Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17ARALIK1996SALI
14 KULTUR
PORTAL DİKMEN GURUN
Moda,aDaş vetiyatrolspanyol Altın Çağ tiyatrosunun ünlü
^azarlanndan olan Lopede V'ega "Fuen-
«e Ovejuna"yı 1614 >ılında yazmış.
1496'da bır köy halkının feodal yöneti-
•ne karşı ayaklanışını konu alması nede-
miyle dönemin önemlı yapıtlanndan. Top-
lumsal eleştirel bir halk oyunu.
Neden geldi aklıma "Fuente Oveju-
na?" .
Oyununbirsahnesınde, Frondoso. Fu-
ente Ovejuna meydanındakı genç köylü
kızlara scslenır **Tann sizi korusun za-
rif hanımefendiler." Bu beklenmedık ıl-
tifata gülüşen kızlardan bın sorar: "Bize
mi zarif hanımlar dijorsun?" Frondoso
yanıtlar- "EvetDönemeayakuydurma-
lıyız. Bugünlerde arnk körfer, tek gözlü;
şaşüar, şehla; topaliar. aksak... Sahtekâr-
lara, onuriu deniyor. Cahillere, bilgili; pa-
lavracılara işini bilir. Ağzı kalabalıklara,
ryi laf edcn; uzağı göremeyenler, keskin
'>i)Aü. Tembeliere çalışkan, işgüzarlara, iş
bitirici; şarlatanlara, becerikli... Korkak-
lar, yürekli oldular; çıkarcüar, dust; ap-
tallar, akıilı: saygısızlar ise sayguı..." Sü-
rüp gıdıyor bu lıste ve ardından eklıyor
Frondoso- "Bendemodayauyuyorum.'*'
Bizde de 1980'lerden başlavarak son
•ıllarda tırmanışa geçen çeş>tli "moda"*
•üzgârlan esmekte: Kapkaççılık moda-
ii, köşey dönme modası. yolsuzluk mo-
dası. uzîaşma modası, ratıng modası, ek-
ranlann kan göliine çevrilme modası,
lahmacun modası. döner modası. ara-
besk modası, kaçakçıya- katıle-vurgun-
cuya-hırsıza- onursuza "sayın" demek
modası... Bu örneklen çoğaltmak müm-
kiin. Toplumcayaşanmakta olan çökün-
tünün, kavramlar karnıaşasının, y itirilmek-
te olan değer yargılannın işarctlen. Bir
başka moda da adeta simgeleşen cep te-
lefonu. Her köşe başında, karada-deniz-
de- havada ve her tür sanatsal etkinlikte
cep telefonu varlığını olanca ağırlığıyla
hissettirmekte. Şopen. bir cep telefonu-
nun madeni sesine yenik düşebiliyor. Ve-
ya biroyuncunun sözleri telefon sesıyle
kesilebiliyor. Kısacası, cep telefonlan
süreklı sahne çalıyor.
Söz tiyatroya gelmışken; son zaman-
lann gözde modası da "alkış." Oyun sü-
1980'lerden
başlayarak son yıllarda
tırmanışa geçen çeşitli
'moda' rüzgârlan
esmekte. Toplumca
yaşanmakta olan
çöküntünün, kavramlar
kaımaşasının,
yitirilmekte olan değer
yargılannın işaretleri
bunlar. Tiyatroda ise
son zamanlann gözde
modası 'alkış'. Oyun
süresince yerli-yersiz
alkış. Oyun bitiminde
ayakta alkış...
Alkışlamak, alkışla
ödüllendirmek eylemi
de yaşamakta
olduğumuz toplumsal
karmaşa içinde sankı
anlamını yitirmek
üzere. 80 sonrasında
hızla tırmanan.
yaygınlaşan bastırma
ve uyutma politikalan
sanat alanmda da
sahne-seyirci ilişkisı
yönünden bazı değer
ölçütlerini aşağıva
çekiyor.
resince yerli-yersiz alkış. Oyun bitımın-
de ayakta alkış . Tabii ki bir sanat yapı-
tını alkışlamak. alkışlamasını bilmek gü-
zel bir şey. Alkış almak ise sanatçıyı
ayakta tutan ıtıcı güç. Ama alkışlamak,
alkışla ödüllendirmek eylemi de yasa-
makta olduğumuz toplumsal karmaşa
içinde sankı anlamını yitirmek iizere. Al-
kışı sanatlannın gücüyle hakeden yapıt-
lann. kişilenn vanında. sıradan hatta sı-
radan bıle olamayan, oyunlar aynı yo-
gunluktaki alkışlarla kesıliyor O yetmi-
yor. perdeler ayakta alkışlarla ıniyor. Ko-
lay beğeni, seçicı olmamak, her venlenı
almak.. İstısnalar kaıdeyi bozmaz: genel-
de bu yaklaşımın altında yatan nedenler,
kanımca "80 sonrasında hızla tırmanan,
>a>gmlasan bastırma \e uyutma polıti-
kaiannın sanat alanmda da sahne-seyır-
ci ilişkisı yönünden bazı değer ölçütle-
rini aşağıyaçekmesıylcbağlantılı, 1%0'la-
nn '70*lerin sorgulayan dinamik seyirci-
sının yerinı 1980'ler. '90'larda farklı bir
seyırcı almıştır. Böylesi birdeğişım, Tür-
kiye'nın yaşamakta olduğu temel çelış-
kılerden. temel sorunlardan ayn düşü-
nülemez. Tiyatro sanatını sosyo- kültü-
rel yapının bir parçası olarak ele aldığı-
mızda sahne ıle sevircı arasındakı etkı-
leşimle temel unsurlardan bin deyasam-
da yer alan v e bir anlamda onu bıçımlen-
diren tiyatro dışı performanslar ve bun-
lar arasındakı ilışkiler bütünüdur.
'Geleceğin seyireisi'
Günümüzün önemlı tıvatro tarihçıle-
rınden bir» olan B. McConahie der ki.
"Performans, her tür performans-futbol
maçı izlemekten, >cmek masası çc\ resin-
debir araya gelişc,riyarrovagidisedek uza-
nan bir \elpaze-toplumlar tarihini ince-
leyenler için önemli kay naklardır." M cCo-
nahıe'ye göre sahne ile seyircı arasında
var olan etkıleşimde temel unsurlardan
biri, o kişinın yaşamındakı performans-
lar bütünüdur. Bir başka deyışle; ınsan-
lann izledikleri oyunlardan tat alış gra-
fıklen. içinde bulundukları toplumsal
koşullardan kopuk olarak değerlendıri-
lemez. Sahne-seyirci ilişkısinde karşı-
lıklı şartlanmışlıkların etkisi yadsına-
maz.
1970'li yıllarda sahne-seyirci diyalek-
tiği pek çok kez ırdelenmış ve "gelece-
gin seyircisi" üzerinde durulmuştur. Gü-
na> Akarsu, "Geleceğin seyircisinin yara-
Ocı güciinc inanıyorum''derken bu seyir-
cinin yeni bıreşımlere varatağı görüşü-
nü savunmuştur ÖzdemirNutku'nunse-
yirci konusundakı saptamaları da dıkkat
çekieıdir "Oyuncu iJe seyirci arastnda-
ki yaşamı sağlayan kan dolaşımı kesildi-
gj anda tiyatro, <*>redilen bir \itrin du-
nımunu alır. Tiyatronun toplum içindc-
ki görevini sağlıklı ularak eide edebümek
için hiç kuşkusuz bu kan dolaşımını ye-
niden var etmek zorunludur."
Evet, bu kan dolaşımını hızlandırmak
için günümüzde ti> atro-izleyıcı etkıleşı-
mini çeşitli açılardan ıncelemek gerekır
Kaynakçu
1)İ3rue A. McConahie ""Redlızıngapost-
positivıst Theatre History" NTQ August
1994
2)Günay Akarsu "Soruşturma", YenıOr-
tam, (ONısan 1974
3)ÖzdemırNutku "Tıvatromu/u Yenılo-
mede llk Adını NeOlması". Türk Dıh. Ara-
hk 1972.Sayı255
Irlandalı Ross Daly, müziğini klasik müzik ve halk müziği gelenekleriyle oluşturuyor
Yıınanistan'da 6
AkdenîzJi' müzisyeıı
FERRUH YILMAZ
LONDRA - Yunanistan'da
1970'li yılların sonunda,
1980'li y ıllann başında rönan-
sını yaşayan Rebetiko, Türki-
ye'ye ancak 80'lerin ortasm-
da geldi. 80'lennCostasGa\-
ras'ının 80'lenn başında yap-
tığı •'Rebetiko''filmi. müziğiv-
lebırlikte ancak 80'lı yıllann
sonunda Türk >eyırcısıne \e
dinleyıasıne ulaştı. Theodora-
(ds'ın müzı|:ı bıle. artık ken-
çlisi müziksel açıdan venmli-
liğinı yıtınp polıtıkaya soyun-
duktan sonra, Türkiye'de po-
püler oldu.
Kısacası Türkıye. kapı kom-
şusu Yunanistan'daki müzik-
sel geiışmeien çok uzaktan ta-
kip cdıyor. Oysa \unanistan
80'lerin başındap bu yana,
Türkıyelı müzik ızleyicileri
açısından oldukça ılginç bir
müzisyeni konuşu>or: lrlanda
asıllı RossDah. Daly, geçen) ıl
Istanbul'da bir konser de ver-
di, ancak. tanmmadığı için faz-
la ilgı çekmeden sessiz seda-
sız gelip geçti Istanbul'dan.
Ross Daly, her ne kadar ken-
disi "Dünya Müziği'' tanımla-
masına karşı çıksa da, Batılı
müzik dışındakı müzik türle-
nnı kısaca bu tanımlamayla
adlandıran çevrelerde olduk-
ça tanınan ve önemli bir isim
Ross Daly, ara sıra çıktığı Av-
rupa turlanndan sonra bu se-
fer de Londra'ya geldi Royal
Festıval Hall'de konser ver-
mek için. Daly"ye Londra kon-
serinde Lavyrinthos (Labirent)
grubundan 7 müzisyen eşlik et-
ti.
Ross Daly, Türkiyeli mü-
zik ızleyicılen açısından niye
ılginç'.' Bu soruya cevap ver-
mek için Daly'nin Londra'ya
getırdığı enstrümanlara bak-
mak yeterlı. Kendısı sırasıyla
R
Girit kemençesi, bağlama. la-
uto (perdeli Yunan udu), rebab,
Hint sıtari ve Afgan rebabi ça-
larken. îranlı Keyvan Chemi-
ranizarb (tran darbukası), Sok-
ratesSinopulosklasık kemen-
çe ve lauto. Stelyos Fetrakis
divan sazı. Girit kemençesi,
lauto ve vıyolonsel. GiogosSi-
meonnides ney, Ruth HIII ben-
diriyle eşlik ettı Daly'ye.
Öncelikle kendi
mü/iğini çalıyor
La\ yrinthos'ta bugüne ka-
dar duymadığım tek Yunan
enstrümanı buzuki. Bu da
Daly'nin, müziğıru klasik mü-
zik \e halk müziği gelenekle-
n üzerine ınşaetmesı. Enstrü-
manlardan da anlaşılabilece-
ğı gıbı Ross Daly. Akdenız
müziği yapı>or. Her ne kadar
konserlerinde ve albümlenn-
de otantık Azen. Türk. Girit,
Arap. lran, Hınt ve hatta İrlan-
da parçalarına yer verıyorsa
da öncelikle kendı mii7iğinı
çalıyor Daly. Bu. iki anlamda
da geçerli.
Bırincisı Daly, her ne ka-
dar ilk dinlenişte otantik gıbi
gelse de. büyük çoğunlukla
Akdeniz, Baİkan. Orta Asya
ve \'akın Doğu ülkelerinın mü-
zik geleneklen üzerine ınşa
ettiği kendi bestelerını çalı-
yor. lkincisi de bu ülkelenn
tanınmış klasik müzik parça-
lannı ya da halk şarkılannı ça-
larken de bu şarkılan "otan-
tik" şekliyle yorumlamıyor.
Örneğın tanınmış bır lrlanda
halk şarkısını Girit kemençe-
sine uyarlarken. Gırıt'ten bır
parçayı da rebabla çalıyor. üte
yandan otantiklıkten kaçın-
ması bu şarkılan "bozdugu"
ve yenıden yorumladığı anla-
mına gelmiyor. Daly nin Türk
müziği yorumlannda. müzıs-
yenlerin Türk olmadığını an-
lamak bıle mümkün değil
Bu nedenlerden dolayı Ross
Daly'nin müziğini herhangi
birtürle tanımlamak zor. He-
le kendısı. Batı'da kullanılan
"Dünya Müaği" ya da "et-
nik" müzik gibı. kendi deyi-
şiyle "ukala" ve "güJünç" eti-
ketlerden nefret ediyor. Ken-
dısı > aptığı müziği kısaca
"Çağdalş Makamsal Müzik"
dıyeadlandmyor.
Ben Ross Daly'le ilk olarak
80'lerin baş.mda tamamen Gı-
nt müzıklerinı yorumladığı
"Oniru Topi (1982)" ve "Lavy-
rin«hos(1983ralbüm!eriyle ta-
nıştım. Müzığe klasik gıtarla
başlayan Daly. ustası Kostas
Mundakis'ten Girit kemençe-
si öğrenmek için geldiği
1975'ten bu yana Yunanis-
tan'dayaşıvor
Mü/ik ulusal değil,
bölgeseF
Lavynnthos'tan sonra üç > ıl
pek sesi çıkmayan Daly bu sü-
re içinde ise uzun bır süre Is-
tanbul'da kalarak. İhsan Öz-
genclen klasik kemençe ve kla-
sik Osmanlı müziği öğrendi
Daly'nın üç yıl aradan sonra
1986'da yaptığı ve kendi adı-
nı taşıyan albümünde de bu
eğıtımın izlen var. Plaktakı
beş parçadan ıkısı klasik Os-
manlı müzığ! tarzında kendı
-oss Daly
müziğin iki
boyutu olduğunu
düşünüyor.
Ona göre müziğin
duygulan,
yaşanmış
olaylan,
kültürleri, fikirleri
dile getiren ve
bunun da ötesinde
uluslan ya da
kültürleri aşan
boyutlan var.
Aynca müziğin
ulusal değil,
bölgesel olduğuna
inanıyor.
bestesı ve bır parça da Gı-
rit'ten. Bir yıl sonrakı "Ana-
dişi -1987"de yıne Türk mü-
ziğinın etkisi güçlü bir şekil-
dehissedıliyor. Buçifteplak-
ta canlı bır Mısket yorumu-
nun yanı sıra klasik Türk mü-
zığinden örnekler var.
Ross Daly aynca Hindis-
tan 'da Jacindranath Saha'dan
sitar, Mısır'da Mohammad
Omar'dan rebab çalmayı öğ-
rendi. Anadişı'den sonraki
"Elefhtero Simio (1990)" ile
başlayan dönemde hazırladı-
ğı tüm albümlennde kaynak al-
dığı tüm bölgelerin sentezmı
duymak mümkün. Daly'nin
son yayımlanan albümü ise.
ünlü Îranlı zarbcı CamsidCe-
mirani ile birlikte yaptığı,
Daly'nin kendi bestelerinın
Türkiye Sokak Cocukları vakfı'ndan bülten- gazete
Sokak çocuklannm sorunlan
Kuirür Servisî - Türkiye Sokak Çocuklan
Vakfı'nın bülten gazetesi 'Adun,' yayın
hayatına başladı. 1980'den sonra sayısı
çığ gıbi büyüyen sokakta yaşamak
zorunda kalan çocukiann sorunlannı
gözler önüne senneyi amaçlayan "Adım',
ayda bir yayımlanacak. Bülten
gazetesinde çocukiann, vakıf
gönüllülennın yazı, gözlem \e ürünleri
yayımlanacak: sokakta yaşayan çocuklar
hakkında dünyada ve Türkiye'dekı
çalışmalar anlatılacak; ekonomide, sosyal
alanda, eğıtimde, güzel sanatlarda,
edebiyatta getirilen çözümler ırdelenecek.
Türkiye Sokak Çocuklan Vakfı, büyük bır
çoğunluğu aileye sahip olmayan, bir
yaşam biçimi olarak sokağı seçmek
zorunda kalmış, tiner, bali ve diğer
uyuşturucu maddelenn bağımlısı, şiddet.
cinsel tacız, toplumdan dışlanma gıbi
olumsuzluklann içinde olan çocukiann
toplumla banşmalannı ve topluma
yenıden dönmelerinı sağlayacak
çalışmalar yapmak üzere kuruldu. Vakfın
yayın organı 'Adun'ın ilk sayısı. bu
alanda neler yapılabileceğinı ıçeren
görüslere yer venyor. Vakıfta danışman
olarak çalışan. çocuk ruh hekımi Prof. Dr.
İsmail Ersevim. vakfın amaçlannı dde
getiriyor. Doç. Dr. Sevil Atauz ise
'Dünyada ve Türkiye'de Sokak Çocuklan'
başlıklı yazısında. sokakta yaşayan
çocukiann korunmasına ılişkin temel
politika ve programlann yoksunluğuna
dikkat çekiyor. Çocuk edebiyatımızın
önde gelen yazarlanndan. 18 Ekim
1996'da yıtirdiğimız Kemakttin Tuğcu da
'Adım'da yeralıyor. Sokak çocuklanna
yardım etmek isteyenler için 'Adım'ın
irtıbat telefonu: 259 89 91.
Söz (Yitimi), Anlam (Yitimi), İletîşim (Sizlik)
Yazının büyüsünden teknolojiye
Kültür Semsi-İsmet Doğan'ın,
Söz(Yitimı), Anlam(Yıtimi).
İletişım(Sizlık) başlığında
düzenlediği sergi 30 aralık tarihıne
kadar Avrupa Pasajı, Sahne Sokak-
Meşrutiyet Cad. Galatasaray'da
görülebılecek. Sergiye ilişkin olarak
Ismet Doğan, "Bu, serginin ne kitabı,
ne kataloğu, ne de bt'fiğidir.
Aslının temsilidir*" diyor. Doğan.
sergiyi şöyle betimliyor:
"Kavramlar
Söz-Yitimi, Anlam-Yitimi ve
İlctişimsizlik kendi içlerinde birbirleriyle
ilişkilidirier, kesişirier ve birbirterini
içerirler, birbirierini bütünleyen anlam
eksenleri üzerindedirler. Sergiyi bu
biçimde tasarlamam ezeli sorunumu/un
ya da asıl sorunsalın dil-üstdil,
anlamlandırma, 'anlam yapma' dil
kullanan söz olduğunu belirtmek.
Mekân olarak bir \4 kâğıtla bir
tuval üzerindeki medium sorunsalının
altını çumek, imlemek. Tuvalin
medyumu boyası sorunsalı idi.
Artık günümüzde 'ekrandan sonra'
medyumun kendisi sorunsal,
problcmaticus.
\azı-Matbaa-Basın-IV1edya-
Information-Bilgisayar, Internet
külrürü hızla değiştiriyor.
Teknoloji ile birlikte getirdiği
IV, faks, Internet bilgi otobanlannın
oluşturduğu bir ağdır.
Avnen Nazilerin katliam için inşa
ettikleri otobinlan gibi.Yazının
büyüsünden teknolojinin büyüsünc
kapümamız. Artık algıda,
kavramada ve yapılandırmada dil
aracıdır (medium)."
,-yanısıaı. ' ğ çj
Koca Arap ZeybegTve bır de'
frlanda halk şarkısının yer al-
dığı"An-ki(1984)".
Ross Dalv müziğin ıkı bo-
v utu olduğunu düşünüyor. Bı-
rıncisı duygulan, yaşanmış
olaylan. kültürlen. fikirleri di-
le getıren boyutu. Ancak
Dal> 'e göre müziğin bunun
da ötesinde ve bunlarla ılgısi
olmayan bır başka boy utu da-
ha var. Bu boyut, uluslan ya
da kültürlen aşan bır boyut.
Ross Daly aynca mizığin
ulusal değil. bölgesel olduğu-
na inanıyor. Örneğin Karade-
nız müziği. Pontuslu Rumlar-
da. Lazlarda ve Hemşinüler-
de( Vlüslüman Ermenıler)ta-
maınen ortak. Daly. Gırıt'te-
kı bırçok şarkının aslen Türk
kökenlı olduğunu belırtırken,
öte yandan özellikle bır tane-
sıne (Olı mu lene yada kles)
Türkıye ve Sunye'nın dışında,
bir 19. yüzyıl Arap-Endülüs
müziği koleksıyonunda bile
rastladığını söylüyor. Ross
Daly. Yunanıstan'ın Trakya
bölgesinde verdıkleri konser-
lerde bazı İrlanda cıg (jıg)
danslannı çaldıklannda. 'ı'u-
nanlılann kendı bilmedıklen
yenı bir Yunan dansı çalındı-
ğını düşündüklerini anlatı>or.
KlasikTürkve halk
müziğinc 'soluk' getirrvor
Ross Dal>"nm vorumlan,
Türkiye'de smokin ve papyon
cenderesınde tüm soluğu "gü-
rültüsü" kesilmiş klasik Türk
müziğine ve halk müziğine
Türkiye'de çok ender rastladı-
ğım bir "soluk" ve tempo ge-
tiriyor. Klasik müzik ve halk
müziği geleneklennın sadece
otantik sınırlar ıçensınde hap-
sedılmiş nostaljik türlerolma-
sı gerekmedığinı hatırlatıyor.
Müziğin yaşayan bir şey oldu-
ğunu bır kez daha düşündürü-
yor.
Türkıye'nın doğusunda yer
alan ülkelerin müziklen Tür-
kıveye genellıkle j a batıdan
ya da bazı popçulanmızın aşır-
malan sayesinde geldi (tür ola-
rak arabesk dışında) Bu şım-
dilerde "DünyaMüziği'' deni-
len "tür" için de övle. Oysa
Yunanistan'da "Doğu"v a kar-
şı ilgi Türkıye"dekınden daha
fazla. Yunanlılarbaşta Türkı-
ye olmak üzere kendı doğula-
nndaki müzik türlenne ve ge-
leneklerme de ılgı duyuyor-
lar.
Ama Yunanıstan'dakı mü-
zikal gelişmeler Türkıye'ye
geç yansıyor. Yunanistan'da
ılginç bır İrlandalı müzisyen
vaşıyor ve Türkıye henüz bu
irlandalı>ıtanımıyor Belkıde
Rebetiko'nun Türkiye'dekı
rönansı henüz sona ermedığı
ıçın.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Beşiktaş
Beşiktaş'ı Yıldız'dan aşağıya set set bahçeleriy-
le hatırlayabilıyorum. Kırk küsur yıl önce orada bir
eve gitmiş, birilerini ziyaret etmiştik. Neydi, niyey-
di: silınmiş.
Ama set set bahçeler bır rüya gibi kalmış. Arada,'
bır gözümün önüne getırmeye çalışırım. '
Bahçeterden, Mor Salkımlı Ev'öe Halide Edib sözj
açar. Demek epey eskilerden ben varlığını koruyor-u
muş. Bugun yerlerinde yeller esiyor. Onlan bir teK
Çelik Gülersoy anıyor.
Hatırladığım Beşiktaş'ın en sevdiğim yapısı va-n
pur iskelesiydı. Bu vapur iskelesinin üstünde bir de
küçük 'salon' vardı; iki yandan merdivenle çtkılan,
birer cıhannümaya sığınmış bir salon. O yerli ye-'
rinde ama. eski şenliklı günierı hiç olabilir mi? f
Peyami Safa'nın Server Bedi takma adıyla yaz-'
dığı Cumbadan Rumbaya'Ğa bu salonda balo ve-
rilir. Romanı kimbilir hangı sahaftan edinip okudu-'
ğumda çok şaşırmıştım: Benim sevgili vapur iske--
lem, işte ben doğmadan on on beş yıl önce balo-
larla bezeniyormuş.
Gerçı balo evlere şenliktır: Olmadık rezalet kal-1
maz. Peyami Safa 'asrihayat'a adım atışlarımızı tat--
lı tatlı anlatır. Bu sahneyı o kadar çok severim ki,-;
sık sık açıp okurum. O yüzden Gençlere Türk Ro-
manından Altın Sayfalar seçkısıne almıştım.
Cumbadan Rumbayafılmealınmıştır. Yönetmen1
galıbaTurgut Nuri Demirağ; başrolde, Karagüm-'
rüklü Delı Cemıle rolünde sevgılı Çolpan llhan... ÇoJ-ı
pan'ın harıkulâde güzel fotoğraflan hep aklımda
da, filmde balo sahnesi sahıden Beşiktaş vapur is-.
kelesınde mı çekilmiş, bir türlü çıkaramıyorum. ,
Yahya Kemal in dızelerıyle donanımlı Barbaros!
heykelı de, Barbaros Hayrettin'ın türbesı de o za--
manlar -Kimbilir neden?- ürküntü verirdi bana. Ba-
bamsa heykelin yanı başına gidip Yahya Kemal'den'
üç beş dızeyı yuksek sesle okumaya bayılırdı.
Benim için Beşıktaş'ın şaıri elbette Behçet Ne-'
catigil'dır.
Necatigil Barbaros Meydanı'nı bambaşka görür:'
Tumturaklı kahramanhktan pek iz kalmamıştır. Bu-
rada yoksulların, orta hallılerin Beşiktaş'ı konuşur:
"Beşiktaş'ta Barbaros Meydanı / Sağı anıt, solı*
türbe I Ortası kare şeklınde, I Parkıdır yoksullann,
I Bilhassa yaz aylan."
Necatıgıl'ın şıırınde 'ıskelegazinosu' belıriverir. Su-
lara dökülmuştür ışıklar. Karşıdan Üsküdar görün-
mektedır...
Kış lodoslarında Üsküdar nasıl yaklaşıverir! Eli-
nızi uzatsanız, Sinan'ın camııne kavuşacak gibi
olursunuz.
Beşıktaş'ın 'çarşı'sm) unuttuğum sanılmasın. Ba-
lıkçıları, sebzecılerı, yemışçilerı, işportacılarıyla bu-
çarşı Beşıktaş'tan bugune yadıgâr. Çok şükur, var^
hğını koruyor. Balıkçıların kırmızı tablalarında re-
simler hâlâ yanıp sönüyor. '
Yalnız çarşı içındekı kilıse artık haylı ıssız.
Bir de yazlık sinemalan vardı Beşiktaş'ın. Neca-
tigil onları yazmış:
"Bu dediğim bahçede I Sınema oynatıyortar./Ku-
rudukça insanlann I Damaklan, dilleri./ Gazozpat-t
latıyor, ağız ıslatıyorlarj Hovardadır bu bahçenin
gençlerı!/ Lâf atıyor, cıgara fırlatıyorlar./ Karanlık-,
tan istıfade,I gençler kaynatıyorlar." ;
Dılden uçup gitmiş, gerçekten, bır 'sınema oy-'
natmak' deyışı vardı. Büyuklerımız öyle derierdi.
1
Aslında 'cigara' da uçup gıtmek üzere. '
Tıpkı Beşıktaş'ın yazlık sinemaları, yaz bahçele-
rı, bahçe sinemaları gibi...
Daha 1960ların sonlannda. belki 1970'lerin baş-
lannda bahçe sınemalarına gıdilir, gidilirken koltuk,
altına yumuşak yastık sıkıştınlırdı. Ta Teşvikiye'den
Beşiktaş'a ınerdik, yazlık sınema uğruna.
Ne zaman yolum düşse. Beşıktaş'ın arka sokak-:
lannda yürurüm. Bır köşeden gençlığim çıkacak, ko-
şup boynuma sanlacak sanınm.
Arka sokaklarda orta hallılerin evlerı, küçük oda-
lı Beşiktaş evlerı şimdı daha düşkün, daha yoksulJ
Belleri büsbütün bükük.
Caddelere çıkınca trafik, gürültü, bezgin insan-
lar, vapura yetışenler, otobüs, dolmuş kuyruklan, si-,
ren seslerı.
Zaten kaç zamandır bütün şehri siren sesleri sar-,
madı mı? <.
Kaygı dolu hayatlarımıza siren sesleri!..
Hoşça kal çocukluğumun, gençliğimin Beşik-
taş'ı!
Hayal Kahvesi Eskişehip'de
• Kültür Servisi-Haval Kahvesi. Istanbul'dan sonra
Eskişehır'e de taşınıyor. Tarihi Aral şarap fabrikasını
restore ederek 150 kışilik restoran, 150 kişilik sinema,,
tiyatro ve dans gösterilennin vapılacağı çok amaçlı '
salon. kafe bar ve 'dancing'den oluşacak kompleks 20
aralık cuma günü açılacak. Açılış gecesi Soul Staffve
Deniz Kızı sahne alacak.
CELAL TUTANT
R E S 1 M S E R G I S I
1 7 A R A L I K 1 9 9 6 - 8 O C A K 1 9 9 7
V AP I KRED1
SANAT GALERISI
Kıbr.s Şehıtien Caddesı M43 Sokak J6 Aısa-cak 35220 Izmır
Teıefon '0232 463 56 28
YAPI ' KREO
KÜLTÜR SANAT
YAYINCIUK