlamanınpeşındedır. ya- ratıcılık nöbeti tutunca... O yaratıcı an'ların. saatlenn. günle- rin dışında hiçbir sanatçı pek o kadar il- ginç değil bence. Ya da başka bakımdan ılgınç olabılır. örneğın sosyolog ya da romancı için belkı. f* Şakir Eczacıbaşı'nın yarabcılıkev- reteri Bırçok sanatçı gıbi Şakir Eczacıba- şı "nın değışık dönemlen vardır. fotoğ- raf alanında. Gerçeğin peşindekı uzun Hasan Bülent Kahraman, yeni kitabında Türk şiirinde modernizmi sorguluyor 'YahyaKemalRimbaud'yu Okudumu?' FECİRALPTEKİIM Hasan Bülent Kahraman'ın görsellık düzlerninde başlayan modernizmi sorgulama dizisi şıir planında sürüyor. Kahraman, kı- sa bır süre önce Yapı Kredı Yayın- lan'ndan çıkan 'Yahya Kemal Rimbaud'yu Okudu mu?' isimli kitabıyla bu kez Yahya Kemal ve Türk şiirinın modernizmle kurdu- ğu ılişkiyı. modernizm sorunsalı- nın ekseninde Türk şiinnı inceli- yor. Sırada henüz yayımlanma- yan 'Modernizm. Türk Şiiri, Şiir' başlıklı kitabı var. - Modernizmin sanat alanına yayüımını neden şiir üzerinden sorgulamayı seçtiniz? 1995 yılmda yayımlanan 'Sa- natsal Gerceklikler, Olgular ve Öteleri' ısımlı kıtabımda bu yayı- lımın görsel sanatlar ve imge üre- tımi bağlamında nasıl ortaya çık- tığını sorgulamıştım. O tarihten bu yana geçen zaman içinde, eğer şıırle ılişkilendırilirse moderniz- min dille ve zihinsel gerçeklikle daha \ akın bir duruşumu olacağı- nı düşündüm. Hareket noktam ise modernizmin dünyanın birçok ye- nnde \e kendi tarihsel gelişim sü- reci içinde. ortaya çıktığı her aşa- ma ve boyutta dille sorunlu bir ilışkı yaşamış olmasıydı. Görsel üretımı daha geri bir planda kalan Türkiye de bu süreci şiirin içinden katetmişti. Dıl, yalnız gündelik yaşamı kuşatmakla ve üretmekle kalmayıp aynı zamanda gündelik yaşamın ürettıği her şeyi de içer- me ve soğurma olanağı bulduğun- dan, şiirsel planda yaşanmış olan gelişimler ıster istemez moderniz- min bütün açılımlannı gözden ge- çırmemize olanak veriyordu. tkincisi, modernizm dünyanınhe- men her yerinde Alman romanti- sızmıyle iç içe geçmış olarak ulu- sal bır dil üretme çabasıyla kendi varhğını ortaya koymuştur. Türkı- >e'de Yahya Kemal ve kuşağı da romantisist geleneğe koşut olarak ulusal bir dil, kimlik, bilinç, tarih. Bu kitabın tartıştığı esas mesele de Yahya Kemal ile Rimbaud arasındaki yazınsalhk ilişkisini bulmak ve sorgulamak değil, Kemal'in erken Türk modernizmasımn oluşumuna düşürdüğü izleri aramak olmuştur. zaman ve mekân duygusu içinde üretimde bulunduğundan. moder- nizmin şiire yansımış bu boyutu- nun görmezden gelınmesıyle Tür- kiye'de modernizm gerçeğinin te- mellendirilemeyeceğı kanısında- yım. - Bu kuşağuı içinden özellikle Yahya Kemal'i secmenizin nedeni neydi? Alman romantisist geleneğine koşut olmakla birlikte Fransız ay- dınlanmacılığı kökenli bazı dü- şünceleri de kapsayarak ulusal benlık, kimlık, ulusal tanh ve bun- lann zaman \ e mekânla olan iliş- kisi bağlamında düşünsel bır şiir söylemi geliştiren ilk şairdir Yah- ya