Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 NİSAN 1996 SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Ankara Sanat Tiyatrosu, Yeşim Dorman'ın 'Kardeş Sofrası' adlı oyununu Rutkay Aziz'in yorumuyla sahneliyor
Üretenlerîn yîyenlere başkaldınsı
AYŞEGL'L V1KSEL
Ankara Sanat Tıyatrosu'nun buyılkıye-
ni oyunu. yazar oyuncu Yeşim Dorman'ın
kalemindençıkmış tazebiryapıt. Dorman.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tiyatro
Bölümü'ndeöğrenciyken Sedat Veyis Ör-
nek'in çalışmalanndan yola çıkarak düzen-
lediği "Ölüm-Düğün-Doğum" oyunuyla
Anadolu görenek ve geleneklerinin ritüele
dayalı özünû ve biçimini çağdaş tiyatro
sahnesine aktarmış. Yddınm Türker'le
birlikte yazdığı "Gölge L'stası" ile drama-
tik bıçemdekı becerisini kanıtlamışrı. Dü-.
gücünü ve yaratıcı zekâsını esprı üretme-
dekı yeteneğıyle buluşturmadaki becerisi-
ni ise televizyon için yazdıgı oyunlarda.
hazırlayıp sunduğu çocuk programlannda
gösterdi. Yaşama ve sanata "keyfince takı-
lan". özgürlüĞünden ödün \ermeyen sa-
natçı kişiliğini de tüm bu aşamalarda sür-
dürdü.
Dorman'ın tiyatro için sunduğu son üriin
olan "Kardeş Sofrası"nda. yazann sanat-
sal deneyimlerınin bır anlamda buluştuğu
görülüyor. Cç bölümden oluşan oyunun
son bölümünde. Anadolu halkbilimi üsrü-
ne yaptığı çalışmalardan ızler var. Oyunun
ilk iki bölümünde yer yer görülen drama-
tikanlatım. 1
*GöJgeU$ta«''ylaedındiğide-
neyimi yansıtıvor. Oyuna serpiştinlmiş
olan can alıcı espriler, onun televizyon
skeçlerinde yansıyan özgün muziplıginın
uzantılan. Kimi zamansa. hazırlayıp sun-
duğu çocuk programlannda olduğu gibi.
düşgücününakışmabırakıvenmşkendıni.
Kısacası Dorman. bu kez iyice "keyfînce
takılmış.." lyi mi etmi$?
"Kardeş Sofrası"nın kurgusu. her >ey-
den önce sinemanın olanaklannı ya da teîc-
nik donanım açısından gelişmış. bir tiyatro
uzamını gerektıriyor. Nicholas adlı genç
bir rahibin. ait olduğu Engizısyon dönemi
Fransası'nda (oyunun "Kathartar" başlık-
lı bölümü) gözlemlediği zulüm ve ihane-
te. durmadan okudugu kıtaplar yoluyla
"zaman tünelPne girerek ulaştığı Roma
döneminde (oyunun "Senatör Catilina"
bölümü) bir kez daha tanıklık etnıesinden
sonra. manastırından kaçıp birdenbire Çe-
tebi Mehmet'in egemenliğindeki Osmanlı
toprjklarına geçerek (oyunun "Bedreddi-
nUer" bölümü(sürdürdügüserüven. bir za-
man diliminden bir başka zaman dilimine.
bir kültürden bir başka kültüre geçişi gös-
teriyor doğal olarak. Bu geçişlerde seyir-
7
CŞİ111 I)ı>rıııan'ın 'Kardeş
Sotrasf nda. yazarın sanatsal
deneyimlerinin bir anlamda
buluştuğu görülüyor. Cç bölümden
oluşan oyunun son bölümünde, Anadolu
halkbılimi üstüne yaptığı çalışmalardan
izler var. Oyunun ilk iki bölümünde yer
yer görülen dramatik anlatım. "Gölge
Ustası"yla edindiği deneyimi yansıtıyor.
Oyuna serpi$lirilmiş olan can alıcı
espriler. onun televizyon skeçlerinde
yansıyan özgün muzipliğinin uzantılan.
Kimi zamansa. hazırlayıp sunduğu
çocuk programlarında olduğu gibi. düş
gücünün akışına bırakı\ ermiş kendini.
Kısacası Dorman. bu kez iyice
"keyfince takılmış." lyi mi etmiş?
cinin düş gücüne destek olacak birgörsel
çarpıcılık. \ urucu bır görsel -belki de işit-
sel- değişiın gerekivor. AST"ın sahnesinin
geiişmiş. teknik donanımdan yoksun oldu-
ğunu söylemeye gerek yok. Şaşırtıeı olan
ise görsel v urııculuğa öneın vermesiyleta-
nınan yönetıncn Rutkay .Aziz'in bu geçis-
leri neredeyse bır çocuk oyunundaki kadar
yalın biraniatımla kotarmışolrmısı. Bune-
denle. bır zaman diliminden ötekı zaman
dilimine geçişte değişen tek görsel öğe.
yalnızca giysiler.
Micholas'ın görsel uıruculuğu olmadı-
ğı gibi. herhangi birgerilım de içermeven
vaşantısını oluşturan iiç cpısod. valnızca
leınel ızlek açısmdan koşutluk gösteriyor.
Sahnede yansıttlan her üç toplumda da ege-
men sınıfın baskıcılmı \e sömüraenliöi ile
ezilen sınıfın başkaldırısı dile getiriliyor.
Ezenlerin ezilenler karşısındaki en büyük
silahı. îjiddet kullanımı ve ağır vergiler...
Böylece Dorman. tarıh boyunca hiç değis.-
memiî olan egemen sımf sömürülen sınıf
çelişkisini veçatışınasını vurguluyor. Nic-
holas. hazır zaman tüneline girmişken bi-
raz da bize daha yakın çağlara uzansa da-
ha nekoşutluklar bulunabileeek. ama Dor-
'Kötübir Türkfilmi,kötübirAmerikanfilminden iyütir'
DLVGL DURGUN
Sinema izleyicisinin ufkunu genişleten.
farklı ülkelerden sinemacıları ve ürünle-
rini gözler önüne seren bir fesiival daha
sona erdi. 15. Uluslararası Istanbul Filın
Festivali. çoğu ödiillü yeni filmlerin yanı
sıra sinema tarihinden ömekler. ustaların
elinden çıkma sinema klasiklerinin yeral-
dığı. 5 kıtadan I60'a yakın filmle dünya
sinemasının genis bir panoramasım sun-
du sinemaseverlere. Festival izleyicilen-
nin ilgi gösterdiklerı bölümlerden bin de
'Avrupa Festivallerinin En Jyileri" başlıgı
altında gösterilen ödüllü Avrupa filmle-
riydi. Böylelikle festı\al süresince Avru-
palı konuk sinemacılann da dıle
getirdigi A\ rupa sinemasının var-
lıgını sürdürme mücadelesine ta-
nıklık etme şansını buldu festival
izleyicisi.
1989 yılında A\rupa Konseyi
bünyesinde kurulan ve Amerikan
fılm hegemonyasına karşı A\ rupa
sinemasını korumayı amaçlayan
Eurimages'ın (A\rupa Sinema
Yardım Fonu) Türkiye temsilcisi
FanıkGünaltay "a göre Amerikan
sinemasının hegemonyasının sür-
düğügünümüzde. Türk izleyicisi-
ne farklı dünyalardan pencereler
açan Istanbul Film Festi\ali gide-
rekdahaönemli birtşlevi üstlenıyor. (Jlus-
lararası jüride görev alan Günaftay. festi-
valin "hem genç hem deçok deneyimli bir
anlaytşJa'düzenlendiginedikkatçekerek;
festi\al bünyesinde gösterilen 1995 Can-
nes Gençlik Ödülü salıibi 'Bye Bye" (Ka-
rim Dridi). Portekizlı yönetmen JoaoCe-
sar.Montelro'nun 1995 Venedik Film Fes-
tıvali'nde Jüri Özel Ödülü alan *Bir Tan-
nKomedisi'adlı filmlerin Eurimagesdes-
tegini aldığını anımsatıyor.
GeçmişyıllardaEunmages'dan yardım
alan 'L muda Yölculuk', 'Cüzellik Çagı'\ e
son olarak Hollandayapımı '.Anfonia'sLi-
ne'ın yabancı film dalında Oscar ödülü-
ne degergörüldüğünü belirten Günaltay a
görebu başanlı sonuçlarda Eurimages'ın
A\ rupa sinemasında olduğu kadar dünya
sinemasında da öneınli bir konuma ula:?-
tığını gösteriyor.
