Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 EYLÜL 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Alman sanatçı Maria Eichhorn, izleyicinin yapılana katılmasından yana:
Tophnnun kabfamı çok öııeıııK
EV1RE KOYUNCLOĞLU
Alman sanatçı Maria Eichhorn.
4 Uluslararası Istanbul Bienali'nde
sergileyecegı eserin hazirlıklan için
lstanbul'daydı. Eichhorn, Istanbul'un
farklı yerleşim bölgelerine ve birtane
de Bienal'in ana sergi mekânı
Antrepo'ya yerleştireceği
"Bfflboannan, İstanbul'da Bienal
sûresınce gerçekleşmekte olan
eticinliklerin afış ve posterleriyle
donatacak. Sanatçı, güncelliğini yitiren
posterlerin üstüne sürekli yenilerini
yapıştınrken: sergı boyunca görüntüsü
değişecek olan, ama kentin zamanına
veyaşamına ayak uyduran, sosyo-
küitûrel içerikli bir çalışma
gerçekleştirmeyi tasarhyor. Sanatçının
billboard'unda yer alacak poster ve
afişler. genelde billboard'larda
görmeye alışık olmadıgımız "azmlık"
ve "marjinal" kültürlerden müzik
gruplannın, tıyatro. dans ve film
gösterilerinın, söyleşı ve panel gibi
etkinliklerin duyurulanndan seçilecek.
Maria Eichhorn, 1962 Bamberg
doğumlu. Berlin Sanat
Akademisi'nden mezun olduktan sonra
profesyonel hayata atılmış. Genç bir
sanatçı olmasına rağmen saftığı
eserleriyle yaşıyor ve yeni projeleri
için harcamalan kendi karşılayabilıyor.
Halen Berlin'de çalışmalannı
sürdürmekte.
- Sizin çahşmalannızı belli bir kavram
içinde toplamak oldukça güç. Siz
isimlendirebilir misiniz?
EICHHORN - Daha bir şey
söyleyemıyorum. Kesin çizgilerden
bahsetmek için daha çok erken
olduğunu düşünüyorum. Şimdilik
ortak yönleri yok. Ümıdim olmaması
da. Çoğu zaman farklı ülkelerden
farklı sanatçılarla ortakJaşa çalışmalar
yapıyomz. Yaptıgım işi açıklamak o
kadar kolay değil. Size en son projemi
anlatayım isterseniz: Eski Doğu
Almanya'da yer alan uluslararası bir
gan olan Leipzig'de gerçekleşti.
Avrupa'nın birçok büyük kentıne, aynı
zamanda Berlin "e çok yakın olan bu
istasyona sürekli trenlergelir. gıder.
Istanbul Bienali'ne de katılacak olan
Lawrence VVeiner ve genç bir Iskoçyalı
sanatçıyla bırlikte buişlek garda bir
çalışma gerçekleştırdik. Bölge
gazetesine şöyle bir ilan verdik. "Bize
nereye gitmek istediğjnizi yazın,
Avrupa'nın 21 büvük şehrine bedava
gidiş-dönüş tren bileti kazanın."
Yıllarca "seyahat etme yasağır
'nı
Maria Eichhorn,
îstanbul'ım
farklı yerleşim
bölgelerine ve bir tane de
Bienal'in ana sergi
mekânı Antrepo'ya
yerleştireceği
'Billboard'lan,
İstanbul'da Bienal
süresince
gerçekleşmekte olan
etkinliklerin afiş ve
posterleriyle donatacak.
yaşamış bu bölgenin insanlanndan kısa
bir süre içinde 80 tane kart geldi.
Kartlarda Paris, Viyana gibi büyük
şehırlere gitmek isteyenlerin yanında.
ufak şehirlere. köylere gitmek
isteyenlerin de olması çok ılginçtı.
Aralanndan 5 kişiyi seçmek
zorundaydık ve bir çekilış yaptık. Ve
yine "görünmezyönlendiriciler*'
olarak gişelere biletlenni bıraktık,
istasyona bu 21 şehre gidiş-geliş
tarıfelen yerleştirdik. Yalnızca bu
konuyu gazetede okumuş olanlar değıl.
oradan geçenler de bu tanfelen
alıvordu ve bir hizmet yapıldığını
düşündüklerinden hoşlanna gidiyordu.
Böylece olaya bizim isteğimiz dışında
da birçok insan dahil oldu. Çalışmanın
en önemlı noktalanndan biri. bızim
olayı kurgulayanlar olarak göz önünde
olmamamızdı. Katılan herkes.
bilmeden >a da bilerek kendi hareket
bıçimıne kendi karar veriyordu.
Günlük hayatın geçtigi, herkesin bir
yerlere gitmek için geldigi. her şeyin
planlanarak gerçekleştigı. yaşam
içinde yer alan bir yerde bir çalışma
yapmak çok istiyordum.
- Etkinliklerinizi genelde sergilediğiniz
bir yer var mı?
EİCHHORN - Dünyanın heryennde.
2 yıl önce Venedik Bienali'ne katıldım.
Sergi alanının bir köşesine kalın bir
defter kovdum, vanına da kalem.
güncelliğini
yitiren posterlerin
üstüne sürekli yenilerini
yapıştınrken sergi
boyunca görüntüsü
değişecek olan ama
kentin zamanına ve
yaşamına ayak uyduran,
sosyo-kültürel içerikli
bir çalışma
gerçekleştirmeyi
tasarhyor.
Gelenler. defterin içıne bienalle ilgili
yazılaryazdı. Bu deften. "izienimlerini
aktarabilecekleri bir defter" sandılar.
Bienalın sonunda defter dolmuştu.
Kimse onun benim etkinliğimin
olduğunu fark etmedi. Aslında, altında
ismim ve ışım yazıyordu. Ama çoğu
insan dikkat etmedi. Yıne Venedik
Bienali'nde, üç agaç arasına iki hamak
astım. Birçok insan gelip sallandı.
vattı, uyudu. kimse onun oraya neden
asıldığını bilmiyordu. Sormadı da.
Bienalin sonunda da bir tanesı çalındı.
- O zaman sizin çabşmalannız
hakkında ben bir yorumda bulunabilir
mivim? Bir tiir "gızlı göz" olma>ı ve
i/lev icinin ya da katılımcının doğal
tepkilerini izlemeyi sevivorsunuz,
düşünceni/le günlük hayatın içinde var
olmayı tercih ediyorsunuz.
EİCHHORN - Evet ve hayır. Çünkü
bazı çalışmalarım için bunu
söyleyemezsiniz. Onlarda da çok
ortada oluyorum. Özellikle grup
çalışmalarında çok farklı şeyler
çıkarıyoruz.
- "Ortada" oMuğunuz
çalışmaiannızdan birini anlatabilir
misiniz?
EİCHHORN - Bir sergimde mekâna.
70 fırça. 70 boya dolu kap ve 70 boş
sayfa yerleştirdım. İzleyıcilere o boş
kâğıtlara istediklerini çizebileceklerini
söyledim. 70 gün sonunda tüm kâğıtlar
dolmuş ve çok ilginç eserler ortaya
çıkmış oldu. Burada her şey ortadaydı.
Seçerek benim sergime gelen ınsanlar
onlardan istenen şey ve ortaya çıkan
ürün. Toplumun yaptıklanma katılımı
benim için çok önemli.
- Istanbul Bienali'ndeki projenizden
biraz bahsedebilir misiniz?
EİCHHORN - İstanbul Bıenalfnde,
sergi alanına ve şehrin merkezindeki
bazı "Billboard'lara o sırada
Istanbul'da gerçekleşen etkinliklerin
posterlerinı asacağım. Bienal
boyunca.üzerindeki posterler
değişecek. Süresi geçenin üstüne
yenısi gelecek. Billboardlar, panolara
dönüşecek. Bu panolarda,
billboardlarda ilanlannı ve posterlenni
asamayan kişilerin ve ekiplenn
posterleri yer alacak. Posterin asıl
amacı nedir? Toplumu olup bitenden
haberdar etmek. Seçilecek posterler.
genelde marjinal ve azınlıklara ait
sayılan sanatçılann etkinliklerinin
posterlerinden olacak.
Tabii, azınlık deyince, akla "azınlık
nedir" sorusu geliyor. Günümüzde
geçerli o'an anlamıyla "azınlık
kavramını" kullanmak istiyorum.
"Ne>e, ne taraftan" baktığına bağlıdır
ve herkese göre degişir.
Merkez ve kenar dediğın anda,
kenardakı herhangi bir noktanın bir
başka merkezın de noktası
olabileceğini düşünmek gerek. Senin
hangi noktayı merkez aldığın çok
önemli. Günümüzde azınlık ve
çoğunluk arasındaki kesin sınırlar
çözelmeye başlamıştır. Azınlık
dediğimiz kesimler artık gerçek
anlamda azınlık değildirler. insan
haklan için savaşan insanlar azınlık
mıdır? Azınlığın çoğunluk üzerinde
yarattığı etki gün geçtikçe
güçlenmektedir.
Sırlar,
sanattan
daha çok ilgi
çekiyor
KültiirServisi-Çağımızın ünlü sanat-
çılannın yaşam öykülerini konu alan ki-
tapiann yerini, bu kişilerin cinsel yaşam-
lan üzerinde yogunlaşan kıtaplar aldı.
Günümüz insanının ilgi alanlannı da içi-
ne alan kapsamlı bir araştırmanın sonu-
cuna göre artık Çaykovski'yı intihara
götüren nedenin. sanatçının homoseksü-
elligi olup olmadığı ya da "Alis Harika-
lar Diyannda" nın ünlü yazan Lewis
Carroll'un küçük kızlara düşkünlügü il-
gi çekiyor. Yayıncılar da bu tür kitapla-
nn çok satmasından hareketle, çağa
damgasını vurmuş kimi sanatçılann özel
yaşamlannı bırbiri ardına deşifre ediyor-
lar.
Independent'ın sanat köşesi yazarla-
nndan Henry Porter, durumu tek bir
cümleyle özetliyor: "Sanatlannı boşve-
rin, siz seks yaşamlanndan söz edin!"
"Yatak odalarının kapılan ardına ka-
dar açılıvor \ e ne kadarderine inilirse sa-
bşlar da o oranda artıyor." Bugüne ka-
dar özel yaşamı konu edilen ünlüler ara-
sında kimler yer almıyor ki? James Joy-
ce'tan tutun da Monaco Prensesi Gra-
ce'e. Frank Sinatra'dan Prenses Di-
ana'ya dek uzanan uzun bir liste oluşru-
ruyor bu ünlüler.
"Rahibe Teresa üzerine bir khap yaz-
madığuuz sürece herkesin her şeyini ra-
hatlıkla anlatabilirsiniz" diyor eleştir-
men Mkheal Shelden. Kjmileri de ünlü
kişilerin sırlarını bilmenin toplum için
yararlı olduğunu düşünüyor. Yapılanın,
bu insanlara saygısızlık etmek değil. her
türlü konunün özgürce tartışılabildiği
özgür bir toplum yaratmak olduğunu sa-'
vunuyor. Yayıncı Helen Fraser ise bu ye-
ni akımı daha tarafsız bir şekilde değer-
lendiriyor: "Son 10 yıldır zaten bu yön-
de bir ilgi vardı. Ama cinsellik konusu,
Levvis Carroll'un bivografisinin yayım-
lanması ile başladı. Gizli kapaklı bir şey
kalmasın' fiıryası insanlann müthiş ftgi-
siıü çekiyor.'"
tngilız Kraliyet ailesi üyelerinin bi-
yografilerinı yazan Anthony Holden da
bu furyanın zengin ettiği isimlerden.
Medyanın, Kraliyet ailesine olan ilgisi
yüzünden her an gazeteciler ve televiz-
yoncularia burun buruna olmaktan usa-
nan Holden, çareyi Çaykovski'nın yaşa-
mını kaleme almakta bulmuş. Holden.
kitabın önsözüne ünlü besteciden şu
alıntıyı koymuş: "Günün birinde insan-
lann. yaşamımın bilinmeyen vönlerini
keşfedeceğini düşünmek -ki bunlar bü-
yük bir özenle sakladığım, son derece ki-
şisel gerçeklerdir- beni son derece rahat-
sız edi\or._" Ancak Holden. ünlü beste-
cinın cinsel egilimlerinin sanatıyla çok
sıkı bir bağ oluşturduğunu ve bu gerçe-
ğin asla yadsınmaması gerektiğini
savunuvor.
"Almanya'da Portre Fotoğrafçılığı" sergisi, fotoğrafın tarihini yansıtıyor:
IiLsaıı çehresmdeki sakh gerçekHl
KAYAÖZSEZGİN
ANKARA- Resım sanatının oluşum
evreleri açısından baktığımızda.
portrenin sanatsal olduğu kadar. hatta
ondan daha fazla işlevsel bir amaçla
yüklü olduğunu görürüz. Portre-resim.
konu aldığı kişinın anısını görsel bir
belge olarak geleceğe aktanr Ölümlü
canlının, ölümsüz bir cehre belgesidir
bu, dünyada yaşamış olduğunun kanıtı
ve tartışmasız bir göstergesidir. O kişi,
doğmuş. yaşamış ve ölmüştür. Yaşam
sürecinin herhangi bir yerinden
kopanlıp, tuval üzerine yansıtılmış
olan görüntüsü. hem o sürecin resim
yüzeyinde dondurulduğu anın hem de
bütün bir yaşamın tanığıdır.
Fotoğrafın. teknik bir icat olarak
geçen yüzyılın ilk yansı içinde ortaya
çıkması, resim sanatında portrenin bu
geleneksel işlevini, sanatsal işlevinden
yana, bir ölçüde tersyüz etmiştir:
Ressamlar portre yapmayı
sürdürmüşlerdir, ama yaptıklan şey.
artık geleneksel anlamda bir "surefin
belgelenmesi değil. o çehre
aracılığıyla sanatçı eyleminin dile
gelmesidir.
Fotoğrafın tarihi ıse, portre-fotografla
başlar ve gelişimini, bu ana tema
çevresinde sürdürür. Nadar'dan, daha
yakın tarihlere doğru çekeceğimiz bir
çizgi üzerinde portre, fotoğrafın
neredeyse bir varlık nedeni olmuş,
fotoğraf sanatı. denebilır ki onunla ete
ve kemiğe bürünmüştür.
Bu gerçeğı. 1850'lerden. yani
fotoğrafın ilk oluşum evresinden
Birinci Dünya Savaşı'nın sonlanna
kadar süren yanm yüzyılı aşkm bir
zaman diliminde. somut örneklerle
izleyebilmek için. şu günlerde Ankara
Alman Kültür Merkezi galerisinde
sergilenen ve yakında lstanbul'a da
taşınacak olan "Almanya'da Portre
Fotoğrafçdığı*' adlı fotograflar dizisini
görmek yeterli olacak. Fotoğrafın ilk
teknisyenleri ya da mucitleri,
Fransa'da yetişti. ama onlann Alman
kökenli çıraklan, ustalannı büyük bir
dikkat ve titizlikle izlemenin venmli
sonuçlanm almakta gecikmediler.
Daguerre'in Almanya'daki
temsilcileri, büyük siyasal olaylara ve
ekonomik bunalımlara karşın
kimyacılar, optikçiler ve ressamlardı.
Bakır levhalar üzerine oyularak
basılan ve çoğaltılan gravürlerdeki
portrelerin yerini, fotoğrafın icadıyla
ilk "Daguerreotype' fotoğraflann
alması ve bunlann sonradan toz
boyalarla renklendirilmesi, Almanya
için de ilk denemelerdir. Geçen
yüzyılın sonlanna doğru, Eastmans'ın
'Kodak' tekniğiyle geliştirdiği
fotoğrafik aşama ise bu denemeleri
daha ileri bir noktaya ulaştmr.
tnsanlann kilolarla agırlıktaki dev
makineler önünde, saatlerce poz
7
850'lerden. yani fotoğrafın ilk oluşum evresinden Birinci
Dünya Savaşı'nın sonlanna kadar süren yanm yüzyılı
aşkm bir zaman diliminde, somut örneklerle
izleyebilmek için, şu günlerde Ankara Alman Kültür
Merkezi galerisinde sergilenen ve yakında İstanbuPa da
taşınacak olan 'Almanya'da Portre Fotoğrafçılığı' adlı
fotograflar dizisini görmek yeterli olacak.
vererek görüntülennı beyaz kart
üzerine aktarmanın zorluklanna
katlandıklan bir dönemden. daha
pratik sonuçlann alındığı bir başka
döneme geçilmektedir "Siz yalnızca
düğmeye basın, gerisini biz
çözümleriz" sözünde anlamını bulan
teknoloji harikası. bundan böyle salt
seçkinlerin ya da palazlanmaya
başlayan kentsoylu sınıfın tekelinden
yavaş yavaş çıkacak. sıradan insanın
gündelik yaşamına kanşacaktır.
Insanlan fıziki görünüşlerinden
tanımayı ve tanıtmayı amaçlavan ilk
"phj'siognomonie" tutkunlan.
fotoğrafın sonradan pratik bir düzeye
getireceği çoğaltım mekanizmasını
taşbaskı resimlerle saglıyorlardı.
Sergi. 1800'lerin başlarından kalan bu
tür örneklerle başlıyor, Daguerre tipi
fotoğraflara, tek ve grup halındeki aile
fotoğraflanna. Alman fotoğrafı
açısından tipik örnekleri içeren
'vizitkart'lara kadar uzanıyor. Bu
noktadan sonra da Almanya'da
fotoğraf üretiminde endüsrrileşme
aşaması başlar. Aile albümlerinin
soyağacı ya da şecere altyapısını
görüntüleyen aile kronikleri. böylece
yaygınlaşır. Almanlar buna "burjuva
toplumunun beyaz khabı" demekte
haklıdırlar. Çünkü toplumsal
normlann çizeceği grafik eğrisi, bu
beyaz kitabın sayfalannda alacağı
yolu kendisi belirleyecektir. Artık bir
"corpus imaginum" karşısındayız.
Portrede insan ruhunun yansımasını
bulanlann. fotoğrafın bu türüne bunca
gönül bağlamış olmalan kuşkusuz
şaşırtıcı değil. Kameraya bakan insan
gözü. onu fotoğraf kartında sonradan
izleyecek olan bir başka gözle
buluştuğunda. psıkolojik dıyalog da
kurulmuş demektir. Artık Kafka'nın
sözünü ettiği. insanın "kendi hikresi,
kendi hisan" bir yerlerden dışan
doğru bir kapı aralamış, gözlerin
arkasındaki gizli dünyaya, o
"mahremr
mekâna bir başkasının
bakması için davet çıkarmıştır. Ama
bu davet, onu gündeme getiren
insandan degişmektedir.
Sergiyi oluşturan fotoğraflann
kiminde. insanın bakışı ürkek,
kiminde aşın birteslimiyet
duygusuyla mütevazı, kiminde
aristokrasiye özgü bir kibirlilikle
meydan okuyucu, kiminde düşünceli
ve içe dönüktür. tnsanın iç yapısındaki
değişkenlık. bu portre-fotoğraflarda,
içten dışa yansıyan bakışlann
farklılığmda keskinleşiyor, kimi
zaman da durgunlaşıp geriye dogru
çekiliyor.
Burada Uelsmann'ın. fotoğraf
makinesini "öteki gerçeklîk"le
yüzyüze gelmenin akışkan bir yolu
olarak tanımlayan sözünü anmanın
tam sırası: Portre-fotoğraflar.
izleyiciye, insan cehresinde sakh
kalmış olan bu gerçekliği sunar. bizi,
onu bulmaya zorlar. Bu fotoğraflarda
geçmış. şimdı ve gelecek, bir tek
"an"a dönüşüyor. Oscar VVilde, "De
Profundist"te haklı olarak. geçmişin
geri dönülmez olduğunu söyleyenlere
inanmamak gerektiğini öne
sürüyordu. Ona göre, nesneler -ve
elbet insanlar da- biz nasıl bakıyorsak,
öyle var olurlar.
Alman insanlannın portreleri, bize bu
gerçeği anımsatıyor olmalılar. Onlann
böyle olmalarını sağlayan da fotoğraf
makinesi dediğimiz o gizemsel ve
kimvasal kutunun kendisidir.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Dilimizin Özleşmesi
Karşısında Eskiler
1. Türk Dil Kurultayı, 26 Eylül 1932'de toplandı.
Evet 63 yıl önce. Evet, Tek Parti Dönemi'nde yu-
kardan gelen buyrukla oluşturulan bir kurultay.
Ama, "Hendese" derslerinde öğrencilerin boğa-
zına bayat bir balığın kılçığı gibi takılan "müstatil",
"mikâp", "müselles-i menşur", "mütevaziül adlâ",
"zaviye-i kaime" vb sözcük ve tamlamalardan kur-
tulma çabalarını yönteme bağlama, kurumlaştırma
girişimi.
Ama, Şinasi, Namık Kemal, Şemsettin Sami'le-
rin nerdeyse 150 yıl önce başlattıkları dilimizi ara-
ma bilinçinin yarattığı birikim.
Ama, ÖmerSeyfettin ve arkadaşlannın 1911 'ler-
de Genç Kalemler dergısinde yayımladıkları bildir-
geyle sürdürdükleri savaşım sürecinde yeni bir atı-
lım.
Falih Rıfkı Atay'ın, 1933'te, dilimizin özleşmesi
konusundaki sorulan yanıtlarken şöyle birsaptama-
sı vardır:
"Bizde konuşma diline doğru sadeleşme cereya-
nı çoktan başlamıştı. Fakat, sanatın mukavemeti
bu cereyanın mukavemetini geciktirmiştir. Bugün
sanatın mukavemetiyerine, sanatın yardımı geçti."
(Varlık, sayı 13,1933).
Falih Rıfkı'nın "sanatın yardımı" sözüyle anlat-
mak istedıği, edebiyat adamının Türkçenin gizilgü-
cüne, beğenisine inanması olayıdır.
Genç Yakup Kadri, 1912'de şöyle haykırıyordu:
"Lisanımızın tebeddülü için lazım değil mi ki, biz
değışelim. senelehn, asıhann bizde hasıl ettiği ta-
hassüs tarzı ve tefekkür değişsın. Biz Osmanlıyız.
Ve bu Osmanlı lisanıdır." (Rübap, 19 Nisan 1912).
1930'lann edebiyat adamı bu sözlerin karşıtını al-
gılayarak bogazındaki bayat balık kılçıklarından kur-
tulmasını bilmiştir.
"Biz Türküz ve bu Türk dilidir."
Yazmıştım, yinelemekte fayda görüyorum:
Halid Ziya ki. yaşamında iki kez Mai ve Siyah'm
dilini arındırmaya çalışmıştı. Çankaya'nın buyruğu-
na mı uydu, dilimizin özleşmesi savaşımında oku-
yacağımız önerileri getirirken...
Edebiyat-ı Cedide hareketınden onca yıl sonra
evrimsel birikimın ayırdına mı vardı...
"İlk hamlede terkipleri, mürekkebatı zarfiye, ha-
liye ve cevnyeyi atabiliriz. Bunlann hepsinin Türk-
çeleri zaten vardır. Bu hizmet muallimlerin, muhar-
rirlerin elindedir. Kelimelere gelince bunlann mut-
laka lazım olanlannı al/koyup müştaklan mümkün
mertebe istımaleden düşürülmelidir. Kalanlar da
yavaş yavaş Türk kaynağından bulunacak olanlar-
la değiştirilir. Türkçenin kendi lehçesi buna yetecek
kadar zengindır." (Çığır, 1. Cilt, sf. 167,1933).
30'lu yıllarda dilin özleşmesi konusundaki görüş-
leriyle geleceğe küçük düşmeyenlerden biri de Ah-
met Muhip'tir. Yücel, dergısinde diyordu ki şairi-
miz:
"Bu geniş mikyastaki temizleme ve yenileme işi,
Türk dilinin zenginleşmesine esas teşkil edecektir.
Şimdi dilimize bazı yadırgı kelimeler girse bile on-
lar kendi kendilerine ortadan çekilecek ve dil, ken-
di kendine gelişecektir. Bugünkü edebiyatçıya iş
düşmüştür. Diligüzelleştirmek, diliyapmak demek.
Ve diliyapmak da ulusun edebiyat ve sanat tarihin-
de klasik olmak demektir. Bu suretle Türk yazıcıla-
rının eline bir fırsat verilmiştir. Ve gerçekten yeni dil-
le çok güzel edebi örnekler vermek mümkün olu-
yor. Helepekgüzelşiiryazılabilir. Ve şiirbugüne ka-
dar olagelen mahdut kelimelerden de bu suretle
kurtularakyeni bir şekilde gelişmeye başlayacaktır.
Konuşma tarzı, kelimeler bir zihniyetin ifadesidir.
Yeni dil, yeni zihniyetin de malzemesidir." (Eylül
1935).
Evet Tek Parti Dönemi'ydı. Evettepeden buyruk-
la toplanan kurultayda Hüseyin Cahit'lerden
1912'lerin Osmanlı bağımlısı Yakup Kadri'lere ka-
dar dönemin düşün ve edebiyat adamlan, dilimizin
özleşmesi amacına yönelik umar yollan aradılar.
Ne yapacaklardı yani?!
Türkçe konuşan çoğunluğa karşın yıllann kültür
mirasına dirsek çevirip Osmanlı azınlığının dilini kur-
tarmanın yollannı mı arayacaklardı?!
'Aziz Nesin'in Aziz Anısına'
• Kültür Servisi - Berlin'de hazırlanan ve basılan
aylık kültür ve sanat dergısi Ezgi'nin 7.sayısı eylül ayı
başında satışa sunuldu. Viyana doğumlu Yahudi şair
Erich Fried in biyografisıne ve savaş karşıtı
şıirlennden bazılanna yer verilen sayıda, Ümit
Sanaslan'ın da iki şıiri bulunuyor. Derginin "Konuk
Çizer" köşesinde ise Ali Özenç Çağlar'ın biyografısi
ve çizimlerinin yanında bir de yazısı yayımlanmış. Bu
sayıda bulunan dığer bir yazı da çevırisi Ömer
Tulgan'a ait olan, Benjamın Hoff'un eserinden
yapılan alıntı. "Ayı Pu'nun Tao'su" başlığıyla geçen
alıntıda, Tao'culuğu "Batı'nın birbilgesi" olarak
tanıtılan. çizgi masal kahramanı Ayı Pu anlatıyor.
Dergide a>nca, Bedn Kanok'un "Aziz Nesin'in aziz
Anısına! "altbaşlığıyla yazdığı "'Türkiye'yı
Güldürenler" adlı hikaâyesi. Nihat Yazıcı'nın bezgin
ve umursamaz bir yaşam biçimini eleştirdigi yazısı yer
alıyor.
Şiipin evrimi
ın• Kültür Servisi - Berlin'de çıkanlan "Şiir-lik"
eylül sayısında. Arno Holz'un "Şiirin Evrimi",
Haydar Ergülen'in "ttina île Şiır Okunur'' ve Hüseyin
Ferhad'ın "Sir Derya Mektuplan" adlı yazılan yer
alıyor. 19. sayısı yayımlanan dergide aynca, Hulki
Aktunç, Salâh Birsel, Hüseyin Alemdar, Turgay
ICantürk.Cüneyt Ayral, Habib Bektaş, Raıner Maria
Rilke ve Else Laskar-Schüler'in şiirleri de yer alıyor.
Asım Yücesoy'un yeni sergisi
• Kültür Servisi - Resım eğıtimıni Almanya'da yapan
Asım Yücesoy, uzun yıllar Ankara Radyosu'nda Türk
sanat müzigi solısti olarak görev aldı. Yurt içi ve yurt
dışında pek çok kışısel ve karma resim sergisi acan
sanatçının. Türkiye İş Bankası Istanbul Erenköy Sanat
Galerisi'ndeki sergisi. 3 Ekim'de açılıyor. Sergi 20
Ekim'e kadar açık kalacak.
Bir Fırat Öyküsü
• ANKARA (A.\) - Ankara Fotoğraf Sanatçılan
Derneği (AFSAD), Güneydoğu Anadolu Projesi'nin
tanıtımı amacıyla, bölgede çekılen fotoğraflardan
oluşan "Bir Fırat Öyküsü" başhklı sergiyi. 27
Eylül'de Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Tandoğan
Binası Fuayesi'nde sergilemeye başlayacak.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in himayesinde,
Başbakanlık GAP Böîge Kalkınma Idaresi Başkanlığı
ve Ziraat Bankası'nın sponsorloğuyla gerçekleştirilen
sergide, 10 sanatçının yapıtlan yer alıyor. 75
fotograftan oluşan sergi 14 Ekim'e kadar açık kalacak.