28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
=21 AĞUSTOS1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Kukürier ötesi bir ifade biçhııi 193t> yılında doğan Eugenio Bar- ba, br süre Norveç'te yaşadıktan sonra. 1960-1964 yıllan arasında Varşo\a Tıyatro Okulu'nda yönet- menlil eğitimi gördü. Bu öğrenim yillan sırasında, çagımız tıyatrosu- nun usayönetmenlerinden ve kendi oyunculuk biçemıni olusturan Jerzy Grotowski'nın kurduğu Laboratuvar Tıyatrosu'nda çahştı. 1963 yılında yaptığ. yolculuk sonrası, Hindıs- tan'da gözledıği klasık dans bıçem- lerinden biri olan Kathakali üzerine yazdığı yazı büyük ilgı uyandirdı. Oyuncunun bedenini uygulamalan- nın ve düşüncesinın ana çıkış nokta- sma yerleştiren Grotowski ile üç yıl çalışan Barba. Oslo'da Odin Tiyatro- su'nu 1964 yılında kurdu. Giderek bır araştırma merkezine dönüşen Odin Tiyatrosu, çalışmalannı daha sonrakı yıllarda, yıne Barba'nın yö- netiminde Holstebro"da sürdürdü. Ancak. Barba'nın tıyatro yaşa- mında önemlı bir yer tutan ve onun dünya tiyatrosunda gerçek anlamda tanınmasını sağlayan uğraşı, LJlusla- rarası Tiyatro Antropolojisi Okulu (ISTA)oldu. 1979 yılında, çokulus- lu ve çok kültürlü bir organizasyon olan ISTA; oyuncu, yönetmen, uy- gulamacı, kuramcı ve eğitmeni bir araya getirdi. ISTA'nm 16 yıldır yö- ncticiliğini yapan Barba, uygulama- lı ve kuramsal çalışmalanyla, dünya- nın değişik yerlerindeki tiyatro adamlanyla ortak çalışmalar yürüt- tü. Bır yanıyla da akademik araştır- malar yapan Barba'nın edebıyat, te- oloji Ar e felsefe üzerine lisansüstü çalışmalan vardır. riyatro antropolojisi ve kültürlerarası tiyatro anlayışının temsilcisi, ünlü Italyan tiyatro yönetmeni ve kuramcısı Eugenio Barba, Şehir Tiyatrolan'nın davetlisi olarak bugün Türkiye'ye geliyor. Barba'nın gerçekleştireceği 'Biçim ve Aktanmı' başlıkh workshop'a 24 Türk yönetmen katılacak. 22 ve 25 ağustosta videodan Odin Tiyatrosu'nun çalışmalan videodan Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde gösterime sunulacak. HİLMÎZAFER ŞAHİN Uluslararası üne sahip olan Italyan ti- yatro adamı Eugenio Barba, İstanbul Be- lediyesi Şehir Tiyatrolan, Tiyatro Araş- tırma Laboratuvan'nın (TAL) konuğu olarak 21-27 ağustos tarihleri arasında, 24 Türk yönetmenle workshop yapıyor. Şehir Tiyatrolan'nın 80. yıl kutlamalan kapsamında ülkemize gelen Barba'nın gerçekleştırileceği workshop çalışması- nın adı, Biçim ve Aktanmı. Aslında bu çalışmayı, Şehir Tiyatrolan'nda araştır- macı ve deneysel çalışmalan siirdüren, yönetıciliğini Beklan Algan ın yaptığı TAL düzenliyor. Barba, bu çalışmanın yanı sıra, 25 ağustosta, tiyatro düşünce- sini ve uygulamalannı tanıtacağı "Böl- geseüik ve EvrenseUik: Odin Tiyatrosu ve Tıyatro Antropolojisi ISTA" başlıkh bir konferans \erecek. Kuramsal ve uy- gulamalı çalışmalan birbirine örtüştüre- rek götüren Eugenio Barba, çalışmalan- nın temeli çıkış noktası olan tiyatro ve antropoloji ilişkisini şu sözleriyle tarnm- hyor. "Antropolojik tiyatro. bireyin,oyuncu- nun, ti>atro topluluğunıın ve her tarihseJ- kültürel ufkun kendine özgüriüğûnü ak- tanr. Kişinin kendi tarihi ile kültürü ara- sındaki gidip-gelmelerini yansıtır ve her bireye ayn bir profil sunarak onun kirrv- lik ekseninin güçlendirmesi için gereken aracıyarabr.Aynızamanda, herkesin eşit olduğu bir alaiıda toplaması için de bir araç işlevi görür." Barba bu konuda ve genel olarak tiyat- ro üzerine görüşlerini A Dictionary of TheatreAntmpology, Beyondthe Floating Islands, TTıe/bperCa/ıceadlıyapıtlann- da bir araya getirdi. Antropolojik Tiyatro düşüncesı. insa- nın gösterim koşullannda bedensel. top- lumsal ve kültürel davranış biçımıni in- celemeyi amaçlıyor. Böylece, oyuncuya bir kimlık tanımlaması yapma olanağı verdiği gibi. değişimin asal öğe olduğu- nugöstererek diğer tiyatro yönelişleri ve uygulamalan karşısında kendi özgürlü- ğünü ortaya koymasını ve bunu koruma- sını sağlıyor. lşte ISTA, bu yaklaşımı çalışmalannın çıkış noktası yapan ve dünyanın, toplu- luklann, ınsanın, yaşamın değişimine uygun olarak değerlendiren tiyatro olma adına, kuramsal \e uygulamalı çıkanm- lan olan bir oluşum. Belki de bu neden- den, ISTA'yı çoğulcu kültür anlayışının biçimlediği, gezginci bir üniversite gibi Gelişen teknoloji ve kütüphaneler PUYGU DURGUN Kütüphanecilik ve bilgi dünyasınm uluslararası kuruluşu IFLA'nın genel kongresı İstanbul Swissotel'de dün baş- ladı. "Geleceğin KütüphanelerT konu- lu kongreye, çeşitli ülkelerden üç bin kütüphaneci ve bılgi bilirhcisi katılıyor. Kongrenin ilk gününde, ana programın sunulmasının ardından yuvarlak masa aktiviteleri ve IFLA yayınlan hakkında bilgi verildi. "Akademik Kütüphanelerde Perfor- mans Ölçüler" konulu tartışmadan son- ra "Temel Konu Programlan" üzerine açıkoturuma geçildi. IFLA Genel Konferansı süresince gerçekleştirilecek etkinlikler kapsamın- da. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası da. Aya lrini'de bir "Klasik Baö Müzi- ğT konseri verdi. Yine IFLA '95 kap- samında Türk İCütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi tarafindan düzenlenen, Ahmet Çoktanın ebru sergisi AKM' de açıldı. IFLA'nın 1991'den bu yana başkan- lığını yürüten ABD'nin Illionis Ünıver- sitesi kütüphanecilik profesörü Robert Wedgeworth, kongreyi "küJtürlerin bu- luşması" olarak değerlendirdi ve şunla- nsöyledi: "Bu toplantı, dünyanın her tarafin- dan kütüphane temsilcilerini, kütüpha- ne dernekleri temsilcilerini ve kütüpha- necilerini bir arava getiriyor. Sözünü et- tiğimiz bu grupiar. kongre bo> unca tek- nolojik ilerlemenin kütüphaneler iize- rindeki etkisini tartışacaklar. Fakat, ka- nımca kongrenin en