Kemal. Söz konusu kavramlar daha önce hep Ziya Gökalp üze- rinden gıdilerek okunmuştur. Oy- sa ki bunlann yazınsal plandaki yansımaları ılk kez Kemal'le ger- çekleşir. Onun ve kuşağının tem- sil ettiği çizginin unutulması. Tür- kiye'de modernizmi kavramamız- da ciddı sorunlar yaratacaktır. Bu kitabın tartıştığı esas mesele de Kema! ile Rimbaud arasındaki doğrudan yazınsalhk ilişkisini bulmak ve sorgulamak değil, Ke- mal'in erken Türk modernizması- nm oluşumuna düşürdüğü izlen aramak olmuştur. Kemal ve daha sonrasında da özellikle Ahmet Hamdi Tanpınar, bazı felsefe açı- lımlan bağlamında modernizmin dünyanın her yerinde zaman. madde. bılınç, bellek gibi kavram- larla yaşadığı sorunlu ilişkıleri bu kültürel zeminde de temellendi- rebılme olanağı venr bıze. - Yahya Kemal'i 'modern' ola- rak nitelendirirken en önemli da- yanaklannız nelerdir? Alman romantisizminin ortaya koyduğu kavramlan. en genel an- lamıyla da 'ulusçuluk' meselesi- ni gündeme getirmekten öte di- lin, belleğı \e bilinci kuran, za- manı ve mekânı oluşturan bır ger- çeklık olarak ele alınmasını. dun- yayı dılın içinden geçerek algıla- yabileceğimızı söyledığı ıçın Ke- mal'i modern olarak nitelendire- biliriz. Aynca şiirsel söylemi ilk kez radikal bir biçimde > enilemiş \ e Fransız romantik modernistle- rinin şiırlerıne süzdüklennı kendi şıirine aynen süzerek Türkçede ilk kez bir sentez denemış olması. onu bır modern olarak algılama- mızı sağlayan dığer önemli ne- denlerdir. - Paris'ten dönüşünde önemli bir modem çıkış >apmasına kar- şın Kemal'i bir •modernist" olarak tanımlayamamamızın nedeni ne- dir? Kemal bir modernıst olamaz- dı. çünkü modernıst olabılmesi için gereklı araçlara sahıp değıl- dı. 1912'den 1920'lenn ortalan- na kadar geçen zaman içinde mo- dernıst olabılmenin araçlarını oluşturuyor, >enı bir dıl kuruyor. o dılin zamanla. tarıhle. benlıkle ve bellekle olan ılişkilerını saptı- yor ve temellendirıyordu. 1920'lerin sonlarında> sa Türk şi- innde cıddı bır yenilenme süreci başladı. NâzımHikmet modernist zihnın oluşumuna çok büyük kat- kılarda bulunuyordu. 1940'larda 1. Yenı. 50"lenn ortalarında da 2. Yenı akımı doğdu. Işte Kemal. Türk şiirinın geçırdığı bu sürece katılmak >enne sevırci kalmayı. bır modernıst olmamayı ve o ta- nhten itıbaren bır romantisist ola- rak kalmayı bilinçli olarak tercih etmiştır. - Peki Türk toplumunun mo- dernizmi içselleştirememiş olması- nın nedenleri nelerdir sizce? Bız modernıteye başka bir kül- türel bırıkımden gelıyoruz. İmpa- ratorluk geleneğinden gelmiş, kendıne özgü bir feodal süreçten geçmiş Türk toplumu Kemaltst devnmle ne kadar radikal bır ko- puş ortaya kovarsa kovsun. 1839'lardanbaşlayıp 1923'tedo- ruğa tırmanan bu süreç. bu yeni zihnıyet. bır öncekı zıhin durumu- nu bün>esınde barındırmayı sür- dürmüştür. Aynca Türk toplumu modernizmi doğrudan doğruya bır sıyasal ve teknolojıst proje ola- rak yaşamış. modernizmi tüm bunlan hayata geçirmenin meto- dolojısı olarak görmüştür. Moder- nizm tepeden ınmecı biçimde, ye- tennce özümsenmeden v e soğrul- madan toplumun önüne kondu- ğundan hıçbır zaman ıçselleştıri- lememıştır. - Neden Türkiye'de modernizm değil de 'modernizma'? Modernizmin Türkiye'dekı öz- güllüğünü vurgulamak için 'mo- dernizma'1 Kendine aıt bir gele- nek. tarih ve geçmişten gelen Türk toplumu son kertede çok önemli bır modernıst çıkış yap- mış. ancak ikıncı aşamada, bu çıkış kendi üzerıne kapanmıştır. lşte Doğu kültüründen gelerek bu çıkışı gerçekleştırdığımizi vur- gulamak. kendımıze ait bır modernıteye sahıp olduğumuzu göstermek ıçın böyle bır kavram gelıştirmeye çalıştım. - 'Modernizm. Türk Şiiri, Şiir' adını verdiğiniz bir sonraki k- itabınızın yönü ne olacak? Bu kıtabımda Nâzım Hikmet'i. 1. Yeni akımını. Attilâ tlhan'ın bu yenılenmecı gelenekte ovnadığı köprü rolünü. daha sonra 2. Yenı'yi ve bu bağlamda Ece Ay- han'la İlhan Berk'ın şiırini ele al- dım. Kitabı, 1980'lerın şıirine bakarak bitirdim. Bütün bu dönemlen çeşıtli felsefi yak- laşımlarla iç içe geçırerek düşün- menin vararlı olacağı kanısın- da> ım. Örneğin Ece Ayhan'ın şı- irı önemlidir ama bız henüz onun şıınnın femınıst bır okumayla ele alınabileceğını \a da Berk'in şi- irinin nesne-zaman-modernite bağlamında neler vaptığını hiç düşünmemışızdır. Burada önem- li olan şudur; çalışmalanmı, eleş- tirel bir bakışla Türk şiinni oku- ma dızısi olarak değerlendır- memek gerekır. Bu. benım modernıteyı sorgulama dızımdir. süren bir dönemden sonra' "1980'lere doğru, çizgiler daha bir yumuşadı, nes- neler keskin ounaktan çıktı fotoğrafla- nmda. Renkle ışık Uişkisinden doğan di- namizm ya da hareket, anlatılmak iste- nenleri daha bir vurgular oldu. Nesne- ler donup kalmışlıktan kurtuldu. Belki bir biçimi aşan, sürekli oluşum duru- munda bulunan görüntüler ortaya çık- tı" diyor Şakir. Şakir'in ikinci dönemi için bu açık- laması aydınlatıcı. fakat gerçeğin pe- şinde dediğim ilk dönemi nasıl bir "ger- cekçilik''? (...) Şakir Eczacıbaşı'nın gerçekçi (realist) denen döneminde göze çarpan özellik, renk anlayışı ve bu alanda bü- yük bir geleneğe bağlanmasıdır. Buna 'Matrakigeleneği' diyorum. Gerçi Mat- raki'den önce ve sonra Türk minyatür sanatında kendini gösteren bir ferahlık- tır, o pafta pafta renklerin geniş serpili- şi. Kaplanacak kâğıt üstünde (ya da baş- ka bir düzeyde) eşit bir denge içinde renklerin uyumu ya da çelişkisi... "Tamamlayıcı renkler kuralı"nın sonsuz oyunlannı, karmalannı, bağdaş- ma ya da çatışmalannı Şakir, Türk min- yatür geleneğinin içinden geçerek fo- toğraf sanatına uyguluyor, yeni boyut- lara eriştiriyor. (...) v* Zamanın akışı peşinde Sanatta teknik. önemli bir etken ama Şakir'in dediği gibi, teknikle iş bitmi- yor Fotoğraf, her şeyden önce bir sez- gi. bir coşku. bir sevgi. İstanbul'un kenarmahallelerinde ki- mi gün. sanırsın. Şakir su altında bir dalgıç; zamanın akışı içinde, bir daha gelmezliğin peşinde çırpınır durur. Fotoğrafçılar rastlantının peşinde. beklenmedik imgenin dramı ya da mut- luluğu peşinde. - Rastlantının kederi ya da sevinci SH ğar mı fotoğraf kutusuna? - Sığar diyor Sabahattin Eyuboğlu, sığar diyor Ara Güler. sığar diyor Fik- ret Otyam. sığar diyor İlhan Arakon. sığar diyor Şakir Eczacıbaşı. Zamanın peşindekı Şakir Eczacıba- şı... (...) ı^ Her fotoğraf bir imge şiiri Şakir Eczacıbaşı'nın yeni aşamasına gelince... Renk akışlan. biçimleri, geride bırak- tıklan iz'ler. sınırlarından taşmış insan- lar, eşyalar: dünya bir ebemkuşağı mı ne? Bir kuyrukluyıldız mı? Şakir Ecza- cıbaşı'nın yeni fotoğraflan... Fotoğraflann her biri bir anlatı. bir imge şiiri. bir serüven parçası. Yine fakir mahalleler söz konusudur, fakat ışık ve renk imbiklerinden süzü- lüp geçmışler hepsı; kaçtı kaçacak renk- ler. bir değişık rüzgâr biçimleri birbiri- ne karmış. Koyuluk ve açıklık 'lekele- ri' Fotoğraflann bir çeşit belırsizliğı, ha- yal etme kapîlannı ardına kadar açmış seyirci için: Belleğin belir- " ~ ~ - ~ sizliği. Bunlar görülen değil, anılan imgeler ya da peşin hayal edilen imgeler. Belki, gelecek bir mutluluğun ım- geleri... »^*Kalem yerine fotoğraf makinesi Böylesi duygulan aktar- mak için teknik zorluklar eksik olmasa gerek; Şakir. ressamın fırça sallaması. boya sıçratması gibi kame- raya hareket mi katıyor? Hem çektiği kişi. hem ken- di. kıpırdıyor mu çekim sı- rasında? "Action painting"in bir çeşidi mi bu? Nıçin olma- sın? Imgelerin etkinliği karşısmda ilginç değil bu çeşit sorulan önemli olan "fotoğrafçı ressamlar"dan sonra "ressam fotoğrafçı- lar^ın dünyayı yorumla- ması. Hem belli değil. bel- kı Şakir Eczacıbaşı kalem yerine fotoğraf makinesi kullanan bir yazar? Şakir Eczacıbaşı tek ba- şınada değil. Yıllardanbe- rı yayımlanan Eczacıbaşı Fotoğraf Yıllıklan. Türki- ye'nin bir çeşit güzellikler demirbaş defteri; taşı, top- rağı. insanı. bitkisıyle bö- lüm bölüm Türkiye imge ansiklopedisi yaratmakta- dır. Belgesel, şiirsel. keder- sel. coşkusal. tarihsel, ya- şamsal. umutsal dört bu- caktan gelme imgelerle ko- ca bır memleket! Bir araya gelen bu fotoğ- rafçılann hepsinde ne us- talık! Fotoğraflar arasında hangilerinin Şakir tarafın- dan çekildiklerini biliyo- rum bir bakışta: Leonar- do'nun "sfumato" dediği sıslı, büyülü ve buğulu cinsten hepsi. Şakir'in gör- sel tutkusu. fotoğraftan başka bir de sınema ve si- nematek aşkından belli. Şakir Eczacıbaşı fotoğ- rafçı mı, ressam mı. yoksa kalem yenne fotoğraf ma- kinesi kullanan bir yazar mı? Fotoğraflanna bakıp siz karar verin; belki hepsi bir- den! ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Magazin Ruhu ve Yaşamın Ciddiliği... Günlük yaşarnımızda -özellikle "magazin bası- nı"kavramıyla ilintili olarak- çok kullanılan "maga- zin" sözcüğü. Arapça'dan gelir. o dildekı yaklaşık anlamı "erzak deposu "dur. Sözcük, basın yaşa- mına on sekizıncı yüzyılda, Ingiltere'de gırer. 1731 yılmda çıkmaya başlayan "The Gentleman's Ma- gazine", tür olarak magazin adını taşıyan ilk süre- li yayındır. Gerek bu derginin, gerekse basın ala- nında magazinın ötekı öncüllerinin temel amacı, okuru çeşitli konularda ve canını sıkmadan bilgi- lendirmektir. Örneğin özellikle Anglo-Sakson ba- sın geleneğınde yaygın bir magazin tipi sayılan "digest", sözcük anlamı olarak "sindirim" de- mektir ve bu tipe ilişkin ipucunu da verir: Amaç, geniş bir okur çevresine çeşitli konuları kolay sin- direbilecek biçimde vermektir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, gittikçe daha geniş kitlelere seslenme, daha doğrusu "da- ha çok satma" amacı, magazin türünün kısmen düzeyyitirmesineve "sansasyon" peşindekoşan bir basın izlenimını bırakmasına yol açar. Ancak bu, dediğimiz gibi kısmen geçerli olan bır durumdur ve Batı'daki uygulama biçimiyle magazin, hiçbir zaman yalnızca sansasyon yaratması öngörülen haberlerle. şu ya da bu nedenle "ünlenmiş" kişi- lerin yapıp ettikleriyle sınırlı bir tür değildır. Maga- zin, ciddi anlamda bilgilendirme işlevini de üstle- nir; başka türlerle arasındaki tek aynm, konunun veriliş biçimi ve üsluptur. Ülkemizde yazılı veya görsel basın bağlamında "magazin" sözcüğünün çok geniş ölçüde dediko- duyu, sansasyonu, çoğu kez de sansasyon amaç- lı uydurma haberleri çağrıştırdığı bir gerçektir. Bu- nun temel nedeni, üsluptaki hafifliğin beraberin- de zorunlu olarak konunun da hafifliğini getirdiği- ne ilişkin, neredeyse kökleşmiş denilebilecek inançtır. Oysa gerçekte bu, örneğin komedi türü- nün yalnızca "hafif" konuian işleyebileceğine inan- mak kadar yanlıştır. Ama ülkemizde böyle yanlış bir inancın yerieşmesinde "magazin basını" adı al- tında toplanan, yaşamın ciddi yanlarıyla bütünüy- le ilintısiz ya da o yanları onaylanamayacak, ger- çekliklerınden uzaklaştıracak ölçüde sulandıran, son derece düzeyden yoksun uygulamaların bü- yük payının bulunduğu da bir gerçektir. Yine ülkemizde. kamuoyunun çok geniş bir ke- siminin tutumunun. en yaşamsal sorunlar söz ko- nusu olduğunda bile. bir tür olumsuz "magazin ru- hunun" yönlendirmesinden bağımlı olduğu da bir gerçektir. Böyle bır tütüm, ınsanları gittikçe artan ölçüde "ciddı olan" ile "ciddı olmayan" arasın- daki ayrımı kaldırmaya, magazinın "anlık"\ıe "ge- çicılik" nıteliklerıyle asla bağdaşmayan konu ve sorunlara da böyle bir düzlemde bakmaya ıter. Bu, özellikle düşünme geleneğinin bulunmadığı, eğitilmişlik oranının düşük olduğu ortamlarda baş- lı başına bir tehlikedir. Örneğin büyük bir yofsuzluk, magazin konusu da olabilir ve elbet -ortaya ilk çıkışında- bır san^ sasyon yaratabilir. Fakat bu noktada magazin ba- kımından yalnızca geçici bir işlev söz konusudur. Başka deyişle, kamuoyunun geniş bir kesimi, bir yolsuzluk konusunda ve çok çarpıcı üsluplarla bil- gilendirilmiştır. Çarpıcılık ve bunun ilk anda yarat- tığı heyecan, elbette geçıcıdir. Konunun ciddiyeti ise bu geçici konumların ardından artık o konu üzerinde ciddi düşünme sürecının başlamasını ge- rektirir. Böyle bir süreç başlayacak yerde, magazin ha- berlerinın yarattığı ilk heyecanlarla birlikte konu da -ciddıyet derecesi ne olursa olsun- kamuoyu- nun gündeminden neredeyse siliniyorsa, o zaman ortada yaşamın ciddiyeti bağlamında gerçekten ciddi bir durum var demektir! Bugünün Türkiye- si'nde Hülya Avşar'ın çocuğuyla hastaneden çı- karken gazeteciler tarafından. çocuğunun resmi- nin çekilmesine olanak tanımadığı için yuhalanma- sı, açıkyüreklilikle belırtelim ki yalnızca ve yalnız- ca basınımızdakı "vahım" bır anlayışın, daha doğ- rusu hastalığın belirttsidir. Bu olayın bir çırpıda ör- neğin Türkiye Büyük Millet Meclısı binasındaki onarım kepazelığını neredeyse unutturması ise ka- muoyuna bulaştırılmış bır mıkrobun ne derece güçlü olduğunun bir göstergesinden başka bir şey değildir. Herhangi bir ortamda kamuoyunun nabzını yal- nızca sansasyonlann heyecanını ölçüt olarak tut- ma peşinde olan bir basın. "magazin basını" adı- nı taşımayı bile hak etmez. Sürekli olarak böyle bir basının tuzaklarına düşmeyi alışkanlık haline ge- tirmiş bir kamuoyunun da artık -hangi alanda olur- sa olsun- ciddi bir "oy potansıyelini" temsıl ettiği düşünülemez. Insanın kendi kendisıyle alay edebilmesi, en es- ki filozoflardan bu yana insan adına bir erdem ve kendisiyle barışık kişilik sayılmıştır. Bu, hiç kuşku- suz doğrudur. Ama bu doğru hiçbir zaman insa- nın başına gelenleri, tüm yaşadıklarını hafife alma- sı gerektiği anlamını taşımaz. Dünyaya mizah gö- züyle bakmak, dünyanın cıddiyetinı yadsıyan de- ğil, tam tersine, dünyayı düşünebilecek en eleşti- rel bakış açılarından biriyle değerlendirmek de- mektir. Magazin açısından da bundan farklı bir durum söz konusu değildır. Her şey, magazıne konu ola- bilir; ama yaşamda olup biten her şey, magazinin yarattığı ilk heyecanlarla birlikte silinip gidecek ka- dar cıddiyetten yoksun değildır! Selanik'te camiden sanat galerisi • SELANİK(AA)- Yunanıstan'ın Trikala kentınde Mimar Sinan tarafından 16. yüzyılda ınşa edilen Osman Şah Camiı, sanat galerisine dönüştürüldü. Atina'nın kuzeyinde yer alan kentin önemli kültür varlıklanndan bırisı olarak kabul edilen tarihi yapı üzennde son birkaç yıldır restorasyon çalışmalan yapılıyordu. Sanat galerisi haline getirilen Osman Şah Camiı'nin açılışı. dün akşam Yunanistan Kültür Bakanlığı Genel Sekreteri Ergenios Giannakopulos tarafından gerçekleştirildi. Idil Lisesi İstanbul'da • Kültür Servisi - Şırnak ilinın Idil ilçesinde gönüllü kuruluşlannın devletle işbırliğı yaparak bir kalkındırma modeli oluşturmak amacıyla geçen yıl başlattıklan etkinlikler kapsamında Idil Lisesi son sınıf öğrencılen tstanbul'a gelıyor. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğı tarafından yanyıl tatilınde gerçekleştirilecek 12 gün sürelı etkınlikler kapsamında konferanslar. ünıversiteye hazırlık kurslan, söyleşıler, gazeteleri, üniversıteleri ve tarihi mekânlan kapsav an geziler. dia gösterileri yer - • • alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle