Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
.25 EYLÜL 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
Zorunlu tasarruf
256.6 trilyon
• ANKARA (AA) -
"Ekonomide yeniden
yapılanma'" çerçevesinde
1988 yılında yürürlüğe
konulan ve kamuoyunda
•'zorunlu tasarruf olarak
bilinen '"Çalışanlann
Tasarruflanm Teşvik
Hesabı"nda bıriken para,
256 trilyon 640 milyar liraya
ulaştı. En son uygulanan
nema oranı da yüzde 188.15
olarak belirlendi. 15 eylül
ıtibanyla (ağustos ayı
girişleri dikkate alınarak)
hesapta biriken paranın, 58
trilyon 505 milyar lirası
anapara ve nema olarak hak
sahiplerine ödendi.
Banka
krediterinde artış
• ANKARA (AA) - Geçen
yılbaşında mali sektörde
yaşanan krizin etkisiyle
hızla genleyen. ancak yine
aynı yılın ikinci yansından
itıbaren yeniden artış
eğılimıne geçen banka
kredileri, bir katrilyona
doğru gidıyor. Merkez
Bankası verilerinden yapılan
hesaplamalara göre, banka
kredilen bu yıl ocak-ağustos
döneminde yüzde 65.4
oranında. 370 trilyon 286
milyar lira artarak 1 eylülde
936 trilyon 674 milyar liraya
yükseldi. Banka kredileri
geçen yıl sonunda 566
trilyon 388 milyar lira
dûzeyinde bulunuyordu.
Verilere göre. bu yıl 1 eylül
itibanyla kredılenn 873
trilyon 742 milyar lirası
mevduat bankalannca
kullandınldı. Bu rakamın
yüzde 61.5'i TL, yüzde
38.5'i de yabancı para
kredilerinden oluştu.
Tahvflve
bonolarda azalma
• ANKARA (AA) -
Bankalar, ağustos ayının son
haftasında eilerindeki devlet
iç borç kâğıdı tutannı
azalttılar. Merkez Bankası
verilenne dayanılarak
yapılan hesaplamalara göre,
ağustos ayının son
haftasında 7 tnlyon 618
milyar lira azalan
bankalardakı devlet iç
borçlanma senetlennın
toplam tutarı, 1 eylülde 333
trilyon 999 milyar liraya
geriledi. Bankaların elinde
bulunan tahvil ve bono
tutan. 25 ağustosta 341
trilyon 617 milyar lira
dûzeyinde bulunuyordu.
frimbank, kredi
limîtini yükseltti
• IZMtR (AA) - Türkiye
Ihracat Kredi Bankası AŞ
Yönetim Kurulu Başkanı ve
Genel Müdürü Can
Yeşilada. küçük \ e orta
büyüklükteki işletmeler
(KOBt) için tahsis edilen
kredi lımitınin bir trilyon
liraya yükseltildiğini
söyledi. Yeşilada,
KOBl"lerin Türk ekonomisi
ve ihracatı için taşıdığı
öneme işaret ederek gümrük
birliği ortamında
KOBİ'lerin mali sıkıntısının
hafıfletilmesinde
Eximbank'a düşen
sorumluluğun yerine
getirildiğini kaydetti.
Ticaret Kanumı'nda
değişikl*
• ANKARA (AA) -
Türk Tıcaret Kanunu'nun
bazı maddelerinde
değişiklik yapılmasına
ilişkin kanun hükmünde
kararnamenin geçici
maddesinde yer alan,
şirketlerin, iki yıl içınde
sermaye artnnmı yapmalan
halinde Tüketicinin
Korunması Kanunu'nda
öngörülen binde2'lik
ödemeden muaf
tutulacaklanna ilişkin
hüküm kaldınldı. Bakanlar
Kurulu'nun yetki kanununa
dayanarak aldığı karar,
Resmı Gazete'nin dünkü
mükerrer sayısında
yayımlanarak yürürlüğe
girdi.
l
Çay üreticisr
perîşan
• RİZE (AA) - Anavatan
Partisi Rize Milletvekili
Ahmet Kabıl, 30 ağustosta
meydana gelen sel
felâketinden zarar
görenlerin kaderleriyle baş
başa bırakıldığını ileri
sürerek, "Çay üreticisi
perişan oldu. Rizeliler
devleti ilanla arar duruma
geldi" dedi.
Ahmet Kabil, seçim bölgesi
Rize'de incelemelerde
bulunduktan sonra bölgede
afete uğrayan çay üreticileri
ile vatadaşlann devleti arar
duruma geldiklerini
söyleyerek. çay
üreticilerinin durumlannın
iç açıcı olmadığını
idcıa ettı.
Başbakanlık ve ilgili bakanlığın aday bildirmemesi nedeniyle Rekabet kurulu oluşturulamadı
Rekabet Yasası'na hükümet engeliEkonomi Servisi - Meclis'te kabul edil-
mesinin üzerinden 1 yılayakınbirsüregeç-
mesine rağmen. rekabet kurulunun oluştu-
rulamaması, Antikartel Yasası'nın yürürlü-
ğe girmesıni engelliyor. Yasayı 3 saat gibi
kısa bir sürede Meclis'ten geçirerek güm-
rük birliğine hazırlandığı imajını veren hü-
kümetin, yasanın uygulanmasını sağlaya-
cak kurulu geciktirmesı. farklı yorumlara
neden oluyor.
Kimı çevrelerkurulun oluşturulamama-
sını birtakım baskılara bağlarken, kimi çev-
reler de koalisyon dağılmadan önceki be-
lirsizliklerin bunda etİcilı olduğunu dile ge-
tiriyor. Bazı çe\reler ise yasanm hükümet
için gümrük birliğine hazırlanma yoiunda
makyaj olduğunun, rekabet kurulunun oluş-
turulamamasıyla kanıtlandığına dıkkat çe-
kiyorlar. Koalisyonun dağılması nedeniy-
le yeni arayışlara girilmesinin yaratacağı
gecikme ise birliğe yaklaşık üç ay kala ya-
sanın uygulamaya geçme şansını daha da
azaltıyor.
• Hükümetin Rekabet Yasası'nın uygulanmasını sağlayacak kurulu
geciktirmesi. farklı yorumlara neden oluyor. Kimi çevreler kurulun
oluşturulamamasını birtakım baskılara bağlarken, kimi çevreler de
koalisyon dağılmadan önceki belirsizliklerin bunda etkili olduğunu
dile getiriyor. Kimi çevreler ise yasanın hükümet için gümrük
birliğine hazırlanma yoiunda makyaj olduğunun rekabet kurulunun
oluşturulmamasıyla kanıtlandığına dikkat çekiyor.
Rekabet kurulunun 11 üyesinden5'i için
aday bildinlmesine rağmen geriye kalan 6
üye için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 8,
Başbakan"ınise4adayınıhenüzgösterme-
diği bildınldi.
Üyelik için kontenjanlannın iki katı ka-
dar aday bildırmesi gereken kurumlardan
Devlet Planlama Teşkilatı. Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği, Yargıtay. Danıştay ve ünı-
versitelerarası kurulun üye bildiriminde bu-
lunmasına rağmen, süreci cabuklaştırması
beklenen Başbakan ve ilgili bakanlığın ge-
rekli özenı göstermemesi dıkkat çekiyor. Ku-
rulun oluşturulabilmesi için hergün girişim-
de bulunduklannı söyleyen Sanavi ve Ti-
caret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin
Korunması Genel Müdür Yardımcısı Meh-
met Akif Ersin. yasanın geleceğinin siya-
silenn tavnna bağlı olduğunu belirterek
"Siyasi belirsizlik nedeniv le politikacılar bu
konuv la ilgilenmiyor. Kendi iç meselelerine
yönelmiş durunıdalar" dedi.
Öte yandan Rekabeti Koruma Yasası'nda
yer alan bir madde ıle rekabet kurulu oluş-
turulanadek Tüketicinin ve Rekabetin Ko-
runması Genel Müdürlüğü'nün Avrupa
normlannda rekabeti gerçekleştınne göre-
vini üstlendiği de öğrenıldi. Avrupa Birli-
ği mevzuatına uygun rekabetin Gümrük
Birliği Ortaklık Konseyi'nınön koşullann-
dan bin olduğunu söyleyen Sanayi ve Ti-
caret Bakanlığı AT Genel Müdürü NeşeKı-
lıç, genel müdürlüğün bu görevi geçici ola-
rak yerine getirdığini. ancak imkânlannın
adıl bir rekabeti sağlamaya yetmeyeceğini
kaydetti. Kılıç. bu iş için ayn birteşkilat ku-
rulmasının gerekli olduğunu da ifade etti.
Konuyu değerlendiren Iktisadı Kalkınma
Vakfi Genel Sekreteri Emre Gönen ise si-
yasi iradenin yasayı çıkarmakla tavnnı koy-
duğunu kaydederek konunun siyasi irade ile
ilgisinın kalmadığını söyledi. Bugünkü ge-
cikmeyı koordinasyon yetersızliğıne bağ-
layan Gönen. "Bakanlıklann ilgili kuruluş-
ları çağınp göriişerek süreci hızlandırması
gerekiyor. Türkiye'nin uluslararasıanlaşına-
lar çerçevesinde uyıımu sağlavacak vasal
düzenlemeleri uvgulamava geçirmesi lanm"
dıye konuştu.
Ayakkabı sektörü deri ithalatıyla artan maliyeti fiyatlara yansıtmamak için kalite düşürüyor
Hayvancılıkta gerfleme, ayağı da vurduEkonomi Servisi - Hayvancılık
sektöründeki gerilemeden olumsuz
etkilenen ayakkabı sektörü. deri
ithalatına ağırlık verirken fiyatlardaki
artışı frenlemek için çareyı kaliteyi
düşürmede buldu.
1985 yılında 40 milyon adetlık canlı
hayvanderisı ihtıyacının 15 milyon
adedini dışandan sağlayan Türkiye
ayakkabı sektürü, şımdi ise 50 milyon
adetlik ihtıyacının 32 mılyonunu ıthal
etmek durumunda. Bu rakamlann
ayakkabı sektörüne yansıması ithalat
masraflannın fiyatı yükseltmesi şeklinde
ortaya çıkıyor. Pıyasa şartlanna bağlı
olarak tüketicinin ^ — ^ —
ekonomik
ımkânsızlığını göz
önünde bulundurmak
zorunda kalan üretici
ise çıkışı " kalitesi
düşük" ayakkabı
üretmekte buluyor.
Ayakkabı
Sanayicileri Demeği
Genel Başkanı
Mehmet Büyükekşi,
Türkiye "deki
hayvancılık sayesinde
elde edilen derinin
daha ucuza geldiğini
söylerken sektörün
giderek ham deri
ithalatından
uzaklaşıp, dışandan
hazır ayakkabı
almaya yöneldiğini ~""~~^~
belirtti. Büyükekşı. "Ülke içindeki deri
üretiminde ne nakliye. ne de gümrük
masrafı oluyor. Ancak hayvancılıktaki
canlı hayvan sayısının azalması bizi
doğrudan etkiledL tthalat masraflan
yüzünden fivatlar arttı. Yüksek fivatları
aşağı çekebilmek için suni katkısı fazla
olan avakkabı üretmek zorunda kaldık.
Böylece avakkabı kalitesi düştü" dedi.
Ham deri üretiminde gerileme
yaşandığını belirten lstanbul Ayakkabıcı
Esnaf ve Zanaatçılan OdasivEğitim
Müdürü Cengiz Kastan da "Ancak
Rusva'daki deri pazarı şûndilik Türk
A
^TLyakkabı sektörü yılda
50 milyon adetlik hayvan
derisi ihtıyacının 32
milyonunu ithal ediyor.
Bunun sektöre yansıması
girdi maliyetlerinin artması
şeklinde ortaya çıkarken
piyasa şartlanna bağlı
olarak tüketicinin ekonomik
imkânsızlığını göz önünde
bulundurmak zorunda kalan
üretici çıkışı "kalitesi
düşük" ayakkabı üretmekte
buluyor.
üreticisinin imdadına yetişti" diye
konuştu. Hayvancılıktakı yanlış
politikanın sonuçlannın uzun vadede
daha da belirginleşeceğini vurgulayan
Cengiz Kastan, "Ayakkabı
flyatlanndaki artışta tek neden olmasa
da dışandan deri getirilmesinin önemli
payı var. Türkive'de teksüden sonra ikinci
sektör olabilecek bir konumda olan
avakkabı sektörü, ancak havvancılığın
desteklenmesiv le güçlenir. Rusya
Federasvonu devletleri ekonomik
düzenlerini kurup. ellerinin altındaki
potansheli işlemek volunu seçerse. Türk
ayakkabı sektörü söz edilen sıkınnlarla
————— gerçekten karşı karşıva
kaür"dedı.
Deri Sanayicileri
Derneği Başkanı
Turgut Koşar da ham
derinin azüretilıyor
olmasının
havvancılıktaki
gerilemenin doğal bir
sonucu olduğunu
belirtirken Türkıye'deki
hayvancılık için
"saldım çayıra mevlam
kayıra'" nitelemesinde
bulundu.
Turgut Coşar,
"Türkiye'de
hayvancdıkta yaşanan
ihmal; ct. süt gibi ternel
gıda maddelerinde
olduğu gibi deri
•~^^™~™"^™~ sektöründe de sıkıntı
yaşatıyor. Atatürk döneminde ziraat
çiftükleri kurulmuştu veçok etkili
olmuştu. Şimdi ise yahnm vapılmıvor.
Hayvancılık organize bölgeleri kurulsa
hem veterineriik hizmetleri kolavlıkla
vürütülür hem de derilerin saklanması \e
korunmasında daha sağlıku bir vöntem
uvgulanu-" dedi.
Turgut Koşar. 50 milyonluk deri
pazannın sadece 17-18 milyonunun iç
üretime bağlı olduğunu. ancak
hayvancılıktaki gerilemenin asıl yıkıcı
etkilerinin toplumsal banşın tehdit
edilmesiyle ilgili olduğuna dikkat çekti.
DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ / ERGÎN YILDIZOĞLU LONDRA
Piyasalarda esen rüzgârlar yön değiştiriyor
11
eylül pazartesi günü
Avrupa 'da ortak para
birimine geçmek, gün
geçtıkçe zorlaşıyor"
başlıklı yazımı "Global
para piyasaları, bir gün umutlarını, or-
tak para birimınin oluşmasından kes-
tiklerinde, dönüp her ülkenin parasını
ekonomisinin göreli konumuna göre de-
ğerlendirmeye başlayacaklar. Buyüzden
döviz piyasalarını daha birçok çalkantı-
nın beklediğini söylemek yanlış olmaz"
diyerek bitirmiştim. Ama itiraf etmeliyim
ki, boyle bir noktaya bu kadar çabuk
gelineceğine ihtimal vermiyordum. Ge-
çen haftanın ikinci yansındayatınmcılar,
hem Avrupa Para Birtiği'nin (APB) gele-
ceğinden ümitlerini kesmeye başladı-
lar, hem de birzamandırdolann yüksel-
mesıne olanak tanıyan "yapay hava-
nın" dağılmaya başladığı görüldü. Ör-
neğin, Mitsubishi Finance Internati-
onal'dan ekonomıst Brendon Brovvn
"Anlaşmanın (Maastricht-E. Y.) tümü ile
uygulanmasının -Avrupa Merkez Ban-
kası'nın kurulması, Ortak Para Birimi'ne
geçiş- süresiz olarak ertelenmesi güç-
lü birolasılık" (Herald Tribune, 23.09.95)
derken, City Bank'tan Michael Brow-
nedapiyasalann,temel ekonomik gös-
tergelere tekrar önem vermeye başladık-
larına dikkati çekerek. "dolann geçen-
lerde yaşadığı yükselişin tümü ile geri
çevrilmesi ve başladığı noktaya dönme
olasılığının yüksek olduğunu" (Finan-
cial Times, 23.09.95) ileri sürüyordu.
Avrupa Para Birliği
hayallerine soğuk duş!
Geçen hafta içinde, önce Alman Ma-
liye Bakanı Teo Weigel'in basına sızan
"Maastricht koşullannın yumuşatılma-
sına izin verilemez. Kurucu bir ülke ol-
masına rağmen itatya birliğe katılma-
yacaktır" sözlerı, sonra Reimut Jochim-
sen'in Bundesbank Polıtika Oluşturma
Komitesi'nde, Fransa'nın koşullan yeri-
ne getirip getiremeyeceğini sorgulama-
sının basına sızması, piyasalarda karga-
şa yarattı. Çünkü bu sözler, Goldman
Sachs'tan ekonomist Thomas Meyer'in
ifadesiyle "Avrupa Para Birliği'neyöne-
lik geliştirilen iyimser hayaller üzerinde
bir soğuk duş etkisiyarattı" fWall Stre-
et Journal 21.09). Böylece Italyan Li-
reti, Ispanyol Pezetası, Fransız Fran-
gı ve sterlin değer kaybederken mark
ve Isviçre Frangı yükselmeye başladı.
Hafta sonu, Avrupalı liderlerin Mayorka
toplantısında, Helmuth Kohl, Italya'ya
destek vererek oluşan kötümser havayı
dağıtmaya çalıştı ama, tngiltere Başba-
kanı John Major'ın, adeta bu gelişme-
lerden zevk alırcasına, sarf edilen
"1999'da sadece çok az sayıda ülke,
Ortak Para Birliği 'ne girecek duruma ge-
lecektir. Avrupa Bihiği'nin gelecekte blok-
lara bölünmesi olasılığının yaratacağı
sonuçlan değertendirmenin tam zama-
nıdır" (FT, 23.09.95) sözleri, ortalığı iyi-
ce karıştırdı.
Ancak piyasa-
lardaki sarsıntıyı
tümü ile VVeigel,
Jochimsen ve
Major'ın sözlerinin
yarattığı etkiye
bağlamak doğru
olmaz. Bu, resmin
sadece bir kısmı-
nı oluşturuyor.
Resmin tümünü
görebilmek için
Global üçgenin di-
ğer iki köşesine.
ABD ve Japon-
ya'yabakmakge-
rekir. Çünkü Ital-
yan Başbakanı'nın
biraz abartmayla
da olsa dediğı gi-
bi, "piyasalann trendı, dolann trendini
yansıtıyordu." (FT, 23.09.95).
Geçen hafta, dolann Merkez Banka-
larının ama, esas olarak da Japon Mer-
kez Bankası'nın ısrarlı operasyonlarının
yarattığı "yapay" bir ortamda değerlen-
diğine dikkati çekmiştim. Bu hafta bu
yapay ortam dağıldı. Havanın dağılma-
sında iki etken büyuk rol oynadı. llk ola-
rak ABD dış ticaret açığının temmuz-
da 11.5 milyar dolar gibi rekor bir düze-
ye ulaştığı açıklandı. Açığın, dolann de-
ğerinin bugünkü düzeyinden daha düşük
olduğu temmuz ayında gerçekleşmiş ol-
ması da tabii ki dikkatlerden kaçmadı.
İkinci olarak, Japonya'da açıklanan eko-
nomik paket hayal kınklığı yarattı.
142 milyar dolar hacmindekı ekonomi-
yi canlandırma paketi, devlet harcama-
lan ile toplam talebi canlandırarak işsiz-
lıği azaltıp yatırımlan ve üretimi teşvik et-
meyi amaçlıyordu. Ancak pakette, piya-
saların özellikle beklediği, serbest piya-
sa ekonomisinin genişlemesini hızlandı-
racak. diğer bir deyişle, Japon piyasa-
lannı dışa açıp kontrolleri tümü ile kaldı-
racak yapısal tedbirler yoktu. Bu yüz-
den piyasalar. paketi yetersiz buldular.
Ekonomist RobertAlan Feldman'a "Pa-
ket büyük olmasına büyük ama, esas
olarak proteinden değil, şekerden olu-
şuyor. Ortadapara çok ama, serbestleş-
me yok" derken (International Herald
Tribune 21.09.95) Mitsubishi Bank'tan
Donald Kimball, paketın en dikenli ko-
nuyu, bankalann batık alacaklan sorunu-
nu çözmek için
yeterince tedbir
getirmediğini; hü-
kümetin, sorunu
ağırlaştıran kar-
maşık bankacılık
yasalannın üstüne
gitmediğinı savun-
du. Kımball'a gö-
re "çoğu gözlem-
ciyi bir hayal kınk-
lığı beklıyordu "
(Wall Street Jo-
urnal, 21.09).
Gözlemcileregöre
belki bu paket
ekonomiyi bıraz
canlandıracaktı
ama, temel sorun-
ları çözemediği
için.geleçeğeyö-
nelik tehlikeleri de büyütecekti. Örneğin,
yenin değer kaybetmesı, iç piyasa dışa
açılmadığı takdirde, dış ticaret fazlasını
tekrar büyütecek, bu da sermaye hare-
ketlerinde bir değişme olmadığı takdir-
de yene talebi yüksek tutacak ve enin-
de sonunda yenin tekrar değerlenmeye
başlamasına yol açacaktı. Hafta sonun-
da Japon Merkez Bankası'nın müdaha-
lelerıne rağmen dolann düşmeye devam
etmesi de dolann yükselmesine yol açan
yapay havanın dağıldığını gösteriyordu.
Geçen cuma, dolar. piyasa hacmi New
York'tan yaklaşık 2, Tokyo'dan da 3.5
kat yüksek (FT, 20.09.95) olan Lond-
ra'da günü 98.7 yen ve 1.44 yenden ka-
padı. Dolar bu yıl başında 100 yen, 1.56
mark civarındaydı, sonra nısan ayında
79.90 yen ve 1.35 mark düzeyine indık-
ten sonra yükselmeye başladı. Geçen
haftalarda hızlanan yükselmenin sonu-
cu olarak dolar, bu ayın başında 104 yen
ve 1.49 marka kadar yükselmiştı. Şimdi
genel hava, dolarda yukarı doğru yaşa-
nan "düzelmenin" tamamlandığı ve do-
ların tekrar uzun dönemli düşüşüne baş-
layacağı doğrultusunda.
Hisse senetleri ve tahviller
de sarsıntıdan payını aldı
Dolann tekrar değer kaybetmeye, mark
ve yenin ise yükselmeye başlaması, dün-
ya borsalarını sarstı. Zaten son haftalar-
da rekordan rekora koştuğu için olduk-
ça sinirli bir ruh halinde olan işlemciler,
Avrupa ve Japon şırketlennin ihracata yö-
nelik olanlarının hisselerinı aşağı doğru,
yeniden değerlendirıyor. tahvil, senet
satarak mark ve Isviçre Frangı gibi pa-
ralara çekiliyorlardı. Böylece Wall Stre-
et'te Dow Jones Sanayi Indeksi yüzde
3.2. Alman Dax, Fransız CAC 40 in-
deksleri de sırasıyla yüzde 3.3 ve yüz-
de 3.4 gerilediler. İspanyol ve Italyan
borsaları da yüzde 2, Nikkei 225 in-
deksi de yüzde 1.8 değer kaybetti.
Piyasalarda havanın aniden, (ama hiç
de beklenmedik bir şekilde değil) yön de-
ğiştirmesi ve temel ekonomik göster-
gelerin yine kararlarda belırleyicı hale
gelmesi bıryana, dolann aniden düşme-
sinin bir serı başka etkisi daha olacak.
Daha önce de tartıştığımız gibi doların
uzun dönemli gerileme eğiliminin tersi-
ne dönebilmesı için sermaye hareketle-
rinin. özellikle Japon yatırımcılar söz ko-
nusu olduğunda ABD lehıne dönmesi ge-
rekiyor. Geçen hafta bu yönde bir hare-
ket başladığına dair söylentiler vardı.
Şimdi büyük bir olasıiıkla, doların bu son
ani düşüşü, Japon yatınmcılara, 1980'ler-
de doların gerilemesiyle oluşan 400-500
milyar dolar hacmindekı zararlan hatır-
lacak ve yukarıda değinilen eğilim de
eğer gerçekten başladıysa bile. tekrar
ABD aleyhine dönecektir. Yenin tekrar de-
ğer kazanmasının Japon ekonomisi için
ise bir felaket olacağını bıliyoruz. ihra-
cat özellikle zorlaşacak. Gerek üretici. ge-
rek tüccar olsun Japon şirketlerinin kay-
naklanmayı, iç yerine dış pazardan yap-
mayı tercih edecek olması, ekonomik
toparlanmayı bir başka yaza bırakacak.
Bu arada işsızlik oranı yüzde 3.5'e doğ-
ru yükselmeye devam edecek. Banka-
ların karşılıksız alacakları ise yine büyü-
yecek ve bir banka krızi tekrar günde-
me gelecektır.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Yükselen Pazar Masalı
Gelışmekte olan/azgelişmış ekonomiler için yakın
yıllarda yeni bir kavram geliştirilmış bulunuyor. Kimi
gelişmekte olan/azgelişmiş ülkeler, kısa süreli ulus-
lararası para sermayenin at oynatma olanağına gö-
re "yükselen pazarlar" olarak tanımlanıyor.
Uluslararası para sermayenin "bir gecelik işlem
gören" tutannın ne olduğu kesin olarak bilinmiyor;
kimi kestirimlere göre bir gecelik "toplam" bir-altı
trilyon ABD Doları arasında değişiyor. Bu büyüklük-
te para en ileri iletışim tekniklerini kullanarak dünya-
yı hızla dolaşıyor; para sermayenin güneşi hiç bat-
mıyor; sermaye hiç uyumuyor.
Para sermaye, "yükselen pazara koşarken", kuş-
kusuz, baştagerçek (reel). yanı enflasyondan ve dö-
viz kuru değişiminden "anndınlmış faızgetirisine" ba-
kıyor. İlgili ülkenin siyasal, toplumsal ve ekonomik is-
tikran, bunlara bağlı olan "riskderecesi"öe para ser-
maye giriş-çıkışlarını etkıliyor.
En son verilere göre Türkiye, yükselen pazar ülke-
leri içinde, özel bir yeri bulunmaktadır. Türkiye, faiz
(ve enflasyon) oranlarının yüksekliği bakımından dün-
yada Rusya'dan sonra ikinci sırada yer alıyor. Rus-
ya'da temmuz enflasyonu, tüketici fiyatları olarak
yıllık yüzde 226.6 ve "kısa dönem faiz oranı" da "yıl-
lık" yüzde 180'dir. Türkiye'de ise bu oranlar, ağus-
tos enflasyonu olarak yıllık yüzde 89.9, kısa dönem-
li faiz ise "yıllık" yüzde 61. Oysa özellikle üç aylık bo-
no faiz oranlan, kimi zaman bunun iki katı dolayın-
dadır.
Sıralamada Rusya veTürkiye'yi izleyen iki ülke, IMF
ve Dünya Bankası uygulamalarının süreklı örnekleri
olan Brezilya ve Meksika'dır. Brezilya'da kısa dö-
nem faizi, yıllık yüzde48.2, enflasyon oranı, öbürör-
neklerin tersine faiz oranından düşük: Ağustosta yıl-
lık yüzde 25.8. Meksika'da ise faiz yüzde 34, enflas-
yon da yüzde 41.6. Bu dört "yükselen pazar" ülke-
sinin çok önemli bir özelliğı daha var: Bunlar, dün-
yanın "dış borcu" en çok olan ülkeleridir. Para ser-
mayenin ulusal kimliğinın belırtilmesındekı güçlük-
ler ve işlemlerinin büyük ölçüde Londra'da görülme-
sı biryana, "para sermayenin "kaynağı olan ülkeler;
ABD, Almanya ve Japonya'dır. Bu ülkelerde, ekono-
minin iyiye gitmesine koşut olarak kâr ve faiz oran-
lan arttığında para sermaye bu ülkelere geri dönü-
yor; bu ülkelerde faiz oranı düştüğünde de para ser-
maye yükselen pazarlara yöneliyor. Yıllık enflasyon
oranının "eksi bir" dolayında olduğu Japonya'da
"gecelik faiz" oranı eylül ortalannda binde 4.4'tü
(yanlış okumadınız, yüzde birin yansından az) ve
azalma eğilimı gösteriyordu: aynı günlerde ABD'de
gecelik faiz yüzde 5.65, Almanya'da da yüzde 4.2'ydi
ve her iki ülkede de azalma eğılimındeydı. Gelişme-
ler bu ülkelerden para sermayenin yükselen pazar-
lara yöneleceğinı gösterıyor.
• • •
Türkiye, yüksek faiz elde etmek amacıyla gelen pa-
ra sermayenin ve aldığı dış borçların TL'ye çevrilme-
si sonucu, son aylarda, kaçınılmaz olarak piyasaya
yüksek oranda TL çıkardı. Enflasyonun kıpırdama-
sı, tüketime dayalı büyümenin yüksek bir oran tut-
turması ve döviz kaynaklannın artışının ekonomiyi ye-
niden "ısıtacağı" korkusu doğdu. Dolaşımdakı TL'nin
hızlı artışı sıkı para politikasıyla dizginlenmeliydi; pa-
rayı bağlamanın yolu da yüksek faizlerdi. Para ser-
maye hareketlerine fon uygulamasıyla sınırtama ge-
tirilmesi, bankaların faiz oranlarını yükseltmesi ve
Merkez Bankası'nın bir gecelik ışlemlerdeuyguladı-
ğı faiz oranının yüzde 95'lere çıkarılması, IMF tara-
fından özenle vurgulanan bu kaygının sonuçlarıdır.
Türkiye ekonomisi enflasyon ve döviz kurundan
arındırılmış, yani reel olarak yüzde 20-25 dolayında
bir faiz oranı ıle yaşatılmak isteniyor. Yabancı/yerli pa-
ra sermaye sahiplerinin cebıne bütçeden aktarılan
faiz, 1994 yılında 298,3 trilyon lıraydı; 1995 bütçe-
sinde 388 trilyon faiz verilmesi programlanmıştı, ilk
altı ayın "aylık ortalama" 40 trilyona yaklaşan öde-
meleri, bu tutann da aşılacağını gösteriyor. Bu para,
yoksullaştırılan işçiler, memurlar, emekliler ve küçük
üreticilerden alınıyor; onların enflasyonla yoksullaş-
tırılmasının doğrudan karşılığıdır.
Yüksek faiz, para şermayeyı beslerken üretken
yatırımları engelliyor. Üretim olmayınca, ürün ve hiz-
met yetersızlikleri, yeniden enflasyonu besliyor. Kı-
nlması gereken kısır döngü ya da ikilem budur.
Türkiye ekonomisinin tahterevallısinın bir ucunda
faiz oranı, öbür ucunda da enflasyon yer alıyor; "/7c/-
sini birden " düşüremıyor. Oysa ikilinin biriikte düşü-
rülmesi gerekiyor. Bunun yolu başta üretken olma-
yan sermayenin gelirleri olmak üzere, sermaye ver-
gilerini açık ve boyutları belli bir programla aşamalı
olarak arttırmak ve devletın harcamalannı vergi ge-
lirlenyle sınırlamaktan geçiyor.
Vergileme ıle para sermayeyi caydırmak tek başı-
na yeterli olamaz. asıl sorun yerlı/yabancı "serma-
yeyi üretime götürmektir".
• • •
Hükümet bunalımı, özünde sermayeyi üretime çe-
kememenin, "üretimsizliğin" bunalımıdır. Bunalım, ya-
bancı para sermayenin çıkışını ve TL'den kaçışı da
kamçılar, emekçilerin zaranna yeni bir istikrar pake-
tine yol açabilir. Ekonomi politıkasını. uluslararası
para sermaye karşısında "Pavlov'un köpekleri" ben-
zeri bir konuma getirdiğinizde faiz, enflasyon kıska-
cında salınmaanlamına gelen bu sonucun yadırga-
nacak hiçbir yönü yoktur.
Asıl yapılması gereken, emeği ve sermayeyi "üre-
timde birleştırecek", vergiden teknolojıye. eğitim-
den sosyal güvenliğe uzanan bir "yeniden yapılan-
ma" programını, iç ve dış koşulların en yararlı bile-
şiminde, yaşama geçirmektir. •
3 milyar lira üreticiye verilmedi
Tekel'de vergi
iadesi vurgıınu
ARİF ASLAN
BATMAN-TekelYaprak
Tütün Işletmesi'nde 3 mıl-
yarlıralık \ergı iadesi vurgu-
nu ortaya çıkanldı. 1993 yı-
lı tütün ekiminı teslım eden
yaklaşık 2700 üretici adına
1994 şubatmda Malıye tara-
fından ödenen 3 milyar 108
mılvonlıranınüretıcilereve-
rılmedıği tespıt edıldı. Te-
kel'e teslim edilen faturala-
rın tamamının sahte olduğu
bıldırildi.
Batman ve ılçelerinde tü-
tün üreticilerine vergi iadesi
ödenmeyince yakınmalar
başladı ve vakınmalann ge-
nel müdürlüğe ulaşmasının
ardından Batman 'a gönden-
len iki müfettiş. v urgunu or-
tava çıkardı. İki aydır çalış-
ma yapan ve 200'ü aşkın tü-
tün üretıcısıyle görüşen mü-
fettışler. 3 milyar 108 mil-
yon lıralık vergi ladesınin
üretıcılere ödenmedığini tes-
pıt ettıler. Üretıcıler adına ha-
zirlanan sahte faturaların Iz-
mır. Ankara, Dıvarbakır, ls-
tanbul. Kayserı ve Erzu-
rum'dan sağlandığı da belir-
lendi. Tekel müfettişleri ile
Maliye elemalannın. Tekel'de
muhasebe müdürü ile vezne
görevlısınin ıfadelenni aldık-
ları öğrenıldi.
Bu arada. 3 mılyarlık ver-
gi ladelerının üreticılere
ödenmediğının saptanması-
nın ardından Ylalıve'nin.
odediğı paranın üç katı olan
9 milyar 324 mılyon lıranın
ödenme teblıgatı ıle yolsuz-
luk raporunu Tekel Genel
Müdürlüğü'ne gönderdıgi
belırtıldi.