28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 MAYIS 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI Etibank'tan rekor ihnacat • ANKARA (AA) - Etibank bu yıhn ilk dört ayında, aynı dönem itibanyla son beş yıhn en yüksek ihracatını gerçekleştirdi. Etibank Genel Müdürü tsmail Hakkı Arslan, "Ilk dört ayda Etibank, 381 bin 823 ton ihracat ve 102 milyon dolarlık satış ile rekora ulaştı" dedi Arslan, bu arada Etibank'ın 1995 yılı Nısan sonu itibanyla 79.2 milyon dolarlık ihracat hedeflemesine karşılık, 102.9 milyon dolarlık ihracatla bu hedefın de aşıldığını belirtti. Pamuk ihracatı yasaklansın' • GAZİANTEP (ANKA) - Sanko Yönetim Kurulu üyesi Adil Sani Konukoğlu, Türkiye'yi, dûnyanın önde gelen hazır giyim ve kullanım eşyası tedarikçisi konumuna getirmek ve desteklemek için ihracatın azalmasına neden olan sorunlan ortadan kaldırmak gerektigini söyledi. Konukoğlu, sektörün en önemli hammaddesi ve can daman olan pamuk konusunda oluşturulan politikalarda yanlışlıklar yapıldığını belirtti. Petlas yeniden değerlenecek • ANKARA (AA) - Petlas" ın satışa çıkanlmadan önce danışman firma tarafından yeniden değerlendirmesinin yapılacağı, mali tablolannın da bağımsız denetim şirketi tarafından denetleneceği bildirildi. Petlas'ın değerlendirme ışlemi en son 1993 yılında tktisat Bankası tarafından yapılmıştı. Petlas'ın yeniden ihaleye çıkanlmasına ilişkin işlemlerin haziran ayına kadar tamamlanması bekleniyor. ÖlB'nin, Petlas'a 1992 yılından beri sağladığı mali desteğin yaklaşık 200 milyon 220 bin dolar düzeyinde bulunduğu belirtildi. E6SBank bekliyor • tZMİR(Cumhuriyet Ege Bürosu) - Ege Giyim Sanayii Yönetim Kurulu Başkanı Selami Gûrgüç, Türkiye'nin ilk sektörel ve ihtisas ağırlıklı bankası olan EGS Bank'ın kurulması için tek eksiğin Başbakan Çiller'in imzası olduğunu belirtti. En önemli başanlanndan birinin de EGS Bank'ın kurulması olacağını belirten Selami Gûrgüç, bankanın, küçûk ye orta ölçekli işletmelerin kendi sermayelerini birleştirerek kurduklan bir ihtisas bankası olduğunu söyledi. Yasal düzenlemelerin yapılmaması nedeniyle en az 6 ay gecikmesine kesin gözüyle bakılıyor Gümrük bırliği tehlîkeye girdiANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Hükümetin, Avrupa Birliği (AB) ile gümrük birliğine giriş için öngördüğü "Ocak 19%" tarihi, demokratikleşme ve insan haklan sürecindeki duraksama nedeniyle "en iyimser hedefle" 1996 yılı Temmuz ayına sarktı. AB ile görüşmeleri yürüten heyetten üst düzey bir yetkili, "Gümrük birliğine 1995 somında girmemiz 'mucize' olur. Btam asıl hedefimiz Temmuz 96'da gümrük biriiğine girebümek" dedi. Aynı yetkili, gecikmeler nedeniyle Avrupa Parlamentosu'nun ekim ayındaki toplantısında Türk dosyasını "görüşmeme karan" alma olasılığırun çok yüksek olduğunu bildirdi. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, geçen hafta hükümetin vaatlerini haziran ayına kadar gerçekleştirmemesi durumunda Türkiye'nin Avrupa Konseyi'ndeki temsil hakkının askıya ahnması yönünde bİT tavsiye karan aldı.Üst düzey bir yetkili, 1996 yılı başında gümrük birliğine • Hükümetin, gümrük birliğine giriş için öngördüğü Ocak 1996 tarihi, demokratikleşme sürecindeki duraksama nedeniyle en iyimser hedefle 1996 yılı Temmuz ayına sarktı. AB ile görüşmeleri yürüten heyetten üst düzey bir yetkili, "Gümrük birliğine 1995 sonunda girmemiz mucize olur. Bizim asıl hedefimiz Temmuz 1996" dedi. geçilebilmesi için Avrupa Parlamentosu'nun ekim ayında yapacağı toplantıdan onay ahnması gerektiğine dikkat çekerek, onay için vaatlerin ekim ayına kadar gerçekleştirilmesinin şart olduğunu vurguladı. Yetkili, "MecHs'in yasa çıkarma konusundaki hızı ve hükümetin demokratikleşme konusunda anlaşmazüklan düşünüldüğünde ise vaatlerin ekinıe kadar yerine getirilmesi olanaksız" dedi. Avrupa Parlamentosu'nun karannın bağlayıcı nitelikte olacağını da vurgulayan aynı yetkili, "Eğer parlamento onay verirse, AB Ortaklık Konseyi Toplantısı formalite kabı yapüacak. Ancak onay \erilmezse de, ortakhk konseyi toplantısında farkh bir sonuç ahnamaz" açıklamasını yaptı. Aynı yetkili hükümetin, gümrük birliğine girebümek için bu yıl içinde, insan haklan ve demokratikleşme dışında, ortakhk konseyi kararlan çerçevesinde de birçok yasal düzenlemeyi tamamlaması gerektigini anımsattı. Yetkili şöyle konuştu: *19%sonbahanndalVIasthing'de milletterarası toplantı var. Orada Avrupa'nın alacağı yeni şekil görüşülecek. Gümrük biriiğinin gercekleşmesi durumunda Türkiye bu toplanüya iyi bir karneyle girer. Bu bakundan, 1996'da gümrük birliğine geçmek onemfidir." Hükümetin vaatlerini yenne getirmemesi durumunda Avrupa Parlamentosu'nun gümrük birliği için onay vermesinin olanaksız olduğunu vurgulayan, görüşmelere katılan bir bürokrat da şu açıklamayı yaptı: "Bu şartlarda Avrupa Parlamentosu'nun 'hayır' yamb yerine Türk dosyasını incelemcme karan alma ihtimali çok fazla. Bu. otomatik olarak gümrük biriiğinin 1996 Temmuzu'na ertelenmesi anlamına da getir. Bu bizim işimize yarar, çünkü eğer Türk dosyası incekmeye alınır ve 'hayır' karan verflirse, gümrük birliği için tekrar 'evet' karan akhnlması gerekir. Ama görüşmeyi ertelerlerse bu bize zaman kazandınr. O zaman ortakhk konseyi toplantısı da nicelik olarak anlamsız olacaktır. Avrupa Konseyi üyderi Türkiye ile gümrük birliğine geçmek istiyoriar. Bu kapsamda, Avrupa Paıîamentosu toplantısında, 'Yükümlülükler yerine getirilince gümrük birliğine geçileceği' karan da aunabilir. O zaman yasal düzenlemeler tamamlanmca gümrük biriiğine geçilir. Ancak, Türk dosyasının incelemesinin ertelenmesi daha büvük olasıhk." 'Kanal 6' adıyla kurulan radyo ve televizyon şirketinde Ahmet Özal ortak olarak yer almadı Efe OzaFdan 180 mflyarhk şirket • Efe Özal, sekiz kişiyle birlikte 'Kanal-6' adıyla radyo TV şirketi kurdu. Şirket, halen bu alanda faaliyet gösteren şirketlere ortak olabilecek, bunlan kiralayabilecek ya da kiraya verebilecek. ANKARA (ANKA)- Vergi bor- cunu ödemediği için yurtdışına çı- kışlan yasaklanan Özal kardeşle- rin küçüğü Efe Ozal, radyo-TV alanında 180 milyar lira sermaye- li şirket kurdu. Şirkene Ahmet Özal ortak olarak yer almadı. İstanbul'da kurulan şirkete, ha- len Ahmet Özal'ın yayın faaliye- tini sürdürdüğü Kanal 6 televiz- yonunun adı verildi. 'Kanal 6 ve Televizyon Yayıncılığı Ticaret AŞ' adı verilen şirkette Mazhar Efe Özal, Akın Kmlöz, Merve Sa- liha Darman, Semih İlhan Söyle- mezoğlu yüzde 20'şer; Çuıar So- butay yüzde 16. tsmail Müştak Korulu, Alp Menemencioğlu, Ka- mil Akın Güvendik ve Ufuk Özen yüzde l'erlik pay edindi. Efe Ahmet ve Efe Özal kardeslere vergi borçlannı ödemedikleri gerekçesiyle yurtdışı yasağı konulmuştu. Özal'ın yönetim kurulu başkanlı- üstlendiği şirkette Kamilîını Akın Güvenlıği'ne başkan vekili, Ufuk Özen de üyeliğe getirildi. Şirketin radyo-televizyon alanın- da yayıncılık yapacağı belirtilir- ken halen bu alanda faaliyet gös- teren lcuruluşlara ortak olabilece- ği. bunlan satın alabileceği, kira- layabileceği ya da kiraya verebile- ceği ve işletebileceği bildirildi. Bu arada, konuyla ilgili çevre- ler, yeni şirketin Ahmet Özal'ın halen yaymını sürdüren Kanal 6 televizyonunun işletme ve isim hakkını alabileceği görüşünü dile getiriyorlar. Yurtdışı yasağı Ahmet ve Efe Özal kardeşlere kısa bir süre önce vergi borçlannı ödemedikleri gerekcesiyle yurtdı- şına çıkış yasağı getirilmişti. Ma- liye Bakanhğf nın talimatıyla lçiş- leri Bakanlığı'nabaşvuran Kâğıt- hane Vergi Dairesi, Ahmet Özal'ın 74 milyar 92 milyon, Efe Özal'ın da 71 milyar 172 milyon lirahk vergi borcu bulunduğunu belirterek söz konusu yasağın ko- nulmasını talep etmişti. SSK de aynı doğrultuda bir başvuruyu Ahmet Özal'ın 26.8 milyar lirahk prim borcu nedeniyle yapmıştı. Tasfiye masası, Trend Holding'in itirazlan nedeniyle hâlâ resmiyet kazanmış değil Türkînvest'in tasfiyesine başlanamıyor • lflasına karar verilen ve bir ay önce iflas masası için seçim yapılmasına karşın Türkinvest'in tasfiyesine başlanamadı. Gerek seçime yönelik itirazlar ve gerekse SPK'nin masadaki temsilcisini geri çekmesinin, somut adımlar atılmamasında etkili olduğu belirtiliyor. UFUKTEKİN ADANA- Faaliyeti SPK tarafından bir yıl önce durdurulmasına, ardından iflasına karar verilmesine ve bir ay önce iflas masası için seçim de yapılmasına karşın Türkinvest'in tasfiyesine başlanamadı. Gerek seçime yönelik itirazlar ve gerekse SPK'nin masadaki temsilcisini geri çekmesinin. somut adımlar atılmamasında etkili olduğu belirtiliyor.Türkinvesfin tasfiyesi için 29 Mart 1995'te atılan adım, başka bir ifadeyle alacaklılann katılımıyla yapılan seçimin ardından oluşturulan tasfiye masası, daha çok Trend Holding'den gelen itirazlar nedeniyle resmi geçerlik kazanamadı. Ancak aradan bir aydan fazla bir zaman geçtiği halde itirazlann sonuçlandınlmamış olması. mahkeme yargıcının saptadığı bilirkişi Avukat Sümer Altay'a "sen bilirkişisin" diye bir bilgi dahi gitmemesi dikkati çekiyor. Türkinvest'in tasfiyesi sürecinde belki de en ilgi çekici olanı SPK'nin, anlamakta güçlük çekilen yaklaşımı. Mudiler Derneği'nin yöneticilerinı arayıp "Tasfiye masasında SPK'den bir temsilci bulunursa her türlü bilgiyi sağlar, tasfıyeyi birkaç ay içerisinde bitiririz, mağduriyete son veririz" dıyen yetkililerin, bu istekleri yerine getirildikten sonra seçılen temsilci Akif Şener'i geri çekmesine akıl erdirilemiyor. Kimi Türkinvestzedeler, Ayan'dan gelen bazı "ödeme sözü' içeren tekliflere evet demişlerdi. Bu nedenle vadeli bono almışlar ve sürenin dolmasını beklemeye koyulmuşlar. bu arada Trend Holding'e de 'alacağımızı tahsil ettik' anlamında ibranameler vermişlerdi. Ancak beklentilerin - çoğunlukla- gerçekleşmediği, geçen günlerde anlaşıldı. Bu nedenle birçok Türkinvestzede, Istanbul 2. iflas Müdürlüğü'ne giderek "Ödeme yapümıyor. Daha önce Trend Holding'e verdtğimiz temük geçersizdir. Alacağunızın kaydedihnesini arz ve talep ederiz" içerikli dilekçeler vermeye başladılar. Bu nedenle 29 Mart 1995'teki seçimler sırasında, "Alacaklıyım, beni de kaydedin" diye itirazda bulunan Trend Holding'in başvurusuna iflas masası ön bürosu tarafından olumsuz yanıt verildi. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 1 Mayıs 1 Mayıs, tam anlamıyla bir "niteliksel evliliktir". Çün- kü, iki niteliğin, kol emeğiyle beyin emeğinin bütünlü- ğünü simgeler. Kimilerinin "anamala", kimilerinin kapitalist ya da sermayeci olarak adlandırdığı üretim biçimi, özünde ücretli emek ile kâr amaçlı sermayenin "aynşması- na "dayanır. Geçen yüzyılda dünyaya egemen olan anamalcı düzende ücretli işçiliğin anlamı beden gü- cüyle, daha özelde kol gücüyle, üretim sürecine kat- kıda bulunmaktı. İşyerinde "yürûyen kayış" önünden geçerken "ürünün " yalnızca çok küçük bir parçasını yerleştirmekle işçi görevini yapmış olurdu. Bunun için de işleyen bir beyin gücüne pek gerek yoktu. Işte 1 Mayıs o günlerin uyanışını yansrtmaktadır. El- leriyle iş görenler, "beyinlerini kullanarak hak arama" yolunu 1 Mayıs ile açtılar; sömürüye karşı savaşımda beyinlerini işe kattılar. Niteliksel evlilik deyimi bu an- lamda kullanılıyor. • • • Günümüzde "el emeğiyle beyin emeğinin giderek bütünleştiği", doğru olarak vurgulanmaktadır. Bu vur- gulama boşuna değildir. Son onyıllann üretim sürecin- de bu "el-beyin bütünleşmesi" giderek egemen olu- yor. Özellikle imalat sanayiinde, başta bilgisayar olmak üzere, daha çok elektronik makine kullanımına daya- lı üretim süreçleri hızla yaygınlaşıyor. Işgücü bu tür üretim sürecinde, çoklu nitelikte ol- malı, pek çok beceriyi bilgisayar türü makinelerin yar- dımıyla gösterebilmelidir. Fordist ya da Taylorist yü- rüyen kayış başında "tek işi yapan işçi" dönemi ka- panmakta, bunun yerini karmaşık makineler kullana- rak çok sayıda işi aynı anda gören işçi almaktadır. Tek boyutluluk sona ermektedir. Dünyayı sarsan "tekno- loji devrimi" özünde "çoklu-nitelikli işçi" kavramıyla aynı anlama gelir. Teknolojinin yarattığı olağanüstü üretkenlik ve bu- nun yarattığı işsizlik 1 Mayıs'a neden olan sekiz saat- lik işgünü tartışmasının yerini, bu kez, altı saatlik iş- günü uygulaması tartışmalannın almasına yol açmış bulunuyor. Geçen günlerde, bu teknolojik devrimin "devirdiği" Sovyet düzeninin ipini nesnel zorunluluk sonucu çe- ken kişiyi, Mihail Gorbaçov'u yakından izledik. Yet- miş yıllık bir büyük toplumsal deneyimin bir son değil bir başlangıç olduğunu anlatmaya uğraşıyordu. Yeni üretkenlik süreçlerinin ya da hızlı teknolojik gelişme- nin sonucu olan kapitalist üretim biçiminin "niteliksel değişiminin" ne ölçüde farkındaydı; söylediklerinden bu anlaşılamadı. Ancak, bu hızlı dönüşüm karşısında "sosyalist emek sürecini" oluşturamamanın, örgütü- nün ve ülkesinin içinde demokratik süreçleri işleteme- menin ağır tarihsel ve toplumsal sorumluluğunun bi- lincinde olduğu kesindi. Yanna yönelik arayışlan da bu bilincin bir göstergesiydi. Gorbaçov'a gösterilen ve ki- mi zaman da şiddet içeren olumsuz tepkiler ise tek sözcükle ilkellikti; sürecin nesnelliğini görememekti. ••• Dünyada yaşanan "emeğin niteliksel dönüşümü" karşısında ülkemizde işçiler için neler yapılıyor? Emeklilik yaşı tartışmalan yoğunlaşıyor. 1 Mayıs 1977'deTaksim'de34işçininöldürülmelerininüzerin- den 18 yıl geçmesine karşın, "suçlular" bulunamadı. Sendikal hak ve özgürlükler üzerindeki sınırlamalar kaldınlamadı. Asgari ücretten vergi ahnması sürüyor; enflasyon yoksullaştınyor, işten çıkarmalarla ağıria- şan işsizlik, bunaltıyor. Asıl başka bir şey daha oluyor; işçilerin çocuklan gi- derek artan ölçüde eğitim dışı bırakılıyor. Gelecekleri karartılıyor. Bütçeden eğitime (Milli Eğitim Bakanlığı, Yüksek Öğretim Kurulu ve üniversiteler) bütünü için aynlan pay geçen yıl (1994'te) yüzde 14.9 oranındaydı. Yaklaşık 122 trilyon liraydı. Bu yıhn (1995) bütçe teklifinde eği- tim ödenekleri, yüzde 1.3 puan azaltılarak, toplamın yüzde 13.6'sına düşürüldü. "Istikrar" önlemleri nede- niyle bu ödeneklerin yüzde 20 oranında kesikjiği de biliniyor. Eğitim, esas olarak, yüksek gelirli kesime su- nuluyor. Yoksullann çocuklannın, yeteneklerini, değil en üst düzeyde, orta derecede bile geliştırmelen söz konu- su değildir. Daha doğrusu eğitimde fırsat eşitliği gide- rek daralıyor. İşçi ve köylü çocuklanna, ya iş bulabi- lirlerse işçileşerek acımasız bir bıçimde sömürülme- leri.yadakimidinselkurslardaömürtüketmelerinden başka seçenek kalmıyor. Ya da geçen hafta Başba- kan'ın yaptığı gibi, çocuklara "Savaşacaksınız, değil mi?" sorusu sorulabiliyor. Oysa 1 Mayıs; banşın, dayanışmanın, umudun gü- nüdür. İşçi örgütlerinin "öncetikleri" arasına eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasını almalan 1 Mayıs 1995te çok büyük bir önem taşımaktadır. DÜ1NYA EKONOMİSİNE BAKIŞ /ERGÎNYILDIZOĞLU LONDRA Son 10-15 yıldır hükü- metler ve IMF, Dünya Ban- kası gibi uluslararası kuru- luşlar serbest piyasanın iş- leyişinin önündeki engelle- ri kaldırmaya, ekonomiye politik müdahaleyi en aza indirmeye öncelik veriyor- lar. Kaynaklan daha iyi da- ğıtmak için ekonomiye po- litik müdahale, sosyal içe- rikli yeniden dağıtım politi- kalan veya planlama ise ta- mamen gözden düşmüş durumda. Peki şimdi geli- nen noktada durum nedir ? Bu gün dûnyanın yakla- şık yüzde 10'u şiddetli bes- lenme eksikliği sorunu ile karşı karşıya ve çocuklann yüzde 10'undan fazlası beslenme yetersizliğinden kaynaklanan hastalıklara ve bedensel sakathklara ma- ruz kalıyoriar, bir kısmı ise hastahktan ölüyor (Le Monde Diplomatique 18/4/95). Geçen hafta ya- yımlanan bir Dünya Ban- kası Raporu dünyada yok- sulluğun önümüzdeki yıllar- da daha da artacağını yaz- dı (Binswanger&LLan- dell-Mills: Wortd Bank 1995). Rapora göre günde 750 milyon kişi yoksulluk- tan aç kalıyor ve tüm dün- yada 1.3 milyar kişi günde bir dolardan düşük bir gelir ile yaşamaya çalışıyor. 2000 yılına geldiğimizde burlann sayısında yaklaşık 2OC milyonluk artış olacak. Ne oluyor? Dünyada her- kes besleyecek kadar be- sin mi yok? Yoksa serbest piyasa, iddia edildiği gibi kaynakları doğru dürüst dağıtamıyor mu? Bilindiği gibi beslenme kaynaklarının nüfus arhşı ile ayrı hızda artmadığını ve Açlıktan Ölüyoruz!.. bu yüzden açlık tehlikesi- nin oluştuğu şeklinde bir görüş var. Ancak dünya ekonomisine ve son yıllar- daki gelişmelere bakarsak bu görüşün doğru olmadı- ğını görürüz. Örneğin, nü- fus yoğunluğu en yüksek bölgelerden biri olan Avru- pa hem kendini besliyor, hem besin ürünleri ihraç ediyor. Dünyada 1950'ler- den bu yana hektar başına buğday verimi ortalama 50 kental, bir inekten alınan süt miktan ise 3 ila 5 kat art- tı. Üstelik de ABD ve bazı Avrupa hükümetleri tanm üreticilerine toprakların bir kısmını boş bırakmaları, ya- ni üretim yapmamaları (kaynaklan eksik kullanma- lan) için para veriyor. Dûn- yanın bir kısmı açlıktan kın- lırken bazı hükümetlerin üreticilerine üretmemeleri için para vermesinin ardın- da nasıl bir mantık olabilir dersiniz? Bu da bizi tekrar serbest piyasa konusuna geri getirir. Garip mantık Serbest piyasa ekonomi- sinde mallar, arz ve talep arasındaki ilişkiye göre da- ğılırlar. Talep ise gereksi- nimden farkh bir kategoridir ye sadece bir alım gücü ile ifade edilebilir. Dûnyanın açlık çeken bölgelerinde ise ana sorun dünyada besin maddelerinin yokluğu so- runu değil, bunlan alacak paranın yokluğu sorunudur. Paranız varsa serbest piya- sa size istediğiniz mali u- laştıracaktır. Serbest piya- sanın bir diğer özelliği de bir malın fıyatının o malın arzı ile ters orantlı olmasıdır. Ta- lep, sabit kalmak koşulu ile bir malın miktan artarsa fi- yatı düşer. Bu ise kârları azaltır. Işte bu kârlann azal- maması için hükümetler dûnyanın başka bölgelerin- de insanlann açlıktan öl- mekte olmasına aldırma- dan, fiyatlann düşmesini engellemek için, kendi üre- ticilerine para vererek üre- tilen ürün miktarını sınırlar- lar. Bu garip mantık, ser- best piyasanın ve kâr siste- minin mantığıdır. Tam bu noktada serbest piyasanın savunucularının, yoksul bölgelerin neden yoksul olduğunu tartışma- ya sokmaya kalkmalannda ise hiçbir fayda yok. Çünkü daha önce birçok defa bu sütunlarda hem IMF ve Dünya Bankası'nın kendi ağızlanndan, hem de çeşit- li araştırmalardan aktardı- ğım gibi son 10 yılda yok- sulluk ve açlığın bu kadar hızlı bir arüş göstermesinde IMF ve Dünya Bankası'nın desteklediği Yapısal Uyum Programlannın çok büyük payı var. Nitekim yukarda gönderme yaptığım Dünya Bankası raporu da bu ko- nuya değinerek, "önerdiği ekonomik programlann iş- sizliği arttırması, kamu ya- tınmlannı azaltması ve dü- şük verimli sanayilere des- teğin kaldınlmasına yol aç- ması halinde yoksulluğu arttırabileceğini" kabul edı- yor. Dünya Bankası'nın"; özelleştirme serbestleştir- me, ücretlerin düşürülmesi ve desteklerin kaldırılma- sından başka bir şey öner- mediğini hatırlarsak, bu ifa- deleri de utangaç bir itiraf olarak görebiliriz. Bu tespitler bizi, gittikçe artmakta olan global yok- sulluk ve açlık sorununun serbest piyasa/ekonomiye gerekli siyasi müdahaleler yapılmasını kabul etmeden ele alınamayacağı sonucu- na ulaştırır. Ancak burada i- ki sorunla karşılaşıyoruz sa- nırım. Birincisi; üretkenlik- leri, kendi gereksinimlerin- den fazla besin ürünleri üretmelerine olanak sağla- yacak kadar yüksek olan gelişmiş ülketerin hükümet- leri bu fazlayı yoksullann acil gereksinimlerini çöz- mek için dağrtmak üzere bir politik müdahalede bulu- nuriarmı? Ikincisi; bulunsa- lar bile, bu, sorunu çözer mi? Ne yazık ki bunların bi- rincişine, gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin politikalan- nı serbest piyasa, yani-arz talep dengesi ve kâr pren- sibi belirliyordiyerek; ikinci- sine de böyle bir yardıma bu gün acil olarak bir ge- reksinim olsa da esas ola- rak sorunlan çözmeyeceği- ni düşünerek olumsuz ce- vap vermek zorundayız. Yardımlar ulaşmıyor Doğru, gelişmiş ülkeler, gerikalmış ülkelere bazen acil besin yardımı yaparlar. Ancak bunlar, hem sınırlı yardımlardır, hem de yardı- mı alan ülkenin kendi kendi- ne yeterti bir hale gelmesine katkıdabulunmazlar, aksine yardımı veren ülkeye politik olarak bağımlı olmaya baş- lamasına.egemenliğinı kay- betmesineyol açarlar. Gerekli olan, yoksulluk çeken ülkelere ekonomik yapılannı değiştirecek ve üretken kapasiteleroluştur- malanna imkân sağlayacak türden yardımlardır. Ancak, burada da bazı engellerie karşılaşıyoruz. Birincisi; bu tür yardımlar bir aşamada bunlann ürünlerinin dünya pazannda satılarak geliş- miş ülkelerle rekabet etme- leri olasıhğını da ister iste- mez beraberinde getiriyor. Bu yüzden bir ülkenin, ge- lişmesi için bir diğerine yar- dım yapması bu günkü ko- şullarda hem pazarlann kaybedilmesi hem de yeni rakiplerin oluşmasına yol açtığı için yardımı yapan ül- kenin kendi ipini kendi çek- mesi anlamına geliyor. Ikin- cisi; çoğu zaman bu geri- kalmış ülkelere verilen yar- dımlann çoğu ya o ülkele- rin yönetici kesimi tarafın- dan çahnıyor ya da politik amaçlı prpjelerde ziyan edi- liyor ve yerine ulaşmıyor. Çok olumsuz bir resim çizdiğimin farkındayırn. An- cak bu benim kötümserli- ğimden kaynaklanmıyor. Serbest piyasa ekonomisi ve kâr dürtüsü ile işleyen global ekonominin bir özel- liği bu. Bana gelince, ben iyimserim (yazmak bir iyim- serlik değil mi?) lyimseriiği- min kaynağı ise tarihte ve insanda yatıyor. Insanlar kendi tarihlerini kendileri yapıyorlar. Tarih ise bu ser- best piyasa ekonomisi ve kâr dürtüsü ile yapılan üre- timin yarattığı felaketlere, bunlardan en fazla etkile- nenlerin, dûnyanın yoksul halklannın ve zengin ülkele- rin işçi ve emekçilerinin za- man zaman durumu kavra- dıkça gereken tepkilerde bulunduklannı gösteriyor PETROL OFİŞİ A.Ş. GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN DosyaNo: 133/348 Izmir Bökje Müdürlüğümüzde 9 ve 10 no.lu 10.000 m3'lük 2 adet akaryakrt tankının üst taban sacı değişimi ve kumlama ile boyasının yapımı işleri 10.2.1995 tarih ve 22198 sayılı Resmı Gazete'de yayınmlanan Bayındıriık ve Iskân Bakanlığı'nın "Uygun Bedelin tercihin- de kullanılacak krrterier" rıakkındaki tebliğ hukümleri uygulanmadan söz konusu ışin keşif bedeli kadar bilfiil akaryakrt tankı imalatını veya bakım-onanmı ile kumlama ve boya işlerini yapmış olduğunu iş bitirmesı ile belgeyen aynca gazete ilanı ile ihale şartnamesindeki ıste- nilen belgeleri sağlayarak ihaleye katılma belgesi alan firmalardan; işin keşfinde belirlen- miş her iş kalemine ayn ayn sabıt bırim fiyat teklifi almak ve işin bitimine kadar hiçbir mal- zeme ve imalata hiçbir fiyat farkı ödenmemek kaydıyla kapalı zarf usulü ile ihale edilecek- tir. 1- İşin 1995 yılı birim fiyatlanna göre 1. keşif bedeli 6.151.243.580.- TL'dir. 2- Yapılacak işlere art ihale dosyalan, mesai saatleri dahilinde Bestekâr Sokak 8 nolu binada bulunan Genel Müdürlüğümüz merkez muhasebesıne yatınlacak 2.000.000.- TL'ye istinaden alınacak makbuz karşılığında Bestekâr Sokak 25 no.lu binada bulunan Uygula- ma Şube Müdüriüğü'nden temin edilecektjr. A- Istekliler ilan şartlanmıza ve yapım işleri için kapalı teklif usulü ile ihalesine uygun ola- rak ihaleye katılma belgesi almak ve ihaleye katılabilmek için başvuru dilekçesi ile birlikte; a) En az işin keşif bedelinin iki katı kadar G grubu müteahhıtlik karnesi aslı veya noter tasdikli sureti, b) Söz konusu işin keşif bedeli kadar iş bitirme belgesi (aslı veya noter tasdikli suretini) c) Makina ve tecçhizat kapasitelerine art yapı araçlan taahhütnamelerini ve fatura veya amortismanlannı (aslı veya noter tasdikli suretterini) d) Mali güçlerine art mali durum bildirisi ve belgelerini (Banka referans mektuplan bu işin ilan tarihinden sonraki tarihi içerecek ve aynca ilgili bankanın Genel Müdürtüğü'nce yazı ile de teyit edilmiş olacaktır. e) Teknik personel taahhütnamesi (Halen çalışıyor olanlann yatnlan son sigorta belgele- ri, yoksa, kişilerin fırmaya bu iş için noterden vereceği taahhütnameleri, f) Vergi borcu olmadığına dair ilgili vergi dairesinden alınmış durum bildirisi ve belgeleri- ni, g) 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'na göre cezalı durumda olmadığına dair taahhüt, B) İhaleye girebümek için teklif mektubu ile birlikte, a) İşin şartnamesinde belirtilen geçici teminatını, b) Ihalenın yapıldığı yıl içinde alınmış ticaret veya sanayi odası belgesini, c) Noter tasdikli ımza sirkülerini, d) Istekliler adına vekâleten ıştirak ediliyor ise, istekli adına teklifte bulunacak kimselerin vekâletnameleri ile vekâleten iştırak edenin noter tasdikli imza sirkülerini; e) İhale şartnamesinde belirtilen dığer belgeleri vereceklerdir. 2- İhaleye katılma belgesi almak için son müracaat 18.5.1995 Perşembe günü mesai saati sonuna kadar Bestekâr Sokak 8 no.lu binadaki Genel Müdürlüğümüz Haberteşme Şube Müdürlüğü'ne yapılacaktır. 3- İhaleye katılma belgeleri, ihale günü olan 24.5.1995 Çarşamba günü saat 14.00'te Tunus Caddesı Bestekâr Sokak 25 no.lu binadaki İhale Komisyon Başkanlığı'nda açıkla- nacak ve ihaleye katılma belgesi almaya hak kazanan firmalann teklif mektuplan aynı an- da aynı komisyonca açılacaktır. Hak kazanamayan fırmalann teklif zarfları açılmayarak kendilerine iade edilecektır. Firmalar teklif mektuplannı yukanda belirtilen ihale günü en geç saat 12.30'a kadar Bestekâr Sokak 8 no.lu binada bulunan Genel Müdürlüğümüz Haberleşme Şube Müdür- lüğü'ne vereceklerdir. Postada olan gecikmeler kabul edilmeyecektir. Genel Müdürlüğümüz 2886 sayılı Devlet Ihate Kanunu'na tabi olmayıp; yeterlilik verip vermemekte, ihaleyi yapıp yapmamakta ve dilediğine verip vermemekte serbesttir. Basın: 7345
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle