Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 MAYIS 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Festival, Ismael Ivo ve Johann Kresnik'in yoramuyla görsel şölene dönüşen 'Othello' ile açılıyor
'Hepimiz kaderinıizin görgü tarağıyız'
Ismael Ivo ve grubu Shakespeare'in unutulmaz tragedyası 'Othello'yu sahneleyecek.
EMRE KOYUNCUOGLU
Bu yıl tiyatro festivali tiyatro dünya-
sinın devlerini biraraya topluyor. Kral
Lear rolünde lan Holm'u izleyeceği-
miz lngiliz Ulusal Kraliyet Tiyatrosu.
Bertolt Brecht'in efsanevi tiyatrosu
Berliner Ensemble. büyük tiyatro ada-
mı Itatyan Giorgio Strehler'in Piccolo
Tiyatrosu, ünlü oyuncu Hanna
Schygulla'nın vereceğı özel konser. iz-
leyeceğimiz gösterilerden bazılan... Di-
ana Rigg'i ve Giorgio Strehler'i ise fes-
tival. onur konuğu olarak afırlıyor.
9. Uluslararası Istanbul Tiyatro Fes-
tivali'nin açılışını Weimar Ulusal Ti-
yatrosu'nun koreograflanndan dünya-
ca ünlü Ismaei Ivo ve grubu Shakespe-
are'in unutulmaz tragedyası "OtheUo"
ile yapacaklar. Oyunu dünyanın birçok
ünlü tiyatrosunda koreograflık yapan
Johann Kresnikyönettı. Bu büyük gös-
teri öncesı Emre Koyuncuoğlu, Ismael
Ivo'yla gazetemiz adına bir söyleşı
yaptı.
- Shakespeare'in metnini. bedeni ve
bedenle yarattığınız dili kullanarak ak-
tanyorsunuz. Bu dönüşümü gerçekleş-
tirirken,sizin veJohann Kresnik'in baş-
• Koreograf ve dansçi Ismael Ivo ve
yönetmen Johann Kresnik'in
çalışmasmda Shakespeare'in ünlü
tragedyası 'Othello'nun 'yalanlarla
süslü dünyada dürüstlüğün yenilgisi"
boyutu yorumlanıyor. Tüm kadın
rollerinin erkekler tarafından oynandığı oyunda, bedenin ifade
gücü ve erkek erotizmi sergileniyor.
S.tUISUUMMSI
İSTAHBSL
TİYATRO KSTİtfftÜ
Îİ İî
iangıç noktası ne> di? Ve nelerin üstüne
bunu geliştirdiniz.
- En büyük rüyam Othello metnini
kullanarak birgösteri hazırlamaktı. Kü-
çükken, Brezilya"da sahnelenen tüm
Othello prodüksiyonlanna giderdim ve
kendi kendime de soramadan edemez-
dim: "Neden OtheUo karakteri bep si-
yaha boyanmış bir beyaz adam tarafin-
dan ov nanır?" Yanı, Othello'yu ele al-
dığımda başlangıçtaki düşüncem, yal-
nızca metni görselleştirmek değil, Sha-
kespeare'ın ortaya attığı düşünceler
arasında diyaloglaroluşturmaktı. Satır
aralannda yer alan bilgiyi analiz ede-
rek ya da tiyatral biraltmetin oluştura-
rak göstenyi geliştirdim. Örneğin: Ne-
den Desdamona bir yabancıyla/bir si-
yahiyle evlenir? Herhalde yaşadığı top-
Vücudu mücadeleye dahil etmekJohann Kresnik, 1939
yılında Avusturya'da doğ-
du. Klasik bale dansçısı
olarak sürdürdüğü kariye-
rinde Graz. Bremen, Köln
ve Nevv York daha sonraki
duraklan oldu. 1967 yılın-
da ilk koreografi çalışma-
lannabaşladı. 1968'deniti-
baren 10 yıl boyunca kore-
ograf ve bale ustası olarak
Bremen Tanztheater'i yö-
netti.
1993'ten itibaren Berlin
Volksbühne'de koreograf
ve yönetmen olarak çalıştı.
Aynı dönemde Berlin'de
Deutsche Oper ve Freie
Volksbühne, Salzburger
Festpiele. Theater an der
Wien. Stuttgart Staathe-
ater, Theater Basel gibi
uluslararası tiyatro ve ope-
ralarda faaliyet gösterdi.
Kendı 'koreografik' tiyat-
rosunda klasik uyumundan
vazgeçti Kresnik.
Klasik dansın öğelennin
•Johann Kresnik, Almanya'daki en politik
koreograf olarak bütün duygusallığı ortadan
kaldırdı. Sanatçı Rosa Luxemburg ile
Berlin'de Volksbühne'de kendi koreografik
tiyatrosunu açtı. Francis Bacon'da Ismael
Ivo'nun fiziksel tiyatrosuyla bütünleşti.
şeklini bozarak hem şok
edici hem de büyüleyici
sahnesel durumlar elde et-
meye yöneldi.
Johann Kresnik. Alman-
ya'da en politik koreograf
olarak bütün duygusallığı
ortadan kaldırdı. Sanatçı
Rosa Luxemburg ile Ber-
lın'de Volksbühne'de kendi
koreografik tiyatrosunu
açtı. Francis Bacon'da Is-
mad Ivo'nun fiziksel tiyat-
rosuyla bütünleşti.
"Vücuttan yola çıkarak
günümüzde politik ütopya-
lar ortaya konulabilir mi"
sorusunu şöyle yanıtlıyor:
"Politik içerikierin, top-
lumsal içerikierin neier ol-
duğunu bedenden yola çı-
karak yeniden düşünmeye
başlamalıyız. Bedenimizi
şimdiye kadar süregeldiği
şekilde kullanamayız. Da-
ha dikkatli olmamız gere-
kiyor. Kapitalist ideolojiler-
de şimdiye dek süregeidiği
sekliylesürdürecekoiursak
çalışmalanmızı vücut heba
olur. Sadece gençliğin kaçış
yollanna bakmamız yeter:
Tarikatlar. uyuşturucu. ya-
salara aykın davranışlara
neden olan yönelim nok-
sanlığı. İşte o zaman vücu-
dun son 30 yılda nelerie
karşılaştığı anlaşılabilir...
Bana öyle geliyor Id bizfer-
gittikçe Amerikanlaşan bir
biçimde yaşadığımız için
bundan bedence de zarar
görüyoruz. Av rupa giderek
Amerikanlaşıvor.- Benim
düşiim elbette demokratik
bir sosyalizm olurdu. An-
cak buna karşı direnme de
oldukça fazla. PolHikanın
amacı, bağımsız olarak ka-
rar verebihneleri için genç-
liği yönelim konusunda bil-
gilendirmek.'
'Tîyatroda ahlaki açıdan
görevinıiz çağımıza ayna
tutmak, demokrasinin ne-
rede yanuş gittiğini. nerede
tehlike oluşturduğunu gös-
termektir.- Avrupa ülkele-
rinde şu sıralar adalette
tehlikeli çalkalanmalar var.
Bu inanılmaz. İşte tiyatro-
nun görevleri buna karşı
durmak, çalışmayı sürdiir-
mek.. ..Politikacılar için ti-
yatrodan vazgeçmek çok
kolay olacak. SUinen bir
tiyatro bir-daha var trta-
mayacak."
ŞişliAtölyesi ve savaş romantizntiCANAN BEYKAL
Harbiye Askeri Müze'de
birbirlerine Sarhoş İbra-
him. Monşer Namık. Hacı
Ruhi. Baba Samı, Beyrut-
lu Cemal, Sarraf Hikmet
gibi takma adlarla sesle-
nen. bir zamanlann genç.
yetenekli ve o derece de
ünlü sanatçılannın birlikte
bir yıl boyunca yaşadıkla-
n, çalıştıklan, sanat tarihi-
mizin büyük boyutlu, çok
fıgürlü. konulu kompozis-
yonlannı yarattıklan "Şiş-
li Atölyesi" belgeseli ser-
gilendi. Resim ve Heykel
Müzeleri Derneği'nin ger-
çekleştirdiği bu sergi. II.
Meşrutiyet ardından Tür-
Tdye'nin politik ve toplum-
sal genel çerçevesinı de
yansıtması bakımından
son derece ilginç bir ser-
giydi. Çünkü II. Meşruti-
yet döneminin bu ressam-
lan ve onlann örgütlü ça-
lışmalan, toplumumuzda
gelişen olaylann biryansı-
masıdır. Şişli Atölyesi ise
1914'te başlayan ve 1922
yılında Ulusal Kurtuluş
Savaşımızın utkusunda
destanlaşacak olan uzun
savaş yıllannın acılannı,
sefaletini ve direnişinin
öyküsünün başlangıç nok-
tasıdır.
Aslındadönemin Harbi-
ye Nazın Enver Paşa ve sa-
vaş içinde propaganda ko-
nusunda bir rapor hazırla-
makla görevlendirilmış
olan ünlü sanat tarihçimiz
Celal EsatArseven tarafın-
dan planlanan bu atölye,
Şişli 'de boş bir arsada Har-
biye Nezareti'nce yaptınl-
mıştır. Ahşap, yüksek ta-
vanlı, tek katlı bu yapıda
sanat tarihimizde "•Çallı
KuşağT ya da "1914 Ku-
şağın
, benim yeğlediğim
tanımla "Meşrutiyet Dö-
nemi Ressamlan"pdan
Namık İsnıail. Çallı İbra-
him, Ali Cemal (o dönemin
Cumhuri\et gazetesi res-
samı) Sami Yetik, Hikmet
Onat, Ali Sami ve Ruhi,
emırlerine verilmiş bir ma-
rangoz. tüm donanımıyla
bir manga asker, atlı bir as-
ker. sahra topu. mitralyöz
ve her türlü resim malze-
mesiyle Resim ve Heykel
Müzesi'nin başyapıtlann-
dan sayılan pek çok tablo-
yu yaratmışlardır.
Atölyenin komutanı, Er-
zurum'da yakalandığı tifüs
neder>:/le istanbul'a gön-
dcnlen ve askerliğinin ge-
ri kalan kısmını Enver Pa-
şa'nm yaver subayı olarak
geçirecek olan Namık İs-
mafl'dir. Kendisine atölye
içinde yatacak yer veril-
miştir. Zaman zaman bu
atölyeyi Abdülmecit'in zi-
yaret ettiği foto belgelerin-
den anlaşılmaktadır. Res-
sam Ruhi Bey'in oğlu
Şemsi Arel'in anlattığına
göre. Ruhi'nin "Düşman
Kaçtıktan Sonra" adlı bü-
yük boy tablosunda yatan
yaralı askeri betimlerken
model olan askerin bir tür-
lü pozu veremediğini gö-
ren Celal Esat Arseven bu
pozu vermekten kaçmma-
mıştır.
Cemal Tollu. "Bu döne-
min sanatçılan" der. "ah-
lak ve düşıince bakımın-
dan öncekilerden a> nlırlar.
Meşrutiyet döneminin dü-
şünce ve siyasa âleminde en
göze çarpan ulusçuluk ve
özgürlük duyguları dö-
nem sanatında da kendini
gösterir. Artık ressam im-
zasının üstüne kullan dey i-
mini kullannıa/."
Bu dönem sanatçılannın
bü>ük bir bölümü bu duy-
gular içinde savaşın ro-
mantizmini yaşamışlar. Bu
duygu ve düşünceler için-
de kahramanlık, şehitlik,
vatanseverlik, kardeşlik,
cesaret gibi ülküleri resim-
lerine aktarmışlar, onlan
bir arava getiren bu ortak
duygu ve düşünüş olmuş-
tur. Sıcak savaş günlerini
yaşayan bu sanatçılardan
dum Su" gibi ınsani yanı
ağırbasan resimlerinde di-
le getiımiştir.
Şişli Atölyesi resimleri-
nin ardından Istanbul Te-
pebaşı'ndaaçılan "Münih
Kenti Ressamlan Sergi-
si"ne karşılık Viyana ve
Berlin'de düzenlenecek bir
serginin de tarihimizde
önemli biryeri vardır. Mü-
nihli sanatçılar sergisinin
geliri Kızılay'a bırakılır-
'anat tarihimizde "Çallı Kuşağı" ya da "1914
Kuşağı", benim yeğlediğim tanımla "Meşrutiyet
Dönemi Ressamlan"ndan Namık tsmail, Çallı
Ibrahim, Ali Cemal (o dönemin Cumhuriyet
gazetesi ressamı), Sami Yetik, Hikmet Onat, Ali
Samı ve Ruhi, emırlerine verilmiş bir marangoz,
tüm donanımıyla bir manga asker, atlı bir asker,
sahra topu, mitralyöz ve her türlü resim
malzemesiyle Resim ve Heykel Müzesi'nin
başyapıtlanndan sayılan pek çok tabloyu
yaratmışlardır.
bazılan savaşın aci ve se-
fil yanını sergilemekten
kaçınmamışlardır. Örne-
ğin Viyana sergisine "Alle-
gori" adlı yapıtıyla katılan
Avni Lifij, savaşın sonu-
cuyla yani ölümle ilgilen-
miştir. Ali CemaL savaşta
yalnızlığı ve ateşkes sıra-
sında cephede yaralı ve
ölülerin toplanması sıra-
sındakı sessızliği "Bir Yu-
ken, Türkiye'den gönderi-
lecek sergiden elde edile-
cek gelir de Kızılhaç'a ve-
rilecektir. Bu yurtdışı ser-
gisi için bir komisyon ku-
rulmuş, gerek Şişli Atöl-
yesi'nde çalışan ressamlar
gerekse bunun dışındaki-
lerden 143 yapıt toparlan-
mış, bu yapıtlar 1917 yılı
sonunda Galatasaraylılar
yurdunda sergilenmiştir.
Atöhesi
sanatçılan
gerçek/
aktüel
tarihle iç
içeydiler
ve savaşın
gerçek
ortamında
yaşamışlardı.
Serginin komiseri Celal E-
sat Arseven'dir. Ancak ya-
nmdabirde ressam bulun-
sun diye Namık İsnıail de
görevlendirilmiştir. Sergi.
Berlin'de savaş nedeniyle
fabrikalartatil olduğundan
bir renkli kataloğu yapıla-
mayınca ertelenmiş ve sa-
dece Viyana'da gerçekle-
şen sergiden altı ay sonra
savaş bitmiştir. Savaş bit-
mesine bitmiştir Avru-
pa'da, ama bir kısmı Ber-
lin'de. birkısmı Viyana'da
kalan resimlerin Türki-
ye'ye getirilmesinde bin-
bir zorluk yaşanrruştır.
Viyana sergisine katılan
Şişli Atölyesi sanatçılan
dışında iki kadın sanatçı-
nm bulunmasi da ilginçrir.
HarikaŞazi(Lifij) ile Ru-
şen Zamir Hanım. Batılı-
larca da böyle bir sergide
yer almış olmalan bakı-
mından ilgiyle karşılan-
mışlardır. Diyarbakırh
Tahsin, Bahriyeli İsmail
Hakkı, Mehme Ali Laga
gibi asker kökenli ressam-
lann da bulunduğu bu ser-
gide. onlann daha çok Ça-
nakkale deniz savaşlannı
ve zırhlılan konu alan ya-
pıtlarda yoğunlaştıkları
gözlenirken. ressamlan-
mızın böylesi bir olanağı
fıgürlü kompozisyonlannı
oluştunnak adına değer-
lendirdikleri görülür. Şişli
Atölyesi sanatçılan ger-
çek'aktüel tarihle iç içey-
diler v e savaşın gerçek or-
tamında yaşamışlardı.
O nedenle Paris'te her
ne kadar izlenimci ressam-
lann teknik üslup ve duyu-
şunun izinden gitmiş olsa-
lar da bu dönem resimle-
rinde gerçekçi bir bakış
açısı kurmak zorunda kal-
mışlardır. Çalh'nın " G e a
BaskınT ve "Topçu Mev-
zü Ahrken" adlı tablolan.
Ruhi'nin köyden askere
gidişle başlatıp Çanakka-
le'de düşmanın denize dö-
külüşü ve yeniden gazi
olarak askerin köyüne dö-
nüşüyle bitirdiği üçlemesi
triptigı bu gerçekçi bakı-
şın usta işi yapıtlandır. Şiş-
li Atölvesi'nde çalışmadı-
ğı halde Viyana sergisine
katılmış olan Avni Lifij'in
*'Allegori''si ise bütün bu
resimlerden aynlır. Aynl-
masının temel nedeni i&e
Lifij sadece düşündeki sa-
vaşı, hatta savaşın sonunu,
savaş kavramının geriye
bıraktığını/ölümü resimle-
miş oluşudur.
Bu resim içinde ver
alan, ne o günün yaşamın-
da ne de savaş cephelerin-
de rastlanacak bir sahne-
de, üç çıplak figür görülûr.
Tabloda ancak tamamlayı-
cı eleman olarak yer alan
top arabası ve resmin sag
üst köşesinden bize doğru
gelen bir figür grubu kla-
sik pramidal kompozisyo-
nu oluşturan üç çıplak fı-
gürün vurgulanmasma ya-
rar. Bu sembolik resim Is-
tanbul'da "Harp Levhala-
n Resim Sergjsrnde ser-
gilendiği zaman belki de
bu düşsel, gerçekdışı gö-
rüntüsüyle savaşın kor-
kunçluğunu daha bir ger-
çek kıldığı için bütün re-
simlerden daha çok ilgi
çekmiş olsa gerek.
Şişli Atölyesi bir yıl
sonra kapandı, Viyana
Sergisi yapıldı. Berlin Ser-
gisi mütarekeden dolayı
gerçekleşemedi. Savaş bil-
ti, ama Türkiye Çanakka-
le'de başlayan savaşı Ana-
dolu'da sürdürdü, 1922
yılına kadar.
lumdaki koşullarda mutlu değildir. Bu
da aynı zamanda şu demektir: Desda-
mona, Othello'yu seçmiştir, Othello
Desdamona'yı değil. Desdamona, pat-
rondur. Bu nedenle sahnede canlandı-
nrken, onu, puro içen bir karaktere dö-
nüştürdük. Birörnek daha: Çok zeki bir
insan olan Othello, neden Jago'nun üç-
kâğıdım anlamıyor? Ya da anlıyor mu?
Gostennin bir bölümünde Othello kö-
tü bir rüya görür. Rüyasında ona temiz-
lenmesi gerektiği ve yeniden köle tica-
retine dönmesi gerektiği söylenir. Çı-
kış noktalanndan biri de metnin bir ye-
rinde Desdamona şöyle der "Onu o
kadar seviyorum ki, derisinin rengini
farketmiyonım büe." Bu aşk mıdır? İş-
te bunun gibi metni farklı okuyarak ka-
rakterleri ve gösteriyi böyle oluşturduk.
- Gösterinizi video-kaset-
ten izledim. Prodüksiyonda
bir konstrüksiyon kullaıu-
yorsunuzvedansçılannızbu
konstrüksiyonun üzerinde
sallamyor, asıh kahyor, yad-
yor. Bir de yeri, iç mekânı
kullanryorsunuz. BöyleUklc
"Othello" birşeyierin amn-
da gerçekleşiyor. atmosferi
oluştunılmuş oluyor. Böyle
bir yorum sizce doğru olur
mu?
- Sahnede göreceğiniz Ot-
hello'da belirli bir zaman
yok. Geçmişle, gelecekle ya
da şimdiki zamanla hiçbir
bağlantısı yok. Ancak, tabii
ki, dünyanın herhangi bir
noktasında, herhangi bir za-
manda her şey kendini tek-
rar eder. Gösteride üç ayn
mekânı aynı anda kullanıyo-
ruz. Sahnedeki konstrüksi-
yonun üstünde, içinde, are-
na gibi kullandığımız me-
kânda ve hepsinin dışında.
Othello bir yabancı. O baş-
ka yerden gelen birisi. Sha-
kespeare'in metni öncesi
gösteride yer alan prologda
o konstrüksiyonu kullana-
rak, en dipten en tepeye sa-
vaşarak çıkmak zorunda
kaldığını anlatıyoruz.
- Aynı zamanda da "ko-
ro" ya da askerkr gcncldc
dışardan iceriyi izlryttriar, bu
da vermek istcdiğuıiz bir e-
fektmi?
- Koro, ya da askerler vs.
ve de tüm karakterler oyu-
nun başından sonuna dek
sahneden çıkmıyorlar. Bu
benim fikrimdi. Biz hepi-
miz kendi kaderimizin gör-
gü tanığıyız. Aynı zamanda
da karakterler ve izleyici
arasındaki gerilimi yükselt-
mek için böyle bir seçime
gidildi. Desdamona istese
ölümden kaçabilirdi. Ama
bunu seçmedi. tıpkı yasam-
da olduğu gibi. Bazen yan-
lış olduğunu bildigimiz ve
bize büyük problemler ya-
ratacağını tahmin ettiğimiz
şeyleri yapmaktan geri dur-
muyoruz. Bu ömekte oldu-
ğu gibi, kaderimize görgü
tanıklığı yapıyoruz.
- Erkek bedenmi, enerjisi-
ni, dünyasını "Othello">iı
yorumlamak için seçtiniz.
Neden?
- Yalnızca erkek dansçı ve
oyuncu seçmemiz aslında
herkesin düşündüğü gibi
sahnede çok yeni bir olgu
değil. Shakespeare döne-
minde sahnelenen ilk "Ot-
heöo"larda da tüm kast er-
keklerden oluşuyordu. O za-
manlar tiyatroda "Eliza-
beth" dönemi yaşanıyordu
ve 17. yy'da sahneye kadın-
lar çıkainıyordu. O zaman-
lar bu ahlaksal bir sorundu.
Farklı kültürlerde, Japon-
ya'daki Noh Tiyatrosu'nda
da halen kadın karakterleri
üzerine uzmanlaşmış erkek-
ler vardır. Hikâyeyeyeni bir
gerilim getirmek için, geç-
mişe dönüp yalnızca erkek
dansçı lan sahnede kullan-
maya karar verdik.
- Daha önce çıkmış eleşti-
rüerde "Othello" koreogra-
fisinin "erotik maskülen
fantaziler" üzerine kuruklu-
ğu yazıyor. "Othello" ile bu
tarzı nasıl bulusturdunuz?
- Kadın karakterleri can-
landıracak olan dansçılara
ilk tavsiyem, "Kadın olnu-
y» çahşma>in" olau. Onlar-
dan "kadınsıbğı'" kendi er-
kek bedenlerine dönüştür-
melerini istedim. Ancak,
travesti düşüncesini de red-
dettim. Benim için bir erke-
ğin bir kadın hassasiyetini
bedenine geçirmesi üzerine
yapılan bu çalışmalarçok il-
ginç sonuçlar doğurdu.
Ortaya çıkan hareketler
ve koreografi izleyicide bel-
li bir şiddeti ve aynı zaman-
da da erotizmi çağnştınyor
olabilir.
BU AŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Unutulmaz Mayıs Günleri...
"Karanlığı ışıkla parçaladın, doğaya inat
ölümü çocukla parçaladın, sonsuz...
Kuşkular ne dünyalar yarattı eleştirmende
Var mıyız? Bizi bizden başka kim soracak?
Sen var mısın arkadaş,
Izmir var mı sende..."
Anlamlannı, belirleyici güç olma niteliklenni za-
manın aşındırıp silemediği mayıs günleri var yakın
tarihimizde.
En unutulmazı 15 Mayıs 1919.
Emperyalizmin uç bölüğü olarak niteleyebilece-
ğimiz Yunan ordusunun Izmir'e çikarıldığı gün.
Osmanlı Imparatorluğu'nun çöküş sürecinin son
noktası.
Padişah-halife ve ona bağlı şeyhülislamlık gibi -
işgal altında bile- geleneksel etkilerini sürdürmeye
çalışan kurumlann yeni güçlerle çatıştığı, bu neden-
le de silinme aşamasına geldiği nokta.
Padişah-halife ve koşutundaki kurumlar teslim
bayrağını çekmiş.
Okumuş asker sivil orta tabakanın simgelediği
yeni güçler direnmeye çalışıyor.
Kendilerine yenilmiş kafalann işgal ordulanndan
çok arayışa, aydınlığa, bilimsel bilgiye açık özgür
insan bilincine düşman kesıldiği bir ortam yaşanan.
Çatışkının temelinde bu çelişki var.
14 mayıs gecesi Izmir'de açık alana çıkan vatan-
severler de biliyor bu gerçeği. Bu nedenle, kent ve
kasabalann belediye başkanlarına çektikleri telg-
rafta "Neyapmalı" sorusuna yanıtlan da çok açık:
"Izmir ve havalisi Yunan'a ilhak ediliyor. İşgal
başladı. Izmir ve mülhakatı kâmilen ayakta ve he-
yecandadır. Izmirson ve tarihi günûnü yaşıyor. Son
imdadımız sizin göstereceğiniz muavenete bağlı-
dır. Mitingli telgraflarla heryere başvunınuz ve Va-
tan Ordusu'na katılınız." (Kâzım Karabekir, istiklal
Harbimiz, I. bas. 1960, s. 27)
"Vatan Ordusu", Mustafa KemaPimizin Türki-
ye Büyük Millet Meclisi'nin oluşumuna çalıştığı ev-
rede Kuvayi Milliye'dir.
Eli silah tutanlann Yunan ilerleyişini durdumna
umuduyla yararhkları direnç örgütleri.
Alev Coşkun "Kuvayi Milliye'nin Kuruluşu" ad-
lı yapıtında diyor ki:
"Yunan bihikleri çok kısa sürede Ege bölgesin-
de kuzey, güney ve doğu yönünde ilehemeye baş-
ladı. Bu ilerleme tam 15 gün sürdü. 31 Mayıs
1919'da halkın bizzat katıldığı emperyalizme kar-
şı savaş ödemiş'te (Hacı llyas tepelerinde) veril-
di."(s. 262)
Alev Coşkun'un belirttiği gibi "halkın, yüksek,
egemen bir makamdan emir almadan" oluşturdu-
ğu bu savunma hattı yeni bir sürecin ilk aşaması-
dır.
• • •
Bu sürecin gelişme aşamalannda padişah-hali-
fe koşutundaki kurumların "şeriat buyruğu"na tu-
tunarak vatandaşlık bilincini vurmaya çalıştığını bi-
liyoruz.
Ölüm kokan fetvalarla.
Yetmeyince "Hilafet Ordusu" gibi kuruluşlarla.
Ne bekliyordu padişah-halife, lngiliz işgal komu-
tanlarının destegiyle örgütlediği "Hilafet Ordu-
su "nun paralı askerlerinden?
Sevr Antlaşması'nı imzalayan Osmanh'nın ba-
ğımsızlığını mı?
Hayır...
Ulusal bağımsızlık hareketinin önünü kesmeyi
mi? . •
Evet...
Nerdeyse umudun bile tükenmeye yüz tuttuğu
zor geçitlerde, bu günkü gibi, nice mayıs günleri ya-
şandı bu ülkede.
Anlamlannı, belirleyici güç olma niteliklenni za-
manın aşındırıp silemediği...
Dün, Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın öncülerine
emperyalizm ve işbirlikçileriyle savaşmayı yaşam
öğretmişti.
Bugün yeni emperyalizmin oyunlanna gelmeme-
yi, onlann bıraktığı kültür mirası öğretiyor.
Frankfurrta Emek Şenliği
• Kültür Servisi - Iki ayda bir yayımlanan kültür
dergisi "Avrupa ve Türkiye'de YAZ1N", yayın
hayatında 15. yıla ulaşmasını Almanya'nın Frankfurt
kentinde cumartesi günü gerçekleştirilecek Emek
Şenliği ile kutluyor. 12 Eylül askeri darbesi sonrası
Almanya'da yayımlanmaya başlayan dergı, 1991
yılından itibaren Türkiye'den de yazarlann desteğini
almaya ve Türkiye"de de tıpkıbasım olarak
yayımlanmaya başlandı. Genel yayın yönetmenliğıni
yazar Engin Erkiner, Türkiye editörlüğunü Mehmet
Emin Sert'in yaptığı dergi, Haziran 1997'de
yayımlanacak sayısıyla 16 yaşına basacak.
Cumartesi günü Frankfurt'ta yapılacak şenliğiyle
yeni yaşını kutlayacak derginin kutlama toplantısına
Faık Bulut, M. Emin Sert. Engin Erkiner. Ozan
Emekçi katılacak. Fransız yönetmen Bernard
Debourd'un 1997 Ocak ayında FIPA Uluslararası
Belgesel Film Festivali'nde ödül alan "Cumartesi
Anrreleri" adlı fîlmi de gösterilecek.
Fakirt Baykurt yeniden
yayımlanıyop
I Kültür Servisi - Yazar Fakir Baykurt' un romanlan
Adam Yayınlan'nca yeniden yaytmlanıyor. Dizinin
ilk dört kitabı arasında "Kaplumbağalar",
"Yılanlann Öcü", "Köygöçüren" adlı ünlü
romanlann yanı sıra, ilk kez yayımlanan son romanı
"Yanm Ekmek" de bulunuyor. Yazar bu romanında,
yirmi yıla yakın süredir aralannda yaşadığı
Almanya'daki insanlanmızın sorunlanna eğiliyor.
Almanya'da çocuklanyla birlikte yerleşmış bulunan
bir annenin yurtta kalan kocasının mezannı da
Almanya'ya getirtmek için giriştiği uğraşın ana
ekseni oluşturduğu romanda, genç kuşaklann Alman
toplumuyla ilişkileri ve uyum sorunlan da işleniyor.
Asım Bezipçi İnceleme-
Araştırma Ödülii
• Kültür Servisi - Asım Bezirci anısına. aiiesi
tarafından konulan Asım Bezirci lnceleme-
Araştırma Ödülü'ne bu yıl 1.1.1997'den l.I.1998'e
kadar yayımlanmış çalışmalar katılabilecek.
Bezirci'nin yapıtlan ve çalışmalannın temelinde yer
alan sosyalist dünya görüşü ve nesnel bilimsel
anlayışıyla eleştiri, inceleme ve araştırma dalında
çalışmalar yapacak olan genç kuşaklan özendirmek
amacıyla verilen ödülün iki yılda bir verilmesi
planlanıyor. 1997'de başvııranlar arasında bir seçim
yapılamadıği için verilmeyen ödülün ikincisi 27
Mart 1998'de sahibini bulacak. Seçici Kurulu'nu
Aydın Çubukçu, M. llhan Erdost, Ragip Gelencik,
Ergin KopaKn, Kemal Özer, Afşar Timuçin ve
Muzaffer Uyguner'in oluşturduğu ödüle ilişkin
başvuru adresi şöyle: Evrensel Kültür Merkezi,
İstiklal Cad., Aznavur Pasajı. 212-6 Galatasaray,
tstanbul. Tel: 243 08 03.