Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 1996 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Birisi bilardo tutkunu, diğeri Metalica. Onların da pek çoğu gibi kentte diişleri örselendi
Kim korkmaz İstanbul'dan
do salonunda. Vurduğu top, bantlara çarptıktan son-
ra durdu. yine sayı kaçırmıştı.
"Enteller" ve yeşil elbise...
Ferhat. masanın üzerine eğilip ıstakayı omuzuna
dayadı. Aradaki fark kapanıyordu. Top hem kırmı-
zıya hem de Ferhat'ın topuna çarpıp bantın kena-
rında durdu. Bir puan daha yazdı hanesine.
Istanbul'a geldiklerinde okumaya üçüncü sınıf-
tan de\am etmişti. O ilk ay zordu. arkadaşları ken-
di dilınden, kendi diiindendi de çabuk uyum sağla-
dı. Tam alıştım derken. lisede kentin öteki yüzünü
gördü. yeni insanlan, yeni dilleri. Herkes kendi ka-
fasına göre y aşıyordu. Şöyle bir hesaplıyordu, yüz-
de onu derse çalışıyorsa öğrencilerin, yüzde dok-
sanı da vakit geçirmek için okuldaydı. Hangi yöne
gideceğini şaşırdı. herdönem en azından altı zayıf
• Gülsuyu'nda Adalar manzaralı gecekondularda yaşıyor Muşlu Ferhat
Bozkurt'la Sıvaslı Levent Aktaş. Biri lise öğrencisi diğeri oto yıkama
işçisi. Biri kendinin patronu olmak istiyor, diğeri yarın ne olacak
bilmiyor. Ikisi için de politika "çağdışı". Birisi için bilardo tutku, diğeri
için Metalica. Istanbul ikisinin de kenti değil. Kentte köyü yaşamak
ikisinin de düşlerini örseliyor... Her şeye rağmen kendisi olmak istiyor
Ferhat. Levent ve Murat da. Istedikçe daha da çok sıkılıyor canlan.
• endisi olmak istiyor Ferhat. Levent ve [
Murat da. Ama önce şu can sıkıcı ha-
vayı dağıtmalı. Istakalarmasanın üze-
rine bırakılıyor. Bilardo salonunun
önüne çıkıyorlar. Rüzgâr y alıyor yüzlerini. Karşı-
da Kınalıada nın antenlen. Bir uçak bulutlara bıra-
kıp izını. geçıyor. Denn bir soluk alınacak. ama in-
şaat demirlen. kalaslar. çatısız tavanlar. yarım kal-
mış balkonlara asılı çamaşırlar. kasetçi Ali'nin dük-
kânından yükselen makaınsız şarkılar izin v ermi-
yor. Hava daha da ağır şımdı.
Daha çok sıkılıyor canlan.
Salona dönüyorlar. Ferhat'la Levent. biraz önce
bıraktıkları nıasanın başına geçıyorlar. Istakaların
ucutebeşirleovuluyor. BaşlangıçvuruşuLevent'in.
Beyaz top önce banta çarpıyor. sonra kırmızıya.
sonra da Ferhat'ın topuna. Sayılannı yazıyor Le-
vent. Sıra Ferhat"ta. tlk vuruş ve sayı kaçınyor.
Ferhat'ın canı bır kez daha sıkılıyor.
Üstelik birazdan yalnız kalacak. Levent sevgili-
siyle buluşacak. Murat Maltepe'ye inecek. sahile.
Eve gidemez. abisinin düğün hazırlıklan y üzünden
bütün akrabalaronlarda. Topları alıp olanca gücüy-
le fırlatmak. camlan kırmak. avazı çıktığı kadar ba-
ğırmakgeçiyoriçinden. Yapmıyor. Herşeyintekbır
suçu var. bilardo. O olmasa, çoktan bitirmişti lise-
yi. O olmasa. eve dönmeleri gece yansını bulma-
yacak, abisinden dayak yemeyecek. O olmasa. bu
kadar günahkâr. suçlu hissetmeyecek kendini. A-
ma yine de. iyi ki varo. Yoksa. hâlâ en büyük kor-
kusu olan yalnızlık. gölgesi kadar yakın duracak.
Gülsuyu'nda bir evde...
Sıra yine Ferhat'ta. Bir kez daha sayı kaçınyor.
Şimdı canı daha da sıkkın.
