02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 MAYIS 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Festival, Ismael Ivo ve Johann Kresnik'in yoramuyla görsel şölene dönüşen 'Othello' ile açılıyor 'Hepimiz kaderinıizin görgü tarağıyız' Ismael Ivo ve grubu Shakespeare'in unutulmaz tragedyası 'Othello'yu sahneleyecek. EMRE KOYUNCUOGLU Bu yıl tiyatro festivali tiyatro dünya- sinın devlerini biraraya topluyor. Kral Lear rolünde lan Holm'u izleyeceği- miz lngiliz Ulusal Kraliyet Tiyatrosu. Bertolt Brecht'in efsanevi tiyatrosu Berliner Ensemble. büyük tiyatro ada- mı Itatyan Giorgio Strehler'in Piccolo Tiyatrosu, ünlü oyuncu Hanna Schygulla'nın vereceğı özel konser. iz- leyeceğimiz gösterilerden bazılan... Di- ana Rigg'i ve Giorgio Strehler'i ise fes- tival. onur konuğu olarak afırlıyor. 9. Uluslararası Istanbul Tiyatro Fes- tivali'nin açılışını Weimar Ulusal Ti- yatrosu'nun koreograflanndan dünya- ca ünlü Ismaei Ivo ve grubu Shakespe- are'in unutulmaz tragedyası "OtheUo" ile yapacaklar. Oyunu dünyanın birçok ünlü tiyatrosunda koreograflık yapan Johann Kresnikyönettı. Bu büyük gös- teri öncesı Emre Koyuncuoğlu, Ismael Ivo'yla gazetemiz adına bir söyleşı yaptı. - Shakespeare'in metnini. bedeni ve bedenle yarattığınız dili kullanarak ak- tanyorsunuz. Bu dönüşümü gerçekleş- tirirken,sizin veJohann Kresnik'in baş- • Koreograf ve dansçi Ismael Ivo ve yönetmen Johann Kresnik'in çalışmasmda Shakespeare'in ünlü tragedyası 'Othello'nun 'yalanlarla süslü dünyada dürüstlüğün yenilgisi" boyutu yorumlanıyor. Tüm kadın rollerinin erkekler tarafından oynandığı oyunda, bedenin ifade gücü ve erkek erotizmi sergileniyor. S.tUISUUMMSI İSTAHBSL TİYATRO KSTİtfftÜ Îİ İî iangıç noktası ne> di? Ve nelerin üstüne bunu geliştirdiniz. - En büyük rüyam Othello metnini kullanarak birgösteri hazırlamaktı. Kü- çükken, Brezilya"da sahnelenen tüm Othello prodüksiyonlanna giderdim ve kendi kendime de soramadan edemez- dim: "Neden OtheUo karakteri bep si- yaha boyanmış bir beyaz adam tarafin- dan ov nanır?" Yanı, Othello'yu ele al- dığımda başlangıçtaki düşüncem, yal- nızca metni görselleştirmek değil, Sha- kespeare'ın ortaya attığı düşünceler arasında diyaloglaroluşturmaktı. Satır aralannda yer alan bilgiyi analiz ede- rek ya da tiyatral biraltmetin oluştura- rak göstenyi geliştirdim. Örneğin: Ne- den Desdamona bir yabancıyla/bir si- yahiyle evlenir? Herhalde yaşadığı top- Vücudu mücadeleye dahil etmekJohann Kresnik, 1939 yılında Avusturya'da doğ- du. Klasik bale dansçısı olarak sürdürdüğü kariye- rinde Graz. Bremen, Köln ve Nevv York daha sonraki duraklan oldu. 1967 yılın- da ilk koreografi çalışma- lannabaşladı. 1968'deniti- baren 10 yıl boyunca kore- ograf ve bale ustası olarak Bremen Tanztheater'i yö- netti. 1993'ten itibaren Berlin Volksbühne'de koreograf ve yönetmen olarak çalıştı. Aynı dönemde Berlin'de Deutsche Oper ve Freie Volksbühne, Salzburger Festpiele. Theater an der Wien. Stuttgart Staathe- ater, Theater Basel gibi uluslararası tiyatro ve ope- ralarda faaliyet gösterdi. Kendı 'koreografik' tiyat- rosunda klasik uyumundan vazgeçti Kresnik. Klasik dansın öğelennin •Johann Kresnik, Almanya'daki en politik koreograf olarak bütün duygusallığı ortadan kaldırdı. Sanatçı Rosa Luxemburg ile Berlin'de Volksbühne'de kendi koreografik tiyatrosunu açtı. Francis Bacon'da Ismael Ivo'nun fiziksel tiyatrosuyla bütünleşti. şeklini bozarak hem şok edici hem de büyüleyici sahnesel durumlar elde et- meye yöneldi. Johann Kresnik. Alman- ya'da en politik koreograf olarak bütün duygusallığı ortadan kaldırdı. Sanatçı Rosa Luxemburg ile Ber- lın'de Volksbühne'de kendi koreografik tiyatrosunu açtı. Francis Bacon'da Is- mad Ivo'nun fiziksel tiyat- rosuyla bütünleşti. "Vücuttan yola çıkarak günümüzde politik ütopya- lar ortaya konulabilir mi" sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Politik içerikierin, top- lumsal içerikierin neier ol- duğunu bedenden yola çı- karak yeniden düşünmeye başlamalıyız. Bedenimizi şimdiye kadar süregeldiği şekilde kullanamayız. Da- ha dikkatli olmamız gere- kiyor. Kapitalist ideolojiler- de şimdiye dek süregeidiği sekliylesürdürecekoiursak çalışmalanmızı vücut heba olur. Sadece gençliğin kaçış yollanna bakmamız yeter: Tarikatlar. uyuşturucu. ya- salara aykın davranışlara neden olan yönelim nok- sanlığı. İşte o zaman vücu- dun son 30 yılda nelerie karşılaştığı anlaşılabilir... Bana öyle geliyor Id bizfer- gittikçe Amerikanlaşan bir biçimde yaşadığımız için bundan bedence de zarar görüyoruz. Av rupa giderek Amerikanlaşıvor.- Benim düşiim elbette demokratik bir sosyalizm olurdu. An- cak buna karşı direnme de oldukça fazla. PolHikanın amacı, bağımsız olarak ka- rar verebihneleri için genç- liği yönelim konusunda bil- gilendirmek.' 'Tîyatroda ahlaki açıdan görevinıiz çağımıza ayna tutmak, demokrasinin ne- rede yanuş gittiğini. nerede tehlike oluşturduğunu gös- termektir.- Avrupa ülkele- rinde şu sıralar adalette tehlikeli çalkalanmalar var. Bu inanılmaz. İşte tiyatro- nun görevleri buna karşı durmak, çalışmayı sürdiir- mek.. ..Politikacılar için ti- yatrodan vazgeçmek çok kolay olacak. SUinen bir tiyatro bir-daha var trta- mayacak." ŞişliAtölyesi ve savaş romantizntiCANAN BEYKAL Harbiye Askeri Müze'de birbirlerine Sarhoş İbra- him. Monşer Namık. Hacı Ruhi. Baba Samı, Beyrut- lu Cemal, Sarraf Hikmet gibi takma adlarla sesle- nen. bir zamanlann genç. yetenekli ve o derece de ünlü sanatçılannın birlikte bir yıl boyunca yaşadıkla- n, çalıştıklan, sanat tarihi- mizin büyük boyutlu, çok fıgürlü. konulu kompozis- yonlannı yarattıklan "Şiş- li Atölyesi" belgeseli ser- gilendi. Resim ve Heykel Müzeleri Derneği'nin ger- çekleştirdiği bu sergi. II. Meşrutiyet ardından Tür- Tdye'nin politik ve toplum- sal genel çerçevesinı de yansıtması bakımından son derece ilginç bir ser- giydi. Çünkü II. Meşruti- yet döneminin bu ressam- lan ve onlann örgütlü ça- lışmalan, toplumumuzda gelişen olaylann biryansı- masıdır. Şişli Atölyesi ise 1914'te başlayan ve 1922 yılında Ulusal Kurtuluş Savaşımızın utkusunda destanlaşacak olan uzun savaş yıllannın acılannı, sefaletini ve direnişinin öyküsünün başlangıç nok- tasıdır. Aslındadönemin Harbi- ye Nazın Enver Paşa ve sa- vaş içinde propaganda ko- nusunda bir rapor hazırla- makla görevlendirilmış olan ünlü sanat tarihçimiz Celal EsatArseven tarafın- dan planlanan bu atölye, Şişli 'de boş bir arsada Har- biye Nezareti'nce yaptınl- mıştır. Ahşap, yüksek ta- vanlı, tek katlı bu yapıda sanat tarihimizde "•Çallı KuşağT ya da "1914 Ku- şağın , benim yeğlediğim tanımla "Meşrutiyet Dö- nemi Ressamlan"pdan Namık İsnıail. Çallı İbra- him, Ali Cemal (o dönemin Cumhuri\et gazetesi res- samı) Sami Yetik, Hikmet Onat, Ali Sami ve Ruhi, emırlerine verilmiş bir ma- rangoz. tüm donanımıyla bir manga asker, atlı bir as- ker. sahra topu. mitralyöz ve her türlü resim malze- mesiyle Resim ve Heykel Müzesi'nin başyapıtlann- dan sayılan pek çok tablo- yu yaratmışlardır. Atölyenin komutanı, Er- zurum'da yakalandığı tifüs neder>:/le istanbul'a gön- dcnlen ve askerliğinin ge- ri kalan kısmını Enver Pa- şa'nm yaver subayı olarak geçirecek olan Namık İs- mafl'dir. Kendisine atölye içinde yatacak yer veril- miştir. Zaman zaman bu atölyeyi Abdülmecit'in zi- yaret ettiği foto belgelerin- den anlaşılmaktadır. Res- sam Ruhi Bey'in oğlu Şemsi Arel'in anlattığına göre. Ruhi'nin "Düşman Kaçtıktan Sonra" adlı bü- yük boy tablosunda yatan yaralı askeri betimlerken model olan askerin bir tür- lü pozu veremediğini gö- ren Celal Esat Arseven bu pozu vermekten kaçmma- mıştır. Cemal Tollu. "Bu döne- min sanatçılan" der. "ah- lak ve düşıince bakımın- dan öncekilerden a> nlırlar. Meşrutiyet döneminin dü- şünce ve siyasa âleminde en göze çarpan ulusçuluk ve özgürlük duyguları dö- nem sanatında da kendini gösterir. Artık ressam im- zasının üstüne kullan dey i- mini kullannıa/." Bu dönem sanatçılannın bü>ük bir bölümü bu duy- gular içinde savaşın ro- mantizmini yaşamışlar. Bu duygu ve düşünceler için- de kahramanlık, şehitlik, vatanseverlik, kardeşlik, cesaret gibi ülküleri resim- lerine aktarmışlar, onlan bir arava getiren bu ortak duygu ve düşünüş olmuş- tur. Sıcak savaş günlerini yaşayan bu sanatçılardan dum Su" gibi ınsani yanı ağırbasan resimlerinde di- le getiımiştir. Şişli Atölyesi resimleri- nin ardından Istanbul Te- pebaşı'ndaaçılan "Münih Kenti Ressamlan Sergi- si"ne karşılık Viyana ve Berlin'de düzenlenecek bir serginin de tarihimizde önemli biryeri vardır. Mü- nihli sanatçılar sergisinin geliri Kızılay'a bırakılır- 'anat tarihimizde "Çallı Kuşağı" ya da "1914 Kuşağı", benim yeğlediğim tanımla "Meşrutiyet Dönemi Ressamlan"ndan Namık tsmail, Çallı Ibrahim, Ali Cemal (o dönemin Cumhuriyet gazetesi ressamı), Sami Yetik, Hikmet Onat, Ali Samı ve Ruhi, emırlerine verilmiş bir marangoz, tüm donanımıyla bir manga asker, atlı bir asker, sahra topu, mitralyöz ve her türlü resim malzemesiyle Resim ve Heykel Müzesi'nin başyapıtlanndan sayılan pek çok tabloyu yaratmışlardır. bazılan savaşın aci ve se- fil yanını sergilemekten kaçınmamışlardır. Örne- ğin Viyana sergisine "Alle- gori" adlı yapıtıyla katılan Avni Lifij, savaşın sonu- cuyla yani ölümle ilgilen- miştir. Ali CemaL savaşta yalnızlığı ve ateşkes sıra- sında cephede yaralı ve ölülerin toplanması sıra- sındakı sessızliği "Bir Yu- ken, Türkiye'den gönderi- lecek sergiden elde edile- cek gelir de Kızılhaç'a ve- rilecektir. Bu yurtdışı ser- gisi için bir komisyon ku- rulmuş, gerek Şişli Atöl- yesi'nde çalışan ressamlar gerekse bunun dışındaki- lerden 143 yapıt toparlan- mış, bu yapıtlar 1917 yılı sonunda Galatasaraylılar yurdunda sergilenmiştir. Atöhesi sanatçılan gerçek/ aktüel tarihle iç içeydiler ve savaşın gerçek ortamında yaşamışlardı. Serginin komiseri Celal E- sat Arseven'dir. Ancak ya- nmdabirde ressam bulun- sun diye Namık İsnıail de görevlendirilmiştir. Sergi. Berlin'de savaş nedeniyle fabrikalartatil olduğundan bir renkli kataloğu yapıla- mayınca ertelenmiş ve sa- dece Viyana'da gerçekle- şen sergiden altı ay sonra savaş bitmiştir. Savaş bit- mesine bitmiştir Avru- pa'da, ama bir kısmı Ber- lin'de. birkısmı Viyana'da kalan resimlerin Türki- ye'ye getirilmesinde bin- bir zorluk yaşanrruştır. Viyana sergisine katılan Şişli Atölyesi sanatçılan dışında iki kadın sanatçı- nm bulunmasi da ilginçrir. HarikaŞazi(Lifij) ile Ru- şen Zamir Hanım. Batılı- larca da böyle bir sergide yer almış olmalan bakı- mından ilgiyle karşılan- mışlardır. Diyarbakırh Tahsin, Bahriyeli İsmail Hakkı, Mehme Ali Laga gibi asker kökenli ressam- lann da bulunduğu bu ser- gide. onlann daha çok Ça- nakkale deniz savaşlannı ve zırhlılan konu alan ya- pıtlarda yoğunlaştıkları gözlenirken. ressamlan- mızın böylesi bir olanağı fıgürlü kompozisyonlannı oluştunnak adına değer- lendirdikleri görülür. Şişli Atölyesi sanatçılan ger- çek'aktüel tarihle iç içey- diler v e savaşın gerçek or- tamında yaşamışlardı. O nedenle Paris'te her ne kadar izlenimci ressam- lann teknik üslup ve duyu- şunun izinden gitmiş olsa- lar da bu dönem resimle- rinde gerçekçi bir bakış açısı kurmak zorunda kal- mışlardır. Çalh'nın " G e a BaskınT ve "Topçu Mev- zü Ahrken" adlı tablolan. Ruhi'nin köyden askere gidişle başlatıp Çanakka- le'de düşmanın denize dö- külüşü ve yeniden gazi olarak askerin köyüne dö- nüşüyle bitirdiği üçlemesi triptigı bu gerçekçi bakı- şın usta işi yapıtlandır. Şiş- li Atölvesi'nde çalışmadı- ğı halde Viyana sergisine katılmış olan Avni Lifij'in *'Allegori''si ise bütün bu resimlerden aynlır. Aynl- masının temel nedeni i&e Lifij sadece düşündeki sa- vaşı, hatta savaşın sonunu, savaş kavramının geriye bıraktığını/ölümü resimle- miş oluşudur. Bu resim içinde ver alan, ne o günün yaşamın- da ne de savaş cephelerin- de rastlanacak bir sahne- de, üç çıplak figür görülûr. Tabloda ancak tamamlayı- cı eleman olarak yer alan top arabası ve resmin sag üst köşesinden bize doğru gelen bir figür grubu kla- sik pramidal kompozisyo- nu oluşturan üç çıplak fı- gürün vurgulanmasma ya- rar. Bu sembolik resim Is- tanbul'da "Harp Levhala- n Resim Sergjsrnde ser- gilendiği zaman belki de bu düşsel, gerçekdışı gö- rüntüsüyle savaşın kor- kunçluğunu daha bir ger- çek kıldığı için bütün re- simlerden daha çok ilgi çekmiş olsa gerek. Şişli Atölyesi bir yıl sonra kapandı, Viyana Sergisi yapıldı. Berlin Ser- gisi mütarekeden dolayı gerçekleşemedi. Savaş bil- ti, ama Türkiye Çanakka- le'de başlayan savaşı Ana- dolu'da sürdürdü, 1922 yılına kadar. lumdaki koşullarda mutlu değildir. Bu da aynı zamanda şu demektir: Desda- mona, Othello'yu seçmiştir, Othello Desdamona'yı değil. Desdamona, pat- rondur. Bu nedenle sahnede canlandı- nrken, onu, puro içen bir karaktere dö- nüştürdük. Birörnek daha: Çok zeki bir insan olan Othello, neden Jago'nun üç- kâğıdım anlamıyor? Ya da anlıyor mu? Gostennin bir bölümünde Othello kö- tü bir rüya görür. Rüyasında ona temiz- lenmesi gerektiği ve yeniden köle tica- retine dönmesi gerektiği söylenir. Çı- kış noktalanndan biri de metnin bir ye- rinde Desdamona şöyle der "Onu o kadar seviyorum ki, derisinin rengini farketmiyonım büe." Bu aşk mıdır? İş- te bunun gibi metni farklı okuyarak ka- rakterleri ve gösteriyi böyle oluşturduk. - Gösterinizi video-kaset- ten izledim. Prodüksiyonda bir konstrüksiyon kullaıu- yorsunuzvedansçılannızbu konstrüksiyonun üzerinde sallamyor, asıh kahyor, yad- yor. Bir de yeri, iç mekânı kullanryorsunuz. BöyleUklc "Othello" birşeyierin amn- da gerçekleşiyor. atmosferi oluştunılmuş oluyor. Böyle bir yorum sizce doğru olur mu? - Sahnede göreceğiniz Ot- hello'da belirli bir zaman yok. Geçmişle, gelecekle ya da şimdiki zamanla hiçbir bağlantısı yok. Ancak, tabii ki, dünyanın herhangi bir noktasında, herhangi bir za- manda her şey kendini tek- rar eder. Gösteride üç ayn mekânı aynı anda kullanıyo- ruz. Sahnedeki konstrüksi- yonun üstünde, içinde, are- na gibi kullandığımız me- kânda ve hepsinin dışında. Othello bir yabancı. O baş- ka yerden gelen birisi. Sha- kespeare'in metni öncesi gösteride yer alan prologda o konstrüksiyonu kullana- rak, en dipten en tepeye sa- vaşarak çıkmak zorunda kaldığını anlatıyoruz. - Aynı zamanda da "ko- ro" ya da askerkr gcncldc dışardan iceriyi izlryttriar, bu da vermek istcdiğuıiz bir e- fektmi? - Koro, ya da askerler vs. ve de tüm karakterler oyu- nun başından sonuna dek sahneden çıkmıyorlar. Bu benim fikrimdi. Biz hepi- miz kendi kaderimizin gör- gü tanığıyız. Aynı zamanda da karakterler ve izleyici arasındaki gerilimi yükselt- mek için böyle bir seçime gidildi. Desdamona istese ölümden kaçabilirdi. Ama bunu seçmedi. tıpkı yasam- da olduğu gibi. Bazen yan- lış olduğunu bildigimiz ve bize büyük problemler ya- ratacağını tahmin ettiğimiz şeyleri yapmaktan geri dur- muyoruz. Bu ömekte oldu- ğu gibi, kaderimize görgü tanıklığı yapıyoruz. - Erkek bedenmi, enerjisi- ni, dünyasını "Othello">iı yorumlamak için seçtiniz. Neden? - Yalnızca erkek dansçı ve oyuncu seçmemiz aslında herkesin düşündüğü gibi sahnede çok yeni bir olgu değil. Shakespeare döne- minde sahnelenen ilk "Ot- heöo"larda da tüm kast er- keklerden oluşuyordu. O za- manlar tiyatroda "Eliza- beth" dönemi yaşanıyordu ve 17. yy'da sahneye kadın- lar çıkainıyordu. O zaman- lar bu ahlaksal bir sorundu. Farklı kültürlerde, Japon- ya'daki Noh Tiyatrosu'nda da halen kadın karakterleri üzerine uzmanlaşmış erkek- ler vardır. Hikâyeyeyeni bir gerilim getirmek için, geç- mişe dönüp yalnızca erkek dansçı lan sahnede kullan- maya karar verdik. - Daha önce çıkmış eleşti- rüerde "Othello" koreogra- fisinin "erotik maskülen fantaziler" üzerine kuruklu- ğu yazıyor. "Othello" ile bu tarzı nasıl bulusturdunuz? - Kadın karakterleri can- landıracak olan dansçılara ilk tavsiyem, "Kadın olnu- y» çahşma>in" olau. Onlar- dan "kadınsıbğı'" kendi er- kek bedenlerine dönüştür- melerini istedim. Ancak, travesti düşüncesini de red- dettim. Benim için bir erke- ğin bir kadın hassasiyetini bedenine geçirmesi üzerine yapılan bu çalışmalarçok il- ginç sonuçlar doğurdu. Ortaya çıkan hareketler ve koreografi izleyicide bel- li bir şiddeti ve aynı zaman- da da erotizmi çağnştınyor olabilir. BU AŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Unutulmaz Mayıs Günleri... "Karanlığı ışıkla parçaladın, doğaya inat ölümü çocukla parçaladın, sonsuz... Kuşkular ne dünyalar yarattı eleştirmende Var mıyız? Bizi bizden başka kim soracak? Sen var mısın arkadaş, Izmir var mı sende..." Anlamlannı, belirleyici güç olma niteliklenni za- manın aşındırıp silemediği mayıs günleri var yakın tarihimizde. En unutulmazı 15 Mayıs 1919. Emperyalizmin uç bölüğü olarak niteleyebilece- ğimiz Yunan ordusunun Izmir'e çikarıldığı gün. Osmanlı Imparatorluğu'nun çöküş sürecinin son noktası. Padişah-halife ve ona bağlı şeyhülislamlık gibi - işgal altında bile- geleneksel etkilerini sürdürmeye çalışan kurumlann yeni güçlerle çatıştığı, bu neden- le de silinme aşamasına geldiği nokta. Padişah-halife ve koşutundaki kurumlar teslim bayrağını çekmiş. Okumuş asker sivil orta tabakanın simgelediği yeni güçler direnmeye çalışıyor. Kendilerine yenilmiş kafalann işgal ordulanndan çok arayışa, aydınlığa, bilimsel bilgiye açık özgür insan bilincine düşman kesıldiği bir ortam yaşanan. Çatışkının temelinde bu çelişki var. 14 mayıs gecesi Izmir'de açık alana çıkan vatan- severler de biliyor bu gerçeği. Bu nedenle, kent ve kasabalann belediye başkanlarına çektikleri telg- rafta "Neyapmalı" sorusuna yanıtlan da çok açık: "Izmir ve havalisi Yunan'a ilhak ediliyor. İşgal başladı. Izmir ve mülhakatı kâmilen ayakta ve he- yecandadır. Izmirson ve tarihi günûnü yaşıyor. Son imdadımız sizin göstereceğiniz muavenete bağlı- dır. Mitingli telgraflarla heryere başvunınuz ve Va- tan Ordusu'na katılınız." (Kâzım Karabekir, istiklal Harbimiz, I. bas. 1960, s. 27) "Vatan Ordusu", Mustafa KemaPimizin Türki- ye Büyük Millet Meclisi'nin oluşumuna çalıştığı ev- rede Kuvayi Milliye'dir. Eli silah tutanlann Yunan ilerleyişini durdumna umuduyla yararhkları direnç örgütleri. Alev Coşkun "Kuvayi Milliye'nin Kuruluşu" ad- lı yapıtında diyor ki: "Yunan bihikleri çok kısa sürede Ege bölgesin- de kuzey, güney ve doğu yönünde ilehemeye baş- ladı. Bu ilerleme tam 15 gün sürdü. 31 Mayıs 1919'da halkın bizzat katıldığı emperyalizme kar- şı savaş ödemiş'te (Hacı llyas tepelerinde) veril- di."(s. 262) Alev Coşkun'un belirttiği gibi "halkın, yüksek, egemen bir makamdan emir almadan" oluşturdu- ğu bu savunma hattı yeni bir sürecin ilk aşaması- dır. • • • Bu sürecin gelişme aşamalannda padişah-hali- fe koşutundaki kurumların "şeriat buyruğu"na tu- tunarak vatandaşlık bilincini vurmaya çalıştığını bi- liyoruz. Ölüm kokan fetvalarla. Yetmeyince "Hilafet Ordusu" gibi kuruluşlarla. Ne bekliyordu padişah-halife, lngiliz işgal komu- tanlarının destegiyle örgütlediği "Hilafet Ordu- su "nun paralı askerlerinden? Sevr Antlaşması'nı imzalayan Osmanh'nın ba- ğımsızlığını mı? Hayır... Ulusal bağımsızlık hareketinin önünü kesmeyi mi? . • Evet... Nerdeyse umudun bile tükenmeye yüz tuttuğu zor geçitlerde, bu günkü gibi, nice mayıs günleri ya- şandı bu ülkede. Anlamlannı, belirleyici güç olma niteliklenni za- manın aşındırıp silemediği... Dün, Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın öncülerine emperyalizm ve işbirlikçileriyle savaşmayı yaşam öğretmişti. Bugün yeni emperyalizmin oyunlanna gelmeme- yi, onlann bıraktığı kültür mirası öğretiyor. Frankfurrta Emek Şenliği • Kültür Servisi - Iki ayda bir yayımlanan kültür dergisi "Avrupa ve Türkiye'de YAZ1N", yayın hayatında 15. yıla ulaşmasını Almanya'nın Frankfurt kentinde cumartesi günü gerçekleştirilecek Emek Şenliği ile kutluyor. 12 Eylül askeri darbesi sonrası Almanya'da yayımlanmaya başlayan dergı, 1991 yılından itibaren Türkiye'den de yazarlann desteğini almaya ve Türkiye"de de tıpkıbasım olarak yayımlanmaya başlandı. Genel yayın yönetmenliğıni yazar Engin Erkiner, Türkiye editörlüğunü Mehmet Emin Sert'in yaptığı dergi, Haziran 1997'de yayımlanacak sayısıyla 16 yaşına basacak. Cumartesi günü Frankfurt'ta yapılacak şenliğiyle yeni yaşını kutlayacak derginin kutlama toplantısına Faık Bulut, M. Emin Sert. Engin Erkiner. Ozan Emekçi katılacak. Fransız yönetmen Bernard Debourd'un 1997 Ocak ayında FIPA Uluslararası Belgesel Film Festivali'nde ödül alan "Cumartesi Anrreleri" adlı fîlmi de gösterilecek. Fakirt Baykurt yeniden yayımlanıyop I Kültür Servisi - Yazar Fakir Baykurt' un romanlan Adam Yayınlan'nca yeniden yaytmlanıyor. Dizinin ilk dört kitabı arasında "Kaplumbağalar", "Yılanlann Öcü", "Köygöçüren" adlı ünlü romanlann yanı sıra, ilk kez yayımlanan son romanı "Yanm Ekmek" de bulunuyor. Yazar bu romanında, yirmi yıla yakın süredir aralannda yaşadığı Almanya'daki insanlanmızın sorunlanna eğiliyor. Almanya'da çocuklanyla birlikte yerleşmış bulunan bir annenin yurtta kalan kocasının mezannı da Almanya'ya getirtmek için giriştiği uğraşın ana ekseni oluşturduğu romanda, genç kuşaklann Alman toplumuyla ilişkileri ve uyum sorunlan da işleniyor. Asım Bezipçi İnceleme- Araştırma Ödülii • Kültür Servisi - Asım Bezirci anısına. aiiesi tarafından konulan Asım Bezirci lnceleme- Araştırma Ödülü'ne bu yıl 1.1.1997'den l.I.1998'e kadar yayımlanmış çalışmalar katılabilecek. Bezirci'nin yapıtlan ve çalışmalannın temelinde yer alan sosyalist dünya görüşü ve nesnel bilimsel anlayışıyla eleştiri, inceleme ve araştırma dalında çalışmalar yapacak olan genç kuşaklan özendirmek amacıyla verilen ödülün iki yılda bir verilmesi planlanıyor. 1997'de başvııranlar arasında bir seçim yapılamadıği için verilmeyen ödülün ikincisi 27 Mart 1998'de sahibini bulacak. Seçici Kurulu'nu Aydın Çubukçu, M. llhan Erdost, Ragip Gelencik, Ergin KopaKn, Kemal Özer, Afşar Timuçin ve Muzaffer Uyguner'in oluşturduğu ödüle ilişkin başvuru adresi şöyle: Evrensel Kültür Merkezi, İstiklal Cad., Aznavur Pasajı. 212-6 Galatasaray, tstanbul. Tel: 243 08 03.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle