Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 OCAK 1997 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Pınl Pınl Bir Gençlik
ÇELİK GULERSOY
B
aşlıktaki bu lâfi, çok degişik
tıplerden duyuyorum. Üni-
versitelere gidıp gençlerle
söyleşıler yapan ünlü "köşe
yazarlan" başta olmak üzere,
tuzu kunı nice insan, bu ka-
nıda.Genç nüfusumuzun nasU ve ne ıniktar
pml-pınl olduğuna geçmeden önce, birayı-
nm yapmamız gerekiyor Ybksul, hatta or-
ta halli nüfuslann çocuklan, yanı çok bü-
yük çoguniuJc, amaçlanmıyor. Hatta bunla-
nn yüzde kaçının yüksek öğrenım yapabıl-
diği de konunun ıçine girmiyor. En iistteki
kremanm, sayılan genele göre bir amaç tu-
tan çocuklan da söz konusu degil. Onlar
zalen hem içerde hem dışarda, en ıyi eğiti-
mi görüyor. Pınldadıklan söylenen kesım,
anladığım kadan ile ortanın bir ûstû taba-
kalann, yabancı dilde eğitim yapabılen ku-
rumlarda okuyan çocuklan.
Bu kurumlara neden dolayı -ve doğrusu
hangi yüzle- "Anadolu Lisesi'' adının veril-
diğini de bugüne kadar anlamış değilim.
Anadolu'nun büyük böliirnü ve neredeyse
tümü, hâlâ ve her açıdan, çeşitli yoksulluk-
lar içinde olan bir dünya köşesi değıl mi?
Her neyse. ışte bu tip liselerle üniversiteler-
de okuyan gençler, pmldayacak kadar iyı
yetişiyor ve ülkeyi çok iyi günlere taşıya-
cak niteliklere sahip bulunuyorlarmış,
Herkesın okuması gerekmezmış: Bir
"beyintaJamı", ülkeyi -ama asıl, ekonomi-
yi- "aydınhk ufuklara" bir lokomotif gibi
çeker götürürmüş.
Bu çok iyimser görüşle, önce 1971 yılın-
da karşılaşmıştım.
Milliyet gazetesinde Abdi tpekçi ile bir
söyleşi yapiyorduk. Ben konuya girmeden
önce, gazeteyı biraz eleştirdınr 1. sayfada
ve başlıklarda bile, dizgi yanlışlan görülü-
yordu tpekçi bann. yetışmişve nrtefiklide-
man buünagüçlöklerindensözetti ve o gün
aldığı bir davetıyeyi gösterdi:
Yazı, TRT'nin Genel Müd. Yardımcısı
Dr. CemalAygen'in imzasını taşıyor ve bel-
li bir konuyu tartışmak üzere, 3 gazete ya-
zannı bir açıkoturuma çağınyordu. Konu
şuydu: TV yönetimi, prognun yazan ve
araş&rmaatüründen, kâiiteli işlereeleman
almak ıstemiş ve başvurulan bir sınavdan
geçirmiş. Yazılı smav kâğıtlan, fdaketde-
recesinde bir "bflmedikler sergfeT halınde
çıkrruş. 100'ü aşk;n adaydan, yakın tarihi-
miz sorulanna, doğnı tek yaıut verilmemiş:
Kuva-yı Milliye'yi, Kuva-yı Inzibâtıyeyi,
bilen ve ayıran yokmuş. Abdülhamit adını
Abdullah Hamityazanlargörülmûş... Her-
kes, komünizm'i. kominizm olarak yazı-
yormuş.
Durumu dnunatikieştjren özdük. sınava
girenlerin hepsinin, SBF, A. Hukuk ve Dil-
Tarih Fakûltcleri'nden dipkmıalı oluşlan
idi. Bunlan bana anlatan ve benimle bera-
ber hayıflanan Ipekçi'yi, birkaç gün sonra,
birkaç ünlü gazeteci ile beraber ekranda
seyrettim: El yazılart ile sergılenen çapaçul-
luklara karşı, demez mi: "Oyle ama. pırd-
pınlgençierimizde var.'"Ofurumu yöneten
efendi veağır başfczat, terbiyesindenolacak,
sormadı: "Elbette var. Ama sayılan oeka-
dar ve de genele oranbuı ne?"
1970'ler başındaki bu görüntû, bana da
o tarihte, ürküntü -ve üzüntü- vermeye yet-
mişti. Çünkü anlamıştım ki, 1950'lerde baş-
layan genel yozlaşma ve kültürle eğitimde-
ki gerileme, ılk meyvelerini vermeye baş-
lamıştır. Çünkü hem kendimden hem çev-
remizderı iyi bilirim ki, 19301ar ve 40'la-
nn, hatta 50'lerin genç ve okuyan kuşagın-
da, böylesine bir bilgi azlığı ve düzey dü-
şüklüğü, söz konusu bile olamazdı.
O olaydan sonra, yükseköğrenim kururrt-
lannı bitirenlenn durumu daha da vahim-
Jeşti. Nüfiıs artûkçaartü. Dağa-taşa-içiboş-
üniversitder açıldı. Diploma törenlerinde,
idealıst ve dürüst gençler, ön sırada oturan
politikacılann ve parlak şallara bürünmüş
profesörlerin önünde, gerçekleri acı Be dile
getirir oldular: "Biz, bir şey öğrenmeden fa-
költeyi Mtiriyonız. Dokfor stajyerterin. se-
rum takmasını. tansiyon ölçmesini bile gö-
remedik! Ne olacak, uvgulamada, biam ve
hastalann hâü?:
Bunlan gazetelerden okudukça, on yıl
kadarönce ÇamlıcaTepesi'nde bir sabah ta-
nışmış olduğum saygıdeğer Prof. Türkân
Akyol'un söyledıkleri aklıma düşüyor. O
tarihteki Ankara Ünı Rektorü, "Bu ûlkede
on yıla kalmaz, ne düzgün bina yapünlabi-
ür, ne diş çektirilebiHr! Öylesine mezunlar
veriyoruz.'"
Geçen yıl, yardımcımız hanım kızın di-
şine iltihaplı iken asılan bir diş hekimi. bir
felaketın eşiğınden dönmüş oldu.
Her sabah basın. hastahanelerde yapıl-
ması artık neredeyse gelenekselleşen ve sü-
reğenleşen (kronikleşen) yanlışlık haberle-
ri iledolu: Sakatbırakan enjeksiyonlar, yan-
lışhkla kesilen kollar, bacaklar...
Bu "perakende" olaylardan, örnekler ve
deyimlerden çıkan, gend -ve acı- gerçek
şu:Nüfus durmadan artıyor. Vergi verme-
yen bir azınlık kesim zengmleşirken, dev-
letyoksullaşıyor. Kamu fonlan. eğitime yet-
miyor. Kalabalık bir hay-ü huy içinde lise-
ler ve üniversiteler, dünya standartianndan
çok-çokgerilerde mezunlar, posta ediyorlar.
Ben eğitimci değilim. Ama çalışma yaşa-
mımda 50. yıla gırdim ve yöneticilikte de
32 yılı doldurdum tşvemesİeklıayatundan
biHyorum: Gençlerin. ne vazık ki (\e ne aa-
dır ki),el yaalan bile bozuk, Türkçeleriyok
denecek kadar \wksul, genel bilgi düzeyleri
geride ve meslek kaliteleri de çok \rtersiz.
Geçen yıl tanıştığım bir ürolog-profesör,
bana ailesinden bir ömek nakletti: "Ben,
hekimolan bir babanınoğluyum.Ama ken-
di ogJumu doktor yapmadım!" Sorduğum-
da, gerekçesıni açıkîadı: "Bir hekim öğre-
tid, ancak çevTesine, hasta başına toplaya-
bileceği, 20-25 öğrencisine bir şe\ler göste-
rip anlatabilir. Sımflar ise. 300 kişil*
Bu kalabalıklaşma ve de\ letin de keırlas-
ması, kaçınılmaz olarak birtakun sonuçlâ-
ra sürüklü>T)r: Kentlenn fıziksel bozulma-
sı, toplumda moral sarsıntılan, güvenlık..
gibı. Eğhinıdeki eroz>on, bunlann içinde,
etkısinı bsa ve uzun her tür vadede göste-
ren bir felaket.
Coğrafyada yakın bir komşudan bir ör-
nekleme ve karşılaştırma ile, durumun "va-
hametnu" belirtmeye çalışayım:
İsraiL başta Hebrevv Üniversitesi eliyle,
her yıl profesörleri ve öğrenci gençleri ile
Anadolu'nun "jeolojik, morfolojik. arkeolo-
jik"_. ne kadar gizilgücü (potansiveli) var-
sa, saptamasını >apıp bitiretL, yıllar oluyor.
Şimdı, sormak gerek:
- Bir Türk üniversitesi. aynı incelemele-
ri, Israil içın yaptı mı? daha doğrusu, yapa-
bilir mi?
- BirTürk üniversitesi, Israii'inyaptığı bu
incelemelenn sonuçlannı, Türkçeye nak-
letti mi?
tld sorunun da karşıbgı olumsuz olduğu
ıçın, eğitim ve öğretım düzeyımızin nerede
oldugu açıkça anlaşılır. Ömeği, küçük bir
devletolan Israil'den verdim
Atiantikötesindcki süperpicün. bilgi be\-
geükkri (arşivleri). mrhonlarca etüd baruı-
dbran kkaphklan—. tni hesabnı dışında.
Böyle bır dünyanın içensınde, Türkiye,
dev gibi iç ve dış dertlenyle nasıl baş ede-
cek?
Benım felsefeme gore, nıtelikli ve yük-
selmış düzeyli insan üretılmesi, birkaç et-
kene bağlıdır:
1) Önce, biyolojL Çocuğun ana-babasın-
dan, herkesin gördüğfi boyu-posu, saç ve
göz rengi ile birlıkte, kimsenin görmediği
yetenek ve eğilim gibi miraslan da devraî-
dığını, -ya da almadığını- artık bilim de ka-
bul ediyor. Bu. ilk temel.
2) Biyolojiyi, fizik ortam desteklemeli:
Sağlıklı hava ve temız çevre. Şehirlerimiz,
hcle on-on beş miryonJuk Istanbul, bunlan
verebiliyor mu? Sağlam dogan bir çocuğu
artık astım yapıyor Istanbul.
3) Beslenme ve protein. Sade tarla neyc
yarar, sulama ve gübreleme yapılmazsa?
Genç nüfusun yüzde kaçı, bu ekonomide,
yeterli protein alabilir?
4) Eğitimin niteüği: Öğretici kadrosu tam
olan ve göstermelik degil yeterli kitaplığı,
laboratuvan.. olan kaç lisemiz ve üniversi-
temiz var? Avrupa ve ABD üniversiteleri,
bma içi eğitimi ile yetinmiyor, iç ve diş ge-
zilerdüzenliyor.
5) Görgü: Salt eğitim de yetmez, adam
yetiştirmeye. Aileden ve toplumdan, görgü
birikimleri ve kaliteleri de eklenmeii. Kre-
manın çocuklan neden farldı! Bir de bun-
dan. Türkıye'de hızla üreyen genç nüfus.
bunlann ayn-ayn her birinden voksunluk-
larla, vaşama arılmakta.
Zaten tutarsızlık şurada: Genel duru-
mun. yani ekonominin. politikanuı, bürok-
rasinin, hatta ahlâkuı paslandığı bir ortam-
da, gençler nasıl pınklasın? Sosyolojik ola-
rak böyle bir şey olabilir mi?
Renkli balon satıcısı tünmden koşe ya-
zarlan. kimseyi aldatmasın.
Bir şey düzelsin isteniyorsa, tek dişli ile
uğraşılmasın, tüm makineyi çözüp yeniden
kurmaktan başka çözüm olmadığı, iyi bel-
lensin.
ARADA BIR
PROF. DR BEDİÎ FEYZİOĞLU
İHkede Siyasal ve
Sosyal Yozlaşma
Son günlerde, basında ve televizyonlarda görü-
len ve süregelen olaylar, ülkede çağdaş bir eğitim-
den yoksun bırakılmanın nelere ulaşacağırM açıkça
ortaya çıkarmaktadır.
1950'den bu yana, gittikçe artarak yürütülen ge-
rici eğitimin kırk yıllık tesirinın sonuçlan böylece be-
lirmektedir.
Nereden nereye? Dikkati çeken hususlan şöyte-
ce kısa bir tahlile tabi tutalım.
Sayısını kimsenin tam bilemediği tekke, dergâh
ve benzeri kuruluşlar, imam-hatip okulu veya dini
kurslargörmüş kimseferi biraraya getirmekte, bun-
lardan siyasal ve parasal menfaatlar sağlanmakta-
dtr.
Anayasayı ve diğer inkılap kanunlan ile özellikle
"Tevhid-i Tedrisat" Kanunu'na tamamen aykın olan
bu kuruluşlar, bir siyasal partintn himayesinde ço-
ğahp güçlenmişferdir. O derecede ki artık Başba-
kan, bunlan, kanuna aykın kıyafetleri ile Başbakan-
lık Konutu'nda yemeğe davet etmekte bile bir sa-
kınca görmemektedir.
Olaylann ahlaki yanına girmek istemiyorum. Tek-
ke ya da dergâh şeyhlerinin bu açıdan durum ve tu-
tumlannı cümle âlem anlamış ve öğrenmiş bulunu-
yor.
Konuyu, sadece eğitim ve öğretimin, siyasal ve
sosyal sonuçlan açılanndan irdelemekle yetinece-
ğim.
İmam-hatip mezunlan, bir de iyi-kötü bir üniver-
site ya da yüksekokul diplomasına ulaşınca, artık
onları siyasette olsun, ticarette olsun tutmak ola-
nağı yok. Iki büyük şehrin belediye başkanlan işte
bu yoldan yetişmiş ve bu mevkilere ulaşmışlardır.
Ikisi de şeyhliği kendinden menkul bir dergâha gi-
dip gelmiş, o kişinin ticari faaliyetlerine şu ya da bu
derecede yardımcı olmuşlardır.
Bu ilişkilerde kanuna ve usule aykın bir tarafın
olup olmadığını burada irdelemek mümkün değil-
dir. Beraat-i zimmet asıldır. (Zimmetinde bir şey ol-
mamak, aklanmak asıldır.)
Ne var ki az ya da çok olsun, bir dergâh şeyhi ile
ilişkide olduklannı inkâr etmemektedirier. Belediye
başkanlarından birisi sadece tekke ile dergâh ara-
sındaki farkı belirtmekle yetinmektedir.
Benim de merak ettiğim ve öğrenmek istediğim
husus, bu teşekküllerin hukuksal durumlannın ne
olduğudur? Tekke olsun, zaviye olsun, dergâh ol-
sun, bunlann yeniden kurulması 1341 sayılı kanu-
na aykırıdır. Buralara intisap edenlerin kılık kıyafet-
leri ise 671 ve 2596 sayılı kanunlara aykındır.
Bu kanunlar, devrim (inkılap) kanunlandır ve ana-
yasanın 174'üncü maddesi ile koruma altına alın-
mışlardır. Diğer bir ifade ile bu kanunlara uyum sağ-
larnamak, anayasaya aykın hareket etmek demek-
tir.
2908 Sayılı Dernekler Kanunu'na gelince; bu ka-
nunun 5'inci maddesi, "Din ve mezhep esasına ve-
ya adına dayanarak dernek kunılamaz ve faaliyet-
te bulunulamaz" demektedir. O halde, bu tekkele-
rin ya da dergâhların, birer dernek sayılması da
mümkün değildir.
Görülüyor ki ülkede "Öğretim Biıiiği" (tevhid-i
tedrisat) esası bozulunca, din ve tarikat esasına
dayalı tüm kuruluşlar anayasaya aykırı birer teşek-
kül durumuna gelmektedir.
Anayasanın "bir defa ihlalinden" bir şey çıkmaz
anlayışına (fehvasına) elbette itibar edilemeyecek-
tir.
Dini bahane ederek ortaya dökülen bu sosyal
yozlaşma, ülkede, gençler arasında ve gittikçe tüm
yurttaşlar arasında durmaksızın büyüyen bir aynş-
ma, bir zıtlaşma çıkarmaktadır. Bu zıtlaşmanın,
bazı Islam ülkelerinde görülen vahim sonuçla-
ra dönüşmemesi için, eğitim ve öğretim birtiği-
ne dönülmesi ve Türkıye'de sadece ilerici çağ-
daş bir eğitime yer verilmesi gerekir. Pek çok kez
belirtmeye çalıştığımız gibi, görülen siyasal ve sos-
yal yozlaşmanın ana nedeninin bu eğitim ve öğre-
tim ayırımından ileri geldiğinin, artık daha fazla ge-
cikmeden görülmesi ve kabul edilmesi zorunludur.
MURAT
seni çok çok özledik. Muhakkak ara.
Annen: R DT.
Baban: N. DT.
Evet Çocuklar, Biz Kirlettik
Y
eni yıla, ilk kez
umutla gırdim.
Evetdostlar,
gidenhnesi güç
bir karamsarlık
içindeyken
çocuklanmızıjı yaktıgı ilk ışık
ufkumu aydınlattı. Tam bir
çıkmaza girdiğimia sandığım
anda, bir olay, ülkemın aydın
geleceğini muştuladı. Yıllardır
ilk kez sevincünı ve umudumu
dostlanmla paylaşıyorum. Her
sözcüğü aklın süzgecinden
geçmiş şu söyleme bakınız:
"Aöıfurk bu ülkeyi sizfere
temiz obrak teslim etti. Sider
kirleOiaiz. Biz temidevecegiz
ve öytetesHmedecegiz. Sakm
geri almaya kaUaşmasuütr,
alamazbr, vermevE_ Bizden
korkmasmtar, serbestçe
tarbjmaidBa İZİD vendnler
yeter."Bu sözleri işittiğımde,
İoılaklaruna ınanamadım
dersem abarttığımı sanmaym.
Inançla ve direNçle
söylüyorlardı. Kimter mi?
Çocuklar söylüyordu, bizım
çocuklanmız! tçten
alkışladım.Bir grup çocuktu.
Ülkelerini, insanlannı
sorunlanmızı sorgulayarak
taröşıyorlardı. IşittikJerim
çocukça değil, düşünen ve
akılla değerlendıren kafalann
ürünüydü. Hedef yanlış
değıldı, yargilan bızlerle, bu
ülkeyi yıllardir yönettığıni
sananlarla ılgılıydi.
Sorgulayan, yargılayan ve
yargılannı çekinmeden
açıklayanlara, icten duygularla
nasıl âlkış tutmazsınız?
Kendilerine güvenle
konusuyorlardı. Hani şu ezber
eğitimle düşûncelerini
dondurmak ıstedığimiz
çocuklanmız! Yasaklamaya
çalıştığımız diyalektik,
hükmünü icra edıyordu.
Demek düşüncelen
dondurmayı başaramamıştık.
Başansızlıgımızla ilk kez
övündüm.mam Hatipli bir
kızımız konuşuyor "Atafürk
bu memieketi tertemiz bırakt
size, sfcder kirlertiniz" dıyor.
Bır baskası. bir ılkokul
öğrencısı şu şaşırtıcı ömeğı
venyor: "Bir prizma" dıye
başlıyor "nasıl güneş tşıgjnı
çözerekyedi renge ajimorea,
Susurluktaki kamvon kazası
da deviet içindeki bozukluğu
ortaya çıkanverdi"
27 aralık gecesi atv'nin
"SrvasetMeydanı"
programında konuşan
çocuklanmızı dınledikçe.
yannlarla ilgıli karamsar
duygulardan sıynhyordum.
Sonuna kadar dinledim ve
yılJardır yitirdığımı sandığım,
geleceğe güven duyguma
kavuştum. kıvandım.
Şu sözlen ışrtır de nasıl
kıvanmazsınız' -Düşönceyi
yasaklnorsunuz, bizieri
dûşünmekten
akıkm uyorsunuz, diişünmeden
bugünü nasıl anlar, geleceğe
nasıl haarianabHiriz 18
yaşında m kullan diyorsunuz.
Ama doğnı düşünmeyi
DÜmeyen, dahası dûşiindögü ve
eleştirdiği için suçlanan birev,
18 yaşında. oyunu hangi
bOÜnçle ve nasıl kullanacak,
\aşamda doğnıyu ve yanlışı
nasıl bulacakür."
Haklı olmanın ınancı ve
güveni içinde, bızlen ve
düzeni yargılıyorlardı.
Bır gençlik yetişiyor, düşünen,
sorgulayan, yargılayan ve
kendi gelecegıne sahip çıkma
bilincinde bır gençlik. Çagırun
bilinciyle, akılla, bihmsel
verilerle »gerçeğı ve dofruyu
arayan bir gençlik. Nasıl
kıvanmaz, nasıl
övünmezsiniz? 27 aralık
gecesi Türkiye'yı, bızleri,
sorunlanmızı ve kendilerini
bılinçle sorgulayan
çocuklanmızın kulaklanmdan
belleğime ve bılıncüne
akıttıklan yargılanndan
aldığım güvenle. 1997'ye ve
geleceğe umutla bakıyorum
artık.Bu duygu ve
düşüncelerle karşılıyorum yenı
yılı; ülkemin aydın geleceğini
çocuklanmtzm ışıklı
amaçlannda görüyor,
kıvanıyorum Berumlebu
mutluluğu paylaşacağımız
inancıyla, Mustafa Kemal
Atarürkün. gençlığe neden
ınanıp güvendığinı, bizlenn
nerede yanlış yaptığımızı da
sorgulayarak düşünelim
diyorum.
MEminDe|wHükukıçu > ^
X
'MranTRT Ekranlarının
kıpır kıpır programı
ile buluşun,
geçmişin büyülüN
tam ile tanışın...
SAAT: 21.00 ^ ^
PENCERE
Şaibe, Haile, Gaile...
Frankfurt Eyalet Mahkemesi Yargıcı Schvval-
be'nin önüne bir eroin kaçakçılığı dosyası gelmiş.
Sanıklardan biri, "Türkiye'den Almanya'ya dönûk
uyuşturucu şebekesiyle Ankara'da hükümetin bir
bayan bakanının iyi ilişkiler içinde olduğunu" söy-
lemiş.
Kimmiş bu bakan?..
Schvvalbe'ye sormuşlar... . . '; •
Yargıç yanıtlamış: • ' »">
"- Tansu Çiller..."
Konu Alman gazetelerine ve dünya ajanslanna
yansıyınca Şaibe Hanım hop oturup hop kalkıyor,
REFAHYOL hükümetıni ve Dışişleri Bakanlığı'nı fiş-
tekliyor, Almanya'ya nota üstüne nota veriyoruz.
Bonn'un yanıtı:
"Alman Anayasası'na göre ûlkemizde yargı ba-
ğımsızdır, elimizden bir şey gelmez."
•
Frankfurt'taki yargıç Schvvalbe, Bayan Tansu Çil-
ler'in adını neden dile getiriyor?..
Ben diyorum ki:
- Münasebetsiz yargıç Schvvalbe belki de Dogu
Perinçek'in, Kaynak Yayınları'nda çıkan "Çiller
özel Orgütü" adındaki kitabını okumuştur.
Kitapta "Susurfuk Komisyonu'na sunalan Oos-
ya ve Belgeler" var; 55'inci sayfadaki "Uyuşturu-
cu Ticareti" başlıklı bölümü birlikte okuyalım:
"Yeni MlTraporu, isim, yer, zaman ve olaygös-
tererek, Ağar ve ekibinin uyuşturucu ticaretinde-
kirolünü açıklamaktadır. Bu rapordaki bilgiler, an-
cak devletin toplayabileceği ayrıntılan içermekte-
dir ve son derece önemlidir: Hollanda'da ceza-
evinde bulunan Hüseyin Baybaşın da Mehmet
Ağar'/a bağlantılı olarak uyuşturucu ticareti yap-
tığını ve haraç topladığını bütün aynntılanyla açık-
lamıştır."
Peki, Frankfurt'ta görülen davada sanık ne söy-
lüyor: "Şenocak ve Baybaşın aıleleri Türk hükü-
metiyle mükemmel ilişkileriçindedir" diyor. Hollan-
da ve Almanya'dakı uyuşturucu sanıklan niçin ağız
birliği ediyorlar?..
Doğu Perinçek'in kitabından bir alıntı daha ya-
palım:
"Uluslararası tertiplere hizmetin kuşkusuz bir fi-
yatı vardır. Çiller Özel Örgütü'ne bu fiyat uyuştu-
rucu ve nökieer madde kaçakçılığı olanaklan sağ-
lanaraködenmektedır. Eroin ve nükleer madde ka-
çakçılığını özelleştirenler, bu faaliyetleri terörörgü-
tüyle yürütmek zorundadıriar. Çatlı, bu nedenle
Çiller'in 'kahramanı'd/r."
Işçi Partisi Genel Başkanı Perinçek, elindeki bel-
geleri, bilgileri ve dosyalan "TBMM Susuriuk Ko-
misyonu"na verdi. Frankfurt Yargıcı, Meclis Komis-
yonu'ndan bu belgeleri ısterse ne olacak?..
Yargıç Schvvalbe'ye yardım etmeyecek miyiz?..
•
Evet, durup dururken başımıza iş çıkaran Yargıç
Schvvalbe belki Doğu Perinçek'in kitabını okumuş-
tur ya da başka yerden bir ipucunu yakaladı; ama,
belki de uyuşturucu işinde Çiller ailesinin suçu yok-
tur; Şaibe Hanım'la birlikte Çiller'ın önce Adalet
Bakanı, sonra Içişleri Bakanı yaptığı Mehmet Ağar
da aklanacaktır.
Ne var kı şimdi ikısı de eldeki bilgiler, belgeler ve
dosyalann birincd hedefleri durumunda... • »>*
Gerçek bu iken 0tşişleri Bakanlığı'nın Şaibe Ma-
nım uğruna Almanya'yı ültimatom niteliğindekino-
talarla bombardıman etmesi Türkiye'nin çıkanna
mı?..
Şaibe Hanım doğrusu yaman mı yaman!.. önce
yolsuzluk dosyalannı örtmek için partisini kullanıp
Erbakan'la kırli pazarlığa girdi; kirii pazarlık sonun-
da kurulan Türkiye Cumhunyetı hükümetıni bu kez
Almanya'ya karşı silah gibi kullanmakta pervasız...
Tekerlemeyi yineleyelim:
Adı üstünde Şaibe..
Varlığt bir haile..
Ülkemize gaile...
:•. U:
nc
ANMA
nppcü
oüsünce
Muammer Uğur
AKSOY MUMCU
Birlikte Anma Haftası
AKŞEHlR ÎLÇESİ
KALPAKSIZ
KUVVA-İ MÎLLİCİLER
ETKİNLİĞÎ
Konuşmacılar:
Ceyhan MUMCU
Işık KANSU
Ayyuk ERENBERK
Yurdagül ÜLKÜ
ses ve görüntülerle amlar
Yer: Kütüphane Saloou
Gün: 26.1.1997 saat 13J0
Biriikte analım
ATATÜRKÇO DLŞÜNCE DERNEĞ1
AKŞEHlR ŞUBESt
Group
Hizmette Şirketler Topluluğu
Gnıp bûnyesınöe bulunan Guvenfik ıe TemıziA şırtetlenmıze kendı alanında
dençytml *jkse<ckul "nezunj cersonel alartarında yönelKiük yapmış
İNSAN KAYNAKLARI SORUMLULARI
ûç ayn şırtetımızm muhaset» ışlerını yjrjtecek ve sofumlu olacak
le* d'jzen hesap Dlarıri' bılen, mevzuatlara vakri, lecrjbeli
SORUMLU MUHASEBECİLER
Temızlık şırkeliTizın htzrette balunan persoieSennın sektörel ve proje bazında
eğıiımıerını yurjtecsk ter:ıhen otöHercte deneyıtn dan HOUSEKEEPING
EĞİTİM DEPARTMANI SORUMLULARI
llaçlama ve te-nızltk hızmetlen aianında maaş + pnm yöntanı ile
profesyonel ta.-zda çalışacak. ıdealterı olan genç dınaımk, yarata
HIZMET SATIŞ ELEMANLARI
Aranmaktadır.
Mot Mûracaat'anr fotoğraffı ve özgeçmışlen ile yapılması rica olunır
Adres. Njr-u Osmanıye Cad. 3'4 Cağaloğlu • Istanbul
Tel 5271077-5274725-5123830 Fax:5135397