Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 OCAK 1998 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Şakir Eczacıbaşı'nın Abidin Dino'ya adadığı 'Türkiye Renkleri' adlı fotoğraf kitabı yayımlandı
Her biri bir anLah, bir imge şiiri.••Kültür Servisi - Şakir Eczacıbaşı'nın
Abidin Dino'nun anısına adadığı 'Tür-
kiye Renkleri' adlı fotoğraf kitabı ya-
yımlandı.
u
Fotoğrafikili bir oyun: Çeken ve çek-
tiren. Çekenin kim olduğunu; neyi, ni-
çin, ne zaman çektiğini; ayrıca çekilenin
ne ya da kim olduğunu, nasıl çekildjğt-
ni, hangi an'daçeküdiğjni içeriyor her fo-
toğraf; soru üstüne soru, bir bilmece ne-
redeyse*' diyor Abidin Dino 'tmgeler
Salguu' başlıklı kitaptayer alan yazısın-
da. (İlkkez, Şakır Eczacıbaşı'nın 18Nİ-
san - 20 Mayıs 1990 arasında Istan-
bul'daki Türk ve lslam Eserleri Müze-
si'nde açılan sergisi nedeniyle Galeri
MD tarafından çıkanlan Şakir Eczacı-
başı kitapçığında yayımlanmış.)
Once Türkiye'deki fotoğraf sanatının
gelişiminı özetlediği yazıda, Abidin Di-
no, fotoğrafçılar için 'imge avcısı' deyi-
mini hiç sevmediğini vurgulayarak fo-
tografın yaşama bir övgü olduğunu be-
lirtiyor:"Fotoğrafçı apayn bir yaraük.
Roland Barthes ne derse desin (fotoğra-
fın ölümle ilgili olduğunu söyler), bana
göre tam tersine, ölümden bir şeyler kur-
tardığı içindir ki bunca önemli: fotoğraf
sanatı öliime değiL \ aşama bir övgü."
Ve ardından Şakir Eczacıbaşı'nın sa-
natını anlatıyor:
v* Şakir Eczacıbaşı'nın gözleri
Şakir Eczacıbaşı imgelerle içlı dışlı.
Dıkkat ettinız mi; etrafına göz gezdinr-
ken sanki yakına uzağa göre "ayar"
edergözbebeğini. Merakdolubirbakış
türudür bu. Merak dedim; buna hayret,
dikkat ya da heyecan da denebılir. Ba-
kışlannı tamamlayan ya da noktalayan
sevınçli, belki bıraz alaycı. genç birgü-
lüşü de duyulur sık sık.
Evet, sorulması yersiz sayılmamalı:
- Neden Şakir kimi gün işini gücünii
bırakır da sokak sokak, diyar diyar, de-
re depe düz dolaşıp fotoğraf çeker?
- Belkı asıl ışı gücü budur da ondan!
j^Sırlarını saklayan Anadolu'nun
imgeleri
İmge oyunu tek başına oynanmaz. bir
imecedir.
Fotoğrafın. sinemanın. tiyatronun
keyfi hep beraber çalışmakta.
Şakir Eczacıbaşı Anadolu'yu, Ana-
dolu'nun Akdeniz kıyılannı, Karade-
nız kıyılannı. üst Anadolu'yu, alt Ana-
dolu'yu birkaç yakın arkadaşla çekişe
anlaşa. coşku içinde çekmiştir imge im-
ge.
Atlantis'ten daha yitik, sirlannı asır-
lar boyu saklamış sonsuz bir tarjh ala-
nıdır Anadolu. Görkemi teleobjektife
sığmaz bozkınn kolay kolay.
Bolu'da, Kıbnsçık Köyü'nde çektiği
bir bebek fotoğrafı var ki Şakir'in 40
ağıta bedel; sanırsın Yaşar Kemal'in bir
romanından çıkma.
M*SahFaikyadaŞakir'esorunİstan-
bul'u
Ya Istanbul fotoğraflan?
tstanbul yedi başlı dişli bir canavar,
dünyagüzeli...
• Mesele: Rengin Türk cinsi olur mu?
Elcevap: Olur. Hem de âlâsı!
Özbekler şeyhi Ethem Efendi'nin elvan renkli ebrulanna bakın. İznik çinilerinin mavilerine,
yeşillerine, domates kırmızılanna, Malatya keçelerinin kahve renklerine, Köprülü yalısının aşı
boyasına, Eyüp Sultan türbe yeşiline, Yahyalı kiliminin sansına bakın...
İş renk seçmekle bitmiyor kuşkusuz; bir de renklerin kapladığı alanlann ölçekleri sorunu ve
aynca Şakir Eczacıbaşrnın bilinçle kullandığı başka başka dokulann, maddelerin fotoğrafta bir
araya gelmeleri olgusu var...
Şahmeran; hangisini seçeceksin. han-
^si çekeceksın. elin bacağın kesik?...
Çılgın birçaba. göz kamaştıncı pınl-
tılar içinde lstanbul'a bakmak. Sait Fa-
ik'e sorun söylesin. Söylemezse. Şakir
anlatsın, Sait'in son İstanbul sayıkla-
malannı.
Yüksekkaldırım'dan aşağı ifil ifil
rengârenk ışık akar. sınlsıklam sokak-
larda.
Istanbul'un görkemli yapılannı, tü-
kenmezdenizlerini.morbulutluakşam-
lannı çektiği olmuştur: fakat Şakir Ec-
zacıbaşı "nın asıl sevdiği görüntüler.
kendi hatinde. belki de yağmurlu. yap-
macıWftz, gösterışsiz bir İstanbul...
Mahallede çocuklar oynar. Sadeliğin
sırrı peşindedir Şakir; onu kovalar du-
rur, fotoğraf makinesi elde.
Beklenmedik bir şey mi bu? Bence
değil...
Sanat, sanatçıyı değil, sanatçının ol-
mak istediğini. görmek ıstediğini, duy-
mak ıstediğini. anlamak ıstediğini yan-
sıtırdaha çok. Değil mi sanat başka tür-
lü yaşamanın yöntemi. Sanatçı Şakir
Eczacıbaşı. bır başka türlü duymanın.
görmenin. tasarlamanınpeşındedır. ya-
ratıcılık nöbeti tutunca...
O yaratıcı an'ların. saatlenn. günle-
rin dışında hiçbir sanatçı pek o kadar il-
ginç değil bence. Ya da başka bakımdan
ılgınç olabılır. örneğın sosyolog ya da
romancı için belkı.
f* Şakir Eczacıbaşı'nın yarabcılıkev-
reteri
Bırçok sanatçı gıbi Şakir Eczacıba-
şı "nın değışık dönemlen vardır. fotoğ-
raf alanında. Gerçeğin peşindekı uzun
Hasan Bülent Kahraman, yeni kitabında Türk şiirinde modernizmi sorguluyor
'YahyaKemalRimbaud'yu Okudumu?'
FECİRALPTEKİIM
Hasan Bülent Kahraman'ın
görsellık düzlerninde başlayan
modernizmi sorgulama dizisi şıir
planında sürüyor. Kahraman, kı-
sa bır süre önce Yapı Kredı Yayın-
lan'ndan çıkan 'Yahya Kemal
Rimbaud'yu Okudu mu?' isimli
kitabıyla bu kez Yahya Kemal ve
Türk şiirinın modernizmle kurdu-
ğu ılişkiyı. modernizm sorunsalı-
nın ekseninde Türk şiinnı inceli-
yor. Sırada henüz yayımlanma-
yan 'Modernizm. Türk Şiiri, Şiir'
başlıklı kitabı var.
- Modernizmin sanat alanına
yayüımını neden şiir üzerinden
sorgulamayı seçtiniz?
1995 yılmda yayımlanan 'Sa-
natsal Gerceklikler, Olgular ve
Öteleri' ısımlı kıtabımda bu yayı-
lımın görsel sanatlar ve imge üre-
tımi bağlamında nasıl ortaya çık-
tığını sorgulamıştım. O tarihten
bu yana geçen zaman içinde, eğer
şıırle ılişkilendırilirse moderniz-
min dille ve zihinsel gerçeklikle
daha \ akın bir duruşumu olacağı-
nı düşündüm. Hareket noktam ise
modernizmin dünyanın birçok ye-
nnde \e kendi tarihsel gelişim sü-
reci içinde. ortaya çıktığı her aşa-
ma ve boyutta dille sorunlu bir
ilışkı yaşamış olmasıydı. Görsel
üretımı daha geri bir planda kalan
Türkiye de bu süreci şiirin içinden
katetmişti. Dıl, yalnız gündelik
yaşamı kuşatmakla ve üretmekle
kalmayıp aynı zamanda gündelik
yaşamın ürettıği her şeyi de içer-
me ve soğurma olanağı bulduğun-
dan, şiirsel planda yaşanmış olan
gelişimler ıster istemez moderniz-
min bütün açılımlannı gözden ge-
çırmemize olanak veriyordu.
tkincisi, modernizm dünyanınhe-
men her yerinde Alman romanti-
sızmıyle iç içe geçmış olarak ulu-
sal bır dil üretme çabasıyla kendi
varhğını ortaya koymuştur. Türkı-
>e'de Yahya Kemal ve kuşağı da
romantisist geleneğe koşut olarak
ulusal bir dil, kimlik, bilinç, tarih.
Bu kitabın tartıştığı
esas mesele de
Yahya Kemal ile
Rimbaud arasındaki
yazınsalhk ilişkisini
bulmak ve
sorgulamak değil,
Kemal'in erken
Türk
modernizmasımn
oluşumuna
düşürdüğü izleri
aramak olmuştur.
zaman ve mekân duygusu içinde
üretimde bulunduğundan. moder-
nizmin şiire yansımış bu boyutu-
nun görmezden gelınmesıyle Tür-
kiye'de modernizm gerçeğinin te-
mellendirilemeyeceğı kanısında-
yım.
- Bu kuşağuı içinden özellikle
Yahya Kemal'i secmenizin nedeni
neydi?
Alman romantisist geleneğine
koşut olmakla birlikte Fransız ay-
dınlanmacılığı kökenli bazı dü-
şünceleri de kapsayarak ulusal
benlık, kimlık, ulusal tanh ve bun-
lann zaman \ e mekânla olan iliş-
kisi bağlamında düşünsel bır şiir
söylemi geliştiren ilk şairdir Yah-
ya Kemal. Söz konusu kavramlar
daha önce hep Ziya Gökalp üze-
rinden gıdilerek okunmuştur. Oy-
sa ki bunlann yazınsal plandaki
yansımaları ılk kez Kemal'le ger-
çekleşir. Onun ve kuşağının tem-
sil ettiği çizginin unutulması. Tür-
kiye'de modernizmi kavramamız-
da ciddı sorunlar yaratacaktır. Bu
kitabın tartıştığı esas mesele de
Kema! ile Rimbaud arasındaki
doğrudan yazınsalhk ilişkisini
bulmak ve sorgulamak değil, Ke-
mal'in erken Türk modernizması-
nm oluşumuna düşürdüğü izlen
aramak olmuştur. Kemal ve daha
sonrasında da özellikle Ahmet
Hamdi Tanpınar, bazı felsefe açı-
lımlan bağlamında modernizmin
dünyanın her yerinde zaman.
madde. bılınç, bellek gibi kavram-
larla yaşadığı sorunlu ilişkıleri bu
kültürel zeminde de temellendi-
rebılme olanağı venr bıze.
- Yahya Kemal'i 'modern' ola-
rak nitelendirirken en önemli da-
yanaklannız nelerdir?
Alman romantisizminin ortaya
koyduğu kavramlan. en genel an-
lamıyla da 'ulusçuluk' meselesi-
ni gündeme getirmekten öte di-
lin, belleğı \e bilinci kuran, za-
manı ve mekânı oluşturan bır ger-
çeklık olarak ele alınmasını. dun-
yayı dılın içinden geçerek algıla-
yabileceğimızı söyledığı ıçın Ke-
mal'i modern olarak nitelendire-
biliriz. Aynca şiirsel söylemi ilk
kez radikal bir biçimde > enilemiş
\ e Fransız romantik modernistle-
rinin şiırlerıne süzdüklennı kendi
şıirine aynen süzerek Türkçede ilk
kez bir sentez denemış olması.
onu bır modern olarak algılama-
mızı sağlayan dığer önemli ne-
denlerdir.
- Paris'ten dönüşünde önemli
bir modem çıkış >apmasına kar-
şın Kemal'i bir •modernist" olarak
tanımlayamamamızın nedeni ne-
dir?
Kemal bir modernıst olamaz-
dı. çünkü modernıst olabılmesi
için gereklı araçlara sahıp değıl-
dı. 1912'den 1920'lenn ortalan-
na kadar geçen zaman içinde mo-
dernıst olabılmenin araçlarını
oluşturuyor, >enı bir dıl kuruyor.
o dılin zamanla. tarıhle. benlıkle
ve bellekle olan ılişkilerını saptı-
yor ve temellendirıyordu.
1920'lerin sonlarında> sa Türk şi-
innde cıddı bır yenilenme süreci
başladı. NâzımHikmet modernist
zihnın oluşumuna çok büyük kat-
kılarda bulunuyordu. 1940'larda
1. Yenı. 50"lenn ortalarında da 2.
Yenı akımı doğdu. Işte Kemal.
Türk şiirinın geçırdığı bu sürece
katılmak >enne sevırci kalmayı.
bır modernıst olmamayı ve o ta-
nhten itıbaren bır romantisist ola-
rak kalmayı bilinçli olarak tercih
etmiştır.
- Peki Türk toplumunun mo-
dernizmi içselleştirememiş olması-
nın nedenleri nelerdir sizce?
Bız modernıteye başka bir kül-
türel bırıkımden gelıyoruz. İmpa-
ratorluk geleneğinden gelmiş,
kendıne özgü bir feodal süreçten
geçmiş Türk toplumu Kemaltst
devnmle ne kadar radikal bır ko-
puş ortaya kovarsa kovsun.
1839'lardanbaşlayıp 1923'tedo-
ruğa tırmanan bu süreç. bu yeni
zihnıyet. bır öncekı zıhin durumu-
nu bün>esınde barındırmayı sür-
dürmüştür. Aynca Türk toplumu
modernizmi doğrudan doğruya
bır sıyasal ve teknolojıst proje ola-
rak yaşamış. modernizmi tüm
bunlan hayata geçirmenin meto-
dolojısı olarak görmüştür. Moder-
nizm tepeden ınmecı biçimde, ye-
tennce özümsenmeden v e soğrul-
madan toplumun önüne kondu-
ğundan hıçbır zaman ıçselleştıri-
lememıştır.
- Neden Türkiye'de modernizm
değil de 'modernizma'?
Modernizmin Türkiye'dekı öz-
güllüğünü vurgulamak için 'mo-
dernizma'1
Kendine aıt bir gele-
nek. tarih ve geçmişten gelen
Türk toplumu son kertede çok
önemli bır modernıst çıkış yap-
mış. ancak ikıncı aşamada, bu
çıkış kendi üzerıne kapanmıştır.
lşte Doğu kültüründen gelerek bu
çıkışı gerçekleştırdığımizi vur-
gulamak. kendımıze ait bır
modernıteye sahıp olduğumuzu
göstermek ıçın böyle bır kavram
gelıştirmeye çalıştım.
- 'Modernizm. Türk Şiiri, Şiir'
adını verdiğiniz bir sonraki k-
itabınızın yönü ne olacak?
Bu kıtabımda Nâzım Hikmet'i.
1. Yeni akımını. Attilâ tlhan'ın bu
yenılenmecı gelenekte ovnadığı
köprü rolünü. daha sonra 2.
Yenı'yi ve bu bağlamda Ece Ay-
han'la İlhan Berk'ın şiırini ele al-
dım. Kitabı, 1980'lerın şıirine
bakarak bitirdim. Bütün bu
dönemlen çeşıtli felsefi yak-
laşımlarla iç içe geçırerek düşün-
menin vararlı olacağı kanısın-
da> ım. Örneğin Ece Ayhan'ın şı-
irı önemlidir ama bız henüz onun
şıınnın femınıst bır okumayla ele
alınabileceğını \a da Berk'in şi-
irinin nesne-zaman-modernite
bağlamında neler vaptığını hiç
düşünmemışızdır. Burada önem-
li olan şudur; çalışmalanmı, eleş-
tirel bir bakışla Türk şiinni oku-
ma dızısi olarak değerlendır-
memek gerekır. Bu. benım
modernıteyı sorgulama dızımdir.
süren bir dönemden sonra' "1980'lere
doğru, çizgiler daha bir yumuşadı, nes-
neler keskin ounaktan çıktı fotoğrafla-
nmda. Renkle ışık Uişkisinden doğan di-
namizm ya da hareket, anlatılmak iste-
nenleri daha bir vurgular oldu. Nesne-
ler donup kalmışlıktan kurtuldu. Belki
bir biçimi aşan, sürekli oluşum duru-
munda bulunan görüntüler ortaya çık-
tı" diyor Şakir.
Şakir'in ikinci dönemi için bu açık-
laması aydınlatıcı. fakat gerçeğin pe-
şinde dediğim ilk dönemi nasıl bir "ger-
cekçilik''?
(...) Şakir Eczacıbaşı'nın gerçekçi
(realist) denen döneminde göze çarpan
özellik, renk anlayışı ve bu alanda bü-
yük bir geleneğe bağlanmasıdır. Buna
'Matrakigeleneği' diyorum. Gerçi Mat-
raki'den önce ve sonra Türk minyatür
sanatında kendini gösteren bir ferahlık-
tır, o pafta pafta renklerin geniş serpili-
şi. Kaplanacak kâğıt üstünde (ya da baş-
ka bir düzeyde) eşit bir denge içinde
renklerin uyumu ya da çelişkisi...
"Tamamlayıcı renkler kuralı"nın
sonsuz oyunlannı, karmalannı, bağdaş-
ma ya da çatışmalannı Şakir, Türk min-
yatür geleneğinin içinden geçerek fo-
toğraf sanatına uyguluyor, yeni boyut-
lara eriştiriyor.
(...)
v* Zamanın akışı peşinde
Sanatta teknik. önemli bir etken ama
Şakir'in dediği gibi, teknikle iş bitmi-
yor Fotoğraf, her şeyden önce bir sez-
gi. bir coşku. bir sevgi.
İstanbul'un kenarmahallelerinde ki-
mi gün. sanırsın. Şakir su altında bir
dalgıç; zamanın akışı içinde, bir daha
gelmezliğin peşinde çırpınır durur.
Fotoğrafçılar rastlantının peşinde.
beklenmedik imgenin dramı ya da mut-
luluğu peşinde.
- Rastlantının kederi ya da sevinci SH
ğar mı fotoğraf kutusuna?
- Sığar diyor Sabahattin Eyuboğlu,
sığar diyor Ara Güler. sığar diyor Fik-
ret Otyam. sığar diyor İlhan Arakon.
sığar diyor Şakir Eczacıbaşı.
Zamanın peşindekı Şakir Eczacıba-
şı...
(...)
ı^ Her fotoğraf bir imge şiiri
Şakir Eczacıbaşı'nın yeni aşamasına
gelince...
Renk akışlan. biçimleri, geride bırak-
tıklan iz'ler. sınırlarından taşmış insan-
lar, eşyalar: dünya bir ebemkuşağı mı
ne? Bir kuyrukluyıldız mı? Şakir Ecza-
cıbaşı'nın yeni fotoğraflan...
Fotoğraflann her biri bir anlatı. bir
imge şiiri. bir serüven parçası.
Yine fakir mahalleler söz konusudur,
fakat ışık ve renk imbiklerinden süzü-
lüp geçmışler hepsı; kaçtı kaçacak renk-
ler. bir değişık rüzgâr biçimleri birbiri-
ne karmış. Koyuluk ve açıklık 'lekele-
ri'
Fotoğraflann bir çeşit belırsizliğı, ha-
yal etme kapîlannı ardına kadar açmış
seyirci için: Belleğin belir-
" ~ ~ - ~ sizliği.
Bunlar görülen değil,
anılan imgeler ya da peşin
hayal edilen imgeler. Belki,
gelecek bir mutluluğun ım-
geleri...
»^*Kalem yerine fotoğraf
makinesi
Böylesi duygulan aktar-
mak için teknik zorluklar
eksik olmasa gerek; Şakir.
ressamın fırça sallaması.
boya sıçratması gibi kame-
raya hareket mi katıyor?
Hem çektiği kişi. hem ken-
di. kıpırdıyor mu çekim sı-
rasında?
"Action painting"in bir
çeşidi mi bu? Nıçin olma-
sın? Imgelerin etkinliği
karşısmda ilginç değil bu
çeşit sorulan önemli olan
"fotoğrafçı ressamlar"dan
sonra "ressam fotoğrafçı-
lar^ın dünyayı yorumla-
ması. Hem belli değil. bel-
kı Şakir Eczacıbaşı kalem
yerine fotoğraf makinesi
kullanan bir yazar?
Şakir Eczacıbaşı tek ba-
şınada değil. Yıllardanbe-
rı yayımlanan Eczacıbaşı
Fotoğraf Yıllıklan. Türki-
ye'nin bir çeşit güzellikler
demirbaş defteri; taşı, top-
rağı. insanı. bitkisıyle bö-
lüm bölüm Türkiye imge
ansiklopedisi yaratmakta-
dır. Belgesel, şiirsel. keder-
sel. coşkusal. tarihsel, ya-
şamsal. umutsal dört bu-
caktan gelme imgelerle ko-
ca bır memleket!
Bir araya gelen bu fotoğ-
rafçılann hepsinde ne us-
talık! Fotoğraflar arasında
hangilerinin Şakir tarafın-
dan çekildiklerini biliyo-
rum bir bakışta: Leonar-
do'nun "sfumato" dediği
sıslı, büyülü ve buğulu
cinsten hepsi. Şakir'in gör-
sel tutkusu. fotoğraftan
başka bir de sınema ve si-
nematek aşkından belli.
Şakir Eczacıbaşı fotoğ-
rafçı mı, ressam mı. yoksa
kalem yenne fotoğraf ma-
kinesi kullanan bir yazar
mı?
Fotoğraflanna bakıp siz
karar verin; belki hepsi bir-
den!
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Magazin Ruhu ve
Yaşamın Ciddiliği...
Günlük yaşarnımızda -özellikle "magazin bası-
nı"kavramıyla ilintili olarak- çok kullanılan "maga-
zin" sözcüğü. Arapça'dan gelir. o dildekı yaklaşık
anlamı "erzak deposu "dur. Sözcük, basın yaşa-
mına on sekizıncı yüzyılda, Ingiltere'de gırer. 1731
yılmda çıkmaya başlayan "The Gentleman's Ma-
gazine", tür olarak magazin adını taşıyan ilk süre-
li yayındır. Gerek bu derginin, gerekse basın ala-
nında magazinın ötekı öncüllerinin temel amacı,
okuru çeşitli konularda ve canını sıkmadan bilgi-
lendirmektir. Örneğin özellikle Anglo-Sakson ba-
sın geleneğınde yaygın bir magazin tipi sayılan
"digest", sözcük anlamı olarak "sindirim" de-
mektir ve bu tipe ilişkin ipucunu da verir: Amaç,
geniş bir okur çevresine çeşitli konuları kolay sin-
direbilecek biçimde vermektir.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, gittikçe
daha geniş kitlelere seslenme, daha doğrusu "da-
ha çok satma" amacı, magazin türünün kısmen
düzeyyitirmesineve "sansasyon" peşindekoşan
bir basın izlenimını bırakmasına yol açar. Ancak bu,
dediğimiz gibi kısmen geçerli olan bır durumdur
ve Batı'daki uygulama biçimiyle magazin, hiçbir
zaman yalnızca sansasyon yaratması öngörülen
haberlerle. şu ya da bu nedenle "ünlenmiş" kişi-
lerin yapıp ettikleriyle sınırlı bir tür değildır. Maga-
zin, ciddi anlamda bilgilendirme işlevini de üstle-
nir; başka türlerle arasındaki tek aynm, konunun
veriliş biçimi ve üsluptur.
Ülkemizde yazılı veya görsel basın bağlamında
"magazin" sözcüğünün çok geniş ölçüde dediko-
duyu, sansasyonu, çoğu kez de sansasyon amaç-
lı uydurma haberleri çağrıştırdığı bir gerçektir. Bu-
nun temel nedeni, üsluptaki hafifliğin beraberin-
de zorunlu olarak konunun da hafifliğini getirdiği-
ne ilişkin, neredeyse kökleşmiş denilebilecek
inançtır. Oysa gerçekte bu, örneğin komedi türü-
nün yalnızca "hafif" konuian işleyebileceğine inan-
mak kadar yanlıştır. Ama ülkemizde böyle yanlış
bir inancın yerieşmesinde "magazin basını" adı al-
tında toplanan, yaşamın ciddi yanlarıyla bütünüy-
le ilintısiz ya da o yanları onaylanamayacak, ger-
çekliklerınden uzaklaştıracak ölçüde sulandıran,
son derece düzeyden yoksun uygulamaların bü-
yük payının bulunduğu da bir gerçektir.
Yine ülkemizde. kamuoyunun çok geniş bir ke-
siminin tutumunun. en yaşamsal sorunlar söz ko-
nusu olduğunda bile. bir tür olumsuz "magazin ru-
hunun" yönlendirmesinden bağımlı olduğu da bir
gerçektir. Böyle bır tütüm, ınsanları gittikçe artan
ölçüde "ciddı olan" ile "ciddı olmayan" arasın-
daki ayrımı kaldırmaya, magazinın "anlık"\ıe "ge-
çicılik" nıteliklerıyle asla bağdaşmayan konu ve
sorunlara da böyle bir düzlemde bakmaya ıter.
Bu, özellikle düşünme geleneğinin bulunmadığı,
eğitilmişlik oranının düşük olduğu ortamlarda baş-
lı başına bir tehlikedir.
Örneğin büyük bir yofsuzluk, magazin konusu
da olabilir ve elbet -ortaya ilk çıkışında- bır san^
sasyon yaratabilir. Fakat bu noktada magazin ba-
kımından yalnızca geçici bir işlev söz konusudur.
Başka deyişle, kamuoyunun geniş bir kesimi, bir
yolsuzluk konusunda ve çok çarpıcı üsluplarla bil-
gilendirilmiştır. Çarpıcılık ve bunun ilk anda yarat-
tığı heyecan, elbette geçıcıdir. Konunun ciddiyeti
ise bu geçici konumların ardından artık o konu
üzerinde ciddi düşünme sürecının başlamasını ge-
rektirir.
Böyle bir süreç başlayacak yerde, magazin ha-
berlerinın yarattığı ilk heyecanlarla birlikte konu
da -ciddıyet derecesi ne olursa olsun- kamuoyu-
nun gündeminden neredeyse siliniyorsa, o zaman
ortada yaşamın ciddiyeti bağlamında gerçekten
ciddi bir durum var demektir! Bugünün Türkiye-
si'nde Hülya Avşar'ın çocuğuyla hastaneden çı-
karken gazeteciler tarafından. çocuğunun resmi-
nin çekilmesine olanak tanımadığı için yuhalanma-
sı, açıkyüreklilikle belırtelim ki yalnızca ve yalnız-
ca basınımızdakı "vahım" bır anlayışın, daha doğ-
rusu hastalığın belirttsidir. Bu olayın bir çırpıda ör-
neğin Türkiye Büyük Millet Meclısı binasındaki
onarım kepazelığını neredeyse unutturması ise ka-
muoyuna bulaştırılmış bır mıkrobun ne derece
güçlü olduğunun bir göstergesinden başka bir şey
değildir.
Herhangi bir ortamda kamuoyunun nabzını yal-
nızca sansasyonlann heyecanını ölçüt olarak tut-
ma peşinde olan bir basın. "magazin basını" adı-
nı taşımayı bile hak etmez. Sürekli olarak böyle bir
basının tuzaklarına düşmeyi alışkanlık haline ge-
tirmiş bir kamuoyunun da artık -hangi alanda olur-
sa olsun- ciddi bir "oy potansıyelini" temsıl ettiği
düşünülemez.
Insanın kendi kendisıyle alay edebilmesi, en es-
ki filozoflardan bu yana insan adına bir erdem ve
kendisiyle barışık kişilik sayılmıştır. Bu, hiç kuşku-
suz doğrudur. Ama bu doğru hiçbir zaman insa-
nın başına gelenleri, tüm yaşadıklarını hafife alma-
sı gerektiği anlamını taşımaz. Dünyaya mizah gö-
züyle bakmak, dünyanın cıddiyetinı yadsıyan de-
ğil, tam tersine, dünyayı düşünebilecek en eleşti-
rel bakış açılarından biriyle değerlendirmek de-
mektir.
Magazin açısından da bundan farklı bir durum
söz konusu değildır. Her şey, magazıne konu ola-
bilir; ama yaşamda olup biten her şey, magazinin
yarattığı ilk heyecanlarla birlikte silinip gidecek ka-
dar cıddiyetten yoksun değildır!
Selanik'te camiden sanat galerisi
• SELANİK(AA)- Yunanıstan'ın Trikala kentınde
Mimar Sinan tarafından 16. yüzyılda ınşa edilen
Osman Şah Camiı, sanat galerisine dönüştürüldü.
Atina'nın kuzeyinde yer alan kentin önemli kültür
varlıklanndan bırisı olarak kabul edilen tarihi yapı
üzennde son birkaç yıldır restorasyon çalışmalan
yapılıyordu. Sanat galerisi haline getirilen Osman
Şah Camiı'nin açılışı. dün akşam Yunanistan Kültür
Bakanlığı Genel Sekreteri Ergenios Giannakopulos
tarafından gerçekleştirildi.
Idil Lisesi İstanbul'da
• Kültür Servisi - Şırnak ilinın Idil ilçesinde
gönüllü kuruluşlannın devletle işbırliğı yaparak bir
kalkındırma modeli oluşturmak amacıyla geçen yıl
başlattıklan etkinlikler kapsamında Idil Lisesi son
sınıf öğrencılen tstanbul'a gelıyor. Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneğı tarafından yanyıl tatilınde
gerçekleştirilecek 12 gün sürelı etkınlikler
kapsamında konferanslar. ünıversiteye hazırlık
kurslan, söyleşıler, gazeteleri, üniversıteleri ve tarihi
mekânlan kapsav an geziler. dia gösterileri yer - • •
alıyor.