A\rupa sinemasının kuıumsal alanda
müeadele gelıştirmesının gerekliliginden
söz eden Günaltay. bu mücadelenin hem
Avrupa boyutunda kurulmuş olan kurum-
lar hem de iifkelerin kendi yasalarında
baş\ uracaklan bırtakım düzenlemeler ile
birlikte yürütülınesinden \ana.
Türkiye, sınıfın tembel öğrencisi
"Amerikan sineması çok kurnazca he-
at'monyasını sağlamlaşrırmak için görsel
kurulu? olan Eurimages'da Türkiye'nin
•sınıfin tembel öğrencisi'rolünü oynadığı-
nı söylüyor. Bunun nedeni de Türkiye'nin
geçen yıllardaıı bırıken borçlanyla birlik-
te yıllık aidatlarmın önemli bır kısmını
hâla ödememesi "Eurimagcs hükümetier
arası kurulmuş bir fon olduğu için hükü-
metlerin ödedikleri fonlaria ayakta kala-
büiyor. Bugiine dek Türkiye'\i ilgilendiren
projelerde toplam 28 mihnn Fransı/ Fran-
2i desteksağlandı.'Şimdiden 'Ağır Roman'
projesine 1.5 mihon Fraıısız Frangı
yardım ve sinema salonu bayııa da 20*0
bin Fransı/ Frangı yardım >erilecek.
Tabii, Türkiye borçlarını ödeme konu-
sunda daha ririz bir fuıum izlersc."
Son olarak Mustafa.Altıoklar'm "Istan-
#ıst
-/ter
deyicinin aynada artık farklı yansımalar görmek
'istediğıni vurgulayan Eurimages Türkiye
. temsilcisi Faruk Günaltay. her türlii denemeye
açık Türk filmlerinin yapılması ve Türk
sinemasının ayakta kalabilmesi için önemli bir
desteğin de kamudan gelmesi gerektiğini
belirtiyor.Ulusal sinemanın ayakta durması için de
yılda en az 30 fiim üretiimesi gerektiğini söylüyor.
\e ekonomik stratejiler geliştiriyflr. Ame-
rika'da yılda -WN)filmarasından dünyayı
fethetmek üzere uluslararası sinemalara
pazaıianan filmlerin ortak özelliği görsel
zenginliğe sahipolması. Bu zenginiiği filın-
de kullanılan karelerin mümkün olduğun-
ca bol sayıda olması sağlıyor. Seyirei böy-
le bir fllmde görsel bir enflasvonla karşı-
laşıyor \e uyuşfurucu madde almışçasına
bir görünrü bombardımanına tutuluyor.
Bu tek yönlü. standart bir estetiği içeren
filnuer karşısıuda Eurimagesgibi kuruluş-
lara her zamankinden daha çok ihtiyaç
var"diven Günaltav. hükümetler arası bir
hul kanatlanmın Alnnda' \ e Krsin Per-
tan'ın 'Kuşatma Altında Aşk' adlı film-
lennemaddi destek veren Eurimages. bu
hafta içerısınde düzenlenecek bır toplan-
tıda Aüf ^ ılmaz, Ömer KaMir \e Banş
Pirhasan'ın proıelerinielealacak. Aneak.
söz konusu desteğin alınabilmesı için
Kültür Bakanlığı'nın bir an önce borçla-
nn ödenmesı konusunda girisimlerde bu-
lunması gerekiyor. Sinemayı 'toplumlann
ay nası" olarak tanımlayan Günaltay. günü-
ınüzde sinemanın yalnızca orta sınıf
Amenkan toplumunun yaşam biçimini,
hayallenni yansıttığını düşünüyor. Izleyi-
cınin aynada artık farklı yansımalar gör-
mek istediğini söyleyen Günaltay. Avru-
pa sinemasından nitelikli örneklenn yanı
sıra yenılikçi. her türlü denemeye açık
Türk filmlerinin yapılması için bir dizi
önende bulunuyor. "Kotü bir Türk filmi
izJemek. kötü bir Amerikan filmi izJemek-
ten daha i>kür"görüşün ü sa\ unan Güna1-
tay'a göre ulusal sinemanın uluslararası
ölçütleri yakalayabilmesi için bu alanda
etkinlik gösteren yaratıcı güçleri (sena-
rist. yönetmen. prodüktör \s.) destekle-
ııiek ve sinema üretiminı teşvik etmek ge-
rek. "Dar ufuklu bir yaklaşımla Türk si-
nemasının sorunlan çözülemez. Bugün
Türk sinema salonlart Amerikan filmle-
rinin isn'lasfna uğramış durumda. O\sa
ulusal sinemanın ayakta durma-
sı için yıMaenaz30 film üretiime-
sigerekiyor. İ'retim olma/sa, baş-
vapıtlar ortaya çıkmaz. Türk si-
nemasının ayakta kalabilmesi
için önemli bir desteğin de kamu-
dan gelmesi gerekiyor. Bu deste-
ğin yaratılması için Kültür Ba-
kaniığı başta olmak üzeresinema
kuruluşlan endüsrriyi sağlam te-
meller üzerine oturtmak için ça-
ba göstermeli.™ Tabii. sinema iz-
leyicisinin de meraklı. cokseslı-
liği talep eden bir bilinç geliştir-
11115 olması gerek. Günaltay"ın bu
alanda ılginç birönerisi var: "Fransa'da
ortaöğredm okullannda Fransız sinema-
sı \e Avrupa sinemasının ünlü klasikleri
özel seanslarda gösterüıyor. Niye böyie bir
şey Türkiye'de yapılmasın?"Günaltay.
Milli Egitim Bakanlığı ve Kültür Bakan-
lığı'nın ortaklaşa yüriitebilecekleri bu
projenin Türkiye'de uvgulanması duru-
munda 'çok genç bir seyirci' olan Türk se-
yircisinin Osman Seden'in. Atıf Yıl-
maz'ın. Metin Erksan'ın fılınleriyletanı-
şıp kendı kültüründen yola çıkarak dünya
sinemasını daha iyi yorumlayabileceğini
düşünüyor.
T T
ınan. oyunu beş yüz yıl öncesinin Anado-
lu topraklarında. görecelı olarak neşeli bir
biçimde bitirmeyi seçmiş.
Niko'nun Anadolu'ya adım atmasıyla
göstenneci seyirlik geleneğimizin tüm
öğeleri art arda sıralanıyor ve bir dolu ıniğ-
ferli adamın göz gözü neredeyse görmez
sahne alacakaranlığında birbirine karıştıjrı.
tumturaklı söyleşimlerle bezeli "Senatör
Catilina*1
episodunun ardından rahat bir
soluk alıyor seyirci. Üstelik sahne de ay-
dınlıga boğuluyor Anadoluda geçen sah-
nelerde. (Çünkü "Katharlar" \e "Senatör
Catilina" bölümlerinde göziemlenen "iha-
net" Anadolu'nun Bedreddiniler'i bağla-
mında geçerlideğil.) Oyunun son bölümü-
nü(Neikinci yansını)ilk bölümünden a>ı-
ranbuözellik, yazann yüreğini umutla dol-
durmuş besbelli ve ezilenlerin yenilgisiy-
le sonuçlanan ilk iki bölümden sonra. da-
ha iyimser bir bakış açısı benimsemesini
saglamış.
Daha yoğun işbirliği olabilse^di
Aynca gösterinin ikinci bölümüne oyu-
nun yalnızca üçte biri kaldıgı için oyuna
görsellik kazandırmak. böylece bu son bö-
lümü biraz daha uzatmak gerekliliği doğ-
muş. Bu nedenle de. sahnede yelken aç-
maktan samah gösterisine dek. öteki bö-
lümlere çok görülen tiyatrosal zenginlik
art arda kullanılmış. İlk bölümünün halk-
tan kahramanları ofan Katharlar'ın halk
şarkıları. danslan, oyunlan yok muydu aca-
ba? Görsel ve işitsel çarpıcılığa olanak ta-
nıyan ögelerin metnin yalnızca son aşama-
sında yer almasıyla oyunda anlanı kayma-
sı olduğu gibi, sahneleme açısmdan da tar-
tım ve estetik denge bozulmuş.
Oyunun Anadolu topraklarında. umutlu.
en azından inançlı bir "son"a ulaşınası. ya-
zann amacı konusunda sorular sorduruyor
insana. Yazar ne söylemek istiyor? Ni-
ko'nun kendi dininde bulamadı|;ı dostluk
veeşitlik ortamına Bedreddiniler'in herke-
se açık "kardeş sofrası"nda kavuştuğunu
mu? (Bu seçenek dogruysa "Romaepiso-
du"na ne gerek var?) Ya da Anadolu'nun
"bilge" dünya görüşü ve inançlı direnci yo-
luyla ezilenlerin ezenler karşısında daha
güçlü olacağını mı? (Bu seçenek dogruy-
sa, "ikibinedört kala" Anadolu'da hiç "ea-
len"kalmamışolmalı). Yadailkikibölüm-
de \urgulanan "ihanet" (kalleşlık) olgusu
karşısında duyduğu tiksintı mi yazarı temiz
yürekli Anadolu insanını kucaklamaya it-
miş? (İlk episoddakı Katharlar. temiz yü-
rekli insanlardeğil miydi
1
.') Ya da yazar. ilk
iki bölümde Müslüman mahallesinde sal-
yangoz satınış olmaktan sıkılmış da çok
daha yakından tanıdığı bir kültürün sıcak
ortamında çok daha rahat kalem oynatabi-
leceğini mi düşünmüş?
Oysa. sahneden salona yaydığı sıcaklı-
ga karşın. oyunun en başanlı episodu, son
bölüm değiİ. Kanımca. kiji çizimi. söyle-
şim düzeni. kaı>ıtlıklann veçelişkilenn be-
lirlenmesi, play dizisinin kurgulanması.
güldürü ile dramın dengelenmesi açısm-
dan oyunun en ııstaca yazılmış bölümü. ilk
bölüm. Yazar. bu episodda yozlaşma. hun-
harlasma aşamasını yaşayan. sömürgen-
leşmiş din kurumunun. Tann inancını öz-
gürce benimseınış. dirençli emekçiler kar-
şısında uyguladıgı baskı \e şiddetin deh-
şetini. basarılı bır "tarihsel ve kültürel
uzaklık" yoluyla güncelleştırmeyi başarı-
yor. Bu episodun oyunun en yetkin bölû-
müolmasında. başrahibi oynayan .NuriGö-
kaşan ile Nicholas'ı oynayan Burak Soy-
gazi'nin katkısı da büyük. Üstelik. Hakân
Dündar'ın yuvarlak bir platformdan olu-
şan -orta alan" tasanmı, bu episodda öte-
ki episodlarda olduğu denli kısıtlayıcı de-
ğil. Henüz oyunun başı olduğu için seyir-
ci, platforma çakılı sopaların çıkanlıp ce-
şitli amaçlarla kullanılmasının getirdigi
tekdüzeliğin bilincine de varmamış daha.
"Katharlar" episodunu izleyen episodlar-
da, platformun kısıtlayıcılıgı i) ice ortaya
çıkıyor: Giri-j çıkışlar iki yandan: oyun.
platform üstünde... Rutkay Âziz'in AST'ın
sınırlı sahne uzamını bile nice oyunda. ni-
ce başanyla degerlendirdiğini bildigimiz
için. sahne uzamının kullanılışındaki tek-
düzeliğe şaşmadan edemiyoruz.
Yapımdan iz bırakan başka neler var?
Nicholas Niko'yucanlandıran BurakSoy-
gazi'nin oyunu baştan sona saran sevimli.
abartısız oyunculugu (bu rolde artık Mete
Ayhan'ı izleyeceksiniz). Altan Erkekli'nın
keyifli "Deniş" yorumu. Deniş'le Ni-
ko'nun "yelken gerip denize açüdığı" sah-
ne... Keşke sahneleme aşamasında oyunun
iletisini de. sahne olayının estetik dengesi-
ni de sağlanılaştıracak daha yoğun bir ya-
zaryönetmen/çevre tasanmcısı işbirliği
yapılabileydi. ortaya konan emek daha çok
degerlenecekti kuşkusuz.
Ozdemir Altan'dan 6
Soyağaçları'
Kültür Servisi - Ozdemir .AJtan.
1992-1995 yıllan arasında
gerçekleştirdiği "Soyağaçlan"
serisini 26 nisana dek Ankara'da İş
Bankası Sanat Galerisi'nde
sergiliyor. 1956 yılında Istanbul
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi
Resim Bölümü'nü bitiren \e 1962
yıhndan bu yana aynı kurumda
öğretim üyesi olan Prof. Ozdemir
Altan'ın sergide yer alan
lesimlerinin kökeni. 1988 yıhndan
itibaren gerçekleştirdiği büyük
boyutlu panolara da\anıyor.
Sanatçı. düşünce ile sanatsal
espasın birbirinden farklı ka\ram.
köken. yapı ve ınantıkların
birleşmesiyle oluştuğunu uç
noktada kanıtlamak için bir
rastlantısal birleşnie yöntemi
geliştirdi. Büyük boyutta ve çok
sayıda kişiyie yapılan bu
çalışmalarda ortaya çıkan binlerce
rastlantısal ayrıntı. sanatın, desen.
valör. renk armonisi.
kompozisyon. ritm gibi zorunlu
sanılan uygulamalara hiç
başvurmadan da oluşabileceğini
gösterdi. "Soyağaçlan". Ozdemir
Altan'ın. N9İ yılında
gerçekleştirdiği iiçüneü panosuııda
somut olarak belirdi. Altan.
üçüncü panosunda. daha önceki
panolannda olduğu gibi çeşitli
sanatçılara ısnıarladığı parçaları
kullanmış. ancak bu kez. panoyu
oluşturacak parçalann yerlerini ve
numaralannı önceden belirlemişti.
Bu panoya Altan'ın katkısı ise
gelecek parçalarla kontrast
oluşturacak bir "sayağacı" fonu
oluştunnasıydı. Sanatçının.
1992'de gerçekleştirdiği son
uygulamasmdaki yenilik ise
parçalann. protesyonel
sanatçılarla birlikte. çocuklara.
amatörlere ve resimle hiçbir
ilişkisi olmayan kişilere de
ısmarlanmış olmasıydı. Ozdemir
Altan'ın 1992 tarihli bu panosu. Iş
Bankası Ankara Sanat
Galerisiııdeki serı:ide veralıvor.
S A L I T O P L A N T I L A R I
ÇOK PARTfU DÜZEMN 50. YILINDA TÜRKİYE
NÜFUS VE GÖÇ
HAREKETLERİNIN
TOPLUMA ETKİ5İ
Dede Efendi Yılı etkinlikleri açıklandı
Kültür Senisi - Kültür Bakanı
AgâhOktayGüner. 1996yılının Kül-
tir Bakanlığı'nca 'Dede Efendi" yılı
ian edilmesi nedeniyle düzenlediğı
basın toplantısında. 'Dede Efendi ^1-
1' erkinliklerini tanıttı.
Basın toplantısında gazetecilerin
sjrularını yanıtlayan Güner. birgaze-
t<cinin "geçen günlerde 'evrensel kül-
tirü paçavra edeceğiz" seklindeki be-
yınınızdoğru mu"sorusuna. böyle bir
beyanda bulunmadığını iddia ederek.
"İnsanın bunu demesi için Mazhar
CSman'dan rapor alması la/ını. Be-
nm asıl vurgulamak istediğim, dünya
br kültürsavaşına doğnı gidiyor. Tek-
nolojinin ileriemesiyie gelişmiş ülke-
ler. kültür ürünlerini hızlı bir şekilde
tüm dünyaya yayıyorlar. Türkiye'nin
debu küJfürempen aJizmine uğrama-
ması için kendi kültür değerlerine sa-
hip çıkması \e o degerleri çağın gerek-
lerine uygun olarak sunması gerekivor.
Ybksa. gelişmiş ülkelerin külriiıieri
karşısındaeziliriz"\anıtını verdi. Gü-
ner. \ehrr N'ayınları arasından çıkan.
Saint-Euxpery'nin 'KüçükPrens'ad-
lı kitabının yenı baskısında Atarürk
düşmaniığı yapıldığını anımsatan bir
basın mensubunuıı Kültür Bakanlı-
ğı'nın bukonııdanasıl bırçalışmaya-
pacağına ıhskin sorusuna ise bakan-
lıkça \apılacak bir incelemeden son-
ra gerekli soruşturmanın yapılacağı
belirtti. Güner. Atatürk'ün insancıl
yönlerinin bugüne dek ele alınmaına-
sını da büyük biryanlış olarak değer-
lendirdi. Dede Efendi Yılı etkinlikle-
ri kapsaınında. Kültür Bakanlığı'na
bağlı 9 klasik Türk müziği korosıı \e
2 ta>a\ \ uf müzığı koroMi yıl boy ııııca
programlannı ağıılıklı olarak Dede
Efendi'ye ayıracaklar. Dede Efendi
küllKatı.dev let vayını halinegetirıle-
rek ilgilılerin kullanımına sıınulacak.
Kültür Bakaniığı. Dede Efendi yılı ne-
deniyle bir 'Türk Müziği Beste ^rış-
ması'düzenlivor. Dede Efendi'nin va-
şamınıdramatize eden bir tiyatro ese-
ri yazdırılacak. 'Dede Efendi Operası
ile Dede Efendi Senfonik Şiiri" beste-
lenecek. Kültür Bakanlığı-TRT işbır-
liğiylegerçekleştirilecek. Dede Efen-
di'nin yaşaınını konıı alan bir sinema
filmi çekilecek. Dr. Yılmaz Öztu-
na'nın hazırladığı 'Dede Efendi' kita-
bının »enişletilmiş baskısı yayımla-
nacak.İTÜ Dev let Türk Müziği Kon-
servamvan ile işbirliği halınde 'Dede
Efendi Sempozyumu' «erçekleştirile-
cek. Dede Efendi'ninIstanbul Sıılta-
nahınet'te yaşadığı ev ise 'Dede Efen-
di Türk Müziği Müzesi* haline uetiı i-
lecek.
ŞAHİN ALPAY
KONUŞMACILAR
NERMİN ABADAN-UNAT, SUNDAY ÜNER
16 NİSAN 1996 SAAT: 18.3O
YAF'I KREDI
K I. I. T C
r
R
Vapı Kredı Sermet Çlfter Kütûphanesi
Isokü! Cadaesi 285 Beyogiu 80050 IsUnCui Teiefon: ICZl 2) 252 47 00/440-245 20 41
SsJı Toptantıtan'nı. ısîeyen h&rkes jcretsiz alarak ız/eyebılır.
YAPI KREDi
ALINTILAR
TAHSİN YL CEL
Yüzdeli İnançlar
François Mitterrand, kendisiyle yapılmış uzun bir
soyleşiden oluşan "Memoire â deux voix" (iki Sesli
Anı, 1995) adlı ilgınç yapıtta, geleceğe ilişkin öngörü-
leri sorulunca, bilim ve teknik alanındaki gelişmelerin,
insanlan farklı bir üretim toplumu tasarlamak zorun-
da bırakacağını, bu toplumda "ekinsel"ir\ gittikçe da-
ha önemli bir yer tutacağını kesinledikten sonra,
"Inançyokluğu, tarikatlann çoğalmasına yol açacak"
diye ekliyor. Doğrusunu söylemek gerekirse, öngörü-
nün bu son bölümü biraz şaşırtıyor insanı. Bilimsel ve
teknik gelişmelerin kimi inançları zayıflatmasını az çok
doğal bulsak bile, genellikle iki kavramı birbiriyle öz-
deşleştirdiğimizden olacak. inanç zayıflığınm bir mes-
hep çoğalmasına yol açabilmesini anlamakta güçlük
çekiyoruz. Ama biraz düşünecek olursak, Mitterrand'a
hak vermemek de zor: "^elli bir inanç bağlamında, ye-
ni mezhep bir kopma ve. kapanma olduğu ölçüde de
bir bütünlenme ve açılma olarak tanımlanır genellik-
le, zayıflamış ya da yozlaşmış inançtan kaynağa, güç-
lü ve bozulmamış biçıme, an inanca dönme isteminin
ürünüdür. En azından, Hıristiyanlıkta "reform" eylem-
leri böyle gelişmiştir.
Bu saptama. eğer böyle bir şeye gereksinimiz var-
sa, inanç zayıflamasını tanımlama konusunda da ışık
tutuyor bize: Yozlaşma, bozulma, yanı arılıktan uzak-
laşma, yani yapıya kendisiyle aynı özden olmayan
öğelerin, diyelim ki politikanın. ekonominin vb kanş-
ması. Hiç kuşkusuz, dinsel inancın politikayı ve eko-
nomiyi yapısına katarak tüm toplumsal yaşama ege-
men olmaya yönelmesi biçimind*3
de. tam tersine, po-
litikayla ekonominin yedegine alınarak onlann sıra-
dan bir aracı gibi kullanılması biçiminde de yorumla-
nabilir bu durum. ama "Allahu ekber"\ bir slogana dö-
nüştürerek sıkılmış yumruğunu göğe doğru sallayan
delikanlının, politikayı inanca mı, yoksa inancı politi-
kaya mı bağladığını belirlemenin kolay olmaması bir
yana, her iki durumda da inancın tümüyle kendi ken-
disi olmaktan çıktığını söylemek gerekir: Bir karışım-
dır artık, eski saltık inanç değildir.
Greimas, "Du Sens //"de yer alan "Doğrulayım
Sözleşmesı'" başhklı yazısında, ineklerin kutsallığı ko-
nusunda bir Hindistan üniversitesinin öğrencileri ara-
sında yapılmış ilginç bir soruşturmadan söz eder. So-
ruşturmanın ilginçliği de düzenleyicilerinin "inanılabi-
lirfikyüzdeleri" çıkarmaya çalışmış olmalarından kay-
naklanır. Böylece öğreniriz ki. kimi öğrencî. yüzde yir-
mi beş oranında inanırineğin kutsallığına. kimi öğren-
ci bu oranı yüzde otuza dek yükseltir. Greimas, bu dü-
şük yüzdeli inanç karşısında. "(Öğrencilerin) bir yan-
dan inanırken, bir yandan da inanmadıklannı sapta-
makzonjndayız" der. sonra da sorar. "Karşıtların rast-
laşımı. kesinlikle olasısızlığı bir araya getiren karma-
şık terim olarak ortaya çıkan bu bulanık inanma olgu-
sunu birbiriyle uz/aşmaz nitelikte iki düşüngüsel bağ-
lama, sonuçta, bir arada var olan iki ekinbirime (epis-
teme) birden bağlanmastyla değii de neyle açıklaya-
biliriz?"
Kolaylıkla görülebileceği gibi Greimas, gerçekte bir
kesinlemeden başka bir şey olmayan bu soruyla, bi-
zim inançla başka değerler arasında bir karışım ya da
bulaşım olarak nitelediğimiz olguyu daha çok, zaman
içinde bir "yan yanalık" ilişkisiyle açıklıyor. Böylece,
açıklıkla anlıyoruz ki, Hintli üniversite öğrencisi, inek-
lerin kutsallığına yüzde yirmi beş oranında inanıyorsa
bunun nedeni, inanç evreninde dinsel verilerin de yer
alması: daha açık bir deyişle, örneğin bilimsel ve dü-
şünsel verilerin, dinsel verilerden daha ağır basması,
ama kendisinin bunu bir çelişki olarak algılamaması-
dır. Aydın Menderes'i bır an önce ayağa kaldırmak
üzere üç ayn iytleştirme yöntemine: hekimliğe. doğa-
ya ve duaya bir arada başvuracaklarını söylerken Er-
bakanhocamızın tutumu da üç aşağı beş yukarı Hint-
li öğrencinin tutumunu andırır: yüzde yirmi beş hekim-
liğe inanmaktadır, yüzde yirmi beş "doğal" dediği yön-
temlere. yüzde elli de duaya.
Ama, ister olumlu sayalım, ister olumsuz, bu yan ya-
nalık ilişkisi böyle sürdürülebilir mi?
Menderes'i iyileştirme yöntemlerine ilişkin açıkla-
malarına kulak vermiş olanlar anımsayacaklardır: Er-
bakan hoca, her üç yöntemi de geçerli saymakla bir-
likte, kesin çözümü duanın (dolayısıyla tannnın) sağ-
layacağmı söytüyor; böylece, kaşla göz arasında. yan
yanalık ilişkisinden bütünleyicilik ilişkisine geçerek.
değişik (çoğu kez de birbiriyle bağdaşmayan) alanla-
rın verilerini tek bir alanın; dinselin verilerine dönüş-
türmeye yöneliyordu. Biraz daha yakından bakacak
olursak çok iyi bildigimiz bir yaklaşım bu, yalnızca Er-
bakan hocamızın değil, Demirel'in. Özal'ın, Çiller'in
ve Yılmaz'ın askerlerinin sık sık sergiledikleri bir yak-
laşım; her şeyi inanca bağlayarak tuhaf bir toplayım
ve ayıklayım, içleyim ve dışlayım işlemine girişiyor;
Örneğin Charles Darvvin'i atıp Milton Friedman'a
kucak açıyorlar; örneğin Abdülhamit'e kucak açıp
Mustafa Kemal'i dışiıyorlar. Ne olursa olsun. oluşu-
muna giren yabancı öğelerin sayısı arttıkça. inancın
niteliği de düşüyor; bilimin, felsefenin, politikanın ni-
teliği de.
Öyle ki. Mitterrand'ın sözünü ettiği "tarikatlaşma"
ve Hintli öğrencilerin düşük yüzdeli inançian bile da-
ha tutarlı dünyalara özgü olgular gibi görünüyor.
TURK RESMINDE
OTOPORTRE SERGİSİ
16 NİSAN - 10 MAYIS 1 9 9 6
Y A P I K R E D I
SANAT GALERİSİ
Kıtrıs Şehıtler: Caddesı 1443. SoKak 46 Alsancak 3522C Izmrr
Teiefon 0232ı 463 56 28
Y/\P\ € KREDİ