Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
=21 AĞUSTOS1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Kukürier ötesi bir ifade biçhııi
193t> yılında doğan Eugenio Bar-
ba, br süre Norveç'te yaşadıktan
sonra. 1960-1964 yıllan arasında
Varşo\a Tıyatro Okulu'nda yönet-
menlil eğitimi gördü. Bu öğrenim
yillan sırasında, çagımız tıyatrosu-
nun usayönetmenlerinden ve kendi
oyunculuk biçemıni olusturan Jerzy
Grotowski'nın kurduğu Laboratuvar
Tıyatrosu'nda çahştı. 1963 yılında
yaptığ. yolculuk sonrası, Hindıs-
tan'da gözledıği klasık dans bıçem-
lerinden biri olan Kathakali üzerine
yazdığı yazı büyük ilgı uyandirdı.
Oyuncunun bedenini uygulamalan-
nın ve düşüncesinın ana çıkış nokta-
sma yerleştiren Grotowski ile üç yıl
çalışan Barba. Oslo'da Odin Tiyatro-
su'nu 1964 yılında kurdu. Giderek
bır araştırma merkezine dönüşen
Odin Tiyatrosu, çalışmalannı daha
sonrakı yıllarda, yıne Barba'nın yö-
netiminde Holstebro"da sürdürdü.
Ancak. Barba'nın tıyatro yaşa-
mında önemlı bir yer tutan ve onun
dünya tiyatrosunda gerçek anlamda
tanınmasını sağlayan uğraşı, LJlusla-
rarası Tiyatro Antropolojisi Okulu
(ISTA)oldu. 1979 yılında, çokulus-
lu ve çok kültürlü bir organizasyon
olan ISTA; oyuncu, yönetmen, uy-
gulamacı, kuramcı ve eğitmeni bir
araya getirdi. ISTA'nm 16 yıldır yö-
ncticiliğini yapan Barba, uygulama-
lı ve kuramsal çalışmalanyla, dünya-
nın değişik yerlerindeki tiyatro
adamlanyla ortak çalışmalar yürüt-
tü. Bır yanıyla da akademik araştır-
malar yapan Barba'nın edebıyat, te-
oloji Ar
e felsefe üzerine lisansüstü
çalışmalan vardır.
riyatro antropolojisi ve
kültürlerarası tiyatro
anlayışının temsilcisi, ünlü
Italyan tiyatro yönetmeni ve
kuramcısı Eugenio Barba, Şehir
Tiyatrolan'nın davetlisi olarak
bugün Türkiye'ye geliyor.
Barba'nın gerçekleştireceği
'Biçim ve Aktanmı' başlıkh
workshop'a 24 Türk yönetmen
katılacak. 22 ve 25 ağustosta
videodan Odin Tiyatrosu'nun
çalışmalan videodan Muhsin
Ertuğrul Sahnesi'nde gösterime
sunulacak.
HİLMÎZAFER ŞAHİN
Uluslararası üne sahip olan Italyan ti-
yatro adamı Eugenio Barba, İstanbul Be-
lediyesi Şehir Tiyatrolan, Tiyatro Araş-
tırma Laboratuvan'nın (TAL) konuğu
olarak 21-27 ağustos tarihleri arasında,
24 Türk yönetmenle workshop yapıyor.
Şehir Tiyatrolan'nın 80. yıl kutlamalan
kapsamında ülkemize gelen Barba'nın
gerçekleştırileceği workshop çalışması-
nın adı, Biçim ve Aktanmı. Aslında bu
çalışmayı, Şehir Tiyatrolan'nda araştır-
macı ve deneysel çalışmalan siirdüren,
yönetıciliğini Beklan Algan ın yaptığı
TAL düzenliyor. Barba, bu çalışmanın
yanı sıra, 25 ağustosta, tiyatro düşünce-
sini ve uygulamalannı tanıtacağı "Böl-
geseüik ve EvrenseUik: Odin Tiyatrosu
ve Tıyatro Antropolojisi ISTA" başlıkh
bir konferans \erecek. Kuramsal ve uy-
gulamalı çalışmalan birbirine örtüştüre-
rek götüren Eugenio Barba, çalışmalan-
nın temeli çıkış noktası olan tiyatro ve
antropoloji ilişkisini şu sözleriyle tarnm-
hyor.
"Antropolojik tiyatro. bireyin,oyuncu-
nun, ti>atro topluluğunıın ve her tarihseJ-
kültürel ufkun kendine özgüriüğûnü ak-
tanr. Kişinin kendi tarihi ile kültürü ara-
sındaki gidip-gelmelerini yansıtır ve her
bireye ayn bir profil sunarak onun kirrv-
lik ekseninin güçlendirmesi için gereken
aracıyarabr.Aynızamanda, herkesin eşit
olduğu bir alaiıda toplaması için de bir
araç işlevi görür."
Barba bu konuda ve genel olarak tiyat-
ro üzerine görüşlerini A Dictionary of
TheatreAntmpology, Beyondthe Floating
Islands, TTıe/bperCa/ıceadlıyapıtlann-
da bir araya getirdi.
Antropolojik Tiyatro düşüncesı. insa-
nın gösterim koşullannda bedensel. top-
lumsal ve kültürel davranış biçımıni in-
celemeyi amaçlıyor. Böylece, oyuncuya
bir kimlık tanımlaması yapma olanağı
verdiği gibi. değişimin asal öğe olduğu-
nugöstererek diğer tiyatro yönelişleri ve
uygulamalan karşısında kendi özgürlü-
ğünü ortaya koymasını ve bunu koruma-
sını sağlıyor.
lşte ISTA, bu yaklaşımı çalışmalannın
çıkış noktası yapan ve dünyanın, toplu-
luklann, ınsanın, yaşamın değişimine
uygun olarak değerlendiren tiyatro olma
adına, kuramsal \e uygulamalı çıkanm-
lan olan bir oluşum. Belki de bu neden-
den, ISTA'yı çoğulcu kültür anlayışının
biçimlediği, gezginci bir üniversite gibi
Gelişen teknoloji ve kütüphaneler
PUYGU DURGUN
Kütüphanecilik ve bilgi dünyasınm
uluslararası kuruluşu IFLA'nın genel
kongresı İstanbul Swissotel'de dün baş-
ladı. "Geleceğin KütüphanelerT konu-
lu kongreye, çeşitli ülkelerden üç bin
kütüphaneci ve bılgi bilirhcisi katılıyor.
Kongrenin ilk gününde, ana programın
sunulmasının ardından yuvarlak masa
aktiviteleri ve IFLA yayınlan hakkında
bilgi verildi.
"Akademik Kütüphanelerde Perfor-
mans Ölçüler" konulu tartışmadan son-
ra "Temel Konu Programlan" üzerine
açıkoturuma geçildi.
IFLA Genel Konferansı süresince
gerçekleştirilecek etkinlikler kapsamın-
da. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası
da. Aya lrini'de bir "Klasik Baö Müzi-
ğT konseri verdi. Yine IFLA '95 kap-
samında Türk İCütüphaneciler Derneği
İstanbul Şubesi tarafindan düzenlenen,
Ahmet Çoktanın ebru sergisi AKM'
de açıldı.
IFLA'nın 1991'den bu yana başkan-
lığını yürüten ABD'nin Illionis Ünıver-
sitesi kütüphanecilik profesörü Robert
Wedgeworth, kongreyi "küJtürlerin bu-
luşması" olarak değerlendirdi ve şunla-
nsöyledi:
"Bu toplantı, dünyanın her tarafin-
dan kütüphane temsilcilerini, kütüpha-
ne dernekleri temsilcilerini ve kütüpha-
necilerini bir arava getiriyor. Sözünü et-
tiğimiz bu grupiar. kongre bo> unca tek-
nolojik ilerlemenin kütüphaneler iize-
rindeki etkisini tartışacaklar. Fakat, ka-
nımca kongrenin en önemli boyutu, fark-
h kültür öğeleri ve değerlerinin birbiriy-
le karşdaşıp tanışacak olması."
Gelişen teknolojinin kütüphaneler
üzerindeki etkısine, bizzat kongre süre-
since tanık olunacağını belirten Wedge-
worth. "İstanbtu" daki toplantılan izks
yemeyen diğer IFLA üyeleri ik elektro-
nik sistemler aracılığıyla bağiantı kuru-
lacak. bövlece burada sunulan bildirile-
ri bulunduklan ülkeden takip etme ola-
nağına kavuşacaklar** dedi. Teknoloji-
ninartıkgünlükyasamımızınbtrparça-
sı halini aldığını vurgulayan Wedge-
worth, IFLA"nın bu gelişimin yakın ta-
kipçisi olduğunu söyledi.
IFLA Başkanı, "Gdeceğin Kütüpha-
neleri" konusundaki öngörülenni. "Ge-
leceğin Kütiiphaneleri, farklı kiiltürierc
ilişkin bilgilerin bir arada toplandığı
merkezler olacak. IFLA'nın da günii-
müzde ve gelecekte yüklendiği misyon,
dünyada var olan çeşitli kültürleri birer
bilgi kaynağı olarak. her yaştan ve mes-
lekten insana ulaştırmak" olarak açık-
ladı.
Böyle büyük çapta bir organizasyo-
nun ev sahıpliğıni yapacak Istanbul'un
dünyanın en çekicı şehirlerinden biri ol-
duğunu söyleyen Wedgeworth. "Kong-
renin, dünyanın en eski kültür öğelerini
barındıran merkezlerden biri olan İs-
tanbul'da yapılması ayn bir anlam taşı-
yor"dedi. IFLA Başkanı Robert \Vedgeworth
TÜRK ROMANININ SON YİRMİ BEŞ YILIDEĞERLENDİRİLİYOR
Türk ronıanı bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksayepyeni birgiysi kuşanmak
mı ? Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Türk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir?
7 Son yirmi beş yılın roman çabasını
J- nasıl değerlendiriyorsunuz? 2 Türk romanı ne ölçüde incelenip
eleştirilmiştir?
ZEKİCOŞKUN
1980'lerin ilk yansındaki son "genç-
Hk aşBi"ndan beri Türk romanı tam bir
kan değişimi yaşıyor. Bu. Türkçede
okur için romanı bir "hayat kılavuzu"
kılan geleneğin. romanı yüzyıl boyun-
ca diri tutan, yazdıran siyasal - ideolo-
jik kılavuz kimliğinin değişimidir.
1980'ler "genç yazarlar" hareketiyle
roman ve romanı "tophımsal mesaj"
(ideoloji) üreticisi/ileticisi rolünü terk
etti. Tam tersi bİT eğilim uçverdi, yüz-
yılhk gelenekle hesaplaşmaya girişildi.
Kimi örneklerde "toplumsalcı" gelenek
açıktan 'ti'ye alındı, kiminde dramatik.
ironik söy lemle sigaya çekildi. (İlk yak-
laşım için bkz: Ahmet Altan, Dört Mev-
sim Sonbahar, Sudaki Iz - Orhan Pa-
muk, Kara Kitap ; ikinci yaklaşım için
bkz: Mehmet Eroğlu,Tüm Yapıtlan -
Latife Tekin, Gece Dersderi). Bu, Türk
romanının kendisini var eden, doğuşun-
dan beri üstünde yükseldiği ve taşıya-
geldiği misyoner gelenekle hesaplaşma-
dır.
Hesaplaşmayla birlikte roman, Türki-
ye'de "n^atiyet"ini yitirdi. 1879'lardan
beri romanda ana çizgi anlatılanın "sa-
hici" olmasıydı. Yazar, yapıtını toplu-
mun ve okurun haldeki durumuna mü-
dahele etmek üzere kurgulayıp kaleme
alıyordu. Yazar ve okur için romanın
adeta zımnen paylaşılan bir "maddi pra-
tik" karşılığı vardı. Bu zorunlu olarak
baştan belirlenmiş bir toplumsal doku-
yu (atmosferi), olaylar silsilesini ve sim-
gesel kişileri, davxanışlan, kimlikleri vb
gerektirir. Yüzyıl boyunca roman, kaba
hatlanyla belirtilen bu ana etsende üre-
tildı. Elbette ana eksenin dışında örnek-
ler var. Amaonlar yakın döneme -80'ler
Türk
romanı
tam bir kan
değişimi
yaşıyor
kan değişimine- dek "marjinal" kaldı.
Marjinal kaldı, çünkü son derece otok-
rat bir toplum düzeni içinde üretilen
metnin sahibi (yazar) egemen otokrasi-
ye; iktidara muhalif düzlemde de olsa
aynı otokrasiyi yapıtmda yeniden üreti-
yordu. Metnin alıcısı (okur), egemen
otokrasi içinde biçimlenmiş zihniyetiy-
le orada (romanda) alternatif iktidan,
hayatı anyordu.. ve buluyordu !
Dolayısıyla romana "hayatiyet"ini
veren, bir tür "iktidar mücadelesir
'ydi.
lşte son gençlık aşısıyia metin üzerinden
yürütülen bu sahte/fîktif mücadele an-
layışı. geleneği geride bırakıldı."Genç
yazarlar" anlatılanın sahiciliğini. onun
ileteceği mesajı ve bunun gerektirdiği
toplumsal görüngü, tip vb öğeleri bir
yana bırakıp metnı, yazıyi ana ve tek
"gerçek" olarak görmeye, göstermeye
yöneldiler. Bu anlamda roman, dış dün-
yaya -ve okurun zihnine- müdahale et-
mekten geri çekilerik kendi iç gerçekli-
ğini öne çıkarmaya başladı. Geri çekil-
me, dış dürryayla (somut hayatla) bağ-
lann büyük ölçüde kopmasını getirdi.
Roman, artık kimsenin hayatını (ve dün-
yaya bakışını) değiştirmiyor!
Bunlan somutlaş.tırmak için 25 yılın
panoramasına ilişkin birkaç veri:
- Yukanda anılan ana eksen dışında-
ki örneklerden Oğuz Atay'ın Tutunama-
yxmlar\ 1970 TRT Roman Ödülü'nüal-
dı, 1971 aralık ve 1972 nisan aylannda
iki cilt halinde yayımlandı. On yılı aş-
kın bir sürece bu cıltler tükenemedi, pi-
yasada kaldı. 1984'te yeni basımı ya-
pıldı, 1995'te lO.basımaulaştı.
- Romanın son gençlik aşısı içinde
gelen yazarlardan Ahmet Altan ikinci
yapıtı Sudaki fz'i 1985'te yayımladı.
Anılan geleneksel zihniyete aykın gö-
rülen roman, yazın dünyasında tepkiy-
le. dirençle karşılaştı. Siyasal ikti-
dar/yargı da bu dırenci paylaştı, kitap
ahlaken sakıncalı bulunarak toplatılıp
imha edildı!
- Aynı kuşaktan Latife Tekin'in
1986'da yayımlanan Gece Dersleri de
yine siyasal dirençle karşılaştı... Hukuk-
sal yargı değilse de "yazınsal" görü-
nümlü siyasal - ideolojik "eteştiri" için-
de mahkûm edildi.
- Kuşağın ilk ve en parlak ismi olarak
görünen Orhan Pamuk'un Yeni Hayafı
Ekim 1994'te yayımlandı. Türkiye'de
ömeği olmayan bir tiraja; 7 ayda 56 ba-
sım ve 175.000 kitaba ulaştı... Ancak
yapıta ilişkin neredeyse hiçbir yazınsal
tartışma, çözümleme. değerlendirme
yapılmadı!
Bu veriler romanırı olduğu kadar
"eleştiri*'nin de profilini verir:
Tutunamayanlar örneği, son 25 yılın
ilk yansında dış dünya anlatımına ve
doğrudan mesaj üretimi (iletimine daya-
lı roman anlayışının yürürlükte olduğu-
nu, birey eksenli iç dünyaya aynı za-
manda yazının-yapıtın iç dünyasına) yö-
nelik anlatının okur katında son on yıl-
dır ilgi gördüğünü ortaya koyar.
Son on yılın ürünleri Sudaki h ve Ge-
ce Dersleri'mn yazın dünyasında karşı-
laştığı direnç, yazar ve okur için roma-
nın anlamı/yapısı, niteliği değişse de
eleştiri/'değerlendirme düzeyinde ide-
olojik ahlaksal yargı geleneğinin, roma-
nı u
dışarıdan~ okumanın sürdüğünü
gösterir.
Yine de aynı tartışmalar romanın on
yıl öncesine dek"hayatiyet" taşıdığının;
buna karşılık şimdilerde "rekor saöş" a
ulaşan bir yapıtın herhangi bir "karşı-
uk" bulmaması, romanın "yeni hayafı
içinde asıl hayatiyetinı yıtirdiğinin gös-
tergesidir. Roman ve eleştirinin önünde-
ki sorun, yitirdiği hayatıyeti yeniden
bulmak ve kurmaktır.
görmekte yarar var. Odin Tiyatrosu'nun
yanı sıra, dünyanın değişik ülkelerinde
açıkoturumlar ve uygulamalar yapan IS-
TA, gerçek anlamda bir "laboratuvar ti-
yatrosu" olmuştur.
Barba, bu çalışma yöntemini, "başb-
başuıa bir düşünsel malzeme" olarak
gördüğü Oçüncü Tiyatro diye tanımlı-
yor. Tiyatronun geleneksel anlatım biçe-
mindeki neden-sonuç ilişkısinin güdüm-
leyici yanı öne çıkmaktayken, Uçüncü
Tiyatro'da tiyatronun toplumsal yaşam
içindeki yaşayan, işlevsel yanı ele ahnır,
işlenir. Bu nedenİe de, özüne ekonomik,
siyasal, kurumsal nedenlerden dolayı ya-
bancılaşmış tiyatroyu kendisiyle banş-
tırmayı amaçlamaktadır. "Vekiendinibir
grupolarak, kurgu evreninin içine dakür-
mak,yalandan yapıyor gibi görünememe
cesaretini bulmak için.- Böyle bir para-
doks iste, Üçüncü Tryatro'nunki''demek-
tedir. Dünyanın değişik yerlerinde, ben-
zeri kaygılan taşıyan toplululdar, kişiler,
tiyatro adına "adalar denizi" oluştur-
maktadır ona göre. Sanatsal yaşamlan
adına büyük bedeller ödeseler de, kendi
varoluş biçimlerini bulurlar. Böylesi bir
çaba, "kültür merkezlerinin çoğunlukla
dışında,eteklerinde, kıyıda bir yerde" ya-
şasa da, onlann, bireysel ve evrensel kul-
türe sınırlan aşan katkılandır.
İlk bakışta, oyunculuk, sahneleme ve
sahnede olanlar üzerine düşünceler üre-
ten, uygulamalar yapan biri gibi gelen
Eugenio Barba, oyun metninden sahne
tasanmına, müzikten ışığa tiyatronun ge-
rektirdiği her şeyi kuramsal bağlamda
çözümlemeye girişmiştir. Oyunu bir şey
dokumak olarak gören Barba, oyun met-
ninden sahne tasanmına, müzikten ışığa,
tiyatronun gerektirdiği her şeyi kuram-
sal bağlamda çözümlemeye girişmiştir.
Oyunu bir şey dokumak olarak gören
Barba, tüm sahne öğesini, aksiyon, yö-
nelışi ve amacı belli bir eylem olarak de-
ğerlendirir. Bu nedenle denemek asal ça-
lışma yöntemidir. Sey ircinin de deneme-
ye katıtmayı göze almasını ister ve ger-
çeğe daha yakın olmak için, "Birdene-
yin deneji daha güçlüdür!" diyerek yak-
laşımını önerisini daha bir somutlar.
Oyuncuya iç zenginlik sağladığı kadar,
aktanm zenginliği de sunan deneme ve
yeniden deneme yaklaşımı, onun tıyat-
rosunun ta kendisidir...
1979 yılından sonra düşüncelerini IS-
TA içinde değerlendiren Barba, kültürel
çalışma ve araştırmalarla, kültürler ötesi
anlatım biçimi oluşturmak için çaba gös-
terdi. Pekiyi, oluşturulmak istenen budil,
içinde hangi anlamı banndınyordu? Bu-
nu. seyirciyebirşeyleraktarmaktemelin-
de. oynayanın beden-bilinç ilişkisini ku-
racak verileri elde etmesi olarak yanıtla-
yabiliriz. lşte sözünü ettiğimiz denemek,
yeniden denemek bu yaklaşımın biçemi-
ni oluşturuyor. Avrupalı. Amenkalı, Af-
rikalı, Asyalı tiyatro adamlannın çekir-
değini oluşturduklan ISTA'nın bu uğra-
şı ve araştırmalan. yine Barba'nın öncü-
lüğünü yaptığı Avrasya Tiyatrosu'nun
çalışmalanndadeğerlendırilmektedir.
Barba. 1993 yılında sahnelediğı ve
kendisinin "ritüeT dediği Kaosmos adlı
gösterimde, "BoşRitüd" diye bir kavram
sunuyor. Toplumsal, siyasal. geleneksel,
kültürel yönlendirmelerden sıynlrruş
gösterimi tanımlamak için kullanılmıştır
bu kavram... Eugenio Barba üzerine ça-
lışmalan olan ve Commedia dell'Arte
uzmanı olan Ferdinando Taviani, Kaos-
mos gösterimi bağlamında konuyu şöyle
değerlendiriyor:
"Bu gösteri, öğretisinden ödün verme-
diği için yukandaki örneklerin tam tersi.
Gösterinin 'boşluğu' öğretilerin onu ele
geçircmemiş ve geçiremeyecek olmasın-
dan kaynaklanıyor. Hiçbir dünyevi saç-
malık bu gösterinin iskeletine yeıieşeme-
dL"
ŞehirTiyatrolan Tiyatro Araştırma La-
boratuvan'nın bir haftalık konuğu euge-
nio Barba, tiyatromuzda farklı düşünce
ve estetik yaklaşıma sahip yönetmenler-
le değişik bir anlatım biçimini oluşturma-
ya çalışacak. Böylece Barba'nın tiyatro
adamı kimlığinde somutlanan Grotows-
ki'nin tekniğinden ISTA'nın deneme ve
uygulama birikimi, tiyatromuzun seçkin
yönetmenlerinin birikimiyle buluşacak
Belki de bu çalışma, Barba'nın Avrasya
Tiyatrosu düşüncesine katkısı olduğu gi-
bi, bu yönde somut adımlar atılmasını
sağlayacak.
Bütün bunlann ötesinde, değinilmesi
gereken bir başka konu daha var. Şehir
Tiyatrolan'nın tiyatrodaki yeni deneme-
lere, yönelişlere açılan kapısı Tiyatro
Araştırma Laboratuvan. Kısa adıyla
TAL...
TAL, on yıla yaklaşan tiyatro serüve-
ninde, oyuncuyu çok yönlü ele alan, eği-
tim ve uygulamayı birlikte götüren bir
yapılanma. Oyuncunun dünyadaki. sa-
nattaki, tiyatrodaki gelişmelere, değişim-
lere açık olmasını ve kendini buna uygun
biçimlendirmesini savunan TAL. bunu
amaçlayan topluluklarla, tiyatro adamla-
nyla ülkemizde ya da yurtdışmda bulus-
tu. Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu,
NYU Tisch Scholl of Arts Department
Performance Studies, MacarTıyatro Ens-
titüsü, ISTA,Grotowski Kültür ve Tiyat-
ro Araştırmalan Merkezi ile H.^Nickel,
D.Dönger, Karl Mever, J.G.Nordman,
E-Stewart J.Szajna,~K.BoHze, S.Khere-
mand, S.Fiorenzi, E-Seniorbunlardan ba-
zılan.
Uzun sözün kısası, Eugenio Barba'nın
yönetmenlerle yapacağı çalışma, izlene-
cek oyunlar. Odin Tiyatrosu'nun ve IS-
TA'nın tiyatroya yaklaşım biçiminin ak-
tanldığı söyleşiler, ülkemiz tiyatrosuna
yenilikler getireceğe benziyor.
- E.Barba, Antropolojik Tiyatro, Çev. 5e-
mih Güner
- E.Barba, Dramaturji, Çev. ŞerifErol
- E.Barba. Üçüncü Tiyatro, Çev Ş.Erol
- E.Barba, Tıyatro ve Kültür, Çev. Ş.Erol
- Avşin Candan. Yırminci Yüzyılda Öncü
Tiyatro. YapıKredi Yayınlan. Is't. 1994
- Aziz Çalışlar, Tiyatro Adamlan Sözlüğü,
Mitos/Boyut Yayınlan. Ist. 1993
- I.B.Ş.T. Tiyatro Araştırma Laboratuvan
belgeiiği.
BUAŞAMADA
ŞÜKBAN KURDAKUL
80 Yıl Sonra
Tevfik Fikret 19 Ağustos 1915'te öldü.
"Rüşvet ve bayağılık çetesi" olarak nitelediği Itti-
hat ve Terakki iktidannın asker ve sivil orta tabaka-
yı seferberlikten önce savaşın düşünsel ortamını
hazırlamaya seferber ettiği yıkım öncesi.
Alman sermayedariannın Ortadoğu'daki çıkaria-
rı uğruna ırkçılıkla Turancılığın pompalandığı yıllan
Kimdi Fikret?
Suttan Hamid'in hafiye devletinden sonraki bu
zor dönemde şair olarak ne yapmak istiyordu? Çağ-
daşlaşma sancılan çeken bir ülkenin aydını olarak
ne yapmak istiyordu?
Yahya Kemal'den sorarsanız, "Şiirimizin alafran-
gaya doğru bir istikamet alacağı zamanda gelmiş,
o istikametin başına geçmiş, göreceği işi görmüş,
eserini de, şahsiyetini de Türk edebıyatına müeb-
beten hâk etmiş" bir öncü.
Erken Cumhuriyet dönemi edebiyat tarihçilerin-
den sorarsanız, yarattığı "serbest müstezat"\a ye-
ni biçimsel sıçramalann şairi.
Yenileşme kaygılannı şiir tezgâhında somutlama
çabalanna şöyle değinir Fikret:
"Sözün gereksiz açıklığından kvrtulmak için bir
çare düşünüyordum. Heriki veya üç mısrada birke-
re, vezınden hariç birikikelime koymak. Mesela bir
küçük mısra yazmak ki, vezni evvelkilerin veznine
uymasın. Yalnız bu küçük mısra için öyle bir vezin
seçmeli ki, manzumeyi ahengin tekdüzeliğinden
kurtarmakla birlikte çiğ düşmesin."
Belki, başlangıçta düşündüklerini uygularken alı-
şılmamışlığın getirdiği oturmamışlıkiann önüne ge-
çemedi kimi şiirlerinde. Ama gene Yahya Kemal'in
"Vezinler" yazısında hakkını teslim ettiği gibi, kısa
sürede "aruza yeni şiıri kabul ettirdi".
Biçimsel olanla içerığin bütünleşmesi.
Fikret'in "Edebiyat-ı Cedide"de ve kendisinden
sonra gelen kuşaklarda yarattığı etkiyi bu bütünsel-
likte aramak gerekir.
Edebiyat tarihçilerinin çabuk fark ettikleri bu de-
ğişmeyle birlikte Fikret'in dize içinde sözcükler ara-
sı uyum sağlamaya gösterdiği özeni, Namık Kemal
ve ötekı Tanzimatçılardan sonra savrulan şıiri yeni
yapısal düzen arayışına bağlama öğelerinden biri
sayabiliriz.
"Rübâb-ı Şikeste'den sonra nazımda İstanbul
lehçesi duyduk, ahengin bütün mihaniki değişti. °
Bu sözler de Yahya Kemal'indir.
•
Albert Camus'nün bir kez daha anmak istediğim
unutulmaz iki tümcesı var:
"Biz savaştığtmız için sanatçı değiliz. Sanatçı ol-
duğumuz için savaşıyoruz."
Tevfik Fikret de uyaklarda bile dilbilgisi kurallan-
nın arandığı yıllar, önce şiirin ustası oldu. Sonra, şa-
irce düşünmenin. Yakın çevre ılişkılerinden topluma,
toplumdan toplumsal olana götürdü onu, şairce dü-
şünürlüğü.
II. Meşrutiyet'in kâğıt üzerinde tanıdığı görece öz-
güriükleri, liman burjuvazisinin gönlüne göre izne
bağlayan devletlilere karşın birey olmanın birincil
koşulunu usa inanmakta görüyordu çünkü.
Bu haklı inançla, 80 yıldan da önce yaşadığı ta-
rihsel kesitin olumlu-olumsuz çatışkıları içinde ye-
rini belirleyerek görme, somutlama, tepki aşamala-
nnda oluşturdu şiirini.
"Haksızlığın envâını gördük. Bu mu kanun?
En gamlı sefaletlere düştük. Bu mu devlet?
Devletse de, kanunsa da artık yeter olsun,
Artık yeter olsun bu deni zulm-ü cehalet.'
ÇağdaşTürk Edebiyatrnda toplum savaşçısı kim-
liğini şöyle değerlendirmeye çalışmıştım:
"Namık Kemal, 'Değişmez fen mi vardır - Musta-
kır eşya mı kalmıştır?' diye yazmıştı. Fikret yenilik
ve degişimle birlikte evrim düşüncesini geliştirerek
birbirini tamamlayan düşünsel bir bütünlük yarat-
mıştır. insanoğlunun düşünme gücüne, yaratı ye-
teneklerine, usuna güvenmek bu bütün içinde sön-
meyen bir ışık görünümündedir. Bu ışığı algılama-
sıyla çağdaşlannın 'dar hendesesi'ne sığmaz Fik-
ret."
Tanntanımazmış..
Şeriatçı mı olacaktı?!
X . MILLl E3İT.M 3AKANLIGI
ÖZEL l'i:it \ MÜZİK VE EL SANATLARI MERKEZİ
MUZIK1995-1996 ÖĞRETtM YILI
KAYTTLARI BAŞLAMIŞTIR.
PROGRAMIN AMAC1
Kendi dallarında uzman öğretım görevlileri
eşliğinde öğrencilere enstruman becenleri
kazandırruanın yanısıra, müziksel işitme ve rittn
duygusunu giiçlendirmek ulusal ve evrensel müziğüı
seçkin örneklerini taıutarak müzıği sevdırmek
müzik kültürünü oluşturmaktır.
EĞİTİM PROGRAMLARI;
PİYANO
GİTAR (Klasik, Flamenco)
YAYLJ SAZLAR (Keman, Viyola, Viyolonsel)
ŞAN
TÜRKMÜZİĞİ (Ud, Kanun, Tanbur)
NEF'ESIsi SAZLAR CFİüt, Saksafoa, Klarinet, Trranpet)
TÜRK HALK MÜZİĞİ (Tar, Bağlama,)
PROGRAMIN SÜRESİ
Haftada 1 giin 4 saat
(Branş 2 saat - Solfej 2 saat)
. TOPIAM SÜRE 4 yıldır.
tlkokul vaşından itibaren her yastaki öğrencilere yönelik
eğiüm programlan u\'gulanmaktadır Programlara, Giriş
Sınavı ile öğrend alınır.
SONBAŞVURV: 01.09.1995
SINAV: 02.09.1995 - Cumartesi - SaatlO.OO
Programı başan ile bitiren öğrencilere MİLLİ EÖtTİM
BAKAW.l6rnın oaaylı diploması verilir
AdreS : K.M. Celebl Mah MeşelA Sok.
Dünya Han 18/20 Kat; 4-S Taksim - IST.
TW : (0812)2823083-2454460-2445803
Tax : (0818)2883088