Sayı kaçırmak neyse de. en çok yandıgı. hayat-
lannın belki de en büyük fırsatını. babasının emek-
li maaşını kaçırmaları. Dedesinın durumu daha da
ağırlaşınca. İstanbul'da yaşayan iki amcası. baba-
sını çağırmışlardı. Oda emekİiliğini istemiş. Muş'ta
bir ev alma düşünü bırakıp kamyona yüklediği eş-
yalarla birlikte yola koyulmuştu. Gülsuyu'nda bir
ev kiralamışlardı.
Para. dedesinin hastalığı ile amcalannın ihtiyaç-
ları arasında eriy ıp gitmışti. Keşke Muş'ta kalıp bir
ev alsalardı. Şimdi onu satıp. ellerine geçen paray-
la burada bır ev yapabilirlerdi.
, Eşyaları kamyona y üklerken iki tav uğu ne yapa-
caklanna bır türlü karar v erememişlerdi. tstanbul 'da
iki tavuk! Gazete sayfalarında, televizyonda gör-
dükleri hayallerin kentine bunu yapmak ayıptı. ta-
vuklan komşulanna verdiler. Eve yerleşıp de başı-
nı sokağa çıkardığında şaşırıp kalmıştı Ferhat. Ta-
vuk ne kelinıe, ınekler. koyunlar salına salına yü-
rüyordu.
Sokakda ne sokaktı ama!
Levent. Ferhat tan sekiz sayı önde. ıstakayı şöy-
le bir döndürdü parmakiarının arasında. Masaya,
gazete okuyan Murat'a bır göz attı. Içlerinde ünı-
versiteye gıden bır o vardı. Hukuk ikinci sınıfta
okuyordu Murat Yıldız. Babası tETT'de şofördü, üç
kardeşin en büyüğüydü: çaycılık. garsonluk. ayak-
kabı boy acılığı. tornacılık. oto yıkama ne iş bulduy -
sa çalışmış. hem eve yardım etmiş hem kendi okul
masrafını çıkarmıştı.
Üstelik hiç kursa gitmeden kazanmıştı hukuku.
Ama içıne kapanıktı. kolay kolay konuşmazdı kım-
seyle. Gazetecılerle de konuşmayacak, fotoğraf
çektirmeyecekti.
Bu kez sayı kaçıran Levent oldu.
Levent. Maltepe'de oto yıkama işinde çalışıyor-
du sekiz milyon aylıkla. Annesi Yeterev işine gıdi-
yordu, abisi ise güvenlik görevlisiydi bir şirkette.
istanbul'da doğmuştu ama bılmez neden. o üç ya-
şındayken. ailesı memleketlerine, Kangal'a geri
dönmüştü. Sekizinde yenıden Istanbul'a göçmüş.
önce bir gecekonduda kalmiş. sonra da bu Adalar
manzaralı evi yapmışlardı.
Okumak iyiydi de. dördüncü sınıftaki öğretme-
ni Orhan'ın azarlanna dayanamayıp dersleri kır-
mıştı hani. İkinci sınıftaki kız kardeşini de ayartmış.
akşamları okuldan gelırgibi davranmay ı öğretmiş-
ti. Bir gün ev e dönerken okula uğramasa. çocukla-
nnın üç buçuk aydır okula gitmediğinden haberi ol-
mayacaktı annesinin. Akşam hatın sayılırbirdayak
yemış. ertesi gün annelerinin eşliğinde okula dön-
müşlerdi... Okulla ev arasına sıkışıp kalmıştı çocuk-
luğu. Aman oraya gitme. aman onunla arkadaşlık
etme. aman eve geç kalma...
Maltepe'yi bile ancak ilkokul bittikten sonra gör-
müştü. O da boynunda boyacı sandığıyia... Arkası
gelecekti: tornacılık. elektrikçilik. marangozluk.
benzın ıstasyonu. oto yıkama...
Çabuk öğrenmişti. İstanbul gençlere göre değil-
di. yaşamak için çalışmalıydı. Çünkü arkadaşlann-
la buluşabilmek için bile tek şey gerekiyordu. pa-
ra... İzın günüydü bugün.
Gidebileceği tek yerdeydi işte. bu havasız bılar-
İstanbul'un "öteki" çocukları
1
eyoğlu'na gitmemiş hiç
Levent, Ortaköy'e de.
Sonu köyle biten bir yer biliyor, o
da Sefaköy. Öyle pek kitap da
okumamıştı Levent. Annesini
babasını taklit etse geri
kafalı olacaktı, onlar
hâlâ köyün olaylarını yaşıyordu.
Seviyordu, saygısı da vardı ama
biraz da başkalarını
taklit edecekti. Etti de.
tü arkadaşlan, "Ferhat'a bak" demişlerdi "O da
düğmelilere takilıyor..."
Ofkeyaramışoîmalı. Ferhat sayı üzerine sayı ka-
zandı. Ama yine de şanslı olanın Levent olduğunu
düşündü. Biryıl gitar kursu almış. ikisi Istanbullu.
biri Antalyalı üç arkadaşıyla birgrup kurmanın pe-
şine düşmüştü. Belki orada tutunur. bir şeyler >a-
pardı. Kendisi hiç müzik dınlemezdı ama...
Sordu:
- Siz nasıl müzik yapıyordunuz?
-Metalica.
Taklittesınıryok...
Hadi grubu kurdulardiyelim, nerede çalacaklar?
Beyoğlu'na gitmemiş hiç Levent. Ortaköy'e de.
Sonu köyle biten bir yer biliyor. o da Sefaköy. A-
ma gözardı etmemeli, Maltepe'de de Metalicadin-
leyenler vardı. hem de küçümsenmevecek çoğun-
lukta. Öyle pek kitap da okumamıştı Levent. Bir Yu-
Favori uzatmış, saçının önünü salıvermişti Ferhat ama 'enteller' gibi olamamıştı işte...
vardı artık karnesinde. Şımdi eğer kurtarabilirse
zayıflan. üçe geçecekti ama...
Bırbin ardına puan kazanıyordu. Kendisini izle-
yen Levent"e sordu:
- Sen Beyoğlu'nu gördün mü?
Hayır. görmemişti. Kendisi de. Bildiği bir Mal-
tepe vardı, birde Kadıköv'le Kartal. Silim işi için
Emmönü'ne geçmiştı bir kez. bir kez de Taksim'e
ama nerede di\e sorsan. çıkaramazdı şimdi. Kadı-
köv 'e gitse. bir bakışta tanırdı Doğulu insanı. Bir
sefennde. bir kızla bir oğlan. bir Doğulu'nun arka-
sından "Şunun haline bak" demişlerdi **Şu elbise-
sine bak. kıro, .AJJah'ın avısı..."Ferhat duymuş. öf-
kelenmişti. Oan birsilahı olsaydı elinde, çekip vu-
racaktı o kızla oğlanı.
Okula, yeşil takım elbise gıvıpgittıği bir gün de.
arkasından bir kızın. -Kıronun giydiği renge bak"
dediğıni duymuş ama sesını çıkarmamıştı. Favorı
uzatmış, saçının önünü salıvermişti ama o "entel-
ler" gibi olamamıştı işte. Onlar için medeniyet ken-
dilenydı. Ferhat ve onun gibiler olmasa bayram
ederlerdi... Kım miydi o enteller? Kendilerini gün-
görmüş sayarlardı. saçlan. tavorileri uzundu. saç-
lannı ortadan ayınrlardı. dar pantalon ve tişört gi-
\erlerdi. Kızlar da en çok onları beğenirdi. Bugü-
ne kadar bir sevgılisıolmadıysabu vüzdendi işte...
Giysilerini kendisi alıyordu artık. \itrinlergençle-
rin giyebıleceğı venı yeni şeylerle dolu>du. Mec-
burdu onlardan almaya. Geçenlerde fermuarlı kot
aramış. bulamamıştı. Kahvevegeldiğindegülmüş-
nusEmre'nin hayatını. birde Konfuçyusun deviş-
leri geçmişti eline. Üzerinden yıllar geçmişti de o
cümlevi unutmamıştı:
"Bü> üklerini taklit et ama kendi ölcülerinde tak-
lit et. yoksa batarsın!" İştebusözvol göstermiş, ai-
lesinin karşı çıkmasına rağmen gitardan ve Meta-
lica'dan vazgeçmemişti. Annesini babasını taklit
etse geri kafalı olacaktı. onlar hâlâ köyün olayları-
nı yaşıyordu. Seviyordu. saygısı da vardı ama bi-
razda başkalarını taklit edecekti. Etti de. Sünniydi-
ler ya. ailesinin karşı çıkmasına rağmen Alev i der-
gâhına gitti. namazı bir bayram sabahlarına bırak-
tı. >4
Sendeçokcahilmişsin'"diyenlere inat. şimdi de
liseyi bitirecekti dışardan sınavlara ginp...
Gazete okumayacak. sadece spor gazetelerine
şöyie bir göz atacaktı. Gülsuyu'nda oturacak, du-
varlara yazılı isimlerden örgütleri bilecek ama po-
litıkayla ılgılenmeyecektı. Çünkü çağdışı uğraşlar-
dan binydi politika da. Ama yeri gelirse kendi mil-
letinısavunacaktı. Diyelimki.savaşçıktı.başkaül-
kelere karşı durmakta gecikmeyecekti. Ama oraya
kadardı. Bazı şeylere "dur" demeliydi. O şeylerin
ne olduğunu anlatmay acaktı...
Düşü. bir gün kendinin patronu olmaktı. Bu ne
işi olurdu. bilmıyordu henüz. Birde sevgilisi ola-
caktı. evliliği zanıanı gelincedüşüneceğı. Simdi bir
sevgilisi vardı gerçi... Birlikte olacağı kızın hem ka-
fasına uyması şarttı. hem de ondan akıllı olmama-
sı. Tabii. kızın da özgürlükleri. istekleri olacaktı a-
ma Levent'e geldi mi. kısacaktı biraz. Sokaklarda
sarmaş. dolaş gezmelere, öpüşmeve itirazı yoktu da,
kendi kızkardeşini birisiyle görürse? Kendi kontro-
lündeolursa, sesini çıkarmayacaktı. \'a seks? Bu ko-
nuyu konuşmayacaktı.
Istanbul, canına yetmişti artık. Aklında Düzce'ye
gitmek vardı. Birarkadaşının yanınagitmiş, üç haf-
ta kalmıştı. Farklıydı oradaki ortam. daha insancıl-
dı Düzceliler. çalışmak da kolaydı. İstanbul'da ise
bütün ilişkiler, hatta dostluklar çıkar üzerine kuru-
luydu. Burada yas^may ı denemiş, başaramamıştı iş-
te. On sekizindeydi çekip gitmeyi, düşlerine başka
yerler aramayı istiyordu.
Dayak ve din...
Son vuruşu Ferhat yaptı. Kazanan Lev ent'ti. Sa-
atine baktı. sevgilisiyle buluşacaktı. Murat da onun-
la çıkınca yalnız kaldı Ferhat. Ama daha anlatıla-
caklar vardı.
Açıkça söylemeli, kız erkek ilişkilerinde Le-
vent'e katılmıyordu o. Bugüne kadar kız arkadaşı
olmamıştı. Beğendiklerinin yanına gidememiş. gü-
venememiştı, belki ona bakmazdı. belki başka bir
sevgilisi vardı. "Boşver" demış, vazgeçmişti. Bir
keresinde arkadaşları bir kızla tanıştırmışlardı onu.
On altısındaydı o sıralar. Kız alıp evine götürmüş.
sevişmişti onunla. Para verirken suçkıluk duymuş-
tu. "Keşke bu kız bu durumlara düşmemiş olsay dı"
diye düşünmüştü ~Ben \a da başka erkekler olma-
sa, bu kızın havatı başka türlü mü olurdu acaba?"
Bugüne kadar bir daha yaşamamıştı seksi. Kızın
evinin yolunu kaybetmiş, arkadaşlanna sormaya da
utanmıştı. Ama bir sevgilisi olsa da öyle el ele do-
laşmalar, sokaklarda öpüşmeler ona göre değildi.
Insan annesinin babasının yanında öpüşür müydü?
Hayır. O halde nasıl, sokakta... Özgürlüğün bu ka-
dan da olmazdı. Bir gün bır bakardın. kızkardeşin
aynı durumda, utanmaz mıydın'
1
Eğer bu. bir gün
Ferhat'ın başına gelirse. belki o anda birşey yapma-
yacak ama evde... Dövecek. Dayak, Ferhat'ın pek
de yabancı olmadığı birşeydi. Beş yıl öncesine ka-
dar babasından yediği dayaklann haddi hesabı yok-
tu. Şimdi bu iş büyük abisinin üzerindeydi. Eve
dönme saati olan on ikiyi geçirdi mi, abisinin dö-
vecegini bilirdi. Haksızdasayılmazdı.Ferhat'agö-
re, ne işi vardı on ikiden sonra sokakta? Ama yine
de vazgeçmezdi. Abisi ~Bendö\Tnektenyoruklum'"
derdi "sen dövülmekten bıkmadın..."
~ PJğçrt§bİMvdini br^a^nin satışfnı yapıyordu
Ferhat'ın. O da bilarâoyoyriamaya başlamadan ön-
ce beş vakit namazını kılardı ama abisiyle aynı dü-
şünceyi paylaşmıyordu. Politikayla ilgisi babasının
seyrettiği haberprogramına gözü kaydıgında aklın-
da kalanlardı. O onu vurmuş. bu şunu, ilgilenmı-
yordu. Politikanın faydası yoktu ona. Şimdı. Refah
Partısı ıktıdarda ya. kahvede erkeklerın. "Oh.dört
kadın alacağız" diye gülüşmelerini umursamıyor-
du bile. Fiepsi boş laftı...
Ortaokuldayken bir kitap okumuş. ondan sonra
okumakla geçen bütün zamanlan "öldü" diye ta-
nımlamıştı. "Sıcağı sıcağına"televizyonda izlediği
programlann başındaydı da. öz kızınatecavüzeden
babalann haberlerinden ürküyordu. Bu programla-
rı izleyen babalann aklı karışmaz. böyle şeylerolu-
yormuş diye kızlarına... Bır yalnızlıktan. bir yük-
seklikten. bir fareden. bır de Allah'tan korkardı.
Bazen düşünürdü. annem ölse ne olur, ya babam?
Babası ölse annesiyle kızkardeşi kalırdı bakılacak
geriye. annesi ölse bir kızkardeşi olurdu sorumlu-
luğunu taşıyacağı. Erkekler ne iş olsa yaparlardı a-
ma annesiyle kızkardeşi işi bozuyordu işte.
Arkadaşlarıyla bir araya geldiklerinde ya hayal-
lerini anlatırlardı birbirlerine ya kızlan konuşurlar-
dı. Bayramoğlu'na gıtmişlerdi bir kez ama daha
çok Suadiye. Dragos sahillerinde denize girerlerdi.
Ne sinemaya gitmişti ne de tiyatroya. Aklında hep
bilardo vardı. Hayatı sanki bilardodan önce \e son-
ra diye ikiye aynlmıştı. Önceleri üniversiteye git-
me düşü kurardı. hatta doktor olacaktı. Şimdi ısta-
kay ı aldı mı eline. bütün dünya siliniyordu neredey-
se. Bırakayım diyordu ara sıra. sonra yalnızlığı dü-
şünüp v azgeçiyordu. Bir arkadaşı vardı. oda asker-
deydi şimdi. Diğer bütün arkadaşlarıyla tek bir y er-
de. o bilardo masasının başında buluşuyorlardı.
Sorulan vardı. aklının bir türlü almadığı. Neiçin
yaşıyorum diye soruyordu. ne olacâğım? Bütün ya-
nıtlar için bir sığınağı vardı. askerlik. O bitsin on-
dan sonra ne yapacağına karar verecekti. De ki. git-
ti askere, kurada Şırnak'ı secti. korkmayacak mıy-
dı? Orası onun memleketiydi. insan yaşadığı yerde
korkar mıydı'.' Ya o askere gittiğinde savaş sürüyor-
sa ne yapacaktı? Öldürmeyecekti kendi memleke-
tinin insanını çatışmadan kaçacaktı. Öleceksedebu
vatan için olmayacaktı, göre\ sırasında yaşanacak
bir sondu o kadar...
Her şeye rağmen kendisi olmak istiyor Ferhat.
Levent ve Murat da. İstedikçe daha çok sıkılıyor
canlan...
Yarın: Bir ailem bir de Müslüm
ÇALIŞANLARIN SORULARI /SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL
vardı da, biz mi çahşmadık'
SORL': Benim sorum 5434 sa> ılı Emekli Sandığı ile Ugili. 1975-1981 yıl-
lan arasında 6 yıl 3 av sandık üyeliğim \ar. Daha sonra Kasım
1986"da SSK üyeliğim başladı \e 1992 yılına kadar siirdü.
1992'de SSK'ye emeklilik başvurusu yaptım >e hizmetlerimin
birleştirilmeini istedim. ^'apılan yazışmalar sonucu. Emekli
Sandıûı'ndaki üyelik keseneklerimin zamanaşımına uğradığı-
nı öğrendim. Bu nedenle emeklilik başvurum geri çe\ rildi. Ke-
senekler hak ka> bına uğrar mı? A> nca, iş vardı da, biz mi ça-
bşmadık. 5 yıl herhangi bir sosyal gihenlik kuruluşuna üye
olunmazsa Emekli Sandığı ndaki haklann kaybolması hiç de
hakça değil.
(E.T.)
YANIT: Emekli Sandığı Yasası'nm 117. maddesinde: -Bu kanungere-
ğince çeşitti adlarla ödenecek paralardan: istihkak kesbedildiği tarihler-
den itibaren beş yıl sonuna kadar alınmayan veya yazı ile müracaat edi-
lerek aranmavanlar Sandık lehine zamanaşımına uğrar" denilmektedır.
Ancak. bu deyım ~hakkındüşmesi"anlamındadeğıldır. 2828 sayılı Hiz-
metlenıı BırleştırılmeNine ılişkin Yasa ve Yas'anın Uygulama Yönetme-
Hğinde. zaı;irtiidşinıınd uğıayan Emekli Sandığı kesencklennm kûşullu
olarak yenıden geçerli sayılacağı vurgulanmaktadır. 2829 sayılı yasanın
"hizmetlerin ihyası" ile ılgıli 5. maddesinde bu koşullar şöyle belırlen-
mıştır:
"Bir kurumla ilişiği kesildikten. sonra diğer kurumlardan birinde si-
gortalı olanlann. önceki kunımlarda birikmiş prim ve kesenekleri geri
verilmez ve toptan ödemeleri yapılmaz.
Ancak:
a) Kesenek. prim veya toptan ödemelerini aldıktan sonra diğer kurum-
lardan birinde sigortalı olanlar aldıklan paralan:
1. İstekleri üzerine aylık bağlanacak olanlann, istck tarihinden en az
altı ay önce.
2. Malullük veya ölüm, 60 yaşın doldurulması. TC Emekli Sandığı'na
tabi göres lerden kurumlarınea resmen \eya yaş haddinden emekliye se\ k
edilme nedenleriy le görevleri ile Ugili kesilenlerin göre\ lerinden ay rıldık-
tan tarihten itibaren altı ay icinde,
Kendileri veya hak sahipleri tarafından, aldıklan günden yahracakla-
rı güne kadar hesaplanacak y üzde 5 fai/i ile birlikte, aldıklan kuruma,
b) Kesenek, prim iadesi veya toptan ödeme hakkı doğduğu halde pa-
ralan zamanaşımına uğrayanlann. zamanaşımına uğrayan paralan fa-
üsu olarak (a) bendinde yazılı süreler içinde kendileri veya hak sahiple-
ri tarafından Ugili kuruma,
Toptan ödedikleri takdirde bunlann da bu hizmetleri 4'üncii madde
gereğince birieştirilir.
Ölüm halinde, toptan ödeme ihyalannın yapılabilmesL hak sahipleri-
nin bu kanuna göre biıieşik hizmet siiresi üzerinden avlığa hak kazan-
mışlan şartına bağlıdır.
Ancak. kurumlardan birinden aylık bağlanmış (malullük ile vazife
malulllüğü aylığı bağlananlardan kontrol muayeneleri sonunda ay lığı ke-
silmiş bulunanlar hariç) veya aylık alma haklannı kaybetmiş olanlann,
söz konusu devrelereait hizmet süreleri yapılacak birieştirmede dikkate
alınmaz."
282^ sayılı yasanın uygulama yönetmelıginin 3. maddesinde. -Gö-
revlerinden ayrılmalan nedeniyle. dunımlanna göre kesenek, prim ia-
desi \eya toptan ödeme hakkı doğduğu halde bu paralannı kanunlann-
da yazılan süreler içerisinde almadıklanndan ve bu süreleri geçirdikten
sonra başka sosyal güvenlik kurumlanndan birine tabi bir işe girenler de
bu paralan faizsiz oiarak yahrmalan halinde y ukandaki hizmet ihyası
>e birieştirilmesi imkânından yarariandınlıriar" denılerek zamanaşımı-
na uğramış sürelerın yenıden degerlendınlmesı ıçın, sosyal güvenlik ku-
rumlanndan birine prim ya da ke^enek ödemek gerekmektedir.
ANKAR4 NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇt
Ruhi Su Tabutlukta!RuhiSu'ya, 1952yılındaSansaryan Hanı'ndaişkence
yapıldığını bilmiyordum. Ruhı Su. ışkencelere örgüt üye-
si olduğu için değil, türkülerı yüzünden uğramış. Bir gün
Ruhi Su'ya, söylediği türkülerden birini sormuştum:
- Ruhi Bey, bu türkü sizin değil mi?
- Benim!
- Ama, türküyü söylerken kendinizin olduğunu söyle-
miyorsunuz?
- O türkü yüzünden mahkemeye vehldim. 'Türkü be-
nim değil, anonimdi, halk söylemiştir' dedım, aklandım.
Mahkeme karanndan sonra, 'Benimdir' diyemiyorum.
Sıdıka Su, anlatıyordu:
- Çok kişi hâlâ diyor ki: 'O türkü kendisinin değil, baş-
kasınındır.' O türkü yüzünden yemediğı dayak kalmadı
Ruhi'nin.
- Hangi türküydü?
- Mustafa Suphi'ler için yazdığı '15'lere Ağıf
- 'Bıryanım deryada çalkanırşimdı' o mu?
- Evet, o türkü için ne kadar dayak yedi; yani, Ruhi'ye
daha çok örgütsel şeylerden çok, çevresinde kimler var,
onu söyletmekistediler. 'Bu türküyü niye söyledin?', 'Bu
türkü senin m\?'türküyü kimlerin dinlediğıne varıncaya
dek baskılaryaptılar. Böyle baskılarla Ruhi Su çok dayak
yedi. Kimseye de söylemedi.
- Kaç yıllanndaydı?
- Biz, 1952'nin on birinci ayında tutuklandık.
- ikinız de?
- O, benden birgün sonra tutuklandı; Ruhı 'nın çıkış ta-
rihi 7.7.1957; ben de ondan üç dört gun sonra çıktım...
Biz, tutuklanmayı bekliyorduk. O zaman, yurtdışına git-
mek filan, öyle keyfi hareketler yoktu! O zaman, politika
da o değildi. Bence Türkiye 'nın bu hale gelmesi, 11 Ey-
lul döneminde herkesın yurtdışına kaçmasıdır. Ben öyle
yorumluyorum, Türkiye solunun bu hale gelmesının ne-
denlerinden birisi. Bak, adamlar cezaevınde politika ya-
pıyorlar. Cezaevınde de politika yürütülür; doğru yanlış.
Yatarsın, o başka bir şey, ama sen başını al, yurtdışına
çık, görev/ı görevsız yurtdışına çık! Yani, o zaman böyle
bir sorumluluk vardı, anlatabiliyor muyum?
- Anladım efendım!
- Bunu demek ıstiyorum.
- Evet, ıkıniz de tutuklandınız, sonra?
- O da Istanbul'a geldi, tutuklandık. Tabii, birbirimiz-
den hiç habehmiz yok. Sansaryan Hanı 'nda, hücrede
kalıyoruz. Şimdı burada bır ayraç (parantez) açmak isti-
yorum, çok önemlı bu. Bugünkü koşullarla Ugili. Sansar-
yan Hanı'nın alt katında, üst katında tabutluklar vardı.
1952-53 sonuna dek kaldık biz orada. Ruhı en alt katta-
kı tabutluklardaydı. Yani, öyle şeylerkı, altından böyle su-
largidiyor, anlatabiliyormuyum? Fareler, sular, berbatbir
durumda. O zaman Istanbul'un göbeğınde, 1951 tutuk-
laması sürüyor, fakat hıçbir basın mensubu söz edemi-
yor. Yani, biz orada yazgımıza terk edilmiş durumdayız.
Ve iki yıl, kovuşturma (tahkikat) sürdü...
• ••
Pazar günü çıkan "Böyle Savcılar da Varmış..." baş-
lıklı "Ankara Notlan" ile ılgili olarak Haluk Somer, şu faks-
mektubunu gönderdı:
"Sayın Mustafa Ekmekçı;
Bugünkü yazınızı sevinerek okudum. Çumra 'da Ruhi
Su'yu tahliye eden (naklen olması gerekiyor) yargıç ba-
bam llhan Somer'dir. Bu olayı babamın ifadesine daya-
narak Ruhi Bey'e ben anlattım (eşı de yanımdaydı). O za-
man Ruhi Bey babamı hatırladığını soylemıştı. Bildığim
kadanyla olay şöyle:
Babam (1958 yılı olarak) yargıç olarak görev yaptığı
Gürsu 'dan (Bursa 'ya bağlı bucak, o zamanlarda bucak-
larda da mahkemeler vardı) Konya'nın Çumra ilçesıne
atandı. Babam istifasını verdı. Ancak orada (annemin
anımsadığına göre) 2.-2.5 ay kalmış ve ıstifası kabulçdk
linceye kadar görev yaprnş. 'Ruhı Bey'i bu vestle ile ta-
nımış ve Ruhi Su'ya yapılan açık haksızlığı görmüş. An-
lattığına göre verdıği son derece normal bir hukuksal ka-
rarmış ve Ruhi Su'nun derhal (nakledilmesi) gerekiyor-
muş, fakat daha önceki yargıç nedense bundan kaçın-
mış. (Bildiğim kadanyla tahliye veya sevke yetkili olan sa-
dece yargıçlardır, savcı talep edebilir, ama karan yargıç
verir.) O zamanlar sol eğilimli olmayan babam, ilk Ruhi
Su plağını eve getirdığinde (1971), sanki sıradan bır olay
gibi anlatmıştı.
1978 yılıydı, Işçi Partısi, planladığı bir 'gece' için Ruhi
Su'nun katılımını arzu ediyordu. Merkezde görevlı bırar-
kadaşım nedense beni uygun gördü Ruhi Bey ile görüş-
mem ve onayını almam için...
Ben kendisini sadece konserlerde görmüştüm o za-
mana kadar... Tabii sevinerek kabul ettim ve Nişanta-
şı 'ndaki evlerine gıttim. Ruhi Bey ve Sıdıka Hanım karşı-
ladılar ve buyur ettiler. Partinin çağnsı konusundan son-
ra, Ruhi Bey'ın sıcaklığından cesaret alıp yukandaki ola-
yı anlattım. Kendisi çok etkilendi ve 'O genç hâkimi ha-
tırladım' dedı ve babama sevgilenni iletti.
Babama olayı anlattığımda; benım olayı anımsadığıma
ve Ruhı Su 'nun 20 yıl sonra gelen selamına çok sevindi.
Kendisini tekrar görürsem selamlannı ve sevgilenni ilet-
memiistedı. Bu mümkün olmadı, birdaha RuhiBey'/ gö-
remedim. Babam da 1988yılında birbeyin kanaması ge-
çirdi ve göçtü...
Sayın Ekmekçı, bildiklerimı iletmeye çalıştım. Tarihler
konusunda daha hassas bılgıler bulduğumda -eğer ıs-
tersen/z- memnuniyetle aktarmaya çalışınm. Saygılarsu-
nanm."
Haluk Somer'e çok teşekkür ederim. Böylece Ruhi
Su'ya yakınlık gösteren Cumhurıyet Savcısı Muharrem
illeez'le birlikte, yargıç llhan Somer'i de bulmuş olduk.
Onlar, bu dünyadan göçüp gittiler; ama. iyilikleri kaldı. Işık-
lar içinde yatsınlar!
Yarın 30 Ağustos, büyük utkumuz, bayramımız. Kutlu
olsun!
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS
1 2 3SOLDAN SAĞA:
1/ Nasreddin Ho-
ca'nm eşeğinin
adı. II Hastahkh.
sakat... Ahşap ge-
mılerin omurgala- 3
nna, borda kapla- .
malannı yerleştir-
mek için açılan yu-
va.3/tçgüdüduru-
munu almış. alış-
kanlık... Konut...
Uzaklık ışareti. 4/
"Ekip. pike, epik, 8
ipek" örneğınde g
olduğu gıbı, bır
sözcük içındeki harflerin
yennı değiştirerek elde
edilen sözcüğü verilen ad.
5/Köpek... Ergın.6/Divan
edebiyatında şnr biçimın- 3
de düzenlenmiş bilmece... 4
Müslüman ülkelerde otu-
ran Yunan asıllı kimse. II
Bağışlama... Mobilyanın "
uzunluğunca konulan dar
ayak.8/Elyazmasıkitapla- 8
nn sonuna. güveden koru- n
yacağına inanılarak yazı-
lan ve tılsımlı sayılan sözcük. 9/ Büyük bakraç... Uğraş.
V LKARIDAN AŞAĞIVA:
1/XIX. yüzy ılda kurulan ve bırçok ülkede izleyicisi olan bir
dın. 2/Anlatı türünde bir yapıtın ya da tiyatro oyununun akı-
şıyla bütünleşmekle birlikte kendıne özgü nitelıklen de olan
bölüm... Notada durak ışareti. 3/lşık... Anlayışstz. kalın ka-
falı. 4/ "O" gösterme sıfatının eski bıçimi... Kurşunkalemi
yapımında kullanılan bir çeşıt doğal karbon. 5/ Acı badem
ağacı... Bır bağlaç. 6/ İnce pıde halinde ekmek... Dağ sırt-
lanndageçitverençukuryer. 7/Yemek... Hz. Muhammed'in
göklere yükselerek Allah katına çıkması. 8/ Bir şeyi anım-
samak ıçın yazılan kısa yazı..."' Ev e ekmek le — götürmeyi
Böyle havalarda unuttum" (Orhan \'eli). 9/ İnce den ya da
ince kabuk.. Fransa ile Ingıltere arasındakı denız.