23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 AĞUSTOS 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Dağlara taşlara sıralanan düz damlı kübik evler, yöreselliği değil yozlaşmayı yansıtıyor Bodnnn 'çatdanyJa' da güzeldi... Son günlerde imar affma karşı sürdürdüğü 'radikal' muhalefetiyle dikkatlen üze- rine çeken Izmir Büvükşehir Belediye Başkanı Burhan Ozfatura,bundan böv le "ka- çak ve çirkin" vapılaşmayı önlemek için bulduğu "çözü- mii" de şöyle özetliyor: "Çatısız btnalann üzerin- deki kolonfilizleri,kaçak ye- ni katlan teşvik edivor. Ayn- ca İzmir'e havadan baktığı- nız zaman her tarafbeton, de- mir şantivesi gibi. Böyle çir- kin manzarayı seyrettirmeve kimsenin hakkı yok (...) Bu yüzden meclistcn karar çı- kartacağım ve biitün binala- ra çatı zorunluluğu getirece- &m.J (Milliyet Ege. 4 Agus- tos 1996) Anımsanacaktır. benzer bir karar önceki yıllarda Mersin'de de gündeme gel- mişti. Yine beledıyenin "tüm binalara" çatı yapılmasını öngören gırişimi kentte ay- larca tartışılmış. sonunda ise "düz dam çirkinliğinin" çatı eksikliğinden değil. daha da temelde "kente karşı duyar- sız bir mimarivj \aratan, özensiz ve rantiyeci imar dü- zeninden" kaynaklandığı saptanmıştı. Çiinkü çatısız tasarlanan bir bina da pekâlâ güzel ola- bilecegi gibi, çarpık ve mi- Bodrum'un 1977 yılındaki göriinümü. Evlerin çoğu "çatilT ve kentsel dokuyu bahçeleriyle biriikte oluşturmorlar... marsız kentleşmeyi "çatıyla örtbas et- mek" zaten olanaksızdı... Mimarhkta 'güzeflik' ve yöneseDik Aslına bakılırsa, tarihsel dokuları bel- li bir mimarikimliğesahip geleneksel bi- nalardan oluşan eski kent yerleşmelerin- de. koruma amaçlı imar planlan >a da aynı amacı taşıyan özel imar kuraJlan ıle getirilen "yöresel çatı düzenlerine uvumlu"yeni bina uygulamaları. Türki- >e'de 1970'lerden bu yana sürüyor. Kültür mirası niteliği taşıyan tarihsel \e yerel kent kimliğinin yeni yapılaşma sürecindede "korunaraksürdürülmesi" amacını taşıyan bu uygulamalar. dünya- da ve bizde "çağdaş şehirciliğin" \ e "mi- mariyükümlülüklerin''vazgeçilmez ko- şulu olarak kabul ediliyor. Ne var ki mimarhkta yöresel kimliğe uyumlu yeni uygulamalar ıçin. butürsa- dece tanhsel dokuya sahip eskı kent yer- leşmeleriyle "*sınırlı kalmak" da artık yeterli olmasa gerek. Örneğin "SİT" olarak belirlenmeyen ama yine de hem tarihinden, hem de do- ğasından gelen özellıkleriyle mimariyi de yöresel bir karaktere doğru yönlendi- ren bölgelerde. "buözellikleriyadsıyan" bir yeni yapılaşmanın yarattığı "uyum- suz ve yabancı" bir çe\ re de hiçbir zaman "güzerolamıyor... Bunedenle bir kent- te tümyapılann çatılıyada çatısızolma- larına karar \ ermeden önce. o kenti be- zevecek yeni mimarinin "yöresel sorum- luluklan" üzerinde anlaşmak gerek. Kültürel vedoğalçevredeğerlennesav- gılı bir mimarlığı öngören duyarlı bir imardüzeni. çatının bilegizleyemeyece- gı çirkinlikleri aidermenin de önkoşu- îu^ Bodrum'daki Çatısız yozlaşma' Özfatura'nın çatı özlemiyle yeniden gündeme gelen bu tartışma ıçin Türki- ye'deki en büyük "mimarlık laboratu- van" hiç kuşkusuz Bodrum olsa gerek. Çünkü Bodnım yanmadasının hemen tüm özgün yerleşme bölgelerini sarma- lavan şu "çatısız ve kübik" binlerce be- yaz bina. sözde "Bodrum'a has" ve hat- ta "Akdeniz mimarisi" adı altında "ço- ğaltılarak" tasarlanıp inşa ediliyor. Oy- sa ne Ege Denizi'nde. ne de bütün b Akdeniz'de "yöresel mimariye bağımlı- uk"(!) gerekçesi altında böylesine bir çılgınlık ve yağma yapılaşması yaşanı- yor... 3-7 Eylül 1996 günlerinde Bodnım'da yapılacak olan Akdeniz Mimarlık Plat- formu'nu düzenleyen Tasanm dergisi, 1991 yılı temmuz ayında çıkan 115. sa- yısını da yine Bodrum'a ayırmıştı. Ben de aynı say ıda ilk kez şu "çatı yasağı" ko- nusunu gündeme getirmiş ve birbirinin aynısı olarak sıralanan tekdüze çatısız binalann Bodrum'u korumak adına "çir- kinleştirdiğine" değinmiştim. Dahası eski Bodrum mimarisinde "ça- tılı binalann" da tarihsel dokuda "yad- sınamayacak" bir yer ruttuklannı. kentin bu özgün kimliğini sürdürebilmek için yine "çatüı taş evlerin" de yeni yapılaş- mada vaşatılması gerektiğini vurgula- mıştım... Bodrum"un şimdiki görüntüsüne ba- kıldığında, vaktivle pek umursanmayan bu uyany ı "5 yıl sonra" bir kez daha yi- nelemek de kaçınılmaz oluyor. Bugün elimize alıp Bodrum'un o gü- zelim eski yıllannı yansıtan fotoğrafla- ra baktığımızda, şimdi artık unutmaya başladığımız yine o "dingin" ve "ağır- başb" kenti bezeyen kimi yöresel yapı- lann w çatılı"olduğunu görmemek müm- kün değil- Geçen yqzyılla/a ait^ravür- lerdentutun. 1940 lara. 196Ö'laravehat- ta 1980"lerin başlanna dek. tüm resim- lerde bu "gerçek" açıkça belgeleniyor. Bırakalım eski resimleri ve fotoğraf- lan. bugün bile yine hem Bodrum"da. hem de yanmadadaki diğer eski köy yer- leşmelerinde. kültür mirası olarak "tes- cillenmiş" ve koruma altına alınmış siv il mimarlık örneği yapılar arasında belki de yüzlerce "çatılı taş bina" var. Örne- ğin yine Bodrum'da özellikle tarihi Ka- le'nin çevTesinde. ya da Türkbükü,Giin- TT\ odrum ve çevresinde r£ 'kültür mirasf olarak -£-/ koruma kararı bulunan tescilli sivil mimarlık örnekleri arasında 'çatılı binalar' hiç de az değil. Geçmişi belgeleyen tüm fotoğraflarda da yaygın olarak görünen bu yapılar, acaba yeni uygulamalara da neden esin kaynağı olmasınlar?.. doğan, Valıkavak. Giimüşlük. Akvarlar gibi diğer köylerde. "geleneksel doku" eski toprak damlı ve u kule tipi" olanlar- îâ fîrfikte. eskfçatıfı ev ferden de OMJŞU- yor... Peki. bu tarihsel gerçek böylesine "belgeli" ve hatta gözler önündeyken, Bodrum Yanmadası'nda dağlara taşlara dizilen vebiryabancı mimann benzetti- ği gibi "yamaçlara serpilmiş kesmeşe- kerler" gibi duran şu "çimento kutular" aeaba neden ille de çatısız olarak ve üs- telik "Bodrum mimarisi" adına yapılı- yorlar? Bu sorunun. "yasaP yanıtı. "Vaktiyle Anıtlar Kurulu'nun geirtrdiği düz dam kuralı yüzünden çatı yapılamıyor" şek- linde verilebilirse de aslında bu yozlaş- manın çok daha temel başka bir nedeni var. Acaba Türkiye'nin dört bir köşesinde "yöresel mimarive düşmanca saldıran" şu imar ve inşaat güçlerimiz. nasıl olu- yor da Bodnım Yanmadası'na gırince bırdenbire yüksek düzeyde "hassas" bı- rer yöresel mimarlık savunucusu kesilı- yorlar? Yine acaba Türkiye'nin hemen her kö- şesinde Anıtlar Yüksek Kurulu kararla- nnı çiğnemek için vıllardırbirbirleriyle yanşan aynı güçler, nasıl oluyor da Bod- rum'da bu kararlara uygun bina yapmak üzere böylesine "saygılTbirtutuma giri- yorlar?.. Benzer şekilde Bodrum Yanmadası'nı "Akdeniz mimarlıgınm*' (!) sözde özgün prnçkjenyle do.natan ^uduyarlı^ve bece- rikli inşaatçılar, acaba ömeğin bir Kara- deniz bölgemizi de neden o yöremize özgü "çatıhve ahşap" binalarla donatmı- yorlar?.. Yapımı ucuz, sahşı pahalı Buönemli sorulann yanıtını, elbette ki yine Bodrum'u ve Yanmada'yı işgal eden, şu küçük ve kübik çatısız binala- nn "satış değerleri" veriyor. "Bodrum evi"diye pazarlanan bu çimento kutular. Türkiye'de yapım maliyeti "en ucuza" Bodnım Kalesi nin hemen vanıbaşındaki çatılı binalar bugiin de avaktalar ve karşı yamaçlardaki düz dam ormanına şaşkınlık içinde baknoriar. {Ağustos 1996) Bodnım'da kurulmakta olan Akdeniz Lluslan Akademisfnin kartpostal olarak bastığı bu graviir, 18. yiiz>ılda Bodnım limamnı ve "çatılı sahil evlerini" gösteriyor... çıkan. ama buna karşın satış değerleri "en yüksek" olan binalar. Cstelik, "yö- resel mimari"(!) söylemiyle bu satış de- ğerleri daha da yükseliyor. Çünkü. hem Bodrum'da hem de "Bodrum evinde" yaşamak, artık paha biçilmez bir aynca- hk... Evet. "Rant kültürii", Bodrum'daki >öresel mimariyi önce o eski ve taş sa- çaklı kırma çatılanndan "kopartarak" yozlaştırdı Yine Bodrum'dakı aslında gerçekten özgün olan "toprak damlı" geleneksel evler ve "kule evler" de bir kenara itilerek. yerlerine "betonarme tablheli" ve ıçleri fınn gibi yanan, tuğla duvarlı, beyaz badanalı. gelişkin bir ge- cekondudan farkı olmayan "tüketim mi- marlığı''yaratıldı. Oysa ki o düz damlı geleneksel evler de bugünkü kötü taklitleri gibi "basit bi- nalar" değillerdi. Tam tersine. sıcağa, soğuğa ve yağmura karşı korunaklı iç mekânlar elde etmek için. kimi zaman birçatıdan çok daha karmaşık ve "usta- lık isteyen" yapısal özellikler taşırlardı. Sözgelinıi ahşap direkler önce "kar- gı" ya da "pardı dallan" i le örülen bir ör- tüyü taşır, bunun da üzerine sırasıyla "kuvalık" denen bir bitki ile ardından "erişte" denen denız yosunlan serilirdi. Böylece kurulan düz damın en üst taba- kasını ise çoğunlukla içine tuz kanştın- lan "kara toprak" oluştururdu. Zaten "toprakdam" denmesinin nedeni de iş- te buydu... Böylesi bir geleneksel yöntemle elde edilen "ısıjaJıümı"iseöylesinegüçlüy- dü ki Bodrumlu yaşlılar vaktiv le bu ev- lerde yaz a> lannda bile geceleri üşüme- mek için üstlerini örterek uyuduklannı anlatırlar. Bugün ise Yanmada'yı işgal eden söz- de "aynı kültürii taşryan"(!) düz damlı yeni ev lerde, üst örtmek bir yana. beto- nun yansıttığı kızgın sıcaklıktan uyumak bile olanaksız. Çünkü sadece "betonarme tabliye" ile yetinmek ve "ayranlanmış taş duvar" yerine beyaz badanalı sıvalı tuğla duvar- lan yeğlemek. ticaret mimarlığının el- bette işine gelıyor. Geleneksel izolasyon kültürünü yaşatmak ise "pahalı" oldu- ğundan. malıyeti arttıran bu uygarlıktan tıpkı "çatı" gibi çoktan vazgeçilmiş du- rumda... Şimdi önümüzdeki günlerde kimi mi- marlar Bodrum'da biraraya gelerek "Ak- denîzmünarlığını"tartişacaklar. Eğerbu tartışmada Bodrum'a da hizmet etmeyi düşünüyorlarsa. dağlan taşlan "beton ormanına" çeviren şu garip çatı düşmanı kuralı da masaya yatırsınlar ve düşünce- lerini söylesinler: "Acaba, yine o eski fotoğraf- larda görüldüğü gibi,çatılı evler de düz damlı olanlarla aynı komşuluk kültürü içinde ve bir- iikte sevilip korunarak Bod- rum'un yöresel kimliğini sür- dürmesineesin kavnağı olamaz- lar mı?.." Kım ne derse desin, bana ka- lırsa Bodrum ve yöresi. taş kor- nişli dar saçaklardan yükselen "kiremit damlı" evlerini de ar- tık geri istıyor. Tıpkı Akde- niz'ın hemen tüm kıyı kentle- rinde ve hatta Ege adalannın birçoğun- da olduöu gibi... Karagöz ile Hacivat Danimarka yolcusu Kültür Senisi-Geleneksel Türk Gölge Tiyatrosu'nun vazgeçilmez üyeleridir Karagöz ve Hacivat. Yaşamın için- den çıkıp gelen konulara kattıkları espri dolu yorumlan on- lan. çocuklann baş tacı ettiklerı kahramanlara dönüştürür. Bilgisayar çağının zamanından önce akıllanan çocukları için bile bu kurai değişmez. çünkü Karagöz ve Hacivat. güncel olanı. hayal perdesinin büyülü dünyasına taşımakta çok ustadırlar. 18. yüzyılda yaşadıkla- nna inanılan bu iki efsa- nevi kahramanın sonları ise oldukça acıklıdır. Ef- saneye göre dönemin pa- dişahı bir cami yaptırma- ya karar verir. Karagöz ve Hacivat da bu caminin yapımında çalışmaya başlarlar. Aradan çok za- man geçmesine karşın caminin bir türlü bitme- mesine kızan padişah, işi kimlerin yavaşlattığını arastınr. Ve sonunda Ka- ragöz ve Hacivat'ın din- lemeye doyum olmayan atışmalarının ününü o da duyar. Çok kızan padişah her ikisini de ipte sallandırarak. caminin yapımının sürmesini sağlar. Ancak bir zaman sonra >aptığı işten pişmanlık duyduğu için, Şeyh Kusteri adlı bir gölge ustasına bu iki sevimli karakterin kuklalarını yaptırır ve bövlelikle Geleneksel Türk Gölge Tiyatrosu hiçbir zaman unutulmayacak iki kahramana kavuşmuş olur. Karagöz ve Hacivat'ın hayal perdesindeki >ansımalannı bugün de ya- şatan ustalardan biri Cengiz Özek. Yalnızca yaşatmakla kal- mav ıp, bu geleneği tüm dünyadaki benzerleriyle buluşturan bir usta... Çengiz Özek. 1978 yılında kurduğu Show That- ro ile biriikte 29-31 ağustos tarihleri arasında bu vıl Kopen- hag'da yapılan Avrupa Kültür Başkenti kutlamalan çerçe- vesinde düzenlenen 'Uluslararası Kukia ve Obje Tiyatro Festiva- li'"ne katılıyor. Oyunlarını hazırlar- ken, Türk toplumunun çok gerilerde kalan Şa- manizm ve Budizm'e yakın din felsefesinin 16. yüzyıldaki yansıma- sı olan özgün metinler- den yararlanan Shovv Ti- yatro. festivale 'Dünyajı Sev - Yeşili Koru' adlı oyunla katılıvor. Topluluk. festivalden sonra Danimarka'nın çeşitli kentlerinde yaşayan Türk çocukları için gösteriler düzenleyecek. Shovv Tiyatro'nun Danimarka daki etkinlik- leri bunlarla bitmiyor, gösteri düzenledikleri kentlerde Ge- leneksel Gölge Tiyatrosu'na ilgi duyan kuklacılara ve sa- natseverlere Karagöz seminerleri düzenleyerek, bu büyülü sanatın tanıtımına katkıda bulunacaklar. Yuııus Eınre Özgün ve Uyarlama Oyun Yanşması sonuçlandı Kültür Servisi - Bakırköv Belediyesi'nin açtığı 'Yunus Emre Özgün Oyun ve Û\arlama Oyun Yazım Yanşması'sonuçlandı Buyıl ikincisi düzenlenen vanşmada Özgün Dal'da büyük ödülü Gerçek Kurbamn Acısı' adlı oyunuv la Erhan Gökgücü ve 'Kerbela' adlı yapıtıy Ia Ali Berktay paylaştı. 'Başan Ödülleri' ise ' Yıtmıs Emre' adlı ov unu> la Orhan Asena: 'Psikolog veva Komşıı Köyün De/i.si' oyunuyla Üstiin Dökmen. 'Adem ile Havvu' adlı yapıtıyla Oben Günej ve 'Afk'adh oyunuyla FundaOzşener'in oldu. 'Uvariama Dalı'ndaki 'BüyukÖdül'. Dinçer Sümer'in Talip Apaydın'ın yapıtından uyarladığı Onakçılar'adh yapıta; 'Başan Ödülleri' ise Hıızıır' adlı uyarlamasıyla Kenan Işık(Ahmet Hamdi Tanpınar). Küçük Bir Öykü adlı yapıtıyla Ferdi Merter (Sabahattin Kudret Aksal). ' YıUiınm Bölge Kuduılar Koğıışu ' adlı uyarlamasıyla Ceüle Toyon (Sevgi Soysal) ve A. Hamdi Tanpınar'ın Saaıleri Ayarlama Ensiıüsü adlı yapıtının uyarlamasıyla Ahmet Çakır'a verildi. Toplam 42 oyunun katıldığı yanşmanın seçici kurulunu Uluslararası Tiyatro Enstirüsü Başkanı Refik Erduran. Devlet Tiyatroları Başrejisörü Ergin Orbey, 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi Y. Doç. Dr. Hüiya Nutku, Dev let Tiyatroları Başdramaturgu Ozcan Özer v e oyun yazan. Bakırköv Belediyesi Kültür Müdürü TuncerCücenoğlu'nun oluşturduğu yarışmayla ilgili bir açıklama >apan Bakırköy Belediye Başkanı Ahmet Bahadıriı. ödül kazanan oyunlann Ulusal Tiyatro repertuvanndaki boşluğu doldurmasım ümit ettiğini belirterek, "tnanı>oruz ki ulusal tivatromuz ancak kendi yazarlanmızın üriinleriyle gelişip, Dünya Tiyatrosu içindeki olması gereken sağlam \ere ulaşacaktır"dedi. Bahadıriı, ödüllendirılen ovunlann Dev let Tiyatrolan ile özel ve ödenekli tiyatrolar tarafından değerlendirileceğine olan inancını yineledi. ODAK NOKTASI AHMET CEIVIAL Doğan Hızlan'ın Edebiyat Tanıklıkları... Kitaplar üzerine yazmanın çeşitli yolîarı vardır. Sınııiarına iyice bağlı kalarak eleştiri yazabilirsiniz; biraz daha "özgürce", daha kişisel ve daha bir ken- di iç dünyanızdan yükselen seslere kulak vererek ka- lem oynatmak istiyorsanız, deneme yazabilirsiniz ya da salt kitap tanıtma türüyle yetinebılirsiniz. Bunların hepsi de aslında kendine göre edebiyat tanıklıkları sa- yılabilir. Ama bildiğim kadarıyla henüz teknik bir terimde karşılığını bulamamış bir tür vardır ki, istendiğinde yukarda sayılanlann hemen hepsine uyarlanabilmek- le biriikte, belkı de bu alanda üstesinden gelinmesi en güç olan iştir: Okur gibi yazmak. Doğan Hızlan, kıtaplarta olan kırk yılı aşkın, sevgi ve tutku dolu yazıh bırlikteliğinden kimi sahneleri, yak- laşık otuz yıla sığdınlmış edebiyat tanıklıklannı kısa sü- re önce Yapı Kredi Yayınlan arasında çıkan "Kitaplar Kitabı" başlıklı eserinde toplamış. Beşyüzelli sayfa- lık bu kapsamlı kitabın hemen her satırı, o üstesin- den gelinmesi en güç olan'ın, yani okur gibi yazabil- me eyleminin yetkin örneklerini sergiliyor. Peki, ama nedirşu "okur gibi yazmak"? Üzerinde bıraz durmakta sanınm yarar var. işe olumsuz yanından başlayalım. Hangi türe girer- se girsin, kitap yazıları vardır, okuduğunuzda, yazıyı kaieme alan sözünü ettiği kitaba övgüler yağdırmış bile olsa, okunanlann yaşanarak okunduğundan kuş- kuya düşersiniz. Sanki o kitap üzerine yazan, çoğu kez anlamsız ve yanlış anlaşılan bir nesnellıği yaka- layabilmek kaygusuyla, okuduklarıyla arasına zorla- ma uzaklıklar koyma peşindedir. Böyle bir durumda yazarın (eleştirmenin, kitap tanıtanın vb.) ele aldığı ki- taba ılişkin en olumlu yargıları bile buz gibı, okuyanı kitaba çekmekten çok ondan uzaklaştıran bir atmos- ferle karşımıza çıkar. Böyle bir karş/laşmada dikkatli birokurun izlenimi, edebiyatın yaşamla arasında mut- laka olması gereken -ve zaten olan- bağın yapay bı- çimde koparıldığı yolundadır. Gerçek anlamda o/a/rolmak, kitaplar üzerine -han- gi türden olursa olsun- yazmanın birincil koşuludur. Gerçek okur ise, kitaplara bir görevı yerine getirme bilinci ya da duygusuyla değil. fakat yaşamda -tıpkı yemek yemek, su içmek, hava almak gibı- mutlak an- lamda bir "onsuz olamama" gereksinimıyle yaklaşan kişidir. Böyle birokurun, okuduklannı dolaysız, "pra- tik" yararlara ve sonuçlara dönüştürme gibi bir bek- lentisi yoktur; tıpkı insanlara yaklaşmak için mutlaka sevgiden başka nedenler de aramayı aklınm ucundan bile geçirmeyen gönül insanı gibi, gerçek okur da ki- tapların ufkuna aslında yalnızca tanımlanması. so- mutlaştmlabılmesi olanaksız zengınlıklerı arama uğ- runa açılır. Ve bu anlamda "okur" olabılmış bir ede- biyat insanının kitaplar üzerine yazdıkları da sonuçta bize yazılanları, yaşamın parçaları olarak tanıtır. Doğan Hızlan. "Kitaplar Kitabı "nda edebiyat bağ- lamında bir gönül insanının canlı tanıklıklarını sunu- yor. Kitaplar ve yazarlar üzenne kaieme aldıklarının ar- kasında ya da satır aralarında nasıl büyük bir edebi- yat kültürü birikimınin yattığını anlamamak olanaksız. Ama Hızlan, bu birikimi okura yukardan bakarak ya da onu ezercesine değil, "kitaplarla dosUuk kurma- mn yollan böyle olmalı" gibilerınden, sıcacık, yaşa- mın kendisinden kaynaklanma bir tutumla ıletiyor. Öyle ki, insan bu yazılan okuduğunda, sözü edilen ki- taplarla daha önce tanışmışsa üzerlerınde yenıden düşünmeyi. tanışmamış ise tanışmayı asla bir zorun- luluk değil, fakat kışkırtıcı bir merak olarak duyumsu- yor. Hızlan, bu merak uyandırmayı okuruna olan say- gısının bir gereği sayıyor; bunu, kitabın başına koy- duğu "Yazarlann KadenniPaylaşmak" başlıklı girişın- de şöyle dile getirmiş: "Bir kitap hakkında yargımı be- lirtirken okurumu belli bir karara zorlamadım. Kita- bın özelliklerini, niteliklerini sıraladım. Okura özgür- lük marjı bıraktım. Verilerimin, ölçütlerimin ışığında benim beğenmediğim bir kitabı onlann beğenebile- ceği düşüncesi beni rahatsız etmedı. Çünkü ben bu ölçütler ve değerler içinde kendi yargımı verdim, okurun buna katılmama hakkını saklı bıraktım... Ken- di edebi kişiliğimi sergilerken onlara da bir edebi ki- şılik hakkı tanıdım..." Özellikle bizimkisı gibi, okuma eylemindeki yoğun- luğun olması gerekenin çok altında kaldığı ortamlar- da, Doğan Hızlan'ın kanıtladığı türden edebiyat tanık- lıklarının -belgeleme işlevinin yanı sıra- yeni okurlar yetiştirebilme açısından taşıdıgı önem, çok büyük. Tavla Belediyesi Kültür Sanat Şenliği Kültür Servisi - Hatav 'ın Tavla ilçesi beledivesı A\ SA organizasyon ve sanatçıların katkılarıyla 30-31 ağustos ve 1 eylül tarihlerinde Tavla Beledivesi 3. Kültür Sanat Şenliği'ni düzenleyecek. Festivalde Tavla Belediyesi Halk Ovunlan Ekibi. Tavla Beledıvesi Semah Ekibı. Tavla Belediyesi Çocuk Korosu. KKTC Güzelvurt Sanat Derneği Halk Ovunlan Grubu'nun hazırladıklan programların vanı sıra Zülfü Lıvanelı. Nıhad Markap ve Ufuk Uras'ın katılacağı •Ülkemizde Son Sivasal Gelişmeler ve Solun Görevlen' başlıklı panel, Erbil Tuşalp. Oral Çalışlar ve Berat Günçıkan'ın katılacağı söyleşi ve imza günü. resim ve kankatür sergisi açılışı. Ayşegül. Yeni Türkü ve Sadık Gürbüzün konserleri. çeşitli spor etkinlikleri ve Rutkav Azizin 'Düşünüyorum Öyleyse Vurun' Altan Erkeklı'nın 'Reyaliti Show' adlı tivatro oyunları gibi etkinlikleryer alıyor. 'Kelepir' kitapçı Kadıköy'de Kültür Senisi - \ayınevlerinın ortak kuruluşu olan Dada. "Ucuz değil çok ucuz kitap' sloganıyla hazıran başında Beyoğlu'nda açılan "kelepır" kitapçının gördüğü ilgi sonucu Kadıköv de de bir 'kelepir' kitapçı açtı. Depolarda kalmış, çoktandır kitapçı rafında bulunmayan kitaplan. son satış fivatlannın çok altında okura ulaştırmayı amaçlayan kelepir kitapçı. alım gücü yetersiz. istediği kadar kitap alamayan okurlara, çok az birpara karşılığı çok kitap sağlamavı hedeflıvor. Ilgilenen okurlar için kelepir kitapçının adresi: MühürdarCad. No: 61, Kadıköv. BUGLN BEYOGLU St\E>L\SI YAZ ŞENLİĞİ kapsamında F Lana'ın yönettiSi 'Metropolis' adlı film yeralıvor. ÇONRAD AÇIKHAVA SİNEMASInda saat 2200 de İnternette Av' adlı film aöstenliyor EVRE.NSEL KÜLTÜR IVIERKEZİ etkinlikleri kapsamında saat 18.00"de A. Kurosaua'nın "Düşler" adlı filmi izlenebilir. RLMELİ HİSARI KONSERLERİ kapsamında saat 21.00'de Levent Yüksel konseri ver alıvor. SAHAFCAFE etkinlikleri kapsamında saat 19.00'da 'Şiir Sevdalılan Kendi Şiirlerini Oku\or' başlıklı etkinlik yeralıvor. İFSAK'ta saat'l9.00 ve 20.00'de Mehmet Alp ve Doğanay Sevindik'in "Kazakistan-Almaata" başlıklı saydam gösterisi izlenebilir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle