Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 MAYIS 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
T GRAMOFON ICNESI SELtM tLERl
Mahmut %sarî Bey ve ÇullukZamanlardan lOMayıs 1933. Yedigün
dergisı. "Yedigüniçinçalışanarkadaşla-
nmız"ı tanıtıyor. Bu hafta Ömer Rıza.
Mahmut Yesari'yi anlarmtş.
"fN'ice nice geceleri karşı karşıya sa-
bahladık, fakat iş masası etrafında.' Ye-
sarî çauşmaya başladı mı. mutlaka sa-
bahlar! Sabahtan akşama kadar çalış-
mamasının sebebi, günün gürültüsüdür.
Fakat gecenin sessizliği ve huzuru kafa-
sını ve kaiemini işletir ve Yesarî bütün ge-
ce yorulmadan. yorulursa dinienmeden
yaa yazar!
"Sabahleyin onun yazdığı yazılara
bakmak bahtivarlığına nail olursanız
onun bir kelimeçizmeden, karalamadan,
sayfalarından hirinin bile inti/amını zer-
re kadar bozmadan koca bir defteri tek-
millediğini görürsünüz! Her iki manası
ile bu kadar 'tenıız' yaa yazan muharri-
re nadir tesadüf edilir.
"Onun yazısı ne kadar temizse ahlakı,
kafasu kalbi de övledir.
" Yesarî'nin en çok muvaffak olan ro-
mancılanmızdan, dilimizi zenginleştiren
ve edebiyatımıa kuvvetlendiren muhar-
rirlerimi/den olduğunu, eserieri ispat
eder. Bu eserlerin samimi bir rağbet gör-
düğünü. karileri tarafından ne kadar iyi
takdir olunduğunu ve sevildigini yakın-
dan gördüm. Kendim de bu karilerin sı-
nıfında bulunmakia bahtiyarlık duya-
run.
"Mahmut'un sanatı hakkında $öz söy-
lemek haddim ve ihtisasım haricindedir.
"Fakat .Mahmut'un yüksek insanlığı-
nı, derin vukfunu. özlü dimağını ve temiz
ahlakını takdir etmek ve sevmek herkes
gibi bu acizin de hakkıdır."
Mahmut Yesari. henüz büyük şöhret-
tir. Yalnız Yedigün'de degıİ; dönemın
belli başlı gazetelerinde. dergilerinde öy-
küleri. yazılan. tefrika romanlan yayım-
lanır. Okurlar henüz edebiyattan. sanat-
tan, edebiyatın romantizme açılmış say-
falarından tat almakta. Mahmut Yesari
tarzı edebiyat adamlan, yan romancı-
yan gazeteci, okurun ilgisini çekmekte-
dir
Benim anılanm...
Mahmut Yesari'yi görmeme elbette
imkân yoktu. Doğumumdan önce ölmüş.
Ama onunla gizli, gizemli bir dostluk
bagı vardı aramda. Bu, Çulluk'un ben-
deki öyküsüdür. Dahadoğrusu Çulluk'u
'okuyamama'nın ya da yıllar sonra oku-
manın bugüne ulaşan öyküsü.
Çulluk. Mahmut Yesari'nin önemli bir
romanı. Ama yazar. daha önce Çoban Yıl-
dızTyla ünlenmiş. Çulluk. 1925'te yayım-
lanmış Çoban Yıldızı'nın ardından geli-
yor. Eser 1927'deyayımlanmış. harfdev-
riminden sonra da bir daha yayımlanma-
mış. Neyse •vayımlanmamış" SÖZÜJTI artık
geçersiz. Oğlak Yayınlan eseri, M. Sabri
Koz'un çevrimyazısıyla okura sundu.
Bugünün okurlan. Mahmut Yesari'yi
tanıyorlar mı? Tanıyanlar. ne ölçüde, ne
ölçektetanıyabiliyor? Mahmut Yesari de
söylemeye bile gerek yok. edebiyatımı-
zın unutulmuş emekçilerinden.
5 Mayıs 1895'te Istanbul'da doğmuş,
16 Ağustos 1945'te aynı kentte ölmüş.
Çanakkale Savaşı'na katılmış. Dönüşte
yazı hayatınaatılıyor. ölünceye kadar ka-
lemiyle geçinebilme tasası çekecek. Ne-
catigil. sözlüğünde şu cümleye yer ver-
miştir: "Otuz yıh aşkın sürekli çalışması
~M yfahmüt Yesarî'nin romancılık anlayışr
l\/a Hüseyin Rahmi'den uzak izdüşümlerle,
J. VJ~ Reşat Nuri yatkınlığı ve Aka Gündüz
kardeşliğiyle, okura roman sanatını adeta bir an
önce sevdirmek arzusunda odaklandınlabilir. O
yıllarda böylesi romancılara 'halk romancısı'
ıçları s
alkrnı
c
tanıtımı uygun
görülmüş. Romanın,
roman okumanın
toplum hayatına,
ferdin hayatına
anlam katacağına
gerçekten
güvenilmiş.
ulluk,
Mahmut
_ Yesarî'nin
önemli bir romanı.
Ama yazar, daha
önce Çoban
Yıldızfyla
ünlenmiş. Çulluk,
1925"te
yayımlanmış Çoban
Yıldızı'nın ardından geliyor. Eser, 1927'de
yayımlanmış, harf devriminden sonra da bir daha
yayımlanmamış. Neyse 'yayımlanmamış' sözüm
artık geçersiz. Oğlak Yayınları eseri, M.Sabri
Koz'un çevrimyazısıyla okura sundu.
sonunda, Yakacık Sanatoryumu'nda ve-
remden ökJü."
Çamlıca'da gömülüymüş. Mezan dıı-
ruyormu?Mezann]arayıpsoran\armı'
Geçen yıl 5 Mayıs yüzüncü dogum gü-
nüydü.
Mahmut Yesari başlangıçta mizah ya-
zılan vazmış. karikatürler çizmi',. Bun-
lan ne okudum. ne gördüm. Günün bi-
rinde karikatürlen belki derlenir.
Yazdığı romanlardan Su Sinekleri'n!
(1932) okumamıijken bir ad okırak i^it-
miştim. Romandan rsözaçıldığını -Neıv-
de? Ne zaman.' Herhalde çocukluğum-
da. Kadıköyü'nde. -açıkseçık hatırlıvo-
rum. Hattabirbahçe: hasırkoltuklar. ha-
sırmasayı hatırlıyorum.
Su Sineklen 'sinema delisi kızlar'm
öykülenmesiymış. Otuzlu yılların -bize
özgü- toplumsal endiijelennden olan M-
nema. Mahmut Yesari'yi de ürkütmü>
olmalı ki. genç kuşaklann bu sanat yıi-
zünden sönüp gideceklerine inanmiy
Herhalde bir sinema tutkunıından konıı-
şulurken. üstelik ellıli\ ıllarda. Su Sinek-
leri ibretörneğı venlmiştı.
Su Sinekleri'nı okuyunca, ister ıste-
mez şaşıracaktım. Romanın kahramanı
genç kızlar. ıçlennden binnın orta yaş-
taki annesi, sınemaya öv lesıne kapılıyor-
lar, öylesine inanıyorlardı ki. Holly\vo-
od yapımlanndakı serüvenleri istan-
bul'da>aşama\akalkışıyorlar. yıkımdan
yıkıma. uçurumdan uçuruma sürüklenı-
yorlardı...
Romanlar çevresinde
Sinemaya duyulmuş bu türden kavgı-
lar. o günün okurlan na ne ölçüde ses yö-
neltiyordu. kestırmek güç. Çünkü demın
andıgım Yedigün'de sinema yıldızları-
nın röportajlan. yeni çevrilen Türk film-
len. ilk oyunculanmızın yaşama biçim-
lerı konusunda yazılar her tırsatta okura
sunulmus
Bununla birlıkte Mahmut Yesari'yi so-
luk soluğa okumuştum. Çok geçmeden
inkılâp Kitabe\i'nın yayınlan arasında
Pervin AWa\ ı buldum. Bu roman ilk kez
1927de basılmış. istanbul'un yan bur-
jıı\az. yan bohem çe\ relcrini yansıtıyor.
Mahmut Yesari yer yer ıncelıkli ruh çö-
zümlemesi sahnelen >azmıştı Pervin
Abla'da. O sayfalan açıp açıp yenıden
okıırdum.
Romancının bir ba^ka özcllığı, anlatı-
nıının ve üslubunun alabildiğıııe akıcılı-
ğıydı. Kendisindenyaşçabüvüklerınbi-
le "Pervin AhJa!" diye seslendiği roman
kişisi. anlatıcının ağzından. bakın nasıl
yorumlanıyor.
"İçimizden hiçbirimiz, onun tarafını
iltizam etmezdik. Bu çocuğa neden bu
kadar zulmederdik? Bunu hâlâ bilmiyo-
rum, halledemhorum. Sinirterimize mi
dokunurdu? Hayır! kiiçtik pembe agzu
mini mini elleri, dalgın bakışlı gözlerivle
öpiip, okşanacak bir yavru idi. Bize bir
fenalık mı ederdi? Havır! Sıısayan arka-
daşlan köşke onu gönderirierdi. Pervin,
su doluk kiiçtik bir testi) i gogsüne bastı-
rarak nefes nefese koşar, getirirdi. Kjn-
lan o> uncaklanmızı,o tamir ederdi. Bah-
çedeki mısııiardan koparıp kuruttugu-
muz püskülleri, anneierimizin tütün pa-
ketlerinden aşırdığımız sigara kâğıtlan-
na sararak gizli köşelerde sigara gibi içer-
ken, 7^\allı Ptnin Abla hevccandan tit-
rer, kendi kabahari olmadığı halde. bi-
zim azar işitnıememiz için ev halkından
biri öksürse hemen bize haber \erirdl"
Mahmut Yesari'nin romancılık anlayı-
şı Hüseyin Rahmi'den uzak izdüşümler-
le. Reşat Nuri yatkınlığı ve Aka Gün-
düz kardeşliğiyle, okura roman sanatını
adeta bir an önce sevdirmek arzusunda
odaklandınlabilir. O yıllarda böylesi ro-
mancılara 'halk romancısı' tanıtımı uy-
gun görülmüş. Romanın, roman okuma-
nın toplum hayatına, ferdin hayatına an-
lam katacağına gerçekten güvenilmiş.
Sevgi, merhamet dolu
Sevgı. merhamet dolu. okur yetiştir-
meye özlemli bu romancıhğı NihatSa-
mi Banarlı şöyle yorumluyor:
"L mumKetle aşk maceralan, kadın-
erkek yakınlaşmalan etrafında \azilan
bu romanlarda hissi >e mmantik sahne-
lerden ziyade, renk degiştirmekte olan
bircemiyctin havatını karikarürize eden,
meraklı >e realist özellikler vardı r."
İşte. Sevda İhtikârı( 1934) çaltşma ha-
>atıııa atılmış genç kıziarla delikanlıla-
nn yeni düzen toplumda birbirlerini ta-
nıma fırsatlannaeğılir. Saganak Amnda
(1943) kadın-erkek ilışkisinin problem-
li yönlerini tahlil ederek roman okuruna
kişisel sorunlan için yanıtlar getirir.
En se\diğım Mahmut Yesari kitabı ise
Vakacık Mektupian'dır. İ938'de ilk ba-
sımı yapılan öyküler, gözlemler, izle-
nimler derlemesi. adından da anlaşıla-
cağı gibi. o zamanki sayfiye yöresi Ya-
kacık'ın. bu arada Yakacık Sanatoryu-
mu'nun topografyasını çıkanr. Yakacık,
henüz dingin, pastoral görünümüyle
anılmıştır.
Orada. vereme yakaianmış küçük bir
çocugun yalnızlık acısını dile getiren
•"Akşam Garipfiği'' öyküsü, bence inanıl-
maz yalınlıkta. çok güzel bir öyküdür
Birkaç satır alıntılamadan geçemem:
"Akşam, ortalık karanrken. çocuk,
muhasebe odasına girmişti muhasebeci-
den bir zarfla kâğıt istedi. sonra vazı ma-
kinesinin öniinde durdu:
"- Yazabilir miyim?
"Muhasebeci güldü: - Eğer yazmak bi-
liyorsanyaz.
"Çocuk, ayakta kâğıdı makineye koy-
du >« yazmaya başladı; ben, köşkün
önündeki seti dolaşırken, yazı makincsi-
nin bir saat kadar tıkırdadığını duydum.
"Tıkırtılar kesildi, çok geçmcdi, muha-
sefoeci yanıma geldi:
"- Çocuk yine ağbyor.
" - Ekkn ne geür?
- H i ç !
"Sabah, giineş ışıldarken çocuğu bah-
çede gördüm. > üzünde \e gözlerinde ak-
şamın kararfısı, karanlığı yoktu. Artık
kafesin karşısında durmuyor, konca dö-
ken fidanlann çevresinde doiaşıyordu.
"Muhasebe odasmda, yazı makinesi-
nin yanında bir zarfla bir kâğıt göziime
ilişti: Anneciğim_ annecigim... anneci-
ğ i m ^
Gdefim "Çullukw
a
Geçmişin romanlannı öğrenebildigirn
antolojisinde, "Olaylar", diye yazmıştı
Cevdet Kudret, Çulluk"tan söz açarken:
"Istanbul'un bir tütün fabrikasında (bi-
rinci bölüm) \e adı verilmeyen bir Ana-
dolu köyiinde (ikinci böfâm) geçer. Eser.
o devirde hemen hiç deginilmeyen fabri-
ka ve pek az değiniien kö> çevreierini ek
alması bakımından dikkâte değer."
Bu. fabrika çevreleri deyişi ilgimı çe-
kerdi. Köyü anlatan romanlar okumuş-
tum. Ama Çibali'de. Eyüp Sultan'a gi-
derken gördüğümüz 'Reji' fabrikasının
anlatıldığı tek romana rastlamamıştım,
hem de 1920'lerin dünyastnda.
Çulluk'u yıllann merakıyla okudum.
Daha önce Cumhuriyet Kitap'ta Sennur
Sezeryazdı; Sennur Sezer'e katilıyorum:
Çulluk, aradan geçen yetmiş yıla karşın
eskimemiş bir roman. Dili de. dünyası
da. Oysa dünyası değişebilirdi, değişme-
liydi.
Cevdet Kudret'in de alıntiladtğı "tü-
Hin fabrikasının lokantası" sahnesi, yur-
dun birçok yoksulluğunda bugün varlı-
gını hâlâ koruyor:
"Burası kirli çıplak duvarlı, büyük bir
oda idi. Döşeme tahtalan yağ kkeieriyle
\«r yer pariıyordu. İki yanlara. üzerteri
çinko kaplı. uzun müstakil masalar. bu
masalann kenarfanna da alçak. tahta st-
ralar konmuştu. Pencere tarafındaki kö-
şede, üsründe ju>arlak bir yoğurt tene-
kesi, fasulye pi\ a/ı, ciğer tavası konulmuş
büyük ka>ıktabaklar, hazıriop yumurta,
ekmek, peynir, limon, şıra şişesi duran,
çaprazlama, yüksek bir tezgâh vardı."
Yemek çeşitleri belki biraz daha azal-
mıştır. Ne var ki kirli çıplak duvarlann
hiç değişmedigini gözü kapalı ileri süre-
biliriz.
Ya insanlar? Çulluk'un Murat'ı, Mü-
nevver'i. şoför Aziz'i yetmiş yıl sonra da
-biraz daha bozuşmuş töreler çerçeve-
sinde- aynı hayatı sürüklemiyorlar mı?
EmileZola'nın Meyhane'si günümüz-
de bir klasik olarak okunuyor. Çulluk
yetmiş yıl boyunca, hemen hiç okunma-
dığından olacak. Meyhane'nin Fran-
sa'daki işlevini yerinegetirememiş. Çul-
luk unutulmuş. Kirli çıplak duvarlarşim-
di büsbütün ürkünç.
Edinbıırgh Festivali 50 yaşında
Kültür Ser>isi - Dünyanın önde gelen
festivalleri arasında yeralan Uluslarara-
sı Edinburgh Festivali 50yaşında. İlk kez
1947 yılında düzenlenen festival. Avru-
pa bünyesindeki tüm kültürleri biraraya
getirerek müzik. dans. opera ve tıyatro-
nun en seçkin örneklerini sunuyor izle-
yicisine. 11-31 ağustos tarihleri arasın-
da gerçekleştirilecek festival. 50. kuru-
luş yılı nedeniyle daha da zengin bir içe-
riğe sahip olacak,
Festivalin 'Dans' başlığı altında. 18.
yüzyılın en önemli opera yazarları ara-
sında gösterilen Christoph VVillibald
Gluck'ün müzik, drama ve dansı. artis-
tik bir potada buluşturan yapıtlanndan
ikisi. dünyanın önde gelen dansçılann-
dan MarkMorris ve Pina Bausch'un yo-
rumuyla izlevici karşısına çıkacak.
Gluck ün 16-20 ağustos tarihleri arasın-
da Mark Morris Dance Group tarafından
sahnelenecek 'Orfeo ed Euridice' adlı
yapıtını Handel & Handel Society Koro
ve Orkestrası seslendırecek. Sanatçının
1781 tarihli Iphigenie auf Tauris' adlı
operasını ise 29-31 ağustos tarihlerinde
Iskoç Orkestrası ve lskoç Operası Koro-
su eşliginde. Pina Baush Dans Tiyatro-
su sergileyecek.
Edinburgh Festivali'nde. müziği ve
librettosu, "İngiltere'de son vıUara dam-
gasını vuran en önemli kompozitör"ola-
rak tanımlanan James Mc Millan'a ait
olan 'Ines de Castro' adlı yapıtın dünya
prömiyeri de gerçekleştirilecek. Yapıt.
lskoç Operası tarafından. 23-25 ağustos
günlerinde Almanca olarak sahnelene-
cek. Müziği Virgil Thompson, librettosu
GertrudeSteinimzasını taşıyan'FourSa-
ints in Three Acts' adlı yapıtı ise 29-31
ağustos tarihlerinde Houston Grand
Opera sunacak. İlk kez 1934 yılında Bro-
advvay'de sergilenen yapıt. Amerikan
gospel ntimleriyle bezenmiş yapısıyla
günümüz müzikalleri arafiinda bir kilo-
metre taşı olarak gösteriliyor. Yapıtı. fes-
tival izleyicisinin hiç de yabancısı olma-
dığı bif isim, RobertVVüsonsahnejeko-
yuyor. VVilson, son olarak 1993 yılında
Edinburgh Festivali'nde Stein'ın 'Dr.Fa-
ustusLights theLights'adlı yapıtını sah-
nelemişti.
Festivale renk katacak birdiğertoplu-
luk ise. Mark Morris Dance Company.
12-14 ağustos günlerinde birer gösteri
yapacak olan topluluk Tchrepnin, Lou
Harrison ve Monteverdi'nin vapıtların-
dan oluşan bir koreografiyle dans sever-
lerin karşısında olacak.
Son yıllarda yaptığı başarılı çıkışla
adından söz ettiren Japon Tomoe Shizu-
ne ve dokuz dansçıdan oluşan grııbu Ha-
kutobo ise "Renyo-Far From The Lorus"
adlı gösterilerini 18-20 ağustos günle-
rinde sunacak. Dans tiyatrosunun en ba-
şarılı örneklerini sunan, dünyaca ünlü
Nederlands Dans Tiyatrosu ise. Jiri Kyli-
an'ın koreografisi esliğinde, 13 ve 14
ağustosta 'Bella Figura". 'New Vork',
'Symphony of Psalms', 15-16 ağustosta
ise "VVherebouts Lnknown','Saraben-
de". 'Falling Angcls've 'Si\ Dances' adlı
bölümlerden oluşan birer gösteri gerçek-
leştırecek.
Çağdaş dans sanatının ustalanndan
Martha Graham Dans Topluluğu'nun
gösterisi ise 18- 20 ağustosta.
Festivalin 'Tiyatro' başlığı altında ise
birbirinden ilgınç yapıtlar sahneieniyor.
Robert Wilson'ın. \lrginia Wooirun ay-
nı adlı yapıtından uyarladığı 'Ortando'su
İngıliz o>uncu Miranda Rkhardson'ın
tek kişilik yorumuyla 13-17-19 ve 21
ağustos tarihlerinde, Robert Lepage'ın
yönettiği ve rol aldığı. Shakespeare'in
ölümsüz yapıtı Hamlet üzerine çeşitle-
melerden oluşan 'Elsinore' adlı oyun ise
12-16 ağustosta sergilenecek. lskoç-
ya'nın önde gelen tıyatro yönetmenlerin-
den John McGrath imzasını taşıyan 'A
Satire of the Four Estaites', 17. yüzyıl
ressamlanndan Nicolas Poassin'in yaşa-
möyküsünü konu alan. !Neil Bartlett'in
solo performansı'TheSe\«n Sacraments
ofNko|asPoussm%CarksSantos'un Ka-
talan dilinde sahneleyeceği. bir tiyatro-
opera-dans ve akrobasi gösterisi olan
'The SpJendid Shame of the Deed Badly
Done", Avrupa tiyatro yazınının önemîı
kalemlerinden BothoStrauss'tan 'günü-
müz için bir insanlık tragedyası" 'Time
andtheRoom', festival izleyicisinin ya-
kından tanıdığı PeterStein'dan birÇehov
uyarlaması olan'V'anya Dayı', festival sü-
resince sahnelenecek oyunlar arasında
yer alıyor.
50. Edinburgh Festivali'nin progra-
mında konserler önemli bir yer tutuyor.
Festivalin açılış konserini 11 ağustosta
iskoç Kraliyet Orkestrası gerçekleştire-
cek. Orkestraya Edinburgh Festival Ko-
rosu eşlik edecek. Festivale Nevv York Fi-
larmoni Orkestrası, Oslo Filarmoni Or-
kestrası, Rusya Ulusal Orkestrası gibi
büyük orkestralarkatılıyor. Festivalin en
önemli konserleri arasında ise şef Cla-
udio Abbado yönetimindeki 'Gustav
Mahler Gençlik Orkestrası'nın, roman-
tik besteci Arnold Schoenberg anısına
verecegi konser ıle ünlü Alman şef Kurt
Sandcriig'ın yönetimindeki Filarmoni
Orkestrası'nın ko/ıseri gösteriliyor.
Ünlü Italyan sanatçı Maddalena Crip-
pa, Arnold Schoenberg'in ünlü yapıtı
'Pierrot'yu 24-25 ağustos tarihlerinde
yorumlayacak. Crippa, konserinin 'Se-
ven Canzonas' başlıklı bölümünde ise
1919-39 yılları arasında popüler olan
Italyan halk şarkılannı seslendirecek.
Nevv York Filarmoni Orkestrası ise.
şef Kurt Masur yönetiminde 17 ve 18
ağustosta günlerinde birer konser vere-
cek. Amerika'nın en büyük orkestrala-
nndan biri olan Nevv York Filarmoni,
konserinde Prokofiev ve Çaykovski'nin
yapıtlannı seslendirecek.
Festival süresince. çeşitli seminer, söy-
leşi ve aralannda Edinburgh Festiva-
li'nin 50. yılı dolayısıyla hazırlanan'fes-
tKal serglsi'nin de bulundugu 50'yi aş-
kın sergi düzenlenecek.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
0 Yıllar...
Akıp giden zaman. geçmişin olaylarına kaçınılmaz
olarak hep farklı görünüşler kazandırıyor. insan, ta-
zelıği içerisinde birer acı kaynağı niteliğiyle duyum-
sadığı kimi yaşantıları sonradan, yaşamının daha ile-
ri evrelerinde, neyın nasıl olması gerektiği bağlamın-
da çok değerli ipuçları olarak değerlendırebiliyor.
Belki de yaşam. bu değerlendirmeler yapılabildiği
ölçüde anlam kazanıp boşuna yaşanmamış olabili-
yor.
Istanbul Üniversitesı Hukuk Fakültesi'nde geçen
öğrencilik yıllarım, hak. hukuk ve adalet bağlamında
neyin nasıl olması gerektiğinin öğretildiği yıllar ol-
muştu.
Buna karşılık neyin nasıl olmaması gerektiğine iliş-
kin en değerli deneyimlerimden bazılarını. üniversi-
teyi bitirdikten hemen sonra. aynı fakültede beş yıl
süren asistanlığım sıras.nda edindim.
Dönem. dünyayla bırlikte ülkemızin de 68 olayla-
rını yaşadığı dönemdi. Yeni hesaplaşmalar, yeni coş-
kular, yeni umutlar ve yeni düş kırıklıkları birbirini baş-
döndürücü denebdecek bir tempoyla izliyordu. Böy-
le yoğun ve çalkantılı dönemlerde oyuncuların han-
gi rolleri ne kapsamda ve ne gıbı amaçlarla oynadık-
larını hemen saptayabilmek. genellikle olası değildir;
bu değerlendirmeler çoğu kez ancak sonradan, olay-
lardan doğrudan kaynaklanan coşku yerini uzak ya
da yakın geçmişle hesaplaşmanın soğukkanlılığına
bırakınca sağlıklı biçımde yapılabilır.
O yıllarda en unutamadığım deneyimlerden birini,
aydınlarca hep "devrımcı" diye adlandırılan bir öğ-
retim üyesinin fakültemızin dekanhğına seçilmesinin
ardından yaşamıştım. Fakültede "tamgün çalışma"y\
sağlamanın, yeni dekanımızın bırincıl amaçları ara-
sında olduğu belirtılmıştı. Gerçi yeni dekanın o za-
manki hemen bütün "yakın" çevresı, yine o zaman-
larsayısı kabarık olan özel yüksekokullarda ders ver-
mekte olduklarından, bu amacın nasıl gerçekleştiri-
leceğini merak ediyordum. Ama madem kı devrim-
ciydi. o halde çevresi yakın olsun uzak olsun, her-
halde ilkelerinden ödün vermeyecek, diye düşünü-
yordum. Gelgelelim dekan işe. özel yüksekokullar-
da ders veren yakın çevresınden ya da bağımsız avu-
katlık büroları açmış olan yakın çevresinden değıl, fa-
kat benden başlamayı yeğledi. O sıralarda bütün so-
rumluluğu bana ait olan evime ve anneme yalnızca
asistanlık aylığı ıle bakabılmem olanaksız olduğun-
dan, zaman zaman evımde ticari çeviriler de yapıyor-
dum. Yine o günlerde, Türk Hava Yollan'nda, yüksek
düzeyde birgörevde çalışan ve benim durumumu bi-
len bir dost, şirketin Almanya ıle ilgılı bir davasının bel-
gelerını bana çevirtmekteydı.
Günlerden bir gün beni mekamına çağırtan dev-
rimci dekan, benim "dışarda" çalıştığımı haberaldı-
ğını, bu nedenle hakkımda "soruşturma" açtıraca-
ğını bilirdi.
Doğrusunu söylemek gerekirse, benı seçmekte
haklıydı; çünkü ben. ne milıtan olabılecek kadar yü-
reklıydim ne de sırf "kendımı göstermek" için sık sık
çevresinde dolanıyordum.
O dekan, soruşturma açtırtmasına yetecek kadar
süre makamında kalamadı. Ama ben. bu olayın er-
dem ve ahlak anlaytşımda açtığı yaranın sızılarını
uzun yıllar beraberimde taşıdım. Şimdi. o yıllarda o
dekanın en güvendığı solcu öğrencılerden -ve öğren-
ci liderlerinden- biri, bugun ise en büyük sağ parti-
lerden birinin başkanının sağ kolu olan kişiyi ne za-
man televizyonda görsem. o eski yaranın yine sızla-
dıöını hisseder gibi oluyorum...
fzi hep kalan deneyimlerden birini de, Istanbul Üni-
versitesi'nin Beyazıt'taki merkez binasının öğrenci-
lerin işgali altında olduğu günlerden bırinde yaşamış-
tım. Bina, polis kuşatması altındaydı. Birkaç asistan
arkadaşla birlıkte aracılık yapmamız üzerine polis
yetkilileri, öğrencilerin iki saat içerisinde üniversite-
nin Süleymaniye kapısından çıkıp dağılmaları koşu-
luyla kimseyi gözaltına almayacaklarına söz vermiş-
lerdi. Biz, olası bir polis saldınsına karşı in taşlar top-
lamış olan öğrencileri dağılmaya razı etmek için dil
dökerken, başka bazı asıstanlar. "devrım uğnınage-
rektiğinde ölüneceğını" söyleyerek öğrencileri kal-
maları yolunda yüreklendiriyorlardı. Sonunda öğren-
ciler dağıldılar. polis de sözünü tuttu ve o gün kim-
seye dokunmadı. Sonraki yıllarda o günün devrimci
asistanları arasından burslu olarak Amerika Birleşik
Devletleri'ne, Fransa'ya ve başka ülkelere gidip uzun
zaman kalanlar oldu. Devrim uğruna gerektiğinde
"ölme" işini ise kımi öğrencılerine bıraktılar...
Evet, o yıllar, örneğin kendi öğrencilerimizin mev-
lit şekerierinden tatmak zorunda bile kaldığımız o yıl-
lar, bir bakıma aynı zamanda her şeyin birbirine ka-
nştığı, değerlerin ve erdemlerin kuyusunun kazıldığı
ya da insanlık adına ığrenç maskelere dönüştürüle-
bildiği yıllardı.
Ve o yıllan yaşamış olan bizler, geçmişimizle ve
kendimizle gereken hesaplaşmayı çok daha önce,
çok daha mertçe yapabilseydik. bugün belki de üç
ölüyle sona eren bir bayram gününün ardından;
"Neyse ucuzatlattık!" diyecek kadar insanlığımızı yi-
tirmiş olmayacaktık!
GOKKUŞAGI BASIN YAYIN
Dr. Emin Paşa Sok. Kardeşler Han
No: 16 Kat: 3 Cağaloğhı - Kt uıbul
Tel: (212) 519 39 32