Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
- n »r
12 HAZİRAN 1995 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
program' uygulamaları
PROE DR HAMDİ AYTEKİÛf, Ulüdağ Üni. Tıp Fakültesi
P
aket program tanımı, belli
bazı hizmetleri bir arada al-
mak isteyenlere, seçenekler
önceden belirlenmek ve
program süresince değişme-
mek koşuluyla ekonomik
kazançlar sağlamaya yönelik bir uygula-
ma yöntemi olarak anlaşılabilir. Kişi ya da
bir kurum, programın ederi (fıyatı) ve ko-
şullan ile programda önerilen hizmetleri
karşılaştınp kendine en uygun geleni se-
çer ve alır. Yaygın olarak turizm. taşıma-
cılık vb. hizmetsektörlerinde uygulanan
bu yöntemin, son zamanlarda ülkemizde
sağlık hizmetleri alanında da uygulanma-
ya çahşıldığı izlenmektedir. Ilk olarak
SSK (Sosyal Sigortalar Kurumu), kendi
tedavi kurumlannın dışındaki özel ve ka-
muya ait tedavi kurumlanndan sağhk hiz-
meti saün alırken paket program ilkelen-
ni uygulamaya başlamrstır. Son günlerde
de Emekli Sandıgu sağlık yardımı yaptı-
ğı kesimin tedavi hizmetlerinin bedelleri-
ni sağlık kuruluşlanna bu yolla ödeme de-
nemelerine başlamıştır. Burada esas, has-
tanın hastalığının iyileştirilmesi sırasında
kendisine gerekecek her türlü ilaç, tıbbi
sarf malzemesi, yatak-yemek bedeli, kan
ve kan ürünleri gibi tüm gider öğelerinin
tedaviyi yapan kurum tarafından karşı-
lanmasıdır. Bu kurumlar (hastaneler),
hastanın iyileşmesi ya da ölmesi sonun-
da, ettikleri tûm masrafa bakmaksızın da-
ha önce o hastalık için belirlenmiş 'paket
program tutan'nı SSK ya da Emekli San-
dığına fatura etmektedir. Hastaya ne har-
canırsa harcansın (çok özel koşullar orta-
ya çıkmadıkça), hastalık için önceden be-
lirlenen para ödenmektedir.
1leri Batı ülkelerinde bazı hallerde uy-
gulama olanağı bulunan bu sistemin (has-
talık başma ödeme), ülkemizde başanlı
bir biçimde uygulanabileceğı kuşkuludur.
Maliyet öğelerinin adeta götûrü biçim-
de belirlendiği bu sistemde, aynı hizmeti
en ucuza sağlamak, hastanelerin ana ama-
cı olacaktır. Verilen hizmetin tümünü
'hastanın iyüeştirilmesi' olarak alacak
olursak bunu en ucuza mal eden kuruluş
en kârlı duruma geçecektir. Ancak hemen
anımsanması gereken konu, maliyet kar-
şılığı gerçekleştirilen etkinliğin yani sağ-
lık hizmetinin niteliklerinin çok iyi anla-
şılmasıdır. Sağlık hizmeti her zaman, her
yerde, herkese, hiçbir aynm gözetmeksi-
zin sunulması gereken, herkesi kapsayan
ve herkesin kolayca ulaşabileceği bir hiz-
met türû olmalıdır. Verilen hizmetin nite-
liği de kişiden kişiye değişmemeli, elde
bulunanın en iyisi herkese sunulmalıdır.
Kuramsal olarak bu nitelikleri taşıması
gereken sağlık hizmetleri eder (fiyat) ön-
ceden belirlenmekle birlikte, maliyet öğe-
leri (ilaç. tıbbi malzeme, personel gider-
leri vb.) sayısal ve niteliksel olarak hizme-
ti uygulayanlarca (hastane yönetimi ve
çalışanlan) belirlenebileceği bir yapıya
büründürülürse insan sağlığının tehlikeye
düşmesi olasılığı ortaya çıkabilecektir.
Aynı işi kendi içinde ya da 'rakip' kuru-
luşlar arasında 'rekabet esasma göre' da-
ha ucuza mal etme yanşınm insan sağlı-
ğını nerede, ne kadar risk altına sokacağı
kolay kolay hesaplanamaz. Ancak aşağı-
da kısaca değinilen olasılıklar belki oku-
yucuya biraz fikir verecektir:
'Paket program'lara göre maliyetinin
yüksek olacağı baştan belli olan hastalar
(ileri yaşhlar, şeker hastalığı, yüksek tan-
siyon vb. süreğen hastalığı olanlar), ame-
liyat sonrası ya da bakım sırasında birta-
kım ağır (aynı zamanda masraflı) komp-
likasyonlann gelişmesi olasılığı yüksek
olan hastalıklardan başvuranlar, hastane-
lere kolay kolay kabul edilmeyenler, has-
tane kapılannda "Bugün git-yann gel, yer
yok, tanı daha konmadT gıbi gerekçeler-
le(!) bezdirilmeye çalışılacaklardır.
Tanı ve tedavi döneminde kullanılan ve
pek çoğu bir kullanımlık (disposable) olan
tıbbi malzemenin bir kısmı ashnda bir
kezden daha çok kullanılabilecek nitelik-
tedir. Ancak üretildikleri ülkenin koşulla-
nnda bu malzemenin yeniden kullanılma-
sı için hazırlanması ekonomik olmamak-
tadır. Oysa, ülkemiz koşullannda bu mal-
zemeler, gerekli yöntemlerin titızlikle uy-
gulanmasıyla yeniden kullanılabilir du-
ruma getirilebilir. Ulusal ekonomiye kat-
kı yanında, tedavi maliyetini de düşürmek
amacıyla bu tekrar kullanma işlemini yap-
mantn görünürde bir sakıncası yok gibiy-
se de çoğu kez ölçü kaçınlacak ve istenen
sonuç ahnamayacak, hasta en azmdan acı
çekecek, tanı ve tedavinin niteliği düşe-
cektir.
Uygulanacak 'paket program' ücretle-
ri nedeniyle laboratuvar hizmetleri de is-
ter istemez yeniden gözden geçirilecek,
ucuz inceleme yapan yerler seçilecek ve
bu yüzden hasta yığılmalan olacak, tanı
ve tedavi en azından gecikecektir.
Özellikle iyileştirme döneminde,
komplikasyonlann çıkması durumunda
kullanılacak olan ilaç ve tıbbi malzeme-
nin yeteri kadar kullanılması, pek tartış-
ma götürmese de gereği kadar kullarulıp
kullanılmadığı zihinlerde soru işareti bı-
racaktır. Bu malzemelerin seçiminde ucuz
olanlara özen gösterilmesi, belki aşırı öl-
çüde olmasa da tutumlu davranılması, so-
nuçta hasta kaybedilirse uygulayıcılan
epey rahatsız edecektir.
Ülkemizde hastane yönetimi, genellik-
le hiçbir yönetsel (idari) eğitim görmemiş
olan hekimlerin (başhekim) sorumluğun-
da, uzman olmayan bir ekiple yürütüldü-
ğü için maliyet-hizmet hesaplan henüz
tam görkemiyle gündemde değildir. Ma-
liyetlerin düşürülmesi, sadece düşürülme-
si konusunda hastane yöneticileri, hekim-
lerle tartışmaya başlamıştır bile. Zaman
içinde, hastaneler, bugünkü yapılanyla
devam ederlerse maliyeti azaltmak için
yönetim, hekimlere baskı uygulayabile-
cektir. Amaç, aynı işi başka bir kuruluş-
tan daha ucuza yapıp geliri arttırmak, ar-
tan gelirle hekimlere ve öbür personele
ödenen ödenekler de başta olmak üzere
öteki harcamalara olanak sağlamaktır.
Hastanın sağlığının, en küçük bir ağn-
dan en ciddi bir komplikasyonun çıkma-
sına kadar risk altına atılmasına neden
olabilecek paket programlann uygulan-
ması, tedavi kurumlanmızın bugünkü ya-
pısıyla uyumlu olmayacaktır. Paket prog-
ram uygulaması isteyen kurumun, hasta-
lanna verilen sağlık hizmetinin niteliğini
denetlemek için örgütü yoktur, standardı
yoktur, dahası ülkemizde böyle bir dizge
(sistem) yoktur. Eğer tedavi kurumlan-
mız, bu tip paket programlar uygulayan
ülkelerdeki tedavi kurumlannın donanım.
denetim (kendi içi ve dışandan) ve yöne-
tim düzeyine çıkarlarsa kuşkusuz paket
program sıstemi bizim ülkemizde de uy-
gulanabilır.
SSK ve Emekli Sandığı başta olmak
üzere, öbür kurum ve kuruluşlann tedavi
giderlerinin çok büyük boyutlara ulaştığı
günümüzde, bu kurumlann tedavi gider-
lerini azaltma yolundaki tutum ve davra-
nışlanm anlayışla karşılamak gerekir. An-
cak "Ben şu ameoyata şu kadar veririm"
mantığı bu sıkıntıyı çözmez. Uygulama-
da görüldüğü kadanyla 'paket program
ncretleri'nin yanı sıra doğrudan hastalar-
dan; daha çabuk, daha nitelikli hizmet için
ek ücretler istendiği söylentileri yaygın-
laşmaktadır.Ileri teknolojinin uygulandı-
ğı, araştırma-geliştirme giderlerine devlet
bütçesinden katkının hemen hemen hiç
bulunmadıği tıp fakülteleri hastanelerin-
de (bunlar kuramsal olarak rektörlüklere
bağhdır), hasta maliyetleri oldukça yük-
sektir ve bu maliyetler gerek SSK gerek
Emekli Sandığı'nca her zaman gereğin-
den fazla bulunmuştur. Zaten paket prog-
ramlann uygulamaya konuluşu da bıraz
buna bağhdır.
Sonuç: Yukanda açddamaya çahşılan
nedenkrte paket program uygulamalan-
nın yeniden gözden geçirilmeleri gerek-
mektedir. En iyisihastaneyöneticileri, hiz-
met satın alan kuruluşlann, Sağhkve Ma-
liye bakanlıkJannın yetkili, bilgfli teknok-
rat ve bürokratlannın bir araya geierek
gerçekçi bir maliyet-hizmet anatizi yap-
maLandır.
Hastanelerde hizmetlerin, ederlere (fa-
turalara) yansıması, her aşamada denetle-
nebilmelidir. Bilgisayar aracıhğı ile mu-
hasebe kayıtlanndaki yanılgı payı en aza
indirildiğinde, kullanılan ilaç ve malzemi-
nin alım-satım ederleri belirli kâr oranla-
nyla sabitlendiğinde, kurumlann ödeme-
lerle ilgili sorunlan büyük ölçüde ortadan
kaldınldığında, hastanın sağlığını seyrek
de olsa risk altına sokabilecek olan paket
program uygulamalanna gerek kal-
mayacaktır.
ARADA BİR
MUHStNE HELİMOĞLU YAVUZ
Halkbilimci- Yazar
"Aşkolsım Haydar Bey"
Bir Doğu klasiği olan yoksul Fuzuli "Mende Mec-
nun'dan füzun âşıklık istidadı var I Aşık-ı sadık me-
nem, Mecnun'un ancak adı var" derken ve padişa-
hın ihsan ettiği iki kuruşluk maaşı, kaşarianmış-rüş-
vetçi memurlann elinden kurtaramadığı için o ünlü
"Şikâyetname"s\n\ yazarken acaba, beş yüz yıl son-
ra, Türk dünyasında adına görkemli törenler düzen-
leneceğini düşünebilir miydi?.. Fuzuli güncelliğini sür-
dürdüğü için geçmişte kalan bir etkinliği anımsadım.
Bu törenlerden biri de belki de en görkemlisi, epey-
ce önceleri Bilkent Üniversitesi'nin yeni yapılan kon-
sersalonundagerçekleştirilmişti. (Burada, ayraç için-
de şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bu salonda-
ki ilk konserin adı "Emeğe Şükran Konseri"yd\ ve
onu yapan işçilere verildi. Böylece inşaat işçileri bel-
ki de yaşamlannın ilkve tek klasik müztk konserinı din-
lediler. Hoşlandılar da doğrusu. Hele hele Rimsky
Korsakov'un "ÇarSuttan Operaa'ndan "AnlarDan-
sı"n\ dinlerken, iyiden iyiye keyiflendiklerini gözledim.
Sonunda Gürer Aykal'la fotograf çektirmek ise bu
keyiflerine tuğ dikti doğrusu. Ne güzel bir "jest". Dü-
şünenleri kutlamak gerekir.)
Bu açıklamadan sonra, yine Fuzuli törenıne dön-
mek istiyorum. Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman De-
mirel ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Haydar
Alryev bu törenin onur konuklanydı. Tören sırasında
konuşan Aliyev, Fuzuli'nin, Türk uluslannı birleştirdi-
ğini vurguladıktan sonra, konuşmasının sonunda "Aş-
kolsun (Bravvo) Türk dünyasına, bütün Türklere aş-
kolsun" dedi. Daha sonra kürsüye gelen Demirel de
konuşmasının sonunda "Yaşasın Türk Milleti, Türk
dünyası" dedikten sonra, yarı esprili birtonla "Aşkol-
sun Haydar Bey, Aşkolsun" diye sözlerini tamamla-
dı.
Cumhurbaşkanlannın, Türk ukjslannı yücelten bu
tümceleri, özellikle seçip vurguladıklannı görünce,
Atatürk'ün "Bir Türk dünyaya bedeldir" gibi savaş-
tan çıkmış ezik ulusu, yüceltmek için özellikle söyle-
diği sözler aklıma geldi. Yoksa yine bu yüceltmelere
özellikle gereksinim duyacak olağanüstü dönemler mi
yaşıyoruz diye düşündüm. Çünkü insan, kendi ken-
dine öyle "Bravvo sana, aşkolsun" diyorsa, bir bildi-
ği vardır elbette. Dileğim kurtancılara, kahramanlara
ve böylesi özel yüceltmelere gereksinim duyacağımız
dönemlerin yaşanmamasıdır. Ne var ki, laik-toplum-
cu-demokratik cumhuriyetçi ulusal devletimize her
yönden saldınlar, kuvayi milliye günlerine dönmek
gereğini anımsatıyor kişiye. Bu konuşmalann ardın-
dan, Azeri sanatçılann sahnelediği, Ü. Hacıbeyov'un
"Leyla ve Mecnun" operası da ilginçti. Başka şeyler
için bilmem ama, müzik alanında böylesine başarılı
bir ulusun cumhurbaşkanı olduğunuz için, "Aşkol-
sun size Haydar Bey aşkolsun."
Aynca, beş yüz yıl sonra bile olsa, böylesine gör-
kemli anılmalardan sonra, Fuzuli'nin de artık
"şikâyete" hakkı kalmamıştır sanınm.
Canımız
A. Hikmet Binbir'i
ölümününi.yılında
sevgi ve saygıyla
anıyoruz.
;ni ünutmadık,
Unutmayacağız.
Eşi; Bahtışen Binbir
Çocukları; Servet, Süheyla, Pembegül
ESKİ BEYOĞLU KEYFİ ŞİMDİ
BOĞAZ'DA, ADALARDA
CATI TEKNE GEZİLERI
18 Haziran Pazar'dan itibaren sadece 3 pazar
• Kahvaltı • içkili açık büfe öğlen yemeği
• Akşam çayı • Canlı müzik ve sürpriz
eğienceler • Denize girme molası.
Sadece 950 bin lira.
ÇATI RESTAURANT 251 00 00
Aziz Nesin haklı mı?
İA I msöyleyeniW
• Bdokuz
• Mköyden
- M — ^ kovariar.'
Ruhumuzu okşayan sözler
duyduğumuzda ya da
okuduğumuzda değmeyin
keyfimize. Ya
eleştırildığimizde?..
Suratımız bir kanş. Çünkü,
ashnda biz en iyiyiz: Atı en
iyi biz koştururuz, en keskin
kılıç bizimkidir...
Tuvaleti Avrupalıya biz
öğrettik. (Bir de şimdi görün
halimizi). Temizlik ımanın
yansı demişiz, ama bizde
ımandan eser yok demek kı.
Temizlikteki halünize
baksanıza... Köylerimiz
kentlenmiz gibi ellerimiz de
kirli. Spor güzel şeydir. Hem
ınsanın zinde kalmasım hem
de zekâ pratiğini
gelıştirmesini saglar. Ama
biz sporu da yanm yamalak
yapanz. Ashnda yapmayız
desek daha doğru olur.
Bununla beraber sporun bir
kolu vardır ki hayatımızm
büyük bir bölümünü kapsar.
Hatta onunla yatar, onunla
kalkanz: Futbol.
Maçlara gider, onlan bir de
ayn ayn kanallardan dört beş
kez doymaksızın ızler
dururuz. En küçük
pozisyonu bile kaçırmayız.
Kendımizi vererek
yaptığımız nadir işlerden
bindir. Hele mılli maç
olduğu zaman ulusça ekran
başına çivileniriz.
tlginç bir huyumuz var:
Dünyada ün yapan, eserleri
onlarca dile çevrilen
insanlanmıza şükran
duymayız da "vatan haini"
yaftasını kolaylıkla
yapıştnnz. Sonra, falanca
takımı bilmem kaç sıfır
yenince Viyana'yı kuşatmış
gibi hissederiz kendimizi.
Silah sesi normal bir insanı
ürküten, korkutan bir sestir.
Gerçi ulusça sevinç
anlanmızda keyiften şöyle
birkaç el ateş ederiz: Düğün
demekte, içki âleminde, maç
sonunda -kazandıysak şayet-
ne sakıncası vardır ki!
Coşkunlukla yapılan şeylerin
denetimsiz olduğunu.
istemeden de olsa ınsanlara
zarar verebilecegimizi
aklımızın ucundan bile
geçirmeyiz. 26 nisan günü
Milli Takım bir karşılaşma
yapü, lsviçre millileriyle.
Sonuç: 2-1 yendik. Bu yengi
hepimizi sevindırdı. Gecmiş
yengilerimizde olduğu gibi
çoluk çocuk sokağa fırladık.
Bir taraftan koma sesleri, bir
taraftan da "En büyük
Türkiye!''sloganlan ortalığı
kapladı. Ama bir şey daha
vardı: Silah sesleri.
Başkentte adeta savaşı
andınr düzeyde silah sesi
vardı. Değişik tür silahlardan
tek tek ve seri atışlar. Sokak
ortasında, saçak altında.
balkonlardan, apartman
aralanndaki boşluklardan
insaru hoplatan silah
sesleri... Merak ettiğim bır
şey van Sevinç, üzünç
nedeniyle ya da karşı çıkışın
gerektıği durumlarda bu
tepkinin yansını olsun -
silahsızlık koşuluyla- neden
gösteremiyoruz. Utanç
kaynağımız "dfisönce
suçu"nun kaldmlması için
aynı coşkuyla sokaklara
çıkabiliyor muyuz?
Gözaltında kayıplara,
işkence uygulamalanna,
zamlara?.. Bilim
adamlanmızı.
sanatçılanmızı, kesinlikle
hak etmedikleri halde
sürüm sûrûm süründürürken
bunlan unutup, 2-1 'lik bir
yengiye nasıl böyle abartılı,
abartılı olduğu kadar da
korkutucu tepki
verebıliyoruz?
Ya çok iyimser
insanlanz ya da Aziz Nesin
haklı.
Ikinci olasıhk beni
korkutuyor doğrusu.
Hakan Demiralay
Ankara Üniversitesi
lletişim Fakültesi
iyi
odulEricsson 337, GSM dûnyasının Oscar'ı olarak bilinen
CAESAR "1995 Yılı En İyi Cep Telefonu Ödülü'nü kazandı.
Clst üste iki yıl kazandığı bu ödülle Ericsson, ürettiği
cep telefonlannın teknik mükemmelliğini, güvenilirlik ve servis
kalitesini tüm dünyaya bir kez daha kanıtladı.
Ericsson GH 337'nin, kazandığı "1995 Caesar
En İyi Dijital Dizayn", "En İyi Servis" ve
"Kullanıcıyı Bilinçlendirme" ödülleriyle de
rakip tanımadığı bir kez daha onaylandı.
ERICSSON'unuzda
garantı etıketı
bülunmasına
dikkat edıniz.
Encsson Yetkılı Khalatçıları:
CEP TELEFONUNDA E R İ C S S O N
§ *<HnmtfO*A,$. Tel: (0216) 410 85 00 (6 hat)
Genel Pazarlama
Sanayi ve Ticaret A.Ş Tel: (0212) 287 17 17 (10 hat)
PENCERE
Osmanlıca Yazdı Diye
Hapsedilen Var mı?..
Dil, düşünce demektir. Sözcük hazinesi insanın
beyinsel gelişmesiyle zenginleşir. Radyoyu ya da te-
levizyonu bir Türk bulsaydı, adını Türkçe koyardı.
Radyoyu ya da televizyonu elle tutabilirsin. Çünkü
somuttur. Ya soyut olanlar?.. "Emperyalizm, demok-
rasi, pariamentarizm, estetik, fenomenoloji" gibi söz-
cükter niçin Türkçe değil?.. Bilimde ve felsefede, dG -
ğan çocuğun adını babası koyar; uygarlıkta her adı-
mı atanın kafasındayeni birkavram oluşur; insan ya-
şadıkça yeni sözcükler uydurmak zorundadır. Tele-
fonu piyasaya Türk sürmedi; ama hayatımıza giren
bu aygrta Türkçede bir karşılık bulsak fena mı olur-
du?.. "Buzdolabı" ya da "soğutucu" demek kötü
mü?.. "Şoför" mü diyelim, "sürücü" mü?..
Halk seçimini yapıyor, işini biliyor, dil devrimi de
böyle yürüyor.
Dil tartışmalan sürerken, devrimden söz açılırken
nedense halk yokmuş gibi konuşuluyor... Dil, devlet
işi midir?.. Dil devrimi devlet zoruyla mı gerçekleşti-
rildi?.. . -
Yok canım!..
Sannlar ortamında yaşayanlann yalanlanyla salla-
nan bir beşikte uyutulmak bize yakışır mı?..
•
İki yanılgıyı düzeltmemiz gerekiyor.
Bir:
20'nci yüzyılın ilk çeyreğinde, Osmanlı Imparator-
luğu yıkılmadan önce ve sonra hiçbir evde Osman-
lıca konuşulmazdı. Babam, Birinci Dünya Savaşı'na
ve Istiklal Harbi'ne katılmış bir subaydı; evimizde,
komşulanmızda, çevremizde bugünkü dil geçeriiy-
di. Resmi yazışmalarda, Osmanlıcaya özenmek ay-
n bir olgudur.
Atatürk'ün dil devrimi, saray ve devlet dilini yık-
mıştır...
Yoksa halkın dilini beyninden koparmak ve ağzın-'
dan söküp almak gibi bir işi gerçekleştirebilmek, kim-
senin harcı ve haddi değildir.
Dil devrimi evde konuşulan Türkçeyi devlet dili
yapmıştır.
Demokratik bir eylemdir.
•
Peki, ikinci yanılgı ne?..
v
Dil devrimine karşı çıkanlar, bir sannnın ardına ta-
kılmışlan durmadan yineliyorlar:
"Dil devrimi, devlet zoruyla yürütüldü..."
öyle mi?..
Dil devrimi 1930'lu yıllarda gündeme girdi, hemen
benimsendi, Türk Dil Kurumu devletin dışında oluş-
tu; yazariar ve şairler devrimin özünü Osmanlı Impa-
ratorluğu'nun son yıllannda kavramışlardı; Türkçeye
dört elle sanldılar. Bir yazar halkın anlamadığı dille
yazmak ister mi?.. Dil devrimini yürütenler, şairieri-
miz, yazarlanmız, düşünürterimizdir.
1950'de karşıdevrim gündeme girdi, Demokrat
Parti iktidara geçince devlet eliyle Osmanlıcaya ge-
ri dönüş hareketi başlatıldı. İlk iş ezanı Arapçaya çe-
virmek oldu, "Anayasa"y\ "Teşkilat-ı Esasiye Kanu-
nu" yaptılar.
Sonra ne oldu?..
Devlet, dil devrimine düşmanlığı, sağ iktidariarma-
rifetiyle kırkyıl temel polrtikaedindi. __,. .;-*..., i
Ama dil devrimi yürüdü. '. . '".'-', ,
Devlet dışında devlete karşı, şairler, yazariar, dü-
şünürier, aydınlar eliyle ve halkın katılımıyta yürüdü
devrim... Kırk yıllık çok partili rejimde siyasal iktidan
elinde tutan tutuculann, gericilerin, sağcılann, Os-
manlıcayı devlet eliyle canlandırmak çabalan sonuç
vermedi.
Vermeyecek... ' • • - •
•
12 Eylül'de Türk Dil Kurumu'nu devletleştirerek dil
devrimine karşı kullanmak çabalan da sonuç verme-
di ve vermeyecek. Yaşanan olayda temel yasa açık
seçiktir Felsefede, bilimde, edebiyatta Türkçe, bu
kesimlerde alınteri dökenlerin elinde gelişir; halk di-
line sahip çıkar; romanını hangi dilde ve biçemde ya-
zacağını romancı bilir; sözcüklerini Osmanlıcadan
seçiyor diye yargılanıp cezalandınlmış bir tek şair ve
yazar tarihimizde ve günümüzde yok...
RESSAM IX. KARABURCAK'IN
Tabloianna Sahip Olanlara Duyuru
Kasım 1995'de açılacak sergiyle ilgili kitapta
kuUarulmak veya sergüenmek için, elinde sanatçuun
tablosu olanların İST. (0212) 274 02 79-275 99 56,
Ankara(0312)425 5098ebaşvurmaianrkaolunur.
T.C.
ALİAĞA SIJLH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN DUYURULUR
DosyaNo: 1994/67
Davacı Sabiha Işık vekili tarafından davalılar aleyhi-
ne mahkememizde açılan davada, îzmir ili Aliağa ilçesi
Aşağı Şakran Köyü, lncirük mevkiinde kain, 101 ada, 10
parsel sayılı taşınmazın taraflan arasında ortaklığın ay-
nen, olmadığı takdirde taşınmazın satışı suretiyle ortak-
lığın giderilmesıne karar verilmesı istenılmiştır.
Mahkememizce davalı Zeynep Yaşar Serezli'ye dava
dilekçesi ve duruşma gününün bildirilmesine dair Yeni-
şakran kasabası Aliağa adresine çıkanlan tebligat bila ik-
mal iade edilmiş, zabıta marifetı ile davalı Zeynep Yaşar
Serezli'nin açık adresi tespit edilemedığinden dava di-
lekçesinin özeti ve duruşma gününün ılanen tebliğine
karar verilmiş olup, 28.6.1995 günü saat: 09.20'deki du-
ruşmada davalı Zeynep Yaşar Serezli'nin bizzat veya bir
vekil ile kendısıni temsil ettırmesı, aksi takdirde duruş-
malara yokluğunda devam olunacağı ilan olunur.
Basın: 25199
İLAN
T.C.
İZMİR 6. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİ'NDEN
Davacılar, Velı Şen ve 21 arkadaşı vekillen Av. Adnan
Şahan tarafından davalılar Naim Cumah ve Ercan Ada-
h aleyhlerine açılan alacak davası sebebiyle:
Îzmir, Hatay. Bahçelievler. Kısmet Apartmanı No:
175/5 adresinde mukim davalı Naim Cumalı adına çıka-
nlan davetiye bila tebliğ iade edilmiş olup, zabıtaca ya-
pılan araştınnada adresi tespit edilemediğinden dava di-
lekçesinin ve duruşma gününün ılanen tebliğine karar
venlmiştir.
Davalı Naim Cumah'nın lzmir 6. Asliye Hukuk Mah-
kemesi'ndeduruşmasınınyapılacağı 13.7.1995 günü sa-
at 09.40'da hazır bulunması veya kendisıni bir vekille
temsil ettirmesi, aksi takdirde tahkikata ve yargılamaya
yokluğunda devam edileceği ve hüküm verileceği dav-
etiye yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 2.6.1995
Basın: 25194