20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 AĞUSTOS 1997 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ "Isa'dan Sonra tkinci Binyırda Anadolu'da inşa edilen en büyük tiyatro... Albnoluk'ta 'Antandros• KazDağı eteklerinden Edremit Körfezi'ni gururla seyreden tarihsel yerleşmeler, Altınoluk'un Çam mahallesi yamaçlannda kurulan 5000 kişilik Antandros Tiyatrosu'nu özlemle kucaklayıp aralanna aldılar... Bugûne dek adını hep "oksi- jen deposu" olarak duyuran Al- traoluk, bundan böyle artık "ti- yatrosuyla" da nam salacak. Çünku, geçen Haziran (1997) ayının son günlennde coşkulu bir programla hizmete açılan ti- yatro, herhangi birgösteri mekâ- nı şeklindedeğil. Albnoiuk Betediyesi'nin yak- laşık 2 yıl süren çabalan sonu- cunda "insanhğa veuygaıiığa ar- mağan ofeun" diyerek ülkemize kazandırdığ] yapı, tam "5000 H- şflik" dev bir "amTıteatr". Üste- lik, mimari formunun yanı sıra yapı malzemesi de antik çağlar- daki benzerleri gibi tümüyle ta- rihi "Assos" taşından... Denebi- lir ki "yeni" olduğunu bilmeyen- ler, sanki birkaç bin yılhk bir ti- yatronun restore edildigini bile sanabilirler... Belediye Başkanı İsmail Ay- nur'un haklı bir gururla; "tsa'dan sonra ikinci binyüda Anadolu 'da inşa edilen en büyük amfiteatr" olarak tanımladığı ti- Esenyurt Bdediyesi'nin Rıfat Ilgaz Kûltür Merkezi Trakya'da dev bir tiyatro şeklinde yükseürken, Alüooluk Bdedıyesi'nin Antandros Sahnesi de AnadolıTdaki en büyük tiyatro olarak İda'nuı yamaçlannı sûslemeye başladi™ Altmohık'un tarihi Çam mahaHesindeki görkemli eski evler de artık Antandros Hyatrosu'nun tarihsel komşulan olacaklar» (Fotoğraflar: OKTAY EKÎNCİ) yatro, Altınoluk'taki Antandros antik kentinin adını taşıyor. Efsanevi İda Dağı'nın zümrüt yeşili eteklerinde "kutsal zeytin ağaclannuT arasına gızlenerek Edremit Körfezi'ni seyreden "Antandros Tiyatrosu'', tarihle doğanın sanki "ortak sevdausT gibi duruyor. Hele, açılış günle- rindeki Zülfü Lrvaneü konserin- de olduğu gibi, aynı tarihe ve do- ğaya sevdalı "ayduıkk insanlar- la" da kucaklaşınca, çağdaş kül- tûre yaptığı katkıyla gericiliğe de meydan okuyor... Tiyatronun tasanmını ve in- şaatını yöneten belediye meclis üyesi mimaT Mehmet Aldf Öz- nal diyor ki: "Yerseciminekarar verirken hem eski Çam mahal- lesine, hem de tskele mahallesi- ne komşu olmasını gözettik. Böy- lece Altınoluk'un tarihi yerleş- mesinde yaşayan yerli halk 0e kî- yı kuşağındaki yeni yerteşme böl- gesinde yaşayanlar, bu ortak komşulannda bir araya gelerek, kültiir ve sanat ortamında bu- luşmuş olacaklar..." Beledı>e Başkanı İsmail Ay- nur da diyor ki; "Hiçbir yardnn almadan tümüyle kendi olanak- lanmızla gerçekleştirdiğimiz bu tiyatro, gericiliğe karşı ilericiü- ğin. ilkeltiğe karşı uygaruğm, yo- bazlığa karşı aydınlanmanın ve şeriata karşı da cumhuriyetin kalesi olacak. Altınoluk'un hoş- görülü, banşcıl, demokrat ve la- ik kimliği de İda'nuı bağnndaki İda'nın bağnnda bir 'köy akademisi'Antandros Tiyatrosu'nun "yakın kom- şulan" arasında, 35. km'de Assos ve 80. km'de Troia'nın yanı sıra, aynı kıyı kuşa- ğını ve aynı yeşil yamaçlan paylaştığı Tahtakuşlar da var. Daha doğrusu, "Tah- takuşlar Ozel Etnografya Müzesi ve Ga- lerisL." ' O gün, tiyatronun açıİLŞi sırasında ge- len bir davet üzerine, ertesi günü de bu "şaşıröcı" köy müzesindeki "resm ve fo- tDğrafserjpsmin''açılışınakatılıyoruz. Sa- natçılar bir ana-oğul ikilisi. Anne Saadet Erdoğan serginin ressamı, oğul 1\ınç Er- doğan ise fotograf sanatçısı... Kaz Dağı eteklerindeki bir "köy ye- ri"nde bu müzeyi ve bu galeriyi 1991'de kuran AUbey Kudar, serginin açılışını ya- parken şu bilgileri veriyor: "Bugün, bu galerideki 42. sergiye tanık oluyorsunuz. Başlangıçta. bir köy yerinde, böylesi bir çabanın ütopya oiduğunu sa- naolannuz vardı. Fakat şimdi artık sergi takvimimiz öylesine dolu ki örneğin bu yıl yeni bir talebi karşuamak belki de miim- kün oünavacak_" Tunç Erdoğan "askerde" olduğundan, sergı sertifıkasmı "getin" Erdoğan alıyor. Açılış kokteyli için düzenlenen "ikram masasmın" ûzerinde ise kentlerdeki çok renkli görüntünün yerine yalın ve sağlık- lı bir "köy mönüsü" var. "Zeytin, köy ek- meği ve ev çöreğL." Tahtakuşlar Müzesi ve Galerisi'ni, ger- çekten böylesine şaşırtıcı ve çarpıcı bir kültür ve sanat merkezi haline getiren "iti- Tahtakuşlar köyündeki etnograiya galerisinde İda Dağ kültürünün tüm aynnülan sergüeniyor_ Tahtakuşlann süngesi bir kabp ve çift beyaz güvercin_ d güç" acaba nedir? Kentlerimizdeki dev- let destekli müze sayısı yıllardır yerinde sayarken, bir köy yerinde "özel oianaldar- la" gerçekleşen bu mucızenin sırn nere- de yatıyor?.. Bu sorulann yanıtında, ilk sırayı hiç kuşkusuz yine ida Dağı eteklerindeki köylerde yaşatılan "kültür birikhnr alı- yor. Tahtakuşlar köyü, işte bu birikimin yoğunlaştığı "aydmlanmadan yana" bir yerleşme olarak şimdi de sanat galerisine beşiklik ediyor. Müzenin kurucusu Alibey Kudar ise iş- te bu kimliğin "öncü" temsilcilerinden. Türkiye'ye cumhuriyet döneminın aydın- lık insanlannı yetiştıren Savaştepe Köy Enstitüsü'nün kapatılmadan önceki "son" mezunlanndan. 40 yılı aşkın öğret- menlik hizmetinden sonra, 1991 "den bu yana da aynı çağdaş eğitim anlayışını iş- te bu müzeyi geliştirerek yaşama geçiri- yor. Yörenin tüm etnografya zenginliğini sergileyen köy müzesindeki "bilgisayar destekli köy kütüphanesi" ise duyarlı çev- relerin kitap bağışlanyla hızla gelişiyor. Tahtakuşlar Müzesi ve Galerisi, 1994 yılında UNESCO ödülünü de almış. Ida'da yetişen "her derde deva" şifalı ot- lardan tutun, Yörük yaşamının tüm kül- türzenginliğini belgeleyen eşyalar, giysi- ler, araç ve gereçler, süs eşyalan ve "ger- çek bir çadır" örneği "açdüamalanyfaı" birlikte sanki "akademik birgösteri" şek- linde sergileniyor. Sergi açılışında ikram edilen "yerli zeytinin" neden böylesine olağanüstü bir "lezzet" taşidığını merak edenler için ise galerinin alçakgönüllü broşüründe şu bılgi veriliyor: u Arkeok»jik buluntular, insanın 8000 > ıldır zeytin ağa- cıyla tanışüğını kanırJamışür. Tarih boyun- ca tüm kutsal kitaplarda daTann'nm lüt- fu olarak anılmıştır_" Evet. Bu kez "Yolunuz düserse uğra- yın" demiyorum. Düşse de düşmese de Altınoluk'taki Antandros Tiyatrosu'nu ve onun kahraman komşusu Tahtakuşlar Müzesi'nı görmeli ve kucaklamalısınız. Oradan sadece 15 dakika mesafedeki Gü- re'ye de uğrarsanız, bu kez Cengiz tek- taş'ın yaz okuluyla da tanışabilir, efsane- vi İda Dağı'nın uygarhkiçinne denli güç- lü bir "ilham kaynağı" olduğunu siz de coşkuyla ızleyebilirsiniz... bu kaleyle sonsuza dek koruna- cak_" 'Yamaçlardald' uygarnk- Aslına bakılırsa, "İda'nın bag- n", yani Kaz Dağı'nın yamaçla- n, bir anlamda zaten tüm bu er- demlerin de "tarihselvedoğal yo- vası" sayılır. Körfezi bu dağın "bin pmarh" eteklerinden seyre- den tarihsel yerleşmelerin ve köy- lerin tümü, Anadolu'nun "aydm- hktanyana" insanlanmn beldele- ri. Altınoluk da öyle, Adatepede, Güre de, Tahtakuşlar da, diğerle- ride... Hele Altınoluk'un aynı yamaç- larda kurulmuş ilk yerleşme mer- kezi olan Çam mahallesi, yine bu uygarlık kimliğini öylesine "dışa vuruyor" ki, ulu çınarlarla bezeli köy meydanı, sevimli sokaklan, özgün evleri ve doğayla eşsiz bir uyum sergileyen mimari doku- suyla, Antandros Tiyatrosu'nun da hiç kuşkusuz şimdiden en ya- kın dostu oluyor. Tıpkı, yakın dö- nemlere kadar yine bu sokaklar- da ve bu evlerde "Anadolu Rum- lan" ile birlikte yaşanan kımı des- tansı dostluklar gibi... Çam mahallesınin tarihi doku- su içinde sokaklann derinlikleri- ne girdikçe, işte o "gizemfi yüla- nn" hâlâ silinemeyen izlerini de görüyoruz. Kirni evlere ve kimi duvarlara bakınca da sanki aynı duygulu tarihi "duyumsuyor" gi- bi oluyoruz. Yukarlardaki taş sokaklardan aşağılardaki "kıyı kuşağuıa" bak- tığımızda ise rantın ve yağmanın yarattığı "betondenizinin n ürpeT- tici görüntüsünden açıkcası "utjuuyoruz". Yamaçlarda- ki Çam mahallesini bu top- raklara armağan eden ve her yönüyle Anadolu'ya ait olan bir uygarlığın, vaktiyle bu mahallenin "isketesj" olan küçük ve sevimli kıyı yer- leşmesini sözde şimdi "i- m«r"(!) ederken, doğaya ve insana karşı nasıl da böyle "hoyrathğa" dönüşebildigi- ni anlamakta güçlük çekiyo- ruz... Altınoluk Belediyesi, bir yandan özellikle son 10 yıl- da doruğa tırmanan bu çe- lişkinin "tahribatını" da ar- tık durdurrnaya çalışırken, öbür yandan Antandros Ti- yatrosu'nun "vauiE kahna- ması" için de yeni çabalar planlıyor. Bu anlamda belediye sı- nırlan içinde "arkeolojik SİT" olarak koruma altında bulunan antik Antandros kentinin gün ışığına çıkanl- ması için yine belediye ola- naklanyla "kazılara başlan- maa" karan da verilmiş du- rumda. Böylece, toprak altındaki tarihsel zenginlik bir "açık müze" şeklinde sergilenme- ye başlandığında, Altınoluk artık geçmışle gelecek ara- sında bir "kültür köprüsü" işlevini de üstlenmiş olacak. Antandros Tiyatrosu ise bu köprüden geçmek isteyenle- rin uygarlık bilincinı, 3. bin yıla taşıyacak... Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Hüseyin Akbulut: Yeni yapılanma ^ Kültür Servisi - Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Hüse- yin Akbulut, opera ve bale sa- natlan ile çoksesli müzik kurum- lannın toplumun giderek artan taleplerini karşılayabilmesi için yeni bir yapılanmaya gereksinim duyulduğunu belirtti. Akbulut, yeni hükümete bir uyan niteli- gindeki açıklamalan çerçevesin- de, "Devlet Opera ve Balesi ile müzik kurumlanmızda mevcırt yasaiar nedeniy k bugünkü yapı- ^yia üretkenlik özendirilmemek- ^nlir. Yetenekli ve uretken bir sa- patçuıiD daha fazla çauşmasma gerek yoktur. Çünkü yeteneksiz, tembel ve verimsiz de aka aynı Öcreti alacaknr. Devlet Opera ve Balesi'nde süregeten yanhş yapı- bnmanın bir an önce özerk, üret- ken ve dinamik bir yapılanmaya Bönüştüriilmesi gereği açıkbr" üedi. p Ankara'da dün düzenlediği ^asın toplanhsında Devlet Ope- fa ve Balesi 'nın geçen dönemde çok kısıtlı olanaklarla çalıştığını anlatan Hüseyin Akbulut, Dev- let Opera ve Balesi bütçesinde yapılan 50 milyarlık ödenek ke- sintisini, turnelerin engellenme- sıni, sanatçı kadrolanna atama izni verilmemesini, yabancı uy- ruklu sanatçılann kurumda ça- lıştınlmaması gibi uygulamala- fı eleştirerek, bu yıl Aspendos ^ ve Bale Festivalı'nin de büyük zorluklar içinde gerçek- leştirilebildiğini söyledi. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Hüseyin Akbulut, Dev- let Opera ve Balesi'ne son 17 yılda yalnızca 374 kadro veril- mesine de dikkat çekerek, bu kadrolarla yalnızca lzmir ve Mersin Devlet Opera ve Balesi müdürlüklerinin kurulabildiğini C/pera ve bale kurumlanndaki yapılanma içinde sanatçının fıziksel olanaklannın gözardı edildigini belirten Akbulut, "Sanatçı 65 yaşına kadar görevde kalmaya zorunlu" diyor. söyledi. Akbulut, opera ve bale kurumlannın dört il merkezi ile sınırlandınlmaması gerektiğini belirterek "Karadeniz Bölge- si'nde (Samsun). Güneydoğu'da (Gaaantep), Doğu'da (Van) ope- ra ve bale müdürlüklerinin kısa zamanda açılması gerçekleştiril- meüdir. Türki>c'nin önemli tu- rizm merkezfcrinden biri olan Antalya'da Aspendos Opera ve BaleFesoVaH'nuıdeoluşturduğu ahyapı göz önünde tutularak bu ilimizde de bir müdürlüğün et- kinükleriııe başlaması yerinde obcakbr" dedi. Opera ve bale ile diğer sanat kurumlanndaki var olan yapı- lanma içinde sanatçının fıziksel olanaklannın da göz ardı edildi- gini belirten Hüseyin Akbulut, şöyle konuştu: "Fıziksel olanak- laruı önemi şan ve bale sanatla- nnda daha da belirgindir. Çün- kü insan bedeni belli bir yaştan sonra fiziksel-artistik otanaklan kuUanmaktan yoksun kahr. Oy- sa sistem 65 yaşına kadar görev- de kalmayızorunlu kıunaktadır. Sanatçılann emeklerinin yeni- den düzenlenmesi ve özendiril- mesiyle sorun çözülecek, boşala- cak kadrolara genç ve dinamik unsurlar alınarak kan dolaşunı sağlanacak, yeni oluşumla la- demü sanatcılanmızın mağduri- yetleri önknecektir." Türkiye"nin, müzik alanında B uygardünya"nın bir parçası ol- duğunu söyleyen Akbulut, "Türkiye, opera ve balenin ku- nımlaştığıtektslamülkeskür.Bu alanda Avrupa'nın doğusunda 'son durak'ur. Bizim doğumuz- daÇin. Kore,JaponyagibiUzak- doğu ülkelerine kadar opera ve bale kurumlaşmış değüdir. Yüce Atatürk' ün bize kazandırmgı bu alandaki kurumlaşmaya büyük önem veriyoruz." 2.Leyla GencerŞan Yanşması eylülde • 'La Diva Turca' Leyla Gencer adına buyıl ikincisi düzenlenen şan yarışmasında fınale kalanlar, 8 eylülde Cemal Reşit Rey Konser Salonu 'ndaki gala gecesinde buluşacak. KüMr Servisi - Bütün dünyanın 'La Diva Turca' olarak tanıdığı, ülkemizin yetiştirdiği en büyük sanatçılardan soprano Leyla Gencer adına 1995 yılında birincisi düzenlenen Uluslararası Leyla Gencer Şan Yanşması'nm ikincisi eylül ayında gerçekleştirilecek. Başkanlığım La Scala Operası Genel Müdürü Dr. Cario Fontananın yapacağı yanşma jürisinde dünya operasının en seçkin isimlerinden Leyla Gencer (jüri başkan yardımcısı), Münih Prinzregent Tiyatrosu Genel Intendantı Prof. August Everding, Royal Opera House Sanat danışmanı Helga Schmidt Teatro Comunale Bologna Sanat Yönetmeni Gianni Tangucci, Roma Operası Sanat Yönetmeni VTncenzo de Vivo ve Devlet Sanatçısı Ayduı Gün yer alıyor. Organizasyonu Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncıhk tarafından yapılan yanşmanın kurallannı ve başvuru formlannı içeren kataloglar dünyanın çeşitli ülkelerindeki operalar, konservatuvarlar. müzik okullan ve müzik merkezlerine ulaştınldı. İlk yanşmada dereceye giren finalistlere dünya opera çevrelerinde önemli bir kariyerin kapılannı açan yanşmaya bu yıl kaülımın epeyce yüksek olması bekleniyor. 1995 yılında birinci olan Enkelejda Shkosa ve ikinci olan Raul Alvarez Italya'da La Scala ve Roma Operalan'nda ve Avrupa'nın belli başlı operalannda temsiller veriyor. 8 eylülde Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlenecek gala gecesinde fınale kalan yanşmacılar şef Cem Mansur'un yöneteceği Bilkent Senfoni Orkestrası eşliğinde bir konser verecek. (Aynntılı bilgi için: 0212 252 47 00/431) ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bilim ve Sahtecilik... 2 ağustos tarihli Cumhuriyet'in birinci sayfasında bir haber başlığı: Doktora Tezinde Skandal. Sonra özet: "I.Ü. SosyalBilimlerEnstitüsü'nceüçprofesör- den oluşturulan inceleme komisyonu, I.U. lletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Samsun Demir'/n, dok- tora tezini, I.Ü. Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doçent Adem Sözüer'/n yüksek lısans tezinden çok büyük aktanmlar yaparak hazırladığını belirledi." İHaberin aynntılan, 11. sayfada verilmiş. Haberde belirtildiğine göre, şimdi "Yard. Doç. Dr." unvanıyla I.Ü. lletişim Faküttesi'nin dekan yardımcılığı görevin- de bulunan kişinin "başkasından aktarma" doktora tezinin danışmanlığını da I.Ü. lletişim Faküttesi'nin eski Dekanı ve eski TRT Genel Müdürü Prof. Dr. Tay- fun Akgüner yapmış... Komisyon raporunda, söz konusu tezin "çok bü- yük ölçüde aktanmlar yapılarak intihal yoluyla hazır- landığı" belirtilmiş. "İntihal", genelde "başkasının ma- lı ûzerinde kendisininmiş gibi hak iddia etmek", ede- biyatta ise "başkasının yazısını kendisinin gibi gös- termek" anlamlarına geliyor. Yani örneğin çaldığınız bir bisikletin size ait olduğunu ya da bir ressamın yap- tığı tabloyu kendinizin yaptığını ilen sürmeniz ne an- lama gelıyorsa, "intihal" de o demek! Birincil görevı, asla ödün ventemeyecek görevi ger- çeğe ulaşmak olan bılimin dunyasına daha adım atar atmaz sahtecıliğe sapmak; kendinı, bütün yaşamını bilime adamakla eşanlamlı olan akademisyenlığın da- ha ilk evrelerinde, hak etmediğı bir akademik unvanı sahtecilik yoluyla elde etmek, bilime yöneltilmesi dü- şünülebilecek saldınlar arasında böylesi, hiç kuşku- suz en ağmdır. Çünkü bilimi bu türden bir sahtecilik kadar aşağılayan bir başka saldırı daha düşünebil- mek, gerçekten çok güçtür! Böyle bir eylem, daha en baştan; "Ben, bilimi gerçeklere ulaşmak için değil, her fırsatta kötüye kullanmak için seçtım" demekle eşanlamlıdır. Bu yola sapmış, ilk akademik unvanım "intihal" yotuyla elde etmiş bir kişinin dekan yardım- cılığı gibi bir görevde bulunması ise olayın bir başka düşündürücü yanıdır. Çünkü dekan yardımcısı, genel- de dekan adına hareket eden, bu arada dekan göre- vınin başında bulunmadığı zamanlanda onun adına fa- külteyı temsıl edıp yöneten kişi demektir. Fakülte gi- bi bir bilimsel kurumun başında, daha akademisyen- liğinin ilk basamaklarındayken uğraşına ihanet etmiş bir "bilim adamıÇ.)". Bu arada yeri gelmişken, şu "tez danışmanlığı"na da biraz açıklık getirelim. Tez danışmanı, doktora ada- yının canı istedtğı zaman bir şeyler soracağı kişi de- ğildir. Tez danışmanının, o tezın hazırtanmasında so- nımluluk payı vardır Bu nedenle tez danışmanı, te- zin gidişatını ve doktora adayının bu bağlamdaki bü- tün çalışmalannı denetleyen, denetlemekle yükümlü olan kişi demektir ve bu kimliği nedeniyle de, o tez konusu hakkjnda en az doktora adayı kadar bilgı sa- hibi olmak durumundaki kişıdir. Bu gerçekler göz önünde tutulduğunda, "intihal" yoluyla hazırlanan te- zin danışmanlığını yapmış olan Sayın Prof. Dr. Tayfun Akgüner'in "Türkiye'de Basın Suçlannda Sorumlu- luk ve Yargılama Rejimi" başlıklı bir tezin, "Basın Suç- lannda Ceza Sorumluluğu" başlığını taşıyan, yani "konu benzertiğini" daha başlığıyla çağrıştıran, ilk tezden dört yıl önce kaleme alınmış ve üstelik kıtap olarak da basdmış birtezle "benzetiiklerini" nasıl an- layamadığını anlayabilmek, gerçekten çok güçtür! Bu olaya ülkemiz ünıversıtelerınde ilk kez rastlan- mıyor. Bu tür bilim sahteciliklen bundan önce de or- taya çıkanlmıştı. Önemli olan, Türkiye üniversitelerın- deki bilimsel sahtecilik uygulamalannın tarihini bil- mek değil, bütün bu olup bitenlerden sonuç çıkara- bilmek, başka deyişle, bilimsel uygulamalanmızdaki hangi aksaklıklar ve eksikler nedeniyle böyle sahte- ciliklerecüref edilebildiği ûzerinde kafa yormaktır! Bir akademisyen neden doktora yapmak ıster, neden doçent ve profesör olmak ister, bu sorulara gerçek yanrtlar aramaktır. Bütün bunlar, kendini bilime veren kişinin çeşitli aşamalardaki yeterlilığinı herkesten ön- ce kendine kanrtlamak için koyduğu hedefler olmak- tan çıkıp, hangi yoldan olursa olsun elde edilebilecek, kimi zaman da sadece "bekleme sûresı dolduğu için" alınabilecek unvanlara mı dönüşmüştür? Bu ciddıyet gösterilmediği, örneğin üniversiteleri- mızde akademisyenlerin saat kaçta "işbaşı yaptıkla- nndan" çok, işbaşındayken "bilim yapıp yapmadık- lan" önemsenmediği sürece, bu türden sahtecılikle- re gelecekte de rastlayacağımızı söylemek bir keha- net olmayacaktıri Brecht'in Galilei'sı, oyunun sonundaki ünlü tıradın- da, bir bilim adamı olarak yaptığı buluşlar insanlığın zaranna olduğu takdirde, kendisi gibi birinin artık bi- limin saflannda yerinin olamayacağını söyler. Bu, bi- lim adamının sorumluluğunun gerçek bir bilim ada- mı tarafından dile getirilmesidır. Peki, ya kendilerini sahtecilik yoluyla bilim adamıy- mış gibi gösterenlerin yeri hangi saflarda olabilir? Çılgın kalabalıklardan, kabalıklardan uzak SESSİZ TATİL ÇAGIN MOTEL Her öğün balık. Kitabınızı alın gelin 1 kişi T.P. 3.500.000.- TL 2 kişi 1 hafta 44.000.000.- TL Assos Bektaş Köyü Sütlüce Koyu Tel: 0286 - 723 40 42 - 43 IFSAK IFSAK 89. DONEM FOITOGRAF SEMİNERLERİ BAŞLIYOR 38 YILLIK DENEYlMÜ İFSAK'IN 89. DÖNEM FOTOGRAF SEMtNERLERl 12 AĞUSTOS 1997 SALI -16 AĞUSTOS 1997 CUMARTESİGÜNLERİ BAŞLIYOR. Curnartesi günleri 11.15-13.15; salıgünleri 19.15-21.15 saatleri arasında yapılacak olan seminerde: - Fotograf Makinesi - Işık ve Kullanımı - Filtreler ve Yardımcı Araçlar - Kompozisyon - Karanlık Oda - Çekim Teknikleri - Fotoğrafçılığın Evnmi ve Geleceği dersleri işlenecektir. Seminerler sırasında çekim gezileri ve karanlık oda uygulamalan yapılacaktır. Aynntılı bilgi için 243 14 01 ve 252 44 61 no'lu telefonlardan saat 13.30'dan sonra bilgi almabilir. ADRES: Istiklal Cad. Ayhan Işık Sok. No: 34 K.2 Özverim Apt. Beyoğlu-lstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle