26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 OCAK 1996 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Kimler Üniversite Rektörü Olmalı? Prof. Dr. CUMHUR ERTEKİN Ege Üni. Ögretim Üyesi Y OKYasasııleuzunbırsü- bundan böyle ünıversıte gıbı üst düzey bı- reünıversıterektörlerı \u- l ı m kuruluşlannayakışır rektörlen seçmek kandanatanmışkışılerden ^e ^ ^ >enilıkçı rektörlerle birlıkte ça- oluşuvordu Ancak son > ıl- u $mak e S l l ı m ı a £ı r basmaktadır Bıfımden larda'\apılan bır deeışık- >ana.demokratvedürüstbılımadamlan.ar- hkle ö'ğretım üvelerıne kı- t l k ünıversıtelerınde bır holding yönetir gi- bı ya da bır askerı kışlayı yönetır gıbı dav- 1 OK Vasası ıle uzun bır sü- re ürmersıte rektörlerı. y u- kandan atanmış kışılerden oluşuyordu. Ancak son y ıl- larda yapılan bır değı^ık- lıkle öğretım üyelerıne kı- sıtlı olarak gönüllenndekı rektör ada> ına oy verme hakkı tanındı. Kesın bırov üstüniü- gü biröğretim üyesının rektörolmasına yet- miyordu ve en çok oy alan 2-3 rektör aday ı arasından YÖK Başkanı kendı seçeneğını belırterek adaylan Cumhurbaşkanf na su- nuyor, sonunda da Cumhurbaşkanı bıı aday- lararasındanbırınıseçıyordu. Hernekadar son seçımlerde genellıkle en çok oy alan. rektör olarak atandıysa da bu seçımler yer yer sancılı. sıkmtılı \e >aıbe!ı geçmiş idi. Onümüzdekı ay larda bırçok ünı\ ersitemız- de yeni rektör seçımlen yapılaeaktır Geç- mışte atanmış \e bulunduğu yere yakı^ır (lâyık) olmayan rektörler y üzünden çok sı- kıntılar yaşamış olan ünıversıtelerımızde ranışlar ıçınde bulunan rektörlerı içlenne sindırememektedırler. Bu eski rektörler. kendı yaranıklan kadrolaşma ıçınde belırlı bır gruba çıkarlar sağlay arak başına buy ruk ışler y apmakta ve bunun sonucu bırçok ünı- versıtede bılımsellık. eğitım \e başka nıes- leksel perfornıans, uygar \ e demokratık or- tam gıbı ka\ramlar çok gerı düzeyde kal- makta. harta bu ka\ ranilan bulmakta zaman zaman güçlükler çekılmektedır. Önemlı say ıda öğretım üyesı ve yardım- cısi. kendılennı motı\e edecek bır ortam bulamadıklan ıçın neredeyse kerhen temel göre\ lennı yüriitmeyeçalışmaktadırlar. Yu- kanda da kısmen belırtıldığı gıbı. YÖK sıs- temıııın ıyi ışletılmemesı vegeçmıştekı sa- kat polıtıkalarla atanmış rektörlenn. ünı\ er- sıtelerın temel ışlevi olan bılim \e eğitım düzey ını yükseltmek yerıne. daha başka ış- lerle uğraştıklannı. zaman zaman para ka- zandıran vakıflar. dönersemıayeler. bcnzın ıstasyonlan, sığ \e göstermelık ın^aat ışle- n \b. ışlereağırlık verdıklennı görmektey ız. Kuşkusuz bunun altında yatan değışık ve çeşıtlı nedenler olmakla beraber bılım ve eğıtımı yükseltebılecek yetenek \e düzey- de rektörlenn atanamaması \ a da seçıleme- mesı de çok önemlı rol oynamıştır. Üstelık bu rektörlenn önemlı bırbölümü sıyasal bır özgörev (mısyon) yüklenmış. 12 Eylül as- ken reıımı ve sonrakı yarı sıvıl yönetımler- le sıkı bır ı^bırlığı ıçınde. ünıversıtelerimı- zı •k 3maymunlarsembolü*'(görmeyen. ışıt- meyen ve konu^mayan) bırer kurunı halıne getırmek görevını başan ıle yerıne getır- mışlerdır. Toplumda ve sıyasal yasamımızda de- mokratıkaçıiımlarbaşladığı halde bazı bü- vük ünıversıtelerımızde 12 Evlül askerı re- jım artığı yönetımler hâlâ hükmünü sürdür- mekte. bılımsel ve demokratık üniversite gelışımınınönünükesmektedırler. Öteyan- dan YÖK'tekı vönetımdeğışıklığı ılebırlık- tebılınıdenyanabazıolumlugelışmelerol- duğunu basından ızlemektey ız. Bu ıkılı tu- tum ıçınde kendi ünıveı>ite yönetımınden şıkâyetçı olun. fakat söylem \e ele>tırılerı- nı ancak kapalı kapılar arkasında fisıltı ıle belırtentüm öğretım üyelennesesienıyorve onlan ünıversıtelerıne sahıp çıkmaya çağı- rıyorum. Rektör seçımlen yakla^maktadır. V'erilen bu demokratık hakkın. çok düşünü- lerek. çok tıtızlenılerek ve de küçük çıkar ılişkılennden uzak kalmarak değerlendirı- leceğını umut edıyorum. Geçmiş baskıcı dönemlerın pıyonu olan. tıtrıne ve bılıme yakışırolmayan rektörlenn seçılmemesi ge- rektığınıdü^ünüyorum. Bütün ünıversıtele- rımızde bılımsellığı ön düzeye çıkarabıle- cek demokrat ve ılkelı öğretım üyelerının bulunduğuna da ınanıyorum. L Ike bılımı- nın önünü açacak. bılım ve eğitım düzey ı- nı vükselteeek venı rektöradavlannı destek- lemenın. bılım adamlan olarak bızlenn en temel görevımız olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda bır noktaya değınmek ıste- rım: Her ne kadar rektörlenn çok değışık göre\len varsa da temel görevlerı. sorum- lu oldukları üniversite bılım \e eğitım dü- zeyını yükseltmelerıdır. Bunun ıçin rektör adaylarının da bılım ve eğitımdekı başanlı geçmışlerını ortaya koymalannda \e bunu hem üniversite kamuoyuna hem de YÖK'e açıklamalarında yarar olduğu kanısında- yım. F.ğerkişLgeçmiştevaptığıbilinıselaras- tırmalannı vc bunlan uluslararası arenada sunduğunu, eğitim ve meslekteki başaniı hizmctlcrini kanıtlar ist- böylesi adaylann ünKersitelerine doğal olarak daha çok bv- lim/eğitim hiznıeti \trebileeeklerini düşiınü- >orum. Bu belgeler dizisi rektör adaunın "bılım beyanı" olacak \e belki de herkes buna göre karar \erecektir. Belki de bö>le- cegeçmiştevarolan kapalı kapılar arkasın- da çirkin çıkar ilişkilerî ile o> toplamava çalışan rektörlükler \e ünnersite ortamlan >ok olup gidebilecektir. ARADABIR Doç. Dr. BETLL ÇOTUKSOKEN Yeni Bir İnsan, Yeni Bir Toplum Felsefenin odağında yer alan (varlık, bilgi, dil) so- runları eğilimlerine, yaklaşımlarına göre çok çeşitlı bi- çimlerde çözümleyen filozofların büyük bır bölümü- nün, bır süre sonra ınsanla, toplumla ılgılı konularda düşünmeye başladıkları görülmektedir. Platon'dan, Aristoteles'ten berı. Aslında filozofların temel felse- fe sorunlanna ılişkın yaklaşımlannı belırleyen; ilkin ör- tük, sonra da açık seçik bır biçimde belıren insan-top- lurn anlayışlarıdır. Öte yandan filozoflar, hemen her kesitiyle yaşam dünyasını, insanı, başka deyışle olup bitenleri ince- lemekle yetinmeyip "olması gerekenler" üzerinde de durmaktadırlar ("İnsan, ütopya yaratan bir varlıktır" imgesini doğrularcasına). Olan ve olması gereken üzerinde düşünürken filozofların çoğunun belirli bir "öz" kavrayışından yola çıktığı da bilinen bir durum- dur. işte bu "öz', "yapı", "doğa" tasarımı, onlara gö- re her türlü oluşumun asıl güdücüsüdür. Böylece, fel- sefede özcü, idealist, rasyonalist vb. türden görüş- ler ortaya çıkmaya ve birbırleriyle çarpışmaya başlar. Ancak sayılan daha az olmakla bırlikte. var olanda böyle özsel bır yanın bulunmadığını ılen sürenler de vardır. Bu filozofların da doğrudan olup bıtenı ölçü al- dıkları, bu olup bıtenlere bır "öz" aracılığıyla bakma- dıkjarı anlaşılmaktadır. Öteden berı temel felsefe sorunlarıyla ilgılenen Vehbi Hacıkadiroğlu, insana ve topluma ilışkin yö- nelimlerınde de her türlü idealızme ve "öz"cü anlayı- şa karşı çıkmakta; insanı, "özgurlük arayan bir var- lık" olarak belirlemekte; bu arayışın da ancak "bılgi" ile olumlu sonuçlara ulaşabileceğini, insanın ancak bilgiyle özgürleşebıleceğini ilerı sürmektedir. Inançtan Bilgiye (1995, özel yayın) başlığını taşıyan son kitabında Vehbı Hacıkadiroğlu, bilgiyle inancın özgül ayrımını "doğrulanabilir" olup olmamada gör- mektedir. Ona göre doğrulanabilir türden beklentiler bilgi; doğrulanabilir türden olmayan beklentiler de inanç adını almaktadırlar (ss. 23-24). Özgurlük arayı- şı içinde olan ınsanların inançtan bilgiye yöneldıkçe daha iyi bir dünya kurabıleceklerine de "inanan" Veh- bi Hacıkadiroğlu (.."inanan" dıyorum; çünkü, bu da tam anlamıyla "doğrulanmış bir beklenti" değildir henüz), bilgiye, özellikle de bilimsel bilgiye çok gü- venmektedir. Gerek dünya ölçeğınde gerekse Türkiye ölçeğin- de insan dünyasının temel sorunlarıyla, bunlara ilış- kin çözüm denemelerinı tarihsel bir görüngede (pers- pektif) yansıtan yazar, bılımselliği toplumsal kurum- ların bütününe yaymaya çalışan -bilgiye dayalı ola- rak tarihte ilerlemeyi ıçeren- bır anlayışın temsilcisi olarak karşımı^a çıkmaktadır. İnsanı, inanma edıminden bilme edimine doğru çekmeye çalışan Vehbi Hacıkadiroğlu'ya göre. top- lumda, insanlar arası ilişkilerde meydana gelen ak- saklıklar yine bilgiyle, bilgiye dayalı olarak çözüle- cektir. "(...) insanlar arasındakı bütün ayrılık ve ayrı- calıklann ortadan kalktığı tek bir toplumdan oluşan bir dünya, öyle bir dünyanın günümüz dünyasından daha iyi olacağını düşünen ınsanların kendi seçim- leriyle ona yönelecekleri bir dünya değildir. Bılginın önlenemeyen ilerleyişi insanlığı ister istemez o dün- yaya götürecektir. Ancak, öyle bir dünyanın günü- müzdeki birçok güzellıkleri yok edeceğinden kork- mak için de bir neden yoktur. inançlarının zincirle- riyle sımsıkı bağlı olduğu zaman bile bırçok güzellik- ler yaratma olanağı bulan insanlığın. o zincirlerden kurtulduğu zaman yaratabileceği güzelliklerin bu- günkü hayallerimizı çok aşacak türden oluşu onla- rın hiç ortaya çıkmayacağı anlamma gelmez." (s. 132). Ancak Vehbi Hacıkadiroğlu ile yıllar önce yaptığı- mız bir söyleşide de (Felsefeyi Anlamak Felsefe ile Anlamak, Kabalcı Yay, ist. 1995,s. 295) dıle getirdi- ğim gibi, böyle bir tasanm, hâlâ bır ütopya olarak gö- rünmüyor mu? Çünkü varsayılan ılerlemenin bilgisel boyutu eylemlere ne denli yansımakta? Bilgideki iler- lemenin etik ilişkilere de bilinçli. sağlıklı bir biçimde yansıyacağına ilişkin düşünüş biçimi; doğrulananıa- yan bir beklenti, yani inanç değil mi? Her şeye kar- şın, henüz doğrulanamayan beklentiler bütünü ola- rak ütopyalar da bızi bır bakıma canlı ve diri tutmu- yor mu; ayrıca varlığımızı onlara borçlu değil miyiz? TEŞEKKUR Başaniı bir ameliyat ile beni tekrar eski sağlığıma kavuşturan SSK Eyüp Hastanesi doktorlarından Sayın Op. Dr. CELİL DOĞU ERYILMAZ'a Anestezi Uzm. Qr. NADİR ŞİNİKOGLU'na Anestezi teknisyenleri SONGÜL TONBUL, NEZAHAT KAYA, Servis hemşireleri NURŞEN IŞIK, AZİZE AKAR, Ameliyat hemşireleri AYŞENUR BİRCANOĞLU, AYŞE ŞAFFAK, Pansumancı METİN TÜRSAN'a, ayrıca Üroloji Servisi'nın tüm personeline teşekkürü bir borç bilirim. NECİP KARA Kemalizm, IL Cumhuriyet ve Özelleştirme TAHİR ÇALGÜNER Guzi Cmversitesi Şehir ve Bülge Plunkıma Bölümü Araştırma Görevlisi T ürkıve'deÖzalhükümetlenvlebırlık- te sıyaset gündemıne sokulmaya çalı- şılan özelleştıtme kavramının genel tanımlamasını \e piyasa ekonomisı ıçındekı tarihsel gelışımını irdelemek. •özelleştinne'ıiın sıvasal veekonomık davanaklannı daha ıvı belırlememızeyardımcı ola- caktır. L'lusal Kuıtuluş Sava^ı ve genç cumhunvetı- mızın ılk yıllarında.ekonomıde kalkınmayı sağlaya- cak özel sermavenin gelı^mediğı bir üretım vapısı ıçerısınde dev let. ekonomık ha>ata gırmıştır "De\- let oirişimciliginin bu gerçekleıie tarihin akışı içinde oluştuğu birülkedeözelleştirmenin sa\unulabilnıesi için ilk vapılması gereken artik btı gerekçekrin kal- madığını göstermektedir. Eğer. bu >apılmı>orsa >eni akım temellendirilmeniiş olur." (Tekeli: 149) Cıım- hurıyetın ılk vıllarında kurulan ve halkın sadece te- mel gereksınım maddelennı üretmeye vönelık Ka- mıı Iktısadı Teşebbüslerrnın (KlT'lenn)günıimüz- de ı>çı ıstıhdamı amacıyla, polıtıkacıların egemen- lığmdekı bır 'si\asal o> sağlama deposu' konumuna getırilen yanlış u\gulamaları ve KlTMerın zarar eden kuruluşlar durıımuna dönüştürülmesı ve a\nı polıtıkacılann. '•DevJetkıınıluşlanzararedhor. Des- let, ekonomiden elini çekmelidir" fer\atları aslında. ~Biz politikacılarolarakgörevimizi kötü\e kullandık (suiistimal ettik). KtT'lerin >erimliliğinin düşmesin- de ve de\ lete parasal açıdan \ ük getirmesinde bizinı de sorumluluğumuz vardır* demekle cş anlamlıdır ve bu bır ıtıraftır L'lke koşullarında herhangı bır polıtıkanın amacı- nın doğru olarak saptanması vetarıhınden gelen ge- rekçelenn ıvı analız edılmesı ve tüm yönlennın ka- muo\unda tartışılması o polıtıkanın amacının doğ- ru olarak. en azından halkın büyük çoğunluğunun katılımı ıle belirlenmesine olanak vermesı açısın- U dan önemlidır. LIkemızde, özelleştırme tartışmalan ıle bırlıkte al- tı ok içerisınde yer alan 'devletçilik' ılkesının belkî de •laiklik" ılkesıne vöneltılen eleştınlerden daha çok nasibinı aldığı bırdönem başlatılmaya ça^ışılmıştır. Bövlelıkle özelle^tırmenın tek seçenek olduğu. 'de\letçilik" ılkesının. günumüzde uygulanu >ansı bulanıadığını. entla\vonun temel nedenı olduğunu. geçını sıkıntısı ıçerısınde olan ve ı^sızlığın ılen aşa- nıaya ulaştığı Türk toplumuna göstererek. tarıhımiz ıçınde daha önce sözü edılmış bır ılke kararını göz ardı etmek pahasina bile olsa. Kemalıst rejımı zaafa uğratmavı anıaçlavan venı bır sıyasal akını 'özelteş- tirme" kavramı nezaretıııde ve kendılennı Atatürk- çü partı olarak nıteleven partılerın sessizlığı ıçınde ıdeolojık bır temel bulmava çalı^maktadır Yııkanda sözünü ettığimız bazı kesımlerı. dev let- çılık ılkesıne yöneltılmıs, haksız eleştırılerı ve de\- let >önetımındekı başariMzlıklarından dolayı *KİT"lerde\letbiitçesine>ükolu>or' ıtırafları çok us- taea ve bu gerçeğı vansıtmavacak ^ekılde kendı leh- lerıne topluma *sunulmuş\ bövlelıkle özelleştirme. toplumda tepkı yaratmaksızın 'toplumsal psikoloji" dengede tutulmuştur. Atafürkün kabul ertığı ılkelere göre dev letçılık re- Iimınde. 'özel teşebbüs' esastır. "Osektördezaman- la ö/el teşenbüs geliştiğinde kamu teşebbüsleri. özel sektöre de»redilecekn'r" anlavı^ı egemendır. "Ata- törk'iin u>guladığı de\letçilik rejimi. ılımlı bir vııl iz- lemekle vc /.amanla, ekonominin gelişmesi ile birlik- te liberal ekonomi rejmine geçilebilecegi (HİÇ, 1993: 1+4) hiçbir tereddüte>er bırakmadan belirtilmekte- dir. Hal bov le olunca. Arşimetın su\ un kaldımıa gü- cünü bulduğundakı hamam önündekı heyecanını aratma\acak bır sev ınç II. cumhurıvetçılerı sarmak- ta ve özelleştirme fıknnden daha önce hıç söz edıl- memış gıbı bır tarihsel vanılgı içinde özelleştirme farklı bır ^ekılde sıvasal ışleme tabıı tutulmaktadır. Hatta »eçmışte bırbaşbakanın 'özelleştirnıefikri- ni ilk olarak partilerinin ortaya koyduğunu' söy le- mesı îse bır gaftan ıbarettır. Bu savımızı doğrulaya- cak belgeler Atatrük'ün Büyük Nutuk'unda (Söy- lev'ınde)anlatı!maktadır. llgılenenleresalıkverılır... Türkiye'de hükümetlernezdınde 'özeUeştirme' ko- nusundaki temel mantalıte. herhangi bırkamu refor- mu ve venmlılığını arttıncı bırgırışım yapmadan. bu kurumlararasmda bıraynm yapmaksızın. en kısa sü- redebütçeaçıklannınkapatılabılmesıamacıylaözel- leştırmenın "amaç' olarak görülmesıdır. Yukanda vurgulamaya çalıştıgımız 'özelleştinne'nin Türkı- ve'dekı mevcut sıyasal veekonomık tabanlı gerçek- lere dayandırılan gelışme perspektıfını inceledığı- mızde "özelkştirme'nın. bır ekonomık amaç olarak kullanılması. ülkesel ekonomık polıtıkalann belır- lennıesinde kullanılacak böyle bır aracın. amaç ola- rak belırlenmesı gıbı bir eğılımınzaten 'özıeOeştirnie' uygulamalarının amacından çıkması gıbı bır sonu- cu beraberınde uetırmesı ıle eşanlamlıdır. (Tekeli: 149) Sonuçolarak. tarihsel perspektif içensınden bak- tığımızda. yanlış bırsıyasal felsefe ıçensınden temel- lenen veözelleştırmenın amaç olarak ılan edıldığı bır sıyasal anlayış. enkatı serbest piyasa ekonomısi ku- rallarınıbılegözyaşı ıçerısındebırakacakbırgeçmı- şın mırasyedılığını yapma anlayışı ıçerısınde şekıl- lenmektedır. 1995 yılı ıtıbanyla günümüz Türkıye- sı"nde görünen manzara budur. Genel amacı toplum yaranna yönelik iyi saptan- mış bır ekonomık kararın 'özelleştınrıe" aracıyla kullanılması bır seçenek olabılır. Fakat özelleştır- menın her ne pahasina olursa olsun bır amaç olarak görülmesı belkı de özelleştirme u\ gulamalannda bır sıralama yapılsa. en son elden çıkarılması gereken kamu arazılerının bile hıçbıröncelık belirlenmeden özelleştirme kapsamına alınması gıbı bır durumun karşımıza çıkarılması sonucu bıledoğurur. Hadi canım sen de... C elal Bayar. 1973 yılında "Sakın unutmayın, \ta- Hirk'ü sevmek ibadet- tir"demış. (Tufan Türenç - 13Ocak 1996, Hürnyet Gazetesi) akla şu soru gelıyor: - Atatürk nasıl sevilir? - Atatürk. ümmetten bır ulus yarat- mış olan Atatürk Devrimleri'nı öğre- nıp bütün yaşam boyunca onlara sahıp çıkmakla ve eksiksız uygulamakla se- vılır. - Celal Bavar bunu uygulamış mı- dır' -_Hay ır uvgulamamışrır. Ülkemızı uygar ülkelerdüzeyıne çı- karan Atatürk Devrımlerrnin en önemlısı olan laiklikilkesi ılk darbeyı. maalesef. Bayar-Menderes dönemin- de yemıştır 1946 ve 1950 seçımlen öncesınde dın sömürüsünü alabıldığı- ne kullanmışlar, ıktıdan ellenne geçi- rince ılk ışlerı Türkçe okunan ezanı Arapça okutmak. tarıkatlara çanak tut- mak, ımam hatıp okullarını açarak "Te\hidn ledrisatkanunu'na ilk dar- beyı vurmak olnıuştur.Menderes DP srubunda "Sİ7 isterseniz hilafeti bile geri getirirsJniz" dediği zaman Cıım- hurbaşkanı Celal Bayar bu sözlere en ufak bır tepkı göstermemiştır. Bu ıkı- lının baslattıgı dın sömürüsü. 1960 y ı- lından sonra bütün sağ partıler tarafin- dan alabıldiğine ışlenmış. 12 Eylül Atatürkçü generallerı(!) tarafından ya- sallaştınlmış ve ülkemız şerıat düze- nınin kapısınagetırilmiştır. Meydanlarda kutsal kıtabı öpen. ayetlerokuyan. tarikat şeyhlerını baş- tacı eden. ımam hatıplilere (kı bunlar dinmeslekokulları olarak ba^latılmış- tı) üniversite kanılannı .u- m İCI-.1,MI ve Millı Eğitım bakanlıklannı şeriat- çılara teslım eden, kısacası laık düze- ni yıkmak içın her türlü çabayı göste- ren çirkin polıtıkacılar, sonradan "Biz Atatürkçüv üz. kimse laik düzeni vıka- maz" dıyebılmektedırler. !^ ı>ten geçtıkten sonra "Atatürk''ü sevmek ibadetrir" deyıp günah çıkart- mavaçalış!.. fsmet Pasa'nın deyımiyle: Hadı ca- nım sende' Cahit Murathanoğlu Y. Mühendis, Çiftehavuzlar PENCERE Merkez Sağın Geldiği Yer... Ülkede ağırlığı olan bütün güçler ve dış çevreler, elbirliğiyle Refah'a karşı merkez sağı birleştirme- ye çalışıyorlar; işadamları, askeriye, medya, hatta merkez soldaki partiler bir ağızdan diyorlar ki: "-ANAYOLL." Olmuyor... Neden?.. Çünkü merkez sağ koalisyonunda Tansu Çil- ler'in değişmez önkoşulu: "- ilk iki buçuk yıl ben başbakan olacağım!.." Nedir bunun anlamı?.. Bu önkoşulun anlamı, Mesut Yılmaz'ın kellesi- ni almak ve ANAP'ın defterini dürmektir. Eh, ANAP'a da 'hayır' demekten gayrı bir yol kalmı- yor... Merkez sağ bir araya gelemiyor. • Eskiden Türkiye'de yerleşik sıyasal parti rejimin- de iki kutup vardı... Bugün üç kutup var. Vaktiyle CHP merkez solu simgeliyordu; karşı- sında merkez sağın büyük partisi bulunur, muha- lefet ve iktidar ikilemi böyle oluşurdu. Bugün Re- fah, bu iki kutup karşısındadır; siyasal parti rejimi üçgenleşti; üçüncü köşeye Islamcı parti yerleşti. Yaşanan olgu bu!.. Merkez sağın ve merkez solun gerilemesi, elle tutulur bir gerçektir. Merkez sağ, hem oy yitirerek, hem ikiye bölüne- rek Türkiye'yi yönetebilme yetisini ve gücünü yitir- di. Bu olumsuz gelişmede büyük pay IMF'nindir. Çünkü Türkiye gibi 'çevre ülkeler'inde IMF'nin hal- kı dışlayan ekonomik reçeteleri uygulandı mı, içi- ne girilen kısırdöngüden bir türlü çıkılamıyor. islam ülkelerinde IMF'nin ve Dünya Bankası'nın koşul- ları uygulanınca, şeriatçı muhalefetin kara ekme- ğine tereyağı sürülüyor. Merkez sağ, köşeye sıkıştı Türkiye'de... • DYP ile ANAP neden anlaşamıyor?.. Bizde siyasal iktidar 'para'demektir. Iş dünyasın- da egemenleşmek, kamu bankalarını kullanmak, devlet olanaklannı yönlendirmek ve yandaşlara çı- kar dağıtmak amacıyla iktidara geçilir. Sağ ile sol arasmda koalisyon daha kolay!.. 1991 'de, DYP, ekonomi yönetimini ele alarak sol ortağına öteki bakanlıklan verdi; bu iş oldu. Sol, gö- zü açılmamış sığırcık yavrusu!.. Yolsuzluk yapsa bi- le yüzüne gözüne bulaştırır. Sağ öyle mi?.. Çiller, daha 'ekonomiden sorumlu Devlet Ba- kanlığı'nın koltuğunda otururken yerinde duramı- yordu; başbakan olunca Merkez Bankası Başka- nı'ndan başlayarak bütün bankaların genel mü- dürlerini ve kamu maliyesinin yöneticilerini hallaç pamuğu gibi attı; kilit noktalanna kendi adamları- nı oturttu; Özer Çiller, bu atamalarda belırleyici ol- du. DYP'nin iç yapısında bile kendi özel gereklerine göre aile boyu yönetim kuran Çiller, ekonomide meydanı Mesut Yılmaz'a nasıl bırakır?.. Kavganın özü bu!.. • ; '•••'" '"•'•" " ! • ' Çiller ailesine endekslenen çıkar odaklan şimdi çırpınıyorlar: "- ANAYOL'da Çiller başbakan olsun!.." ANAP ekonomi yönetiminin başına geçip de pa- ra ve kredi musluklarını ele geçirdi mi, Şaibe Ha- nım'ın ailesine yazgılarını bağlayanlar da 'yandı gülüm keten helva!..' KAPTIRMAVIN ırl^ır 29 OCAK Pazartesi Akşamı Saat: 21:20 T.C. BAKIRKÖY 4.SULH HUKUK MAHKEMESİ DosyaNo: 1995 1069 Esas 1996 10 Karar Sinop ılı. Ayancık ılçesi. Kızılçakayakö- yü.cilt: 045-01, sayfa no: 70. kütük sıra no: 27"de nüfusa kayıtlı Hakkı \e Safiye'den olma 29.9.1952 D.'lu Müne\\er Yalçınka- ya'nın hastalıeı sebe- biyle hacir altına alın- masına ve kendisine Erzurum. Tekman il- çesi. Çe\irme. cilt: 012 01. aıle sıra no: 27, sıra no: 68'de nüfu- sa kayıtlı Neşet ve Müne\\er'den olma 21.5.1970 doğumlu Tülay Orhan"ın \asi olarak tayinine. 24.1.1996 tarihinde karar verilmıştir. tlanentebliğolunur. Basın: 68156 UYGARLIKLAR ÜLKESİ ANADOLU ÇddmJeri 3 yJ sürdü. 58.000 km.ydkalecBdL 421,83 içe, beMe ve 28 mözede yihderce eserin çekkni yaprfck. 100 ören yerinde baaa kan çahşmalanyla qkan bulunluiar gorüntüiendL Kcm ı*rfTvfnıinwıyifi roporlapcv ırlRhr Kamu Htzmetı Yayınctttğı Yapım - Yönetim: Zeyrtel A. ELÇİOĞLU İLAN T.C. ERENKÖY GİRİŞ GÜ\IRIJK MÜDÜRLÜĞÜ Gümrüğûmüzce Koray Ticaret-Nuriye Bayrak firması adına tescillı 41864 sayılı 30.09.1991 günlü gi- riş beyannamesinden aranılan 6.074.000.- TL gelir eksiğı. mü- kellefın bilinen adre- sınde bulunamadığın- dan teblığ edileme- miştır. Ödeme emri yerine kaım olmak üzere ıla- nen teblığ olunur. Basın: 67728
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle