Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 AĞUSTOS 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Dağlara taşlara sıralanan düz damlı kübik evler, yöreselliği değil yozlaşmayı yansıtıyor
Bodnnn 'çatdanyJa' da güzeldi...
Son günlerde imar affma
karşı sürdürdüğü 'radikal'
muhalefetiyle dikkatlen üze-
rine çeken Izmir Büvükşehir
Belediye Başkanı Burhan
Ozfatura,bundan böv le "ka-
çak ve çirkin" vapılaşmayı
önlemek için bulduğu "çözü-
mii" de şöyle özetliyor:
"Çatısız btnalann üzerin-
deki kolonfilizleri,kaçak ye-
ni katlan teşvik edivor. Ayn-
ca İzmir'e havadan baktığı-
nız zaman her tarafbeton, de-
mir şantivesi gibi. Böyle çir-
kin manzarayı seyrettirmeve
kimsenin hakkı yok (...) Bu
yüzden meclistcn karar çı-
kartacağım ve biitün binala-
ra çatı zorunluluğu getirece-
&m.J (Milliyet Ege. 4 Agus-
tos 1996)
Anımsanacaktır. benzer
bir karar önceki yıllarda
Mersin'de de gündeme gel-
mişti. Yine beledıyenin "tüm
binalara" çatı yapılmasını
öngören gırişimi kentte ay-
larca tartışılmış. sonunda ise
"düz dam çirkinliğinin" çatı
eksikliğinden değil. daha da
temelde "kente karşı duyar-
sız bir mimarivj \aratan,
özensiz ve rantiyeci imar dü-
zeninden" kaynaklandığı
saptanmıştı.
Çiinkü çatısız tasarlanan
bir bina da pekâlâ güzel ola-
bilecegi gibi, çarpık ve mi-
Bodrum'un 1977 yılındaki göriinümü. Evlerin çoğu "çatilT ve kentsel dokuyu bahçeleriyle biriikte oluşturmorlar...
marsız kentleşmeyi "çatıyla örtbas et-
mek" zaten olanaksızdı...
Mimarhkta 'güzeflik' ve yöneseDik
Aslına bakılırsa, tarihsel dokuları bel-
li bir mimarikimliğesahip geleneksel bi-
nalardan oluşan eski kent yerleşmelerin-
de. koruma amaçlı imar planlan >a da
aynı amacı taşıyan özel imar kuraJlan
ıle getirilen "yöresel çatı düzenlerine
uvumlu"yeni bina uygulamaları. Türki-
>e'de 1970'lerden bu yana sürüyor.
Kültür mirası niteliği taşıyan tarihsel
\e yerel kent kimliğinin yeni yapılaşma
sürecindede "korunaraksürdürülmesi"
amacını taşıyan bu uygulamalar. dünya-
da ve bizde "çağdaş şehirciliğin" \ e "mi-
mariyükümlülüklerin''vazgeçilmez ko-
şulu olarak kabul ediliyor.
Ne var ki mimarhkta yöresel kimliğe
uyumlu yeni uygulamalar ıçin. butürsa-
dece tanhsel dokuya sahip eskı kent yer-
leşmeleriyle "*sınırlı kalmak" da artık
yeterli olmasa gerek.
Örneğin "SİT" olarak belirlenmeyen
ama yine de hem tarihinden, hem de do-
ğasından gelen özellıkleriyle mimariyi
de yöresel bir karaktere doğru yönlendi-
ren bölgelerde. "buözellikleriyadsıyan"
bir yeni yapılaşmanın yarattığı "uyum-
suz ve yabancı" bir çe\ re de hiçbir zaman
"güzerolamıyor... Bunedenle bir kent-
te tümyapılann çatılıyada çatısızolma-
larına karar \ ermeden önce. o kenti be-
zevecek yeni mimarinin "yöresel sorum-
luluklan" üzerinde anlaşmak gerek.
Kültürel vedoğalçevredeğerlennesav-
gılı bir mimarlığı öngören duyarlı bir
imardüzeni. çatının bilegizleyemeyece-
gı çirkinlikleri aidermenin de önkoşu-
îu^
Bodrum'daki Çatısız yozlaşma'
Özfatura'nın çatı özlemiyle yeniden
gündeme gelen bu tartışma ıçin Türki-
ye'deki en büyük "mimarlık laboratu-
van" hiç kuşkusuz Bodrum olsa gerek.
Çünkü Bodnım yanmadasının hemen
tüm özgün yerleşme bölgelerini sarma-
lavan şu "çatısız ve kübik" binlerce be-
yaz bina. sözde "Bodrum'a has" ve hat-
ta "Akdeniz mimarisi" adı altında "ço-
ğaltılarak" tasarlanıp inşa ediliyor. Oy-
sa ne Ege Denizi'nde. ne de bütün b
Akdeniz'de "yöresel mimariye bağımlı-
uk"(!) gerekçesi altında böylesine bir
çılgınlık ve yağma yapılaşması yaşanı-
yor...
3-7 Eylül 1996 günlerinde Bodnım'da
yapılacak olan Akdeniz Mimarlık Plat-
formu'nu düzenleyen Tasanm dergisi,
1991 yılı temmuz ayında çıkan 115. sa-
yısını da yine Bodrum'a ayırmıştı. Ben
de aynı say ıda ilk kez şu "çatı yasağı" ko-
nusunu gündeme getirmiş ve birbirinin
aynısı olarak sıralanan tekdüze çatısız
binalann Bodrum'u korumak adına "çir-
kinleştirdiğine" değinmiştim.
Dahası eski Bodrum mimarisinde "ça-
tılı binalann" da tarihsel dokuda "yad-
sınamayacak" bir yer ruttuklannı. kentin
bu özgün kimliğini sürdürebilmek için
yine "çatüı taş evlerin" de yeni yapılaş-
mada vaşatılması gerektiğini vurgula-
mıştım...
Bodrum"un şimdiki görüntüsüne ba-
kıldığında, vaktivle pek umursanmayan
bu uyany ı "5 yıl sonra" bir kez daha yi-
nelemek de kaçınılmaz oluyor.
Bugün elimize alıp Bodrum'un o gü-
zelim eski yıllannı yansıtan fotoğrafla-
ra baktığımızda, şimdi artık unutmaya
başladığımız yine o "dingin" ve "ağır-
başb" kenti bezeyen kimi yöresel yapı-
lann
w
çatılı"olduğunu görmemek müm-
kün değil- Geçen yqzyılla/a ait^ravür-
lerdentutun. 1940 lara. 196Ö'laravehat-
ta 1980"lerin başlanna dek. tüm resim-
lerde bu "gerçek" açıkça belgeleniyor.
Bırakalım eski resimleri ve fotoğraf-
lan. bugün bile yine hem Bodrum"da.
hem de yanmadadaki diğer eski köy yer-
leşmelerinde. kültür mirası olarak "tes-
cillenmiş" ve koruma altına alınmış siv il
mimarlık örneği yapılar arasında belki
de yüzlerce "çatılı taş bina" var. Örne-
ğin yine Bodrum'da özellikle tarihi Ka-
le'nin çevTesinde. ya da Türkbükü,Giin-
TT\ odrum ve çevresinde
r£ 'kültür mirasf olarak
-£-/ koruma kararı
bulunan tescilli sivil
mimarlık örnekleri arasında
'çatılı binalar' hiç de az
değil. Geçmişi belgeleyen
tüm fotoğraflarda da yaygın
olarak görünen bu yapılar,
acaba yeni uygulamalara da
neden esin kaynağı
olmasınlar?..
doğan, Valıkavak. Giimüşlük. Akvarlar
gibi diğer köylerde. "geleneksel doku"
eski toprak damlı ve
u
kule tipi" olanlar-
îâ fîrfikte. eskfçatıfı ev ferden de OMJŞU-
yor... Peki. bu tarihsel gerçek böylesine
"belgeli" ve hatta gözler önündeyken,
Bodrum Yanmadası'nda dağlara taşlara
dizilen vebiryabancı mimann benzetti-
ği gibi "yamaçlara serpilmiş kesmeşe-
kerler" gibi duran şu "çimento kutular"
aeaba neden ille de çatısız olarak ve üs-
telik "Bodrum mimarisi" adına yapılı-
yorlar?
Bu sorunun. "yasaP yanıtı. "Vaktiyle
Anıtlar Kurulu'nun geirtrdiği düz dam
kuralı yüzünden çatı yapılamıyor" şek-
linde verilebilirse de aslında bu yozlaş-
manın çok daha temel başka bir nedeni
var.
Acaba Türkiye'nin dört bir köşesinde
"yöresel mimarive düşmanca saldıran"
şu imar ve inşaat güçlerimiz. nasıl olu-
yor da Bodnım Yanmadası'na gırince
bırdenbire yüksek düzeyde "hassas" bı-
rer yöresel mimarlık savunucusu kesilı-
yorlar?
Yine acaba Türkiye'nin hemen her kö-
şesinde Anıtlar Yüksek Kurulu kararla-
nnı çiğnemek için vıllardırbirbirleriyle
yanşan aynı güçler, nasıl oluyor da Bod-
rum'da bu kararlara uygun bina yapmak
üzere böylesine "saygılTbirtutuma giri-
yorlar?..
Benzer şekilde Bodrum Yanmadası'nı
"Akdeniz mimarlıgınm*' (!) sözde özgün
prnçkjenyle do.natan ^uduyarlı^ve bece-
rikli inşaatçılar, acaba ömeğin bir Kara-
deniz bölgemizi de neden o yöremize
özgü "çatıhve ahşap" binalarla donatmı-
yorlar?..
Yapımı ucuz, sahşı pahalı
Buönemli sorulann yanıtını, elbette ki
yine Bodrum'u ve Yanmada'yı işgal
eden, şu küçük ve kübik çatısız binala-
nn "satış değerleri" veriyor. "Bodrum
evi"diye pazarlanan bu çimento kutular.
Türkiye'de yapım maliyeti "en ucuza"
Bodnım Kalesi nin hemen vanıbaşındaki çatılı binalar
bugiin de avaktalar ve karşı
yamaçlardaki düz dam ormanına şaşkınlık
içinde baknoriar. {Ağustos 1996)
Bodnım'da kurulmakta olan
Akdeniz Lluslan Akademisfnin
kartpostal olarak bastığı bu graviir,
18. yiiz>ılda Bodnım limamnı ve
"çatılı sahil evlerini" gösteriyor...
çıkan. ama buna karşın satış değerleri
"en yüksek" olan binalar. Cstelik, "yö-
resel mimari"(!) söylemiyle bu satış de-
ğerleri daha da yükseliyor. Çünkü. hem
Bodrum'da hem de "Bodrum evinde"
yaşamak, artık paha biçilmez bir aynca-
hk...
Evet. "Rant kültürii", Bodrum'daki
>öresel mimariyi önce o eski ve taş sa-
çaklı kırma çatılanndan "kopartarak"
yozlaştırdı Yine Bodrum'dakı aslında
gerçekten özgün olan "toprak damlı"
geleneksel evler ve "kule evler" de bir
kenara itilerek. yerlerine "betonarme
tablheli" ve ıçleri fınn gibi yanan, tuğla
duvarlı, beyaz badanalı. gelişkin bir ge-
cekondudan farkı olmayan "tüketim mi-
marlığı''yaratıldı.
Oysa ki o düz damlı geleneksel evler
de bugünkü kötü taklitleri gibi "basit bi-
nalar" değillerdi. Tam tersine. sıcağa,
soğuğa ve yağmura karşı korunaklı iç
mekânlar elde etmek için. kimi zaman
birçatıdan çok daha karmaşık ve "usta-
lık isteyen" yapısal özellikler taşırlardı.
Sözgelinıi ahşap direkler önce "kar-
gı" ya da "pardı dallan" i le örülen bir ör-
tüyü taşır, bunun da üzerine sırasıyla
"kuvalık" denen bir bitki ile ardından
"erişte" denen denız yosunlan serilirdi.
Böylece kurulan düz damın en üst taba-
kasını ise çoğunlukla içine tuz kanştın-
lan "kara toprak" oluştururdu. Zaten
"toprakdam" denmesinin nedeni de iş-
te buydu...
Böylesi bir geleneksel yöntemle elde
edilen "ısıjaJıümı"iseöylesinegüçlüy-
dü ki Bodrumlu yaşlılar vaktiv le bu ev-
lerde yaz a> lannda bile geceleri üşüme-
mek için üstlerini örterek uyuduklannı
anlatırlar.
Bugün ise Yanmada'yı işgal eden söz-
de "aynı kültürii taşryan"(!) düz damlı
yeni ev lerde, üst örtmek bir yana. beto-
nun yansıttığı kızgın sıcaklıktan uyumak
bile olanaksız.
Çünkü sadece "betonarme tabliye" ile
yetinmek ve "ayranlanmış taş duvar"
yerine beyaz badanalı sıvalı tuğla duvar-
lan yeğlemek. ticaret mimarlığının el-
bette işine gelıyor. Geleneksel izolasyon
kültürünü yaşatmak ise "pahalı" oldu-
ğundan. malıyeti arttıran bu uygarlıktan
tıpkı "çatı" gibi çoktan vazgeçilmiş du-
rumda...
Şimdi önümüzdeki günlerde kimi mi-
marlar Bodrum'da biraraya gelerek "Ak-
denîzmünarlığını"tartişacaklar. Eğerbu
tartışmada Bodrum'a da hizmet etmeyi
düşünüyorlarsa. dağlan taşlan
"beton ormanına" çeviren şu
garip çatı düşmanı kuralı da
masaya yatırsınlar ve düşünce-
lerini söylesinler:
"Acaba, yine o eski fotoğraf-
larda görüldüğü gibi,çatılı evler
de düz damlı olanlarla aynı
komşuluk kültürü içinde ve bir-
iikte sevilip korunarak Bod-
rum'un yöresel kimliğini sür-
dürmesineesin kavnağı olamaz-
lar mı?.."
Kım ne derse desin, bana ka-
lırsa Bodrum ve yöresi. taş kor-
nişli dar saçaklardan yükselen
"kiremit damlı" evlerini de ar-
tık geri istıyor. Tıpkı Akde-
niz'ın hemen tüm kıyı kentle-
rinde ve hatta Ege adalannın birçoğun-
da olduöu gibi...
Karagöz ile Hacivat Danimarka yolcusu
Kültür Senisi-Geleneksel Türk Gölge Tiyatrosu'nun
vazgeçilmez üyeleridir Karagöz ve Hacivat. Yaşamın için-
den çıkıp gelen konulara kattıkları espri dolu yorumlan on-
lan. çocuklann baş tacı ettiklerı kahramanlara dönüştürür.
Bilgisayar çağının zamanından önce akıllanan çocukları
için bile bu kurai değişmez. çünkü Karagöz ve Hacivat.
güncel olanı. hayal perdesinin büyülü dünyasına taşımakta
çok ustadırlar.
18. yüzyılda yaşadıkla-
nna inanılan bu iki efsa-
nevi kahramanın sonları
ise oldukça acıklıdır. Ef-
saneye göre dönemin pa-
dişahı bir cami yaptırma-
ya karar verir. Karagöz
ve Hacivat da bu caminin
yapımında çalışmaya
başlarlar. Aradan çok za-
man geçmesine karşın
caminin bir türlü bitme-
mesine kızan padişah, işi
kimlerin yavaşlattığını
arastınr. Ve sonunda Ka-
ragöz ve Hacivat'ın din-
lemeye doyum olmayan atışmalarının ününü o da duyar.
Çok kızan padişah her ikisini de ipte sallandırarak. caminin
yapımının sürmesini sağlar. Ancak bir zaman sonra >aptığı
işten pişmanlık duyduğu için, Şeyh Kusteri adlı bir gölge
ustasına bu iki sevimli karakterin kuklalarını yaptırır ve
bövlelikle Geleneksel Türk Gölge Tiyatrosu hiçbir zaman
unutulmayacak iki kahramana kavuşmuş olur. Karagöz ve
Hacivat'ın hayal perdesindeki >ansımalannı bugün de ya-
şatan ustalardan biri Cengiz Özek. Yalnızca yaşatmakla kal-
mav ıp, bu geleneği tüm dünyadaki benzerleriyle buluşturan
bir usta... Çengiz Özek. 1978 yılında kurduğu Show That-
ro ile biriikte 29-31 ağustos tarihleri arasında bu vıl Kopen-
hag'da yapılan Avrupa Kültür Başkenti kutlamalan çerçe-
vesinde düzenlenen
'Uluslararası Kukia ve
Obje Tiyatro Festiva-
li'"ne katılıyor.
Oyunlarını hazırlar-
ken, Türk toplumunun
çok gerilerde kalan Şa-
manizm ve Budizm'e
yakın din felsefesinin
16. yüzyıldaki yansıma-
sı olan özgün metinler-
den yararlanan Shovv Ti-
yatro. festivale 'Dünyajı
Sev - Yeşili Koru' adlı
oyunla katılıvor.
Topluluk. festivalden
sonra Danimarka'nın
çeşitli kentlerinde yaşayan Türk çocukları için gösteriler
düzenleyecek. Shovv Tiyatro'nun Danimarka daki etkinlik-
leri bunlarla bitmiyor, gösteri düzenledikleri kentlerde Ge-
leneksel Gölge Tiyatrosu'na ilgi duyan kuklacılara ve sa-
natseverlere Karagöz seminerleri düzenleyerek, bu büyülü
sanatın tanıtımına katkıda bulunacaklar.
Yuııus Eınre Özgün ve Uyarlama
Oyun Yanşması sonuçlandı
Kültür Servisi - Bakırköv
Belediyesi'nin açtığı 'Yunus Emre
Özgün Oyun ve Û\arlama Oyun
Yazım Yanşması'sonuçlandı Buyıl
ikincisi düzenlenen vanşmada Özgün
Dal'da büyük ödülü Gerçek Kurbamn
Acısı' adlı oyunuv la Erhan Gökgücü
ve 'Kerbela' adlı yapıtıy Ia Ali Berktay
paylaştı.
'Başan Ödülleri' ise ' Yıtmıs Emre' adlı
ov unu> la Orhan Asena: 'Psikolog
veva Komşıı Köyün De/i.si' oyunuyla
Üstiin Dökmen. 'Adem ile Havvu' adlı
yapıtıyla Oben Günej ve 'Afk'adh
oyunuyla FundaOzşener'in oldu.
'Uvariama Dalı'ndaki 'BüyukÖdül'.
Dinçer Sümer'in Talip Apaydın'ın
yapıtından uyarladığı Onakçılar'adh
yapıta; 'Başan Ödülleri' ise Hıızıır'
adlı uyarlamasıyla Kenan Işık(Ahmet
Hamdi Tanpınar). Küçük Bir
Öykü adlı yapıtıyla Ferdi Merter
(Sabahattin Kudret Aksal). ' YıUiınm
Bölge Kuduılar Koğıışu ' adlı
uyarlamasıyla Ceüle Toyon (Sevgi
Soysal) ve A. Hamdi Tanpınar'ın
Saaıleri Ayarlama Ensiıüsü adlı
yapıtının uyarlamasıyla Ahmet
Çakır'a verildi.
Toplam 42 oyunun katıldığı
yanşmanın seçici kurulunu
Uluslararası Tiyatro Enstirüsü Başkanı
Refik Erduran. Devlet Tiyatroları
Başrejisörü Ergin Orbey, 9 Eylül
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi
öğretim üyesi Y. Doç. Dr. Hüiya
Nutku, Dev let Tiyatroları
Başdramaturgu Ozcan Özer v e oyun
yazan. Bakırköv Belediyesi Kültür
Müdürü TuncerCücenoğlu'nun
oluşturduğu yarışmayla ilgili bir
açıklama >apan Bakırköy Belediye
Başkanı Ahmet Bahadıriı. ödül
kazanan oyunlann Ulusal Tiyatro
repertuvanndaki boşluğu
doldurmasım ümit ettiğini belirterek,
"tnanı>oruz ki ulusal tivatromuz
ancak kendi yazarlanmızın üriinleriyle
gelişip, Dünya Tiyatrosu içindeki
olması gereken sağlam \ere
ulaşacaktır"dedi.
Bahadıriı, ödüllendirılen ovunlann
Dev let Tiyatrolan ile özel ve ödenekli
tiyatrolar tarafından
değerlendirileceğine olan inancını
yineledi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEIVIAL
Doğan Hızlan'ın Edebiyat
Tanıklıkları...
Kitaplar üzerine yazmanın çeşitli yolîarı vardır.
Sınııiarına iyice bağlı kalarak eleştiri yazabilirsiniz;
biraz daha "özgürce", daha kişisel ve daha bir ken-
di iç dünyanızdan yükselen seslere kulak vererek ka-
lem oynatmak istiyorsanız, deneme yazabilirsiniz ya
da salt kitap tanıtma türüyle yetinebılirsiniz. Bunların
hepsi de aslında kendine göre edebiyat tanıklıkları sa-
yılabilir.
Ama bildiğim kadarıyla henüz teknik bir terimde
karşılığını bulamamış bir tür vardır ki, istendiğinde
yukarda sayılanlann hemen hepsine uyarlanabilmek-
le biriikte, belkı de bu alanda üstesinden gelinmesi
en güç olan iştir: Okur gibi yazmak.
Doğan Hızlan, kıtaplarta olan kırk yılı aşkın, sevgi
ve tutku dolu yazıh bırlikteliğinden kimi sahneleri, yak-
laşık otuz yıla sığdınlmış edebiyat tanıklıklannı kısa sü-
re önce Yapı Kredi Yayınlan arasında çıkan "Kitaplar
Kitabı" başlıklı eserinde toplamış. Beşyüzelli sayfa-
lık bu kapsamlı kitabın hemen her satırı, o üstesin-
den gelinmesi en güç olan'ın, yani okur gibi yazabil-
me eyleminin yetkin örneklerini sergiliyor.
Peki, ama nedirşu "okur gibi yazmak"? Üzerinde
bıraz durmakta sanınm yarar var.
işe olumsuz yanından başlayalım. Hangi türe girer-
se girsin, kitap yazıları vardır, okuduğunuzda, yazıyı
kaieme alan sözünü ettiği kitaba övgüler yağdırmış
bile olsa, okunanlann yaşanarak okunduğundan kuş-
kuya düşersiniz. Sanki o kitap üzerine yazan, çoğu
kez anlamsız ve yanlış anlaşılan bir nesnellıği yaka-
layabilmek kaygusuyla, okuduklarıyla arasına zorla-
ma uzaklıklar koyma peşindedir. Böyle bir durumda
yazarın (eleştirmenin, kitap tanıtanın vb.) ele aldığı ki-
taba ılişkin en olumlu yargıları bile buz gibı, okuyanı
kitaba çekmekten çok ondan uzaklaştıran bir atmos-
ferle karşımıza çıkar. Böyle bir karş/laşmada dikkatli
birokurun izlenimi, edebiyatın yaşamla arasında mut-
laka olması gereken -ve zaten olan- bağın yapay bı-
çimde koparıldığı yolundadır.
Gerçek anlamda o/a/rolmak, kitaplar üzerine -han-
gi türden olursa olsun- yazmanın birincil koşuludur.
Gerçek okur ise, kitaplara bir görevı yerine getirme
bilinci ya da duygusuyla değil. fakat yaşamda -tıpkı
yemek yemek, su içmek, hava almak gibı- mutlak an-
lamda bir "onsuz olamama" gereksinimıyle yaklaşan
kişidir. Böyle birokurun, okuduklannı dolaysız, "pra-
tik" yararlara ve sonuçlara dönüştürme gibi bir bek-
lentisi yoktur; tıpkı insanlara yaklaşmak için mutlaka
sevgiden başka nedenler de aramayı aklınm ucundan
bile geçirmeyen gönül insanı gibi, gerçek okur da ki-
tapların ufkuna aslında yalnızca tanımlanması. so-
mutlaştmlabılmesi olanaksız zengınlıklerı arama uğ-
runa açılır. Ve bu anlamda "okur" olabılmış bir ede-
biyat insanının kitaplar üzerine yazdıkları da sonuçta
bize yazılanları, yaşamın parçaları olarak tanıtır.
Doğan Hızlan. "Kitaplar Kitabı "nda edebiyat bağ-
lamında bir gönül insanının canlı tanıklıklarını sunu-
yor. Kitaplar ve yazarlar üzenne kaieme aldıklarının ar-
kasında ya da satır aralarında nasıl büyük bir edebi-
yat kültürü birikimınin yattığını anlamamak olanaksız.
Ama Hızlan, bu birikimi okura yukardan bakarak ya
da onu ezercesine değil, "kitaplarla dosUuk kurma-
mn yollan böyle olmalı" gibilerınden, sıcacık, yaşa-
mın kendisinden kaynaklanma bir tutumla ıletiyor.
Öyle ki, insan bu yazılan okuduğunda, sözü edilen ki-
taplarla daha önce tanışmışsa üzerlerınde yenıden
düşünmeyi. tanışmamış ise tanışmayı asla bir zorun-
luluk değil, fakat kışkırtıcı bir merak olarak duyumsu-
yor. Hızlan, bu merak uyandırmayı okuruna olan say-
gısının bir gereği sayıyor; bunu, kitabın başına koy-
duğu "Yazarlann KadenniPaylaşmak" başlıklı girişın-
de şöyle dile getirmiş: "Bir kitap hakkında yargımı be-
lirtirken okurumu belli bir karara zorlamadım. Kita-
bın özelliklerini, niteliklerini sıraladım. Okura özgür-
lük marjı bıraktım. Verilerimin, ölçütlerimin ışığında
benim beğenmediğim bir kitabı onlann beğenebile-
ceği düşüncesi beni rahatsız etmedı. Çünkü ben bu
ölçütler ve değerler içinde kendi yargımı verdim,
okurun buna katılmama hakkını saklı bıraktım... Ken-
di edebi kişiliğimi sergilerken onlara da bir edebi ki-
şılik hakkı tanıdım..."
Özellikle bizimkisı gibi, okuma eylemindeki yoğun-
luğun olması gerekenin çok altında kaldığı ortamlar-
da, Doğan Hızlan'ın kanıtladığı türden edebiyat tanık-
lıklarının -belgeleme işlevinin yanı sıra- yeni okurlar
yetiştirebilme açısından taşıdıgı önem, çok büyük.
Tavla Belediyesi Kültür Sanat
Şenliği
Kültür Servisi - Hatav 'ın Tavla ilçesi beledivesı A\ SA
organizasyon ve sanatçıların katkılarıyla 30-31 ağustos
ve 1 eylül tarihlerinde Tavla Beledivesi 3. Kültür Sanat
Şenliği'ni düzenleyecek. Festivalde Tavla Belediyesi
Halk Ovunlan Ekibi. Tavla Beledıvesi Semah Ekibı.
Tavla Belediyesi Çocuk Korosu. KKTC Güzelvurt
Sanat Derneği Halk Ovunlan Grubu'nun hazırladıklan
programların vanı sıra Zülfü Lıvanelı. Nıhad Markap
ve Ufuk Uras'ın katılacağı •Ülkemizde Son Sivasal
Gelişmeler ve Solun Görevlen' başlıklı panel, Erbil
Tuşalp. Oral Çalışlar ve Berat Günçıkan'ın katılacağı
söyleşi ve imza günü. resim ve kankatür sergisi açılışı.
Ayşegül. Yeni Türkü ve Sadık Gürbüzün konserleri.
çeşitli spor etkinlikleri ve Rutkav Azizin
'Düşünüyorum Öyleyse Vurun' Altan Erkeklı'nın
'Reyaliti Show' adlı tivatro oyunları gibi etkinlikleryer
alıyor.
'Kelepir' kitapçı Kadıköy'de
Kültür Senisi - \ayınevlerinın ortak kuruluşu olan
Dada. "Ucuz değil çok ucuz kitap' sloganıyla hazıran
başında Beyoğlu'nda açılan "kelepır" kitapçının
gördüğü ilgi sonucu Kadıköv de de bir 'kelepir' kitapçı
açtı. Depolarda kalmış, çoktandır kitapçı rafında
bulunmayan kitaplan. son satış fivatlannın çok altında
okura ulaştırmayı amaçlayan kelepir kitapçı. alım gücü
yetersiz. istediği kadar kitap alamayan okurlara, çok az
birpara karşılığı çok kitap sağlamavı hedeflıvor.
Ilgilenen okurlar için kelepir kitapçının adresi:
MühürdarCad. No: 61, Kadıköv.
BUGLN
BEYOGLU St\E>L\SI YAZ ŞENLİĞİ kapsamında F
Lana'ın yönettiSi 'Metropolis' adlı film yeralıvor.
ÇONRAD AÇIKHAVA SİNEMASInda saat 2200 de
İnternette Av' adlı film aöstenliyor
EVRE.NSEL KÜLTÜR IVIERKEZİ etkinlikleri
kapsamında saat 18.00"de A. Kurosaua'nın "Düşler"
adlı filmi izlenebilir.
RLMELİ HİSARI KONSERLERİ kapsamında saat
21.00'de Levent Yüksel konseri ver alıvor.
SAHAFCAFE etkinlikleri kapsamında saat 19.00'da
'Şiir Sevdalılan Kendi Şiirlerini Oku\or' başlıklı
etkinlik yeralıvor.
İFSAK'ta saat'l9.00 ve 20.00'de Mehmet Alp ve
Doğanay Sevindik'in "Kazakistan-Almaata" başlıklı
saydam gösterisi izlenebilir.