05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
*16 EYLÜL 1996 PAZAPTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Prof. Dr. Gülten Kazgan, "ABD'nin Meksika'yı krizden kurtarması"ndan esinlenilemeyeceğini vurguladı t 'Türkiye'yi ne ABD kurtanr ne AB'BULENT KIZANL1K Türkiye'yi yeniden ekcnomik kriz kor- Joısunun sardıgı bır döngnce. Başbakan "Yardımcısı Tansu ÇiDer'ır. "ABD'nin ÎMeksika'yı krizden kurtanna formülü" üzerine rapor istemesi. :jröîinaiara yeni boyut getırdı. "CMası bir krâzde,Türkiye'yi kim kurtanr" konusunu Meksika örneği ve Türkiye'nin Avrupa Bırf:ği ile ilişkile- rinden yolaçıkarak. Türki.ç'nin önde ge- len iktisatçılanndan Prof Dr. Gülten Kaz- gan'la konuştuk. -Tiirk ekonomisinde sörekli bunalım ve kimlik aravışını nasıl o*ğerlendiri\or- 5unuz? - Türkiye Cumhuriyeti Kundduğu andan Itibaren. Türkiye ekonomısini büyütmeye yönelik olarak adım adıır. bir model ge- liştirdi. Dış dünyadan esirJendi. fakat esin- -lendiği kurumsal yapılan kendi bünyesi- ne uyumlaştırarak kabul ett:. Bu model 301u y ıllarda başladı. özell k:c îkinci Dün- y a Savaşı'ndan sonraortsyaçıkan bütün değiştirme baskılanna rağınen kimliğini kaybetmeden gitti. Ve 70TÎ yıIJann sonu- na kadar geldi. Bu. dünyadaki "karma ekonomi" denilen modelİere tipik bir ör- iıekti. Ve ekonominin gereklerine uygun bıçimde tanmda kurumlasma, sanayileş- •me. sanayide yol göstericı olarak birtakım KJT'lenn kurulması, dış rekabetın sınırlan- ması \e özel girişimin çejitlı biçimlerde korunmasını öngörülüyordu. Ana hedef, ekonominin büyümesiydi. digerleri alt he- deflerdi. Tabii bunlann yanında aynı za- manda Türkiye'nin çağdas,1a$ması. insan- Jann eğitilmesi ve gelir baüşümünün da- ha düzeltilmesi ve şehiriejme biçiminde Jıedefler konulmuştu. Bu redefler. Türki- ye ekonomisinde 1970'li yıllann sonuna kadar yeterli süratte büyCyen. gıdaaçı- sından kendi kendine yeterhale gelen. sa- nayileşmedebirsanayi sınıfı ortaya çıka- ran, eğitimi güçlendiren bir yapı ortaya çıkardı. Şunu belirtmek gerekiyor ki, bu yapı dış dünyadan herhangı bır büyük bas- kj görmeden ekonominin kendi özgün ko- şullanylagerçekleşti. Fakat 1970sonrası Türkiye'nin içine düştügü ekonomik kriz, artı Batı dünyasının içine düştüğü krizi aşmak için getirdiği yeni ekonomi politi- kalan ve bunlann bütün dünyaya, bütün üçüncü dünya ülkelerine eınpoze edilme- si. Türkiye'nin daha önce kendisinin ge- liştirdigi otantik diyeceğim modeli terket- mesi sonucunu getirdı. - Galiba bu zorunlu görûldü. - Evet terketmesini bir zorunluiuk ola- rak gördü "TürkKe''nin mutlaka bunu ter- ketmesi gerekiyordu" diye bır o!ay yoktu. Bazen diyorlar. "İthal ikamesinin sınınna gelinmişti". Bir ölçüde bu dogru tabii. Çünkü sanayiyi küçük bir pazar için sü- rekli götüremezsiniz. Ama bu, Türkiye'nin ihracata dönük bir sanayi geliştırmesine de engel değildi. Nitekim kapalı ekonomide gelişen dokuma-giyim sanavii bir süre sonra dünyaya açıldı. Kapalı ekonominin bir sektörü. dünya çapında oldu. Aynı şe- kilde demir-çelik sanayi, üstelik KlT'ler eliyle geliştirilmişti. Özel sektör KİT'le- rin yanına geldi ve Türkiye demir-çelik sektöründe de dış dünyaya yönelik atı- lım yaptı. Yani gelen kriz "o model mut- laka terkedilip, yepyeni bir model gele- cek" diye bir sorun ortaya çıkarmadı. O kriz başka biçimlerde atlatılabilirdi. Olay dış dünyadaki gelişmenin gerekleriyle Tür- kiye'nin uyguladıgı modelın bagdaşma- ması olayıydı. Küreseüeşme çelişkisi - Küreselleşme akımından etldlendik -Evet ona bir isim takmak isterseniz, o küreselleşme denen, serbest piyasayı baş hedef haline döndüren birakımdı. Türki- ye'nin hedefi büyümeydi ve onun alt he- defleriydi. Ama 1980'den itibaren gelen modelde, ekonomik büyüme hedef değil. diğer alt hedefler hiç değil. Amaç serbest piyasa ekonomısinin geliştirilmesi oldu. Her ne pahasına olursa olsun. O zaman bu, Türkiye'nin kendisinin geliştirdigi bir mo- del olmayıp, dışandan ithal edildi. Ama dışandan ithal edildiği gibi. kendisiyle ra- kip herhangi bir şeyi de kabul etmiyordu, Yani siz diyemiyordunuz ki, "Benim insan- larun burada atıl dururken, toprağım atıl dunırkea ben tanmımı mutlakabüyütmek zorundayım". Bu kadar akıl dışı bir olay olur mu? Bırak biraz destekJeyeyim, bu- na da imkân vermiyordu. Hayır. Ve bu ha- yır kurumsallaşmış bir olaydı. Önce Tür- kiye'ye 1MF istikar programı ve Dünya Bankası yeniden yapılanma programı ile geldi. Fakat daha sonraki dönemde. GATT UruguayRaundu ile birlikte bu model bü- tün dünya için geçerli hale getirildi. Ve Tür- kiye de GATT Uruguay Raundu anlaşma- sının imzalayıcılanndan biri oldu. Aynı şekilde, gümrük birliği anlaşma- sı bunu metazori getirdi. O, doğru 1970'ten devraldığımız bir şeydi ama. 1970'ten devraldığımızda bunun bir takım supap- lan vardı. O supaplar da gitti. Türkiye böy- lece kendisinin geliştirdigi ve yanm yüz- yıl süreyle başanyla uyguladıgı modeli oirden terk edip. kendisinin geliştirmedi- ği. kendisine dışandan verilmiş olan, fa- kat mutlaka uyması gereken. ama hedefiy- le Türkiye'nin kendi hedeflerinin tam bağ- «Laşmadığı bir modeli uygulamak zorun- da kaldı. Oysa Türkiye ekonomisini bü- Jütmek zorunda, Türkiye halkını beslemek iorunda. Çünkü nüfusu 65 milyonagel- ai. 65 milyon insanı ne boş bırakabilirsi- Bİz, ne aç bırakabilirsiniz. İşte bu çelişik iurum ki. zannediyorum gerçek anlamda tyr kimlik bunalımı yarattı Türkiye'de. Ya- ni kendisinin olmayan birşey olmak, ama tendisinin olmayan şeyi aldığı zaman da, eskiden beri geliştirmiş oldugu hedefleri Çerk edememek. Yani Türkiye diyemiyor ki. "Ben sanayileşmeyeceğim. ben geKr bö- Kjşümünü düzeltmeyeceğinV. Bunlar hep sosyal. kültürel mirasımızın birer öğesi ilmuş. Işte bu çelişkiler, bu çatışmalar Zannediyorum ki, bir kimlik bunalımı ya- ratıyor. Nedeni bu. -Elbisevi bedene uydurmanın bir volu yok muydu? Serbest pn-asa ekonomisi mo- delini fürkiye'ye adâpte etmek olanaksız puydı? 1 -Galiba, Türkiye piyasa ekonisini be- nimserken, yapmaması gereken birtakım işleri vaktinden önce yaptı. Eğer onlan yapıyor idiyse, mutlaka onlarla beraber "Çok yönlü bağlantısı var Meksika ile ABD'nin. Türkiye'nin hiç böyle şeyleri yok. Yalnız siyasal bir- takım işlerle ABD Türkiye'yi manipüle ediyor. Güdümlüyor ve onu da rahatça yapabiliyor" • "Avrupa Birliği bize demedi ki: 'Ben senin cari işlemler bilançosu açıklarını kapanm.' Böyle bir olay yok. AB 'Ben sana proje kredisi veririm' dedi" gerçekleştirmesi gerekenleri de yapmadı. Bu sanıyorum 1980'li yıllarda Özal hü- kümetlerinin uyguladıgı politikanın temel hatası oldu. Bir kere Türkiye \aktinden çok önce finansal serbestleşmeye gitti. 1989'da vaktinden çok önce konvertibiliteye geç- ti, üstelik de kısa vadeli sermaye hareket- lerinin serbestleşmesiyle birlikte gelen bir konvertibilite oldu bu. Eğer bunlan mut- laka yapacak idiyse. bütün 80'li yıllan cid- di \ergi reformlanyla, ciddi kamu harca- malan reformlanvla geçırip, ekonomisi- ni bu yeni finansal özgürlüğe doğru uyum sağlayacak biçimde düzenlemesi gereki- yordu. Onu da yapmadı. 'Ozal vergiye boşverdf -Bunu sivasi nedenlerie mi yapmadı? -Bir kere Özal yönetimi, dönemin Ame- rika ve İngiltere uygulamalanndan çok et- kilendi. Adeta onlan kopya etti diyebili- rim. 1980'li yıllann ilk yansında model. o Lafer eğrisi denilen, vergi düşürüldüğü taktirde, verginin sağladıgı hasılatın arta- cağmı gösteren bir modeldi. Ona uvıım sağ- lamak için. vergiyeboşverdı gitti. Özal dö- neminde. özellikle 1987'ye kadar giden yıllarda. kamu harcamalan çok akıl dışı bo- yutlara gitmedi. Altyapıya dönük harca- malaroldu bunlar. enerji yatınmlan. uzak iletişim. telekomünikasyon alanındaki ya- tınmlar... Türkiye'nin eksık olan altyapı- sını sagladı. lşin çılgınlaşması Türk Lira- sı'nın konvertibilıtesiyle başladı. İşte o bağlamda, kamu harcamalannın derle- nip toparlanamaması aynı zamanda ciddi bir vergi reformunun birlikte yürürlüğe so- kulamaması, ekonomiyi kalbinden vur- du. Çünkü, dışandan kısa-vadeti fınans- man yoluyla kamu harcamalannın finans- manı işleri mahvetti. Ve bugün de şunu be- lirteyim ki, gidılen noktanın nasıl bir uzun duvar yıkılır. yıkılmazyeni üyelerin alın- ması sözkonusu oluyordu. Zannediyorum ki. hükümetler bir paniğe girdi, bir an ev- vel olsun diye. Aynca da tabii, gümrük birliğine geçiş süresi 22 yıllık süre 1993 sonundadoluyordu. Türkiye bunu bir yol- la koparmalıydı. Ama bu kadar akıl dışı bir 6 mart kararlan imzalamasının anla- mı yok. O kadar akıl dışı ki, Avrupa bizim karşımızda çıkannı koruvor. Biz Avrupa karşısında buna ihtiyaç duymuyoruz. Ya bunu imzalayanlaranlamadılarneyi imza- ladıklannı. ya da o kadar panik içinde bu- lunuyorlardı ki. ne olursa olsun bağtmız kopmasın diye bu anlaşmayı imzaladılar. Ben bu anlaşmanın sağlıklı biçimde Tür- kiye tarafindan yürütüleceğıne hıçbir za- man inanmadım. Nitekim. daha ilk yıldan ithalatın böyle 40mılyardolarafalanpat- laması gösteriyor ki. bu sürdürülemez bir durum. -Hükümet başlangıçta dış tkaret atığın- daki büyümenin olasılıklar içinde kabul gördüğünü. ancak bunun ekonomide çok kalıcı bo/ulmalara yul açtığında AB'nin Tınansal desteği ile Türkiye'yi ayakta tuta- cağını ileri sürdü. -Böyle birşey yok. Avrupa Birliği bize demedi ki. "Ben senin cari işlemler bilan- çosu açıklannı kapanm." Böyle bir olay yok. AB "Ben sana proje kredisi veririm" dedi. Tamam o da cari işlem açıgıyla gi- der. ama belirli bir projeye dönüktür. Üs- telik de. "O projeyi ben tasvip edeceğün 1 " dedi. Türkiye de böyle projeleri hazırla- yıpgötürmeli. Yalnız böyle serbest finans- mana yönelik olmak üzere, çok küçük bo- yutta. 350 milyon dolar civannda bir ra- kam var. Bu diş doldurmak için ancak ye- ter. O kadar. Türkiye'nin bugün geldiği boyutlara bakarsanız. bunun etkinliği yok. AB'nin Türkiye'ye böyle birtaahhüdü yok. Oradan gelen gerçekten bir tehdit vardı. Şimdi Türkiye. Irak'tan böyle doğrudan ge- len bir tehditle karşı karşıya değil. Şu an- da zaten eli kolu bağlı. Gerçek tehdit Su- riye'den geliyor. Ama Suriye ile de dog- rudan savaşa girmesi sözkonusu değil. Çünkü Türkiye bugün öyle kritik bir du- rumda ki, Sayın Şükrii Elekdağ çok doğ- ru bir teşhis koyuyor, bir savaş ikibuçuk ülkeye karşı savaş olur diyor. Bu PKK, Suriye ve Yunanistan. Üçü birden devre- ye girer. Hatta isterseniz. dogudan da bir- takım ülkeleri sokabilirsiniz oraya. Dola- yısıyla Türkiye'nin böyle bir sıcak savaşa yol açacak maceraya atılmamasında ya- rar var. Eğer Batı'nın kafasında böyle bir model varsa da. Türkiye bunu kesinlikle benimsemeli. -Meksika benzetmesi, galiba krize yol açan yapısal sorunlann benzeıiiğinden ka> naklanıvür... -Aslında benzerlik de çok fazla değil. Meksika'nın bütçe açığı yoktu. Meksika bütçesini dengede tutuyordu, eldeki ra- kamlara göre. Gızlı bir takım açık varsa onu bilemem. Ikincisi. Meksika Batı'nın istediği özelleştirmelerin önemli bölümü- nü de yapmıştı zaten. Geride, limanlar, demiryolları falan gibi, birdepetrol sana- yii gibi alanlar kalmıştı. Meksika'nın açı- ğı özel kesimdeydi. Türkiye'nin özel ke- simi tasarruf açığı vermiyor. 1993 yılını bir yana bırakırsanız, genelde özel ke- simde yani ailelerveşirketlerdahil olmak üzere fazla veriyor, devlet bunu kullanı- yor. Ama devletin kullanımı. özel kesi- min tasarruf fazlasını da aşıyor. Oradan çıkıyor sorun. Ikincisi. Meksika'nın ABf>ile iKşkile- ri, Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinden çok farklı. ABD açısından Türkiye'nin eko- nomik birönemi yok. Yani Türkiye önem- süreli krizolmadan atlatabileceğini sanı- yorum ki, kimsenin bildiği yok. Özellik- İe bu yeni koalisyon hükümeti de günü bir- lik. "Bugünü bir geçireyim de ertesi güne Allah kerim" felsefesi ile gidiyor. Ama bu böyle gidemez. -AB ile entegrasyon çabasında, ticare- tin serbestleştirümesinden öte. güçlü bir birliğin fonlanndan yararlanma arzusu da çok ön plana çıkanldı. Burada btr yan- lışük yok mu? -BiliyorsunuzÖzal. 1987'debaşvurdu. 1980'li yıllarda Türkiye bir olaya tanık ol- du. Özellikle 1985'te Gorbaçov'un iktida- ra gelmesiyle Türkiye Batı dünyasında marjinalleşmeye başİadı . Sovyetler Bir- liği'ne karşı böyle bir tampona ihtiyacın azalması sözkonusuydu. Aynca, askeri re- jimle birlikte. AT biîiyorsunuz Türkiye ile ilişkileri dondurmuştu. Bu da bırmarjinal- leşme göstergesiydi. îkinci gösterge vize uygulamaya sokulmasıydı. Oysa OECD çerçevesinde alınan karar vardı. OECD ülkeleri arasında vize uygulaması yoktu. Yalnız Türkiye'ye uygulandı. Bu iki olgu önemliydi. Aynca yeni üyeler geliyordu. Akdeniz'den. Bunlann arasında hiç Tür- kiye'nin isminin bile geçtiği yoktu. Tür- kiye 1980'li yıllarda Iran-Irak savaşının getirdiği bir pazar genişlemesi imkânına kavuşmuştu. Ama o pazar da bitiyordu. Ye- ni açılımlar ihtiyacını hissediyordu. Özal "bu askeri rejim artık bitti. demokratik- leştik bizi alın, işte bizim gibi olan Akde- nizli ülkeleri aldınız, öyley se biz de girebi- liriz. A\rupa ile ilişkiler \unan engeline takılnıasın.oaşdsın.aynca bu ilişkilerin don- durulnıuş(}Jmasıaşılsın" gibi birzihniyet- lemüracaatyaptı. Fakat kendisini başta Al- manya sürekli uyarmıştı: "Sakın bu baş^ vuruyu yapma, kabul edilmezsin" diye. Özal boşverdi kendisine yapılan uyanla- ra ve başvuru yaptı. Kabul edilmedi. Ka- bul edilmediği zaman tabii Türkiye ger- çek anlamda Avrupa nezninde marjinal- leştiğine tanık oldu. Bu durumda tamamen ilişkiler kopmasın düşüncesi etkili oldu. Do- ğu Bloku'nun dagılması 1989 yılında Ber- lin duvannın yıkılmasıyla başladı. Ve o "Sen ithalatını40 nülyar dolara patlaL ben sana bunu Avrupa Y'atınm Bankası'ndan fınansc ederim" diye birşey söy lemedi. -Oradan Meksika krizi ve Başbakan Vardımcısı Çiller'in hazırianmasını istedi- ği raporagelmek istiyi>rum. Sannorum, Çil- ler'in isteği rapor. krizi oluşturan şartlar- dan çok, -Vmerika'nın kri/in sona erdiril- mesi için hangi koşullarda mali yardımda bulunduğu ile ilgUi. ABD 'nin Meksika krizinde bu ükeye sağladıgı finansnıanı. olası bir kıian patlak vermesi üzerine Tür- kiye'ye de sağlayacak bir ülke ya da foplu- luk görüyor musunuz? •Kimse yardıma gelmez' - Hayır efendım. 1994 krizinde gördük. Türkiye kendi kendine çözdü onu. kimse gelmez Türkiye'nin y ardımına. Siz bakma- yın 1978'deki'krizde geldi yatdıma. OECD girdi devreye. IMF, Dünya Bankası ya- nında. Ama o dönem Türkiye'nin Batı açı- sından önemi Sovyetler Birliği'ne tampon ülke olmasıydı. Türkiye'nin çok büyük bunalımlarda. o tamponluk işlevini yeri- ne getirememesi olasılığına karşı o destek yapıldı. Türkiye o zaman, 9 milyar dolar civannda bir destek almıştı. Ama o za- man işleviBatı topluluğu açısından fark- lıydı. Bugün böyle bir işlev sözkonusu de- gîl- -Irak ve Kıbns böyle bir işlev yapamaz mı? Özellikle Irak ve Ortağu'dâki pozis- yon Sovyetler Birliği'ne karşı olan pozis- yonun yerini alamaz mı? -Önce kişisel kanımı söyleyeyim. Tür- kiye'nin Kuzey Irak bölgesindeki bataklı- ğa girmesi. bir güvenlik kuşağı bahanesiy- le dahi olsa. büyük çılgınlık olur. Çünkü o bir bataklık. Yann öbür gün orası Viet- nam'a dahi dönebilir. Gördüğünüz gibi Kürt gruplan üç ayn ülke tarafindan kul- lanılıyor. Irak, Suriye. tran. Sırasıyla Bar- zani. PKK ve Talabani'yi güdümlüyorlar. Şimdi bunlann arasına Türkiye'nin gir- mesi büyük çılgınlık olur. Eğer ABD'nin kafasında da böyle bir model varsa da, Türkiye bu modeli kesinlikle kabul etme- melidir. Sovyetler Birliği'nde başkaydı. li bir pazar ama önemli bir pazardeğil ABD gibi bir boyutta ülke için. Belki Almanya için önemli bir pazar sayabilirsiniz ama. ABD için değil. Fakat Meksika ABD için çok önemli bir pazar. ABD'nin tüm tica- ret ilişkilerinde Kanada. Meksika en önem- li yeri tutar. Bir bu var. Ikincisi Meksika ABD yatınmlan açısından çok önemli. ABD'nin çok büyük boyutta yatınmlan var Meksika'da. Üçüncüsü. hispanic nü- fus denen, şu sıralarda 10 küsur milyon ol- dugu tahmin edilen bir nüfus var. Önem- li bölümü Meksika'dan göç etmiş. Aynca mev simlik göçleri var Meksika'nın ABD topraklannadoğru. Nasıl bizim Doğu'dan işçiler, Ege'ye. Güney Anadolu'ya gidi- yor, pamuk toplamaya falan. O tip mev- simlik göçler oluyor. Meksika'dan oraya doğru. Yani hem sermaye hareketleri ABTJ'den Meksika'ya doğru. hem işçi göç- leri Meksika'dan ABD'ye doğru. Aynca top- tan göç var. Yani gidiyor ABD'de yerleşi- yor. Şimdi ABD'nin Meksika ekonomisi- ni ayakta tutmakta çok büyük yaran var. Birpazan olarak. Ikincisi şirketlerini ora- da yaşaması, yatınmlannı sağlaması açı- sından. Üçüncüsü orada işsiz kalan nüfu- sun, ABD topraklanna göç etmemesi açı- sından. Dördüncüsü çok önemli bir sorun. Mek- sika üzerinden uyuşturucu ABD'ye gidi- yor. Kolombia'da ya da nerede üretilirse üretilsin. sınır Meksika sının. Meksika sı- nınndan herşey geçtiği gibi, uyuşturucu da geçiyor. Dolayısıvla bu dört bağlamda. ABD'nin Meksika ilişkilerinde son dere- ce önemli ekonomik çıkarlan v ar. ABD'nin Türkiye ile ilişkilerinde böyle önemli eko- nomik çıkarlan yok. Belki biraz uyuştu- rucu için var. Onu da Interpol ayarlıyor. ABD'nin Tür- kiye ile ilişkileri siyasal bağlamda. Hâlâ Türkiye'de Çekiç Güç diyor.încirlik diyor. Böyle yerleri var. Ve ekonomik açıdan çok büyük bağlantısı yok. Ne büyük ABD ya- tınmlan var, ne Türkiye'den ABD'ye doğ- ru büyük işçi göçü var. Üstelik Türkiye'nin ABD'ye giden kesimieliti. Hekimler.mü- hendisler, nükleer enerji uzmanlan v.s.. bu takımı büyük boyutta gidiyor. Arada az sayıda olmak üzere kaçak işçi de gidiyor. ama Amerika'nın kıtasal büyüklükteki topraklannda bunlar kaybolup gidiyor. Öyle büyük boyutta bir olay yok. Pazar de- ğil, yatınm yok, uyuşturucuyu zaten ida- re ediyor. bir sorun yok. ABD'nin tabii bir diğer ilişkisi Meksi- ka ile serbest ticaret anlaşması çerçeve- sinde ortaya çıkıyor. Meksika ile bir ser- best ticaret içine girip girmemesi bağla- mında çok önemli tartışmalaroldu ABD'de. Önemli kesim istemedi Meksika'nın gir- mesini. Fakat bir kesim de ısrar etti. So- nunda Meksika alındı. Ama alındıktan sonra Meksika'nın hemen çökmesi. aiın- ması yolunda ısrar eden hükümeti zordu- rumadüşürecekti. Yani çok yönlü bağlan- tısı var Meksika ile ABD'nin. Türkiye'nin hiç böyle şeyleri yok. Yalnız siyasal bir takım işlerle ABD Türkiye'yi manipüle ediyor. Güdümlüyor ve onu da rahatça ya- pabiliyor. Şimdi Sovyetler Birliği de gün- demde olmayınca. öyle Türkiye ekono- misi ayakta dursun gibi endişeleri deyok. ABD şirketleri çıkarlan da sözkonusu de- ğil. Türkiye'den büyük çaptagöçlerin ola- cağı da yok. Dolayısıvla niçın yapsınlar?.. -İki ülke arasındaki temel benzerlik, açıklann kısa vadeli sermaye girişiv le ka- patılmaya çahşılmasıydı galiba.- -Tabii. Şunu söyleyeyim. iki tarafın da bu açıklan kapama yöntemi kısa vadeli ser- maye girişleri oluyor. Kısa vadeli serma- ye girişleri için yüksek faiz hadleri ile bir cazibe merkezi haline getiriliyor. Ama Türkiye'de bu çok daha abartılmış boyut- larda. Yani Meksika'daki reel faiz hadle- 0 Türkiye'deki boyutlarda değildi. Türki- ye bunu yüzde 40'lar. 50'lere çekiyor. Bu- gün Türkiye öyle hale geldi ki, o kısa va- deli sermaye girişi olmasa işler nasıl yü- rüyecek kimse bilmiyor. Yerli sermayenin oyunu -Bu Meksika'da büy ük bir krizle sonuç- landı. Türkiye'de bunun sürdürülebilirli- ği nereden kaynaklanıyor Hocam? -Meksika'ya giren sermaye. gerçek an- lamda bir yabancı sermaye idi. Türkiye'ye giren sermaye anlaşılan önemli ölçüde yerli sermayenin oynadığı oyunlardan kay- naklanıyor. Yani dışanya gidiyor, oradan yabancı sermaye gibi getiriyor, götürü- yor... Bunun önemli bir bölümü yerli ser- maye olmalı ki. bankalann 6 küsur milyar dolar tutanndaki açık pozisyonlan kısa sürede kapatıldı. Nereden buldu bankalar bu parayı? Türkiye'ye beş kuruş gelmedi bir yerden... - Busürecin uzamasını sağfayor. Pekl de- vamlılık kazandınr mı bu yapıya? - Benim gördüğüm. bardak dolmuş. Damlalar geldikçe o bardak taşacak. Do- layısıyla ben bunun önümüzdekı 5 yılda sürdürülebilirolduğuna inanmıyorum. Bir yerde öyle birpatlak verecek ki, Türkiye'nin uzun dönemli bir kriz içerisinde yeniden yapılanma ve var olan koşullara uyum sağ- lama durumu ortaya çıkacak. Ya da Tür- kiye birtakım serbest piyasa öğelerinden vazgeçmek durumunda kalacak. Hangisi olacak onu kestiremem. Tabii bu iktidar- daki hükümetlere, dışandan gelecek bas- kılara da büyük ölçüde bağlı olan bir olay. Ama bu Avrupa Topluluğu ilişkilerinde de böyle. Türkiye'nin 40 milyar dolar it- halat, 20 milyar dolar ihracatla ne kadar götürebilir. Avrupa Topluluğu'na ihracat- ta çok büyük sıçrama olasılığını ben sıfır görüyorum. Nedeni de şu. Çünkü 1999'da hesapça Euro devreye girecek. Yani 2000 yıhndan itibaren Avrupa tek para sistemi- ne girecek. Tek para sistemine o yılda ge- çebilmek için bütün üye ülkelerbugünden ciddi bütçekısitlamalan yapıyor. Bu iş böy- le giderken, Avrupa'ya daha çok kitlesel mallar ihraç eden Türkiye, giyim sanayi bağlamında ihracatını nasıl arttırabilecek? Bunu zor görüyorum. -Cari açıktaki büyüme yine kütlesel bir dövize kayış ve yüksek oranlı bir devalü- asyon sonucunu muyaratır? - Herhalde öyle olacak. 1994'te olan olay tekrarlanacak. Yani dolar 100 binden 200 bine çıkacak. Ama ne zaman olur, tahmin etmek zor. - Ekonomideki patlanıaların, serbest piyasa ekonomisinde bazı sınııiamalara nedenoiabileceğini belirttiniz. Bunun siya- si rejime yansımalan olabilir mi? 'KoaüsNon ortakları pislik içinde^ - Böyle bir kriz anında IMF devreye girdiği zaman kendi programını ister. Bu da eski tam serbesti programının. artı yo- ğun özelleştirmenin devreye girmesi de- mektir. Bu Erbakan'ı ne kadar tatmin eder. onu bilemiyorum. Şimdiye kadar kendi ideolojisi çerçevesinde ciddi biçim- de eleştirdiği konulara "eyvallah" dedi. Siyaset bağlamında, ekonomi bağlamın- da da faiz hadleri yoluyla. Belki bundan sonra da iktidarda kalayım diye yapabilir. Çünkü öyle bir olay ki, bu Türkiye'nin yaşadığı galiba ilk deneme. Koalisyonun iki partisi de gırtlağına kadar pislik için- de. Ve dolayısıvla her ikisi de kendi pis- ligini örtmek için birbinne kenetlenmiş. Bu kenetlenme nereye kadar nasıl gider. bunu öngörebilmek çok zor. Bir noktada onlann psikoloj ileri de devreye giriyor. Mutlaka iktidarda kalacak ki. bu örtülü kaiacak. - Bövle bir kriz noktası acaba Erba- kan'ın İslami açılımlannı dev reye sokmak için uygun göreceği birzaman olabilir mi? Çünkü krizier hep geniş kitlelerin mağdu- riveti ile sonuçlanıyor. Bu mağduriyetin yarattığı tepki isc, şimdiye kadar radikal Islamcı akımlara kanalize oldu... -Builginçbirsoru. Evet sokabilir. Ama böyle radikal bir İslami rejimin Türkiye'de yerleşmesinde, ABD ne kadar onay verir? Kültürel lslama ABD"nin hiçbir itirazı yoktu. Bugüne kadar RP de onun ötesine pek geçemedi. Şevket Kazan'ın uygulama- ya sokmak istediği bir takım zorlamalar dışında, öyle bir atılım yapmadı. Ama bir krizde ortamın kendisine çok elverişli ol- duğunu görürse, böyle birgirişim yapabi- lir. Ama bu girişimin de fiyatı, dışandan hiçbir kredi girmemesi olur. O zaman kriz daha yogunlaşabilir. Ve aynı zamanda ıçe- rideki yerli sermayenin bir kısmı da İsla- mi rejimi tasvip etmeyen kısmı da kaçışa geçerki, bu da krizi yoğunJaştınr. Yani bu felaket bir şey olur tabii. ANKARAPAZARI YAKUP KEPENEK Batış, geçen hafta sözü edilen Ulusal Kurtuluş'u tersine çevfrmektir. Kurtuluşun, doğruluk, dürüstlük, erdem gibi tüm ahlak değerlerini olduğu kadar oluşturduğu çağdaş kurumları da yıllarca, bıkmadan iğne ile kuyu kazar- casına, uğraşarak yok etmektir. Çocuklann beynini Ortaçağ karanlığının tutsağı ya- parak sarıpsarmalamaktır; ana babalarının iç çama- şınnı üreten bez fabrikalannı bileyabancılarasatmak- tır. Çağdaş eğitimin yerini Ortaçağ safsatalannın al- masıdır; bilimin ışığını söndürmektir, eğitim ve sağ- lığıyalnızca 'VarM///ann"yararlanabildiği "öze/"hiz- metlere dönüştürmektir; bunlar yetmezmiş gibi ge- lirtiyi her gün enflasyonla bir kat daha soymaktır... Ve de devlet Hazinesi'ni kişisel çıkar için talan et- mektir. Bunlan gerçekleştirebilmek için de açıklık ve öz- gürlük ışığından sürekli kaçmak, düşünce düşman- lıklannı körüklemek, savaş kışkırtıcılığı yapmak ve çok daha kötüsü, gençieri "birbirine kırdırmak, top/umu yıldırmak ve baskı altında tutarak susturmaktır." Batışın, "görünebilen" ve "görünmeyen" ya da "gizli kalan" göstergeleri sayılmayacak kadar çok- tur. Bunlan her gün "hayret ve dehşetle" izliyoruz. "Bu da olmaz" denilen her kötülük, yıkım, yalan, dolan ve hırsızlık, bir de bakıyorsunuz "oluyor." Batışın "ekonomik" göstergelerinden birini geçen hafta DIE yayımladı. lşin bu yönünü son yıllann Cum- huriyet Halk Partisi bağlamında irdelemekte yarar var; çünkü 9 Eylül aynı zamanda CHP'nin "kuruluş" gü- nüdür. Heryönüyle "batış"ın asıl sorumluları 1950 sonrasının sağcı yönetimîeriyse de sayılar CHP'nin kendi toplumsal dayanaklanna sırtını dönüşünü ser- gilediklerinden anlamlıdır. DİE'nin yayımladığı ve geçen hafta basında da yer alan veriler, ulusal gelirin toplum kesimleri arasında nastl bölüşüldüğünü gösteriyor. Geçen 1991 -1995 döneminde, yani DYP ve QS)HP hükümet ortaklığı döneminde, "işgücü ödemeleri" yani ücret ve maaşlar ile faiz, kâr ve kiradan oluşan "sermaye kazançlarının", toplam yıllık ulusaj. üre- timden aldığı pay, yüzde olarak bakınız nasıl değiş- miş: İşgücü ödemeleri Kâr, faiz ve kira Sabit sermaye tüketimi ve üretim, dışalım vergileri