önemli boyutu, fark- h kültür öğeleri ve değerlerinin birbiriy- le karşdaşıp tanışacak olması." Gelişen teknolojinin kütüphaneler üzerindeki etkısine, bizzat kongre süre- since tanık olunacağını belirten Wedge- worth. "İstanbtu" daki toplantılan izks yemeyen diğer IFLA üyeleri ik elektro- nik sistemler aracılığıyla bağiantı kuru- lacak. bövlece burada sunulan bildirile- ri bulunduklan ülkeden takip etme ola- nağına kavuşacaklar** dedi. Teknoloji- ninartıkgünlükyasamımızınbtrparça- sı halini aldığını vurgulayan Wedge- worth, IFLA"nın bu gelişimin yakın ta- kipçisi olduğunu söyledi. IFLA Başkanı, "Gdeceğin Kütüpha- neleri" konusundaki öngörülenni. "Ge- leceğin Kütiiphaneleri, farklı kiiltürierc ilişkin bilgilerin bir arada toplandığı merkezler olacak. IFLA'nın da günii- müzde ve gelecekte yüklendiği misyon, dünyada var olan çeşitli kültürleri birer bilgi kaynağı olarak. her yaştan ve mes- lekten insana ulaştırmak" olarak açık- ladı. Böyle büyük çapta bir organizasyo- nun ev sahıpliğıni yapacak Istanbul'un dünyanın en çekicı şehirlerinden biri ol- duğunu söyleyen Wedgeworth. "Kong- renin, dünyanın en eski kültür öğelerini barındıran merkezlerden biri olan İs- tanbul'da yapılması ayn bir anlam taşı- yor"dedi. IFLA Başkanı Robert \Vedgeworth TÜRK ROMANININ SON YİRMİ BEŞ YILIDEĞERLENDİRİLİYOR Türk ronıanı bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksayepyeni birgiysi kuşanmak mı ? Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Türk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir? 7 Son yirmi beş yılın roman çabasını J- nasıl değerlendiriyorsunuz? 2 Türk romanı ne ölçüde incelenip eleştirilmiştir? ZEKİCOŞKUN 1980'lerin ilk yansındaki son "genç- Hk aşBi"ndan beri Türk romanı tam bir kan değişimi yaşıyor. Bu. Türkçede okur için romanı bir "hayat kılavuzu" kılan geleneğin. romanı yüzyıl boyun- ca diri tutan, yazdıran siyasal - ideolo- jik kılavuz kimliğinin değişimidir. 1980'ler "genç yazarlar" hareketiyle roman ve romanı "tophımsal mesaj" (ideoloji) üreticisi/ileticisi rolünü terk etti. Tam tersi bİT eğilim uçverdi, yüz- yılhk gelenekle hesaplaşmaya girişildi. Kimi örneklerde "toplumsalcı" gelenek açıktan 'ti'ye alındı, kiminde dramatik. ironik söy lemle sigaya çekildi. (İlk yak- laşım için bkz: Ahmet Altan, Dört Mev- sim Sonbahar, Sudaki Iz - Orhan Pa- muk, Kara Kitap ; ikinci yaklaşım için bkz: Mehmet Eroğlu,Tüm Yapıtlan - Latife Tekin, Gece Dersderi). Bu, Türk romanının kendisini var eden, doğuşun- dan beri üstünde yükseldiği ve taşıya- geldiği misyoner gelenekle hesaplaşma- dır. Hesaplaşmayla birlikte roman, Türki- ye'de "n^atiyet"ini yitirdi. 1879'lardan beri romanda ana çizgi anlatılanın "sa- hici" olmasıydı. Yazar, yapıtını toplu- mun ve okurun haldeki durumuna mü- dahele etmek üzere kurgulayıp kaleme alıyordu. Yazar ve okur için romanın adeta zımnen paylaşılan bir "maddi pra- tik" karşılığı vardı. Bu zorunlu olarak baştan belirlenmiş bir toplumsal doku- yu (atmosferi), olaylar silsilesini ve sim- gesel kişileri, davxanışlan, kimlikleri vb gerektirir. Yüzyıl boyunca roman, kaba hatlanyla belirtilen bu ana etsende üre- tildı. Elbette ana eksenin dışında örnek- ler var. Amaonlar yakın döneme -80'ler Türk romanı tam bir kan değişimi yaşıyor kan değişimine- dek "marjinal" kaldı. Marjinal kaldı, çünkü son derece otok- rat bir toplum düzeni içinde üretilen metnin sahibi (yazar) egemen otokrasi- ye; iktidara muhalif düzlemde de olsa aynı otokrasiyi yapıtmda yeniden üreti- yordu. Metnin alıcısı (okur), egemen otokrasi içinde biçimlenmiş zihniyetiy- le orada (romanda) alternatif iktidan, hayatı anyordu.. ve buluyordu ! Dolayısıyla romana "hayatiyet"ini veren, bir tür "iktidar mücadelesir 'ydi. lşte son gençlık aşısıyia metin üzerinden yürütülen bu sahte/fîktif mücadele an- layışı. geleneği geride bırakıldı."Genç yazarlar" anlatılanın sahiciliğini. onun ileteceği mesajı ve bunun gerektirdiği toplumsal görüngü, tip vb öğeleri bir yana bırakıp metnı, yazıyi ana ve tek "gerçek" olarak görmeye, göstermeye yöneldiler. Bu anlamda roman, dış dün- yaya -ve okurun zihnine- müdahale et- mekten geri çekilerik kendi iç gerçekli- ğini öne çıkarmaya başladı. Geri çekil- me, dış dürryayla (somut hayatla) bağ- lann büyük ölçüde kopmasını getirdi. Roman, artık kimsenin hayatını (ve dün- yaya bakışını) değiştirmiyor! Bunlan somutlaş.tırmak için 25 yılın panoramasına ilişkin birkaç veri: - Yukanda anılan ana eksen dışında- ki örneklerden Oğuz Atay'ın Tutunama- yxmlar\ 1970 TRT Roman Ödülü'nüal- dı, 1971 aralık ve 1972 nisan aylannda iki cilt halinde yayımlandı. On yılı aş- kın bir sürece bu cıltler tükenemedi, pi- yasada kaldı. 1984'te yeni basımı ya- pıldı, 1995'te lO.basımaulaştı. - Romanın son gençlik aşısı içinde gelen yazarlardan Ahmet Altan ikinci yapıtı Sudaki fz'i 1985'te yayımladı. Anılan geleneksel zihniyete aykın gö- rülen roman, yazın dünyasında tepkiy- le. dirençle karşılaştı. Siyasal ikti- dar/yargı da bu dırenci paylaştı, kitap ahlaken sakıncalı bulunarak toplatılıp imha edildı! - Aynı kuşaktan Latife Tekin'in 1986'da yayımlanan Gece Dersleri de yine siyasal dirençle karşılaştı... Hukuk- sal yargı değilse de "yazınsal" görü- nümlü siyasal - ideolojik "eteştiri" için- de mahkûm edildi. - Kuşağın ilk ve en parlak ismi olarak görünen Orhan Pamuk'un Yeni Hayafı Ekim 1994'te yayımlandı. Türkiye'de ömeği olmayan bir tiraja; 7 ayda 56 ba- sım ve 175.000 kitaba ulaştı... Ancak yapıta ilişkin neredeyse hiçbir yazınsal tartışma, çözümleme. değerlendirme yapılmadı! Bu veriler romanırı olduğu kadar "eleştiri*'nin de profilini verir: Tutunamayanlar örneği, son 25 yılın ilk yansında dış dünya anlatımına ve doğrudan mesaj üretimi (iletimine daya- lı roman anlayışının yürürlükte olduğu- nu, birey eksenli iç dünyaya aynı za- manda yazının-yapıtın iç dünyasına) yö- nelik anlatının okur katında son on yıl- dır ilgi gördüğünü ortaya koyar. Son on yılın ürünleri Sudaki h ve Ge- ce Dersleri'mn yazın dünyasında karşı- laştığı direnç, yazar ve okur için roma- nın anlamı/yapısı, niteliği değişse de eleştiri/'değerlendirme düzeyinde ide- olojik ahlaksal yargı geleneğinin, roma- nı u dışarıdan~ okumanın sürdüğünü gösterir. Yine de aynı tartışmalar romanın on yıl öncesine dek"hayatiyet" taşıdığının; buna karşılık şimdilerde "rekor saöş" a ulaşan bir yapıtın herhangi bir "karşı- uk" bulmaması, romanın "yeni hayafı içinde asıl hayatiyetinı yıtirdiğinin gös- tergesidir. Roman ve eleştirinin önünde- ki sorun, yitirdiği hayatıyeti yeniden bulmak ve kurmaktır. görmekte yarar var. Odin Tiyatrosu'nun yanı sıra, dünyanın değişik ülkelerinde açıkoturumlar ve uygulamalar yapan IS- TA, gerçek anlamda bir "laboratuvar ti- yatrosu" olmuştur. Barba, bu çalışma yöntemini, "başb- başuıa bir düşünsel malzeme" olarak gördüğü Oçüncü Tiyatro diye tanımlı- yor. Tiyatronun geleneksel anlatım biçe- mindeki neden-sonuç ilişkısinin güdüm- leyici yanı öne çıkmaktayken, Uçüncü Tiyatro'da tiyatronun toplumsal yaşam içindeki yaşayan, işlevsel yanı ele ahnır, işlenir. Bu nedenİe de, özüne ekonomik, siyasal, kurumsal nedenlerden dolayı ya- bancılaşmış tiyatroyu kendisiyle banş- tırmayı amaçlamaktadır. "Vekiendinibir grupolarak, kurgu evreninin içine dakür- mak,yalandan yapıyor gibi görünememe cesaretini bulmak için.- Böyle bir para- doks iste, Üçüncü Tryatro'nunki''demek- tedir. Dünyanın değişik yerlerinde, ben- zeri kaygılan taşıyan toplululdar, kişiler, tiyatro adına "adalar denizi" oluştur- maktadır ona göre. Sanatsal yaşamlan adına büyük bedeller ödeseler de, kendi varoluş biçimlerini bulurlar. Böylesi bir çaba, "kültür merkezlerinin çoğunlukla dışında,eteklerinde, kıyıda bir yerde" ya- şasa da, onlann, bireysel ve evrensel kul- türe sınırlan aşan katkılandır. İlk bakışta, oyunculuk, sahneleme ve sahnede olanlar üzerine düşünceler üre- ten, uygulamalar yapan biri gibi gelen Eugenio Barba, oyun metninden sahne tasanmına, müzikten ışığa tiyatronun ge- rektirdiği her şeyi kuramsal bağlamda çözümlemeye girişmiştir. Oyunu bir şey dokumak olarak gören Barba, oyun met- ninden sahne tasanmına, müzikten ışığa, tiyatronun gerektirdiği her şeyi kuram- sal bağlamda çözümlemeye girişmiştir. Oyunu bir şey dokumak olarak gören Barba, tüm sahne öğesini, aksiyon, yö- nelışi ve amacı belli bir eylem olarak de- ğerlendirir. Bu nedenle denemek asal ça- lışma yöntemidir. Sey ircinin de deneme- ye katıtmayı göze almasını ister ve ger- çeğe daha yakın olmak için, "Birdene- yin deneji daha güçlüdür!" diyerek yak- laşımını önerisini daha bir somutlar. Oyuncuya iç zenginlik sağladığı kadar, aktanm zenginliği de sunan deneme ve yeniden deneme yaklaşımı, onun tıyat- rosunun ta kendisidir... 1979 yılından sonra düşüncelerini IS- TA içinde değerlendiren Barba, kültürel çalışma ve araştırmalarla, kültürler ötesi anlatım biçimi oluşturmak için çaba gös- terdi. Pekiyi, oluşturulmak istenen budil, içinde hangi anlamı banndınyordu? Bu- nu. seyirciyebirşeyleraktarmaktemelin- de. oynayanın beden-bilinç ilişkisini ku- racak verileri elde etmesi olarak yanıtla- yabiliriz. lşte sözünü ettiğimiz denemek, yeniden denemek bu yaklaşımın biçemi- ni oluşturuyor. Avrupalı. Amenkalı, Af- rikalı, Asyalı tiyatro adamlannın çekir- değini oluşturduklan ISTA'nın bu uğra- şı ve araştırmalan. yine Barba'nın öncü- lüğünü yaptığı Avrasya Tiyatrosu'nun çalışmalanndadeğerlendırilmektedir. Barba. 1993 yılında sahnelediğı ve kendisinin "ritüeT dediği Kaosmos adlı gösterimde, "BoşRitüd" diye bir kavram sunuyor. Toplumsal, siyasal. geleneksel, kültürel yönlendirmelerden sıynlrruş gösterimi tanımlamak için kullanılmıştır bu kavram... Eugenio Barba üzerine ça- lışmalan olan ve Commedia dell'Arte uzmanı olan Ferdinando Taviani, Kaos- mos gösterimi bağlamında konuyu şöyle değerlendiriyor: "Bu gösteri, öğretisinden ödün verme- diği için yukandaki örneklerin tam tersi. Gösterinin 'boşluğu' öğretilerin onu ele geçircmemiş ve geçiremeyecek olmasın- dan kaynaklanıyor. Hiçbir dünyevi saç- malık bu gösterinin iskeletine yeıieşeme- dL" ŞehirTiyatrolan Tiyatro Araştırma La- boratuvan'nın bir haftalık konuğu euge- nio Barba, tiyatromuzda farklı düşünce ve estetik yaklaşıma sahip yönetmenler- le değişik bir anlatım biçimini oluşturma- ya çalışacak. Böylece Barba'nın tiyatro adamı kimlığinde somutlanan Grotows- ki'nin tekniğinden ISTA'nın deneme ve uygulama birikimi, tiyatromuzun seçkin yönetmenlerinin birikimiyle buluşacak Belki de bu çalışma, Barba'nın Avrasya Tiyatrosu düşüncesine katkısı olduğu gi- bi, bu yönde somut adımlar atılmasını sağlayacak. Bütün bunlann ötesinde, değinilmesi gereken bir başka konu daha var. Şehir Tiyatrolan'nın tiyatrodaki yeni deneme- lere, yönelişlere açılan kapısı Tiyatro Araştırma Laboratuvan. Kısa adıyla TAL... TAL, on yıla yaklaşan tiyatro serüve- ninde, oyuncuyu çok yönlü ele alan, eği- tim ve uygulamayı birlikte götüren bir yapılanma. Oyuncunun dünyadaki. sa- nattaki, tiyatrodaki gelişmelere, değişim- lere açık olmasını ve kendini buna uygun biçimlendirmesini savunan TAL. bunu amaçlayan topluluklarla, tiyatro adamla- nyla ülkemizde ya da yurtdışmda bulus- tu. Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu, NYU Tisch Scholl of Arts Department Performance Studies, MacarTıyatro Ens- titüsü, ISTA,Grotowski Kültür ve Tiyat- ro Araştırmalan Merkezi ile H.^Nickel, D.Dönger, Karl Mever, J.G.Nordman, E-Stewart J.Szajna,~K.BoHze, S.Khere- mand, S.Fiorenzi, E-Seniorbunlardan ba- zılan. Uzun sözün kısası, Eugenio Barba'nın yönetmenlerle yapacağı çalışma, izlene- cek oyunlar. Odin Tiyatrosu'nun ve IS- TA'nın tiyatroya yaklaşım biçiminin ak- tanldığı söyleşiler, ülkemiz tiyatrosuna yenilikler getireceğe benziyor. - E.Barba, Antropolojik Tiyatro, Çev. 5e- mih Güner - E.Barba, Dramaturji, Çev. ŞerifErol - E.Barba. Üçüncü Tiyatro, Çev Ş.Erol - E.Barba, Tıyatro ve Kültür, Çev. Ş.Erol - Avşin Candan. Yırminci Yüzyılda Öncü Tiyatro. YapıKredi Yayınlan. Is't. 1994 - Aziz Çalışlar, Tiyatro Adamlan Sözlüğü, Mitos/Boyut Yayınlan. Ist. 1993 - I.B.Ş.T. Tiyatro Araştırma Laboratuvan belgeiiği. BUAŞAMADA ŞÜKBAN KURDAKUL 80 Yıl Sonra Tevfik Fikret 19 Ağustos 1915'te öldü. "Rüşvet ve bayağılık çetesi" olarak nitelediği Itti- hat ve Terakki iktidannın asker ve sivil orta tabaka- yı seferberlikten önce savaşın düşünsel ortamını hazırlamaya seferber ettiği yıkım öncesi. Alman sermayedariannın Ortadoğu'daki çıkaria- rı uğruna ırkçılıkla Turancılığın pompalandığı yıllan Kimdi Fikret? Suttan Hamid'in hafiye devletinden sonraki bu zor dönemde şair olarak ne yapmak istiyordu? Çağ- daşlaşma sancılan çeken bir ülkenin aydını olarak ne yapmak istiyordu? Yahya Kemal'den sorarsanız, "Şiirimizin alafran- gaya doğru bir istikamet alacağı zamanda gelmiş, o istikametin başına geçmiş, göreceği işi görmüş, eserini de, şahsiyetini de Türk edebıyatına müeb- beten hâk etmiş" bir öncü. Erken Cumhuriyet dönemi edebiyat tarihçilerin- den sorarsanız, yarattığı "serbest müstezat"\a ye- ni biçimsel sıçramalann şairi. Yenileşme kaygılannı şiir tezgâhında somutlama çabalanna şöyle değinir Fikret: "Sözün gereksiz açıklığından kvrtulmak için bir çare düşünüyordum. Heriki veya üç mısrada birke- re, vezınden hariç birikikelime koymak. Mesela bir küçük mısra yazmak ki, vezni evvelkilerin veznine uymasın. Yalnız bu küçük mısra için öyle bir vezin seçmeli ki, manzumeyi ahengin tekdüzeliğinden kurtarmakla birlikte çiğ düşmesin." Belki, başlangıçta düşündüklerini uygularken alı- şılmamışlığın getirdiği oturmamışlıkiann önüne ge- çemedi kimi şiirlerinde. Ama gene Yahya Kemal'in "Vezinler" yazısında hakkını teslim ettiği gibi, kısa sürede "aruza yeni şiıri kabul ettirdi". Biçimsel olanla içerığin bütünleşmesi. Fikret'in "Edebiyat-ı Cedide"de ve kendisinden sonra gelen kuşaklarda yarattığı etkiyi bu bütünsel- likte aramak gerekir. Edebiyat tarihçilerinin çabuk fark ettikleri bu de- ğişmeyle birlikte Fikret'in dize içinde sözcükler ara- sı uyum sağlamaya gösterdiği özeni, Namık Kemal ve ötekı Tanzimatçılardan sonra savrulan şıiri yeni yapısal düzen arayışına bağlama öğelerinden biri sayabiliriz. "Rübâb-ı Şikeste'den sonra nazımda İstanbul lehçesi duyduk, ahengin bütün mihaniki değişti. ° Bu sözler de Yahya Kemal'indir. • Albert Camus'nün bir kez daha anmak istediğim unutulmaz iki tümcesı var: "Biz savaştığtmız için sanatçı değiliz. Sanatçı ol- duğumuz için savaşıyoruz." Tevfik Fikret de uyaklarda bile dilbilgisi kurallan- nın arandığı yıllar, önce şiirin ustası oldu. Sonra, şa- irce düşünmenin. Yakın çevre ılişkılerinden topluma, toplumdan toplumsal olana götürdü onu, şairce dü- şünürlüğü. II. Meşrutiyet'in kâğıt üzerinde tanıdığı görece öz- güriükleri, liman burjuvazisinin gönlüne göre izne bağlayan devletlilere karşın birey olmanın birincil koşulunu usa inanmakta görüyordu çünkü. Bu haklı inançla, 80 yıldan da önce yaşadığı ta- rihsel kesitin olumlu-olumsuz çatışkıları içinde ye- rini belirleyerek görme, somutlama, tepki aşamala- nnda oluşturdu şiirini. "Haksızlığın envâını gördük. Bu mu kanun? En gamlı sefaletlere düştük. Bu mu devlet? Devletse de, kanunsa da artık yeter olsun, Artık yeter olsun bu deni zulm-ü cehalet.' ÇağdaşTürk Edebiyatrnda toplum savaşçısı kim- liğini şöyle değerlendirmeye çalışmıştım: "Namık Kemal, 'Değişmez fen mi vardır - Musta- kır eşya mı kalmıştır?' diye yazmıştı. Fikret yenilik ve degişimle birlikte evrim düşüncesini geliştirerek birbirini tamamlayan düşünsel bir bütünlük yarat- mıştır. insanoğlunun düşünme gücüne, yaratı ye- teneklerine, usuna güvenmek bu bütün içinde sön- meyen bir ışık görünümündedir. Bu ışığı algılama- sıyla çağdaşlannın 'dar hendesesi'ne sığmaz Fik- ret." Tanntanımazmış.. Şeriatçı mı olacaktı?! X . MILLl E3İT.M 3AKANLIGI ÖZEL l'i:it \ MÜZİK VE EL SANATLARI MERKEZİ MUZIK1995-1996 ÖĞRETtM YILI KAYTTLARI BAŞLAMIŞTIR. PROGRAMIN AMAC1 Kendi dallarında uzman öğretım görevlileri eşliğinde öğrencilere enstruman becenleri kazandırruanın yanısıra, müziksel işitme ve rittn duygusunu giiçlendirmek ulusal ve evrensel müziğüı seçkin örneklerini taıutarak müzıği sevdırmek müzik kültürünü oluşturmaktır. EĞİTİM PROGRAMLARI; PİYANO GİTAR (Klasik, Flamenco) YAYLJ SAZLAR (Keman, Viyola, Viyolonsel) ŞAN TÜRKMÜZİĞİ (Ud, Kanun, Tanbur) NEF'ESIsi SAZLAR CFİüt, Saksafoa, Klarinet, Trranpet) TÜRK HALK MÜZİĞİ (Tar, Bağlama,) PROGRAMIN SÜRESİ Haftada 1 giin 4 saat (Branş 2 saat - Solfej 2 saat) . TOPIAM SÜRE 4 yıldır. tlkokul vaşından itibaren her yastaki öğrencilere yönelik eğiüm programlan u\'gulanmaktadır Programlara, Giriş Sınavı ile öğrend alınır. SONBAŞVURV: 01.09.1995 SINAV: 02.09.1995 - Cumartesi - SaatlO.OO Programı başan ile bitiren öğrencilere MİLLİ EÖtTİM BAKAW.l6rnın oaaylı diploması verilir AdreS : K.M. Celebl Mah MeşelA Sok. Dünya Han 18/20 Kat; 4-S Taksim - IST. TW : (0812)2823083-2454460-2445803 Tax : (0818)2883088
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle