Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
*16 EYLÜL 1996 PAZAPTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
Prof. Dr. Gülten Kazgan, "ABD'nin Meksika'yı krizden kurtarması"ndan esinlenilemeyeceğini vurguladı
t
'Türkiye'yi ne ABD kurtanr ne AB'BULENT KIZANL1K
Türkiye'yi yeniden ekcnomik kriz kor-
Joısunun sardıgı bır döngnce. Başbakan
"Yardımcısı Tansu ÇiDer'ır. "ABD'nin
ÎMeksika'yı krizden kurtanna formülü"
üzerine rapor istemesi. :jröîinaiara yeni
boyut getırdı. "CMası bir krâzde,Türkiye'yi
kim kurtanr" konusunu Meksika örneği
ve Türkiye'nin Avrupa Bırf:ği ile ilişkile-
rinden yolaçıkarak. Türki.ç'nin önde ge-
len iktisatçılanndan Prof Dr. Gülten Kaz-
gan'la konuştuk.
-Tiirk ekonomisinde sörekli bunalım
ve kimlik aravışını nasıl o*ğerlendiri\or-
5unuz?
- Türkiye Cumhuriyeti Kundduğu andan
Itibaren. Türkiye ekonomısini büyütmeye
yönelik olarak adım adıır. bir model ge-
liştirdi. Dış dünyadan esirJendi. fakat esin-
-lendiği kurumsal yapılan kendi bünyesi-
ne uyumlaştırarak kabul ett:. Bu model
301u y ıllarda başladı. özell k:c îkinci Dün-
y a Savaşı'ndan sonraortsyaçıkan bütün
değiştirme baskılanna rağınen kimliğini
kaybetmeden gitti. Ve 70TÎ yıIJann sonu-
na kadar geldi. Bu. dünyadaki "karma
ekonomi" denilen modelİere tipik bir ör-
iıekti. Ve ekonominin gereklerine uygun
bıçimde tanmda kurumlasma, sanayileş-
•me. sanayide yol göstericı olarak birtakım
KJT'lenn kurulması, dış rekabetın sınırlan-
ması \e özel girişimin çejitlı biçimlerde
korunmasını öngörülüyordu. Ana hedef,
ekonominin büyümesiydi. digerleri alt he-
deflerdi. Tabii bunlann yanında aynı za-
manda Türkiye'nin çağdas,1a$ması. insan-
Jann eğitilmesi ve gelir baüşümünün da-
ha düzeltilmesi ve şehiriejme biçiminde
Jıedefler konulmuştu. Bu redefler. Türki-
ye ekonomisinde 1970'li yıllann sonuna
kadar yeterli süratte büyCyen. gıdaaçı-
sından kendi kendine yeterhale gelen. sa-
nayileşmedebirsanayi sınıfı ortaya çıka-
ran, eğitimi güçlendiren bir yapı ortaya
çıkardı. Şunu belirtmek gerekiyor ki, bu
yapı dış dünyadan herhangı bır büyük bas-
kj görmeden ekonominin kendi özgün ko-
şullanylagerçekleşti. Fakat 1970sonrası
Türkiye'nin içine düştügü ekonomik kriz,
artı Batı dünyasının içine düştüğü krizi
aşmak için getirdiği yeni ekonomi politi-
kalan ve bunlann bütün dünyaya, bütün
üçüncü dünya ülkelerine eınpoze edilme-
si. Türkiye'nin daha önce kendisinin ge-
liştirdigi otantik diyeceğim modeli terket-
mesi sonucunu getirdı.
- Galiba bu zorunlu görûldü.
- Evet terketmesini bir zorunluiuk ola-
rak gördü "TürkKe''nin mutlaka bunu ter-
ketmesi gerekiyordu" diye bır o!ay yoktu.
Bazen diyorlar. "İthal ikamesinin sınınna
gelinmişti". Bir ölçüde bu dogru tabii.
Çünkü sanayiyi küçük bir pazar için sü-
rekli götüremezsiniz. Ama bu, Türkiye'nin
ihracata dönük bir sanayi geliştırmesine de
engel değildi. Nitekim kapalı ekonomide
gelişen dokuma-giyim sanavii bir süre
sonra dünyaya açıldı. Kapalı ekonominin
bir sektörü. dünya çapında oldu. Aynı şe-
kilde demir-çelik sanayi, üstelik KlT'ler
eliyle geliştirilmişti. Özel sektör KİT'le-
rin yanına geldi ve Türkiye demir-çelik
sektöründe de dış dünyaya yönelik atı-
lım yaptı. Yani gelen kriz "o model mut-
laka terkedilip, yepyeni bir model gele-
cek" diye bir sorun ortaya çıkarmadı. O
kriz başka biçimlerde atlatılabilirdi. Olay
dış dünyadaki gelişmenin gerekleriyle Tür-
kiye'nin uyguladıgı modelın bagdaşma-
ması olayıydı.
Küreseüeşme çelişkisi
- Küreselleşme akımından etldlendik
-Evet ona bir isim takmak isterseniz, o
küreselleşme denen, serbest piyasayı baş
hedef haline döndüren birakımdı. Türki-
ye'nin hedefi büyümeydi ve onun alt he-
defleriydi. Ama 1980'den itibaren gelen
modelde, ekonomik büyüme hedef değil.
diğer alt hedefler hiç değil. Amaç serbest
piyasa ekonomısinin geliştirilmesi oldu. Her
ne pahasına olursa olsun. O zaman bu,
Türkiye'nin kendisinin geliştirdigi bir mo-
del olmayıp, dışandan ithal edildi. Ama
dışandan ithal edildiği gibi. kendisiyle ra-
kip herhangi bir şeyi de kabul etmiyordu,
Yani siz diyemiyordunuz ki, "Benim insan-
larun burada atıl dururken, toprağım atıl
dunırkea ben tanmımı mutlakabüyütmek
zorundayım". Bu kadar akıl dışı bir olay
olur mu? Bırak biraz destekJeyeyim, bu-
na da imkân vermiyordu. Hayır. Ve bu ha-
yır kurumsallaşmış bir olaydı. Önce Tür-
kiye'ye 1MF istikar programı ve Dünya
Bankası yeniden yapılanma programı ile
geldi. Fakat daha sonraki dönemde. GATT
UruguayRaundu ile birlikte bu model bü-
tün dünya için geçerli hale getirildi. Ve Tür-
kiye de GATT Uruguay Raundu anlaşma-
sının imzalayıcılanndan biri oldu.
Aynı şekilde, gümrük birliği anlaşma-
sı bunu metazori getirdi. O, doğru 1970'ten
devraldığımız bir şeydi ama. 1970'ten
devraldığımızda bunun bir takım supap-
lan vardı. O supaplar da gitti. Türkiye böy-
lece kendisinin geliştirdigi ve yanm yüz-
yıl süreyle başanyla uyguladıgı modeli
oirden terk edip. kendisinin geliştirmedi-
ği. kendisine dışandan verilmiş olan, fa-
kat mutlaka uyması gereken. ama hedefiy-
le Türkiye'nin kendi hedeflerinin tam bağ-
«Laşmadığı bir modeli uygulamak zorun-
da kaldı. Oysa Türkiye ekonomisini bü-
Jütmek zorunda, Türkiye halkını beslemek
iorunda. Çünkü nüfusu 65 milyonagel-
ai. 65 milyon insanı ne boş bırakabilirsi-
Bİz, ne aç bırakabilirsiniz. İşte bu çelişik
iurum ki. zannediyorum gerçek anlamda
tyr kimlik bunalımı yarattı Türkiye'de. Ya-
ni kendisinin olmayan birşey olmak, ama
tendisinin olmayan şeyi aldığı zaman da,
eskiden beri geliştirmiş oldugu hedefleri
Çerk edememek. Yani Türkiye diyemiyor
ki. "Ben sanayileşmeyeceğim. ben geKr bö-
Kjşümünü düzeltmeyeceğinV. Bunlar hep
sosyal. kültürel mirasımızın birer öğesi
ilmuş. Işte bu çelişkiler, bu çatışmalar
Zannediyorum ki, bir kimlik bunalımı ya-
ratıyor. Nedeni bu.
-Elbisevi bedene uydurmanın bir volu
yok muydu? Serbest pn-asa ekonomisi mo-
delini fürkiye'ye adâpte etmek olanaksız
puydı?
1
-Galiba, Türkiye piyasa ekonisini be-
nimserken, yapmaması gereken birtakım
işleri vaktinden önce yaptı. Eğer onlan
yapıyor idiyse, mutlaka onlarla beraber
"Çok yönlü bağlantısı
var Meksika ile
ABD'nin. Türkiye'nin
hiç böyle şeyleri yok.
Yalnız siyasal bir-
takım işlerle ABD
Türkiye'yi manipüle
ediyor. Güdümlüyor
ve onu da rahatça
yapabiliyor"
•
"Avrupa Birliği bize
demedi ki: 'Ben senin
cari işlemler bilançosu
açıklarını kapanm.'
Böyle bir olay yok. AB
'Ben sana proje kredisi
veririm' dedi"
gerçekleştirmesi gerekenleri de yapmadı.
Bu sanıyorum 1980'li yıllarda Özal hü-
kümetlerinin uyguladıgı politikanın temel
hatası oldu. Bir kere Türkiye \aktinden çok
önce finansal serbestleşmeye gitti. 1989'da
vaktinden çok önce konvertibiliteye geç-
ti, üstelik de kısa vadeli sermaye hareket-
lerinin serbestleşmesiyle birlikte gelen bir
konvertibilite oldu bu. Eğer bunlan mut-
laka yapacak idiyse. bütün 80'li yıllan cid-
di \ergi reformlanyla, ciddi kamu harca-
malan reformlanvla geçırip, ekonomisi-
ni bu yeni finansal özgürlüğe doğru uyum
sağlayacak biçimde düzenlemesi gereki-
yordu. Onu da yapmadı.
'Ozal vergiye boşverdf
-Bunu sivasi nedenlerie mi yapmadı?
-Bir kere Özal yönetimi, dönemin Ame-
rika ve İngiltere uygulamalanndan çok et-
kilendi. Adeta onlan kopya etti diyebili-
rim. 1980'li yıllann ilk yansında model.
o Lafer eğrisi denilen, vergi düşürüldüğü
taktirde, verginin sağladıgı hasılatın arta-
cağmı gösteren bir modeldi. Ona uvıım sağ-
lamak için. vergiyeboşverdı gitti. Özal dö-
neminde. özellikle 1987'ye kadar giden
yıllarda. kamu harcamalan çok akıl dışı bo-
yutlara gitmedi. Altyapıya dönük harca-
malaroldu bunlar. enerji yatınmlan. uzak
iletişim. telekomünikasyon alanındaki ya-
tınmlar... Türkiye'nin eksık olan altyapı-
sını sagladı. lşin çılgınlaşması Türk Lira-
sı'nın konvertibilıtesiyle başladı. İşte o
bağlamda, kamu harcamalannın derle-
nip toparlanamaması aynı zamanda ciddi
bir vergi reformunun birlikte yürürlüğe so-
kulamaması, ekonomiyi kalbinden vur-
du. Çünkü, dışandan kısa-vadeti fınans-
man yoluyla kamu harcamalannın finans-
manı işleri mahvetti. Ve bugün de şunu be-
lirteyim ki, gidılen noktanın nasıl bir uzun
duvar yıkılır. yıkılmazyeni üyelerin alın-
ması sözkonusu oluyordu. Zannediyorum
ki. hükümetler bir paniğe girdi, bir an ev-
vel olsun diye. Aynca da tabii, gümrük
birliğine geçiş süresi 22 yıllık süre 1993
sonundadoluyordu. Türkiye bunu bir yol-
la koparmalıydı. Ama bu kadar akıl dışı
bir 6 mart kararlan imzalamasının anla-
mı yok. O kadar akıl dışı ki, Avrupa bizim
karşımızda çıkannı koruvor. Biz Avrupa
karşısında buna ihtiyaç duymuyoruz. Ya
bunu imzalayanlaranlamadılarneyi imza-
ladıklannı. ya da o kadar panik içinde bu-
lunuyorlardı ki. ne olursa olsun bağtmız
kopmasın diye bu anlaşmayı imzaladılar.
Ben bu anlaşmanın sağlıklı biçimde Tür-
kiye tarafindan yürütüleceğıne hıçbir za-
man inanmadım. Nitekim. daha ilk yıldan
ithalatın böyle 40mılyardolarafalanpat-
laması gösteriyor ki. bu sürdürülemez bir
durum.
-Hükümet başlangıçta dış tkaret atığın-
daki büyümenin olasılıklar içinde kabul
gördüğünü. ancak bunun ekonomide çok
kalıcı bo/ulmalara yul açtığında AB'nin
Tınansal desteği ile Türkiye'yi ayakta tuta-
cağını ileri sürdü.
-Böyle birşey yok. Avrupa Birliği bize
demedi ki. "Ben senin cari işlemler bilan-
çosu açıklannı kapanm." Böyle bir olay
yok. AB "Ben sana proje kredisi veririm"
dedi. Tamam o da cari işlem açıgıyla gi-
der. ama belirli bir projeye dönüktür. Üs-
telik de. "O projeyi ben tasvip edeceğün
1
"
dedi. Türkiye de böyle projeleri hazırla-
yıpgötürmeli. Yalnız böyle serbest finans-
mana yönelik olmak üzere, çok küçük bo-
yutta. 350 milyon dolar civannda bir ra-
kam var. Bu diş doldurmak için ancak ye-
ter. O kadar. Türkiye'nin bugün geldiği
boyutlara bakarsanız. bunun etkinliği yok.
AB'nin Türkiye'ye böyle birtaahhüdü yok.
Oradan gelen gerçekten bir tehdit vardı.
Şimdi Türkiye. Irak'tan böyle doğrudan ge-
len bir tehditle karşı karşıya değil. Şu an-
da zaten eli kolu bağlı. Gerçek tehdit Su-
riye'den geliyor. Ama Suriye ile de dog-
rudan savaşa girmesi sözkonusu değil.
Çünkü Türkiye bugün öyle kritik bir du-
rumda ki, Sayın Şükrii Elekdağ çok doğ-
ru bir teşhis koyuyor, bir savaş ikibuçuk
ülkeye karşı savaş olur diyor. Bu PKK,
Suriye ve Yunanistan. Üçü birden devre-
ye girer. Hatta isterseniz. dogudan da bir-
takım ülkeleri sokabilirsiniz oraya. Dola-
yısıyla Türkiye'nin böyle bir sıcak savaşa
yol açacak maceraya atılmamasında ya-
rar var. Eğer Batı'nın kafasında böyle bir
model varsa da. Türkiye bunu kesinlikle
benimsemeli.
-Meksika benzetmesi, galiba krize yol
açan yapısal sorunlann benzeıiiğinden
ka> naklanıvür...
-Aslında benzerlik de çok fazla değil.
Meksika'nın bütçe açığı yoktu. Meksika
bütçesini dengede tutuyordu, eldeki ra-
kamlara göre. Gızlı bir takım açık varsa
onu bilemem. Ikincisi. Meksika Batı'nın
istediği özelleştirmelerin önemli bölümü-
nü de yapmıştı zaten. Geride, limanlar,
demiryolları falan gibi, birdepetrol sana-
yii gibi alanlar kalmıştı. Meksika'nın açı-
ğı özel kesimdeydi. Türkiye'nin özel ke-
simi tasarruf açığı vermiyor. 1993 yılını
bir yana bırakırsanız, genelde özel ke-
simde yani ailelerveşirketlerdahil olmak
üzere fazla veriyor, devlet bunu kullanı-
yor. Ama devletin kullanımı. özel kesi-
min tasarruf fazlasını da aşıyor. Oradan
çıkıyor sorun.
Ikincisi. Meksika'nın ABf>ile iKşkile-
ri, Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinden çok
farklı. ABD açısından Türkiye'nin eko-
nomik birönemi yok. Yani Türkiye önem-
süreli krizolmadan atlatabileceğini sanı-
yorum ki, kimsenin bildiği yok. Özellik-
İe bu yeni koalisyon hükümeti de günü bir-
lik. "Bugünü bir geçireyim de ertesi güne
Allah kerim" felsefesi ile gidiyor. Ama
bu böyle gidemez.
-AB ile entegrasyon çabasında, ticare-
tin serbestleştirümesinden öte. güçlü bir
birliğin fonlanndan yararlanma arzusu
da çok ön plana çıkanldı. Burada btr yan-
lışük yok mu?
-BiliyorsunuzÖzal. 1987'debaşvurdu.
1980'li yıllarda Türkiye bir olaya tanık ol-
du. Özellikle 1985'te Gorbaçov'un iktida-
ra gelmesiyle Türkiye Batı dünyasında
marjinalleşmeye başİadı . Sovyetler Bir-
liği'ne karşı böyle bir tampona ihtiyacın
azalması sözkonusuydu. Aynca, askeri re-
jimle birlikte. AT biîiyorsunuz Türkiye ile
ilişkileri dondurmuştu. Bu da bırmarjinal-
leşme göstergesiydi. îkinci gösterge vize
uygulamaya sokulmasıydı. Oysa OECD
çerçevesinde alınan karar vardı. OECD
ülkeleri arasında vize uygulaması yoktu.
Yalnız Türkiye'ye uygulandı. Bu iki olgu
önemliydi. Aynca yeni üyeler geliyordu.
Akdeniz'den. Bunlann arasında hiç Tür-
kiye'nin isminin bile geçtiği yoktu. Tür-
kiye 1980'li yıllarda Iran-Irak savaşının
getirdiği bir pazar genişlemesi imkânına
kavuşmuştu. Ama o pazar da bitiyordu. Ye-
ni açılımlar ihtiyacını hissediyordu. Özal
"bu askeri rejim artık bitti. demokratik-
leştik bizi alın, işte bizim gibi olan Akde-
nizli ülkeleri aldınız, öyley se biz de girebi-
liriz. A\rupa ile ilişkiler \unan engeline
takılnıasın.oaşdsın.aynca bu ilişkilerin don-
durulnıuş(}Jmasıaşılsın" gibi birzihniyet-
lemüracaatyaptı. Fakat kendisini başta Al-
manya sürekli uyarmıştı: "Sakın bu baş^
vuruyu yapma, kabul edilmezsin" diye.
Özal boşverdi kendisine yapılan uyanla-
ra ve başvuru yaptı. Kabul edilmedi. Ka-
bul edilmediği zaman tabii Türkiye ger-
çek anlamda Avrupa nezninde marjinal-
leştiğine tanık oldu. Bu durumda tamamen
ilişkiler kopmasın düşüncesi etkili oldu. Do-
ğu Bloku'nun dagılması 1989 yılında Ber-
lin duvannın yıkılmasıyla başladı. Ve o
"Sen ithalatını40 nülyar dolara patlaL ben
sana bunu Avrupa Y'atınm Bankası'ndan
fınansc ederim" diye birşey söy lemedi.
-Oradan Meksika krizi ve Başbakan
Vardımcısı Çiller'in hazırianmasını istedi-
ği raporagelmek istiyi>rum. Sannorum, Çil-
ler'in isteği rapor. krizi oluşturan şartlar-
dan çok, -Vmerika'nın kri/in sona erdiril-
mesi için hangi koşullarda mali yardımda
bulunduğu ile ilgUi. ABD 'nin Meksika
krizinde bu ükeye sağladıgı finansnıanı.
olası bir kıian patlak vermesi üzerine Tür-
kiye'ye de sağlayacak bir ülke ya da foplu-
luk görüyor musunuz?
•Kimse yardıma gelmez'
- Hayır efendım. 1994 krizinde gördük.
Türkiye kendi kendine çözdü onu. kimse
gelmez Türkiye'nin y ardımına. Siz bakma-
yın 1978'deki'krizde geldi yatdıma. OECD
girdi devreye. IMF, Dünya Bankası ya-
nında. Ama o dönem Türkiye'nin Batı açı-
sından önemi Sovyetler Birliği'ne tampon
ülke olmasıydı. Türkiye'nin çok büyük
bunalımlarda. o tamponluk işlevini yeri-
ne getirememesi olasılığına karşı o destek
yapıldı. Türkiye o zaman, 9 milyar dolar
civannda bir destek almıştı. Ama o za-
man işleviBatı topluluğu açısından fark-
lıydı. Bugün böyle bir işlev sözkonusu de-
gîl-
-Irak ve Kıbns böyle bir işlev yapamaz
mı? Özellikle Irak ve Ortağu'dâki pozis-
yon Sovyetler Birliği'ne karşı olan pozis-
yonun yerini alamaz mı?
-Önce kişisel kanımı söyleyeyim. Tür-
kiye'nin Kuzey Irak bölgesindeki bataklı-
ğa girmesi. bir güvenlik kuşağı bahanesiy-
le dahi olsa. büyük çılgınlık olur. Çünkü
o bir bataklık. Yann öbür gün orası Viet-
nam'a dahi dönebilir. Gördüğünüz gibi
Kürt gruplan üç ayn ülke tarafindan kul-
lanılıyor. Irak, Suriye. tran. Sırasıyla Bar-
zani. PKK ve Talabani'yi güdümlüyorlar.
Şimdi bunlann arasına Türkiye'nin gir-
mesi büyük çılgınlık olur. Eğer ABD'nin
kafasında da böyle bir model varsa da,
Türkiye bu modeli kesinlikle kabul etme-
melidir. Sovyetler Birliği'nde başkaydı.
li bir pazar ama önemli bir pazardeğil ABD
gibi bir boyutta ülke için. Belki Almanya
için önemli bir pazar sayabilirsiniz ama.
ABD için değil. Fakat Meksika ABD için
çok önemli bir pazar. ABD'nin tüm tica-
ret ilişkilerinde Kanada. Meksika en önem-
li yeri tutar. Bir bu var. Ikincisi Meksika
ABD yatınmlan açısından çok önemli.
ABD'nin çok büyük boyutta yatınmlan
var Meksika'da. Üçüncüsü. hispanic nü-
fus denen, şu sıralarda 10 küsur milyon ol-
dugu tahmin edilen bir nüfus var. Önem-
li bölümü Meksika'dan göç etmiş. Aynca
mev simlik göçleri var Meksika'nın ABD
topraklannadoğru. Nasıl bizim Doğu'dan
işçiler, Ege'ye. Güney Anadolu'ya gidi-
yor, pamuk toplamaya falan. O tip mev-
simlik göçler oluyor. Meksika'dan oraya
doğru. Yani hem sermaye hareketleri
ABTJ'den Meksika'ya doğru. hem işçi göç-
leri Meksika'dan ABD'ye doğru. Aynca top-
tan göç var. Yani gidiyor ABD'de yerleşi-
yor. Şimdi ABD'nin Meksika ekonomisi-
ni ayakta tutmakta çok büyük yaran var.
Birpazan olarak. Ikincisi şirketlerini ora-
da yaşaması, yatınmlannı sağlaması açı-
sından. Üçüncüsü orada işsiz kalan nüfu-
sun, ABD topraklanna göç etmemesi açı-
sından.
Dördüncüsü çok önemli bir sorun. Mek-
sika üzerinden uyuşturucu ABD'ye gidi-
yor. Kolombia'da ya da nerede üretilirse
üretilsin. sınır Meksika sının. Meksika sı-
nınndan herşey geçtiği gibi, uyuşturucu da
geçiyor. Dolayısıvla bu dört bağlamda.
ABD'nin Meksika ilişkilerinde son dere-
ce önemli ekonomik çıkarlan v ar. ABD'nin
Türkiye ile ilişkilerinde böyle önemli eko-
nomik çıkarlan yok. Belki biraz uyuştu-
rucu için var.
Onu da Interpol ayarlıyor. ABD'nin Tür-
kiye ile ilişkileri siyasal bağlamda. Hâlâ
Türkiye'de Çekiç Güç diyor.încirlik diyor.
Böyle yerleri var. Ve ekonomik açıdan çok
büyük bağlantısı yok. Ne büyük ABD ya-
tınmlan var, ne Türkiye'den ABD'ye doğ-
ru büyük işçi göçü var. Üstelik Türkiye'nin
ABD'ye giden kesimieliti. Hekimler.mü-
hendisler, nükleer enerji uzmanlan v.s..
bu takımı büyük boyutta gidiyor. Arada az
sayıda olmak üzere kaçak işçi de gidiyor.
ama Amerika'nın kıtasal büyüklükteki
topraklannda bunlar kaybolup gidiyor.
Öyle büyük boyutta bir olay yok. Pazar de-
ğil, yatınm yok, uyuşturucuyu zaten ida-
re ediyor. bir sorun yok.
ABD'nin tabii bir diğer ilişkisi Meksi-
ka ile serbest ticaret anlaşması çerçeve-
sinde ortaya çıkıyor. Meksika ile bir ser-
best ticaret içine girip girmemesi bağla-
mında çok önemli tartışmalaroldu ABD'de.
Önemli kesim istemedi Meksika'nın gir-
mesini. Fakat bir kesim de ısrar etti. So-
nunda Meksika alındı. Ama alındıktan
sonra Meksika'nın hemen çökmesi. aiın-
ması yolunda ısrar eden hükümeti zordu-
rumadüşürecekti. Yani çok yönlü bağlan-
tısı var Meksika ile ABD'nin. Türkiye'nin
hiç böyle şeyleri yok. Yalnız siyasal bir
takım işlerle ABD Türkiye'yi manipüle
ediyor. Güdümlüyor ve onu da rahatça ya-
pabiliyor. Şimdi Sovyetler Birliği de gün-
demde olmayınca. öyle Türkiye ekono-
misi ayakta dursun gibi endişeleri deyok.
ABD şirketleri çıkarlan da sözkonusu de-
ğil. Türkiye'den büyük çaptagöçlerin ola-
cağı da yok. Dolayısıvla niçın yapsınlar?..
-İki ülke arasındaki temel benzerlik,
açıklann kısa vadeli sermaye girişiv le ka-
patılmaya çahşılmasıydı galiba.-
-Tabii. Şunu söyleyeyim. iki tarafın da
bu açıklan kapama yöntemi kısa vadeli ser-
maye girişleri oluyor. Kısa vadeli serma-
ye girişleri için yüksek faiz hadleri ile bir
cazibe merkezi haline getiriliyor. Ama
Türkiye'de bu çok daha abartılmış boyut-
larda. Yani Meksika'daki reel faiz hadle-
0 Türkiye'deki boyutlarda değildi. Türki-
ye bunu yüzde 40'lar. 50'lere çekiyor. Bu-
gün Türkiye öyle hale geldi ki, o kısa va-
deli sermaye girişi olmasa işler nasıl yü-
rüyecek kimse bilmiyor.
Yerli sermayenin oyunu
-Bu Meksika'da büy ük bir krizle sonuç-
landı. Türkiye'de bunun sürdürülebilirli-
ği nereden kaynaklanıyor Hocam?
-Meksika'ya giren sermaye. gerçek an-
lamda bir yabancı sermaye idi. Türkiye'ye
giren sermaye anlaşılan önemli ölçüde
yerli sermayenin oynadığı oyunlardan kay-
naklanıyor. Yani dışanya gidiyor, oradan
yabancı sermaye gibi getiriyor, götürü-
yor... Bunun önemli bir bölümü yerli ser-
maye olmalı ki. bankalann 6 küsur milyar
dolar tutanndaki açık pozisyonlan kısa
sürede kapatıldı. Nereden buldu bankalar
bu parayı? Türkiye'ye beş kuruş gelmedi
bir yerden...
- Busürecin uzamasını sağfayor. Pekl de-
vamlılık kazandınr mı bu yapıya?
- Benim gördüğüm. bardak dolmuş.
Damlalar geldikçe o bardak taşacak. Do-
layısıyla ben bunun önümüzdekı 5 yılda
sürdürülebilirolduğuna inanmıyorum. Bir
yerde öyle birpatlak verecek ki, Türkiye'nin
uzun dönemli bir kriz içerisinde yeniden
yapılanma ve var olan koşullara uyum sağ-
lama durumu ortaya çıkacak. Ya da Tür-
kiye birtakım serbest piyasa öğelerinden
vazgeçmek durumunda kalacak. Hangisi
olacak onu kestiremem. Tabii bu iktidar-
daki hükümetlere, dışandan gelecek bas-
kılara da büyük ölçüde bağlı olan bir olay.
Ama bu Avrupa Topluluğu ilişkilerinde
de böyle. Türkiye'nin 40 milyar dolar it-
halat, 20 milyar dolar ihracatla ne kadar
götürebilir. Avrupa Topluluğu'na ihracat-
ta çok büyük sıçrama olasılığını ben sıfır
görüyorum. Nedeni de şu. Çünkü 1999'da
hesapça Euro devreye girecek. Yani 2000
yıhndan itibaren Avrupa tek para sistemi-
ne girecek. Tek para sistemine o yılda ge-
çebilmek için bütün üye ülkelerbugünden
ciddi bütçekısitlamalan yapıyor. Bu iş böy-
le giderken, Avrupa'ya daha çok kitlesel
mallar ihraç eden Türkiye, giyim sanayi
bağlamında ihracatını nasıl arttırabilecek?
Bunu zor görüyorum.
-Cari açıktaki büyüme yine kütlesel bir
dövize kayış ve yüksek oranlı bir devalü-
asyon sonucunu muyaratır?
- Herhalde öyle olacak. 1994'te olan
olay tekrarlanacak. Yani dolar 100 binden
200 bine çıkacak. Ama ne zaman olur,
tahmin etmek zor.
- Ekonomideki patlanıaların, serbest
piyasa ekonomisinde bazı sınııiamalara
nedenoiabileceğini belirttiniz. Bunun siya-
si rejime yansımalan olabilir mi?
'KoaüsNon ortakları pislik içinde^
- Böyle bir kriz anında IMF devreye
girdiği zaman kendi programını ister. Bu
da eski tam serbesti programının. artı yo-
ğun özelleştirmenin devreye girmesi de-
mektir. Bu Erbakan'ı ne kadar tatmin
eder. onu bilemiyorum. Şimdiye kadar
kendi ideolojisi çerçevesinde ciddi biçim-
de eleştirdiği konulara "eyvallah" dedi.
Siyaset bağlamında, ekonomi bağlamın-
da da faiz hadleri yoluyla. Belki bundan
sonra da iktidarda kalayım diye yapabilir.
Çünkü öyle bir olay ki, bu Türkiye'nin
yaşadığı galiba ilk deneme. Koalisyonun
iki partisi de gırtlağına kadar pislik için-
de. Ve dolayısıvla her ikisi de kendi pis-
ligini örtmek için birbinne kenetlenmiş.
Bu kenetlenme nereye kadar nasıl gider.
bunu öngörebilmek çok zor. Bir noktada
onlann psikoloj ileri de devreye giriyor.
Mutlaka iktidarda kalacak ki. bu örtülü
kaiacak.
- Bövle bir kriz noktası acaba Erba-
kan'ın İslami açılımlannı dev reye sokmak
için uygun göreceği birzaman olabilir mi?
Çünkü krizier hep geniş kitlelerin mağdu-
riveti ile sonuçlanıyor. Bu mağduriyetin
yarattığı tepki isc, şimdiye kadar radikal
Islamcı akımlara kanalize oldu...
-Builginçbirsoru. Evet sokabilir. Ama
böyle radikal bir İslami rejimin Türkiye'de
yerleşmesinde, ABD ne kadar onay verir?
Kültürel lslama ABD"nin hiçbir itirazı
yoktu. Bugüne kadar RP de onun ötesine
pek geçemedi. Şevket Kazan'ın uygulama-
ya sokmak istediği bir takım zorlamalar
dışında, öyle bir atılım yapmadı. Ama bir
krizde ortamın kendisine çok elverişli ol-
duğunu görürse, böyle birgirişim yapabi-
lir. Ama bu girişimin de fiyatı, dışandan
hiçbir kredi girmemesi olur. O zaman kriz
daha yogunlaşabilir. Ve aynı zamanda ıçe-
rideki yerli sermayenin bir kısmı da İsla-
mi rejimi tasvip etmeyen kısmı da kaçışa
geçerki, bu da krizi yoğunJaştınr. Yani bu
felaket bir şey olur tabii.
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
Batış, geçen hafta sözü edilen Ulusal Kurtuluş'u
tersine çevfrmektir.
Kurtuluşun, doğruluk, dürüstlük, erdem gibi tüm
ahlak değerlerini olduğu kadar oluşturduğu çağdaş
kurumları da yıllarca, bıkmadan iğne ile kuyu kazar-
casına, uğraşarak yok etmektir.
Çocuklann beynini Ortaçağ karanlığının tutsağı ya-
parak sarıpsarmalamaktır; ana babalarının iç çama-
şınnı üreten bez fabrikalannı bileyabancılarasatmak-
tır. Çağdaş eğitimin yerini Ortaçağ safsatalannın al-
masıdır; bilimin ışığını söndürmektir, eğitim ve sağ-
lığıyalnızca 'VarM///ann"yararlanabildiği "öze/"hiz-
metlere dönüştürmektir; bunlar yetmezmiş gibi ge-
lirtiyi her gün enflasyonla bir kat daha soymaktır...
Ve de devlet Hazinesi'ni kişisel çıkar için talan et-
mektir.
Bunlan gerçekleştirebilmek için de açıklık ve öz-
gürlük ışığından sürekli kaçmak, düşünce düşman-
lıklannı körüklemek, savaş kışkırtıcılığı yapmak ve çok
daha kötüsü, gençieri "birbirine kırdırmak, top/umu
yıldırmak ve baskı altında tutarak susturmaktır."
Batışın, "görünebilen" ve "görünmeyen" ya da
"gizli kalan" göstergeleri sayılmayacak kadar çok-
tur. Bunlan her gün "hayret ve dehşetle" izliyoruz.
"Bu da olmaz" denilen her kötülük, yıkım, yalan,
dolan ve hırsızlık, bir de bakıyorsunuz "oluyor."
Batışın "ekonomik" göstergelerinden birini geçen
hafta DIE yayımladı. lşin bu yönünü son yıllann Cum-
huriyet Halk Partisi bağlamında irdelemekte yarar var;
çünkü 9 Eylül aynı zamanda CHP'nin "kuruluş" gü-
nüdür. Heryönüyle "batış"ın asıl sorumluları 1950
sonrasının sağcı yönetimîeriyse de sayılar CHP'nin
kendi toplumsal dayanaklanna sırtını dönüşünü ser-
gilediklerinden anlamlıdır.
DİE'nin yayımladığı ve geçen hafta basında da yer
alan veriler, ulusal gelirin toplum kesimleri arasında
nastl bölüşüldüğünü gösteriyor.
Geçen 1991 -1995 döneminde, yani DYP ve QS)HP
hükümet ortaklığı döneminde, "işgücü ödemeleri"
yani ücret ve maaşlar ile faiz, kâr ve kiradan oluşan
"sermaye kazançlarının", toplam yıllık ulusaj. üre-
timden aldığı pay, yüzde olarak bakınız nasıl değiş-
miş:
İşgücü ödemeleri
Kâr, faiz ve kira
Sabit sermaye
tüketimi ve üretim,
dışalım vergileri
Toplam
1991
31.9
53.3
14.8
100
1992
31.7
53.5
14.8
100
1993
30.9
54.2
15.0
100
1994
25.5
59.0
15.5
100
1995
22.2
61.4
15.4
100
Yüzde payların önemli birözelliği var: İşgücü öde-
melerini, DİE "brüt nakdi ödemeler, aynı nitelikteki
sosyal yardımlar ve işverenlerin ücretliler adına öde-
dikleri sosyalsigortaprimlen" olarak tanımlıyor; sı-
kı durun, buna karşılık sermayenin payı "net dolay-
lı vergiler düşüldükten sonra" elde edilmiştir.
DYP-C(S)HP hükümetleri döneminde eğer bu hü-
kümetin işbaşına geldiği yılın bölüşüm oranlan ko-
runabilmiş olsaydı, işgücü ödemeleri, "cari fiyatlar-
la" 1992'de 2.5, 1993'te 20.3, 1994'te 246.2 ve
1995'te de 754.2 tri\yon lira "daha fazla" olacaktı.
Evet, cari fıyatlarla bu dört yılda ücretlilerin, hükü-
metin uyguladıgı politikalarsonucu uğradığı doğru-
dan parasal kayıp bunlardır. Karşılaştırma için belir-
telim yalnız 1995 kayıbı o yılın "toplam bütçe öde-
neklerinin yarısından fazladır."
Veriler, DYP-C(S)HP hükümetinin demokratikleş-
medeki büyük başansızlığına koşut bir "ekonomik
soygun düzenini nasıl gerçekleştirdiğini gösteriyor.
Kendilerini "sosyal demokrat" sayanlann, yaniC(S)HP
yöneticilerinin büyük sermayeye verdiği "hizmeti'sim-
geliyor.
C(S)HP iktidarı sırasında kimi "yerel yönetimler-
de" ve bakanlıklarda yaşandığı öne sürülen vurgun
ve soygunlan bir yana bırakınız; salt bu veriler emek-
çi kesimi "yoksullaştırarak" kurtuluşu gerçekleştiren
dünya görüşünü, -ister bilinçsizcedeyin, ister yete-
neksizlik sayın, isterseniz de "hayınca" deyin sonuç
değişmiyor- tersine çevirmenin bir göstergesidir yık-
manın, daha doğrusu batışın, ta kendisidir.
Bu durumda yapılması gereken kurtuluşun kaza-
nımlannı sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik, da-
yanışma ve her türlü sömürüyü ortadan kaldırma
amaçlan içinde güçlendirmektir.
HAK-İŞ ARAŞTIRMASI
Mutfak masrafi
20 milyonu aşü
• 4 kişilik ailenin mutfak masrafı, geçen
yıla göre yüzde 106.5 oranında arttı.
zorunlu mutfak
(Cumhuriyet
Bürosu) -
Türkiye'de 4 kişilik
ailenin mutfak
masrafı 20 milyon
lirayı aştı. Hak-İş
tstatistik
Bürosu'nun
araştırmasına göre:
bu oran geçen yılın aynı
dönemine oranla yüzde
106.5 artarak, bir ailenin
mutfak masrafı 20 milyon
377 bin lira olarak
hesanlandı.
Hak-İş Istatistik Bürosu
tarafindan 15 Ağustos-14
Eylül dönemine ilişkin
yapılan araştırmaya göre.
4 kişilik ailenin toplam
harcamalan bir
önceki aya göre
yüzde 4.1 oranında
artış göstererek. 20
milyon 377 bin liraya
ulaştı.
Araştırmada,
Hacettepe Üniver-
sitesi Şağlık
Teknolojisi Yüksekokulu
Beslenme ve Diyabetik
Bölümü'nce belirlenen,
"Türkiye için önerilen
günlük enerji ve besin
ögeleri tükerim
standartlan" esas alındı.
Bu rakam, net asgari
ücretin yaklaşık 8 milyon
lira daha fazlasına denk
geliyor.
Çiftçi pamuk
fiyatmı beğenmedi
ADANA (Cumhuriyet
Güney İİleri Bürosu) -
Çukobirlik tarafindan 60
bin lira olarak açıklanan
pamuk taban fiyatı.
üretici örgütlerince
yetersiz bulundu.
Açıklanan fiyatın
memnun edici olmadığını
vurgulayan Seyhan Ziraat
Odası Başkanı Süleyman
Girmen. uygulanan
politikalan gözönüne alıp
zaten daha fazla fiyat
beklemediklerini
kaydederek. " Pamuk
ekeni bu kadar
ekerlerse olan tekstil
sanav icisine ve işçiye
olur. Çiftçi pamuk
yerine başka ürün eker,
ona bir şey olmaz" diye
konuşru. Adana Çiftçiler
Birliği Başkanı Cumali
Doğru ise şöyle konuştu;
" Çukobirlik piyasaya
uygun değil, piyasayı
oluşturacak fiyat
vermeli. Tüccar onunu
verdiği fiyatın
arkasından koşmalı.
Verilen fiyat
gönlümüzden geçen
fiyat değil."