Toplam 1991 31.9 53.3 14.8 100 1992 31.7 53.5 14.8 100 1993 30.9 54.2 15.0 100 1994 25.5 59.0 15.5 100 1995 22.2 61.4 15.4 100 Yüzde payların önemli birözelliği var: İşgücü öde- melerini, DİE "brüt nakdi ödemeler, aynı nitelikteki sosyal yardımlar ve işverenlerin ücretliler adına öde- dikleri sosyalsigortaprimlen" olarak tanımlıyor; sı- kı durun, buna karşılık sermayenin payı "net dolay- lı vergiler düşüldükten sonra" elde edilmiştir. DYP-C(S)HP hükümetleri döneminde eğer bu hü- kümetin işbaşına geldiği yılın bölüşüm oranlan ko- runabilmiş olsaydı, işgücü ödemeleri, "cari fiyatlar- la" 1992'de 2.5, 1993'te 20.3, 1994'te 246.2 ve 1995'te de 754.2 tri\yon lira "daha fazla" olacaktı. Evet, cari fıyatlarla bu dört yılda ücretlilerin, hükü- metin uyguladıgı politikalarsonucu uğradığı doğru- dan parasal kayıp bunlardır. Karşılaştırma için belir- telim yalnız 1995 kayıbı o yılın "toplam bütçe öde- neklerinin yarısından fazladır." Veriler, DYP-C(S)HP hükümetinin demokratikleş- medeki büyük başansızlığına koşut bir "ekonomik soygun düzenini nasıl gerçekleştirdiğini gösteriyor. Kendilerini "sosyal demokrat" sayanlann, yaniC(S)HP yöneticilerinin büyük sermayeye verdiği "hizmeti'sim- geliyor. C(S)HP iktidarı sırasında kimi "yerel yönetimler- de" ve bakanlıklarda yaşandığı öne sürülen vurgun ve soygunlan bir yana bırakınız; salt bu veriler emek- çi kesimi "yoksullaştırarak" kurtuluşu gerçekleştiren dünya görüşünü, -ister bilinçsizcedeyin, ister yete- neksizlik sayın, isterseniz de "hayınca" deyin sonuç değişmiyor- tersine çevirmenin bir göstergesidir yık- manın, daha doğrusu batışın, ta kendisidir. Bu durumda yapılması gereken kurtuluşun kaza- nımlannı sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik, da- yanışma ve her türlü sömürüyü ortadan kaldırma amaçlan içinde güçlendirmektir. HAK-İŞ ARAŞTIRMASI Mutfak masrafi 20 milyonu aşü • 4 kişilik ailenin mutfak masrafı, geçen yıla göre yüzde 106.5 oranında arttı. zorunlu mutfak (Cumhuriyet Bürosu) - Türkiye'de 4 kişilik ailenin mutfak masrafı 20 milyon lirayı aştı. Hak-İş tstatistik Bürosu'nun araştırmasına göre: bu oran geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 106.5 artarak, bir ailenin mutfak masrafı 20 milyon 377 bin lira olarak hesanlandı. Hak-İş Istatistik Bürosu tarafindan 15 Ağustos-14 Eylül dönemine ilişkin yapılan araştırmaya göre. 4 kişilik ailenin toplam harcamalan bir önceki aya göre yüzde 4.1 oranında artış göstererek. 20 milyon 377 bin liraya ulaştı. Araştırmada, Hacettepe Üniver- sitesi Şağlık Teknolojisi Yüksekokulu Beslenme ve Diyabetik Bölümü'nce belirlenen, "Türkiye için önerilen günlük enerji ve besin ögeleri tükerim standartlan" esas alındı. Bu rakam, net asgari ücretin yaklaşık 8 milyon lira daha fazlasına denk geliyor. Çiftçi pamuk fiyatmı beğenmedi ADANA (Cumhuriyet Güney İİleri Bürosu) - Çukobirlik tarafindan 60 bin lira olarak açıklanan pamuk taban fiyatı. üretici örgütlerince yetersiz bulundu. Açıklanan fiyatın memnun edici olmadığını vurgulayan Seyhan Ziraat Odası Başkanı Süleyman Girmen. uygulanan politikalan gözönüne alıp zaten daha fazla fiyat beklemediklerini kaydederek. " Pamuk ekeni bu kadar ekerlerse olan tekstil sanav icisine ve işçiye olur. Çiftçi pamuk yerine başka ürün eker, ona bir şey olmaz" diye konuşru. Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Cumali Doğru ise şöyle konuştu; " Çukobirlik piyasaya uygun değil, piyasayı oluşturacak fiyat vermeli. Tüccar onunu verdiği fiyatın arkasından koşmalı. Verilen fiyat gönlümüzden geçen fiyat değil."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle